Esas No: 2020/2134
Karar No: 2022/1526
Karar Tarihi: 07.04.2022
Danıştay 13. Daire 2020/2134 Esas 2022/1526 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2020/2134 E. , 2022/1526 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/2134
Karar No:2022/1526
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : … Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … Belediye Başkanlığı'nca 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 35. maddesine göre 14/01/2020 tarihinde gerçekleştirilen "Kent Mobilyaları Reklam Alanlarının Kiraya verilmesi" ihalesinin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: … İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; davacı şirketin de katıldığı ihalenin 14/01/2020 tarihinde yapıldığı ve ihalenin dava dışı … Hiz. San. ve Tic. Ltd. Şti. üzerinde bırakıldığı, davacı tarafından, şartname ile kira sözleşmesinde aykırılıklar bulunduğu gerekçesiyle davalı idareye verilen 17/01/2020 tarihli dilekçeyle ihalenin iptalinin talep edildiği, idare tarafından cevap verilmediği iddiasıyla davacı şirket tarafından 20/02/2020 tarihli dilekçeyle 4982 sayılı Bilgi Edinme Kanunu kapsamında başvuruda bulunulduğu, söz konusu dilekçe üzerine … Belediye Başkanlığı Emlak ve İstimlak Müdürlüğü'nün … tarih ve … sayılı yazısıyla "17/01/2020 tarihli dilekçeye … tarih ve … yazı ile cevap verildiği belirtilerek, ihalenin onaylandığı ve ilgili firmayla 13/02/2020 tarihinde sözleşme imzalandığının davacı şirkete bildirilmesi üzerine, davacı şirket tarafından, söz konusu ihalenin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı; dava dilekçesinde "ihalenin 14/01/2020 tarihinde gerçekleştirildiği ve … tarih ve … sayılı yazı ile onaylandığı" belirtilmiş ise de, dava konusu ihale ilanının, 02/01/2020 tarihinde Türkiye Gazetesi ile 02/01/2020 ve 08/01/2020 tarihlerinde Demokrat Gazetesi'nde yayımlandığı, 14/01/2020 tarihinde yapılan ihaleye davacı şirketin de katılarak teklif verdiği; ihale işleminin 14/01/2020 tarihinde dava dışı şirket üzerinde bırakılmasıyla hüküm ve sonuç doğurduğu, ayrıca, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesi hükümlerinin ivedi yargılama usulünde uygulanamayacağı, bu sebeple davacı şirket tarafından davalı idareye yapılan 17/01/2020 ve 20/02/2020 tarihli başvuruların dava açma süresini durdurmayacağı/ihya etmeyeceği, dolayısıyla davacı şirketin iddiaları da göz önüne alındığında dava açma süresinin en geç ihalenin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı, dava konusu ihale işlemi olduğundan uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu, dava açma süresi olan otuz günlük sürenin ise en geç ihalenin yapıldığı 14/01/2020 tarihinden itibaren başlayacağı, dava konusu 14/01/2020 tarihli ihale işlemine karşı otuz günlük dava açma süresinin son günü olan 13/02/2020 tarihine kadar dava açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra 13/03/2020 tarihinde kayda alınan dilekçeyle dava açıldığı anlaşıldığından, davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenmesine imkân bulunmamaktadır.
Belirtilen gerekçelerle davanın süre aşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihalenin ilan tarihinden itibaren 15 iş günü içerisinde onaylanacağı, tarihe 15 günlük sözleşme yapma süresi de eklendiğinde bulunan tarihin 19/02/2020 tarihi olduğu, dolayısıyla ihalenin kesin ve yürütülebilir olduğu tarihin bu tarih olduğu ve bu tarihten itibaren 30 günlük süre içerisinde dava açılması gerektiği ve davanında 13/03/2020 tarihinde açıldığından süresinde olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki … İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 07/04/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa'nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin "yazılı bildirim" tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin "altmış gün" olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usulünden farklı olarak, gerek dava, gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usulü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin "otuz gün" olduğu ve bu Kanun'un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklarda ivedi yargılama usulünün uygulanacağı işlemler arasında sayılmıştır.
Genel yargılama usulünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, ilgililere dava açmadan önce, 2577 sayılı Kanun’un 10, 11, 12 ve 13. maddeleriyle “idari başvuru” seçeneği getirilmişken, ivedi yargılama usulünün uygulandığı işlemlere karşı doğrudan dava açma zorunluluğu getirilmiş ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yükümlülüğünün, ivedi yargılama usûlüne tâbi bir idarî işlem söz konusu olduğunda, ilgilinin yanılgıya düşmemesi açısından özel dava açma süresi içerisinde doğrudan dava açmak zorunda olduğunun, işleme karşı idarî başvuruda bulunularak itiraz edilmesinin dava açma süresini durdurmayacağının bildirilmesini de kapsadığı kuşkusuzdur. Ancak kendisine herhangi bir yazılı bildirim yapılmayan ya da yapılan yazılı bildirimde işleme karşı başvuru yolu ve süresi belirtilmeyen, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tâbi olduğu, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca itirazda bulunmasının dava açma süresini durdurmayacağı, doğrudan dava açması gerektiği bildirilmeyen ilgililerin hangi yargılama usûlünün uygulanacağı ve hangi sürede dava açacakları konusunda karışıklık yaşamaları ve yanılgıya düşmeleri mümkün bulunmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlâl eden sonuçlara ulaşmasını engellemek yargı yerine düşen bir görevdir.
Öte yandan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tâbi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu durumda, ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin mevzuattan kaynaklan bu karışıklık nedeniyle kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, ayrıca uyuşmazlığın genel yargılama usulüne mi yoksa ivedi yargılama usulüne mi tâbi olduğu noktasında tereddüt yaşamaları olası bulunduğundan, dava açma süresi hesaplanırken öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 15/03/2021 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararıyla da; yazılı olarak bildirilen ve özel dava açma süresine tâbi olan bir işlemde, dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen, hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunun bütün idari işlemler için değil, kişilerin haklarını, özgürlüklerini veya menfaatlerini zedeler nitelikte olan ve yazılı olarak ilgilisine bildirilen işlemler için geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir, İhale ilanları ve ihale şartnameleri yapılacak olan ihaleye katılım ve yeterlik kurallarını düzenleyen bir işlem olduğundan başvuru yolları ve süresinin belirtilmesini zorunlu kılan bir özelliğe sahip değildir.
Olayda, uyuşmazlık konusu ihalenin 14/01/2020 tarihinde gerçekleştirildiği, davacının da ihaleye katıldığı ve ihalenin dava dışı şirket üzerinde bırakıldığı, davacının 17/01/2020 tarihinde davalı idareye yaptığı başvuru ile ihale şartnamesinde kanuna aykırılıklar bulunduğu iddiasıyla ihalenin iptal edilmesini istediği, davacının bu başvurusuna 11/02/2020 tarihli işlem ile cevap verilmişse de bu işlemin bildirimine ilişkin tebligatın bilinen adresine tebliğ edilemeyip iade edildiği, bu kez davacının Bilgi Edinme Kanunu uyarınca 20/02/2020 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunduğu ve ihalenin iptal edilmesi için 17/01/2020 tarihinde yapılan başvuruya cevap verilmediğini, ihalenin onay süresinin ihale karar tarihinden itibaren 15 gün olduğunu, bu sürenin 04/02/2020 tarihinde dolduğunu belirterek ihale kararının onaylanıp onaylanmadığını, onaylandı ise sözleşmenin imzalanıp imzalanmadığını sorduğu, 10/03/2020 tarihinde tebliğ edilen idarenin 05/03/2020 tarihli işlemi ile ihale yetkilisinin ihaleyi onayladığının ve 13/02/2020 tarihinde sözleşmenin imzalandığının davacıya bildirildiği, davacının da ihale yetkilisi tarafından onaylandığı bildirilen ihalenin iptali istemiyle 13/03/2020 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.
Buna göre ihaleye katılan ve kazanamayan davacıya, menfaatini zedeleyen bu işleme karşı hangi yargılama usulü ile ne kadar sürede hangi yargı mercinde dava açabileceği hususunda yazılı bir bildirim yapılmadığı, ihale kararının iptali istemiyle doğrudan iptal davası açabileceği kendisine yazılı olarak bildirilmeyen davacının da ihale yetkilisinin ihale kararını onaylamayıp iptal etme yetkisi bulunduğundan bu amaçla davalı idareye başvurduğu, ihale yetkilisinin ihale kararını onayladığını öğrenmesi üzerine bu davayı açtığı, davacının ihale kararının ihale yetkilisinin onayı ile kesinleştiğini esas alarak ihalenin onaylandığını öğrendiği 10/03/2020 tarihinden itibaren dava açma süresini hesapladığı, ihale kararının onaylanmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açabilecek iken bunun yerine ihale kararının iptali istemiyle dava açtığı, esasında iptalini istediği işlemin onaylanıp kesinleşen ihale kararı olduğu görülmektedir.
Bu itibarla, uyuşmazlığın ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu ve dava açma süresinin otuz gün olduğu, uygulanan bu usulde idareye yapılan başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı yolunda kendisine yazılı bildirim yapılmayan davacının, ihale yetkilisince onaylanıp kesinleşen ihale kararının iptali istemiyle hangi tarihten itibaren dava açması gerektiği hususunda tereddüt yaşadığı ve yanılgıya düştüğü, mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın davacının özel süresi içerisinde dava açmasını zorlaştırdığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkının ihlâl edilmemesi açısından uyuşmazlıkta özel yargılama usulü ve süresinin değil genel yargılama usulü ve süresinin uygulanması gerektiği, davanın ihalenin yapıldığı tarihten itibaren altmış günlük genel dava açma süresi içerisinde açıldığı göz önünde bulundurulduğunda, davanın süresinde açıldığının kabulü gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.