Esas No: 2021/4935
Karar No: 2022/1482
Karar Tarihi: 07.04.2022
Danıştay 13. Daire 2021/4935 Esas 2022/1482 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2021/4935 E. , 2022/1482 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2021/4935
Karar No:2022/1482
TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ...Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. ...
İSTEMİN_KONUSU : ...İdare Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Ankara ili, Mamak ilçesi, ...Mahallesi, ...Bulvarı, ...ada, ...parsel üzerinde bulunan 24x44 m² halı sahanın 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca açık ihale usulüne göre kiraya verilmesi amacıyla 11/08/2021 tarihinde yapılan ihalenin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ...İdare Mahkemesi'nce verilen kararda; davacının, 11/08/2021 tarihinde ihale şartnamesi ve ihale ilanında yer alan bazı düzenlemelerin belirsizliği ve rekabet kurallarının gereksiz ve anlamsızca sınırlandırıldığı iddiasıyla ihaleye katılım sağlayamadığından bahisle ihale şartlarının düzeltilmesi istemiyle davalı idareye başvuru yaptığı, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin 30 gün olduğu ve 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı dikkate alındığında, 11/08/2021 tarihinde yapılan ihalenin iptali için ihalenin yapıldığı tarihi izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde ve en geç 10/09/2021 tarihi mesai bitimine kadar davanın açılması gerekirken, bu süre geçirildikten sonra 05/10/2021 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasının incelenme olanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, ihale sonucuna ilişkin olarak kendisine bir bildirim yapılmadığı, dolayısıyla davanın süresinde açıldığı, ihale ilanında ve ihale dokümanında yer alan düzenlemelerin ihaleye katılımı ve rekabeti engellediği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, Mahkeme kararının usul ve hukuka uygun olduğu, temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME :
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki .... İdare Mahkemesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı temyize konu kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından anılan Mahkeme kararının ONANMASINA,
3. Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
4. Posta giderleri avansından artan tutarın davacıya iadesine,
5. Dosyanın anılan Mahkeme'ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (i) bendi uyarınca kesin olarak (karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere), 07/04/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
(X) KARŞI OY :
Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrası hükmü ile, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; idareye, işlemlerinde, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir. Anayasa'nın 125. maddesinde de, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin "yazılı bildirim" tarihinden başlayacağı belirtilmiştir.
20/01/1982 tarihinde yürürlüğe giren 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda idari yargıda uygulanan “genel yargılama usulü” ve 7. maddesi ile devamı maddelerde de “genel dava açma süreleri” düzenlenmiş bulunmaktadır. Anılan 7. maddesinde, özel süre gösterilmeyen hâllerde idare mahkemelerinde idari işlemlere karşı dava açma süresinin "altmış gün" olduğu ve bu sürenin yazılı bildirim tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı kurala bağlanmıştır.
Buna karşılık, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'na, 28/06/2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 18. maddesiyle eklenen 20/A maddesiyle, bir kısım işlemlere karşı açılan davalarda, genel yargılama usulünden farklı olarak, gerek dava, gerekse temyiz aşamasında uygulanacak “ivedi yargılama usulü” getirilmiş; ayrıca, ivedi yargılama usulünde dava açma süresinin "otuz gün" olduğu ve bu Kanun'un 11. maddesi hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Anılan maddede, ihaleden yasaklama kararları hariç ihale işlemlerinden doğan uyuşmazlıklar da ivedi yargılama usulünün uygulanacağı davalar arasında sayılmıştır.
Genel yargılama usulünün uygulandığı uyuşmazlıklarda, ilgililere dava açmadan önce, 2577 sayılı Kanun’un 10, 11, 12 ve 13. maddeleriyle “idari başvuru” seçeneği getirilmişken, ivedi yargılama usulünün uygulandığı işlemlere karşı doğrudan dava açma zorunluluğu getirilmiş ve 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi uyarınca yapılacak idari başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca idarenin yükümlülüğünün, ivedi yargılama usûlüne tâbi bir idarî işlem söz konusu olduğunda, ilgilinin yanılgıya düşmemesi açısından özel dava açma süresi içerisinde doğrudan dava açmak zorunda olduğunun, işleme karşı idarî başvuruda bulunularak itiraz edilmesinin dava açma süresini durdurmayacağının bildirilmesini de kapsadığı kuşkusuzdur. Ancak kendisine herhangi bir yazılı bildirim yapılmayan ya da yapılan yazılı bildirimde işleme karşı başvuru yolu ve süresi belirtilmeyen, uyuşmazlığın ivedi yargılama usûlüne tabi olduğu, 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca itirazda bulunmasının dava açma süresini durdurmayacağı, doğrudan dava açması gerektiği bildirilmeyen ilgililerin hangi yargılama usûlünün uygulanacağı ve hangi sürede dava açacakları konusunda karışıklık yaşamaları ve yanılgıya düşmeleri mümkün bulunmaktadır. Mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlal eden sonuçlara ulaşmasını engellemek yargı yerine düşen bir görevdir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında, usul kurallarının nasıl yorumlanması gerektiği hususunda özetle; mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığı, bazı sınırlamalara tabi olabildiği, bununla birlikte, getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin mahkemeye erişimini engellememesi gerektiği, mahkemeye erişim hakkına getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makûl bir orantı olması hâlinde Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceği, bu ilkelerden hareketle, dava açma hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte, mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine hâlel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir esneklikten kaçınılması gerektiği belirtilmektedir.
Bu durumda, ilgililere herhangi bir yazılı bildirimin yapılmadığı ve idari işlemin bir şekilde öğrenilmesi üzerine dava açıldığı durumda, bu kişilerin mevzuattan kaynaklanan bu karışıklık nedeniyle kaç gün içinde hangi merciye başvuracaklarını bilmeleri beklenemeyeceğinden, ayrıca uyuşmazlığın genel yargılama usulüne mi yoksa ivedi yargılama usulüne mi tabi olduğu noktasında tereddüt yaşamaları olası bulunduğundan, dava açma süresi hesaplanırken öğrenme tarihinin başlangıç alınması ve aynı şekilde özel dava açma süresinin değil, açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olan genel dava açma süresinin işletilmesi gerekir.
Nitekim Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu'nun 15/03/2022 tarih ve E:2021/2, K:2022/1 sayılı kararıyla da; yazılı olarak bildirilen ve özel dava açma süresine tabi olan bir işlemde, başvuru yolunun ve dava açma süresinin gösterilmemiş olması durumunda, genel dava açma süresinin işletilmesi gerektiği yönünde içtihatların birleştirilmesine karar verilmiştir.
Diğer taraftan Anayasa'nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen, hangi kanun yolları ve mercilere başvurulacağının ve sürelerinin belirtilmesi zorunluluğunun bütün idari işlemler için değil, kişilerin haklarını, özgürlüklerini veya menfaatlerini zedeler nitelikte olan ve yazılı olarak ilgilisine bildirilen işlemler için geçerli olduğunun kabul edilmesi gerekir. İhale ilanları ve ihale şartnameleri yapılacak olan ihaleye katılım ve yeterlik kurallarını düzenleyen bir işlem olduğundan başvuru yolları ve süresinin belirtilmesini zorunlu kılan bir özelliğe sahip değildir.
Olayda, davalı idare tarafından 11/08/2021 tarihinde ihale yapılacağının duyurulduğu, davacının aynı tarihte davalı idareye başvuruda bulunarak ihale ilanındaki ve şartnamesindeki bazı hükümlerin düzeltilmesi istemiyle yaptığı başvurunun zımnen reddi üzerine, söz konusu ihalenin iptali istemiyle 05/10/2021 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlık açısından davacının 11/08/2021 tarihinde yaptığı başvurunun cevap verilmeyerek zımnen reddedildiği, esasında başvurunun yazılı olarak cevap verilerek reddedilmesi durumunda işlemde ya da yazılı bildirimde bu işleme karşı başvuru yolu ve süresini göstermek zorunda olan idarenin bu başvuruya cevap vermeyerek başvuru yolu ve süresini belirtme yükümlülüğünden kurtulduğu, bu durumun özel süresi içerisinde davanın açılmasını zorlaştırdığı, özel dava açma süresi konusunda bilgilendirilmeyen davacının, temyiz dilekçesindeki beyanından anlaşıldığı üzere, ihaleye katılmayacak olması nedeniyle idareye yaptığı başvuruyu 2577 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre yapılmış bir başvuru olarak nitelendirdiği ve zımni ret süresinin dava açma süresine eklenip eklenmeyeceği konusunda tereddüt yaşadığı görülmektedir.
Bu itibarla, dava konusu ihale işleminin ivedi yargılama usulüne tâbi olduğu ve dava açma süresinin otuz gün olduğu, uygulanan bu usulde idareye yapılan başvurunun dava açma süresini durdurmayacağı yolunda kendisine yazılı bildirim yapılmayan davacının, açacağı davada hangi yargılama usulüne tâbi olduğu noktasında tereddüt yaşadığı ve yanılgıya düştüğü, mevzuattan kaynaklanan bu karışıklığın özel süresi içerisinde dava açılmasını zorlaştırdığı anlaşıldığından, mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmemesi açısından uyuşmazlıkta özel yargılama usulü ve süresinin değil, genel yargılama usulü ve süresinin uygulanması gerektiği, davanın her hâl ve şartta ihaleyi öğrenme tarihinden itibaren altmış günlük genel dava açma süresi içerisinde açıldığı göz önünde bulundurulduğunda, davanın süresinde açıldığının kabulü gerekirken, süre aşımı nedeniyle reddine ilişkin Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, temyize konu Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.