Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/2468
Karar No: 2019/3641
Karar Tarihi: 11.06.2019

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/2468 Esas 2019/3641 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2016/2468 E.  ,  2019/3641 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL


    Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekillerince yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 11.06.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar ... v.d. vekili Avukat ... ve Avukat ..., Avukat ... , davacı ... vekili Avukat ... ile temyiz edilen davalı vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
    KARAR-
    Dava; ehliyetsizlik, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.Davacılar, mirasbırakanları ... "in maliki olduğu dava konusu 3804 parsel sayılı taşınmazı 11.08.1967 tarihinde davalı derneğe bağış suretiyle devrettiğini, devir tarihinde mirasbırakanın fiil ehliyetini haiz olmadığını, okuma yazma bilmemesi ve akıl zayıflığından da yararlanılarak davalı tarafından hile suretiyle devrin sağlandığını ve murisin mirasçılarından mal kaçırma amaçlı olarak temliki yaptığını ileri sürerek tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemişler, yargılama aşamasında davacılar ... , ... , ... , ... , ... ve ... davalarından feragat etmiş, davacılar ... , ... ve ... 11.08.1967 tarihli resmi senetteki imzanın mirasbırakanlarına ait olmadığını ileri sürerek sahtecilik iddiasında bulunarak davalarını ıslah etmişlerdir.Davalı Vekili, akit tarihinde davacıların mirasbırakanının hukuki ehliyeti haiz olduğunu, iradi olarak temliki bizzat kendisinin yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, birkısım davacıların davadan feragat ettikleri, ehliyetsizlik ve hile sebebine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında tüm mirasçıların davada yer almaları gerektiği, davadan feragat eden davacıların davaya devam edemeyecekleri ve taraf teşkili sağlanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan ... "in kayden maliki olduğu dava konusu 3804 parsel sayılı taşınmazı 11.08.1967 tarihinde davalı ..."ne bağış suretiyle devrettiği, mirasbırakanın 02.02.1997 tarihinde öldüğü ve geriye davacı çocukları ... ve ... ile 1982"de ölen oğlu ... "den olan torunları davacılar ... , ... ve ... ile 1987"de ölen oğlu ... "ten olan torunları davacılar ... , ... , ... , ... , ... ile 2011 yılında ölen oğlu ... "ın eşi davacı ..., ... "tan olan torunları davacılar ... , ... ve ... "in kaldığı, yargılama aşamasında davacılar ... , ... , ... , ... , ... ve ... "ın davalarından feragat ettikleri, bir kısım davacıların ise davalarını geri aldıkları, 08.05.2014 tarihli 10. celsede, dosyanın davacı ... dışındaki davacılar yönünden tefrikine karar verilip 13. celse bu tefrik kararından rücu edildiği, ancak tefrik kararı sonrası bu davacılar bakımından davanın 2014/560 E sayısı üzerinden devam ettiği, davacılar ... , ... ve ... vekilinin yargılama aşamasında dava konusu devre ilişkin resmi senetteki mirasbırakan imzasının sahte olduğu iddiası ile dava sebebini sahtecilik hukuksal nedeni olarak ıslah ettikleri, 19.03.2015 tarihli 14. celse davadan feragat eden mirasçılar bulunduğundan davacı tarafa muris Beşir"in terekesine temsilci atanması için süre verildiği ve ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/4 E – 2015/9 K sayılı tereke dosyasında ..."nin tereke temsilcisi olarak atandığı, ancak 15.10.2015 tarihli karar duruşmasında tereke temsilcisi atanmasına ilişkin dosyanın bekletici mesele yapılmasına iklişkin ara karardan rücu edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Mirasbırakan ... "in ölüm tarihi itibariyle terekesi elbirliği mülkiyetine tabidir.
    Hemen belirtilmelidir ki, elbirliği halinde mülkiyet, yasa ya da yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya bir hakka birlikte malik olma durumudur.4701 sayılı TMK"nun 701-703 maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi, ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir.Bu ilke, TMK"nun 701.maddesinde "Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallarına birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir" şeklinde düzenlenmiştir.
    Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş payları olmayıp herbirinin hakkı ortaklığa giren malların tamamına yaygındır. Bu itibarla elbirliği halinde mülkiyette, ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Bu nedenle de ortaklığın tasfiyesini isteme hakkı dışındaki tüm işlemlerde ortakların oybirliği ile karar almaları ve birlikte hareket etmeleri zorunludur. Bu itibarla ortaklardan bir kısmının davadan feragatine, davayı geri almalarına ve takip etmemelerine de değer verilemeyeceği gibi bir kısım mirasçıların dava sebebini değiştirmeleri de mümkün değildir.Öte yandan, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/4 E – 2015/9 K sayılı tereke dosyasında mirasbırakan ... terekesine ..."nin tereke temsilcisi atanmakla mirasçıların davayı takip yetkisinin sona erdiği ve bir kısım mirasçının feragatine, davayı geri almalarına değer verilemeyeceği kuşkusuzdur.
    Ayrıca, mirasçılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan bir kısım mirasçı için tefrik kararı verilmiş olması da isabetli değildir.Hemen belirtilmelidir ki, mirasbırakanın davalı derneğe taşınmaz devrinin bağışlama yoluyla yapıldığı ve 1/4/1974 tarih ½ sayılı İBK’nın olayda uygulanma yeri bulamayacağı kuşkusuzdur.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.4.1990 gün ve 1990/1–152, 1990/236 sayılı kararında vurgulandığı gibi, davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Hukuki sebeplerden bir tanesinin diğer hukuki sebebin incelenmesine olanak verir niteliği bulunduğu sürece önem ve lüzum derecesine göre birden fazla hukuki sebep aynı davada inceleme ve araştırma konusu yapılabilir.
    Dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması halinde ise, kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.06.1941 tarih 4/21)
    Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2 maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olayda, ehliyet yönünden yukarıda açıklanan ilkeler ve yasa hükümleri çerçevesinde bir inceleme yapılmamıştır.O halde, taraflar arasındaki çekişmenin sıhhatli bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu göz önüne alınarak önemine binaen öncelikle incelenmesi, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa miras bırakana ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kâğıtları, reçeteler vs. istenmesi, tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, akit tarihinde miras bırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, davada dayanılan diğer hukuki neden olan hile iddiaları yönünden araştırma yapılması gerekeceği tartışmasızdır.
    Hile (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hata da yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 36/1. (818 s. Borçlar Kanunun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.Hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.Hal böyle olunca, davada tereke elbirliği mülkiyetine tabi olduğundan TMK"nun 640.maddesi uyarınca atanan tereke temsilcisi huzuru ile davanın görülmesi, öncelikle ehliyetsizlik yönünden yukarıda belirtilen ilkeler ışığında gerekli araştırmanın yapılması, miras bırakanın temlik tarihinde ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde, davada dayanılan diğer hukuki neden olan hile iddiaları yönünden toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek olayda hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin saptaması, davanın süresinde açıldığı saptanır ise, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davacıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz edenler vekilleri için 2.037"şer TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 11.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.












    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi