1. Hukuk Dairesi 2019/1420 E. , 2019/3844 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ-TESCİL
Taraflar arasındaki davadan dolayı... 1. Asliye Hukuk Hakimliğinden verilen 18.06.2015 gün, 2014/192 Esas, 2015/284 Karar sayılı hükmün bozulmasına ilişkin olan 20.09.2018 gün ve 2015/13570 Esas 2018/12635 Karar sayılı kararın düzeltilmesi süresinde dahili davalılar vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece; “...Tüm bu açıklamalar karşısında temlikin hile ile gerçekleştirildiği sonucuna varılmaktadır.Hâl böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir..” açıklaması ile bozulmuş, dahili davalılar vekilince karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının maliki olduğu 1948 ada 1 parseldeki asma katlı dükkan niteliğindeki 7 nolu bağımsız bülümü bizzat 02.01.2014 tarihinde kardeşi olan davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği, yargılama sırasında davalının ölümü üzerine mirasçılarının davaya dahil edildiği anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinin içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada hile (aldatma) hukuksal nedenine dayanıldığı açıktır. Bilindiği üzere, "hile"(aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun(TBK) 36/1. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun(BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı gibi; taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Diğer taraftan, sözleşmenin konusu, niteliği ve ödenecek miktar gibi hususlarda dikkatsizliği veya bilgisizliği sonucu gerçek iradesine uymayan beyanda bulunmak suretiyle esaslı hataya düşen tarafın sözleşme ile bağlı sayılamayacağı kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda(TBK) tıpkı 818 sayılı Borçlar Kanunu(BK) gibi esaslı hatanın (yanılmanın) tanımı yapılmamış, 31 ve 32. maddelerde sınırlayıcı olmamak üzere örnekler gösterilmiştir. Kısaca, iç irade ile açıklanan irade arasındaki bilmeyerek yapılan uyumsuzluk olarak tanımlanan hatanın(yanılmanın) esaslı kabul edilebilmesi için uygulamada ve bilimsel alanda ortaklaşa benimsendiği gibi, girişilen taahhüdün başlıca sebebini teşkil etmesi, daha açık söyleyişle hem yanılgıya düşen taraf yönünden(sübjektif unsur) hem de iş hayatındaki dürüstlük kuralları (objektif unsur) açısından hataya düşülmese idi böyle bir sözleşmenin hiç veya açıklanan biçimde yapılmayacağının ispatlanması zorunludur.Bu koşulların varlığı halinde hataya düşen taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir. Yeter ki hatanın ileri sürülmesi TBK"nin 35. (BK"nin 25.) ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 2. maddesinde hükme bağlanan dürüstlük kuralına aykırı olmasın.Hemen belirtmek gerekir ki, sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunması sözleşmenin iptaline engel değildir. Ne var ki, TBK"nin 35. (BK"nin 26.) maddesinde öngörüldüğü gibi hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesi gerekir.Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def"i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Somut olaya gelince; davacının davayı açarken tanık deliline dayandığı ve tanık isimlerini bildirdiği, ne var ki Mahkemece davalı tarafın tanık dinlenmesine muvafakat etmediği gerekçesi ile ile tanıkların dinlenmediği anlaşılmaktadır.Oysaki yukarıda da değinildiği üzere hile iddiasının tanık dahil her türlü delille ispat edilmesi mümkündür.Hâl böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri ve bildirecekleri delillerin eksiksiz toplanması, taraf tanıklarının dinlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Anılan bu husus karar düzeltme isteği üzerine bu kez yapılan inceleme ile anlaşıldığından, dahili davalılar vekilinin karar düzeltme isteğinin açıklanan nedenden dolayı (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 440. maddesi uyarınca kabulü ile, Dairenin 20.09.2018 tarihli 2015/13570 Esas – 2018/12635 Karar sayılı BOZMA kararının ORTADAN KALDIRILMASINA ve yerel mahkemenin 18/06/2015 tarih, 2014/192 Esas, 2015/284 Karar sayılı kararının açıklanan bu nedenlerle, 6100 sayılı HMK’nun geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince değişik gerekçe ile BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, 17.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.