1. Hukuk Dairesi 2016/3086 E. , 2019/3810 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı ... vd. vekili ile davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, eksik duruşma pullarının tamalanmaması nedeniyle duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, hukuki işlem ehliyetine haiz olmadığı dönemde alınan vekaletname kullanılarak maliki olduğu 2580 ve 244 parsel sayılı taşınmazların davalılar ... ve ... ’e, 356 parsel sayılı taşınmazın ise davalı ... ve ... ’a satış suretiyle temlik edildiğini, ardından davalılar ... ve ... ’ın 356 parsel sayılı taşınmazı diğer davalılar ... ve... ’ye satış suretiyle devrettiklerini, davalıların iyiniyetli olmadıklarını, ehliyetsiz olduğunu bildiklerini ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, vekaletname tarihi itibariyle davacının fiil ehliyetine sahip olduğunun Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile sabit olduğu, 356 ve 2580 parsel sayılı taşınmazların davacının kısıtlanmasından önceki bir tarihte temlik edildiği ve davalı alıcıların iyiniyetli olduğu, 244 parsel sayılı taşınmazı ise kısıtlılık kararından sonraki bir tarihte devredildiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 2580, 244 ve 356 parsel sayılı taşınmazların 1/4 payı davacı (kısıtlı) ... adına kayıtlı iken, davacının ... 1. Noterliğinin 10.04.2008 tarih ve 3842 yevmiyeli vekaletname ile dava dışı kızı ... ’ı vekil tayin ettiği, vekilin 2580 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payı 10.12.2010, 244 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payı 09.02.2011 tarihinde 1/8’er payla davalılar ... ve ... ’e, 356 parsel sayılı taşınmazdaki ¼ payın 401/1924 payını davalı ...’e, 20/481 payını davalı ...’a 27.10.2020 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, davalı ...’ın anılan taşınmazdaki 20/481 payı 11.11.2020 tarihinde davalı ...’ye, davalı ...’in ise 401/1924 payı 19.01.2011 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle temlik ettiği, ... Devlet Hastanesinden 19.10.2010 tarihinde davacının akli melekelerinin yerinde olmadığı, kendisini idare edebilecek durumda olmadığı, vasi tayini gerekli olduğuna dair rapor tanzim edildiği ve bu rapora istinaden davacıya ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.12.2010 tarih, 2010/1082 Esas, 2010/2261 Karar sayılı kararıyla eşi ... ’ın vasi tayin edildiği, Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 20.04.2015 tarihli raporunda ise davacının vekaletname tarihi olan 10.04.2008 tarihi ile halı hazır durumu itibariyle fiil ehliyetini haiz olduğunun belirtildiği, davacının temyiz tarihinden sonra öldüğü anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edilebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girilebilmesi fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olma kabul edilmiş, “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmü getirilmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlem ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle vurgulanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına işaret edilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu Yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, TMK"nın 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “ “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nın 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olayda, her ne kadar Adli Tıp Kurumu 4. İhtisas Kurulunun 20.04.2015 tarihli raporunda davacının vekaletname tarihi olan 10.04.2008 tarihi ile halı hazır durumu itibariyle fiil ehliyetini haiz olduğu belirtilmiş ise de davacının kısıtlanmasına esas alınan ... Devlet Hastanesinin 19.10.2010 tarihli sağlık kurulu raporunun 20.04.2015 tarihli adli tıp raporunda tartışılmadığı anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir araştırma yapılması, dosyada mevcut hastane raporları ile Adli Tıp 4. İhtisas Kurulundan alınan rapor arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde tekrar Adli Tıp Kurumu üst kurulundan davacı kısıtlı ...’ın vekaletname ve satış tarihleri itibariyle hukuki işlem ehliyetine sahip olup olmadığı yönünde rapor alınması, ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilip hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalı ... v.d. vekili ile davacı vekilinin değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.