Davacı vekili, müvekkilinin davalı işverene ait işyerinde 18.05.2009 tarihinde grup çağrı merkezi müdürü olarak çalışmaya başladığını, bu görevinin yanında 15.02.2010 tarihinde Göztepe şubesine iş geliştirme müdürü olarak tayin edildiğini, işverence kendisine bezdirme politikası uygulandığını, 24.09.2010 tarihinde rahatsızlanarak rapor aldığını, rapor bitiminde 29.09.2010 günü işyerine geldiğinde iş sözleşmesinin feshedildiğini öğrendiğini iş sözleşmesinin haklı veya geçerli nedene dayanılmadan, kendisine yazılı bildirim dahi yapılmadan feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine, buna bağlı yasal haklarının belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının grup çağrı merkezi müdürlüğü bölümünde 18.05.2009-23.09.2010 tarihleri arasında çalıştığını, 15.02.2010 tarihinde yapılan yazılı bildirim ile Göztepe Şubesinde çağrı merkezine bağlı iş geliştirme müdürlüğüne atandığını, ilerleyen süreçte davacının çalıştığı yönetim merkezi call center grup müdürlüğü pozisyonunun çağrı merkezi sisteminin oturtulması ve call center hizmetlerinin manuel ya da kişi gözetiminde değil otomatik işler hale getirilmesi dolayısıyla kapatılması kararı alındığını, davacının iş akdinin de 4857 sayılı İş Kanunu"nun 18. maddesi gereğince usulüne uygun olarak feshedildiğini, davacının bildirimini almaktan kaçınması ve 23.09.2010 günü işyerini terketmesi sebebiyle fesih bildiriminin davacıya noter kanalıyla gönderildiğini, davacının görev yaptığı pozisyonun kapatılması sebebiyle hizmet akdinin geçerli nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece feshin geçerli nedene dayandığının işverence kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı Kanun’un 18 ve devamı maddeleridir.
4857 sayılı Kanun’un 18. maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır.
İşletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan sebepler; sürüm ve satış olanaklarının azalması, talep ve sipariş azalması, enerji sıkıntısı, ülkede yaşanan ekonomik kriz, piyasada genel durgunluk, dış pazar kaybı, ham madde sıkıntısı gibi işin sürdürülmesini olanaksız hale getiren işyeri dışından kaynaklanan sebeplerle yeni çalışma yöntemlerinin uygulanması, işyerinin daraltılması, yeni teknolojinin uygulanması, işyerinin bazı bölümlerinin kapatılması ve bazı iş türlerinin kaldırılması gibi işyeri içi sebeplerdir.
İşletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan sebeplerle sözleşmeyi feshetmek isteyen işverenin fesihten önce fazla çalışmaları kaldırmak, işçinin rızası ile çalışma süresini kısaltmak ve bunun için mümkün olduğu ölçüde esnek çalışma şekillerini geliştirmek, işi zamana yaymak, işçileri başka işlerde çalıştırmak, işçiyi yeniden eğiterek sorunu aşmak gibi varsa fesihten kaçınma olanaklarını kullanması, kısaca feshe son çare olarak bakması gerekir.
4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.
Somut olayda; davalı işveren, davacının çalıştığı yönetim merkezi call center grup müdürlüğü pozisyonunun çağrı merkezi sisteminin oturtulması ve call center hizmetlerinin manuel ya da kişi gözetiminde değil otomatik işler hale getirilmesi nedeniyle kapatılması kararı alındığını, iş sözleşmesinin bu işletmesel karara dayanılarak geçerli nedenle feshedildiğini savunmuştur. Mahkemece tensip zaptında taraflara delillerini ve tanık isimlerini bildirmeleri için kesin süre verilmesine karar verildiği halde tensip zaptı taraflara tebliğ edilmediği gibi dava dilekçesi ekli zarfta da bu meşruhatın yazılmadığı, ilk celsede taraflara delillerini bildirmeleri için usulüne uygun şekilde süre verilmeden doğrudan keşif kararı verildiği, tarafların delilleri usulünce toplanmadan keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldığı, davalı vekilince bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ekinde sunulan delillerin de toplanmadığı, tanıkların dinlenmediği anlaşılmaktadır. Bu suretle tarafların savunma hakları da kısıtlanarak eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Mahkemece yapılması gereken iş, taraflara delillerini bildirmeleri için yeniden usulüne uygun şekilde süre verilmesi, deliller toplanıp tanıklar dinlendikten sonra gerekirse bilirkişiden ek rapor alınmak suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesidir.
SONUÇ: Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 21.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.