1. Hukuk Dairesi 2016/8552 E. , 2019/3750 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptal ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanları ...’ın 66 ada 5 parsel sayılı taşınmazdaki murisi evvellerinden intikal eden paylarını davalı kardeşine satış yoluyla devrettiğini, temlikten sonra taşınmaz üzerine bina inşaa edildiğini, temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı, bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının miras payları oranında iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, devrin paylaşım gereği olup mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1931 doğumlu mirasbırakan ...’ın 14.09.2005 tarihinde ölümü ile geride mirasçı olarak ilk eşinden olma davacı oğlu ... ile dava dışı eşi ... ve ...’den olma çocukları ..., ..., ..., ... ve ... ile diğer eşinden olma kızı ...’nın kaldıkları, mirasbırakanın 66 ada 5 parsel sayılı taşınmazda 1/3 oranında pay sahibi iken 26.07.1994 tarihinde kurulan kat irtifakı sonunda, 2, 5, 8 ve 11 nolu bağımsız bölümlerin mirasbırakan adına tescil edildiği, mirasbırakanın 2 nolu bağımsız bölümü davalı ...’a, 5 nolu bağımsız bölümü ..."nın oğlu ...’a, 8 nolu bağımsız bölümü ...’a, 11 nolu bağımsız bölümü ise eşi ...’a 03.10.1995 tarihinde satış yoluyla temlik ettiği, 5 nolu bağımsız bölümün ise ... tarafından 13.04.2007 tarihinde davalı ...’ya satış yoluyla devredildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; tapu iptali ve tescil istekli davalar kural olarak kayıt malikine karşı açılır. Somut olayda, kat irtifakı kurulduktan sonra mirasbırakan adına tescil edilen 8 ve 11 nolu bağımsız bölümler dava dışı kişiler adına kayıtlı olup, bu taşınmazlar bakımından davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının anılan taşınmazlar bakımından temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.Davacının öteki temyiz itirazlarına gelince;Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Diğer taraftan, HMK."nun 266. maddesi uyarınca ""Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. ""
6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu"nun 3. maddesinin 2. fıkrasında ise; "" Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz."" hükmü yer almakta olup;anılan maddenin 3. fıkrasında da; ""Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz."" hükmüne yer verilmiştir.Ne varki, eldeki davada, bilirkişi heyeti yetkilerini aşarak raporlarında hakimin kararını etkileyecek biçimde hukuki nitelendirme yapmışlardır.
Somut olaya gelince, davacı tanık deliline dayanmış, mahkemece tanık isimlerini bildirmesi için davacıya bir süre verilmemiştir.Hal böyle olunca, taraf delillerinin toplanması, yukarıdaki ilkeler uyarınca inceleme yapılarak, 2 ve 5 nolu bağımsız bölümler bakımından mirasbırakanın gerçek iradesinin açıklığa kavuşturulması gerekirken bilirkişi raporuna itibar edilerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacının değinilen yön itibariyle yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.