10. Hukuk Dairesi 2018/4627 E. , 2020/610 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın temyizen incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili asıl ve birleşen dava dilekçesindeki beyanında özetle; davalı Kurumca düzenlenen ilgili ödeme emirlerinin iptali ile Kuruma karşı borçlu olunmadığının tespitini talep etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı Kurum vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece Mahkemesi tarafından, davacının adına işlem gören işyeri ile ilgili prim borcu, işsizlik primi ve damga vergisi borçlarına ait ödeme emirleri düzenlendiği, ödeme emirlerinden 2013/131540-131541-131542 sayılı ödeme emirlerinin davacıya 04/06/2014 tarihinde tebliğ edildiği, davanın ise 08/07/2014 tarihinde açıldığı, bu ödeme emirleri açısından 7 günlük yasal süre geçtiğinden ödeme emrinin iptali talebinin süre yönünden reddinin gerektiği, 2013/63060-63061 sayılı ödeme emirlerinin iptali davasının yasal sürede açıldığı, ancak bu işyeri ile ilgili kesinleşmiş sahteliğe ilişkin herhangi mahkeme kararının bulunmadığı, Ağır Ceza Mahkemesine açılan dosyanın da sadece kredi sağlamak adına açılmış dolandırıcılık iddiasına ilişkin olduğu ve yargılamanın devam ettiği, dava konusu talep ile ilgili herhangi bir denetim raporunun da bulunmadığı, dolayısı ile davacının sahtelik iddialarının da ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı davacı vekilinin gerekçeli kararın tebliğinden sonra gerekçeli istinaf dilekçesini sunacaklarını belirterek kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu beyanla istinaf kanun yoluna basvurduğu, verilen kararın davacı vekiline 12.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği halde istinaf gerekçelerini içeren dilekçesini sunmadığı, HMK’nun 355. maddesi uyarınca kamu düzeni ile sınırlı yapılan incelemede, mahkeme kararında kamu düzenine aykırılık tespit edilemediğinden taraf vekillerinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı vekili temyiz dilekçesindeki beyanında özetle, ödeme emirlerinde başvurulması gereken yasal prosedürün gösterilmediğini bu nedenle davayı süresinde açtıklarının kabul edilmesi gerektiğini, ilgili ceza dosyasının bekletici mesele yapılması gerektiğinden de bahisle yerel mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
Davalı Kurum vekili temyiz dilekçesindeki beyanında özetle, ilk açılan dava ile birleştirilen davanın derdestlik itirazı nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, bu şekliyle taraflarına iki kere ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ile haksız çıkma tazminatı hakkında karar verilmemesi gerekçesiyle kararın bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ:
Dava, ödeme emrinin iptali ile kuruma karşı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114"üncü maddesinin (ı) bendi uyarınca “aynı davanın daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması” bir başka deyişle derdest olmaması dava şartları arasında düzenlenmiş olup, aynı kanunun 115"inci maddesi gereği bu durum kamu düzeni ile ilgilidir ve davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır.
Anılan madde metninde belirtildiği üzere derdestlik; açılan bir davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açılmış olup da görülmeye devam ediyor olmasıdır. Derdestlik açısından aynı dava olma koşulları aslında maddi anlamda kesin hüküm koşulları ile paralellik gösterir. Bu bağlamda derdestliğin söz konusu olabilmesi için tarafları, sebepleri ve konusu aynı olan davanın iki defa ayrı ayrı açılmış olması gerekir.
Birinci ve ikinci davanın aynı dava sayılabilmesi için gerekli ilk şart her iki davanın taraflarının aynı kişiler olmasıdır. Tarafların aynı sayılması, tarafların her iki davada da aynı sıfatla, yani davacı ve davalı sıfatıyla hareket etmiş olmaları gerekmez. Birinci davada; davacı olan taraf, ikinci davada, davalı olabileceği gibi, tam tersi de söz konusu olabilir. Davaların aynı dava sayılabilmesinin bir diğer şartı her iki davanın sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebinin aynı olmasından kasıt hukuki sebepler değil, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Son şart ise; davaların konularının aynı olmasıdır. Dava konularının aynı olup olmadığını tespit edebilmek için davaların ilkinde verilebilecek kararın, ikinci davada verilebilecek kararı gereksiz hale getirip getirmeyeceği, ya da ikinci davada verilebilecek kararla aynı sonuçların sağlanıp sağlanamayacağına bakılmalıdır.
Eldeki davada, davacı 05.06.2014 tarihinde açmış olduğu asıl dava ile davalı Kurum’un düzenlediği prim, işsizlik sigortası primi ve damga vergisi borçlarına ilişkin, 2013/63060, 2013/63061, 2013/131540, 2013/13541, 2013/13542 takip no’lu toplam 126.314,48 TL bedelli ödeme emirlerinin iptali ile Kuruma karşı borçlu olmadığının tespitini istemiştir. Bu dosya ile birleşen Bakırköy 19. İş Mahkemesi"nde 08.07.2014 tarihinde açtığı 2014/164 E. Sayılı dava dosyası ile de 2013/131540, 2013/13541 ve 2013/13542 takip no"lu ödeme emirlerinin iptalini istemiştir.
Mahkemece, davacının açmış olduğu her iki davanın taraflarının, sebebinin ve konularının aynı olduğu dikkate alınarak ikinci açılan dava hakkında derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi isabetsizdir.
2-Öncelikle davaya konu 5 adet 2013/63060, 2013/63061, 2013/131540, 2013/13541, 2013/13542 takip no’lu ödeme emirlerinin iptaline karşı davanın yasal süresinde açıldığı kabul edilerek, davacının, dava dışı işletmenin kuruluşunda kimlik bilgileri kullanılarak sahtecilik yapıldığı, şirketin bilgisi dışında kurulduğu, adına bankalardan kredi çekildiği, hatlar açıldığı iddiası göz önüne alınarak davacıya kendisine ait olmadığını iddia ettiği şirket için ilgili mahkemede menfi tespit davası açması için süre verilmesi, verilen yasal süre içerisinde davacı tarafından ilgili davanın açılması halinde bu davanın somut uyuşmazlıkta bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 34. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, 03.02.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.