23. Ceza Dairesi 2015/1182 E. , 2015/1477 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Beraat
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
1- Nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan sanığa yüklenen suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen şikâyetçi ... A.Ş.nin kamu davasına katılma hakkı bulunmadığı ve usulsüz verilmesinden dolayı hukuken geçersiz olan katılma kararının hükmü temyiz etme yetkisi vermeyeceği anlaşıldığından temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Sanığın ev almış olduğu ..."a borcunun bir kısmına karşılık..."a ait İstanbul 20/05/2007 keşide tarihli, 16.250 TL bedelli, hamiline, keşidecisi... Tekstil San. ve Tic. A.Ş. olan suça konu çeki verdiği, ... tarafından çekin bankaya ibrazında sahte olarak basıldığının anlaşıldığı, bu suretle sanığın resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddia olunan olayda; dosya arasında bulunan bilirkişi raporunda suça konu çekteki yazıların sanığa ait olmadığının, keşideci imzasının ise sanığa ait olup olmadığı hususunda tespitte bulunulamadığının belirtildiği, çekin sahte olduğunun belirlenmesi üzerine mağdurun zararının sanık tarafından giderildiği bu sebeple sanığın söz konusu çeki düzenlediğine ya da sahte olduğunu bildiği çeki bu özelliğini bilerek kullandığına dair cezalandırılabilmesi için her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediğinden verilen beraat kararında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Suça konu çekin duruşmaya getirtilerek incelenip özelliklerinin ve iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığının duruşma tutanağına yazılması esasa etkili olmayacağından tebliğnamedeki bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, 12/05/2015 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Karşı oy
KARŞI OY:
Sanığın, katılandan satın almış olduğu evin karşılığı olarak ona sahte çek vermek suretiyle dolandırıcılık ve sahtecilik suçunu işlediği iddia edilen olayda sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; öncelikle tahsil için başvurulan bankanın dolandırıcılık suçu açısından davaya katılma hakkı bulunup bulunmadığına ilişkindir.
5271 sayılı Türk Ceza Kanununun “kamu davasına katılma” başlıklı 237/1. maddesi “mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında suçtan zarar görenlerin davaya katılma hakları olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Burada çözümlenmesi gereken sorun sahte çek ile bankadan tahsilat yapılmak istenmesi halinde mağdur ve suçtan zarar görenlerin belirlenmesidir. Sahte çeki haklı nedenle elinde bulunduran, yani para yerine başkasından çek alan ve bunu bankaya ibraz eden hamilin mağdur olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak bankanın bu suçtan zarar görüp görmediği konusu uyuşmazlığın özünü oluşturmaktadır.
5941 sayılı Çek Kanununun 3. Maddesine göre muhatap banka, ibraz eden düzenleyici dışındaki hamile, süresinde ibraz edilen ve karşılığı bulunmayan her çek yaprağı için 1000 liraya kadarını ödemekle yükümlüdür. Mülga çek yasasında da benzer düzenleme mevcut olup, sadece bankanın ödemekle yükümlü olduğu miktar değişmiştir.
Gerek eski çek kanunları döneminde, gerekse mevcut 5941 sayılı Çek Kanunu döneminde işlenmiş olsun bu tür suçlarda, banka şubesi ibraz edilen çekin sahte olduğunu anlamadığı takdirde yasanın emrettiği asgari ödeme tutarını çeki ibraz edene ödemekle yükümlü olacaktır. Böyle bir durumda bankanın zararından söz edilmeyecek midir?
Bankanın sahteliği tespit etmesi üzerine ödeme yapmadığı gerekçesiyle zarar doğmadığı ilk bakışta makul bir düşünce gibi gözükse de; bu konu sahte çekin iğfal kabiliyetini haiz olup olmadığı konusuyla alakalıdır. Aksi takdirde sahte çekin, alışveriş sırasında mağdur tarafından sahteliğinin belirlenmesi durumunda da zarar doğmamaktadır. Ancak suça teşebbüs vardır. Suça teşebbüste, zarar doğmadığı gerekçesiyle davaya katılma hakkı doğmayacak mıdır? Malumdur ki, dolandırıcılığa teşebbüs suçlarında mağdurun zarar görme ihtimali; yani zarar tehlikesi bulunduğundan suç oluşur. Bu olayda da durum böyledir. Bankanın zararı olmamıştır ama zarar tehlikesi doğmuştur.
Kaldı ki, bazı durumlarda arada başka bir mağdur bulunmadığı halde, sahte çek ile doğrudan banka dolandırılmak istenmektedir. Böyle bir durumda suçun mağduru banka olacağından evleviyetle davaya katılma olmalıdır.
Sayın çoğunluk ile aramızdaki ikinci uyuşmazlık ise resmi belgede sahtecilik suçunun sübutuna yöneliktir.
Sanığın sahte resmi belge kullandığı konusunda dosyada hiç bir şüphe bulunmamaktadır. Burada araştırılması gereken husus manevi unsurun (kast) olayda bulunup bulunmadığıdır. Sanığın bu belgenin sahteliğini bilerek kullanması halinde suçun oluşacağı açıktır.
Somut olayda sanık, kullanmış olduğu belgenin haklı hamili olduğunu kanıtlayamamaktadır. Olaya dolandırıcılık suçu açısından bakıldığında; kimden aldıklarını gösteremedikleri sahte çek veya senet kullanan sanıkların mahkum edilmeleri gerektiği konusunda 15. Ceza Dairesinin yerleşmiş ictihatları bulunmaktadır. Aynı görüşü benimseyen dairemiz tarafından da bu yönde bir çok karara imza atılmıştır. 23. Ceza Dairesi, dolandırıcılık suçu açısından bankanın katılma talebini kabul etmiş olsaydı dolandırıcılık suçunun oluştuğunu da kabul edip beraat kararını bozardı. Aksi takdirde önceki kararları ile çelişkiye düşerdi.
Böyle bir olayda dolandırıcılık suçunun sübuta erdiğinin kabul edilmesindeki temel felsefe, sanığın bilerek ve isteyerek sahte belge kullanmış
olduğunun kabul edilmesidir. Bu şekildeki bir kabul ise, bizi doğrudan resmi belgede sahtecilik suçunun sübutuna götürür. Çünkü her iki suçta da suçun oluşumu belgenin sahte olduğunun sanık tarafından bilinmesine bağlıdır. O halde; dolandırıcılık suçu açısından sanığın sahte belgeyi bilerek kullandığı öngörülmesine karşın, sahtecilik suçunda bu öngörünün kabul edilmemesi büyük bir çelişki olur.
Açıklanan nedenlerle; ilgili bankanın dolandırıcılık suçuna ilişkin katılma hakkının varlığının kabul edilmesi ve sübuta eren her iki suç ile ilgili olarak sanık hakkında verilen beraat kararlarının bozulması yerine, sayın çoğunluğun yazılı gerekçelere istinaden vermiş olduğu ret ve onama kararlarına muhalifim.