14. Hukuk Dairesi 2017/2385 E. , 2018/2468 K.
"İçtihat Metni"....
Taraflar arasındaki elatmanın önlenmesi ve kal davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 26.01.2017 gün ve 20152015/17941 Esas- 2017/606 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davalıların kendi taşınmazları üzerinde yapmış oldukları ev ve muhtesatın imara, tasdikli projesine ve komşuluk hukukuna aykırı olarak inşaa edildiğini, bu konuda gönderilen ihtarlara olumsuz yanıt alındığını ileri sürerek davalılara ait binanın projesine, imara aykırı ve merdivenin de müvekkiline ait taşınmaza tecavüzlü olması sebebiyle, müdahalenin men"i ile bina ve muhtesatın kal"ini talep etmiştir.
Davalı vekili, kesin hüküm nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kesin süreye rağmen ara kararlarının yerine getirilmediği, herhangi bir delil sunulmadığı ve ileri sürülen hususların subut bulmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hükmün Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 29.09.2011 gün ve 2011/7435 Esas, 2011/9623 Karar sayılı ilamı ile " ... mahkemece 23.09.2010 tarihli oturumda, .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/298 Esas, 2004/234 Karar sayılı dosyasının tetkiki için mahkemesinden getirtilmesi ve dayanılan tapu kayıtları ile harita ve planlarının ilgili Tapu Sicil Müdürlüğü ile İmar Müdürlüğünden istenmesi ve belirtilen hususların yerine getirilmesi hususlarında gerekli masrafların davacı tarafça 20 günlük sürede karşılanması yönünde kesin süre verilmiş ise de; anılan mahkeme dosyasına delil olarak davacının değil davalı tarafın dayandığı ve dosyanın getirtilmesi hususunda yapılacak masrafın davalı tarafından karşılanması gerektiği gibi, kesin süreye uyulmamakla ne gibi yaptırım uygulanacağı da belirtilmemiştir. Bu durumda, yukarda açıklandığı anlamda hükme esas alınacak nitelikte bir ara karar kurulduğu ve kesin süre tayin edildiği söylenemiyeceği gibi, davacının hangi parsel maliki olduğunun açıklattırılmaması ve bu kayıtların da dosya arasına alınmaması da doğru değildir" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hükmün Dairemizin, 26.01.2017 gün ve 2015/17941 Esas, 2017/606 Karar sayılı ilamı ile onanmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
TMK m. 683 deki "Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir” hükmü ile mülkiyet hakkının kanunla toplum yararına kısıtlanabileceği temel ilke olarak kabul edilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının nasıl korunacağı hükme bağlanmış, 730 ve 737. maddeleriyle de taşınmaz malikinin başkalarına zarar vermesinin önlenmesi hedeflenmiştir.
Yapma, kaçınma, katlanma olarak özetlenebilecek bu sınırlamaların önemli bir bölümü TMK’nun "komşu hakkı" başlığı altında, 737 ile 750. maddelerinde düzenlenmiş, 751 ile 761. maddelerinde de yine malikin yapması ve katlanması gereken hususlar belirtilmiştir.
Elatmanın önlenmesi davası açılabilmesi için kural olarak zararın doğmuş olması gerekir. İleride zarar doğacağından bahisle dava açılamayacağından bu şekilde açılan davalar reddedilmelidir. Ancak, istisnai durumlarda, henüz zarar doğmadığı halde, yakın gelecekte zarar doğacağı pek muhtemel veya muhakkak ise, davacıya zarar tehlikesinin önlenmesi davasını açma hakkı tanınmalı, zararın doğması beklenmemelidir.
Komşuluk hukukundan kaynaklanan elatmanın önlenmesi davalarında davalının kusurlu olması aranmaz. Davalının kusurlu olup olmaması, kasıtlı hareket edip etmemesi, elatmanın önlenmesi davasına etkili değildir. Yeter ki, davalının eylemi ile davacının zararı arasında illiyet bağı bulunsun. Davalının hiçbir kusuru olmasa dahi, elatmanın önlenmesine, eski hale getirme ve tazminata hükmedilebilir. Kural olarak davacının zararının doğmaması için bir önlem almaması da elatmanın önlenmesi davasını etkilemez.
Mahkemece yapılacak araştırmalarda somut olayın özelliği, komşu taşınmazların yerleri, nitelikleri, konumları, kullanma amaçları göz önünde tutularak normal bir insanın hoşgörü ve tahammül sınırlarını aşan bir elatmanın bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Davacının sübjektif ve aşırı duyarlılığı ile değil, objektif her normal insanın duyarlılığına göre elatmaya katlanıp katlanamayacağı araştırılmalı; sonuçta katlanılabilir, hoşgörü sınırlarını aşan bir zarar veya elatmanın varlığı tespit edildiği takdirde mülkiyet hakkının taşkın olarak kullanıldığı sonucuna varılmalıdır.
Taşkın kullanma belirlendiği takdirde elatmanın tamamen ortadan kaldırılması veya tahammül sınırları içerisine çekilebilmesi için ne gibi önlemlerin alınması gerektiği bilirkişiler aracılığı ile tespit edilerek tarafların yarar ve çıkar dengeleri de gözetilmek suretiyle bunların en uygununa karar verilmelidir.
Bunun için de mahkemece öncelikle taraflara ait taşınmazların tapu kayıtları ile çap ve krokileri getirtilmeli, yapılacak keşifte, kadastro mühendisi veya tapu fen memuru bilirkişi yanında davanın niteliğine, tarafların iddia ve savunmalarına göre, en uygun ihtisas grubu ve meslek erbabından seçilecek bilirkişiler hazır bulundurulmalı; düzenlenecek bilirkişi raporlarında, alınması gereken önlemler ile tazminat, ecrimisil, yıkım ve eski hale getirme istekleri varsa, bunlar gerekçeli olarak gösterilmelidir. Davacının zararının önlenmesi esas olmakla birlikte, davalıya da en az zarar verecek veya külfet yükleyecek önlem veya önlemler belirtilmelidir.
Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.
Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm HMK’nun 303. maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddeye göre kesin hükmün oluşabilmesi için;
1-Dava konusunun, diğer bir anlatımla dava ile elde edilmek istenen sonucun aynı olması,
2-Dava sebebinin yani davanın dayanağı olan vakıaların aynı olması,
3-Davanın taraflarının aynı olması gereklidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince, daha önce taraflar arasında görülüp sonuçlanan 2003/298 E. 2004/234 K. sayılı davada da 3 parsel sayılı taşınmaza yapılan elatmanın önlenmesi isteğinde bulunulmuş olup, davalının 3 parsel sayılı taşınmazın 3.14 m2"lik bölümüne elatmanın önlenmesine ve bu alanda bulunan duvarın yıkımına dair verilen kararın derecattan geçmek suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır. Eldeki davanın konusu da 3 parsel numaralı taşınmazdır. Ancak davacı, bu taşınmazın bir kısmına elatıldığı iddiası ile dava açmış olup mahkemece dava edilen yer saptanmadığı gibi, anılan mahkeme kararından sonra taraflar biraraya gelerek 16.12.2005 tarihli "feragatname ve protokol" başlıklı belgeyi imzalamışlardır. Bu protokolde, "Davacı ... yıkımdan vazgeçmiş, bu konudaki talebinden feragat etmiştir. Buna karşın borçlu davalı Muhsin Hüner"de 600 YTL ..."a 275 YTL"de Av. ... Yücel"e masraflar ve avukatlık ücreti olarak ödeyecektir" şeklindeki anlaşma yapılmıştır. O halde, sonradan gerçekleşen bu durum karşısında ve davanın niteliği gereğince her elatma ayrı bir davanın konusu olabileceğinden kesin hükümden söz etmek olanağı da bulunmamaktadır. Belirtilen nedenle mahkemece yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Hükmün belirtilen nedenlerle bozulması gerekirken maddi hata nedeniyle onanmasına karar verildiği karar düzeltme isteği üzerine bu defa yapılan inceleme sonucu anlaşıldığından, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 18.10.2016 gün ve 2015/17255 Esas, 2016/8471 Karar sayılı onama ilamı kaldırılarak, yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 26.01.2017 gün ve 2015/17941 Esas, 2017/606 Karar sayılı onama ilamının KALDIRILMASINA, yerel mahkeme hükmünün yukarıda belirtilen sebeplerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine,
29.03.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.