10. Hukuk Dairesi 2018/3798 E. , 2020/262 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle asıl davanın reddine birleşen davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ...Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın davacı Kurum vekili ve davalılardan ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Dava, 09.10.2004 tarihinde meydana gelen ve Kurum sigortalısının vefatı ile sonuçlanan iş kazası nedeniyle, sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirden oluşan 54.666,46 TL Kurum zararından 5.466,60 TL"nin asıl davada davalı ..."dan, birleşen davada ise davalı ..." dan asıl dava davalısı ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsili talebine ilişkindir.
II- CEVAP:
Davalı ... vekili, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, müvekkilinin bina sahibi olduğunu ve diğer davalı ... ile kazanın gerçekleştiği evin 4.katını yapmak üzere şifahen anahtar teslimi sözleşme şeklinde anlaştıklarını, ölen kişi ile arasında işçi işveren ilişkisi bulunmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Birleşen dava davalısı ... vekili davanın zamanaşımına uğradığını beyanla, reddini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, davalılardan ..." un inşaat işini diğer davalı ..." ya anahtar teslimi sözleşme ile verdiğini, işin bütünüyle devredilmesi nedeni ile sorumluluğunun bulunmadığını kabul ile; “Asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne, 5.466,60 TL peşin sermaye değerli gelirin tahsis onay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte birleşen davada davalı ..."dan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı Kurum vekili, iş kazasının meydana gelmesinde davalıların %100 oranında kusurlu olduklarını, sigortalıya verilen %20 kusur oranının yüksek olduğunu, dosyada alınan tüm kusur raporlarında davalı bina sahibi ..."a işveren sıfatı ile kusur verildiği halde hakkında açılan davanın reddedilmesinin kabul edilemeyeceğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
B- BAM KARARI
Davalılardan ..."un işveren vasfına haiz olduğu, birleşen dava davalısı ..." nun ise ekip başı-şef niteliği ile işveren vekili konumunda olup, kişisel kusuru bulunmadıkça kazadan sorumlu tutulamayacağı, ancak ceza davasında kusurlu bulunduğundan az da olsa kusurlu olduğunun kabulü gerektiği tespiti ile; " Davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, Bursa 6. İş Mahkemesi"nin 2013/481 Esas, 2016/715 Karar sayılı 22.12.2016 tarihli kararının kaldırılmasına, asıl davanın ve birleşen davanın kabulüne, 5.466,60 TL ilk peşin sermaye değerli gelir ve SYZ"nin gelirin onay tarihi olan 03.07.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine," karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı Kurum vekili, iş kazasının meydana gelmesinde Kurum sigortalısının kusuru bulunmadığını, davalıların olayın meydana gelmesinde tamamen kusurlu olduğunu belirterek,
Davalı ... vekili, müvekkilinin meydana gelen olayda herhangi bir kusuru olmadığını, müvekkili ile diğer davalı arasında eser sözleşmesi bulunduğunu, eser sözleşmesi gereği olarak malzemeler müvekkiline ait olmak üzere götürü ücret üzerinden anahtar teslimi sözleşme yapıldığını beyanla,
Bölge Adliye Mahkemesinin kararının bozulmasını talep etmişlerdir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Dava; 09.10.2004 tarihli iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan Kurum zararının rücuan tahsili istemine ilişkin olup davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun"un 26. maddesidir. Söz konusu maddede öngörülen sorumluluk, kusur sorumluluğu ilkesine dayanmaktadır. 506 sayılı Kanunun 26/1 maddesinde, kastı, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi ya da suç sayılabilir bir eyleminin varlığı halinde işverenin rücu alacağından sorumluluğu olacağı, 26/2 maddesinde ise 3. kişinin sorumluluk hali düzenlenerek iş kazası veya meslek hastalığının, 3. bir kişinin kasıt veya kusuru yüzünden meydana gelmesi halinde Kurumca yapılan sigorta yardımları için zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edileceği hususu düzenlenmiştir.
Somut olayda davalıların iş kazasının meydana gelmesinde kusurlarının bulunup bulunmadığının tespiti için öncelikle işverenlik durumunun ve aralarındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesi gerekmektedir;
506 sayılı Kanun"un 4. maddesinde işveren, bu Kanunun uygulanmasında 2. maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler olarak tanımlanmış, 87. maddesinde de, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı deneceği belirtilerek, sigortalıların üçüncü kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu Kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olduğu açıklanmıştır.
506 sayılı Kanun"un 87. maddesi hükmüne göre aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de, tamamının bir bütün halinde, ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise, asıl işverenden istenilen işin, asıl iş, ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Asıl işveren ile alt işveren arasında yapılan sözleşme ile iş kazası veya meslek hastalığına bağlı sorumluluğun alt işverene ait olduğunun kararlaştırılması ya da anahtar teslim iş olduğu ibaresinin konulmuş olması; bu sözleşmenin tarafı olmayan Kurumu bağlamaz.
İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, madde anlamında bir alt işverenlik, dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Benzer şekilde, işveren kendisi sigortalı çalıştırmaksızın işi bölerek, ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı), asıl işveren olmayacağından, alt - asıl işveren ilişkisi de bulunmayacaktır. Burada önemli olan yön “devir” olgusudur. Devirden amaçlanan, yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin devridir. Diğer iş yerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle “işveren” sıfatına sahip olan kişi, devredilen iş dolayısıyla işverenlik sıfatına sahip olmadığı için asıl işveren olarak sorumlu tutulamayacaktır. Aynı şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırması sonucunda kazanmış olması aranacaktır. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendirilemeyecektir. Bu kimsenin diğer bir takım iş yerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır.
Alınan iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi veya yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Diğer bir anlatımla, bir işverene ait iş yerindeki üretim sürecine, başka bir işverenin dahil olması durumunda “aracıdan” söz edilebilecektir. Asıl işverenden alınan iş, onun sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir nitelik taşımaktaysa, işi alan kimse alt işveren değil, bağımsız işveren sayılacaktır. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin yardımcı parçası olup olmadığıdır. İş yerindeki üretimle ilgili olmayan ve asıl işin tamamlayıcı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi durumunda aracıdan söz etme olanağı kalmayacak ve ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır.
İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, iş anahtar teslimi verildiğinde veya işveren kendi iştigal konusu olmayan bir işi kendisi sigortalı çalıştırmaksızın bölerek ihale suretiyle farklı kişilere vermişse, iş sahibi (ihale makamı) Yasanın tanımladığı anlamda asıl işveren olmayacağından, bir alt-üst işveren ilişkisi bulunmayacaktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında, davalılar arasındaki asıl işveren alt işveren ilişkisi araştırılmalı, yapılan işin kapsamı, niteliği belirlenmeli,bu amaçla davalılardan bina sahibi ..." un asıl işinin ne olduğu, inşaat işi ile uğraşıp uğraşmadığı, diğer davalı ..." ya kazanın meydana geldiği dördüncü kat inşaatının sadece kalıp işini mi yoksa tamamının yapım işini mi verdiği, kendisinin işçi çalıştırıp çalıştırmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulması sağlanmalı, yapılan araştırma sonucunda ..." un işveren olmadığı anlaşılırsa üçüncü kişi olarak kusurunun bulunup bulunmadığı irdelenmelidir.
Mahkemece yapılacak araştırma sonucunda sigortalı ile davalıların ve varsa dava dışı kişilerin kusur oran ve aidiyetleri; iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile iş güvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan yeniden kusur raporu aldırılmak suretiyle maddi oluşa ve kanuna uygun olarak belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
Açıklanan nedenlerle, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekili ve davalılardan ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ...Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin İlk derece mahkemesi hükmünün Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.3 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın ve birleşen davanın kabulüne dair kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : ...Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ..."a iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, 16.01.2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.