6. Ceza Dairesi 2017/648 E. , 2017/893 K.
"İçtihat Metni"
Mağdur ..."a yönelik, sanık ... hakkında hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK"nın 141/1, 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası, silahla tehdit suçundan TCK"nın 106/2-a, 53, 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 06.03.2008 gün ve 2007/82 Esas ve 2008/43 Karar sayılı hükmün o yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık savunmanı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi 07.10.2012 gün ve 2008/27196 Esas 2012/18116 sayılı Karar ile;
“1-) Sanığın, yakınanın tezgahından çaldığı kamera üzerinde olduğu halde, olay sonrası kesintisiz takip ile kendisini kovalayan yakınanı bıçak ile tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; eylemin bir bütün olarak 5237 sayılı TCK"nın 149/1-a maddesine uyan yağma suçunu oluşturduğu halde, yazılı şekilde hırsızlık ve tehdit suçundan uygulama yapılması,
2-) Gerekçeli karar başlığına, kısa kararın açıklandığı 06.03.2008 tarihli oturuma katılan ve hükümde ismi yazılı olan Cumhuriyet Savcısı olarak,... yerine,...ün yazılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrası Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2013 gün ve 2012/249 Esas ve 2013/24 Karar sayılı kararı ile;
“Her ne kadar Yargıtay 6. Ceza Dairesinin bozma ilamında, eylemin mağdurun sanığı kesintisiz takibi sırasında, sanığın elindeki kamerayı mağdura vermemek için yanında bulunan bıçağı ona doğrultmak suretiyle, 5237 sayılı TCY"nın 148. maddesindeki seçimlik hareketlerden tehdit yoluyla malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılma kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden bahis ile eylemin yağma suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş ise de; mağdurun emniyet müdürlüğünde alınan ilk ifadesinde sanığın tezgahında bulunan kamerayı alıp kaçmaya başladığını, onun peşinden koştuğunu, fakat sanığın dönerek cebindeki bıçağı çekip üstüne yürümesi üzerine geri çekilmek zorunda kaldığını beyan etmiş, daha sonra Batman Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde aynı yönde beyanda bulunmuş, kovuşturma aşamasında talimat ile alınan ilk ifadesinde sanığı kovalarken kendisine bıçak çekmesi üzerine onu kovalamaktan vazgeçtiğini, bir süre sonra sanığın satış yaptığı tezgaha tekrar gelerek elindeki bıçağı gösterip “polise söylersen seni öldürürüm, seni keserim, ananı avradını sinkaf ederim” diyerek kendisini tehdit ettiğini, hatta bu ikinci gelişinde sanığı ...’in de gördüğünü beyan etmiş, talimat ile alınan ikinci ifadesinde ise sanığın elindeki bıçak ile ikinci defa satış yaptığı tezgaha geldiğinde yanında başka şahısların da olduğunu, cep telefonundan polisi aradığını görünce hiçbir şey söylemeden sanığın kaybolup gittiğini beyan etmiştir. Görüldüğü üzere mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki ayrı ayrı ifadeleri birbiri ile çelişkili olup, her ifadesinde bir önceki ifadesinde bahsetmediği yeni olay ve sözlerden bahsetmektedir. Bu sebeple mağdurun beyanının hükme esas alınabilecek nitelikte olmadığı açıktır.
Tanık olarak beyanlarına başvurulan İbrahim’in olayın mağduru olmaması, sanık ile arasında herhangi bir arkadaşlık yada akrabalık, mağdur ile de bir husumet olmaması karşısında tanık İbrahim"in beyanlarının mağdura göre daha tarafsız ve kabule değer olduğu açıktır. Tanık ... ....’ın beyanlarından; suça konu olayda, hem satış hem de asker ziyareti için tanık İbrahim ile beraber Siirt’e gelen mağdurun tanımadıkları bir mahallede satış yaparken tanık İbrahim’den ileride sanığın elinde kamera ile bahçeden atlayarak gittiğini duyması üzerine, bir süre sonra yakınlara gelen sanığı yeniden gördüğünde elinde kamera olmadığını anladığı, mağdurun konuşmak için sanığın yanına gittiği, sanığı yanına çağırarak kamerayı istediği, sanığın kameranın kendisinde olmadığını söyleyerek bıçak çıkardığı, bıçak çıkartınca mağdurun geri çekildiği eylemin bu şekilde cereyan edip tamamlandığı sonucuna varılmaktadır. Bu durumda somut olayda kesintisiz takip olarak değerlendirilebilecek bir hareketin bulunmadığı görülmemektedir. Dolayısıyla sanığın hukuki durumu tayin edilirken; mağdurun tezgahından aldığı kamerayı kendi egemenlik alanına geçirmesiyle hırsızlık suçunun tamamlandığı, bu şekilde hırsızlık suçunun işlenmesinden bir süre sonra olay yerine gelen sanığın, kendisinden kamerayı isteyen mağduru bu kez, ele geçirilemeyen ancak kısmi ikrarında da bahsi geçen bıçakla tehdit ettiği anlaşıldığından, sanığın suça konu kamerayı çalma eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesi ve silahtan sayılan bıçakla tehdit suçuna uyan 106./2-a maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekecektir.
Yukarıda bahsedilen sebepler ile Yargıtay 6.Ceza Dairesinin 17.10.2012 tarih, 2012/27196-18116 esas ve karar sayılı ilamındaki bozma gerekçesi yerinde görülmediğinden bozma ilamına direnme şeklinde karar vermek gerekmiştir.” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar verilerek hüküm kısmında mahkumiyet hükmü kurulmaksızın yalnızca direnilmesine şeklinde hüküm kurulmuştur.
Bu hükmün o yer Cumhuriyet Savcısı ve sanık savunmanı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 25.02.2014 gün ve 2014/6-2 Esas 2014/99 Karar sayı ile;
“...Yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu, hükümde bulunması zorunlu olan "sonuç (hüküm)" kısmı eksik bırakılmıştır. Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararının, usul ve kanuna uygun olarak hüküm kurulmaması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına” şeklinde karar verilmiştir.
Bozma sonrası Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2014 gün ve 2014/203 Esas ve 2014/181 sayılı kararı ile;
“... sanığın suça konu kamerayı çalma eylemine uyan 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 141. maddesi ve silahtan sayılan bıçakla tehdit suçuna uyan 106./2-a maddesi uyarınca bozma sonrası esasa girilmeksizin cezalandırılmasına karar verilmiş, usuli yapılan bozma sonrası bozmaya uyularak eksikliğin tamamlanması suretiyle dosyanın Yargıtay Ceza Genel kuruluna gönderilmesine dair karar vermek gerekmiştir” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Bu hükmün sanık savunmanı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 24.03.2016 gün ve 2014/368524 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilen dosya;
5271 sayılı CMK"nın 307/3. madde ve fıkrasının 2. cümlesini değiştiren ve geçici 10.maddesini düzenleyen, 02/12/2016 gün, 29906 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 36. maddesi uyarınca; "Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gelen ve henüz karara bağlanmamış olan dosyaların, öncelikle kararına direnilen Daire tarafından incelenmesinin zorunlu kılınması karşısında;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığının 14/12/2016 gün, 2016/476 Esas ve 2016/1427 sayılı kararı ile Dairemize gönderilen dosya, yeniden incelenerek değerlendirilmiş ve karara bağlanmıştır.
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
“Sanığın, mağdurun tezgahından çaldığı kamera üzerinde olduğu halde, olay sonrası kesintisiz takip ile kendisini kovalayan mağduru bıçak ile tehdit ettiğinin anlaşılması karşısında; eylemin bir bütün olarak 5237 sayılı TCK"nın 149/1-a maddesine uyan yağma suçunu oluşturduğu halde, yazılı şekilde hırsızlık ve tehdit suçundan uygulama yapılması,” isabetsizliğinden bozulmasına dair;
Dairemizin 07.10.2012 gün ve 2008/27196 Esas , 2012/18116 sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2014 gün 2014/203 Esas ve 2014/181 Karar sayılı ilamındaki direnme kararı yerinde görülmediğinden,
CMK"nın 307/3.maddesi gereğince, mahkemenin direnme kararı konusunda karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 17.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.