Esas No: 2020/289
Karar No: 2022/1515
Karar Tarihi: 07.04.2022
Danıştay 13. Daire 2020/289 Esas 2022/1515 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 13. Daire Başkanlığı 2020/289 E. , 2022/1515 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONÜÇÜNCÜ DAİRE
Esas No:2020/289
Karar No:2022/1515
TEMYİZ EDENLER : 1-(DAVALI)…Fonu
VEKİLİ : Av. …
2-(DAVACI) …
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: … hissedarı olan davacının, maddi zararının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin … İdare Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararının, mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiğinin AİHM kararıyla tespit edildiğinden bahisle, yargılamanın yenilenmesi yoluyla kaldırılarak; maddî tazminat isteminin AİHM kararıyla karşılanmış olması dolayısıyla davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderlerinin ve nispî vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine hükmedilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesince verilen … tarih ve E:…, K:… sayılı kararda; AİHM kararının 680. sırasında yer alan davacının 25.000 adet Alman Hissesinin bulunduğu, kararın 47 ve 48. paragraflarında belirtildiği üzere 1 Alman senedinin 500 Türk hissesine tekabül ettiği kabul edilerek yapılan hesaplamada davacının Alman hisselerinin 500x25.000=12.500.000 Türk hissesine tekabül ettiği ve AİHM kararında her bir hissenin 05/12/2000 tarihi itibariyle 756 eski Türk Lirası değerinde olduğu belirtildiğinden, bir adet hissenin 756 Eski TL ile çarpılması neticesinde davacının devir tarihinde 9.450.000.000,00 Eski Türk Lirası (9.450,00 TL) tutarında alacağının bulunduğu, AİHM kararında hükmedilen 18.418,43 Avro tazminat bedelinin ise devir tarihinden bir gün öncesi olan 05.12.2000 tarihi itibariyle tespit edilen tazminat miktarının, karar tarihi olan 10/10/2017 tarihi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası enflasyon hesaplayıcısına göre güncellenip geçerli kura göre avroya dönüştürülerek hesaplandığı, davacının 06/12/2000 tarihinde 9.450,00 TL olan alacağının değerinin T.C. Merkez Bankasınca enflasyon hesaplamasında uygulanan kriterlere göre 10/10/2017 tarihinde 8,4547 kat artarak 79.889,94.-TL'na ulaştığı görüldüğünden, dava dilekçesi ile 06/12/2000 tarihinden itibaren faiz yürütülmesi istenilmek suretiyle anılan tarihte 161.818,18TL olduğu ileri sürülen toplam talep miktarının da anılan enflasyon hesaplama kriterleri uygulanarak 10/10/2017 tarihindeki değerinin hesaplanması gerektiğinden, dava dilekçesi ile talep edilen miktarın 10/10/2017 tarihi itibariyle 161.818,18TLx8,4547=1.368.124,17 TL'na isabet ettiği, davacının dava dilekçesi ile talep ettiği (10/10/2017 tarihi itibariyle 1.368.124,17 TL olan) alacak miktarının 10/10/2017 tarihi itibariyle 79.889,94.-TL'lık (%5,84'lük) kısmında haklı olduğu, bu oranın vekalet ücreti hariç yargılama giderleri açısından davadaki haklılık oranı yönüyle esas alınabileceği ancak davada işin esası hakkında karar verilmediğinden, hükmedilen veya reddedilen tazminat tutarı söz konusu olmadığından, bir başka deyişle vekalet ücretinin hesabına esas alınabilecek hükmedilen/reddedilen bir dava değerinden söz edilemediğinden, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davacının yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne, Mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, yargılama giderlerinin haklılık oranına göre taraflar arasında paylaştırılmasına, karşılıklı olarak maktu vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi …. İdari Dava Dairesince; İdare Mahkemesi kararının yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne ait bölümünde hukuka ve usule aykırılık bulunmadığı; yalnızca AİHM önünde görülen yargılamaya ait ve harcamaları kapsadığı anlaşıldığından, iç hukuk yollarına ait yargılama giderlerinin de AİHM kararıyla tam olarak karşılandığı yolundaki davalı idarenin istinaf başvurusunun reddinin gerektiği, İdare Mahkemesi kararının yargılama giderleri ve vekâlet ücretine ait kısmına yönelik istinaf başvurusuna ilişkin olarak ise; yargılamanın yenilenmesi yoluyla yeniden görülen davanın sonucu ve yargılama giderlerinden tarafların sorumluluğu, AİHM'nce hükme bağlanan tazminatın davacı tarafından talep edilen maddi tazminat miktarını karşıladığı kısım yönüyle, diğer bir ifadeyle davadaki haklılık oranına göre belirlenmesi gerektiği, AİHM tarafından hükmedilen tazminat, davacının elinde mevcut toplam hisse değerinin Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nca enflasyon hesaplamasında uygulanan kriterlere uyarlanması yoluyla elde edilen miktar olduğu, bu haliyle AİHM tarafından hükme bağlanan 18.418,43-Avro tazminat tutarının, kararın verildiği 10/10/2017 tarihi itibarıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nca belirlenen döviz alış kuru (4.3375-TL) esas alınarak 79.889,94-TL'ye isabet eden kısmı yönüyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı sonucuna ulaşılmakta olup, davacının talebinin anılan miktarı aşan 81.928,24-TL yönüyle, bu tutarda gerçek maddi zararı bulunmadığının, dolayısıyla idarenin tazmin yükümlüğü olmadığından kısmen haksız çıktığının kabulü gerektiğinden, İdare Mahkemesi kararının davacının bu davada talep ettiği maddi tazminatın AİHM kararında gösterilen yönteme göre güncellenip, bunun sonunda ulaşılan tutara göre davacının davasında haklılık oranının belirlenmesine ilişikin kısmının isabetli olmadığı, yargılamanın yenilenmesi kesin hükme bağlanan bir davanın maddi anlamda kesin hükmün kaldırılarak yeniden görülmesini sağlayan olağandışı bir kanun yolu olduğu, ayrı bir dava niteliği taşımaması ve yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulü durumunda yargılama giderlerinden sorumluluk yönünden yeniden karar verildiğinden, artık yargılamanın yenilenmesi başvurusunda bulunanın lehine, davasından ayrı olarak ayrıca vekalet ücretine, diğer bir ifadeyle ikinci bir vekalet ücretine hükmedilmesinin ve yargılamanın yenilenmesi aşamasına ait yargılama giderlerinin tümünden davalı idarenin sorumlu tutulmasının hukuksal dayanağı olmadığı gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, kısmen reddine, davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine, İdare Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacı lehine AİHM tarafından hükmedilen tazminat kısmı yönüyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, fazlaya ilişkin maddi tazminat istemi yönüyle davanın reddine, yargılama giderlerinin haklılık oranına göre taraflar arasında paylaştırılmasına, karşılıklı olarak vekâlet ücretine hükmedilmesine karar verilmiştir.
DAVACININ TEMYİZ İDDİALARI : Âdil tazmin kararının, el atılan mülkiyete karşılık bir tazminat ile AİHM nezdindeki yargılama nedeniyle giderlere ve vekâlet ücretine hükmetmek şeklinde olduğu, AİHM'nin bir temyiz mahkemesi olmadığı, iç hukuk kararlarını düzeltemeyeceği, iç hukukta verilmeyen tazminatın AİHM'nce verilmesinden söz edilemeyeceği, Mahkeme'ce yenilenmesi istenilen ilk dava ile yargılamanın yenilenmesi davası için yapılan giderlerin toplamı üzerinden haklılık oranına göre taraflar arasında paylaştırma yapıldığı, yargılamanın yenilenmesi istemli davanın ayrı bir dava olduğu, bu davanın kabul edildiği, yargılamanın yenilenmesini istemekte haklı oldukları, bu davaya ilişkin yargılama giderlerinin paylaştırılmasının yanlış olacağı, yaptıkları tüm giderlerin davalıdan alınarak kendilerine verilmesi gerektiği, yargılamanın yenilenmesi davasında lehlerine vekâlet ücretine hükmedilmediği, temyize konu kararda bir vekâlet ücreti kalemine yer verildiği, bu vekâlet ücretinin yargılamanın yenilenmesi talep edilen davaya ilişkin olduğu, yargılamanın yenilenmesi davası ile ilgili hüküm kurulmadığı, karara bağlanacak ücretin, yaptıkları yargılama giderlerinin iadesini temin amaçlı olduğu ve avukatın geliri olarak düşünülmemesi gerektiği, takdir olunacak vekâlet ücretinin, ödemiş oldukları ücreti karşılamayacağı, vekâlet ücretinin de yargılama giderleri kapsamında olduğu, yargılama giderlerinin bir kısmı (vekâlet ücreti) hakkında, mahkemeye erişim hakkının ihlâline yol açacak olması nedeniyle maktû vekâlet ücretine hükmedilirken, harç ve posta giderleri hakkında haklılık oranına göre paylaştırma yapılmasının hatalı olduğu, ıslah hakkı olmaması nedeniyle davayı, hak kaybına uğramamak için düşünülebilecek en yüksek miktar üzerinden açtıkları ve Mahkemenin de bu yüksek dava miktarı ile AİHM'nin verdiği tazminat miktarını karşılaştırarak haklılık oranını belirlediği ve buna göre yargılama giderlerini paylaştırdığı, yaptıkları yargılama giderlerinin tamamının davalıdan alınarak kendilerine verilmesi ve yargılama gideri olan vekâlet ücretinin de sadece lehlerine hükmedilmesi gerektiği, ıslah kurumunun bulunmadığı bir dönemde bir banka değerinin kendileri tarafından belirlenmesini beklemenin, fazla talepte bulunandan da yargılama giderleri ve vekâlet ücreti tahsil etmenin haksız bir cezalandırma ve mahkemeye erişimin engellenmesi anlamına geleceği, AİHM kararında hükmedilen tazminat için karar tarihi olan 10/10/2017 tarihindeki döviz kurunun esas alındığı, AİHM tarafından gerekçeli kararın yayınlandığı gün kararın verilmesinin söz konusu olmadığı, Mahkemenin kullandığı enflasyon çarpanı ve kurun yanlış olduğu ileri sürülmektedir.
DAVALI İDARENİN TEMYİZ İDDİALARI : AİHM'nin âdil tazmin kararının yerine getirilmesi nedeniyle davacının yargılamanın yenilenmesini gerektirecek bir zararının olmadığı, AİHM'nin davacının maddî zararına karşılık tazminat, tüm başvuru sahipleri için yargılama gider ve masraflarına karşılık 25.000-Avro ödenmesine karar verilmesiyle yargılamanın yenilenmesi bakımından davanın konusuz kaldığı, davacı tarafından AİHM'ne yapılan başvuruda hem iç hukuk sürecine ait hem de AİHM sürecine ait yargı gideri ve vekâlet ücretine ilişkin talepte bulunulduğu, kararda iç hukuk ve AİHM süreci diye bir ayrım yapılmaksızın 25.000-Avro ödenmesine karar verildiği, sadece yargılama gideri ve vekâlet ücreti talebinin yargılamanın yenilenmesi gibi olağanüstü bir kanun yoluna konu edilemeyeceği, yargılamanın yenilenmesine karar verilmeden önce, yargılamanın yenilenmesinin zorunlu olup olmadığı, hak ihlâlinin başka yollarla giderilip giderilemeyeceği, tazmin kararının dışında kalan ve devam eden bir hak ihlâlinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği, davacı tarafın yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmadan önce dava konusu işlemin geri alınması, iptal edilmesi veya yeni bir işlem tesis edilmesi yönünde müracaatta bulunmadığı, Fon'un 5411 sayılı Kanun'un 140. maddesi uyarınca her türlü harçtan muaf olduğu, bu nedenle Fon aleyhine harç yükletilmesinin kanuna aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
DAVACININ SAVUNMASI : Temyiz dilekçesindeki beyanlarını tekrar ettiklerini ve davalı idareye vekalet ücreti ödemekle yükümlü tutulmalarının mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğunu belirterek davalı idarenin isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DAVALI İDARENİN SAVUNMASI : Davacının yargılamanın yenilenmesini gerektirecek bir zararı olmadığı, sadece yargılama gideri ve vekâlet ücreti talebinin yargılamanın yenilenmesi gibi olağanüstü bir kanun yoluna konu edilemeyeceği, iki ayrı vekâlet ücretine hükmedilemeyeceği, tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerinin takdir edilmesinin hukuka uygun olduğu, vekâlet ücretinin vekile ait olduğu, mahkemeye erişim hakkının ihlâlinin söz konusu olmadığı belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'İN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
ESAS YÖNÜNDEN:
MADDİ OLAY :
Davacı tarafından, 06/12/2000 tarih ve 24252 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun 14. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, …'nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin …'na devrine ilişkin … tarih ve … sayılı Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu kararının Danıştay Onuncu Dairesi'nin 05/11/2004 tarih ve E:2004/8038, K:2004/7170 sayılı kararı ile iptal edildiği, davalı Kurum tarafından yapılan satışa hazırlık işlemlerinin ve buna dayalı olarak Fon tarafından yapılan satış işleminin ise …. İdare Mahkemesi'nin … tarih ve E:… K:… sayılı kararı ile iptal edildiği ve anılan kararların temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği belirtilerek, … hissesi karşılığı bedelin ödenmesi istemiyle yapmış olduğu başvurusunun reddi üzerine hisse karşılığının el konulma tarihi olan 06/12/2000 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4. maddesi uyarınca işletilecek faiziyle birlikte tazminine karar verilmesi istemiyle dava açılmıştır.
İdare Mahkemesi'nce süre aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, karar temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleşmiştir.
Davacı tarafından, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne Ek 1 nolu protokolün 1. maddesinin ve Sözleşmenin 6/1. maddesinin ihlâl edildiği iddialarıyla AİHM'ne başvuruda bulunulmuştur.
AİHM'nin, 10/10/2017 tarih ve Başvuru no. 13312/08 ve 840 diğer başvuru "Fellner ve Diğerleri/Türkiye" kararıyla, başvurularda Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlâl edildiğine; karara ekli listede yıldızla (*) işaretli başvurularda üçüncü dava bakımından Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğine; davalı Devlet tarafından başvuranlara, üç ay içerisinde, ekli listede belirtilen maddî tazminat miktarlarının (tüm başvuranlar bakımından toplam 9.679.799,26-Avro) ve yargılamalarda tüm başvuranlar tarafından yapılan masraf ve giderlere karşılık olarak toplam 25.000-Avro ödenmesine; üç aylık sürenin bittiği tarihten itibaren, ödeme gününe kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı marjinal faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranda, bahsedilen meblağlara basit faiz uygulanmasına; ihlâl bulgusunun tek başına, başvuranların uğradığı manevî zarar bakımından yeterli âdil tazmin teşkil ettiğine; başvuranların âdil tazmine ilişkin taleplerinin geri kalanının reddine karar verilmiştir.
… hissedarı olan davacının, maddî zararının yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtığı davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin ... İdare Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararının, mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarını ihlal ettiğinin AİHM kararıyla tespit edildiğinden bahisle, yargılamanın yenilenmesi yoluyla kaldırılarak; maddî tazminat isteminin AİHM kararıyla karşılanmış olması dolayısıyla davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, yargılama giderlerinin ve nispî vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya ödenmesine hükmedilmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "Adil Tazmin" başlıklı 41. maddesinde, "Eğer Mahkeme bu Sözleşme ve Protokollerin ihlâl edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlâlin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine âdil bir tazmin verilmesine hükmeder"; 46/1. maddesinde, "Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler." kuralı yer almıştır.
AİHM İçtüzüğü'nün "Âdil tazminata ilişkin karar" başlıklı 75. maddesinde, "Daire ya da Komite'nin bir davada Sözleşme ya da Protokollerin ihlâlini tespit etmesi hâlinde, İçtüzüğün 60. maddesine uygun olarak belirli bir talepte bulunulmuşsa ve dava karara hazırsa, Sözleşme'nin 41. maddesinin uygulanması hakkındaki hüküm de aynı son kararda verilir; dava karara hazır değilse, Daire ya da Komite bu sorunu tamamen veya kısmen saklı tutar ve diğer usûl işlemlerine geçer.
" kuralına yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Yargılamanın yenilenmesi" başlıklı 53. maddesinin 1. fıkrasında, "Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir.
...
ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya hüküm aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi." kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
2577 sayılı Kanun'un 53. maddesi uyarınca, yargılamanın yenilenmesi, Danıştay ile bölge idare, idare ve vergi mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, maddede dokuz bent hâlinde sayılan durumların gerçekleşmesi hâlinde esas kararı vermiş olan mahkemeden talep edilebilmekte olup, hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşme'nin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması da yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında sayılmıştır.
Davacı tarafından, AİHM'nin Fellner ve Diğerleri/Türkiye kararı sonrasında yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulduğundan, AİHM kararlarının niteliği ve somut davaya ilişkin olarak verilen Fellner ve Diğerleri/Türkiye kararının incelenmesi gerekmektedir.
AİHM, temyiz mahkemesi olmadığı için hukuk kurallarının maddî olay bağlamındaki yorumuyla kural olarak ilgilenmemektedir. Buna karşılık AİHM, iç hukukta idarî işlem ya da eylem veya mahkeme kararı olarak somutlaşan kamu gücü tasarruflarının Sözleşme veya eki protokollere uygunluğunu denetlemektedir. AİHM, kendisine yapılan başvuruları öncelikle kabul edilebilirlik açısından değerlendirdikten sonra, kabul edilebilir bulduğu başvurularda, tarafları dostane çözüm konusunda uzlaştırmaya çalışır. Böyle bir sonucun gerçekleşmesi durumunda başvuru sonuçlanmış olur. Ancak dostane çözüme ulaşılamadığı takdirde uyuşmazlığın esası hakkında Sözleşme'yle tanınan hak veya hakların ihlâl edilip edilmediğine karar verir.
Sözleşmenin 46. maddesine göre, sözleşmeci devletler, taraf oldukları davalarda AİHM’nin kesinleşmiş kararlarına uymayı taahhüt ederler. AİHM’nin kararları, ancak sorumlu devlet tarafından uygulandığında sonuç doğurabilmekte olup sorumlu devlet, AİHM kararının gereğini yerine getirmek zorundadır.
AİHM'nin ihlâlin varlığının tespitine ilişkin kararı, taraf devleti ihlâli ortadan kaldırma ve sonuçlarını giderme yükümlülüğü altına koymaktadır.
Diğer taraftan, Sözleşme'nin 41. maddesi, ihlâller nedeni ile zarar gören taraf için âdil tazmin yolunu düzenlemektedir. AİHM'nin bu kapsamda maddî ve manevî tazminata hükmedebilmesi için, başvuranın tazminat talebinde bulunması gerekir. AİHM, sözleşmenin ihlâl edildiğine karar verdiğinde, aynı kararda, başvurucuya 41. madde uyarınca âdil tazminat verilip verilmemesi gerektiğini de incelemektedir. Bu konu bütünüyle Mahkemenin takdirindedir.
AİHM, âdil tazmine ilişkin olarak yargılama masrafları, maddî tazminat ve manevî tazminat başlıkları altında hüküm kurmaktadır. AİHM tarafından, mâkûl, gerekli olan ve gerçekten yapılmış olan masrafların ödenmesine karar verilmektedir. Başvurucular tarafından ulusal mahkemeler önündeki yargılamalarda yapılan masraflar da talep edilebilmektedir. AİHM, bu tür yargılama masraflarının yalnızca Sözleşme'nin ihlâlini engellemeye ya da tazmin etmeye yönelik usûllerle ilgili olarak karşılanmasına hükmeder.
Maddî zararın karşılanması için tazminata hükmedilmesi ise, başvurucunun Mahkeme'yi ihlâl ile mâlî kayıp arasında illiyet bağı olduğuna ikna edebilmesine bağlıdır. AİHM, tazminat miktarını belirlerken öncelikle eski hâle getirmenin mümkün olup olmadığını değerlendirir. Eğer bu mümkün değilse veya ulusal hukuk eski hâle çevirme öngörüyorsa AİHM, tazminata hükmeder. AİHM, mülkiyet davalarında tarafların malın değeri konusunda anlaşıp anlaşamadıklarını ve eğer anlaşabiliyorlarsa dostane çözümün mümkün olup olmadığını da değerlendirmektedir. Taraflar bu konuda anlaşamıyorsa AİHM, değer biçme işlemini bir uzmana bırakabilir ve uzmanın raporuna göre, adalet temeline dayanarak maddî tazminata hükmeder.
AİHM, bazı durumlarda, tazminata ihlâl kararıyla birlikte karar vermeyerek, tarafların tazminat tutarında anlaşmalarına imkân vermek için tazminat kararını ileri bir tarihe bırakabilmektedir. Bazı durumlarda ise, verdiği ihlâl kararını yeterli görmekte ve tazminata hükmetmemektedir. Ancak, AİHM, Sözleşme ve eki protokollerin ihlâl edildiğine karar verir ve ihlâli taraf devletin iç hukukunun tam olarak gideremeyeceği kanaatine varırsa, maddî ve manevî tazminata ve ayrıca dava masrafları ile avukatlık ücretlerinin ödenmesine karar verebilmektedir.
Yargılama masrafları bakımından ise, AİHM içtihatlarına göre başvurucuya makûl, gerekli olan ve gerçekten yapılmış olan masraflar ödenmektedir. Başvurucular, ulusal mahkemeler önünde yapılan yargılamalar için yapılan masrafları da talep edebilirler. Ancak AİHM, bu tür yargılama masraflarının yalnızca sözleşmenin ihlâlini engellemeye ya da tazmin etmeye yönelik usullerle ilgili olarak karşılanmasına hükmeder. (King v. Birleşik Krallık, 2004, p.52)
AİHM’in verdiği ihlâl kararlarının icrası, en genel anlamda başvuranın durumunun ihlâl öncesi hâline dönüştürülmesi, bu mümkün olmadığında ise uygun bir tazminat ödenmesine karar vererek ihlâlin sonuçlarını gidererek tazmin etmektir. Bununla birlikte AİHM, Sözleşmenin 41. maddesi uyarınca tazminata hükmetmiş olsa bile bazen ihlâlin sonuçlarının ancak iç hukukta yargılamanın yenilenmesi yoluyla giderilebileceğini de kararlarında belirtmektedir.
AİHM kararlarının icrası, iki ana öğeden oluşmakta olup, bunlar bireysel tedbirler ve genel tedbirlerdir. Bireysel tedbirler, başvuranın hakkının ihlâline yol açan sebepleri ortadan kaldırmayı sağlayan tüm tedbirler veya ödenecek tazminattır. Yargılamanın yenilenmesi müessesesi de bireysel tedbirlerdendir.
AİHM’nin, Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâl edildiğine ilişkin tespiti, iç hukukta yargılamanın yenilenmesi yoluyla giderilmesi mümkün ise devletin bireysel tedbir alma yükümlülüğü ilgililerin başvurusu üzerine işletilecek ve ihlâlin sonuçlarını ortadan kaldıracak yeni bir yargılama ile yerine getirilebilir. Buna karşılık, yargılamanın yenilenmesi yoluyla ihlâlin etki ve sonuçlarını gidermek her zaman mümkün olamamaktadır. Örneğin, makûl sürede yargılama hakkının ihlâl edilmesinde durum böyledir ve ihlâlin, yeniden yargılama yoluyla giderilmesi imkânı bulunmamaktadır.
Genel tedbirler ise, başvuruya konu ihlâlin herkes için ortadan kaldırılması ve böylece ihlâlin devamının önlenmesini sağlayacak tedbirlerden (mevzuat değişiklikleri ve benzeri) oluşur.
Kesinleşmiş mahkeme kararlarının AİHS'ne yönelik ihlâl oluşturması durumunda, ihlâlin etki ve sonuçlarını gidermek, bazı hâllerde iç hukukun kendi imkânları içinde ancak bir yere kadar mümkün olabilmektedir. Bu yüzden, 41. madde uyarınca tazminat ödenmesi veya mevcut başka imkânlarla ihlâlin ortadan kaldırılamadığı durumlarda sözleşmeci devlet tarafından yargılamanın yenilenmesi yoluna işlerlik kazandırılması diğer bir seçenek olarak gözükmektedir.
AİHM'nin "Fellner ve Diğerleri/Türkiye" kararında, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine 841 başvuru bulunduğu, başvuranların, değişik tarihlerde Alman piyasası aracılığıyla farklı miktarlarda Türk ve Alman hisse senetleri satın alan … küçük hissedarları olduğu belirtilmiş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nun 06/12/2000 tarihli kararıyla … yönetim ve denetiminin Fon'a devri ve Fon tarafından Banka'nın satışına ilişkin süreç ile Kurul kararı ve satış ile satışa hazırlık işlemlerine karşı açılan davalar ve verilen kararlardan bahsedilmiştir.
Başvuranlar, Sözleşme'ye Ek 1 No'lu Protokolün 1. maddesine dayanarak, … hisselerinden kanuna aykırı bir şekilde yoksun bırakıldıkları ve yaşadıkları kayba ilişkin herhangi bir tazminat alamadıklarından, mülkiyetlerini barışçıl bir şekilde kullanma haklarının ihlâl edilmiş olduğundan şikâyetçi olmuşlardır. Başvuranlardan AİHM kararı ekindeki listede (*) ile işaretli olanlar ise, bahse konu şikâyetlerine ek olarak, açmış oldukları davaların İstanbul İdare Mahkemesi'nce süresi içerisinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinden dolayı mahkemeye erişim haklarından mahrum bırakıldıklarından ve böylece Sözleşme'nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğinden şikâyetçi olmuşlardır.
Başvuranlar ayrıca, maddî tazminat olarak, ...'ın Devlet tarafından devralınmasından bir gün önce (yani 05/12/2000 tarihinde) hisselerinin ortalama piyasa değerine tekâbül eden bir tazminat talebinde bulunmuşlardır. Hisselerin ortalama piyasa değerinin ise, Münih Borsası'nda o tarihte işlem gördüğü fiyata göre belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Manevî tazminat olarak ise, Mahkeme'nin uygun gördüğü bir miktarın kendilerine ödenmesini talep etmişlerdir. Masraf ve giderlere ilişkin olarak ise, yerel yargılamalar ve Mahkeme önünde yapmış oldukları masraf ve giderler bakımından 1.286,25 ila 273.335,31-Avro arasında değişen farklı miktarların; Mahkeme önünde gerçekleşen yargılamalar için ise, Mahkemenin kendilerine avukatlık ücreti için uygun gördüğü bir miktarın ödenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
AİHM, Sözleşme'ye Ek 1 No'lu Protokolün 1. maddesinin ihlâl edildiğine yönelik başvuruların kabul edilebilir olduğuna; esas hakkında ise, … devir ve satışını hukuka aykırı ilan eden kararların, iptal davalarına taraf olup olmadıklarına bakılmaksızın, hem hâkim hissedarlar, hem de küçük hissedarlar için sonuçları olduğu, hisselerinin sayısı ne kadar küçük olursa olsun, başvuranların maddî zarara uğradığının açık olduğu; yetkili makamların, Danıştay tarafından hukuka aykırı olduğu ilan edilen idarî işlemlerden kaynaklandığı açık olan zararı tazmin etme yükümlülüğü altında oldukları, başvuranların hisselerinin, hukuka aykırı müdahale temelinde ellerinden alınmış olmasına rağmen, başvuranların kayıpları için herhangi bir tazminat almadığı ve bireysel anlamda orantısız bir yük altına girmek zorunda bırakıldıklarını belirterek, Sözleşme’ye Ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlâl edildiğine karar vermiştir.
Sözleşme'nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğine yönelik şikâyetin kabul edilebilir olduğuna; esas hakkında ise, aynı şikâyetin Reisner/Türkiye kararında incelendiği ve Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğinin tespit edildiği, söz konusu kararda, … HSBC’ye satışı nedeniyle, başvuranın hisselerinin iade edilmesinin imkânsız hâle geldiği, Fon ile HSBC arasında imzalanan anlaşmanın 24/02/2006 tarihli nihaî kararla iptal edildiği ve o tarihten önce başvuranın tazminat talebinde bulunmasını beklemenin makûl olmadığını göz önünde bulundurarak, yerel mahkemenin yasal süreye ilişkin katı yorumunun, davanın esasının bütünüyle incelenmesine engel olduğu ve başvuranın mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verdiğine karar verildiği, mevcut başvuruların Reisner/Türkiye davasındaki tespitlerden ayrılmasını gerektirecek herhangi bir özel şart görülmediği belirtilerek, mahkemeye erişim hakkının ve böylelikle Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğine karar verilmiştir.
Başvuranların maddî tazminat talebine ilişkin olarak, Reisner/Türkiye davasında, başvuran için en uygun âdil tazminin, kendisine maddî tazminat ödenmesi ile olacağı ve başvuranın maddî kaybının belirlenmesi için … devrinden bir gün önce (yani 05/12/2000 tarihinde), İMKB’deki bir … hissesinin ortalama piyasa değerinin dikkate alınmasına karar verildiği, başvuranlar Reisner/Türkiye ile aynı durumda olduklarından önceki yaklaşımından ayrılmayı gerektirecek bir sebep görülmediği belirtilerek, İMKB’ye göre, 05/12/2000 tarihinde bir … hissesinin ortalama değerinin 756 eski Türk lirası olduğu ve bir Alman senedinin 500 Türk hissesine tekâbül ettiği, daha sonra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası enflasyon hesaplayıcısına göre güncellenip geçerli kura göre avroya dönüştürülmek üzere, her başvurana … sahip olduğu hisse sayısının 756 eski Türk lirası ile çarpımını esas alan bir âdil tazmin miktarının ödenmesinin uygun olduğu, maddî tazminat olarak her başvurana karar ekindeki tabloda belirtilen miktarın ödenmesine (tüm başvuranlara verilecek toplam miktar olarak 9.679.799,26-Avro) karar verilmiştir.
Başvuranların manevî tazminat talepleri bakımından ise, Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ve Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlâl edildiği tespitinin kendi başına, başvuranlar tarafından uğranan manevî zarar için yeterli düzeyde âdil tazmin teşkil ettiğine karar verilmiştir.
Başvuranların masraf ve giderlere ilişkin taleplerine yönelik olarak, Mahkeme içtihadına göre, başvuranın masraf ve giderlerini geri alabilmesi için, söz konusu masraf ve giderlerin fiilen ve gerekli olduğu için yapılmış olduğunun belgelenmesi ve mâkûl miktarda olması gerektiği, başvuranlara yaptıkları masraf ve giderlere karşılık olarak toplam 25.000-Avro ödenmesinin uygun görüldüğü belirtilmiştir.
AİHM tarafından netice itibarıyla, 841 başvurunun birleştirilmesine karar verildikten sonra, başvuruların kabul edilebilir olduğuna ve Sözleşme’ye Ek 1 No’lu Protokol’ün 1. maddesinin ihlâl edildiğine; kararın ekindeki listede yıldızla (*) işaretli başvurular bakımından Sözleşme’nin 6/1. maddesinin ihlâl edildiğine; davalı Devlet tarafından başvuranlara, üç ay içerisinde, ekli listede belirtilen maddî tazminat miktarlarının (tüm başvuranlar bakımından toplam 9.679.799,26-Avro) ve yargılamalarda tüm başvuranlar tarafından yapılan masraf ve giderlere karşılık olarak toplam 25.000-Avro ödenmesine; bahsi geçen üç aylık sürenin bittiği tarihten itibaren, ödeme gününe kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın kısa vadeli kredilere uyguladığı marjinal faiz oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranda, bahsedilen meblağlara basit faiz uygulanmasına; ihlâl bulgusunun tek başına, başvuranların uğradığı manevî zarar bakımından yeterli âdil tazmin teşkil ettiğine; başvuranların âdil tazmine ilişkin taleplerinin geri kalanının reddine karar verilmiştir.
AİHM, Fellner ve Diğerleri/Türkiye kararında, başvurucuların mülkiyet hakkının ve kararın ekindeki listede yıldızla (*) işaretli başvurucular için ayrıca âdil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine ve ihlâlin sonuçlarının giderilmesine yönelik olarak Sözleşme’nin 41. maddesi kapsamında âdil tazmine hükmedilmiştir.
AİHM önüne taşınan uyuşmazlığın esasının, mülkiyet hakkı bağlamında, davacının … hissesinden tazminatsız olarak yoksun bırakıldığı iddiası olduğu açıktır. AİHM yaptığı inceleme sonucunda nihaî olarak, davacının mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının ihlâl edildiği tespitinde bulunmuş, Sözleşme'nin 41. maddesi kapsamında da davacının yoksun kaldığı hissesinin güncel karşılığı olan maddî tazminata hükmetmiştir. Davacı ile birlikte diğer başvurucuların yapmış olduklarını ileri sürdükleri masraf ve giderler için 25.000-Avro ödenmesine ve âdil tazmine ilişkin taleplerinin geri kalanının ise reddine karar vermiştir. AİHM'in anılan kararında tespit edilen ihlâl neticesinde yargılamanın yenilenmesi gerektiğine ilişkin bir ibareye ise yer verilmemiştir.
2577 sayılı Kanun'un 53. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde öngörülen yargılamanın yenilenmesi uyuşmazlığın esasını oluşturan temel hak ve özgürlük açısından ihlâlin sonuçlarının tam olarak giderilemediği hâllerde uygulanabilecektir. Davacının temel şikâyeti olan hisselerinden yoksun kalması nedeniyle mülkiyet hakkı bağlamında uğradığı zararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından âdil tazmin yoluyla tamamen giderildiği, manevi zarar bakımından mülkiyet ve mahkemeye erişim haklarının ihlaline ilişkin tespitin tek başına yeterli adil tazmin teşkil ettiği değerlendirmesine yer verildiği, davacı ve diğer başvurucular tarafından AİHM nezdinde ve işbu yargılamanın yenilemesi talebine konu olan yerel mahkemeler önünde yaptıkları masraflar ve vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin talebin de AİHM tarafından değerlendirildiği ve nihayetinde tüm başvuranlar bakımından yaptıkları masraf ve giderlere karşılık olarak toplam 25.000,00 Avro ödenmesinin uygun görüldüğü, âdil tazmine ilişkin taleplerin geri kalan kısmının ise reddine karar verildiği, böylece davacının talebine konu hususların AİHM kararında karşılanarak ihlâlin sonuçlarının yeniden yargılamayı gerektirmeyecek şekilde ortadan kaldırıldığı anlaşıldığından, yargılama giderleri ve vekalet ücreti yönünden yeniden yargılama yoluyla giderilebilecek ihlâl hükmünün varlığından ve dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi şartlarının oluştuğundan söz edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Sonuç itibarıyla yargılamanın yenilenmesi isteminin kabulüne ilişkin İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun davalı idare bakımından reddine, davacı bakımından kısmen kabulü ile davacı lehine AİHM tarafından hükmedilen tazminat kısmı yönüyle davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, fazlaya ilişkin maddi tazminat işleminin reddine yargılama giderlerinin haklılık oranına göre taraflar arasında paylaşılmasına ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin reddine,
2. Davalının temyiz isteminin kabulüne,
3. Yukarıda özetlenen temyize konu … Bölge İdare Mahkemesi …. İdarî Dava Dairesi'nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdarî Dava Dairesi'ne gönderilmesine, 07/04/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.