7. Ceza Dairesi 2021/1290 E. , 2021/3829 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5607 sayılı Kanuna muhalefet
5607 sayılı Yasanın 13. maddesi, kaçak eşyanın taşınmasında bilerek kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü aracın müsadere edilebilmesi için,
“a) Kaçak eşyanın, suçun işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış olması,
b) Kaçak eşyanın, taşıma aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını veya ağırlıklı bölümünü oluşturması veya naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli kılması,
c) Taşıma aracındaki kaçak eşyanın, Türkiye’ye girmesi veya Türkiye’den çıkması yasak veya toplum veya çevre sağlığı açısından zararlı maddelerden olması.”
şartlarının gerçekleşmesi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri uygulanır hükmünü getirmiş,
TCK’nun 54/1. maddesi ise “İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. Eşyanın üzerinde iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.” aynı maddenin (3) fıkrası ise “Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.” hükümlerini içermektedir.
O halde kaçakçılık suçunda kullanılan nakil vasıtasının müsadere edilebilmesi için öncelikle 5607 sayılı Yasanın 13. maddesinde belirtilen şartların oluştuğunda 5237 sayılı Yasanın 54. maddesinde aracın iyiniyetli üçüncü kişiye ait olmaması ve hakkaniyete aykırılık teşkil etmemesi halinde müsadereye karar verilecektir.
Müsaderenin hukuksal niteliği incelendiğinde, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu yaptırımların tümüne “ceza” olarak düzenlemiş, dolayısıyla yaptırım niteliğindeki müsadere de yaptırım olarak kabul edilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ise, ceza (yaptırım) olarak hapis ve adli para cezasını belirtirken, diğerlerini dolayısıyla müsadereyi güvenlik tedbiri olarak düzenlemiştir.
Netice olarak TCK’nun 54.maddesinde düzenlenen eşya müsaderesinin hukuksal niteliğinin, güvenlik tedbiri olduğu açıktır.
Bir kararın temyiz edilebilmesi için “hüküm” niteliğinde olması gerektiği, CMK’nun 223.maddesi “güvenlik tedbirinin” hüküm olduğu şeklindedir.
O halde, nakil aracının müsaderesi ve mahkumiyet hükmünü içerir kararda temyize tabi iki ayrı hüküm bulunmaktadır, doğal olarak bunların temyizi halinde ayrı ayrı birbirinden bağımsız olarak inceleme yapılamayacağı “hükmün bölünmezliği” “hükmün bütünlüğünün korunması zorunluluğu” gibi nedenlerle hukuka aykırılık ileri sürülemeyecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 24.10.2013 tarih ve 2015/10-325 Esas ve 2018/662 sayılı kararıyla açıklanan görüşleri kabul etmiştir, bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu yöndeki itirazı yerinde değildir.
Anayasanın 35.maddesi mülkiyet hakkını teminat altına almış, ülkemiz tarafından 27.09.2001 tarihinde imzalanarak onaylanan ve 16.06.2004 tarih ve 5191 sayılı Kanun ile uygun bulunan “Suç Gelirlerinin Aklanması, Aranması, Zapt Edilmesi ve Müsadere Edilmesi Hakkında Avrupa Konseyi Sözleşmesi” aynı yönde düzenlemeler getirmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir çok kararında mülkiyet hakkının korunması, müsadere gibi el koymanında orantılı olması gerektiği dolayısıyla müsaderenin mümkün olmadığı halde el koyma nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi gerektiğini kabul etmiştir. (Borzhonov/Rusya 61-63). Keza Anayasa Mahkemesi de 20.09.2017 tarih ve 2014/14195 sayılı kararıyla da aynı yönde hüküm kurmuştur.
O halde, 5607 sayılı Yasanın 13 ve TCK’nun 54.maddesinde belirtilen müsadere şartlarının, baştan itibaren ya da yargılama sırasında oluşmadığı anlaşılan nakil araçlarının mülkiyet hakkını ihlal edecek ve malikini zarara uğratacak şekilde mahkumiyet hükmünün kesinleşinceye kadar üzerindeki tedbirin devamının kabulü, tazminatı gerektirir bir hak ihlali teşkil edeceği, makul sürede yargılanma hakkına aykırı olacağı açıktır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz sebeplerinden diğeri Katılan vekilinin temyizinin hükmün bütününe yönelik olduğu yönünde olup bu itirazda yerinde görülmemiştir. Şöyle ki;
Katılan vekilinin temyiz dilekçesi incelendiğinde, temyiz sebepleri bölümünde nakil vasıtasının müsadere edilmesi yönünde yasal mevzuat ve şartlarının oluştuğu belirtilmiş, sonuç ve istem bölümünde ise aynen “Yukarıda açıklanan ve re’sen gözönünde tutulacak nedenlerle eksik incelemeyle tesis edilen hükmünün İskenderun 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 26.05.2016 tarih ve E. 2014/830, K.2016/626 sayılı kararının 31 P 1925 plaka sayılı çekici ve bu çekiciye bağlı 63 M 4261 plaka sayılı yarı römork aracın müsaderesine yer olmadığı ile ilgili kısmının bozulmasına karar verilmesini vekaleten arz ve talep ederim” şeklinde olup, temyizin sadece müsadere talebinin reddine ilişkin kısmına olduğu açık ve izahtan varestedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bir çok içtihadında, temyiz talebinin müsadereye yönelik sınırlandırılabileceğini kabul etmiştir.
Belirtilen sebeplerle bu yöndeki itiraz da yerinde görülmemiştir.
İtiraza konu dosya incelendiğinde; Katılan vekilinin müsadere talebinin reddine yönelik sınırlı temyizi üzerine nakil vasıtası araçların iadesi, yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve takdire göre yerinde görülerek onanmış, sanığın mahkumiyete yönelik temyizi ise 15.04.2020 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 7262 sayılı Yasa ile lehe düzenlemeler getiren 5607 sayılı Yasa’daki değişiklikler sebebiyle bozulmuş, dolayısıyla iadesi, lehe yasa uygulaması ve hükmün kesinleşmesine kadar bekletilmemiştir.
Tüm belirtilen bu sebeplerle;
Yapılan yeniden incelemede Dairemiz kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı yerinde görülmediğinden REDDİNE,
Dosyanın 05/07/2012 tarihli ve 28344 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yasanın 99. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nun 308. maddesine eklenen 2 ve 3. fıkraları uyarınca itiraz incelemesinin yapılması için Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE, 04.03.2021 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
16 tarih ve 2016/626 K sayılı kararıyla sanığın 5607 sayılı Yasaya aykırılık suçundan mahkumiyetine, suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine karar verilmiştir. Temyiz incelemesi yapan Dairemiz, hükmün suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine ilişkin fıkrasının onanmasına, mahkumiyete ilişkin kısmının ise bozulmasına karar vermiştir.
Esas hükümle birlikte Yargıtay’ın temyiz incelemesine tabi tutulan müsadere kararının, aynı davanın konusunu oluşturan suça doğrudan bağlı olduğu hallerde suça ilişkin mahkumiyet hükmü bozulduğunda, bu hükme bağlı olarak verilen müsadereye ilişkin hüküm fıkrasının onanması ya da düzeltilerek onanması mümkün değildir. Nitekim doktrindeki görüşler ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları da bu yöndedir. Hükmün bozulması durumunda hüküm tümüyle ortadan kalkar, kısmi kesinleşme olmaz. (Nurullah Kunter, Temyiz Kanunyolunda Reform, Cumhuriyetin Ellinci Yılında Ceza Adalet Reformunun İlkeleri Sempozyumu Kanun Yolları, İstanbul 1973, s 97; Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, 5. Baskı, Ankara, Ekim 2017, s. 963; Veli Özer Özbek, M. Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin, Ankara 2011, s. 733). Bir karar bozulmakla tümüyle ortadan kalkmış ve hukuki gerekliliğini yitirmiş olacağından mahkeme bozmaya uyarsa yeni bir hüküm kurmak zorundadır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 14.11.1994 tarih ve 1994/5-262/280 E-K; 26.12.1994, 1994/1-350/375 E-K). Yukarda anlatılan doktrindeki görüşler ve Ceza Genel Kurulu kararlarına göre, özetle, bir karar hangi nedenle ve ne yönde bozulursa bozulsun tümüyle ortadan kalkacak ve hukuki sonuç doğurma özelliğini kaybedecektir. Yine; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.07.2014 tarih ve 2014/66-365 E-K sayılı ilamı ile birçok ilamında, Dairemiz ile diğer Ceza Dairelerinin ilamlarında belirtildiği gibi müsadere kararı bir güvenlik tedbiri olmakla birlikte hükmün bir parçasını oluşturmaktadır. Müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili ise, yani incelemeye konu dosyada olduğu gibi suçta kullanılan aracın müsaderesi işlenen suça bağlı olarak talep edilmişse, mahkemenin kurmuş olduğu hüküm bir bütün olup, bozma kararı verilmesi halinde hüküm tüm sonuçları ile ortadan kalkacak, yerel mahkemece bozma sonrası yapılacak yargılamada müsadere ile ilgili yeniden değerlendirme yapılarak bu konuda da karar verilecektir. Müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili ise ancak asıl suç ve hükümle birlikte sonuç doğurabilir. Bu halde sadece müsaderenin infazı mümkün değildir. Hükmün bölünmek suretiyle, asıl suç ve hükümle birlikte sonuç doğuran müsadere ile ilgili fıkranın onanması, hükmün diğer kısımlarının bozulması halinde yerel mahkeme kararının ceza ve güvenlik tedbiri olarak birbirinden ayrıştırılması sonucunu doğuracaktır. Bunların yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 54/3. maddesinde belirtildiği gibi müsadere kararının verilip verilmeyeceği mahkemenin takdirine bırakılan hallerde ki, dosyamızdaki müsadere hususu hakimin takdirinde olup, takdir yetkisinin ve mahkemenin direnme hakkının elinden alınması sonucuna neden olacaktır. Bunun tek istisnası müsadere kararı esas hükme konu suç ile doğrudan ilişkili olmayıp müsadere konusu eşyanın üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımının suç oluşturmasıdır. Tüm bu anlatılanlar dikkate alındığında hükmün suçta kullanılan aracın müsadere talebinin reddine ilişkin kısmının onanmasına dair karar yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı kabul edilerek hükmün tamamının bozulmasına karar verilmesi yerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilmesi yönündeki sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum. 04.03.2021