14. Hukuk Dairesi 2015/6302 E. , 2018/2707 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 10.04.2013 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 29.01.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava konusu suyu tarafların 14- 15 yıldır her biri ayrı plastik boru döşemek suretiyle yarı yarıya ve müştereken kullandıklarını suyun yarısının malikinin davacı olduğunu, maliki olduğu suyun her türlü kullanım ve kullandırma hakkına da sahip bulunduğunu, davalının boruları yerinden sökerek dava konusu suyun tamamını kendi arazilerine götürdüğünü, bu şekilde davacının suyuna elattığını belirterek, suya elatmanın önlenmesine, suyun yarısının davacının kullanımına verilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının yerinin 207 ada 13 parsel sayılı taşınmaz olduğunu ve bu yer ile bir ilgisinin bulunmadığını, davacının bu davada taraf olmasının mümkün olmadığını, davanın öncelikle bu sebepten reddi gerektiğini, suyun muris Nuri Şahin tarafından çıkarılması nedeniyle değer mirasçıların da davaya dahil edilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu suyun kadim kullanma hakkının davacıya ait bulunduğu, davacının söz konusu suya elatmanın önlenmesi talebinde bulunamayacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, suya vaki elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 756. maddesine göre; Kaynaklar arazinin bütünleyici parçası olup, bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Gerçek Kaynağın suyu bir akiferden gelir. Su çıkışı bir noktadan veya bir alandan olabilir. Bu alana kaynak alanı denir. Kaynak, yeraltı suyunun doğal olarak yeryüzüne çıkması halidir.
Kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular yararlanabilir. Uygulamada kaynak: "yeraltı suyunun üst düzeyinin yer yüzeyini kestiği yer" olarak tanımlanmaktadır. Yeraltı suyu doğal yoldan yeryüzüne çıkmamış, drenaj vs. Yollarla çıkarılmış ise, kaynak olarak değil, drenaj veya kuyu vs. İsimlerle anılır. Bu şekilde insan eliyle çıkarılan sular, yeraltı suyu olarak kabul edilir.
Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak, onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. (TMK. md. 756/3)
Davaya konu suyun, dava dışı hazine adına kayıtlı 207 ada 16 parsel sayılı taşınmazdan genel su niteliğinden olduğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Genel sulardan herkes ihtiyacı oranında yararlanır.
Mahkemece yerinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarına göre dava konusu suyun 1969- 1970 yıllarında bulunduğu yerden çıkarılarak kullanılmaya başlandığı ifade edildiğine göre bu durumda kadim haktan sözedilmesi mümkün olamayacaktır. Zira kadim, başlangıcı bilinmeyecek kadar eski olan demektir. Kadim yararlanmadan sözedilebilmesi için bu yararlanmanın başlangıcı belli olmayacak kadar eskiye dayanması zorunludur. Süresi ne kadar uzun olursa olsun, başlangıcı bilinen kullanma veya intifa kadim sayılmaz. Bu sebeple genel sudan yararlanmaya başlanıldığı tarihi belirlemek mümkünse kadim yararlanmadan sözedilemez.
Hal böyle olunca; davaya konu su genel su niteliğinde olup, suya elatmanın önlenmesi davasını sudan yararlanan ve yararlanmasına engel olunan kişiler açabileceğinden, sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için suların en az olduğu bir dönemde mahallinde su işlerinden anlayan uzman jeoloji ve ziraat mühendisi bilirkişiler eşliğinde keşif icrası ile tarafların suya ihtiyaç durumu, sudan yararlanan tüm taşınmazlar belirlendikten sonra yararlandıkları veya yararlanabilecekleri tüm su kaynakları da incelenerek, içme suyu ve sulama suyu nitelikleri de belirlenip, tarafların kadim hakları bulunmadığı gözetilerek, öncelik içme suyu ihtiyacına verilmek üzere ayrıntılı rapor alınmalı, gerektiği takdirde tarafların sudan yararlanma şekil ve şartlarını gösterir infaza elverişli bir su rejimi kurularak sonuca gidilmesi gerekirken, değinilen bu yönler gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.04.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.