Abaküs Yazılım
5. Daire
Esas No: 2017/540
Karar No: 2022/1741
Karar Tarihi: 05.04.2022

Danıştay 5. Daire 2017/540 Esas 2022/1741 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 5. Daire Başkanlığı         2017/540 E.  ,  2022/1741 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    BEŞİNCİ DAİRE
    Esas No : 2017/540
    Karar No : 2022/1741

    DAVACI : …
    VEKİLİ : Av. …

    DAVALI : … Kurulu / ANKARA
    VEKİLİ : Av. …

    DAVANIN KONUSU : Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile irtibat ve iltisakının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hakimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptali istenilmektedir.

    DAVACININ İDDİALARI : Dava konusu kararın Anayasa, AİHS ve yasalara aykırı olduğu, FETÖ/PDY terör örgütü ile uzaktan yakından hiçbir bağının olmadığı, anılan örgütün ev ve yurtları, gazete ve dergileri, bankaları ile hiçbir ilgisinin olmadığı, idari bir soruşturma yürütülmeden, savunma hakkı tanınmadan meslekten çıkarma kararı verildiği, yeniden inceleme talebinin savunma hakkı olarak değerlendirilemeyeceği, hangi delil ve gerekçelerle meslekten çıkarılmasına karar verildiğinin belli olmadığı, kişiselleştirme yapılmadığı, cezaların şahsiliği ilkesine riayet edilmediği, bu kararın bir disiplin cezası olduğu, 2802 sayılı Kanun'da sayılan meslekten çıkarma cezasını gerektiren hallerden herhangi birini taşımadığı gibi görevine son verilmesini gerektirecek bir sebep de bulunmadığı, anılan Kanun'da belirtilen haller dışındaki bir sebeple meslekten çıkarılmasına karar verilmesinin ve bu Kanun'daki usul hükümlerine riayet edilmemesinin hukuka aykırı olduğu, meslekten çıkarma kararının sebep ve şekil unsurları yönünden sakat olduğu, azil niteliğinde olduğu ve hakimlik ve savcılık teminatına aykırı olduğu, davalı idare tarafından dosyaya sunulan belgelerin dava konusu kararın tesis edildiği tarihten sonraki tarihli olduğu, bunların kararın gerekçesi olmadığı gibi sonradan dava konusu karara gerekçe de yapılamayacağı, adil yargılanma, özel hayata ve aile hayatına saygı ve savunma haklarının, masumiyet karinesinin, ölçülülük, silahların eşitliği, çelişmeli yargılama, suç ve cezaların kanuniliği ilkelerinin, ayrımcılık yasağının ihlal edildiği ileri sürülerek dava konusu kararın hukuka aykırı olduğu iddia edilmiştir.

    DAVALININ SAVUNMASI : Dava dilekçesinin usule aykırılıklar yönünden incelenerek tespit edilmesi halinde davanın öncelikle usul yönünden reddi gerektiği, öte yandan dava konusu kararın amacının Türk yargı sistemini tamamen ele geçirmeyi hedefleyen ve bu amaç doğrultusunda hareket eden illegal bir yapının bu amaca ulaşmasının önlenmesi ile Türk yargısının bağımsızlığının ve tarafsızlığının korunması olduğu ve yargı mensuplarına olağan dönemde uygulanan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun ilgili hükümlerine değil Anayasa'nın 120. ve 121. maddeleri ile 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu çerçevesinde yürürlüğe konulan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi'ne dayanılarak tesis edildiği, disiplin cezası niteliğinde olmayıp "göreve son" müessesesinin bir örneği olduğu, bu şekilde göreve son verme halinde zorunlu olmamasına rağmen ilgililere savunma haklarını kullanabilmeleri için 6087 sayılı Kanun'un 33. maddesi uyarınca yeniden inceleme başvurusunda bulunma imkanı tanındığı, davacı hakkında tesis edilen karar ile ilgili olarak kişiselleştirmenin yapıldığı, dava konusu kararın hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmuştur.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ: Davacının, 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3/1. maddesi uyarınca FETÖ ile iltisak ve irtibatının olduğu gerekçesiyle meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.

    DANIŞTAY SAVCISI …'İN DÜŞÜNCESİ: Dava, yargı mensubu olan davacının 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (6749 sayılı Kanun ile kanunlaşmıştır) 3. maddesinin birinci fıkrası uyarınca meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nca verilen … tarih ve … sayılı kararın iptali istemiyle açılmıştır.
    Dava dilekçesinde, anılan Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının iptali istenilmiş ise de, dilekçenin içeriğinden istemin sadece bu kararın davacıya ilişkin kısmına yönelik olduğu anlaşıldığından, iptal isteminin bu kapsamda incelenmesi gerekli görülmüştür.
    Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, T.C. Anayasası'na, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.
    Nitekim, T.C. Anayasası'nda, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılacağı (9.madde); herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu (36.madde); hâkimlerin görevlerinde bağımsız oldukları ve Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verecekleri (138.madde); meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi hakkında kanundaki istisnalar saklı olmak üzere azlolunamayacakları (139.madde) kurala bağlanmıştır.
    Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nun 23 Nisan 2003 tarihli oturumunda kabul edilen ve Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmiş bulunan Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde de, bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmış olup, hâkimlerin herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmelerine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışları ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmeleri gerektiği; yargı görevlerini tarafsız, önyargısız ve iltimassız olarak yerine getirmek zorunda oldukları; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olmaları gerektiği; davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamaları ve hâl ve davranış tarzlarının, insanların yargının doğruluğuna ilişkin inancını kuvvetlendirici nitelikte olması gerektiği; yalnızca adaleti sağlamakla kalmamaları, bu görüntüyü yansıtmak zorunda da oldukları; sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda oldukları ve bunu özgürce ve kendi iradeleriyle yapmaları gerektiği; ailelerinin, sosyal ilişkilerinin veya diğer ilişkilerinin, hâkim olarak meslekî davranışlarını veya kararlarını uygunsuz bir şekilde etkilemesine izin vermemeleri gerektiği; yargı görevinin yerine getirilmesinde herhangi bir kimsenin kendilerini uygunsuz bir şekilde etkileyebileceği izlenimine yol açmamaları ve başkalarının böyle bir izlenime yol açmasına müsaade etmemeleri gerektiği; özetle, hâkimlerin yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranmak zorunda oldukları belirtilmiştir.
    Yukarıda belirtilen meslek ve davranış kurallarının benimsenmesi ve sürdürülebilmesi bakımından hâkim ve savcıların denetimi ve gerektiğinde bu konuda meşru tedbir ve yaptırımların uygulanması zorunlu olup, bu amaçla T.C. Anayasası'nın 159. maddesi ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Kurulu'na, hâkim ve savcılardan meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme ve görevden uzaklaştırma işlemlerini yapma yetkisi tanınmıştır.
    22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında ise, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verileceği belirtilmiş olup; 2.1.2017 tarih ve 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un 11. maddesinin ikinci fıkrasında da, bu kapsamda verilmiş meslekten çıkartma kararlarına karşı, kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştay'a dava açılabileceği kuralına yer verilmiştir.
    Başta FETÖ/PDY olmak üzere terör örgütleriyle veya milli güvenliğe karşı faaliyette bulunan yapı, oluşum ya da gruplarla herhangi bir bağı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının meslekten çıkarılması, demokratik toplumun temel değerlerinden biri olan yargının güvenilirliği ve saygınlığının sağlanması bakımından ayrı bir önem taşımaktadır. Nitekim 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin 3. maddesinin gerekçesinde; 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve kalkışmanın sorumlusu olan FETÖ/PDY ile bağlantılı yargı mensuplarının görevde tutulmaları en başta yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkeleriyle bağdaşmadığı; Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatine göre hüküm verme ödevi altındaki yargı mensuplarının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesiyle hiçbir biçimde bağdaşmayacak yapılanmaların içine girmesi, örgüt hiyerarşisi içinde ve ideolojik bağlılık duygularıyla hareket etmesinin en başta yargının saygınlığı ve güvenilirliğine zarar vermekte olduğu; Devlet organizasyonu dışındaki başka bir hiyerarşik yapının talimatlarına boyun eğen yargı mensuplarının varlığının, vatandaşların yine Anayasa'nın teminatı altındaki adil yargılanma hakkı önünde büyük bir engel teşkil ettiği; bu nedenlerle, belirtilen türde irtibatları değerlendirilen yargı mensuplarının meslekte kalmalarının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, Anayasa'nın 139 uncu maddesinin ikinci fıkrasında tanınan takdir hakkı da gözetilerek bu düzenlemenin yapıldığı ifade edilmiştir.
    667 sayılı KHK’nın yukarıda anılan 3. maddesinde genel olarak terör örgütlerine veya MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplardan söz edilmiş ise de madde gerekçesi dikkate alındığında FETÖ/PDY’nin bunların başında geldiği anlaşılmaktadır. Tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle yargı mensupları arasında bağ kurulması aranmamış; MGK’ca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen “yapı”, “oluşum” veya “gruplar” ile bağ kurulması yeterli görülmüştür. Diğer taraftan maddeye göre meslekten çıkarma tedbirinin uygulanabilmesi için söz konusu bağın yapıya, oluşuma veya gruba “üyelik” veya “mensubiyet” şeklinde olması zorunlu olmayıp “iltisak” ya da “irtibat” şeklinde olması da yeterlidir. Öte yandan, terör örgütleri veya MGK’ca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile üyeler arasındaki bağın “sübut” derecesinde ortaya konulması aranmamıştır. Böyle bir bağın Hâkimler Ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca “değerlendirilmesi” yeterli görülmüştür. Buradaki değerlendirme Genel Kurulun salt çoğunluğunda oluşacak bir “kanaati” ifade etmektedir. Kuşkusuz bu kanaat cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece meslekte kalmanın uygun olup olmadığı yönünde bir değerlendirmeden ibarettir ve bu değerlendirme yapılırken, yetkili kurulları belli bir kanaate ulaştıracak nedenler her somut olayın özelliğine göre değişebilecektir.
    Nitekim, bazı Anayasa Mahkemesi üyelerinin 667 sayılı KHK uyarınca meslekten çıkartılmasına ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu'nca verilen 4/8/2016 gün ve E:2016/6; K:2016/12 sayılı kararda da yukarıda belirtilen uygulama koşulları aynen benimsenmiş bulunmaktadır.
    Dava dosyasının incelenmesinden, Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nun dava konusu kararıyla; ilgililerin mesleğe kabulleri ile başlayan, eğitim merkezi ve Türkiye Adalet Akademisi'ndeki faaliyetleri, hizmet içi eğitim ve yabancı dil eğitimlerine katılımlarına, yurtdışına gönderilmelerine, özel yetkili savcılıklara veya mahkemelere yahut idari görevlere atanmalarına ilişkin bilgiler ile bu görevlendirmelerde ve yine bir silah olarak kullanılan özel yetkili mahkemelere hâkim veya unvanlı olarak, Teftiş Kurulu Başkanlığına, başkan, başkan yardımcısı veya müfettiş sıfatıyla, idari kurumlara tetkik hâkimi, daire başkanı veya yardımcısı, genel müdür veya yardımcısı sıfatıyla v.s. şeklinde yapılan atamalarda dikkate alınan kriterler, özlük dosyalarındaki bilgi ve belgeler, sosyal medya hesaplarındaki paylaşımları, ilgililer hakkında Hâkimler ve Savcılar Kuruluna intikal eden şikâyet, ihbar, inceleme ve soruşturma dosyaları ile bu dosyalar hakkında verilen kararlar, mahallinde yapılan araştırmalar, FETÖ/PDY terör örgütü ile ilintili dosyalarda görev alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının bu dosyalarda yapmış oldukları işlemler ve verdikleri kararlar, örgüt mensuplarının haberleşme için kullandıkları şifreli programlarda yer alan kayıtlar, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun FETÖ/PDY mensubu oldukları Emniyet Genel Müdürlüğü terörle mücadele birimlerince düzenlenen raporlarla sabit olan örgüt üyeleri hakkında tayin ettiği disiplin cezaları ve muhalefet şerhleri, sosyal çevre bilgileri ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından temin edilen bilgi ile belgeler, ilgililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturmanın niteliği ve isnat edilen suçlamalar ile gözaltı ve tutuklama kararları, soruşturma kapsamında ifadelerine başvurulan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ifade ve sorgu tutanakları, itirafçıların beyanları birlikte dikkate alınarak, ekli listede yer alan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının 667 sayılı KHK’nın 3. maddesinin birinci fıkrası kapsamında FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatlarının olduğu sabit görüldüğünden, adı geçenlerin anılan Kanun Hükmünde Kararname hükmü uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve ayrı ayrı olmak üzere meslekten çıkarılmalarına karar verildiği anlaşılmıştır.
    Davacı tarafından, dava konusu kararın savunması alınmadan verildiği ileri sürülmekte ise de, bu eksikliğin yargılama süreci içinde giderilmesinin mümkün olması, 667 sayılı KHK'de öngörülen meslekten veya kamu görevinden çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “olağanüstü tedbir” niteliğini taşıması ve davaya konu Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararının, disiplin hukukuna ilişkin hükümlerin uygulanmasını gerektiren meslekten çıkarma cezası niteliğinde bulunmaması karşısında bu iddiaya itibar edilmemiştir.
    Taraflarca dosyaya sunulan bilgi ve belgeler yukarıda belirtilen mevzuat ve mesleki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, davacının silahlı terör örgütü olduğu yargı kararıyla sabit görülen (Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16-956, K:2017/370 sayılı kararı) FETÖ/PDY’nin amaç ve eylemleri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü hususunda Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu'nda oluşan kanaatin hukuken haklı ve geçerli nedenlere dayalı olduğu sonucuna varıldığından, bu husus gözetilerek ve davacının meslekte kalmasının doğuracağı sakıncaları gidermek amacıyla, T.C. Anayasası'nın 139. maddesi ile verilen takdir hakkı çerçevesinde meslekten çıkartılmasına ilişkin dava konusu Genel Kurul kararında hukuka aykırılık bulunmamıştır.
    Nitekim davacı hakkında "FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma" suçu nedeniyle … Cumhuriyet Başsavcılığı'nın … sayılı dosyasında halen devam eden bir soruşturma da bulunmaktadır.
    Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki bilgi ve belgeler incelendikten sonra davalı idarenin usule ilişkin itirazları yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi ve gereği görüşüldü:

    A) MADDİ OLAY VE HUKUKİ SÜREÇ
    1) Genel Olarak
    Türkiye’de 15 Temmuz 2016 gecesi, kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak isimlendiren bir grup Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu tarafından, demokratik biçimde halk tarafından göreve getirilen Türkiye Büyük Millet Meclisini (TBMM), Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ve Cumhurbaşkanı'nı devirmek ve anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla darbe teşebbüsünde bulunulmuş, bu teşebbüs Türk Milleti tarafından akamete uğratılmıştır.
    Anayasa'nın olay tarihinde yürürlükte bulunan 118. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından 20/07/2016 tarihli toplantıda yapılan değerlendirmede, darbe teşebbüsünün TSK içindeki Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensupları tarafından başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla Milleti ve Devleti kontrol altında tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
    MGK'nın anılan toplantısında "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" Hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunulması hususu kararlaştırılmıştır. Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21/07/2016 tarih ve 29777 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş ve aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Olağanüstü hâl, daha sonrasında üçer aylık dönemler hâlinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından uzatılmış ve 18/07/2018 tarihinde kaldırılmıştır.
    23/07/2016 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine, Türkiye’de 21/07/2016 tarihinde olağanüstü hâlin yürürlüğe girmesiyle birlikte başlayan süreçte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 15. maddesinde görüldüğü şekliyle Sözleşme’den doğan yükümlülükler bağlamında daha az güvence sağlanabileceği belirtilerek derogasyon bildiriminde bulunulmuştur.
    23/07/2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3/1. maddesi ile yargı mensupları ve bu meslekten sayılanlardan terör örgütlerine veya Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna MGK tarafından karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği düzenlenmiştir. Anılan KHK, 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, bu Kanun ise 29/10/2016 tarih ve 29872 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
    23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (685 sayılı KHK) ile 667 sayılı KHK'nın ilgili maddesi uyarınca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilen hâkim ve savcıların, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilecekleri düzenlenmiştir. 685 sayılı KHK, 01/02/2018 tarihli ve 7075 sayılı Kanun'la değiştirilerek kabul edilmiş, anılan Kanun 08/03/2018 tarih ve 30354 sayılı (mükerrer) Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
    Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kadriye Çatal/Türkiye (B. No: 2873/17, 07/03/2017) kararında, haklarında meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen yargı mensupları için doğrudan Danıştayda iptal davası açma imkânının tanındığını belirterek Kadriye Çatal tarafından yapılan başvuruyu iç hukuk yollarının tüketilmemiş olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulmuştur.

    2) Davacıya İlişkin Süreç
    … tarih ve … sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu kararıyla, yargı mensubu olarak görev yapmakta olan davacının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan yeniden inceleme talebi anılan Kurul tarafından … tarih ve … sayılı kararla reddedilmiştir.
    Davacı tarafından, meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararın iptali talebiyle bakılmakta olan dava açılmıştır.
    Öte yandan, davacı hakkında silahlı terör örgütüne üyelik suçundan açılan adli soruşturma sonucunda … Cumhuriyet Başsavcılığı Terör Suçları Soruşturma Bürosunun … tarih ve Sor. No:…, K:… sayılı kararıyla kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ve anılan karar 05/04/2021 tarihinde kesinleşmiştir.

    B) İLGİLİ MEVZUAT
    1) Anayasa
    Anayasa’nın Başlangıç kısmında, Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı belirtilmiş ve 176. maddesinde de Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten başlangıç kısmının, Anayasa metnine dâhil olduğu kuralı getirilmiştir.
    Anayasa'nın 5. maddesi: "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır."
    Anayasa’nın 6. maddesi: “Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
    Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
    Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”
    Anayasa’nın 9. maddesi: "Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır."
    Anayasa’nın 13. maddesi: “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
    Anayasa’nın 14. maddesi: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
    Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz...”
    Anayasa’nın dava konusu kararların tesis edildiği tarihte yürürlükte olan hâliyle 15. maddesi: "Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
    Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."
    Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası: “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.”
    Anayasa’nın 36. maddesi: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
    Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz."
    Anayasa’nın 138. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.”
    Anayasa’nın 139. maddesi: “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz.
    Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlar, görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır.”
    Anayasa’nın 140. maddesinin ikinci fıkrası: “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”
    Anayasa’nın 159. maddesinin birinci fıkrası: “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar.”
    Aynı maddenin sekizinci fıkrası: “Kurul, adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini yapar...”

    2) AİHS
    AİHS'in 6. maddesinin birinci fıkrası: "Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir."
    AİHS'in 8. maddesi: “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
    Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.”
    AİHS'in 15. maddesi: "Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.
    Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında 2. maddeye, 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ile 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermez.
    Aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirir."

    3) Kanun
    667 sayılı KHK'nın değiştirilerek kabul edilmesine dair 6749 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası: “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen …hâkim ve savcılar hakkında hâkimler ve savcılar yüksek kurulu genel kurulunca meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilir. Bu kararlar, Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Meslekten çıkarma kararlarına karşı ilgili kanunlarda yer alan hükümler uyarınca itiraz edilmesi veya yeniden inceleme talebinde bulunulması üzerine verilen kararlar da Resmî Gazete’de yayımlanır ve yayımı tarihinde ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. Görevden uzaklaştırılanlar veya görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları ve pasaportları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş gün içinde tahliye edilir.”
    Üçüncü fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler hakkında da 4 üncü maddenin ikinci fıkrası hükümleri uygulanır.”
    Aynı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası: “Birinci fıkra uyarınca görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bu fıkrada sayılan görevleri yürütmekle birlikte kamu görevlisi sıfatını taşımayanlar hakkında da bu fıkra hükümleri uygulanır...”

    4) Etik İlkeler
    Hâkimler ve savcılar Anayasa ve kanunlarla kendilerine verilen görev ve yetkileri, yazılı olsun ya da olmasın evrensel anlamda hâkim ve savcıları bağladığı hususunda kuşku bulunmayan etik kurallara tabi olarak yerine getirmelidirler.
    Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 27/06/2006 tarih ve 315 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilmiş ve Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğünce tüm hâkim ve savcılara genelge olarak duyurulmuş olan "Bangalor Yargı Etiği İlkeleri"nde bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat korunan değerler olarak sayılmıştır. Yine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 10/10/2006 tarih ve 424 sayılı kararı ile benimsenmesine karar verilerek Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından tüm hâkim ve savcılara duyurulan Savcılar İçin Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları “Budapeşte İlkeleri” de Bangalor İlkeleri ile benzer ilkeleri içermektedir.
    Bangalor Yargı Etiği İlkelerinde hâkimin; herhangi bir yerden herhangi bir sebeple doğrudan ya da dolaylı olarak gelebilecek her türlü dış etki, rüşvet, baskı, tehdit ve müdahaleden uzak şekilde, olaylara ilişkin kendi değerlendirmesine dayanarak ve hukuka dair kendi vicdani anlayışı ile uygun biçimde yargı işlevini bağımsız olarak yerine getirmesi; mahkeme içerisinde ve dışında, halkın, hukukçuların ve dava taraflarının yargı ve hâkim tarafsızlığına duyduğu güveni koruyacak ve artıracak davranışlar içerisinde olması; sürekli kamu gözetiminin öznesi durumunda olan hâkimin, sıradan bir vatandaşın ağır olarak nitelendirebileceği kişisel sınırlamaları kabul etmek durumunda olduğu ve bunu özgürce ve kendi iradesiyle yapması, özellikle yargı vazifesinin onuruyla uyumlu bir tarzda davranması; diğer vatandaşlar gibi ifade, inanç, dernek kurma ve toplanma özgürlüğüne sahip olduğu ancak bu hakların kullanılmasında, yargı mesleğinin onurunu, yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını koruyacak şekilde davranması gerektiği hususları belirtilmiştir.

    C) İNCELEME VE GEREKÇE
    1) Yargılamada İzlenen Usul ve Süreç
    AİHS'in 15. maddesinde; savaş veya ulusun varlığını tehdit eden bir genel tehlike hâlinde devletlerin, durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla AİHS'te öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabileceği belirtilmiştir.
    Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulu tarafından yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararlar tesis edilirken ilgililere haklarındaki tespitler bildirilmek suretiyle karşı beyanda bulunma imkânı tanınmamış ise de AİHS'in 15. maddesi hükmü uyarınca ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde durumun gerektirdiği ölçüde kabul edilebilecek nitelikte olan bu hususun, yargılama aşamasında, hakkındaki tespitler bildirilerek ilgililerin bu tespitlere karşı beyanlarının alınması suretiyle giderilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir.
    Nitekim AİHM'e göre karar alma veya yargılama sürecinde daha alt aşamalarda yaşanan bazı usule ilişkin eksikliklerin sonraki aşamalarda telafi edilebilmesi mümkündür (Helle/Finlandiya, B. No: 20772/92, 19/12/1997, § 45; Monnell ve Morris/Birleşik Krallık, B. No: 9562/81, 9818/82, 2/3/1987, §§ 55-70).
    Bu kapsamda, davalı idare tarafından dava konusu kararların gerekçesi olarak yargılama safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgeler davacıya tebliğ edilmiş ve bu bilgi ve belgelere karşı etkin bir şekilde beyanda bulunma imkânı tanınmıştır.
    Öte yandan hakkaniyete uygun yargılama hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla Dairemizce görülmekte olan bu davalarda usul kuralları oldukça geniş yorumlanmıştır.
    Dava konusu kararlara karşı dava açma süresi, yargı yolunun açıldığı 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren değil anılan KHK’nın TBMM tarafından değiştirilerek kabul edilmesine dair 7075 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 08/03/2018 tarihinden itibaren başlatılmıştır.
    Davacıların adli yardım talepleri, "yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" şartının herhangi bir bilgi veya belgeyle (örneğin fakirlik ilmuhaberi) desteklenmesi beklenmeksizin kabul edilmiştir.
    Duruşmalı dosyalarda, tedavi kurumlarında veya ceza infaz kurumlarında bulunan ve mazeretleri nedeniyle duruşmalara katılamayacak olan davacıların duruşmalara kolaylıkla katılabilmeleri, yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması için Ses ve Görüntü Bilişim Sisteminden (SEGBİS) yararlanma imkânı sağlanmıştır.
    06/01/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Tebligat ve cevap verme" kenar başlıklı 16. maddesinde; dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunmanın davacıya, davacının ikinci dilekçesinin davalıya, davalının vereceği ikinci savunmanın da davacıya tebliğ edileceği düzenlenmiştir. Davalının ikinci savunmasında davacının cevaplandırmasını gerektiren hususların bulunması hâli dışında, davalının ikinci savunmasına karşı davacının cevap veremeyeceği, tarafların otuz günlük cevap verme süresinin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemeyecekleri kurala bağlanmıştır. Bununla birlikte davalı idarenin ek beyan dilekçelerinde veyahut Danıştay savcı düşüncesine cevap dilekçelerinde dosyaya sunulan bilgi ve belgeler, davacıya tebliğ edilmiş ve dava dosyasına sunulan yeni bilgi ve belgelere karşı beyanlarını sunma imkânı sağlanmıştır.
    Aynı maddede, haklı sebeplerin bulunması hâlinde, taraflardan birinin isteği üzerine otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere otuz günlük cevap verme süresinin uzatılabileceği belirtilmiştir. Dairemizce talep edilmesi hâlinde taraflara otuz günü geçmemek üzere ek süre verilmiştir.
    Bununla birlikte, AİHS’in "Adil Yargılanma Hakkı’’ başlıklı 6. maddesinin 1. fıkrasında herkesin medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili davasını makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesi yer almıştır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi de makul sürede yargılanma hakkını Anayasanın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının bir parçası olarak görmüştür (Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 43). Anayasanın 141. maddesinin son fıkrasında da davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevleri arasında sayılmıştır.
    AİHM kararları incelendiğinde; mahkemenin bir yargılamanın süresinin makul olup olmadığını incelerken her davanın kendi somut durumunu gözettiği ve davanın karmaşıklığı, başvuranların ve yetkili makamların yargılama sürecindeki davranışları ile ilgililer için davanın konusunun arz ettiği önem gibi kriterleri dikkate aldığı görülmüştür (Frydlender / Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43, Yılmaz / Türkiye, B. No: 36607/06, 04/06/2019, §§ 32). Aynı şekilde Anayasa Mahkemesi de makul süre yönünden yaptığı incelemelerde, davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususları, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterler olarak belirlemiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 02/07/2013, § 41-45, Gülseren Gürdal ve Diğerleri, B. No: 2013/1115, 05/12/2013, § 46).
    Bu kapsamda; yargı mensuplarının meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılması kararlarına karşı ilgililer tarafından genellikle işlem tesisinden sonra bu işlemlere karşı yargı yolu açık olmadığı halde altmış günlük dava açma süresi içinde Ankara İdare Mahkemelerinde ya da doğrudan Danıştay'da davalar açılmış ise de anılan işlemlere karşı ancak 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı KHK'nın yayımı tarihinden itibaren Danıştay'da yargı yolunun açılmış olduğu anılan KHK ile kabul edildiğinden, bu davaların esastan incelenmesine Dairemiz tarafından bu tarihten itibaren başlanmıştır.
    Bununla birlikte yukarıda aktarıldığı üzere gerek ulusun varlığını tehdit eden genel bir tehlikeye karşı ivedi şekilde tedbir almak zorunluluğu çerçevesinde olağanüstü şartlar altında tesis olunan işlemler nedeniyle açılan bu davaların karmaşık yapısına, gerekse hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin (silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin) sağlanması amacıyla davalı idare tarafından dava konusu kararın gerekçesi olarak yargılamanın her safahatında dava dosyasına sunulan tüm bilgi ve belgelerin davacıya tebliğ edilmesi ya da davalı idarenin ikinci cevap dilekçesine karşı davacı tarafa ek süre verilerek cevap hakkı tanınması gibi geniş usuli uygulamalara rağmen bakılmakta olan bu dava mümkün olan en kısa süre içinde Dairemiz tarafından sonuçlandırılmıştır.

    2) FETÖ'ye İlişkin Tespit ve Değerlendirmeler
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 tarih ve E:2017/16.MD-956, K:2017/370 sayılı kararında; FETÖ’nün, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; “Altın Nesil” adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle Devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla Devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütü olduğu belirtilmiştir.
    1970’li yıllardan itibaren özellikle, mülkiye, adliye, emniyet, millî eğitim ve TSK içerisinde kadrolaşmaya giden FETÖ liderinin vaaz, röportaj ve kitaplarında bulunan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun anılan kararında da yer alan “Esnek olun, sivrilmeden can damarları içinde dolanın!”, "Bütün güç merkezlerine ulaşıncaya kadar hiç kimse varlığınızı fark etmeden sistemin ana damarlarında ilerleyin!", “Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cephemize çekeceğimiz ana kadar her adım erken sayılır. …bunca kalabalık içinde ben bu dünyayı ve düşüncemi sözde mahremiyet içinde anlattım. …sırrınız sizin sırrınızdır. Söylerseniz siz esir olursunuz.”, “Bir gün bana Ankara’da bin evimiz olduğunu söyleyin, devletin paçasından şöyle bir tutacağım, devlet uyandığında yapacağı hiçbir şey kalmayacak” şeklindeki sözleri bu suigeneris örgütün, Devleti ele geçirme gayretlerinin somut talimatları olarak ortaya çıkmıştır.
    Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 08/06/2018 tarih ve E:2016/238, K:2018/128 sayılı kararında ise FETÖ'nün yargı yapılanmasına ilişkin şu tespitlere yer verilmiştir:
    "Örgütün hakim, savcı yapılanması bölgelere ayrılmış olup ...bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi veya bölge ablası denilmektedir. Her bölgenin 8-10 evi kapsadığı, örgüt mensupları arasında farklı sohbet grupları ve bu gruplardan sorumlu örgüt imamı bulunmaktadır. ...Örgüt üyesi hakim, savcıların sicil numaralarına veya mesleğe başlama aşamasında, adalet akademisindeki dönemlerine göre ayrı ayrı devre ve sicil numarası içerisinde gruplandırmaların yapıldığı, T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde belirli sicil aralıklarını kapsayan hakim, savcıların gruplandırılarak taşra ve devre yapılanması oluşturulmuştur. Her grupta kendi içerisinde hakim, savcı sayılarına göre 3-5 kişilik sohbet gruplarına ayrılmıştır. ...Örgüt tarafından örgüt üyesi ile yapılan görüşme sonrasında hakim, savcı olması kararlaştırılan örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmak üzere örgüte ait Ankara’daki örgüt evlerinde sınava çalıştırılır. Bu örgüt evinin masraflarının örgüt tarafından karşılandığı ve sınava çalıştırılacak kişiler dışında başka kimsenin bu evlere giremediği anlaşılmıştır. Bu örgüt evlerinde hakimlik, savcılık sınavına girecek örgüt üyeleri sınavlara hazırlanmakta olup deneme sınavlarının yapıldığı ayrıca sınav sorularının örgüt tarafından yasal olmayan yollardan ele geçirilip bu evlerde sınavdan bir kaç gün önce örgüt mensubu abi veya ablalar tarafından örgüt üyelerine verilmiştir. Örgüt üyelerine cevapları işaretlenmiş soru kitapçıkları verilerek bunları ezberlemelerinin sağlandığı, bu şekilde örgüt üyelerinin sınavları kazanmalarının sağlandığı anlaşılmıştır. Yazılı sınavı kazanan örgüt üyeleri murakıplarca tekrar eve çağrılarak mülakat için hazırlanmakta mülakatta nasıl davranacaklarının öğretilmektedir. Ayrıca örgüt tarafından kendilerine referans bulunacağı veya kendilerinin referans bulmaları söylenmektedir. Mülakat sınavını kazanan ve hakim, savcı adayı olan örgüt üyeleri mülakattan sonra tekrar murakıplar tarafından örgüt evlerine çağrılarak staj aşamasında hangi evde kalacakları, ev sorumlularının kim olacağı anlatılarak, bu şekilde staja başlayan örgüt üyesinin staj döneminde de örgüt tarafından takibi yapılmaktadır. Staj aşamasında örgüt üyelerinin deşifre olmamaları için beşer kişilik gruplar halinde, masrafı örgüt tarafından karşılanan ev tutmaları sağlanmaktadır. Her ev için bir sorumlu tayin edilmektedir. Adaylık sürecini tamamlayıp ataması yapılan örgüt üyesi hakim, savcıların örgüt tarafından takibine devam edildiği, sürekli irtibat kurularak bunların örgüte bağlılıkları sağlanmaktadır. Ataması yapılan örgüt mensubu hakim, savcının ilk maaşlarının tamamı örgüt tarafından alınmaktadır. Daha sonraki aylarda ise bekarlardan %15, evlilerden %10, en az 3 çocuğu olanlardan ise %5 oranında himmet toplanmaktadır. Bekar olan örgüt mensubu hakim, savcıların örgüt için önemli stratejik kurumlarda görevli örgüt üyeleri ile veya aynı meslekteki örgüt üyeleri ile evlenmelerinin teşvik edildiği ve katalog evlilikler yaptırıldığı anlaşılmıştır...
    Örgüt tarafından hakim, savcılara yönelik adaylık dahil tüm süreçlerde yabancı dil, yüksek lisans, doktora eğitimi, yurt dışı gezileri, mesleki ve kişisel programlar düzenlenmek suretiyle örgüt üyesi hakim, savcılar emsallerine göre daha donanımlı hale getirilmektedir. Örgüt mensupları hak etmedikleri halde yurt içi ve yurt dışı yüksek lisans ve doktora programlarına yerleştirilmişlerdir...
    HSYK ve Ad[a]let Bakanlığı Teftiş Kurulunda görev yapan örgüt mensubu müfettişlerce yapılan teftişlerde örgüt üyesi olan hakim, savcılarla örgüt üyesi olmayan hakim, savcılar farklı muameleye tabi tutulmakta, örgüt üyesi hakim, savcılara hak etmedikleri halde yüksek notlar ve olumlu siciller verilmekte, örgüt üyesi olmayan hakim, savcılara ise vasat veya düşük notlar verilmekte, sicilleri bozulmaktadır.
    Örgüt üyesi hakim ve savcılar görev yaptıkları yerlerde görevleri nedeniyle öğrendikleri önemli bilgiler ile soruşturma ve dava dosyalarında gördükleri örgüt için önem taşayabilecek konuları gerek adliye gerekse il veya ilçede önemli görevlerde bulunan kişiler ile ilgili topladıkları bilgileri toplantılarda örgüt sorumlusu abiye iletmektedirler. Menfi takip heyeti denilen bir grup tarafından örgüt üyelerinden toplanan bu bilgiler değerlendirilmekte, neticesine göre yapılacak işlemler kararlaştırılmaktadır...
    Örgüt mensubu hakim, savcıların deşifre olmasının önüne geçmek amacıyla örgüt üyesi hakim, savcıların çocuklarını örgüte ait olan okullara göndermemelerine karar verilmesi halinde örgüt üyesi hakim, savcı çocuklarının eğitimleri ile ilgilenilmesi, ayrıca ideolojik eğitim verilmesi için eğitim birim adıyla ayrıca bir birim kurulmuştur. Bu birim sorumlusu Yargıtay Üyesi olarak görev yapan örgüt üyelerinden seçilmektedir...
    Örgüt faaliyetlerinin bir çoğunda gizlilik esas alınmasına karşın örgüt tarafından HSYK seçimlerine verilen önemden dolayı bu dönemde örgüt mensuplarının deşifre olmayı göze alarak seçimlerde tüm il ve ilçeleri kapsayan adliye ziyaretleri, ev ziyaretleri ve yemek organizasyonları düzenlemişlerdir. Sözde bağımsız örgüt üyesi adaylarının seçim gezilerine birlikte katılmışlardır. Örgütün 2014 yılı HSYK üye seçimlerinde gerek YARSAV listesi, gerekse bağımsız aday adı altında aday göstererek yargı içerisinde alternatif bir yargı gücü kuracak şekilde örgütlü olduğu anlaşılmıştır..."
    Öte yandan Dairemizde derdest olan dava dosyalarında yukarıda belirtilen tespitleri destekler mahiyette, FETÖ'nün niteliğine ilişkin aşağıdaki beyanların yer aldığı görülmüştür:
    Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ü.ye ait Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 21/10/2016 tarihli ek sorgulama tutanağı: “…Şunu söylemem gerekiyor ki cemaat farklı sınav evlerinde kalan şahısları birbiriyle tanıştırmaz. …Bu yapı sizi asla boşta bırakmaz, yani üniversiteden mezun olduğunuzda sınav çalışma eviniz hazırdır, sınavı kazanınca mülakat referans listeniz hazırdır, bunların her aşamasından sorumlu olan kişiler vardır. …Kural olarak bu yapı gizlilik üzerine kurulu olduğundan bir evde kalan diğer evde kalan kişileri tanımazdı. Ama biz bazen tanıştığımızda kimin bizden olduğunu hissediyor ve anlıyorduk. Biz staja başladıktan sonra bize yavaş yavaş tedbire riayet etmemiz hususu anlatılmaya başlandı. …bu yapıda ciddi bir hiyerarşi söz konusuydu. Ben maaşımın bekarken %15’ini, evlendikten sonra ise %10’unu cemaate himmet olarak verdim. …Evde kalan kişi sadece ev abisini tanır. Kıdemsiz birinin üst abileri tanıma şansı yoktur. Staj esnasında bize namazınızı gizli kılın gerekirse zorunlu hallerde namazlarınızı cem edin diyorlardı. Ramazan orucunuzu tutun ancak gerekirse oruç tutmuyormuş gibi davranın diyorlardı. Bunun haricinde önemli bir husus da bize evliliğin faziletleri anlatılıyordu. …Evlilikten sorumlu abi, evlendirmeyi düşündüğü erkeğe gelerek erkekten bir vesikalık fotoğraf ve bir CV ister, devamında bu CV’yi ve fotoğrafı bir havuza atardı. Aynı işlemi bayanlar için de yapıyorlardı. Devamında evlilikten sorumlu abi kendince uygun gördüğü eş adaylarını birbirleriyle tanıştırıyordu.”
    Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan A.A.ya ait Kilis Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce düzenlenen 23/06/2017 tarihli şüpheli ifade tutanağı: “17-25 Aralık süreci sonrası örgütün sivil imamı ... kod adlı şahsın katıldığı …bir toplantıda sivil imam adlicilere hitaben ‘elinizde ...siyasal iktidara ilişkin yolsuzluk ihale usulsüzlüğü vs. gibi ses getirecek dosya varsa, bu tarz ses getirecek dosyaları bekletmeyin, hemen davasını açın.’ dedi. …Örgüt mensuplarının deşifre olmasını önlemek için tedbir ya da ruhsat diye tabir edilen yöntemler uygulanmaktaydı. Bu kapsamda örneğin; cuma namazına gitmememiz, adliyede namazları ima ile (göz ile) kılmamız, eğer mümkünse namaz vakti yetişiyorsa namazları cem ederek (birleştirerek) evde kılmamız, ramazan ayında eğer belli olacaksa oruç tutmamamız ve gerektiğinde alkol almamız talimatlandırılmıştı. …Bizim mezuniyet balomuzda, o dönemki yargı bürokrasisinin hassasiyeti de gözetilerek protokol masalarından görülecek açıdaki ön sıra masalara hep örgüt üyeleri oturtulmuş ve bunlara alkol almaları talimatlandırılmıştı diye biliyorum. …Seçim [2014 HSYK seçimi] süreciyle ilgili son olarak belirtmek istediğim, örgütün ByLock üzerinden birbirleriyle haberleşerek Facebook’taki hâkim-savcı gruplarında ya da adalet.org’da organize bir şekilde hareket ederek bağımsız aday tanıtımlarının altına adayı övücü, parlatıcı, adayı ön plana çıkartıcı yorumlar yapılmasının sağlanmasıydı. Buna örnek olarak bir olay anlatayım; R.Ş. mahkemede yanıma gelip bana tefonundaki ByLock mesajını okuttu. Yazının içeriğinde; --Tüm arkadaşların dikkatine, şu gün şu saatte Facebook’taki hâkim savcı gruplarında ve adalet.org’da ‘[İ.Ç.] Gerçeği’ isimli bir paylaşım yapılacaktır. Paylaşımın altına bağımsız aday [İ.Ç.]yi övücü yorumlar yapıp destekleyelim.-- …Görüldüğü üzere örgüt sosyal medyada organize bir şekilde hareket ederek seçimde başarılı olmayı amaçlamıştır. ...FETÖ yargı mensuplarını T1, T2, T3, T4, T5 üst başlığı/ tasnifi adı altında grup grup, hücre tipi yapılandırılmıştır. T3’teki bir kişinin ekstra bir tanışıklık yoksa diğerlerini bilmesi mümkün olmadığı gibi, yine T3 altında yer alan grupların da birbirini tanımaması genel kuraldır. Tedbir denilen gizlilik kurallarına riayet edilerek bu gizliliğin sağlanması amaçlanmıştır. Ama özellikle Ankara’da staj döneminde bu gizliliği sağlayamadılar. Bir çok farklı gruba mensup kişi birbirlerini bir şekilde tanıdı veya başkasından duymak suretiyle öğrendi. Ancak tedbire son derece riayet edenler kendilerini gizleyebilmiştir.”
    Yargı mensubu olarak görev yapmış olan ve ifadesine başvurulan M.Ö.ye ait Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/10/2016 tarihli sorgulama tutanağı: “Taşra yapılanmasında o dönemki adı ile cemaatin bu yapılanması profesyonel olarak yürütülüyordu. 2002 yılından itibaren taşra yapılanması kendi içerisinde T1, T2, T3, T4, T5 şeklinde bölümlere ayrılmıştı. ("T" taşra anlamına gelen yapılanmayı simgelerdi). T1 grubu 39 bin sicilden daha önce gelenlerdi. T2 grubu 39 bin, 42 bin sicillileri, T3 grubu 92 bin 109 bin arası sicillileri, T4 grubu daha sonraki sicillileri,T5 grubu 125 bin ve sonraki sicillileri ifade ederdi.”
    Sonuç olarak FETÖ'nün, yıllar itibarıyla takiye (olduğundan farklı görünme) esasına dayanan uzun vadeli bir projenin aşamalarını izleyerek kurduğu strateji doğrultusunda, kamu kurumlarında ve yargı organlarında demokratik devlet düzeninden ayrıksı ve ona paralel şekilde teşkilatlanmak suretiyle ülkenin bağımsızlığını, bütünlüğünü ve demokratik hukuk devletini tehdit edici, anayasal düzene sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlar gösteren bir yapılanma hâline geldiği anlaşılmaktadır. Nitekim bu yapılanma tarafından 15 Temmuz 2016 gecesi anayasal düzene, demokratik kurumlara ve bizatihi Türk Milletine karşı darbe teşebbüsünde bulunulmuştur.
    Darbe teşebbüsünün bertaraf edilmesini takip eden günlerde, söz konusu kalkışmaya dâhil olan kişilerin telefon konuşmaları ve mesajları ortaya çıkmıştır. Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri (B. No: 2016/22169, 20/06/2017) kararında da yer alan, darbe teşebbüsünün şüphelilerinden olan Komiser Yardımcısı E.G.nin telefonunda bulunan mesajlar bunlara örnek teşkil etmektedir. E.G.nin telefonunda, "önemli, durum kötü, çok acil duyuru. tüm il ve ilçe imamlarını, abilere, ablalara, kurum imamlarına iletin, tüm hizmet mensupları darbeyi şiddetle kınayan açıklama yapsın, meydanlara inip kendisini kamufle etsin, resim çekilip sosyal medyada yayınlasın, demokrasi, seçilmiş irade falan desinler, ama fazla da asla muhterem hoca efendinin adı geçmesin açıklamalarda, hepimizi alabilirler, herkes -darbeden haberim yok TV'de gördüm ilk kez- desin, asla hükümete ve Tayyibe karşı olumsuz bir paylaşım yapmayın, bu gurubu kapatıyorum şimdi" şeklinde mesajların bulunduğu tespit edilmiştir.

    3) Demokratik Anayasal Düzene Sadakat Yükümlülüğü
    AİHM "demokratik bir devletin, memurlarından anayasal prensiplere sadakat göstermesini isteme hakkı bulunduğunu" belirtmektedir (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 52; Volkmer/Almanya (k.k.), B. No: 39799/98, 22/11/2001; Petersen/Almanya, B. No: 39793/98, 22/11/2001). AİHM'e göre "kamu çalışanlarının devlete sadık kalmaları genel yararı korumakla ve güvence altına almakla yükümlü devlet otoriteleri ile çalışmalarının doğasında bulunan bir şarttır." (Sidabras ve Džiautas/Litvanya, B. No: 55480/00 ve 59330/00, 27/07/2004, § 57; Žičkus/Litvanya, B. No: 26652/02, 07/04/2009, § 28).
    AİHM kararlarında yer alan sadakat yükümlülüğüne ilişkin yukarıda belirtilen ilkelerin hâkimlik ve savcılık mesleği açısından yorumlanması gerekmektedir.
    Anayasa'nın "Hâkimlik ve savcılık mesleği" kenar başlıklı 140. maddesine Danışma Meclisi tarafından yazılan gerekçede "... Adalet tevzii herşeyden önce güvenilir nitelikte olmalıdır. Bu hizmeti görenlerin tarafsızlıklarından şüphe edilmesi, hizmetin tam olarak yerine getirilmiş olduğunun kabulüne engeldir. Bu itibarla görevlerinde özel hayatlarında tarafsızlıklarına dair bir davranışta bulundukları sanısını verecek hareketlerden sakınmak zorundadırlar." denilmektedir.
    Bu bağlamda, yargı mensuplarının sadakat yükümlülüğü memurlardan farklı olarak "bağımsızlık" ve "tarafsızlık" ilkeleri çerçevesinde hukuk devletine ve demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüğü olarak ortaya çıkar.
    Üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan hâkim ve savcıların, Anayasa gereği tarafsız ve bağımsız olarak görev yapmaları, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vermeleri ve anayasal düzene sadakat göstermeleri, hukuk devletinde demokratik toplum düzeninin korunması açısından büyük önem arz etmektedir.

    4) Dava Konusu Edilen Kararın Hukuki Niteliği
    Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.
    Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır.
    Dairemizin, Danıştay Başkanlığının internet sitesinde güncel kararlar başlığı altında yayımlanmış olan, 04/10/2016 tarih ve E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında da belirtilmiş olduğu üzere 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca terör örgütlerine veya MGK'ca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen yargı mensuplarının, “meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına" ilişkin kararlar, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan “olağanüstü tedbir" niteliğindedir.
    Bu kapsamda, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesi amacıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi ile “terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen” üstün kamu gücü yetkisi kullanma ayrıcalığına sahip bu kişiler hakkında uygulanmak üzere olağan dönemdeki yaptırımlardan farklı olarak olağanüstü nitelikte yeni bir tedbir getirilmiştir.
    Terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılara üyelik, mensubiyet, iltisak veya bunlarla irtibat, anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan ve hâkim ve savcılar hakkında bahse konu olağanüstü tedbirin uygulanmasını gerektiren hâllerdir. Yukarıda yer verilen yapılara üyelik ve mensubiyet olmasa da bu yapılara iltisaklı veya bunlarla irtibatlı bulunulması hâli de anılan tedbirin uygulanabilmesi için yeterlidir. Nitekim davalı idare, yargı mensupları hakkında aldığı meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararları, anılan yargı mensuplarının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisaklarının sabit olduğu gerekçesiyle tesis etmiştir.
    Anayasa Mahkemesi 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı kararında iltisaklı kavramını ''kavuşan, bitişen, birleşen'', irtibatlı kavramını ise ''bağlantılı'' olarak tanımlamıştır. Bu kavramlar ile kişilerin cezai sorumluluğunu gerektiren örgüte üyelik ve mensubiyet kavramlarına nazaran terör örgütleri ile daha az yoğun ve atipik bir bağlantının vurgulandığı açıktır. Bu kapsamda kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşması yeterli olacaktır.
    Bu bağlamda, üstün bir kamu gücü yetkisi niteliğindeki yargı yetkisini kullanan yargı mensupları yönünden örgüt ile irtibat ve iltisak hususu değerlendirildiğinde, yetki ve nüfuzlarını kullanarak örgütün amaçlarını gerçekleştirmesi için ya da örgütün talimatları doğrultusunda kendilerine veya başkalarına yarar sağlamak için bir takım hal ve hareketlerde bulunmak suretiyle demokratik anayasal düzene sadakat yükümlülüklerini ihlal ettikleri yönünde bir kanaat oluşması halinde örgüt ile irtibat ve iltisaklarının bulunduğunu söylemek mümkün olacaktır.

    5) Kişiselleştirme ve Delillerin Değerlendirilmesi
    İptal davaları idarî işlemlerin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan davalardır. İdari işlem ise idarenin kamu gücü kullanarak tek taraflı olarak tesis ettiği hukuki sonuç doğuran işlemdir. İdareyi işlem yapmaya sevk eden maddi ve hukuki etkenler ise idari işlemin sebep unsurunu oluşturmaktadır.
    Görülmekte olan davada davalı idareyi dava konusu işlemi yapmaya sevk eden maddi sebep ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden tesis edilmesini temin etmektir. Hukuki sebep ise bunu gerçekleştirmek için Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 20/07/2016 tarihinde, ülke genelinde 21/07/2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren geçerli olmak üzere doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmiş olması ve yine Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin çıkartılan ve 23/07/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konulan 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamedir.
    667 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının öngördüğü üzere terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen hakim ve savcılar hakkında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunca karar verilir hükmü gereğince davacı hakkında dava konusu işlem tesis edilmiştir.
    Davacı hakkındaki terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu yönünde davalı idarece yapılan değerlendirmenin de kuşkusuz keyfiyetten uzak olması gerekir.
    Diğer yandan, 23/01/2017 tarih ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 11. maddesinin ikinci fıkrasıyla; "22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir." hükmü getirilerek söz konusu işlemler yargı denetimine açılmış ve ilgililere davalı idarece haklarında bu çerçevede tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna başvurabilme imkanı tanınmıştır.
    Bu kapsamda, dava konusu işlemin sebep unsuru yönünden hukuki denetiminin yapılabilmesi; bu değerlendirmeyi haklı kılan maddi sebeplerin yargılama esnasında davalı idarece somut şekilde ortaya konulmasına ve izah edilmesine bağlıdır. Bu konudaki yükümlülük şüphesiz öncelikle dava konusu işlemi tesis eden davalı idareye aittir.
    Her ne kadar dava konusu işlemin, ülkenin içinde bulunduğu tehdidin ortadan kaldırılması ve bozulan kamu düzeninin ivedi şekilde yeniden sağlanması amacıyla tesis edilen “olağanüstü tedbir" niteliğinde olması nedeniyle anılan işlemin dayanağı olan deliller, davalı idare tarafından dava konusu işlemin tesisinden sonra tespit edilerek dosyaya sunulmuş ise de; bu delillerin terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen yapılarla iltisak veya bunlarla irtibatı ve anayasal düzene sadakat yükümlülüğünün yitirildiğini ortaya koyan geçmişe ilişkin olay ve olgular olduğu görüldüğünden dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun yargısal denetiminde dikkate alınabileceği tabiidir. Bu bağlamda davalı idarenin, tesis ettiği işlemin sebep unsurunu ortaya koyabilmek için bütün imkanlarını kullanarak (teftiş birimini harekete geçirmek suretiyle tanık dinlemek, sosyal çevre araştırması yaptırmak, Emniyet Genel Müdürlüğü birimlerince ve diğer kamu kurumlarınca yapılan tespitler ile tanık ifadelerinde yer verilen hususları değerlendirmek vb.) elde ettiği lehe ya da aleyhe delilleri sunması gerekir.
    Davalı idare tarafından dosyaya sunulan davacıya ilişkin bilgi ve belgeler aşağıda irdelenmiştir:

    a) Davacı Hakkındaki Tanık Beyanları
    Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan H.K.'ye ait, Kurul Müfettişlerince düzenlenen 17/01/2018 tarihli tanık ifade tutanağı: "Ben, halen … Ağır Ceza Mahkemesi ve Adalet Komisyonu başkanı olarak görev yapmaktayım 2014-2016 yılları arasında … Adliyesinde komisyon başkanı olarak görev yaptım. FETÖ/PDY irtibat ve iltisakı nedeni ile meslekten çıkarılmasına karar verilen ..., bu dönemde …’ın mülhakat adliyelerinden olan … Adliyesinde hâkim olarak görev yapmaktaydı. Kendisini bu vesile tanırım.
    2014 yılı HSYK seçimleri öncesinde Yargıda Birlik Platformu çatısı altında seçime girecek adaylar belirlendikten sonra kendisini telefonla aradım. Telefonda araç ile seyir halinde olduğunu, adayları tanımadığını, dönünce bu hususta konuşabileceklerini söyledi.
    Daha sonra seçim çalışmaları kapsamında … Adliyesine ziyarete gittim. Bu ziyarette … ile 1,5 saate yakın Yargıda Birlik Platformu çatısı altında seçime girecek adayların tanıtımını yapıp oy istememe rağmen olumlu veya olumsuz herhangi bir fikir beyan etmedi. “Bakalım, değerlendirelim.” şeklindeki kelimelerle geçiştirdi.
    … hakkında aynı dönemde … Adliyesinde hâkim olarak görev yapıp halen HSK Tetkik hâkimi olarak görev yapmakta olan Ö.G.’nin daha net malumatı olduğunu düşünüyorum. ..."
    Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan Ö.G.'ye ait, … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/08/2016 tarihli ifade tutanağı: "... … Adliyesinde Hakim olarak görev yaparım. … Adliyesinde 18/07/2014 tarihinde çalışmaya başladım, ... da benden yaklaşık 1 hafta kadar sonra … Adliyesinde Hakim olarak göreve başladı. Bu tarihten 15/07/2016 tarihine kadar görev yaptık, … aynı zamanda ... ilçesinde bulunan Adliye lojmanlarından da komşumdu. Kendisi ile çalıştığımız 2 yıllık süre içerisinde Adliye ortamında uyumlu bir meslektaş ilişkimiz vardı. Adlîye içerisinde karşılıklı odalarda çalışmaktaydık. Adliye içerisinde kendisine gelen giden vatandaşın ve diğer kişilerin karşılaştığımız süre içerisinde görüyordum. ...
    Şahıs ile birlikte çalıştığımız dönem içerisinde şahit olduğum kadarıyla bu şahsın Fetullahçı Terör Örgütü ile aralarında aidiyet, iltisak ve irtibat olduğuna dair herhangi bir görgüm ve tespitim yoktur. Şöyle ki, …nin küçük bir İlçe olup, hem aynı adliyede çalışmamız, hem de aynı binada ikamet etmemiz nedeniyle bir meslektaşın Adliyede ya da nerede olduğunu tespit etmek oldukça kolaydı. Adliyede bulunduğu sırada aracının Adliye otoparkında olması yada akşam saatlerinde odasının ışığının yanması sebebiyle Adliyede bulunduğunu fark ediyordum. Ancak bu şahıs Adliyede çalıştığı sırada sürekli olarak zabıt katipleri ile beraber çalışırdı. Adliye dışında ise arabasının evin önünde bulunması, yada ailece dışarıda bulunmaları sebebiyle bu şahsın kendi ailesi ve Adliyede çalışan meslektaşları dışında …'de görüştüğü herhangi bir kimsenin olmadığını fark ettim. Lojmanda 7 kişilik binadan oluşması sebebiyle de lojman çevresinde de karşılaştığımız zamanlar olurdu. Kendisi genelde hafta sonu ailesi ile vakit geçirirdi. Aile ilişkileri gördüğüm kadarıyla iyiydi. Hafta sonunu özellikle çocuklarına ayırırdı. Bu şahsa misafir olarak geldiğini bildiğim ve eskiden birlikte çalıştıklarını söylediği bir sağlık çalışanı dışında …'ın sürekli yada arizi şekilde görüştüğü herhangi bir kimse yoktu. Bu şahsın da FETÖ ile bir bağlantısının olduğu izlenimine kapılmadım. ... Mesai aralığındaki boş zamanlarımızda veya … ile siyasi konularda da sohbet ettiğimizde kendisi de özellikle PKK örgütüne tepkili, bu konudaki özellikle Hükümetin son bir yıl içerisinde Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde izlemiş olduğu terör politikalarını destekler konuşmaları vardı. Ben …'ın Hükümet aleyhine veya Cumhurbaşkanı aleyhine konuştuğunu, tepkili olduğunu hiç duymadım. Bunun dışında şahit olduğum kadarıyla …'ın İlçeden ve ilçe dışından yüz yüze görüştüğü kimse yoktur. Bu bakımdan FETÖ ile irtibatlı olduğu şüphesi bulunduran görüştüğü kimseye rastlamadım. Bu durumun dışında cep telefonu ile de gizli bir şekilde kimse ile görüştüğüne şahit olmadım. Telefon görüşmesi dışında cep telefonu İle yazışmak şeklinde de bîr alışkanlığı yoklu. Bu bakımdan gerek yüz yüze, gerek cep telefonuyla görüşmek, gerekse cep telefonu kullanarak yazışmak şeklinde bu şahsın FETÖ ile irtibatlı kimselerle görüştüğüne dair şüphe uyandıran herhangi bir eylemine rastlamadım.
    …'ın, ... lise ve üniversite eğitimi aldığı kurumların Devlet okulları olup, FETÖ ile bağlantısının bulunmadığını, üniversite döneminde de FETÖ ile bağlantılı bir yurtta kalmadığını kendisinin anlatmasıyla ... öğrendim. Ancak eğitimini aldığı sırada ayrıca FETÖ ile bağlantılı başka yerlerde kalıp kalmadığım kendisine üniversite hazırlığı döneminde kimlerin ders verdiğini, üniversite hazırlığında gitmiş ise hangi dershaneye gittiğini bilmiyorum. Hatırladığım kadarıyla lise yıllarında ailesinin bulunduğu yerdeki Sağlık Meslek lisesinde okumuştur. Bu sebeple lise yıllarında yurtta kalmadığını hatırlıyorum. Kardeş sayısının fazla olması sebebiyle aynı anda dershaneye gitme maddi külfetini babası kaldıramadığı için dershaneye gitmediğine yönelik beyanları olduğunu hatırlıyorum. ...
    … ile görüştüğüm dönem içerisinde, FETÖ ile irtibatı veya iltisakı olduğu iddia edilen gazete, dergi gibi yayınları evinde, iş yerinde, arabasında ve çevresinde görmedim. Aynı şekilde örgüt ile bağlantılı olduğu düşünülen finans kuruluşları yada bankalar ile hesap ve kredi ilişkisi içinde olduğunu tespit etmedim. Kendisi bildiğim kadarıyla kredi çekip faiz ödemek yerine faizsiz şekilde konut ve araba sahibi olmayı kolaylaştıran sistemlere katılmayı daha uygun buluyordu. Hatta bu hususta da Kuveyt Türk Bankası ile görüşmeler yaptığına bir kaç kez şahit oldum. Bu şekilde bahsettiğinde de bir firma yada finans kuruluşu yerine bu sistemi desteklediğini belirtiyordu.
    …'ın ... herhangi bir yere kurban veya yardım yaptığına şahit olmadım.
    2014 yılı HSYK seçimleri zamanında ... Adliyesinde şahıs ile beraber görev yapmaktaydık. Bu süre içerisinde benim bildiğim kadarıyla hiçbir HSYK üyesi adayı Adliyemizde ziyarete gelmemiştir. … ile seçimin olduğu gün oy kullanmaya beraber gittik. Şahsın sandık başında görev almadığını, müşahitlik yapmadığım biliyorum. Oy kullandıktan sonra İlçemize geri döndüğümüzü hatırlıyorum. Kendisini bu seçim döneminde örgüt ile îltisaklı yada irtibatlı olduğu belirtilen bağımsız adaylar lehine söylemde bulunmadı. Bu şahıslar lehine propaganda çalışmaları yaptığını da duymadım. Hatta Komisyon Başkanlığını yapmış olduğu HSYK üyesi adayı ve Adalet Bakanlığında Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapan S.M.'nin iyi bir aday olduğunu kendisine oy vereceğini söylemişti.
    Şahsın FETÖ Terör Örgütü ile bağlantılı olabilecek herhangi bir şüpheli hareketine rastlamadım. Bu terör örgütünü kullandığı propaganda dilini kullandığına şahit olmadım. ... …'ın belirtilen şekilde bir yapılanmanın içinde bulunmayacak bir karakterde olduğunu düşünüyorum. Zira kendisi yoğun olarak işi ve ...'de bulunan ailesi ile meşgul olurdu. Belirttiğim sebeplerle ben …'ın FETÖ ile irtibatlı olduğunu düşünmedim. Hakkında bu suçlamayı duyduğumda şaşırdım. ..."
    Yargı mensubu olarak görev yapan ve ifadesine başvurulan M.S.K.'ye ait, … Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 01/08/2016 tarihli ifade tutanağı: "...... Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparım. … Adliyesinde 20/07/2015 tarihinde çalışmaya başladım … da benim başladığım dönemde bu adliyede Hakim olarak görev yapıyordu ve bu tarihten 15/07/2016 tarihine kadar görev yaptık. ... aynı zamanda … ilçesinde bulunan Adliye lojmanlarında alt komşumdu. ...
    Şahıs ile birlikte çalıştığımız dönem içerisinde şahit olduğum kadarıyla bu şahsın Fetullahçı Terör Örgütü ile aralarında aidiyet, iltisak ve irtibat olduğuna dair herhangi bir görgüm ve tespitim yoktur. Şöyle ki, …nin küçük bir ilçe olup, hem aynı adliyede çalışmamız, hem de aynı binada ikamet etmemiz nedeniyle bir meslektaşın Adliyede ya da nerede olduğunu tespit etmek oldukça kolaydı. Adliyede bulunduğu sırada aracının Adliye otoparkında olması yada akşam saatlerinde odasının ışığının yanması sebebiyle Adliyede bulunduğunu fark ediyordum. Ancak bu şahıs Adliyede çalıştığı sırada sürekli olarak zabıt katipleri ile beraber çalışırdı. Adliye dışında ise arabasının evin yönünde bulunması, yada ailece dışarıda bulunmaları sebebiyle bu şahsın kendi ailesi ve Adliyede çalışan meslektaşları dışında …'de görüştüğü herhangi bir kimsenin olmadığını fark etlim. Bu şahsa misafir olarak geldiğini bildiğim ve eskiden birlikte çalıştıklarını söylediği bir sağlık çalışanı dışında ...'ın sürekli yada arizi şekilde görüştüğü herhangi bir kimse yoklu. Bu şahsın da FETO ile bir bağlantısının olduğu izlenimine kapılmadım. ...Bunun dışında şahit olduğum kadarıyla ...'ın ilçeden ve ilçe dışından yüz yüze görüştüğü kimse yoktur. Bu bakımdan FETÖ ile irtibatlı olduğu şüphesi bulunduran görüştüğü kimseye rastlamadım. Bu durumun dışında cep telefonu ile de gizli bir şekilde kimse ile görüştüğüne şahit olmadım Telefon görüşmesi dışında cep telefonu ile yazışmak şeklinde de bir alışkanlığı yoktu. Bu bakımdan gerek yüz yüze, gerek cep telefonuyla görüşmek, gerekse cep telefonu kullanarak yazışmak şeklinde bu şahsın FETÖ ile irtibatlı kimselerle görüştüğüne dair şüphe uyandıran herhangi bir eylemine rastlamadım.
    ...'ın ... lise ve üniversite eğitimi aldığı kurumların Devlet okulları olup, FETÖ ile bağlantısının bulunmadığını, üniversite döneminde de FETÖ ile bağlantılı bir yurtta kalmadığını düşünüyorum. ...
    ... ile görüştüğüm dönem içerisinde, FETÖ ile irtibatı veya iltısakı olduğu iddia edilen gazete, dergi gibi yayınları evinde, iş yerinde, arabasında ve çevresinde görmedim. Aynı şekilde örgüt ile bağlantılı olduğu düşünülen finans kuruluşları yada bankalar ile hesap ve kredi ilişkisi içinde olduğunu tespit etmedim. Kendisi bildiğim kadarıyla kredi çekip faiz ödemek yerine faizsiz şekilde konut ve araba sahibi olmayı kolaylaştıran sistemlere katılmayı daha uygun buluyordu. Bu şekilde bahsettiğinde de bir firma yada finans kuruluşu yerine bu sistemi desteklediğini belirtiyordu.
    2014 yılının HSYK seçimlerinde Balıkesir ili Manyas ilçesinde görevli olmam sebebiyle, Balıkesir ilinde oy kullandım. Şahsın sandık başında görev alıp almadığını ve diğer hususları bilmiyorum. Ancak görev yaptığımız süre içerisinde belirtilen seçimde örgüt ile iltisaklı yada irtibatlı olduğu belirtilen bağımsız adaylar lehine söylemde bulunmadı. Bu şahıslar lehine propaganda çalışmaları yaptığını da sanmıyorum.
    ...şahıs ile aramızda yaşanan iş konularındaki uyuşmazlıklar sebebiyle samimiyetimin kısıtlı olmasına rağmen şahsın FETÖ Terör Örgütü ile bağlantılı olabilecek herhangi bir şüpheli hareketini tespit etmedim. Bu terör örgütünü kullandığı propaganda dilini kullandığına şahit olmadım. Kamu oyundan takıp ettiğim kadarıyla bu örgüte mensup kimselerin kendilerini gizleyerek propaganda, fişleme ve emir aldığı kimselere göre davranma şeklinde eylemlerinin bulunduğu halde, ...'ın belirtilen şekilde bir yapılanmanın içinde bulunmayacak bir karakterde olduğunu düşünüyorum. Zira kendisi fişleme yapacak şekilde insanları ve davranışlarını takip etmez, yoğun olarak işi ve ...'de bulunan ailesi ile meşgul olurdu, Belirttiğim sebeplerle ben ...'ın FETÖ ite irtibatlı olduğunu düşünmedim Hakkında bu suçlamayı duyduğumda şaşırdım. ..."
    Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından savunma dilekçeleri eki CD'lerin içinde dava dosyasına sunulan yukarıda yer verilen tanık beyanlarının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
    Söz konusu tanık beyanlarına karşı davacı tarafından ise; hakim olarak atandığı tarihten meslekten çıkarılmasına karar verildiği tarihe kadar iş temposu çok yoğun olan yerlerde görev yaptığı, bu nedenle görev yaptığı mahkeme ve ailesi dışındaki konularla yakından ilgilenemediği, HSK seçimlerindeki adayları da bu nedenle tanıyamadığı, aynı adliyede görev yaptığı ve halen HSK tetkik hakimi olan O.G.'nin yüz yüze, ... Adliyesinde birlikte görev yaptığı ve halen Adalet Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tetkik hakimi olan A.K.'nın, halen HSK müfettişi olan O.U.'nun, ... Adliyesinde görev yaptığı dönemde kendisi de ...li olması nedeniyle tanıştığı halen HSK üyesi olan Y.Ş.'nin ise telefonla seçimler hakkında kendisine bilgi verdikleri, destekledikleri adayları söyledikleri, kendisinin de tanıyıp güvendiği için olumlu yönde beyanda bulunduğu, tanık H.K.'yi ise yeterince tanımadığından net bir şekilde kendini ona ifade edemediği, zira tanığın da kendisini yeterince tanımaması nedeniyle bu konuya ilişkin net bilginin hakim Ö.G.'den alınacağı yönünde beyanda bulunduğu, ... Adliyesinde birlikte çalıştığı hakim Ö.G. ve Cumhuriyet savcısı M.S.K.'nin yeminli beyanlarında kendisinin FETÖ ile uzaktan yakından alakasının olmadığını, bu konuda en küçük bir şüphe dahi duymadıklarını belirttikleri ileri sürülmüştür.
    Yukarıda yer verilen H.K., Ö.G. ve M.S.K.'ye ait ifade tutanakları incelendiğinde; davacının görev yaptığı adliyenin komisyon başkanı olan H.K.'nin, 2014 yılı HSK üye seçimleri döneminde Yargıda Birlik Platformu çatısı altında seçime girecek adayları tanıtıp oy istediğinde davacının olumlu veya olumsuz herhangi bir fikir beyan etmediğini, "bakalım, değerlendirelim" şeklindeki kelimelerle geçiştirdiğini, davacı ile birlikte aynı adliyede görev yapan Ö.G.'nin davacı hakkında daha net bilgi sahibi olduğunu düşündüğünü beyan ettiği; davacı ile birlikte aynı adliyede görev yapan ve aynı lojmanda oturan Ö.G. ve M.S.K.'nin ise davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısının olamayacağını, FETÖ ile irtibatlı olduğu şüphesi bulunan kimseyle görüştüğüne rastlamadıklarını, 2014 yılı HSK seçimleri döneminde örgüt ile iltisaklı ya da irtibatlı olduğu belirtilen bağımsız adaylar lehine söylemde bulunmadığını, bu şahıslar lehine propaganda yapmadığını, aksine HSK üyeliğine aday ve Adalet Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı olan S.M.'ye oy vereceğini söylediğini beyan ettikleri görülmüştür.
    Netice itibarıyla, H.K., Ö.G. ve M.S.K.'nin dilekçelerindeki beyanları ve dava dosyasındaki diğer bilgi ve belgeler birlikte incelendiğinde; H.K.'nin beyanında, davacının 2014 yılı HSK seçimlerinde örgütün sözde bağımsız adaylarını "desteklediğine" ya da örgütle bağlantısı bulunduğuna ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmediği gibi dava dosyasında bu hususlara ilişkin somut bir tespit, tanık beyanı ya da başkaca bir bilgi ve belgenin de bulunmadığı, H.K. tarafından, davacı hakkında daha net bilgisi olduğu belirtilen Ö.G.'nin beyanları ile M.S.K.'nin beyanlarında ise, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısının olamayacağı, 2014 yılı HSK seçimleri döneminde örgüt ile iltisaklı ya da irtibatlı olduğu belirtilen bağımsız adaylar lehine söylemde bulunmadığı, bu şahıslar lehine propaganda yapmadığı ifadelerine yer verildiği anlaşılmıştır.
    Bu nedenle, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatı ve/veya iltisakına ilişkin herhangi bir husus içermeyen söz konusu tanık beyanlarının davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatını ve/veya iltisakını ortaya koyan deliller olarak değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır.
    b) Davacı ile İlgili 22/05/2018 Tarihli Tutanakta Yer Alan Otel Kayıt Bilgileri
    Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından dava dosyasına sunulan savunma dilekçesi eki bilgi ve belgelerde yer alan … Cumhuriyet Başsavcılığına ibraz edilen 22/05/2018 tarihli Tutanağın incelenmesinden, davacının; Adana ili Seyhan ilçesi Polisevi isimli yerde 02/08/2009-03/08/2009 tarihleri arasında, Antalya ili Seyhan ilçesi Polis Moral Eğitim Merkezi Müdürlüğü isimli yerde 20/06/2010-22/06/2010 tarihleri arasında, Sakarya ili Sapanca ilçesi Güral Sapanca W.P. Hotel isimli yerde 19/02/2012-21/02/2012 tarihleri arasında, Diyarbakır ili DSİ 10. Bölge Müdürlüğü Misafirhanesi isimli yerde 21/04/2012-22/04/2012 tarihleri arasında, Mardin ili Mardin Öğretmenevi isimli yerde 22/06/2013-23/06/2013 tarihleri arasında, Erzurum ili Polat Renaıssance isimli yerde 02/11/2014-04/11/2014 tarihleri arasında, Antalya ili Polis Moral Eğitim Merkezi isimli yerde 03/08/2015-04/08/2015 tarihleri arasında, Antalya ili Polis Moral Eğitim Merkezi isimli yerde 21/05/2016-22/05/2016 tarihleri arasında konaklama yaptığının tespit edildiği görülmüştür. Ayrıca davacı ile aynı tarih aralığında bu tesislerde konaklama yapan ve Polnet kayıtlarında FETÖ-PDY şerhi bulunan kişiler Tutanakta tablo halinde gösterilmiştir.
    Anılan Tutanakta; davacının kamu kurumlarına veya özel işletmelere ait tesislerde farklı tarihlerde konaklama yaptığı, diğer yandan Polnet kayıtlarında hakkında FETÖ/PDY şerhi bulunan bazı kişilerin de davacı ile aynı tarih aralığında ve aynı yerlerde konaklama yaptığı tespitlerine yer verilmiştir.
    Davalı Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, yukarıda yer verilen 22/05/2018 tarihli Tutanakta yer verilen tespitlerin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
    Davacı tarafından bu tespite karşı; 02/08/2009-03/08/2009 tarihlerinde Adana'ya askerlik nedeniyle Ağustos 2009 celbine tabi olması ve sınava girip dağıtım yerinin belirlenmesi için gittiği ve Adana Polisevinde konakladığı; 20/06/2010-22/06/2010 tarihlerinde Antalya'ya eşini yaz okuluna kaydettirmek için gittiği ve Antalya Polis Moral Eğitim Merkezi Müdürlüğünde konakladığı; 19/02/2012-21/02/2012 tarihlerinde Sakarya'ya HSK'nın düzenlediği seminer nedeniyle gittiği ve Güral Sapanca W.P. Hotelde konakladığı; ... Adliyesinde görev yapması ve ...'in küçük bir ilçe olması, ihtiyaçlarını karşılayamamaları nedeniyle Diyarbakır'a 21/04/2012-22/04/2012 tarihlerinde gerek alışveriş yapmak gerekse gezmek amacıyla ailesiyle birlikte gittiği ve Diyarbakır DSİ 10. Bölge Müdürlüğü Misafirhanesinde konakladığı; gezmek amacıyla 22/06/2013-23/06/2013 tarihlerinde ailesiyle birlikte Mardin'e gittiği ve Mardin Öğretmenevinde konakladığı; HSK'nın düzenlediği seminer nedeniyle 02/11/2014-04/11/2014 tarihlerinde Erzurum'a gittiği ve …'da konakladığı; Antalya/... Adliyesinde görev yapması nedeniyle kızının rahatsızlığını tedavi ettirmek amacıyla 03/08/2015-04/08/2015 tarihlerinde ailesiyle birlikte Antalya'ya gittiği ve Antalya Polis Moral Eğitim Merkezinde konakladığı; yine 21/05/2016-22/05/2016 tarihlerinde kızının rahatsızlığını tedavi ettirmek amacıyla ailesiyle birlikte Antalya'ya gittiği ve Antalya Polis Moral Eğitim Merkezinde konakladığı, Tutanak'ta adı geçen şahısları hiçbir şekilde tanımadığı, tesadüfen kendisiyle aynı yerde konaklayan, ne amaçla geldiklerini bilemeyeceği kişiler olduğu, HTS kayıtları incelendiğinde bu şahıslarla tek bir görüşmesinin dahi olmadığının ortaya çıkacağı, konakladığı yerlerin umuma açık ve çoğunluğunun kamu kurumu olduğu ya da HSK'nın düzenlediği seminerler nedeniyle kaldığı oteller olduğu ileri sürülmüştür.
    Davalı idare tarafından dava dosyasına sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davacının konakladığı mekanların neredeyse tamamının kamu kurumlarına ait olduğu, davacı ile aynı tarih aralığında kamu kurumlarına veya özel işletmelere ait tesislerde konaklama yapan ve Polnet kayıtlarında hakkında FETÖ/PDY şerhi bulunan kişilerin davacı ile örgütsel faaliyet kapsamında aynı yerde konakladığını ispatlar mahiyette bir belge sunulmadığı görülmektedir.
    Netice itibarıyla, davacının konaklama kayıtlarına ilişkin 22/05/2018 tarihli Tutanakta yer verilen tespitler, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibat ve iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmemiştir.

    c) Davacının Kız Kardeşi D.D.'nin "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" Suçundan Mahkumiyetine Karar Verildiğine İlişkin Tespit
    Davalı idare tarafından; davacının kız kardeşi D.D.'nin "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan mahkumiyetine karar verilmesinin davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
    Davacı tarafından ise; davalı idarenin eksik ve Mahkemeyi yanıltıcı bilgi verdiği, kardeşinin ... Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile "silahlı terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ise de, söz konusu kararın … Bölge Adliye Mahkemesi ... Ceza Dairesinin … tarih ve E:.., K:… sayılı kararı ile bozulması üzerine ... Ağır Ceza Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararı ile beraatine karar verildiği, kardeşinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile uzaktan yakından alakasının bulunmadığı, kendisinin kardeşi üzerinden anılan terör örgütü ile irtibatlandırılmaya çalışılmasının "suç ve cezaların şahsiliği" ilkesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
    Netice itibarıyla, davacının kardeşine yönelik olan söz konusu iddianın, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatını ve/veya iltisakını ortaya koyan bir delil olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

    d) Davacıyla İlgili Soruşturma Bilgisi
    Dairemizce yapılan 17/03/2021 tarihli ara kararına davalı idare tarafından verilen 25/05/2021 tarihli cevapta, davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu İkinci Dairesinin … esas sayılı (Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin … sayılı) disiplin dosyasının dışında FETÖ/PDY örgütü ile bağlantılı olarak yürütülen veya sonuçlandırılan başka idari soruşturma bulunmadığı belirtilmiş ise de, bu disiplin soruşturması kapsamında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakına ve/veya irtibatına ilişkin varsa elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu ortaya konulmadığından, söz konusu soruşturma davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı ve/veya irtibatı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınmamıştır.

    e) Sosyal Çevre Bilgisi
    Davalı idare tarafından, davacı hakkındaki "sosyal çevre bilgilerinin" davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı ve/veya iltisaklı olduğunu gösterir delil niteliğinde olduğu ileri sürülmüştür.
    Davacı tarafından bu hususa karşı herhangi bir beyanda bulunulmamıştır.
    Davalı idarece dava konusu işlemin dayanaklarından birisi olarak davacı hakkındaki sosyal çevre bilgilerinin gösterildiği anlaşıldığından, Dairemizin 17/03/2021 tarihli ara kararı ile davalı idareye davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin neler olduğu sorulmuş, davalı idarece söz konusu ara kararına verilen 25/05/2021 tarihli cevapta davacı hakkında sosyal çevre araştırmaları sonucunda elde edilen bilgi ve belgelerin, gerek davacının görev yaptığı mahalden gerekse diğer kurumlardan intikal eden ve işlem tesisinde Kurul kanaatinin oluşmasına destek olan her türlü veri ve bilgiler olduğunun belirtildiği görülmekle birlikte, anılan veri ve bilgilerin davalı idarece dava dosyasına somut bir şekilde sunulmadığı anlaşılmıştır.
    Netice itibarıyla, davacı hakkında somut bir tespiti içermeyen sosyal çevre bilgilerinin, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatını ve/veya iltisakını ortaya koyan delil olarak değerlendirilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

    6) Sonuç olarak
    Dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile yukarıda yer verilen açıklamalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı idarece bakılmakta olan dosyada davacının terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğuna ilişkin yeterli delil sunulmadığı, sunulan delillerin ise davacının iltisakı veya irtibatını ortaya koyacak yeterlilikte ve nitelikte olmadığı, ayrıca ilgili kamu kurumları ve özel kuruluşlarca Dairemizin 17/03/2021 tarihli ara kararına verilen cevaplarda da davacının iltisakını ve/veya irtibatını ortaya koyan herhangi bir bilgi ve belgenin bulunmadığı anlaşılmıştır.
    Bu nedenle, davacının FETÖ ile iltisakının ve irtibatının olduğu gerekçesiyle tesis edilen dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Öte yandan, davalı idarece, davacının FETÖ ile iltisak ve/veya irtibatını ortaya koyacak nitelikte delillerin tespit edilmesi halinde yeniden işlem tesis edilebileceği de açıktır.

    D) KARAR SONUCU:
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun … tarih ve … sayılı kararının İPTALİNE,
    2. Ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
    3. Posta gideri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine,
    4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine,
    5. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 (otuz) gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 05/04/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi