Abaküs Yazılım
13. Daire
Esas No: 2021/4063
Karar No: 2022/1677
Karar Tarihi: 14.04.2022

Danıştay 13. Daire 2021/4063 Esas 2022/1677 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/4063 E.  ,  2022/1677 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONÜÇÜNCÜ DAİRE
    Esas No:2021/4063
    Karar No:2022/1677

    TEMYİZ EDENLER : 1. (DAVALI) ...Genel Müdürlüğü
    VEKİLİ : Av. ...

    2. (DAVACI) ...Yapı Elektrik Maden Nakliyat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
    VEKİLİ : Av. ...

    İSTEMİN KONUSU : ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesinin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından Maden Kanunu'nun 30. maddesi uyarınca 09/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen ihaleyi kazanan davacı tarafından, ihalenin idarenin kusuru sebebi ile iptal edildiğinden bahisle ER:...(S:...) sayılı III. Grup işletme sahasının arama ve işletme ruhsatlarının idarece iptal edilmesi nedeniyle 201101074 ruhsat no.lu saha için uğranıldığı ileri sürülen zarar sebebiyle 66.566.848,00-TL yatırım maliyetleri ve 233.151.540,00-TL kâr kaybı olmak üzere toplam 299.718.388,00-TL'nin tazminat olarak ödenmesi istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: .... İdare Mahkemesince verilen ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararda; işletme ruhsatı süresinin kalan 7 yılında üretilecek tuz miktarı üzerinden kâr kaybı olarak uğranıldığı ileri sürülen 233.151.540,00 TL'nin tazmini talebi yönünden; hizmet kusuruna dayalı maddi tazminat istemleri bakımından tazmin edilecek zararın, mal varlığında gerçek, kanıtlanabilir bir azalma veya artma olanağından yoksun kalma niteliğinde somut olarak ortaya konulabilmesi gerektiği, davaya konu edilen zararın ise gerçekleşmemiş, ihtimallere dayalı ve muhtemel zararlar kapsamında olduğu anlaşıldığından, davalı idarenin tazmin sorumluluğunun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Yatırım maliyetleri bakımından uğranıldığı ileri sürülen 66.566.848,00-TL zararın tazmini talebi yönünden; Tuz Gölü Havzasında bulunan ...erişim nolu alan için Maden Kanununun 30. maddesi uyarınca arama ruhsatı verilmesi amacıyla 09/08/2011 tarihinde yapılan ihalenin yargı kararıyla "ihalenin yapıldığı tarih itibarıyla, düzenleyici nitelikteki imar planında tuz üretim sahası olarak belirlenmeyen; Göl, Gölün Kış Seviyesi, Hassas A Zonu ve 1. Derece Doğal Sit alanı sınırları içerisinde kalan sahada, madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklanmasına karşın, sahanın kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde tuz üretim alanı olarak ihaleye çıkarılmasına ilişkin işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle iptaline karar verildiği, 1. Derece Doğal Sit Alanı olan yerin davalı idarece ihaleye çıkılarak davacıya ihale edildiği ve 10 yıllık işletme ruhsatı verildiği, davacının idareye güven ilkesi gereğince söz konusu sahada yatırımlarını yaptığı, sahayı 3 yıl işlettikten sonra ruhsatının iptal edildiği ve madencilik faaliyetinin kısıtlandığı, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu, Maden Kanunu'nun 7. maddesinde, Bakanlık veya Genel Müdürlük kararı ile faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin veya yatırım sahibinin yatırım giderlerinin lehine karar verilen tarafça tazmin edileceği kuralı gereğince birinci derece doğal sit alanı olan sahada davacının madencilik faaliyetlerinin kısıtlanmasının kamu yararına olduğu anlaşıldığından, davacının 10 yıllık yatırım giderlerinin sahayı işlettiği süreler düşüldükten sonra davalı idarece davacıya ödenmesi gerektiği;
    20/03/2020 tarihinde Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda özetle, ''09/08/2011-20/05/2015 tarihleri arasındaki yatırım giderleri toplamının 69.291.423,36 TL, bundan peşin ödenen kira giderinin sonradan İdare tarafından geri verilmesiyle 5.974,500,00TL'nin düşülmesiyle geriye kalan yatırım gideri toplamının 63.316.923,36 TL olduğu, hesaplanan miktarın ruhsat düzenlenmesi tarihinden ruhsatın iptal edilmesine kadar geçen sürenin (645 gün) hesaplanan miktardan düşülmesi sonucunda 52.128.042,38 TL olarak hesaplandığı, davacının ruhsatın iptal edildiği tarihten Mayıs/2019 tarihine kadar tuz işletmesi sahasının güvenliğini koruma amaçlı 659.081,50 TL bekçi şantiye personeli gideri yaptığı için toplam yatırım giderinin 52.787.123,38TL olduğu" şeklinde tespitlere yer verildiği, raporda davacının işlettiği süre 3 yıl olmasına rağmen 645 gün olarak alınması, ihale bedeli hakkında uyuşmazlık bulunmadığı hâlde hesaplamaya dâhil edilmesi ve yatırım maliyeti içerisinde hesaplanan araç ve gereçlerin amortisman bedellerinin hesaplanması nedenleriyle bilirkişilerden alınan ek raporda, kök raporda hesaplanan 2.560.500,00-TL ihale bedelinin rapordan çıkarıldığı, araçların amortisman bedellerinin (kullanılan süre içerisindeki değer kaybı) hesaplandığı, ancak amortisman ve davacının elinde bulunan araç bedelleri ile sahanın 3 yıl işletme süresine ilişkin olarak işletilen sürelerin toplam yatırım hesabından düşülmediği, bilirkişi raporunda, davacının ruhsatın iptal edildiği tarihten Mayıs/2019 tarihine kadar tuz işletmesi sahasının güvenliğini koruma amaçlı bekçi/şantiye personeli gideri yaptığı için bu miktarın toplam tazminat hesabına dâhil edildiği belirtilmiş ise de, hesaplanan giderin yatırıma özgülenmiş gider olmadığı ve ruhsat iptalinden sonra davacının hukuken saha ile ilgisi kalmadığından bu giderlere itibar edilmediği, davacı ile davalı idarenin dosyaya sunduğu beyanlarda davacının söz konusu sahayı 3 yıl işlettiği hususunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, ek raporda sahada kullanılan araç ve ekipmanlar bedeli olan 15.035.247,55-TL'den amortisman bedeli (değer kaybı) 4.918.894,17-TL düşülerek geriye kalan ve davacının uhdesinde bulunan araçların bedeli olarak 10.116.353,38-TL hesaplandığı, bu durumda, 10 yıllık yatırım gideri olan 60.097.341,86-TL'den, davacı tarafından sahada 3 yıl üretim yapıldığı anlaşıldığından, faaliyette bulunulan ve üretim yapılan yıllara ilişkin yatırım gideri olan 18.029.202,54-TL'nin 10 yıllık yatırım giderinden düşülmesi sonucu davacının 7 yıl işletilmeyen süreye ilişkin yatırım giderinin 42.068,139,32-TL olduğu, davacının uhdesinde bulunan araçların bedeli olan 10.116.353,38-TL'nin ödenmesi mükerrerliğe yol açacağından, 42.068,139,32-TL'den 10.116.353,38-TL araç bedellerinin düşülmesi sonucunda hesaplanan 31.951.785,94-TL yatırım giderinin davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Belirtilen gerekçelerle, davanın kısmen kabulü ile davacının 7 yıllık yatırım gideri olan 31.951.785,94 TL'nin davalı idarece davacıya ödenmesine, geriye kalan 267.766.602,06-TL yönünden tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
    Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ...Bölge İdare Mahkemesi ...İdari Dava Dairesince; ilk derece mahkemesi kararının işletme ruhsatı süresinin kalan 7 yılda üretilecek tuz miktarı üzerinden kâr kaybı olarak uğradığı ileri sürülen 233.151.540,00 TL'nin ödenmesi isteminin reddine ilişkin kısmının usul ve hukuka uygun olup davacının bu kısma yönelik istinaf başvurusunun reddi gerektiği;
    Anılan kararın davanın kısmen kabulü ile davacının 7 yıllık yatırım gideri olan 31.951.785,94 TL'nin davalı idarece davacıya ödenmesine ilişkin kısmı yönünden ise; hukuka aykırı olduğu yargı kararı ile saptanan ihale ve ruhsat işlemleri dolayısıyla davacı şirketin zarara uğradığı açık olup, idareye güven ilkesi doğrultusunda alınan izinlere ve ruhsatlara dayanılarak yüksek maliyetlere katlanılmak suretiyle gerçekleştirilen yatırımlar nedeniyle ortaya çıkan zararların hizmet kusuru ölçütüne göre davalı idarece tazmin edilmesinin anayasal ve yasal bir zorunluluk olduğu, 3213 sayılı Maden Kanunu'nda ihale sonucunda alınan ruhsatlar ve izinlerin yargı kararı gereğince iptal edilmesi hâlinde madencilik faaliyetinin idarenin hizmet kusuru nedeniyle kısıtlanmasından doğan zararların giderilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemiş ise de, Kanun'un 7. maddesinde yer alan "... kamu yararı niteliği taşıyan yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hâle gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması" durumunda faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin yatırım giderlerinin karşılanmasını düzenleyen hükümlerin kıyasen olaya uygulanması gerektiği, Maden Kanunu'na göre çıkarılan ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin "Yatırımlar ile çakışan sahalar ve kurul işlemleri" başlıklı 127. maddesinde yatırım giderlerinin belirlenme esaslarına yer verilmeyip 5. fıkrasının son cümlesinde, faaliyeti kısıtlanan maden işletmecisinin tazmin edilecek yatırım giderlerine ilişkin usul ve esasların Genel Müdürlükçe belirleneceğine işaret edilmekle yetinilmiş olup, bakılan davaya konu edilen maden hukuku kapsamındaki yatırım giderleri tazminatının nasıl hesaplanacağının anlaşılması için idare hukukunun "hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesi" gereğince somut düzenlemelere yer veren 21/09/2017 tarih ve 30187 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Maden Yönetmeliği'nin 121. maddesine bakılmasında yarar bulunduğu, anılan Yönetmeliğin 121. maddesinin 5. fıkrasının olaya uygulanabilecek bentlerinde yer alan düzenlemelerden, madencilik faaliyetleri ile ilgili yatırım giderinin ruhsat hukuku ile başlayacağı, yatırım giderinin, fatura veya dekonta göre, fatura veya dekontun ibraz edilememesi durumunda fiili tespite göre belirleneceği, ruhsat sahasında ve/veya dışında kurulmuş ruhsat sahibine ait geçici tesisler ile ilgili yatırım giderinin, söz konusu geçici tesislerin sadece bu ruhsat sahasından üretilen maden ile beslenmek üzere kurulmuş olması kaydıyla ödeneceği, amortismana tabi olma süresi bitmemiş makine, araç-gereç, teçhizat ve tesislerin değerinin hesaplanmasında ise amortismana tabi değeri düşülerek yatırım giderinin hesaplanacağı, işletme izinli ruhsatlarda yatırım kalemi olarak kabul edilecek ihale bedelinden, ruhsat süresi oranında düşülerek hesaplama yapılacağı, hesaplamalarda yeniden değerleme oranı üzerinden işlem tesis edileceği, yatırım gideri ödeninceye kadar yatırım/madencilik faaliyetlerinin sürdürüleceği ve ödemenin yapılmasını müteakip yer tesliminin yapılacağı hususlarının anlaşıldığı, belirtilen yatırım giderleri hesaplama esaslarına göre, işletme izinli ruhsatlarda yatırım kalemi olarak kabul edilecek ihale bedelinden, ruhsat süresi oranında düşülerek hesaplama yapılması dışında diğer yatırım kalemlerinde amortismanın düşülmesi dışında bir kesinti yapılması söz konusu olmayıp, Mahkemece yapılan kesinti ve indirimlerin yasal dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabulüne hukuken olanak bulunmadığı, Dairelerince 19/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda 12/05/2016 tarihi itibarıyla yapılan kök yatırım giderleri ile faiz hesaplamasının, karara esas alınabilecek nitelikte bulunduğu, 09/08/2011-20/05/2015 tarihleri arasında yapılan yatırım giderleri olarak tespit edilen kök yatırım giderleri toplamı 69.291.423,36 TL'nın içinde yer alan 8.535.000,00 TL peşin ödenmiş ihale bedelinden 3 yıllık kira bedeli alındıktan sonra 5 yıl sonra iade edilen 5.974.500,00 TL'lık kısmı düşülmek suretiyle bulunan 63.316.923,36 TL'na dava tarihi 12/05/2016 itibarıyla hesaplanan faiz tutarı 15.392.240,34 TL'nın ilave edilmesi suretiyle güncel tazminat tutarının 78.709.163,70 TL olacağı, davacı şirket tarafından sahanın güvenliği için Mayıs/2019 tarihine kadar yapılan 659.081,00 TL giderin 25/06/2015 tarihi ile dava tarihi olan 12/05/2016 tarihine kadar olan kısmı (1/4'ü) 164.770,00 TL'nın ilave edilmesi suretiyle bulunacak 78.873.933,70 TL'nın davalı idarece tazmin edilmesi gerektiği sonucuna varılmakta ise de, tam yargı davalarında taleple bağlı kalınması ilkesi gereğince, sonuç olarak davacı şirket tarafından 16/05/2017 tarihli ıslah dilekçesinde talep edilen 66.566.848,00 TL yatırım giderleri tutarının davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
    Belirtilen gerekçelerle, İlk Derece Mahkemesi kararının kâr kaybı olarak uğranıldığı ileri sürülen 233.151.540,00-TL zararın tazmini isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden davacının istinaf başvurusunun reddine; 7 yıllık yatırım gideri olan 31.951.785,94 TL'nin davalı idarece davacıya ödenmesine ilişkin kısmı yönünden ise davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın anılan kısmının kaldırılmasına ve taleple bağlı kalınarak 66.566.848,00 TL yatırım giderleri tazminatının davalı idare tarafından davacıya ödenmesine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacı tarafından, işletme ruhsatı süresinin kalan yedi yılında üretilecek tuz miktarı üzerinden kâr kaybı olarak uğradığı zararın hizmet kusuru işleyen davalı idare tarafından tazmini gerektiği, kalan yedi senelik üretimden elde edilecek kârın ihtimallere dayalı olmadığı, aynı bölgede eskiden beri faaliyette bulunan şirketlerin yıllık tuz üretim miktarları incelendiğinde bu hususun görülebileceği, Bölge İdare Mahkemesi kararının kâr kaybı olarak uğradığı ileri sürülen miktarın ödenmesi istemine ilişkin kısmının hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
    Davalı idare tarafından, harçtan muaf olduğu için aleyhine nispi harca hükmedilemeyeceği, hükme esas alınan bilirkişi raporunda sadece davacı tarafın sunduğu belgelerin incelendiği ve buna dayanılarak hesaplama yapıldığı, rapora yönelik itiraz ve açıklamalarının değerlendirilmediği, 03/10/2013 tarihinden sonra sahanın yasal olarak faaliyetleri durdurulduğundan bu tarihten sonra firma tarafından yatırım harcaması yapılmasının hukuka aykırı olduğu, ortak yol/sedde maliyetlerinin paylaşılmış olma ihtimali söz konusu olduğundan sedde/yolların ruhsat sınırları dışına taşıp taşmadığının tespit edilerek yol/sedde yapım giderinden düşülmesi gerektiği, ruhsat hukuku sona eren bir sahanın güvenliğine ilişkin yapılan harcamaların yatırım gideri olarak değerlendirilmesine imkân bulunmadığı, ihaleye çıkılmadan önce ilgili kurumlardan görüş alındığı, idarenin ruhsat iptallerinden herhangi bir kazanç sağlamadığı, Bölge İdare Mahkemesi kararının davanın kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.

    TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, mahrum kalınan kârın tazmini talebine ilişkin davanın reddi yolundaki kararın hukuka uygun olduğu belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
    Davacı tarafından savunma verilmemiştir.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...DÜŞÜNCESİ : Davacının temyiz isteminin reddi ile Bölge İdare Mahkemesi kararının kâr kaybı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemi yönünden davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısmının onanması gerektiği; davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının yatırım maliyetleri bakımından uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemi yönünden davanın kabulüne ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:

    İNCELEME VE GEREKÇE:
    ESAS YÖNÜNDEN:
    MADDİ OLAY :
    Tuz Gölü havzasında bulunan ER:...(S:...) numaralı sahaya ilişkin olarak 09/08/2011 tarihinde gerçekleştirilen ihale sonucunda davacı şirkete 19/10/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere on yıl süreli işletme ruhsatı ve 14/08/2012 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere işletme izni verilmiştir.
    Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün 23/03/2016 tarihli yazısı ile, söz konusu sahanın da içinde bulunduğu 02/08/2011-09/08/2011 tarihleri arasında ihalesi yapılan tuz üretim sahalarına işletme ruhsatı verilmesine ilişkin işlemlerin ve Tuz Gölü havzasındaki on adet tuz sahasının ihalesinin iptali istemiyle açılan davalarda anılan işlemlerin iptaline karar verildiği, mahkeme kararları gereğince ER:...(S:...) sayılı işletme sahasının ruhsatının Genel Müdürlük makamının ...tarih ve ...sayılı oluru ile iptal edildiği davacı şirkete bildirilmiştir.
    Bunun üzerine davacı şirket tarafından bakılan dava açılmıştır.
    İLGİLİ MEVZUAT:
    Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesiyle atıfta bulunulan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Bilirkişi İncelemesi" başlıklı beşinci bölümünde yer alan 266. maddesinde, mahkemenin, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar vereceği; ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı; 273. maddesinde, mahkemenin bilirkişinin görevlendirilmesine ilişkin kararında inceleme konusunun bütün sınırlarıyla açıkça belirlenmesine ve bilirkişinin cevaplaması gereken sorulara ilişkin hususlara yer vermek zorunda olduğu; 275. maddesinde, bilgisine başvurulan bilirkişinin kendisine tevdi olunan görevin uzmanlık alanına girmediğini mahkemeye bildirme yükümlülüğünün bulunduğu; 278. maddesinde, bilirkişinin görevini mahkemenin sevk ve idaresi altında yürüteceği, bilirkişinin görev alanı veya sınırları hakkında tereddüde düşerse, bu tereddüdünün giderilmesini her zaman mahkemeden isteyebileceği; 279. maddesinde, bilirkişi raporunun gerekçeli olması gerektiği, bilirkişinin hukuki değerlendirmelerde bulunamayacağı belirtilmiş; anılan maddenin gerekçesinde, bilirkişinin raporunu mahkemece belirlenen sınırlar dâhilinde tümüyle maddi vakıalara hasrederek kendisine yöneltilen somut soruları bilimsel dayanaklarını açık ve anlaşılır biçimde göstermek ve eksiksiz olarak cevaplandırmak suretiyle hazırlaması ve ayrıca raporunu kaleme alırken özel ve teknik bilgi bağlamında uzman kimliği bulunmayan hâkimin ve tarafların anlayabileceği kavramları ve terimleri kullanmaya özen göstermesi gerektiği vurgulanmış; 281. maddesinde, mahkemenin gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla tekrar inceleme de yaptırabileceği; 282. maddesinde ise, hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği kurala bağlanmıştır.
    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    1. Bölge İdare Mahkemesi kararının kâr kaybı olarak uğranıldığı ileri sürülen 233.151.540,00 TL'nin tazmini talebine ilişkin kısmı incelendiğinde;
    Bölge idare mahkemesi kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
    Temyizen incelenen kararın söz konusu kısmı usul ve hukuka uygun olup davacı tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
    2. Bölge İdare Mahkemesi kararının yatırım maliyetleri bakımından uğranıldığı ileri sürülen 66.566.848,00-TL zararın tazmini talebine ilişkin kısmı incelendiğinde;
    Öncelikle, Bölge İdare Mahkemesi'nce 3213 sayılı Maden Kanunu'nda ihale ile alınan ruhsatlar ve izinlerin yargı kararı gereğince iptal edilmesi sonucunda madencilik faaliyetinin idarenin hizmet kusuru nedeniyle kısıtlanmasından doğan zararların giderilmesine yönelik açık bir düzenlemeye yer verilmemesi ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin "Yatırımlar ile çakışan sahalar ve kurul işlemleri" başlıklı 127. maddesinde yatırım giderlerinin belirlenme esaslarına yer verilmemiş olması sebebiyle 21/09/2017 tarih ve 30187 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Maden Yönetmeliği'nin 121. maddesinde belirlenen esasların kıyasen somut olaya uygulanmasında hukukî isabet bulunup bulunmadığının ele alınması gerekmektedir. Söz konusu kural, madencilik faaliyetleri ile Devlet ve il yolları, otoyollar, demir yolları, havaalanı, liman, baraj, enerji tesisleri, petrol, doğalgaz, jeotermal boru hatları, su isale hatları gibi kamu yararı niteliği taşıyan veya gerçek/tüzel kişilere ait diğer yatırımların birbirlerini engellemesi, maden işletme faaliyetinin yapılamaz hâle gelmesi, yatırım için başka alternatif alanların bulunamaması durumunda, kısıtlanan madencilik faaliyetine ilişkin yatırım giderlerinin lehine karar verilen yatırımcı tarafından tazminine ilişkin usul ve esasları belirlemektedir. Bu itibarla, idarenin hizmet kusuru sebebiyle ihalenin iptal edilmesinden kaynaklanan zararların tazmini istemiyle açılan işbu somut olayda anılan kuralın uygulanacak kural niteliğinde olmadığı açık olup, Bölge İdare Mahkemesi'nce de karar verilirken anılan düzenlemenin kıyasen uygulandığının belirtildiği görülmektedir. Ancak tazminat hukukunun genel ilkeleri ve kurallarına göre çözümü mümkün olan uyuşmazlıkta, yatırımlar ile çakışan maden sahaları için öngörülen özel bir düzenlemenin kıyasen uygulanmasında hukukî isabet bulunmamaktadır.
    Nitekim, kıyas, hakkında hüküm bulunmayan bir şeye hüküm bulmak için yapılan bir akıl yürütmedir. Kıyaslanmaya çalışılan şey hakkında anayasa veya kanunda uygulanacak bir hüküm varsa, kıyasa zaten gerek yoktur. Özellikle kıyaslanan şey kanundaki bir genel hükmün kapsamına giriyorsa, o şeye genel hüküm uygulanır; kıyas yapılmaz (GÖZLER Kemal, Hukuka Giriş, Ekin Kitabevi, 8. Baskı (Genişletilmiş), 2011, s. 282).
    Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları doğrudan zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davaları olup, idarenin hukuki (mali/tazmin) sorumluluğunun yargı aracılığıyla yerine getirilmesini sağlamaktadır.
    İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
    İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hâllerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karekteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
    Dairemizin 18/05/2015 tarih ve E:2013/3058, K:2015/1894 sayılı kararıyla, 3213 sayılı Kanun'un 30. maddesi gereğince Tuz Gölü havzasında tuz çıkarılmak üzere on adet III. grup maden sahasına ilişkin yapılan ihalelerin iptali istemiyle açılan davada, "ihalelerin yapıldığı tarih itibarıyla, düzenleyici nitelikteki imar planında tuz üretim sahası olarak belirlenmeyen; Göl, Gölün Kış Seviyesi, Hassas A Zonu ve 1. Derece Doğal Sit alanı sınırları içerisinde kalan sahada, madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklanmasına karşın, sahanın kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde tuz üretim alanı olarak ihaleye çıkarılmasına ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle davanın reddi yolundaki kararın bozularak ihale işlemlerinin iptaline kesin olarak karar verilmiş; yapılan ihale neticesinde dava konusu sahanın da aralarında bulunduğu tuz üretim sahalarına işletme ruhsatı verilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davada verilen söz konusu işlemlerin iptaline yönelik ilk derece mahkemesi kararı ise, Danıştay Sekizinci Dairesinin 16/03/2021 tarih ve E:2017/4736, K:2021/1551 sayılı kararıyla, "Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Mülga Maden İşleri Genel Müdürlüğünce Tuz Gölü havzasında Maden Kanunu'nun 30. maddesi uyarınca arama ruhsatı verilmesi amacıyla ..., ...erişim numaralı alanlar için farklı tarihlerde yapılan ihalelerin yargı kararları ile iptal edilmiş olmaları karşısında, anılan sahalara işletme ruhsatı verilmesine ilişkin dava konusu işlemlerde hukuka uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle onanmıştır. Bu itibarla, davacı şirketin ruhsat hukukunun iptal edilmesine ilişkin işlemin dayanağı olan yargı kararlarının gerekçesi göz önünde bulundurulduğunda, idarenin madencilik dâhil her türlü insan faaliyetinin yasaklandığı sahanın kullanım amacına aykırı olarak ve plan hükümlerini bertaraf edecek şekilde tuz üretim alanı olarak ihaleye çıkarmasında hizmet kusuru bulunduğu anlaşıldığından, ihaleyi kazanan davacı şirket tarafından bu ihale nedeniyle söz konusu işe özgü yapılan yatırım giderlerinin tazminat hukukunun genel ilkeleri çerçevesinde davalı idarece tazmini gerekmektedir.
    Davacı tarafından dosyaya sunulan 04/04/2017 ve 16/05/2017 tarihli dilekçelerden, tazmini talep edilen yatırım maliyetlerinin "yol ve sedde yapımı maliyeti" ile "makine ve ekipman maliyeti" kalemlerinden oluştuğu anlaşılmaktadır.
    Bölge İdare Mahkemesince hükme esas alınan 19/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda, tazmini talep edilen yatırım giderleri davacı şirket tarafından sunulan kanuni defter ve belgeler (faturalar) esas alınarak hesaplanmıştır. Anılan raporda, şirketin yatırım ve işletme döneminde almış olduğu tüm faturaların incelendiği, yatırım ve işletme dönemine ait faturaların ayrıştırıldığı, faturaların sayısının binleri bulduğu belirtilerek 2279 adet harcama belgesindeki tutarların toplanmasına dayanan bir hesaplama yöntemi benimsendiği anlaşılmaktadır.
    Bilirkişi incelemesine ilişkin yukarıda aktarılan kurallara göre, genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkesin bilmesi gereken konularla, hâkimlik mesleğinin gereği olarak hâkimin hukukî bilgisi ile çözümleyebileceği konular dışında kalan ve çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişi oy ve görüşünün alınmasının zorunlu olduğu; bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmesi hâlinde, bilirkişilerce hazırlanan raporların, olayın özel veya teknik bilgi gerektiren yönlerini hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde aydınlatan bilimsel esaslara dayalı gerekçeleri içermesi gerektiği; bu nitelikte olmayan bilirkişi raporlarının hükme esas alınamayacağı, mahkemenin böyle bir durumda yeni bir bilirkişi heyeti oluşturabileceği ve hükme esas alınabilecek rapor elde edinceye kadar bilirkişi incelemesine devam edebileceği; kural olarak bilirkişi raporunun hâkimi bağlamayacağı ve hâkimin raporu serbestçe takdir edeceği açıktır.
    Davacı şirket tarafından sunulan fatura vb. belgeler üzerinden yapılan hesaplamaya dayanan 19/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda kullanılan yöntemin; yalnızca ...sayılı saha için yapılan yatırım maliyetleriyle sınırlandırılan zararın tazmini istemiyle açılan işbu davada, söz konusu belgelere konu harcamanın anılan sahaya özgü olup olmadığı ve "yol ve sedde yapımı maliyeti" ile "makine ve ekipman maliyeti" olarak belirlenen zarar kalemlerine ilişkin olup olmadığı hususlarında bir ayrıştırma veya tespit yapmaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim davacı şirket tarafından, yargı kararıyla iptal edilen ihaleler kapsamında uyuşmazlık konusu sahaya komşu ...sayılı sahada da aynı dönemlerde yatırım ve madencilik faaliyetinde bulunulduğu, ...sayılı sahaya ilişkin tazmin talepleri bakımından ayrı bir dava açılmış olduğu, bu itibarla şirketin söz konusu dönemdeki tüm harcamalarının dava konusu sahaya yönelik olduğunun kabul edilemeyeceği, nitekim söz konusu bilirkişi raporunda mükerrer bazı kalemlerin bulunmasının da bu değerlendirmeyi teyit eder nitelikte olduğu, açıklanan nedenlerle hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
    Bununla birlikte, dava dosyası kapsamında İdare Mahkemesince yapılan görevlendirmeler üzerine alınan 02/05/2018 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen ...tarihli bilirkişi raporu ile davacı şirket tarafından sunulan ...Sulh Hukuk Mahkemesi'nin D. İş: ...sayılı dosyası kapsamında hazırlanan bilirkişi raporunun içeriklerinde yer alan teknik bilgilerin bir kısmının, "yol ve sedde yapımı maliyeti" ile "makine ve ekipman maliyeti" kalemlerinden oluşan yatırım maliyetlerinin hesaplanması noktasında mahkemece değerlendirmeye esas alınabilecek nitelikte olduğu anlaşıldığından ve usûl ekonomisi ilkesi de dikkate alınarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına gerek bulunmadığından, söz konusu raporlarda yer alan teknik bilgilerin dikkate alınarak yatırım maliyetlerine ilişkin zararın hesaplanması gerekmektedir.
    Yol ve sedde yapımına ilişkin yatırım maliyeti yönünden;
    Jeoloji yüksek mühendisi, maden mühendisi, inşaat mühendisi, harita mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisinden oluşan teknik bilirkişi heyeti tarafından 02/05/2018 tarihinde mahallinde yapılan keşif sonucunda düzenlenen 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporu, dava konusu ...sayılı sahaya ek olarak ...sayılı sahaya da ilişkin incelemeler içermesi, başka bir anlatımla iki farklı ruhsat sahasının bütününe yönelik olması sebebiyle, 201101074 sayılı saha yönünden uğranılan zararların tazmini istemiyle açılan işbu davada, söz konusu raporda yol ve sedde yapım maliyeti olarak hesaplanan tutarın doğrudan hükme esas alınamayacağı açıktır. Bununla birlikte, anılan bilirkişi raporunda her iki sahada seddelerin yapılması itibarıyla toplam dört adet üretim havuzunun oluştuğu, bu havuzlardan bir adedinin 201101073 sayılı sahada, üç adedinin ise dava konusu 201101074 sayılı sahada olduğunun açıkça tespit edildiği, yapılan teknik hesaplama ile her iki saha için yol ve sedde yapımına ilişkin toplam maliyetin dava tarihi itibarıyla güncellenmiş değerler üzerinden 47.276.747,22-TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır.
    Davacı şirket tarafından ...sayılı sahaya yönelik olarak ihale ve ruhsatın iptal edilmesi nedeniyle içinde yatırım giderlerinin de bulunduğu zararların ödenmesi istemiyle idareye yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile mahrum kalınan kazancın tazmini istemiyle ayrı bir dava açılmış olup, davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun reddine ilişkin ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararı, Dairemizin 14/04/2022 tarih ve E:2018/232, K:2022/1678 sayılı kararıyla bozulmuştur. Her iki bozma kararı üzerine mahkemelerce yeniden karar verilmek üzere dosyalar üzerinde birlikte yapılacak incelemede, mükerrer bir tazminat ödemesine neden olmayacak şekilde, 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda ...ve ...sayılı sahalar için hesaplanan toplam yol ve sedde yapımı maliyetinin yine aynı rapordaki somut tespitler ışığında sahalardaki havuz sayılarıyla orantılı olarak paylaştırılarak (%25-%75) işbu dava bakımından ...sayılı sahaya özgü yol ve sedde yapımı maliyetinin hesaplanması gerekmektedir.
    Makine ve ekipman giderlerine ilişkin yatırım maliyeti yönünden;
    Davacı şirket tarafından idarenin kusuru sebebiyle sona eren madencilik faaliyeti kapsamında kullanılan makine ve ekipmanın iki sınıfa ayrılması mümkündür. İlk sınıf, tuz madenciliği haricinde başka alanlarda kullanılması mümkün olan (traktör, römork, greyder, asfalt kazıma makinesi, ekskavatör vb.) genel nitelikli araç, ekipman ve makinelerden oluşmaktadır. Söz konusu araçlar, ruhsat hukukunun iptal edilmesiyle birlikte davacı şirketin mülkiyetinde kalmaya devam edeceğinden, madencilik faaliyetinde bulunulan dönem içinde de bu yatırım maliyetinin semeresinden bizzat davacı tarafından yararlanılarak üretim ve işletme için kullanıldığından davacı şirketin mal varlığında genel nitelikli bu makine ve ekipman yönünden bir azalmanın söz konusu olmadığı, başka bir anlatımla maddi bir zararının bulunmadığı, davacının mülkiyetinde bulunan araçların bedelinin ödenmesinin mükerrer ve haksız ödemeye yol açacağı anlaşıldığından, bu araçların maliyeti bakımından tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
    İkinci sınıfta yer alan makine ve ekipman ise, tuz üretiminde kullanılmak üzere özel imalat olarak üretilen, bu nedenle başka bir alanda tekrar kullanım imkânı bulunmayan, davacı açısından sadece hurda değeri olan bir kısım araçlardır. 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda ihale konusu iş kapsamında alınan bazı makine ve ekipmanın tekrar kullanılamayacağı tespitine yer verilmiş olup; Sulh Hukuk Mahkemesi'ne sunulan bilirkişi raporunda yer alan tespitlere göre ise, stoklama elevatörleri, yükleme bunkerleri, tuz taşıyıcı konveyör ile traktör arkasına takılmak üzere üretilmiş bir adet tuz kazıma makinesinin (diğer tuz kazıma makinelerinin asfalt kazıma makinesi olarak bilinen makine olduğu raporda ifade edilmiştir) bu ikinci sınıfta yer alan özel imalat makine ve ekipman oldukları anlaşılmıştır. Anılan makine ve ekipmanın bedelleri 30/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda her iki sahada yer alan makine ve ekipmanların maliyet tablosunda ayrıştırılabilecek şekilde ayrı kalemler olarak yer almaktadır. Aynı raporda, bunların hurdaya ayrılması durumunda hurda bedelinin de öngörülen bedellerin %25'i olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir. Bu itibarla, anılan bilirkişi raporunun 37. sayfasındaki tablonun 4., 5., 6., 7., 8. ve 9. satırlarında öngörülen özel imalat araçların bedellerinin, hurda değerleri düşülmek suretiyle ve -yol ve sedde yapımı maliyeti için yapılan değerlendirmede de belirtildiği üzere- her iki bozma kararı üzerine mahkemelerce yeniden karar verilmek üzere dosyalar üzerinde birlikte yapılacak incelemede, anılan makine ve ekipmanın her iki saha için kullanıldığı göz önünde bulundurularak, mükerrer bir tazminat ödemesine neden olmayacak şekilde, bu makine ve ekipmana ait bedelin her iki saha yönünden paylaştırılarak (%50-%50) işbu dava bakımından 201101074 sayılı sahaya özgü özel imalat olan makine ve ekipman maliyetinin hesaplanması gerekmektedir.
    Öte yandan, davacı şirket tarafından ruhsat hukukunun iptal edildiğinin kendisine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün 23/03/2016 tarihli yazısı ile bildirildiği tarihe kadar, uyuşmazlık konusu alanda bir dönem madencilik faaliyetinde bulunarak işbu yatırımlarının karşılığı ve semeresi olarak bir gelir elde ettiği hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Nitekim Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün 27/10/2015 tarihli Mahallinde Tetkik ve Değerlendirme Raporunda da ruhsat sahasında gerçekleşen yıllık üretim ve ocak başı satış tutarlarına ilişkin tespitler yer almaktadır. Bu itibarla, tazminat hesabı yapılırken, davacı şirketin faaliyette bulunduğu dönemde ...sayılı sahadan elde etmiş olduğu gelirlerin mahkemece gerekirse ara kararı ile sorulmak suretiyle tespit edilerek, yukarıda yer verilen ilke ve esaslar çerçevesinde hesaplanacak olan yol ve sedde yapımı maliyeti ile makine ve ekipman maliyeti toplamından düşülmesi gerekmektedir.
    Bu itibarla, tazminat miktarının yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde ...sayılı sahayla sınırlı olarak ("yol ve sedde yapımı maliyeti + özel makine ve ekipmanların maliyeti - bunların hurda değeri - sahadan elde edilen gelir" formülüyle) belirlenmesi gerekirken; İdare Mahkemesince verilen kararın yatırım gideri olan 31.951.785,94-TL'nin davalı idarece davacıya ödenmesine ilişkin kısmı yönünden davacının istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına ve taleple bağlı kalınarak 66.566.848,00 TL yatırım giderleri tazminatının davalı idare tarafından davacıya ödenmesine karar verilmesine ilişkin temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukukî isabet bulunmamaktadır.
    Öte yandan, işbu dosyada temyizen incelenen karar ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi tarafından verilmiş iken; Dairemizin 2018/232 esas sayısına kayıtlı olan ve davacı şirket tarafından ...sayılı sahaya yönelik olarak ihale ve ruhsatın iptal edilmesi nedeniyle içinde yatırım giderlerinin de bulunduğu zararların ödenmesi istemiyle idareye yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile mahrum kalınan kazancın tazmini istemiyle açılan davada, ilk derece mahkemesi kararına yönelik istinaf başvurusunun ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdari Dava Dairesi tarafından incelenerek karara bağlandığı görülmektedir.
    2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un 3/C maddesinin dördüncü fıkrasının (a) bendinde, "daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak" bölge idare mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır. Aynı Kanun'un 3/D maddesinin üçüncü fıkrasında, gelen işlerin yoğunluğu ve niteliği dikkate alınarak bölge idare mahkemesi daireleri arasındaki iş bölümünün, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirleneceği kurala bağlanmıştır.
    Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından, idarî ve vergi dava dairelerinin numaraları ile aralarındaki iş bölümünün belirlendiği ...Bölge İdare Mahkemesi İş Bölümü kararı incelendiğinde, anılan kararın "İdari Dava Daireleri Arasındaki İş Bölümü Kriterleri" başlığı altında düzenlenen "İş Bölümünün Genel Esas ve İlkeleri"nde; idarî dava daireleri arasındaki iş bölümünün, istinaf incelemesinin sonuçlandırılmasında zaman kayıplarını önlemek, uzmanlaşmayı, akademik çalışma ve işbirliğini desteklemek, hukukî uyuşmazlıkların çözümünde sorumluluk üstlenerek yönlendirici olabilmek ve idarî dava dairelerinin hukuksal kimliklerini güçlendirmek amacıyla "ihtisas alanı ve temel görev esasları" çerçevesinde yapıldığı, her bir idarî dava dairesinin, ihtisas alanına giren temel görev ya da görevlere sahip olduğu, "Ortak Hükümler"de ise idari işlemin uygulanmasından doğan zararların tazmini istemiyle açılan tam yargı davalarına karşı yapılacak istinaf başvurularının uyuşmazlığın esasına bakmaya görevli idari dava dairesince görülmesinin kararlaştırıldığı görülmektedir.
    Bu durumda, Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun iş bölümüne ilişkin anılan kararının amacı ve lafzı ile 2576 sayılı Kanun'da uyuşmazlıkların görevli daire tarafından çözümlenip karara bağlanmasını sağlamak için öngörülen usûl bir arada değerlendirildiğinde, bozma kararı üzerine Bölge İdare Mahkemesi'nce yeniden yapılacak incelemede bu hususun da göz önünde bulundurularak, ihalenin iptal edilmesi yönündeki yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin işlemden kaynaklı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davalara ait dosyaların ilgili dairede toplanarak, aynı hukukî konuya ilişkin uyuşmazlıklara yönelik istinaf incelemesinin görevli idarî dava dairesi tarafından yapılması gerekmektedir.
    Nitekim, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından verilen kararlarda, Danıştay dava daireleri arasındaki iş bölümüne ilişkin kararların uygulanması noktasında, bir idarî dava dairesi tarafından, başka bir dairenin görevinde bulunan uyuşmazlığın çözümlenip karara bağlanmasında hukuki isabet bulunmadığı belirtilmekte ve bu husus temyiz incelemesinde bozma sebebi olarak değerlendirilmektedir (bkz: Danıştay İDDK, 15/06/2017 tarih ve E:2015/2597, K:2017/2592 sayılı karar ile 25/01/2017 tarih ve YD İtiraz No:2016/1316 sayılı karar).

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davacının temyiz isteminin reddine;
    2. ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdarî Dava Dairesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının, kâr kaybı olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemi yönünden davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararına yönelik yapılan istinaf başvurusunun reddine ilişkin kısmının ONANMASINA oybirliğiyle;
    3. Davalının temyiz isteminin kabulüne;
    4. ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdarî Dava Dairesi'nin ...tarih ve E:..., K:...sayılı kararının, yatırım giderleri olarak uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemi yönünden davacının istinaf başvurusunun kabulü ile taleple bağlı kalınarak ...-TL tazminatın davalı idare tarafından davacıya ödenmesine ilişkin kısmının BOZULMASINA esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla;
    5. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ...Bölge İdare Mahkemesi .... İdarî Dava Dairesi'ne gönderilmesine, 14/04/2022 tarihinde kesin olarak karar verildi.

    (X) KARŞI OY :
    Dosyanın incelenmesinden; Tuz Gölü havzasında bulunan ER:..., S:...sayılı sahayla ilgili olarak davacıya 19/10/2011 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere on yıl süreli III. Grup (tuz ve gaz) işletme izninin verildiği, ihalenin ve sahaya ilişkin ruhsatın dava konusu edilmeleri üzerine mahkeme kararlarıyla anılan işlemlerin iptaline karar verildiği, mahkeme kararı doğrultusunda ruhsat hukukunun Genel Müdürlük makamının ...tarih ve ...sayılı oluru iptal edildiğinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü'nün 23/03/2016 tarihli yazısı ile davacıya tebliğ edilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
    .... İdare Mahkemesi'nin E:...sayılı dosyasında 06/02/2020 tarihli bilirkişi sorusuyla, "Dosya kapsamında proje ruhsat sahibi tarafından idareye sunulan ve uygun bulunan işletme projesinin mali boyutuyla ilgili bölümde yer alan projenin yatırım giderleri (2.936.928,-TL), dava dilekçesi ekinde sunulan hukuki mütalaada belirtilen yatırım harcamalarının miktarı (9.000.000,-TL) ve dosyada yer alan bilirkişi raporları arasındaki farklılıklar da ortaya konularak, mahkememize sunulan 18/05/2019 tarihli bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaların yatırım giderleri ile işletmesel giderlerin (sigorta, personel özlük giderleri, personel tarafından kullanılan ekipman, tuz işletme giderleri ve şirketin diğer uğraşları ile ilgili yapmış olduğu giderler) birbirinden ayrılmak suretiyle yalnızca S:...sayılı sahaya ilişkin 10 yıllık yatırıma özgülenmiş giderlerin hesaplanmasına, hesaplanan miktarın ruhsat düzenlenmesi tarihinden ruhsatın iptal edilmesine kadar geçen sürenin (davacının sahayı işlettiği sürelerin) hesaplanan miktardan düşülmesine, söz konusu saha ile ilgili davacının yatırım giderini kanıtlayıcı belgeler üzerinde inceleme yapılıp, davacının S:...sayılı sahaya ilişkin yatırım giderlerinin hesaplanarak dosyada bulunan bilgi ve belgeler de değerlendirilmek suretiyle düzenlenip imzalanacak ayrıntılı gerekçeli üç nüsha raporun hazırlanıp ... sunulması"nın istenildiği, anılan talep üzerine hazırlanan ve Bölge İdare Mahkemesi'nce de hükme esas alınan 19/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda yatırım giderlerinin davacı şirket tarafından sunulan kanuni defter ve belgeler (faturalar) esas alınarak hesaplandığı, davalı tarafından aksi yönde bir itirazda da bulunulmadığı, söz konusu tüm giderlerin bilirkişi sorusu uyarınca dava konusu S:...sayılı sahaya ait olduğunun kabulü gerektiği, bu itibarla söz konusu bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
    Bununla birlikte, davacı şirketin uhdesinde kalan ekonomik değeri bulunan araç ve ekipmana ait bedellerin tazminat olarak ödenmesi mükerrerliğe yol açacağından Bölge İdare Mahkemesi kararında bu yönüyle hukuki isabet bulunmamaktadır.
    Açıklanan nedenlerle, davalı idarece davacıya ödenmesi gereken tazminatın, 19/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda dava tarihi itibarıyla hesaplanan kök yatırım giderleri ile faiz miktarları toplamından, davacı şirketin madencilik faaliyetinde elde etmiş olduğu toplam gelir ile makine ve ekipmanların ekonomik değeri düşülmek suretiyle hesaplanacak miktarın, yeniden değerleme oranında güncellenerek belirlenmesi gerektiği oyu ile, kararın bozmaya ilişkin kısmına gerekçe yönünden katılmıyoruz.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi