14. Hukuk Dairesi 2015/17749 E. , 2018/2761 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 30.05.2014 gününde verilen dilekçe ile inançlı işlem nedeniyle tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 23.06.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili, dava dışı 3. şahıs vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteğinin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inançlı işlem nedeniyle tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, hisseli devir konusundaki yasal engel nedeniyle davalı ... adına tapuya tescil edilen 1586 parselin %50’sinin davacıya ait olduğuna ilişkin taraflar arasında yazılı sözleşme yapıldığını, buna rağmen davalının devre yanaşmadığını ileri sürerek, davaya konu taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının hissesi oranında iptaliyle davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, taraflarca düzenlenmiş yazılı belgede taşınmazın 1/2’sinin davacıya ait olduğunun kabul edildiği, esasen burada muris muvazaasının bulunduğu, davada taraf olmamakla birlikte diğer mirasçıların da dava açma hakları bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu 1586 parsel sayılı taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının kısmen iptaliyle 1/2 hissesinin davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, kalan 1/2 hissenin ise davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili ile dava dışı ... vekili temyiz etmiştir.
1- HUMK.nun 427.maddesi uyarınca mahkemelerden verilen nihai kararlara karşı ancak davanın tarafları temyiz yoluna başvurabilir. Hükmü temyiz eden Haliye Uçar davada taraf olmadığından temyiz isteğinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2- İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı ile davalının imzasını taşıyan tarihsiz belgede, dava konusu taşınmazın 1/2‘sinin davacıya devredeceğinin kararlaştırıldığı, bu belgenin davalı tarafından inkar edilmediği, yukarıda değinilen ilkelere göre inanç sözleşmesinin bu yazılı belgeyle ispatlandığı ve davanın inanç sözleşmesi çerçevesinde kabulüne karar verilmesi gerekirdi.
Mahkemece, davanın bu gerekçe ile kabulüne karar verilmesi gerekirken, muris muvazaasının varlığından bahisle kabulü doğru görülmemiş ise de, davanın kabulü, sonucu bakımından yerinde olduğundan hükmün belirtilen gerekçeyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davada taraf olmayan Haliye Uçar vekilinin temyiz itirazlarının reddine; 2 numaralı bent uyarınca davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hüküm gerekçesinin yukarıdaki şekilde DEĞİŞTİRİLMİŞ ve DÜZELTİLMİŞ bu gerekçeyle ONANMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.