4. Hukuk Dairesi 2021/2099 E. , 2021/3204 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda verilen kararın davalı Vakıf Emeklilik AŞ vekili tarafından süresi içinde temyizi istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
-K A R A R-
Davacılar vekili asıl ve birleştirilen davada, müvekkillerinin murisinin davalı bankadan üç ayrı kredi kullandığını, kullandığı kredilere bağlı olarak diğer davalı nezdinde hayat sigorta poliçesi düzenlendiğini, murisin poliçe teminat süresi içinde vefat ettiğini açıklayıp, öncelikle hayat sigortası poliçe teminat bedelinden banka kredi borcunun karşılanmasını, kredi borcundan arta kalan hayat sigortası teminat bedelinin müvekkillerine ödenmesini talep ederek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00 TL’nin, asıl davada davalı ... "den, birleştirilen davada Vakıf Emeklilik AŞ"den tahsilini talep etmiş, 13.10.2015 tarihli dilekçesi ile talebini 5.206,73 TL’ye yükseltmiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, bozma ilamı, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre asıl dava yönünden verilen karar temyiz edilmeyerek kesinleştiğinden asıl dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, birleştirilen davada 5.206,73 TL’nin davalı Vakıf Emeklilik AŞ’den tahsiline karar verilmiş, hüküm, davalı Vakıf Emeklilik AŞ vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Vakıf Emeklilik AŞ vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, hayat sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davacıların murisinin kullandığı kredilerin teminatı kapsamında davalı Vakıf Emeklilik AŞ ile muris arasında hayat sigorta poliçelerinin düzenlendiğini ve murisin 01.02.2013 tarihinde vefat ettiğini belirterek iki yıllık zamanaşımı süresi içerisinde açtıkları davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000,00 TL talep etmiş, 13.10.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 5.206,73 TL’ye yükseltmiştir. Davalı vekili ise ıslahla arttırılan kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuştur.
Bozma ilamından önce verilen kararda davanın Vakıf Emeklilik AŞ aleyhine kabulü ile 5.206,73 TL’nin tahsiline karar verilmiş, anılan kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26/09/2019 gün, 2016/17945 esas, 2019/8568 karar sayılı bozma ilamı ile davalı tarafın ıslah dilekçesinin zamanaşımına uğradığı ile ilgili defi yönünden Türk Ticaret Kanunu ve Hayat Sigortası Genel şartları irdelenerek olumlu ya da olumsuz karar verilmesi gerektiği yönünden bozulmuş, bozma ilamına uyulmasının ardından mahkemece, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının dava dilekçesinde açıkça belirtilmiş olduğu, dava konusu alacak açısından, poliçe limiti belirli ise de, murisin vefat tarihinde kullanmış olduğu üç ayrı kredi nedeni ile ödenmemiş taksit ve kalan borç miktarının ve davacıların talep edebileceği tazminat miktarının, bankadan temin edilecek bilgi ve belgelerin toplanması ve poliçe kapsamında tazminat limitinden ödenen kredi miktarının tespiti ile belirlenebileceği, sigorta özel şartlarında "sigortalının vefatı halinde, ödenecek tazminattan o tarihte borçlu bulunduğum bakiye kredi ve faiz miktarının, daini mürtehin olan Vakıflar Bankası T.A.O."na ödenmesinden sonra kalan meblağın, lehdarıma ödenmesine.." şeklinde ibarenin yer aldığı, poliçe kapsamından alacaklı bankaya ne kadar ödeme yapıldığının davacılar açısından bilinemeyeceği, dava tarihinde talep edilebilecek tazminat miktarının belirsiz nitelikte olduğu gözönüne alındığında davanın 6100 sayılı HMK"nın 107. maddesine göre açılabileceği ve davacının hukuki yararının bulunduğu, TBK 154/2 maddesinde davanın açılması ile zamanaşımının kesileceğinin düzenlendiği, belirsiz alacak davasında dava tarihi itibariyle alacağın tamamı açısından zamanaşımı kesileceğinden dava tarihi olan 16.12.2014 tarihinde zamanaşımının kesildiği, TBK 156. maddesinde zamanaşımının kesilmesi ile yeni bir sürenin işlemeye başlayacağı, TBK 157. maddesinde, bir dava veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlayacağının düzenlendiği, somut olayda davanın belirsiz alacak davası olması nedeni ile alacağın tamamı yönünden kesilen zamanaşımının tekrar işlemeye başladığı ve yine zamanaşımı süresi dolmadan 13.10.2015 tarihinde talep arttırım dilekçesi ile dava değerinin 5.206,73-TL’ye yükseltildiği, bu nedenlerle dava ve talep arttırım dilekçelerinin zamanaşımı süresi içinde verilmiş olduğundan, davalı vekilinin zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir. Anılan karar hatalı olup, bozmayı gerektirmektedir.
6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafca belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Madde gerekçesinde "Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün
olmamalı ya da bu objektif olarak imkansız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulması kabul edilemez." şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır (H. Pekcanıtez, Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 45; H. Pekcanıtez/O. Atalay/M. Özekes, Medeni Usul Hukuku, 14. Bası, Ankara 2013, s. 448). Sadece alacak miktarında taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da miktarın tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkana sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlemesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 02/11/2016 gün, 2015/22-1078 esas ve 2016/1010 karar sayılı ilamı)
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile birlikte belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı sıkça görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Somut olayın özellikleri dikkate alınarak, yukarıda belirtilen açıklamalar ışığında, davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesi için gerekli şartların bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine gelince; davacı davasını 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Davaya konu sigorta poliçesi hayat sigortasına ilişkindir. Hayat sigortaları niteliği itibari ile meblağ sigortasıdır. Sigortacının sorumluluğu teminat miktarı ile sınırlıdır. Teminat bedeli poliçe ile sabittir. Poliçe bedeli belirlenmiş olup ödenen ödenmeyen kredi taksitleri de belirlenebilir niteliktedir. Dolayısıyla davanın belirsiz alacak davası olarak açılabilmesinin kabul edilmesi doğru değildir.
Dava konusu itibari ile, dava ve ıslah ile istenilen bedel 6012 Sayılı TTK 1420. maddesi ve Hayat Sigortaları Genel Şartları C.13 maddesi uyarınca 2 yıllık zamanaşımına tabidir. Islah ile artırılan bedel zamanaşımına uğramıştır. Bu nedenle ıslah ile artırılan bedelin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilerek davanın kabulüne karar verilmesi isabetli olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, ıslah ile artırılan kısmın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmek üzere hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Vakıf Emeklilik AŞ vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Vakıf Emeklilik AŞ vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı Vakıf Emeklilik A.Ş."ye geri verilmesine 17.06.2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.