Esas No: 2019/567
Karar No: 2019/1346
Karar Tarihi: 12.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/567 Esas 2019/1346 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.02.2015 tarihli ve 2014/1070 E., 2015/101 K. sayılı karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 31.03.2015 tarihli ve 2015/7604 E., 2016/3518 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı bankadan kredi kullandığını, bu kredilerin erken kapatılmak istenmesi üzerine davalı bankanın, müvekkili şirketten hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak ve fahiş miktarda erken kapatma ücretini müvekkili şirketten tahsil ettiğini, bu ücretin tahsil edilebileceğine ilişkin sözleşme hükmünün genel işlem şartı niteliğinde olup geçersiz bulunduğunu ileri sürerek 1.558.378,24 Euro"nun davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin taraflar arasındaki kredi sözleşmesi uyarınca erken kapatma ücreti tahsil ettiğini, tacir olan davacının imzaladığı sözleşme hükmü ile bağlı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında düzenlenen ticari kredi sözleşmelerinde, kredinin erken kapatılması hâlinde bankanın erken kapama ücreti alacağının düzenlendiği, bu hükmün genel işlem şartı niteliğinde olmayıp geçerli bulunduğu, ancak söz konusu hükümlerde bir oran belirtilmediğinden bu oranın diğer bankaların uygulamaları gözetilerek tespit edilmesinin gerektiği, diğer bankalardan alınan yazı cevaplarından tüm bankaların uyguladığı sabit bir oranın olmadığının, kredinin türüne, vadesine, maliyet oranlarına göre alınan ücretin değişiklik gösterdiğinin anlaşıldığı, emsal yargı kararlarından davalının %2 oranında bir erken kapama ücretini talep etmesinin iyi niyet ve hakkaniyet kurallarına uygun olduğu sonucuna varıldığı, bu oranın üzerinde tahsil edilen miktarın iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 1.306.378,24 Euro"nun faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Dava, davalı bankadan kullanılan ticari kredilerin erken kapatılması nedeniyle alınan komisyonun iadesi istemine ilişkin olup yukarıda yapılan özetten de anlaşılacağı üzere mahkemece, taraflar arasındaki kredi sözleşmesinde, kredinin erken kapatılması hâlinde hangi oranda komisyon alınacağının düzenlenmediği, bu oranın diğer bankaların uygulamaları gözetilerek tespit edilmesinin gerektiği, emsal yargı kararlarından %2 oranında bir komisyonun hakkaniyete uygun görüldüğü gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, taraflar arasındaki sözleşmenin 34.9. maddesinde, erken kapama ücretinin, mevcut kredinin erken kapanan meblağının, erken kapandığı tarihe kadar tahakkuk etmiş faiz tutarı ile kredinin erken kapandığı tarihte aynı türde kalan vadeye yeni kredi kullandırılmış olsaydı yeni kredinin vade sonuna kadar işleyecek faiz toplamının, mevcut kredinin kullandırım tarihinden vade sonuna kadar işleyecek faiz tutarından çıkarılması ile bulunacak tutara eşit olduğu düzenlenmiştir. Dolayısıyla, davalı banka tarafından kullandırılan kredilerin erken kapatılması hâlinde alınacak komisyona ilişkin sabit bir oran belirlenmemiş ise de bu komisyonun nasıl hesaplanacağı sözleşmede gösterildiğinden kural olarak bankanın bu hesaplama yöntemine göre erken kapama komisyonu alması mümkündür. Bu itibarla mahkemece, davalı bankanın kredi sözleşmesinde açıklanan biçimde hesaplanacak erken kapama komisyonu alabileceğinin kabulü ile davacı tarafça alınan komisyonun fahiş olduğu ileri sürüldüğünden diğer bankaların aynı tür ve vadeli kredilerin erken ödenmesi hâlinde uyguladıkları faiz oranlarının ortalamaları da gözetilerek ve gerekirse bu konuda bankacılık uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişiden rapor alınarak davalı bankanın aldığı komisyonun fahiş olup olmadığının değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirme ile hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü;
Dava, genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanılan kredinin erken kapatılması sırasında alınan erken kapama ücretinin istirdadı istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili ile davalı banka arasında 18.11.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme gereğince müvekkili tarafından 25.11.2011 tarihinde 8.000.000,00 Euro ve 25.06.2012 tarihinde 4.000.000,00 Euro kredi kullanıldığını, bu kredilerin 17.07.2013 tarihinde erken kapatılmak istenmesi üzerine davalı banka tarafından müvekkilinden hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak toplam 1.558.378,24 Euro erken kapama ücreti ve BSMV tahsil edildiğini, müvekkilinden haksız tahsil edilen bu ücretin fahiş miktarda olduğunu, erken kapama ücreti tahsil edilebileceğine ilişkin sözleşme hükmünün genel işlem koşulu niteliğinde olup geçersiz bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin her türlü hakkı saklı kalmak kaydıyla 1.558.378,24 Euro’nun tahsil edildiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline; bu talebin kabul edilmemesi hâlinde, BDDK ve diğer bankaların güncel uygulamaları doğrultusunda hak ve nefaset kuralları gereği erken kapama ücreti olarak talep edilebilecek oran belirlenerek, fazla ödenen miktarın tahsil edildiği tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğünden önce imzalandığını, bu nedenle genel işlem koşullarına yönelik düzenlemenin dava konusu sözleşmeye uygulanamayacağını, müvekkilinin taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesine göre erken kapama ücreti tahsil ettiğini, tacir olan davacının imzaladığı sözleşme hükmü ile bağlı olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece; taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinde kredinin erken kapatılması hâlinde bankanın erken kapama ücreti alacağının düzenlendiği, ancak söz konusu hükümlerde bir oran belirtilmediğinden bu oranın diğer bankaların uygulamaları gözetilerek tespit edilmesinin gerektiği, diğer bankalardan alınan yazı cevaplarından tüm bankaların uyguladığı sabit bir oranın olmadığı, erken kapama ücretinin kredinin türüne, vadesine, maliyet oranlarına göre değişiklik gösterdiği gözetildiğinde davalının %2 oranında bir erken kapama ücreti talep etmesinin iyi niyet ve hakkaniyet kurallarına uygun olacağı, bu oranın üzerinde tahsil edilen miktarın iadesinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 1.306.378,24 Euro"nun dava tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında 818 sayılı Borçlar Kanunu döneminde imzalanan genel kredi sözleşmesinde kredinin erken kapatılması durumunda erken kapama ücreti tahsil edileceği ile erken kapama ücretinin nasıl belirleneceği yönünde hüküm bulunması karşısında davacıdan tahsil edilen erken kapama ücretinin fahiş miktarda olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı banka tarafından tahsil edilecek erken kapama ücretinin neye göre belirleneceği noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi 18.11.2011 tarihli olup sözleşme tarihi itibariyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemelerinin somut olaya uygulanamayacağı hususunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu durumda somut olaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6762 sayılı TTK) ile 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı BK) hükümlerinin uygulanması gerektiği açıktır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi ile düzenlenen “dürüstlük kuralı” ve “hakkın kötüye kullanılması yasağı” hakkında bilgi verilmesinde yarar vardır.
TMK’nın “Dürüst davranma” alt başlıklı 2. maddesinde;
“Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.
Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Buna göre, anılan madde ile hukuk düzeninin kişilere tanıdığı bütün hakların kullanılmasında göz önünde tutulması ve uyulması gereken iki temel ilkeye yer verilmiş olup, öncelikle hakların dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerektiği ifade edilmiş, ardından hakların açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı belirtilmiştir.
TMK’nın 2/1. maddesinde belirtilen dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı, kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır (Dural, Mustafa/ Sarı, Suat: Türk Özel Hukuku C. I, İstanbul 2018, s. 244).
Dürüstlük kuralı, hakların ve borçların nasıl ve hangi kurallara riayet edilerek kullanılacağını ve nasıl yerine getirileceğini gösterir. Başka bir deyişle “haklarını kullanan” ve “borçlarını yerine getiren” herkesin dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranması gerektiğini belirtmektedir. TMK’nın 2. maddesi anlamında dürüstlük kuralı, tüm hakların kullanılmasının sınırını çizmek suretiyle hakların ve borçların kapsamını belirlemektedir. Bu hakların sözleşmeden ya da kanundan doğmuş olması bakımından bir fark yoktur. Hakların ve borçların içeriğini belirleyen bu kural, herkese yönelik olup hem alacaklıya hem de borçluya hitap etmektedir.
TMK’nın 2/2. maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılması yasağı ile hiçbir hakkın, o hakkın kötüye kullanılması şeklinde bir yetkiyi içermediği, bu nedenle içerdiği yetkiyi aşan şekilde bir kullanımın hak olarak hukuk düzeni tarafından korunmayacağı belirtilmiştir. Bu durumda getirilen sınırlama, bütün haklar yönünden genel ahlâki bir sınırlama niteliğindedir. Bu sınırın aşıldığı durumlarda, hakkın sahibine tanıdığı yetkilerin dışına çıkılmış olmakta, bir hakkın kullanıldığı görüntüsü altında haksız bir davranış gerçekleştirilmektedir. Hakkın dışına çıkıldığı için de doğal olarak hukuk düzeni bu davranışa herhangi bir koruma sağlamamaktadır (Dural/Sarı, s. 256).
TMK’nın “başlangıç hükümleri” arasında yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı diğer başlangıç hükümleri gibi bir “genel kural”dır. Bu sebeple medeni hukuk dışındaki hukuk dallarında da uygulama alanı bulmaktadır. Bu kurallara uyma zorunluluğu hakları kullanan ve borçları ifa eden herkes için geçerlidir. Tacirler de TMK’nın 2. maddesinde belirtilen “herkes” kavramına dâhil olup, gerek özel gerekse ticari hayatlarında bu kurallara uymak mecburiyetindedirler.
Tacirler aynı zamanda 6762 sayılı TTK’nın 20/2. (6102 sayılı TTK’nıcn 18/2.) maddesi anlamında basiretli bir işadamı gibi hareket etmek zorundadırlar. Dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı, tacire, tacir olmayanlara göre vasatın üstünde bir özen gösterme yükümlülüğü getirmektedir. Başka bir deyişle tacir, ticari hayatında bir hakkı kullanırken veya bir borcu ifa ederken, yalnızca dürüst, namuslu, makul ve fiilinin neticelerini bilen orta zekâlı bir insanın benzer hadiselerde hareket edeceği şekilde hareket etmekle kalmayıp aynı zamanda kendi ticari sınıfına dâhil, tedbirli bir tacirin benzer olaylarda takip edeceği şekilde hareket etmek zorundadır.
Kuruluşları özel izne tabi olan ve faaliyetlerini Devletin tanıdığı imtiyazla yürüten bankalar da birer “güven kurumu” olmaları nedeniyle dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uymak zorundadırlar. Zira bankaların, müşterilerinde yarattıkları güvene ve bankacılık sektörünün yazılı olan veya olmayan ilke, kural ve teamüllerine uygun hareket etme yükümlülükleri bulunmaktadır. Başka bir deyişle bankaların birer güven kurumu olmaları ve müşteriler tarafından kendilerine özel bir güven duyulması, onların hukuki sorumluluğunu diğer tacirlere nazaran daha da ağırlaştırmaktadır. Nitekim bir kişi davranışlarıyla başkaları nezdinde haklı bir güven oluşturduktan sonra, bu tutumuyla çelişkili ve özellikle de söz konusu güveni boşa çıkaran bir davranışta bulunması açıkça hakkın kötüye kullanılması niteliğindedir.
Bankaların dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uyma yükümlülükleri 5411 sayılı Bankacılık Kanunu"nun 75/1. maddesinde açıkça düzenlenmiştir. Anılan madde; “Bankalar ile bunların mensupları; bu Kanuna, ilgili düzenlemelere, kuruluş amaç ve politikalarına uygun olarak faaliyetlerin icra edilmesini temin etmeye ve yönetimde adalet, doğruluk, dürüstlük ve sosyal sorumluluğu esas almaya yönelik etik ilkelere uymakla yükümlüdürler.” hükmünü haizdir. Ayrıca anılan Kanun’un 75/2. maddesinde verilen yetkiye dayanılarak Türkiye Bankalar Birliği"nce Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) uygun görüşü alınarak çıkarılan "Bankacılık Etik İlkeleri"nin 3/(a) maddesinde; bankaların, faaliyetlerini yerine getirirken ilişkilerinde dürüstlük ilkesine bağlı kalacakları ifade edilmiştir.
Bu aşamada “erken ifa” ve “erken kapama ücreti” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Borçlu kural olarak borçlanılan edimini muaccel olmadan da ifa edebilir. Buna borçlunun erken ifa yetkisi denmektedir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2017, s. 978). Bu husus 818 sayılı BK’nın 80. maddesinde “Akdin hükmünden veya mahiyetinden veya hâl icabından iki tarafın hilafını kast ettikleri anlaşılmadığı takdirde, borçlu borcunu vadesinden evvel ifa edebilir. Şu kadarki borçlunun, vadeden evvel tediyede bulunmasından dolayı mukavele ile veya âdeten mezun olmadıkça bir miktar tenzilat icrasına hakkı yoktur” şeklinde düzenlenmiştir. Anılan madde metninden de anlaşılacağı üzere, ifa zamanı kural olarak borçlu lehine düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu nedenle borçlu, kendi lehine konulmuş bir yetkiden vazgeçerek erken ifada bulunabilir. Esasen kanun koyucunun ifa zamanını genel olarak borçlu lehine düzenlediği gözetildiğinde borçlu kendisine tanınan bu yetkiden vazgeçip vaktinden evvel ifa talebinde bulunabilir. Alacaklı erken ifaya yetkili olan borçlunun ifa teklifini reddettiği takdirde mütemerrit duruma düşecektir.
Erken ifada bulunan borçlu, erken ödemede bulunmasından dolayı alacaklıdan bir indirimde bulunmasını isteyemez. Ancak, sözleşmede erken ödeme hâlinde indirim yapılacağı kararlaştırılmışsa veya bu yönde bir âdet varsa, borçtan bir miktar indirim yapılabilir.
Bununla birlikte borçlunun erken ifa yetkisi, tarafların aksini kararlaştırmaları ile bertaraf edilebilir. Söz konusu yetkinin taraflarca bertaraf edilip edilmediği ise hâlin icabından veya sözleşmenin niteliğinden de anlaşılabilir. Nitekim ifanın vaktinden evvel yapılması alacaklının aleyhine sonuçlar doğuruyorsa veya taraflar arasındaki kesin vadeli sözleşmelerin niteliği erken ifayı engelliyorsa borçlu vaktinden evvel ifada bulunamaz. Bu tür durumlarda erken ifa alacaklının muvafakatine bağlıdır.
5411 sayılı Bankacılık Kanunu"nun 4. maddesinde; nakdî, gayrinakdî her cins ve surette kredi verme işlemleri bankaların faaliyet konuları arasında sayılmıştır. Bankalar müşterilerine verdikleri kredilerden faiz gelirleri elde etmekte ve kredinin geri ödenme süresinin uzun olması bankanın faiz gelirini artırmaktadır. Bu itibarla kredi borcunun vaktinden evvel ifa edilmesi alacaklı bankanın aleyhine sonuçlar doğurduğu ve işin mahiyetine aykırı olduğu için bankanın, borçlunun erken ifa talebini reddetme hakkı bulunmaktadır. Başka bir deyişle kredi borcunun erken kapatılması bankanın muvafakati ile mümkün olmaktadır.
Bankacılık uygulamalarında genel olarak, kredi sözleşmelerine; kredinin erken kapatılmasının bankanın kabulüne bağlı olduğu ve bankanın mahrum kalacağı faiz gelirine karşılık belli bir erken kapama ücreti (erken ödeme cezası) mukabilinde kredinin erken kapatılabileceği yönünde hükümler konulduğu görülmektedir. Hatta kredilerin erken kapatılmasında, bankaların mahrum kalacağı faiz gelirinin bir kısmına karşılık, erken kapama ücreti alınmasının âdet hâline geldiği ve dolayısıyla faiz gelirinin bir kısmından vazgeçtiği anlaşılmaktadır.
Erken kapama ücretinin öngörülmesinin asıl sebebi borçluyu erken ifa düşüncesinden caydırmaktır. Ayrıca bankacılık uygulamalarında kredi taksitlerinin geri ödemelerinde başlangıçta faize daha fazla kesinti yapılmakta ve giderek kredinin sonuna yaklaşıldığında neredeyse faizin tamamı tahsil edilmiş olmaktadır. Faiz kesintisinin başlangıçta fazla olması bankacılık uygulamasında aslında örtülü bir erken kapama ücretinin bulunduğunu göstermektedir. Zira bankalar, ilk taksitlerde faiz kesintisini fazla tutarak erken kapamanın risklerinden kendilerini korumuş olmaktadırlar.
Erken kapama ücreti alınabilmesi, müşteri ile banka arasındaki kredi sözleşmesinde bu yönde hüküm bulunmasına bağlıdır. Dolayısıyla erken kapama ücreti, yasal bir medeni ceza olmayıp, taraflar arasındaki sözleşmeden doğan bir yan yükümlülüktür. Erken kapama ücreti ile faiz indiriminden yararlanarak kâr eden müşteri ile faiz geliri düşmek suretiyle gelir kaybına uğrayan bankanın menfaatlerinin dengelenmeye çalışıldığı görülmektedir. Nihai olarak erken kapama ücreti ile kredi veren bankanın zararının bir kısmının tazmin edilmesi amaçlanmaktadır.
Öte yandan Merkez Bankası tarafından yayımlanan 2006/1 sayılı Mevduat ve Kredi Faiz Oranları ve Katılma Hesapları Kâr ve Zarara Katılma Oranları ile Kredi İşlemlerinde Faiz Dışında Sağlanacak Diğer Menfaatler Hakkında Tebliğ’in 4/1. maddesi gereğince; bankalarca, reeskont kaynaklı krediler dışındaki kredilere uygulanacak faiz oranları ile üye işyeri komisyonu hariç faiz dışında sağlanacak diğer menfaatlerin ve tahsil olunacak masrafların nitelikleri ve sınırları serbestçe belirlenebilecektir. Anılan maddeye göre, bankaların, kredilerin erken kapatılması hâlinde erken kapama ücretini serbestçe belirleyebilecekleri bir bakıma belirtilmiştir.
Bununla birlikte, tüketicileri bankalar karşısında korumak ve erken ödeme nedeniyle faiz indiriminden yararlanan tüketiciyle faiz geliri düşen bankanın menfaatlerinin dengelemek amacıyla 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun"da (6502 sayılı TKHK) tüketicinin konut finansmanı kredilerinde erken kapama hakkının bulunduğuna, erken kapama hâlinde indirim talep edebileceğine ve erken kapama ücretine (erken ödeme tazminatı) ilişkin özel düzenleme yapılmıştır.
Şöyle ki 6502 sayılı TKHK’nın 37. maddesi şu şekildedir:
"(1) Tüketici, vadesi gelmemiş bir veya birden çok taksit ödemesinde bulunabileceği gibi, konut finansmanı borcunun tamamını erken ödeyebilir. Bu hâllerde, konut finansmanı kuruluşu, erken ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve diğer maliyet unsurlarına ilişkin indirim yapmakla yükümlüdür.
(2) Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi hâlinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle, bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda, konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme tazminatı talep edilebilir. Erken ödeme tazminatı gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın kalan vadesi otuz altı ayı aşmayan kredilerde yüzde birini, kalan vadesi otuz altı ayı aşan kredilerde ise yüzde ikisini geçemez. Oranların değişken olarak belirlenmesi hâlinde tüketiciden erken ödeme tazminatı talep edilemez."
Bu durumda 6502 sayılı TKHK’nin 37. (4077 sayılı TKHK’nın 10/B) maddesi, erken ödeme ücreti alınabilmesine izin vermekte ve bu ücretin tavanını belirlemektedir. Buna göre konut finansman kredilerinde tüketiciye, kredi borcunu tamamen ya da bir veya birden fazla taksitini erken ödeme hakkı tanınmış ve konut finansmanı kuruluşu (banka) erken ödenen miktara göre gerekli tüm faiz ve diğer maliyet unsurlarına ilişkin indirim yapmakla yükümlü kılınmıştır. Ayrıca erken kapama ücreti alınabilmesi, tüketiciyle konut finansman kuruluşu arasındaki kredi sözleşmesinde haksız şartlarına ilişkin denetim mekanizmaları baki kalmak kaydıyla bu yönde hüküm bulunmasına bağlanmış ve konut finansman kuruluşunun erken ödenen tutarın kalan vadesine göre belli oranda (%1 veya %2) erken kapama ücreti almasına izin verilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, tüketici kredisi niteliğindeki konut finansmanı kredileri haricindeki diğer kredilerin erken kapatılmasına ve erken kapama ücretine ilişkin herhangi bir düzenleme mevzuatta yer almamaktadır. Bununla birlikte yukarıda da bahsedildiği üzere bankalar tarafından kullandırılan kredilerin erken kapatılması ve erken kapama ücreti alınması bir bankacılık uygulaması hâline gelmiştir. Bu itibarla kredi sözleşmelerinde erken kapama ücretine ilişkin düzenlemeye yer veren bankaların, genel işlem koşullarına ilişkin denetim mekanizmaları baki kalmak kaydıyla, bu sözleşme hükümlerini düzenlerken ve uygularken dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uyma yükümlülüğü bulunmaktadır. Zira hukuk düzeninin temelini oluşturan ve TMK’nın 2. maddesinde ifadesini bulan bu iki esasa tabi olmayan hiçbir hakkın kullanımı söz konusu olamayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; turizm sektörüne yatırım yapan davacının talebi doğrultusunda taraflar arasında 818 sayılı BK döneminde 18.11.2011 tarihli ve 30.000.000,00 Euro limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, bu kredi sözleşmesinin güvencesi olarak davacının mülkiyetinde bulunan taşınmazın davalı banka lehine ipotek edildiği, anılan sözleşmeye binaen davacıya 25.11.2011 tarihinde %7,80 sabit faiz oranı ile ilk ödeme tarihi yirmi dört ay sonra olmak üzere altı ayda bir ödemeli ve sekiz yıl vadeli 8.000.000,00 Euro bedelli kredi kullandırıldığı, yine 25.06.2012 tarihinde %6,80 sabit faiz oranı ile ilk ödeme tarihi yirmi dört ay sonra olmak üzere altı ayda bir ödemeli ve sekiz yıl vadeli 4.000.000,00 Euro bedelli kredi kullandırıldığı, daha sonra davacının tekrar kredi talebinde bulunduğu, ancak banka tarafından davacının talebinin turizm politikalarının değiştiğinden bahisle reddedildiği, bunun üzerine davacı tarafından kredinin erken kapatılmasının talep edildiği ve bu talebin davalı banka tarafından kabul edildiği, davalı banka tarafından genel kredi sözleşmesinin 34.9. maddesi gereğince hesaplanarak talep edilen erken kapama ücretinin davacı tarafından ihtirazi kayıtla ödendiği, bu ödemeye istinaden taraflar arasındaki kredi ilişkisinin tasfiye edildiği ve ipoteğin fek edildiği anlaşılmaktadır.
Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi; ileride birden fazla kredi ilişkisine girmek isteyen banka ve müşterisi arasında akdedilen ve münferit kredi sözleşmelerine ilişkin temel ilkeleri düzenleyerek sürecin genel çerçevesini çizen ve ayrıca münferit kredi sözleşmelerinin akdedilmesiyle uygulanabilecek olan isimsiz bir çerçeve sözleşmedir. Çerçeve sözleşme, ön sözleşmenin aksine tarafların ileride bir sözleşme yapmaları taahhüdünü içermeyen, ancak sözleşme yaparlarsa uygulama alanı bulacak olan kuralları belirleyen bir sözleşme niteliğindedir. Başka bir deyişle taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesi gereğince davalı banka tarafından davacının talep ettiği kredinin karşılanması zorunluluğu bulunmamaktadır. Somut olayda da davalı banka çerçeve sözleşmeyi akdettikten sonra davacı ile iki ayrı münferit kredi sözleşmesi yaparak kredi tahsisinde bulunmuş, davacının üçüncü kredi talebi ise banka tarafından reddedilmiştir. Zira taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi çerçeve sözleşme niteliğinde olduğundan davalı bankanın üçüncü kredi talebini kabul etme yükümlülüğü bulunmamaktadır.
Bununla birlikte yukarıda bahsedildiği üzere davalı banka bu hakkını kullanırken dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uygun hareket etmek zorundadır. Çünkü genel kredi sözleşmesi de tıpkı diğer bankacılık sözleşmeleri gibi yoğun bir güven ilişkisi üzerine inşa edilmektedir. Bu güven ilişkisi sözleşme müzakerelerinden itibaren ifa safhasına kadar giderek artarak varlığını devam ettirmektedir.
Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 34.9. maddesi; “Müşterinin erken kapama opsiyonu olmasa dahi, bankanın uygun görmesi hâlinde müşteri, borçlandığı miktarı vadesinden önce ödeyebilir. Bu durumdaki müşteri, işbu kredinin borcunu vadesinden önce kapatmak istediği takdirde, erken kapama opsiyonu olmadığından bu hususun bankanın kabulüne bağlı olduğunu, kredi borcunun vadesinden önce kapatılmasının ancak ödeme vadesinde işlemiş faiz içeren taksit ödendikten sonra kalan anapara ile birlikte, bankaca aşağıdaki şekilde hesaplanacak erken kapama ücretinin de ödenmesi ile mümkün olacağını kabul ve beyan eder. Müşterinin müracaatı hâlinde bankaca erken kapama maliyeti hesaplanır ve bu maliyet erken kapama ücreti olarak müşteri ve kefillerinden tahsil edilir. Erken kapama ücreti, mevcut kredinin erken kapanan meblağının erken kapandığı tarihe kadar tahakkuk etmiş faiz tutarı ile kredinin erken kapandığı tarihte aynı türde kalan vadeye yeni kredi kullandırılmış olsa idi yeni kredinin vade sonuna kadar işleyecek faiz toplamının, mevcut kredinin kullandırıldığı tarihinden vade sonuna kadar işleyecek faiz tutarından çıkarılması ile bulunacak tutara eşittir. Bu hesaplama sonucunda negatif bir değer çıkması hâlinde, müşteriden erken kapama ücreti alınmaz” şeklindedir. Buna göre genel kredi sözleşmesinde erken kapama opsiyonu olmasa dahi, müşterinin erken kapama talebi bankanın uygun görmesi ve banka tarafından hesaplanacak erken kapama ücretinin ödenmesi ile mümkün olacaktır.
Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 34.9. maddesinde erken kapama ücreti olarak belirli bir oran belirtilmemiş, erken kapama ücretinin, önceden öngörülemeyecek şekilde kredinin erken kapandığı tarihte aynı türde, kalan vadeye yeni bir kredi kullandırılması neticesinde elde edilecek faiz toplamına göre tespit edileceği belirtilmiştir. Başka bir deyişle banka, erken kapama talebini kabul etmekle birlikte müşteriden elde etmeyi düşündüğü faiz gelirinin bir kısmını başka bir müşteriye kalan vadede yeni kredi kullandırarak elde edecek, diğer kısmını ise erken kapama ücreti adı altında müşteriden tahsil edecektir. Bu durumda erken kapama talebini kabul eden davalı bankanın, kredinin erken kapatılması nedeniyle hiçbir faiz kaybı olmayacak, ayrıca alacağına vadeden çok önce kavuşarak kredinin risklerini bertaraf etmiş olacaktır.
Somut olayda genel kredi sözleşmesinde erken kapama opsiyonu bulunmamasına rağmen davacının erken kapama talebi davalı banka tarafından kabul edilmiş ve erken kapama tarihine kadar işleyen faiz ile birlikte erken kapama tarihi olan 17.07.2013 tarihi itibariyle kalan vade için başka bir müşteriye %4,15 faiz oranı ile kredi kullandırılabileceği kabul edilerek hesaplanan toplam faiz miktarı, kredinin erken kapatılması ile mahrum kalınan faiz miktarından düşülmüş ve 8.000.000,00 Euro anapara tutarlı kredi nedeniyle 1.043.749,67 Euro erken kapama ücreti ve 52.187,48 Euro BSMV, 4.000.000,00 Euro anapara tutarlı kredi nedeniyle 440.420,09 Euro erken kapama ücreti ve 22.021,00 Euro BSMV davacıdan tahsil edilmiştir. Erken kapama tarihine kadar işleyen ve davalı banka tarafından tahsil edilen faiz uyuşmazlık konusu olmamakla birlikte davalı banka tarafından tahsil edilen erken kapama ücretinin; 8.000.000,00 Euro anapara tutarlı kredi nedeniyle %13,05 oranında, 4.000.000,00 Euro anapara tutarlı kredi nedeniyle %11,01 oranında tahsil edildiği ve davalı bankanın davacı tarafından kullanılan kredilerden elde etmeyi düşündüğü tüm faizi bir şekilde elde ettiği anlaşılmaktadır.
Tüketici kredisi niteliğindeki konut finansmanı kredileri haricindeki diğer kredilerin erken kapatılmasına ve erken kapama ücretine ilişkin herhangi bir düzenleme mevzuatta yer almadığı için bankaların, genel işlem koşullarına ilişkin denetim mekanizmaları baki kalmak kaydıyla, erken kapama ücretini serbestçe belirledikleri görülmektedir. Oysa yukarıda da bahsedildiği üzere kredilerin erken kapatılması hâlinde erken kapama ücreti alınması bankacılık uygulaması hâline geldiği, bankaların ise genel olarak erken kapama ücreti için kalan anapara üzerinden sabit bir oran belirledikleri ve böylece faiz alacaklarının bir kısmından vazgeçtikleri anlaşılmaktadır. Taraflar arasında imzalanan genel kredi sözleşmesinin 34.9. maddesinde ise, erken kapama ücreti için öngörülebilir nitelikte belli bir oran belirlenmemiş, sadece erken kapama ücretinin hesaplanmasına dair bir yönteme yer verilmiştir. Bu yöntemin temelini ise kredinin erken kapatılma tarihindeki faiz oranları oluşturmaktadır. Bu itibarla davacı tarafından genel kredi sözleşmesi imzalanırken erken kapama ücretinin nasıl olacağı hususunun öngörülmesi mümkün olmayıp bu husus belirsizlik içermektedir.
6762 sayılı TTK’nın 20/2. (6102 sayılı TTK’nın 18/2.) maddesi gereğince her tacirin ticaretine ait faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde, kendi yetenek ve imkânlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil, aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.05.2003 tarihli ve 2003/13-332 E. 2003/340 K. sayılı kararı). Bu bağlamda davacıya yüklenmesi gereken basiretli işadamı gibi hareket etme yükümlülüğü, taraflar arasındaki sözleşmedeki belirsizlik karşısında, bilinmesi mümkün olmayan bir hususa karşı önlem alınmasını gerektirecek şekilde aşırı bir yoruma tabi tutulmamasını gerektirmektedir.
Bu durumda taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin yoğun güven ilişkine dayandığı ve davacıya kredi limiti dâhilinde kredi kullandırılacağına dair güven oluşturulduğu, her ne kadar davalı bankanın davacının kredi talebini reddetmesi sözleşmeye aykırı olmasa da davalı bu hakkını kullanırken dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uymak zorunda olduğu, erken kapama ücretinin belirlenmesinde de davalı bankanın bankacılık uygulamalarını gözeterek dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uygun davranması gerektiği kabul edilmelidir.
O hâlde, kredinin erken kapatılmasının her iki tarafın da menfaatine olduğu, tarafların serbestçe erken kapama ücretini belirleyebilecekleri, ancak bunun sınırının dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı olduğu, tüketici kredisi niteliğindeki konut finansmanı kredilerinin erken kapatılması hâlinde dahi erken kapama ücreti (%1 ve %2) alınmasının mümkün olduğu gözetilerek diğer bankaların dava konusu krediler ile aynı özellikteki (kullanım tarihi, vade tarihi, taksit ödeme aralığı, miktarı, erken kapama tarihi) kredilerin erken kapatılması hâlinde alacakları erken kapama ücreti tespit edilerek, her iki tarafın menfaatleri de dikkate alınıp TMK’nın 2. maddesi çerçevesinde yukarıda bahsedilen hususlarda gözetilerek erken kapama ücretinin belirlenmesi gerekmektedir.
Bu itibarla mahkemece, davalı bankanın genel kredi sözleşmesinde açıklanan biçimde hesaplanacak erken kapama ücreti alabileceğinin kabulü ile davacı tarafça alınan ücretin fahiş olduğu ileri sürüldüğünden davacıdan tahsil edilen erken kapama ücretinin dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılması yasağına uygun olarak tespit edilmesi için diğer bankaların aynı veya yakın miktar, aynı tür ve aynı vadeli kredilerin erken kapatılması hâlinde uyguladıkları erken kapama oranları da gözetilerek ve tarafların kredinin erken kapatılması ile elde ettikleri menfaatlerde dikkate alınarak davalı bankanın aldığı erken kapama ücretinin bankacılık uygulamalarına ve özellikle TMK’nın 2. maddesine uygun olup olmadığının değerlendirilmesi suretiyle karar verilmesi gerekmektedir.
O hâlde direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.