Esas No: 2018/6275
Karar No: 2021/2806
Özel belgede sahtecilik - Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2018/6275 Esas 2021/2806 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Özel belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
1- Sanığın, ortağı ve yetkilisi olduğu ... Hizmet Taşımacılık Gıda İnşaat Otomotiv Tic. Ltd. Şti. adına aldığı şifre ile elektronik ortamda içeriği itibarıyla sahte işe giriş bildirgesi düzenleyerek, adı geçen şirkette fiili çalışması olmayan temyiz dışı sanık ...’i sigortalı olarak gösterdiği iddiasıyla resmi belgede sahtecilik suçundan açılan, ancak özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulan kamu davasında;
Somut olaya bakıldığında, öncelikle elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin Türk Ceza Kanunu kapsamında sahtecilik suçunun maddi konusu olan “belge” niteliğinde olup olmadığını değerlendirmek gerekecektir.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 339 ve devamı maddelerinde düzenlenen sahtecilik suçlarında suçun maddi konusu, üzerinde sahtecilik yapılan “varaka” ve “evrak” olarak tanımlanmış iken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 204 ve devamı maddelerinde “belge”den bahsedilmiş, ancak tanımı yapılmamıştır. Maddenin gerekçesinde ise;
“Belge, eski dilimizdeki “evrak” kelimesi karşılığında kullanılmakta olup, yazılı kağıt anlamına gelmektedir. Bu bakımdan, yazılı kağıt niteliğinde olmayan şey, ispat kuvveti ne olursa olsun, belge niteliği taşımamaktadır.
Kağıt üzerindeki yazının, anlaşılabilir bir içeriğe sahip olması ve ayrıca, bir irade beyanını ihtiva etmesi gerekir.
Bu yazının belli bir kişiye veya kişilere izafe edilebilir olması gerekir
....Gerçek veya hayalî belli bir kişiye izafe edilemeyen yazılı kağıt, belge niteliği taşımaz. Kağıt üzerindeki yazının belli bir kişiye izafe edilebilmesi için, bu kişinin ad ve soyadının kağıda eksiksiz bir şekilde yazılması ve kağıdın bu kişi tarafından imzalanmış olması şart değildir...
Bir kişinin, düzenlediği belgeye başkasının adını yazması ve belgeyi imzalaması durumunda da bir belge vardır; ancak, bu belge sahtedir. Belge altında adı yazılan ve adına imza konulan kişi, gerçek veya hayali bir kişi olabilir. Bunun, belgenin varlığına bir etkisi bulunmamaktadır.
Bir belgeden söz edebilmek için, kağıt üzerindeki yazının içeriğinin hukukî bir kıymet taşıması, hukukî bir hüküm ifade eylemesi, hukukî bir sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir...
...Her ne kadar, belgeden söz edilen durumlarda yazılı bir kağıdın varlığı gerekli ise de; bazı durumlarda belgenin varlığını kabul için, yazının kağıt üzerinde bulunması gerekmez. Bir metal levha üzerine yazı yazılması hâlinde de belgenin varlığını kabul etmek gerekir. Bu itibarla, araç plakaları da resmi belge olarak kabul edilmek gerekir."" denilerek uygulamaya yol göstermek amaçlanmıştır.
Buna karşılık, belge ile ilgili başkaca yasal düzenlemelerin gerçekleşmesi, gelişen toplumsal yaşam ile özel ve kamudaki yazışmaların elektronik ortamda yapılıyor olması, sonuç olarak “belge” kavramının yeniden yorumlanmasını gerektirmiştir. Esasen Türk Ceza Kanunu’nun TBMM Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi sırasında, belge kavramının tanımlanması tartışması yapılmıştır. Bu görüşmelerde, belgenin tanımlanmasının uygulamaya bir süre sonra dar gelebileceği vurgulanmış, bu tanımın uygulamacılar tarafından yapılmasının uygulamayı rahatlatacağı ve maddi gerçeğe ulaşmada kolaylık sağlayacağı belirtilmiştir.
Hâlihazırda kanun koyucu da birçok yasada güvenli elektronik imza ile imzalanan bilişim sistemindeki verilerin belge hükmünde olduğunu kabul ederek belgenin kapsamını genişletme eğilimindedir.
Genel olarak sahtecilik suçunun maddi konusu olan belgenin;
a) Taşınır şey üzerine yazılması,
b) Yazının belli bir kimseye ait olması (düzenleyenin belli olması),
c) Hukuki değer taşıyan içeriğe sahip ve (hukuki bir vakayı veya bir hakkı ispata elverişli bulunması) hukuki sonuç doğurmaya elverişli olması gerekir.
Yargıtay da belgeyi “Hukuki hüküm ifade eden bir hakkın doğmasına ve bir olayın ispatına yarayan yazı” olarak tanımlamıştır.
Elektronik belgeyi incelediğimizde ise, öncelikle bu belgenin içeriğini oluşturan veri kavramındaki düzenlemelere bakmak icap edecektir.
5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu"nun 3/a maddesinde veri; “elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan veya saklanan kayıtlardır” denilmiş, 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 2/1-k maddesinde ise veri, “bilgisayar tarafından üzerinde işlem yapılabilen her türlü değer” olarak tarif olunmuştur.
Elektronik belge; elektronik verilerin bir araya gelerek hukuken anlamlı ve önemli bir bütün oluşturmasına denilmektedir. Kâğıt belgeler, üzerlerindeki yazı ve işaretlerin taşıyıcısı iken; elektronik belgeler, elektronik verilerin taşıyıcısıdırlar. Elektronik belgelerin geleneksel anlamdaki belgelerden farkları, doğrudan algılanabilir olmamalarıdır. Elektronik verilerin algılanabilmesi için bilgisayar veya benzeri yardımcı araçlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Ayrıca, 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu’nun 5. maddesindeki ""Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur. Kanunların resmî şekle veya özel bir merasime tabi tuttuğu hukukî işlemler ile banka teminat mektupları dışındaki teminat sözleşmeleri, güvenli elektronik imza ile gerçekleştirilemez"" hükmü uyarınca, istisnalar dışında güvenli elektronik imza ile ıslak imzanın aynı hukuki değere sahip oldukları belirtilmiştir.
Güvenli elektronik imza ile oluşturulan veya ilgili mevzuatında imza zorunluluğu olmayan ancak düzenleyeni belli olan (5258 sayılı kanunun 5/3. maddesindeki düzenleme gibi veya işaret, mühür, etiket, amblem ya da hologramın yeterli olduğu belgeler) ve hukuki değer taşıyan içeriğe sahip olup hukuki sonuç doğurmaya elverişli elektronik verilerin, kanun hükmüyle “Belge” olarak nitelendirilmesi koşuluyla sahtecilik suçunun maddi konusu olarak kabulü, örneğin Türk Borçlar Kanunu’nun 15/1 maddesi, Türk Ticaret Kanunu’nun 1526.maddesi, İcra İflas Kanunu’nun 8/a maddesi, 5271 sayılı CMK"nin 38/A maddesi ile 6100 sayılı HMK"nın 199 ile 445. maddeleri kapsamında UYAP sistemi ve diğer elektronik ortamlarda oluşturulan elektronik belgeleri ceza kanunu koruması altına alacaktır. Bu kabul kanunilik ilkesi ile çelişmeyeceği gibi, sahtecilik suçunun koruduğu hukuki yarar olan belgelerin gerçekliğine ilişkin kamu güveninin sarsılmasını da önleyecektir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu 24.01.2017 tarih ve 2016/21-1065 E, 2017/27 K. sayılı kararında; ""…sanıkların gerçeğe aykırı şekilde oluşturdukları ödeme listelerini elektronik imzayla imzalamaksızın sanık K.U. ya ait e-posta adresinden bankaya gönderdikleri olayda; ...e-posta adresinden bankaya gönderilen ödeme listelerinin elektronik imza ile imzalanmamış olması nedeniyle resmi belge niteliğinde bulunmaması karşısında sanıklara atılı kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçunun unsurlarının oluşmadığı…’’ görüşüyle elektronik imza ile imzalanmayan elektronik verilerin belge olmadığını ve sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmadığını savunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu "İşe Giriş Belgesi"nin niteliği olduğundan bu konuyu 5510 sayılı Kanun"un 100. maddesi ve TCK"nin 204. maddesi ile birlikte değerlendirmek gerekir;
5510 sayılı Kanunun 100. maddesi ve ilgili yönetmeliklerde, Kurumun bilgi ve belge isteme hakkı ile Kurumca istenecek her türlü bilgi ve belgeyi sürekli veya belirli aralıklarla Kuruma vermeye, elektronik ortamda görüntülenmesini sağlamaya ve görüntülenen bu bilgilerin güvenliğinin sağlanması ile ilgili yükümlülükler düzenlenmiştir.
İşe Giriş Bildirgesi açısından bakıldığında ise; bu bildirgeyi verme yükümlülüğünün sisteme giriş izni olanlar tarafından elektronik ortamda ve hangi zamanlarda verilmesi gerektiğine ait hükümler de bu düzenlemelerde mevcuttur.
Uygulamada Sosyal Güvenlik Kurumu, elektronik ortamda verilen bu bildirgeleri oluşturduğu kriterler çerçevesinde elektronik ortamda denetlediğinden, ""işe giriş bildirgeleri"" verilmesinden sonra hiç bir denetim yapılmadan ... kayıtlarını değiştiren bir beyan türü niteliğine haiz bulunmayıp, bildirgeye ilişkin verilerin sisteme girilmesinin tek başına hukuki sonuç oluşturmaya elverişli bulunmadığı gözetilmelidir.
5510 sayılı Kanunun 100. maddesinin 3. fıkrasında "Kurum, .... bu kanunun uygulaması ile ilgili işveren sigortalı ve diğer kurum kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re"sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece İnternet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir." düzenlemesi mevcuttur. Bu düzenlemeye göre resmi belge olarak geçerli olan belgelerin Kurum tarafından re"sen veya talep üzerine düzenlenen belgeler olacağı izahtan varestedir ve yönetmelik düzenlemeleriyle kanunun bu kabulü genişletilemez. Dolayısı ile "İşe Giriş Bildirgesi"nin bu kanunla resmi belge sayılması gibi bir düzenleme söz konusu değildir.
Somut olayda, şirket yetkili temsilcisi olan sanık tarafından ...’nin sistemine hukuka uygun şekilde şifre yetkisi ile elektronik imza kullanılmaksızın, e-bildirge içeriğine doğru olmayan bilgileri girme eyleminin TCK"nin 204/1. maddesindeki ""Resmi Belgede Sahtecilik"" suçunu oluşturacağı iddiası ile dava açıldığından, bu vasıflandırma yönünden yapılan değerlendirmede; resmi belgenin kamu görevlisi veya hukuken yetkili kabul edilen görevli tarafından, kanun gereğince yerine getirdiği kamu görevine dayanılarak düzenlenmesinin gerekmesi ve "İşe Giriş Bildirgesi"nin, “Resmi belge” sayılması gibi bir kanuni düzenlemenin de bulunmaması karşısında; bu koşulları taşımayan sanığın eylemi atılı suçun maddi konusuna ve tipikliğine uymadığından, resmi belgede sahtecilik suçunun oluşmadığı anlaşılmıştır.
Dava konusu eylemle ilgili olarak özel belgede sahtecilik suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu"nun 207. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;
"Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" hükmüne göre; madde içeriğinde gerçeğe aykırı belge düzenleme olarak tanımlanan içerik sahteciliğine (fikri sahtecilik) yer verilmediği, yalnızca ‘Belgeyi sahte olarak düzenleme’ hareketine yer verildiği görülmüştür.
İçerik sahteciliğinde; belgeyi düzenleyen olarak görülen kişi gerçek olduğu halde, belgenin içeriği gerçeğe aykırıdır. Madde metninde özel belgenin sahte olarak düzenlenmesi ve kullanılması hareketlerine yer verilmiş ve bu husus madde gerekçesinde açıklanırken; “Özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir” ifadesiyle de eylemin yalnızca maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiştir. Buna göre, düzenleyen imzası gerçek olmakla birlikte salt yalan beyanı içeren özel belgeler, açıklanan ve unsurları gösterilen özel belgede sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturmamaktadır.
Bu nedenle özel belgede sahtecilik suçu açısından, madde içeriğinde fikri sahteciliğin cezalandırıldığına ilişkin bir düzenleme de bulunmaması ve elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturan ""belge"" niteliğini haiz olmadığının kabulü karşısında, özel belgede sahtecilik suçu da oluşmayacaktır.
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu"nun 206. maddesi yönünden yapılan değerlendirmede;
Madde metninde “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” düzenlemesi mevcut olup, anılan hükümle resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması eylemi cezalandırılmıştır.
Bu suçun oluşması için; resmi belgeyi düzenlemeye yetkili ve aynı kanunun 6. maddesindeki tanıma uyan kamu görevlisinin failin açıklamalarına dayanarak, bu beyanı araştırma yükümlülüğü de olmaksızın resmi belgeyi düzenlemesi gerekir.
Ayrıca kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunlu ise; bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlendiğinde kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin bu beyanını içeren belge ispat aracı olarak da kullanılamayacağından anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Resmî belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu bakımından; somut olayda sanığın elektronik ortamdaki beyanının muhatabı olarak Türk Ceza Kanunu"nun 6. maddesindeki tanıma uyan bir kamu görevlisi bulunmadığı gibi, iddianamedeki anlatıma göre ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.04.2014 tarih ve 2014/153 K. sayılı kararı uyarınca bu beyan sonucunda düzenlenen, öz ve biçimsel unsurları tam olan bir resmî belge de bulunmadığından sanığın eyleminin bu suçu oluşturmadığı kabul edilmiştir.
Türk Ceza Kanunu"nun 244/2. maddesinde yer alan sistemdeki verileri bozma, verileri yok etme veya değiştirme suçu yönünden yapılan değerlendirmede ise;
Türk Ceza Kanunu"nun 244/2. maddesi ""Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde olup maddenin gerekçesiyle birlikte yorumlanmasında;
Mala zarar verme suçunun özel bir biçimi olarak düzenlenen bu suç ile var olan sistem ve sistemdeki verilerin korunması, hem sistemin hem de sistem içerisindeki verilerin zarar görmemesi amaçlanmıştır. Ancak sistemdeki verilere zarar verme dışında bu maddede tehlike suçu olarak nitelendirilebilecek iki seçimlik hareket daha düzenlenmiştir. Bunlar, sisteme veri yerleştirilmesi veya sistemdeki mevcut verilerin başka yere gönderilmesidir. Sistemdeki verilere müdahale niteliğindeki bu eylemleri gerçekleştiren kişiyi (faili) tespit için ise; mülkiyet, tasarruf ve kullanım yetkisine bakmak gerekecektir.
Sisteme veri yerleştirme suçunun oluşması için; hukuka aykırı olarak girilen sisteme, veri sağlayıcısı tarafından izin verilmeyen şekilde veri girişi yapmak ya da veri taşıma araçları ile yükleme yapmak gerekir. Fail ise açıklandığı gibi veriler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmayan, sisteme hukuka aykırı giren kişidir.
Somut olayda; şirketin yetkili temsilcisi olan sanığın katılan kurum ile yapılan sözleşmeye istinaden kurumun verdiği şifreyle sisteme hukuka uygun şekilde girerek, e-bildirge içeriğine doğru olmayan verileri yerleştirmesi sonucu kuruma elektronik ortamda gerçek olmayan bir beyanı iletmekten ibaret eyleminde atılı suçun açıklandığı üzere unsurları itibariyle oluşmadığı anlaşılmıştır.
Bu gerekçelerle; sanığın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle, beraatine karar verilmesi gerekirken, isabetsiz gerekçe ile özel belgede sahtecilik suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,
2- Kabule göre de;
a)Sanık hakkında TCK’nin 207/1 ve 62. maddeleri uyarınca belirlenen hapis cezasının aynı Kanun’un 50/1-a maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmesi ile asıl mahkumiyetin adli para cezası olmasına göre, sanık hakkında aynı zamanda TCK"nin 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluğu hükümlerinin uygulanamayacağının gözetilmemesi,
b)Sanık hakkında özel belgede sahtecilik suçundan mahkumiyet hükmü kurulduğu halde, gerekçeli karar başlığında suç adının resmi belgede sahtecilik olarak gösterilmesi,
Yasaya aykırı, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 18.03.2021 tarihinde Başkan ... ve Üye ...’ın değişik gerekçeleri ve oyçokluğu ile sair yönlerden ise oy birliğiyle karar verildi
KARŞI OY
Sanık ... hakkında, adına aldığı e-bildirge şifresi ile elektronik ortamda içeriği itibariyle sahte işe giriş bildirgesi düzenleyerek, adı geçen şirkette fiili çalışması olmayan temyiz dışı sanık ..."i sigortalı olarak gösterdiği iddiasıyla resmi belgede sahtecilik suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasının mahkemece yapılan yargılamasında, sanığın eyleminin özel belgede sahtecilik suçunu oluşturduğuna ilişkin mahkumiyet hükmüne yönelik yönelik Yüksek Yargıtay 11. Ceza Dairemizde yapılan temyiz incelemesinde; işe giriş bildirgesinin resmi belge sayıldığına dair düzenlemenin bulunmaması nedeniyle suçun maddi konusuna ve tipikliğine uymadığından resmi belgede sahtecilik suçunun oluşmayacağı, fikri sahteciliğin cezalandırıldığında dair düzenleme bulunmaması ve elektronik ortamda verilen işe giriş bildirgesinin sahtecilik suçunun maddi konusunu oluşturan belge niteliğini haiz olmadığından özel belgede sahtecilik suçunun da oluşmayacağı, sanığın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerektiğine ilişkin bozma gerekçesine aşağıda açıklanan gerekçelerle katılmıyorum.
Daire ile aramızdaki görüş ayrılığı özü Sosyal Güvenlik Kurumu"na elektronik ortamda yapılan e-bildirgenin belge vasfı taşıyıp taşımadığı ve Türk Ceza Kanununun 204 ve 207 maddelerindeki resmi belgede ve özel belgede sahtecilik suçunun konusu olup olmayacağı hakkındadır.
... İşe Giriş Bildirimlerinin “Resmi Belge” olduğuna dair yasal düzenleme;
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 8. Maddesi ve ilgili yönetmelik işverenlerin sigortalı sayılan çalışanları, işe giriş bildirgesi elektronik bildirge ile Kuruma bildirmekle yükümlü olduğu açıklanmış, sigortalı işe giriş bildirgesinin şekli ve içeriği, bildirgenin verilme yöntemleri ve diğer usul ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş ve 12.05.2010 tarihli Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işe giriş bildirimlerinin nasıl yapılacağı düzenlenmiştir.
Yönetmelik, işverenlerin çalışanlara ait bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usulü başlıklı 5. maddesinde; Kurum, Kanun veya bu Yönetmelik gereği verilecek her türlü belge veya bilginin e-sigorta ortamında gönderilmesi hususunda gerçek kişiler ile her türlü kamu ve özel hukuk tüzel kişilerini ve tüzel kişiliği olmayan diğer kurum ve kuruluşları zorunlu tutmaya veya zorunluluk esasını kaldırmaya yetkilidir...." şeklinde düzenleme ve sigortalılığın başlangıcı ve bildirim yükümlülüğü başlıklı 11. maddesinde "İşverenler, .... Kuruma e-sigorta yoluyla bildirmekle yükümlüdür." şeklinde düzenlemeler ile Kuruma verilecek bildirimlerin elektronik ortamdan yapılmasını esas kabul etmiştir.
5510 sayılı Kanunun 100/3 Maddesinde İşverenlerin de "Kurum, verilecek her türlü belge veya bilginin, internet elektronik ve benzeri ortamda gönderilmesi hususunda, gerçek veya tüzel kişiler ile yazılı sözleşme ile yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişilere izin vermeye, bu kişileri aracı kılmaya veya zorunlu tutmaya, Kuruma verilmesi gereken her türlü belge, bildirge ve taahütnamenin gerçek ve tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara verilmesini mecbur kılınmaya, söz konusu belgeleri diğer kamu idarelerine ait formlarla birleştirmeye ve bu belgeleri kamu idarelerinin elektronik bilgi işlem ortamında almaya... yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir." şeklinde düzenleme ile açıkça Sosyal Sigortalar Kurumu"na bu Kanun kapsamında verilmesi gereken işe giriş bildirimleri de dahil olmak üzere internet, elektronik ve benzeri ortamdan gönderilmesi hususunda, gerçek veya tüzel kişiler ile yazılı sözleşme ile yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişilere izin vermeye, bu kişileri aracı kılmaya veya zorunlu tutmaya yetkili kılınmış olup, yukarıda belirtilen Kurumca çıkarılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde de, Kuruma yapılacak bildirimlerin elektronik ortamda verilmesini düzenlemiştir.
Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında; işe giriş belgesi İşverenin belgeyi kanunun belirlediği şekil ve şartlara uygun olarak düzenleyip, Kurumca verilen özel şifre ile işlemi tamamlamasından sonra, söz konusu belge ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu Müdürlüğünce barkodlanıp tüm kamuya açık hale getirilmekte ve bu haliyle hukuki anlamda sonuç doğurucu bir belge ve işlem haline gelmektedir. Kanunun açıkça düzenlediği üzere de diğer tüm taraflar için bu belgenin resmi belge hükmünde kabul edilmesi yasal bir zorunluluktur. 5510 sayılı yasanın 100/3 3.maddesinde vasıfları açıklanmış belge vermeye yetkili olan işverenin, yanlarında çalışan çalışanlara ilişkin işe başlama tarihleri, izin tarihleri, günlük iş saatleri ve işin mahiyeti vb bilgileri doğru ve gerçeğe uygun şekilde verilmesi konusunda sorumlu kılan işe giriş bildiriminin güvenliği, Kurum tarafından, ilgiliye verilen kullanım şifresi ile sağlanmıştır. Aynı maddede elektronik ortamda verilen belgelerin adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge sayılacağı da düzenlenerek, bu belgeler yasal güvence altına alınmış ve gerçeğe aykırı bildirimlerin cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Elektronik ortamda hazırlanmış belgelerin diğer kanunlar tarafından belge olarak kabul eden özel yasalarda yapılan düzenlemeler;
Elektronik belgelerin kullanma zorunluluğunun yaygınlaşması bu belgelerin kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla Elektronik imza mevzuatında ve Avrupa Parlamentosunun 1993/93/AT sayılı direktifinde elektronik imza tanımlanmıştır. Buna göre elektronik imza; “başka bir elektronik veriye eklenen veya onunla mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veri” şeklinde tanımlanmaktadır.
Avrupa hukuk sistemine uyum amacı ile 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu 3/b maddesinde de benzer bir düzenleme ile elektronik imzayı “başka bir elektronik veriye eklenen veya elektronik veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veri” şeklinde tanımlamıştır.
Aynı şekilde 15.01.2004 tarih ve 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu"nda güvenli elektronik imzanın hukukî sonucu ve uygulama alanını düzenleyen 5 maddesi ile ”Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur“ şeklinde yasal düzenleme getirilmiştir.
HMK madde 199’da “belge”, uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcılar olarak tanımlanmıştır. Görüldüğü üzere maddede elektronik veriler belge olarak kabul edilmiştir.
HMK 205/2. maddede ise güvenli elektronik imzalı belgelerin senet olarak kabul edildiği belirtilmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 38/A maddesine “kanunlarda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, dosyalar güvenli elektronik imza kullanılarak UYAP’tan incelenebilir ve her türlü ceza muhakemesi işlemi yapılabilir” hükmü getirilerek kanunun güvenli elektronik imzalı belgelere verdiği değer gösterilmiştir. Maddenin 5.fıkrasında elektronik imzalı belgenin elle atılan imzalı belgeyle çelişmesi durumunda güvenli elektronik imzalı belge geçerli kabul edilir, denilerek elektronik imzalı belgelere üstünlük tanınmıştır.
İcra İflas Kanunu’nun (İİK), 8/A maddesinde güvenli elektronik imzalı belgelerin elle atılan imzalı belgeler gibi olduğu düzenlenmiştir. Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) 24. maddesinde tacirler arasındaki bazı işlemlerin güvenli elektronik imza vasıtasıyla kayıtlı elektronik posta (KEP) sistemiyle yapılacağı düzenlenmiş ve bu verilere belge vasfı verilmiştir.
Yine TTK’ya göre tacirler güvenli elektronik imza vasıtasıyla e-fatura düzenleyebilmektedirler. Diğer yandan tacirler güvenli elektronik imza ve zaman damgası vasıtasıyla e-defter tutmakta ve bu defterler denetlenmektedir.
Yine elektronik ortamda şirket toplantısı yapılabilmesi de yeni TTK’nın güvenli elektronik imzaya verdiği değeri gösteren faktörlerden birisidir. Nitekim e-toplantıya katılan üyeler güvenli elektronik imza vasıtasıyla oylamalara katılmaktadırlar.
Vergi Usul Kanunu’nda ise elektronik defter ve elektronik faturalarla ilgili düzenleme yapılmış olup Maliye Bakanlığı’nın çıkarmış olduğu tebliğlerde bu belgelerin güvenli elektronik imza ile imzalanmaları düzenlenmiştir. Yine VUK 142. Maddesinde elekronik cihazlarla düzenlenen belgeler ile özel cihazlardan çıkarılan pulları ihtiva eden belgeler bu kanun hükümlerine uygun olarak düzenlenmiş belge hükmündedir şeklinde düzenlemeye yer verilmiştir.
6572 sayılı kanunla Aralık 2014’te Noterlik Kanunu’na eklenen 198/A maddesiyle noterlik işlemlerinin güvenli elektronik imza kullanılarak elektronik ortamda da yapılabileceği düzenlenmiştir.
Aile Hekimleri Kanunu’nun (AHK), 5.maddenin 3.fıkrasında elektronik ortamda tutulan kayıtlar resmi evrak niteliğindedir.
Görüldüğü üzere sadece 5510 sayılı yasa ve diğer ilgili yasalarda da elektronik ortamda hazırlanmış güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgeler adli ve idari makamların kullanıldığı makamlar nezdinde belge olarak düzenleyen yasal düzenlemeler mevcuttur.
TCK "da elektronik belgenin mahiyeti;
Yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri dışında da elektronik belgeye ve elektronik imzaya hukuki sonuç bağlayan çok sayıda düzenleme mevcuttur. Bu yasal düzenleme ile Türk Ceza Kanunu sistematiğine göre elektronik belgelerin sahtecilik suçları bağlamında belge olarak kabulü gerekmektedir. Bu bilgiler ışığında, somut olayımızda Sosyal Güvenlik Kurumu"na elektronik ortamda yapılan e-bildirge konusu özelinde mevzuatta yer alan hükümler ve Türk Ceza Kanunu genel ilkeleri kapsamında sahtecilik suçları bağlamında suçun konusunu oluşturan belge olarak kabulüne ilişkin olarak konuyu incelemek gerekmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun menşei olarak kabul edilen ve 1889 tarihli ‘İtalyan Zanardelli Yasası’ olarak bilinen kanunun, ‘sahtecilik’ suçunun ‘yazılı bir kağıt üzerinde gerçekleşebileceği’ şeklindeki kabulünden günümüze artan teknolojik ve sosyolojik gelişmeler karşısında, bir yenilik getirmeyen 5237 sayılı Kanun"un 204. madde gerekçesinde kabul edilen yazılı kağıdın yanında taşınabilir metal ve diğer şeyler üzerinde sahteciliğin olabileceği yönündeki kabul günümüz sahtecilik suçlarını karşılayamaz hale gelmiştir. Esasen 5237 sayılı Kanun"un 204. maddesinde gerekçesinde belge kavramı tanımlanırken, kanun metni içerisinde herhangi bir tanıma yer verilmemiştir. Kanun metninde tanımlanmayan ve sınırlanmayan belge kavramının doktrin ve içtihatlar eliyle sosyolojik gelişmeler ve ihtiyaçlar çerçevesinde belirlenmesi gerekmekte olup, bu belirleme yapılırken kanunun amacı ve kanunun sistematiğini, hukuk devleti ilkesi ve kanunda belirlenmiş ve sınırları çizilmiş ilkelerle birlikte dikkate almak gerekmektedir.
Sahtecilik suçunun yazılı bir kağıt veya benzer elle tutulabilir bir nesne üzerinde gerçekleştirilebileceği görüşü, 1889 tarihinde İtalyan hukukçu “Zanardelli”nin yorumunun bu güne taşınmasıdır.Teknolojinin gelişmediği bu dönemin tanımlarının esas alınması, bu gün şahıslar ve kurumlar arası resmi ve özel belgelerin %90"dan fazlasının dijital veya elektronik ortamda gerçekleştiği gerçeği karşısında; yaşayan hukuku köhne, yetersiz ve aciz hale getirmekte ve bu haliyle anlamı değişmiş kavramları aynı tanım ve yorumları, aynı şekliyle kabul ederek hiçbir yenilik getirmeksizin yapılan tartışmalar da,hukukun başlangıç noktasından bir adım öteye gidememektedir. Değişen ve gelişen çağda, bir birinin yerini alan kavramlar karşısında, belgenin yalnızca "yazılı bir kağıt" olarak dar yorumlanması ile hukuku etkisiz bırakmak, Türk Ceza Kanunu 1. Maddesinde düzenlenen; “kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini , hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak ve suç işlemesini önlemektir” şeklindeki kanunun amacını göz artı etmektir.
Uygulama kanunlarında tanım yapılmayan çağa göre değişik anlamları olan kelimeleri yaşayan Türkçe"de kullanılan anlam dışında kullanmak kanun yorumlama ve uygulama tekniğine göre kabul edilemez. Bu kapsamda yorumlama suçta ve cezada kanunilik ilkelerine aykırılık teşkil eder.
Ceza hukukunda belge; belirli bir düşünce, hukuki ilişki veya vakayı yansıtan, başka deyişle hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir irade beyanını içeren ve düzenleyicisinin kim olduğunu da gösteren yazılı bir irade beyanı olarak tanımlanabilir. Madde gerekçesinde ve öğretinin baskın şekilde kabul ettiği şekliyle belgenin üç temel unsuru kabul edilmekte olup bunlar; yazılı olması, hukuki değer taşıyan bir içeriğinin olması ve düzenleyicisinin belli olmasıdır.
Bu noktada, uyuşmazlığın esas noktasının elektronik belgeler olması nedeniyle, öncelikle belge kavramının ele alınması ve elektronik belgelerin resmi ve özel belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturan "belge" niteliğinde kabul edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir.
TCK 204. ve 207. maddelerinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik ve özel belgede sahtecilik suçlarının konusu belge oluşturmaktadır. Kanunlarımızda belge ile ilgili herhangi bir tanımı yapılmamıştır.Bu kapsamda elektronik belgenin diğer yazalı belgelerle olan bağını değerlendirmek gerekirse;
İlk olarak ve ayrışmanın en önemli noktası itibariyle belgenin yazılı olması unsurunu ele almak gerekmektedir. Yazı kelime anlamı olarak, düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi anlamına gelmekte olup bunu tespit etmeye yarayan araçlar ve harflerle ifade olunmasıdır. Burada kullanılan dilin veya araçların bir önemi yoktur önemli olan okunabilir olmasıdır. Bu nedenle yazılı olma şartının gerçekleşmesi için yazının elverişli bir cisme kaydedilmesi ve okunabilmesi yeterlidir. Elektronik verilerin fiziksel bir kağıt üzerine değil, bilişim sistemlerine yazılı olması yazılılık şartının unsurlarını karşılayacak niteliktedir.
Yazının korunması ve daha sonra bir ispat aracı olarak kullanılmasının doğal sonucu olarak kanunda “belge “ vasfını taşıyabilmesi için yazının daha sonra ulaşılabilmesi ve varlığının kanıtlanabilmesi için bir cisme kaydı gerekmektedir. Buna göre, bir kağıda veya bez, parşömen, deri, levha veya metal plakaya yazılabileceği gibi bilgisayar, tablet vb araçlar kullanılarak hukuki sonuçlar doğurabilecek nitelikte ve ulaşılması mümkün bir cisme yazılması da mümkün olacaktır. Belgeyi düzenleyeninin belirliliği unsuru itibariyle elektronik belgeleri ele aldığımızda, imza bir belgenin düzenleyenini gösteren en önemli husus olup, güvenli elektronik imza ile de bu unsur sağlanacaktır. Burada önemli olan husus elektronik imzanın, hukuki anlamda sonuç doğurabilmesi için bu imzanın belli bir kişiye izafe edilebilir olmasıdır. Nitekim gelişen elektronik çağın zorunlu sonucu ortaya çıkan elektronik imzaya ilişkin hukuk dünyamızda sonuç doğurucu yasal düzenlemeler ve yargı kararları uygulanmaya da başlamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu yaptığı inceleme sonunda elektronik belgeler ile ilgili aşağıda yer verilen hususlara kararında yer vermiştir;
Elektronik belge: Elektronik belge, elektronik ortamda sayısal olarak kodlanmış bulunan elektronik verileri ifade etmektedir. (YCK 2016/21-1065 E, 2017/27 K) Her türlü elektronik verinin belge olarak kabulü mümkün bulunmasa da, 6100 sayılı HMK 199. maddesi, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu 3/d maddelerinde olduğu gibi hukuk sistemimizde elektronik verilerin hukuken belge niteliği olabileceği zaten kabul edilmektedir.
Nitekim, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1065 E., 2017/27 K. 24.01.2017 tarih ve sayılı kararında da; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı elektronik ortamda hazırlanmış belgede “elektronik imza olmaması”nın belge vasfı kazandırmayacağı şeklindeki itirazını incelemiş ve e-imzanın elektronik belgeye belge vasfını kazandırdığı yönünde aşağıda özetlenen kararı vermiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı özetle; Bu bilgiler ışığında somut olayda elektronik imzanın da bulunmaması nedeniyle ortada bir belgenin varlığından söz edilemeyeceğinden, sanıkların unsurları oluşmayan kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan beraatlerine karar verilmesi gerekmektedir" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu yaptığı inceleme sonunda elektronik belgeler ile ilgili aşağıda yer verilen hususlara kararında yer vermiştir;
“Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için elektronik imzasız olarak e-posta yoluyla gönderilen ödeme listelerinin, resmi belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturan "belge" niteliğinde kabul edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Elektronik belge, elektronik ortamda sayısal olarak kodlanmış bulunan elektronik verileri ifade etmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 199. maddesinde de uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli elektronik ortamdaki verilerin belge olduğu belirtilmiştir.
Elektronik imza ise, fiziki ortamda bulunmayan dolayısıyla el yazısı ile imza atmanın fiilen imkânsız olduğu durumlarda, sanal (elektronik) ortamda bulunan belgenin doğruluğunu, bütünlüğünü koruyan ve beyan sahibinin bu belgenin içeriğini kabul edip onayladığını belirtmesine, diğer bir ifade ile imzalamasına imkân tanıyan bir teknik terim olup el yazısı ile imzanın elektronik ortamdaki karşılığıdır. Bu anlamda elektronik imza, ıslak imzanın istisnası olmayıp alternatifidir.
E-imza sahibinin imza doğrulama verisinin ve kimlik bilgilerini birbirine bağlayan elektronik kayıt yani elektronik sertifikanın da yer almasıyla e-belge hukuken sonuç doğurmaya elverişli belge niteliğini kazanacaktır. (Belgelerde Sahtecilik Suçları, Kubilay Taşdemir, Ankara, 2013, s.294-295)”
5237 sy 204 maddesine göre Resmi Belgede Sahtecilik suçunun faili;
5510 Sy 100/3 mad.”Kurum, bu Kanun gereği verilecek her türlü belge veya bilginin internet, elektronik ve benzeri ortamda gönderilmesi hususunda, gerçek ve tüzel kişileri zorunlu tutmaya, Kuruma verilmesi gereken her türlü belge, bildirge ve taahhütnameyi diğer kamu idarelerine ait formlarla birleştirmeye, söz konusu belgeleri kamu idarelerinin internet ve elektronik bilgi işlem ortamından almaya, bu idarelere yapılacak bildirimleri Kuruma verilmiş saymaya, bu Kanunun uygulaması ile ilgili işveren, sigortalı ve diğer kurum, kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re"sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece internet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir.”
İşverenin sigortalıyı bildirme yükümlülüğü 5510 sy yasanın 8/1 fıkrasında düzenlenmiştir.”İşveren sigotalı yapılacak kişiyi başlangıç tarihinden önce,sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür” Bu bildirim işin mahiyeti gereği "re"sen veya talep" üzerine gerçekleşmektedir
Görüldüğü üzere 5510 sy yasanın 100/3 maddesinde Resmi belge sayılan işe giriş bildirimini "hukuken yükümlü "olarak düzenleyen 5510 sy 8/1 maddesi gereği İşveren bildirmekle yükümlüdür. Birçok özel ve genel kanunlarında sahtecilik suçunu düzenleyen memur olması aranmaz. Gerçekte var olmayan kişiye ait nüfus cüzdanını sahte olarak düzenleyen herhangi bir kişi, aynı şekilde yine gerçekte var olmayan bir kişiye ait ehliyeti veya gerçekte var olmayan kişiye veya şirkete adına Bankanın bastırması gereken çek"i düzenleyen herhangi bir kişi, Sahte faturayı düzenleyen şirket sahibini vb.yüzlerce belgenin düzenleyenin kim olduğuna değil belgenin "kamu güveni" özelliği verilip verilmediğine bakılarak “Resmi Belgede Sahtecilik” suçunun sanığı olarak kabul edilmektedir. 5237 sayılı yasa 204/1 maddesinde belirtilen "resmi belge sahtecilik" suçunun faili herkes olabilir. Kaldı ki burada yasanın açık ve özel bir düzenlemesi ile 5510 sy.100/3 maddesinde “Resmi Belge”kabul edlilen belgeyi düzenleyerek Kuruma bildirmenin hukuki sorumluluğunu 5510 sy yasanın 8/1 fıkrasında “İşveren”e yüklemiştir.
5237 sy TCK 204 maddesi,5510 sy yasa 8/1 ve 100/3 maddelerine göre elektronik ortamda gerçeğe aykırı işe giriş bildirgesi hazırladığı sübut bulan sanık ..."in sahtecilik suçunun faili olarak kabul edilmesi gerekir
Yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri ve yargı kararları dışında da elektronik belgeye ve elektronik imzaya hukuki sonuç bağlayan çok sayıda düzenleme mevcuttur. Bu halde kanun sistematiği yaklaşımıyla elektronik belgelerin sahtecilik suçları bağlamında da belge olarak kabulü gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 1. maddesine göre Ceza Kanunun amacı kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzeni ve güvenliğini korumak ve suç işlenmesini önlemektir. Kanun"un 2. maddesinde ise, kanunun suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği ve güvenlik tedbiri uygulanamayacğı, kanunda yazılı olan cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamayacğı, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağı belirtilerek suçta ve cezada kanunilik ilkesinin sınırları çizilmiştir. Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan bu ilkenin suçta kanunilik ve cezada kanunilik olmak üzere iki yönü bulunmaktadır. Suçta ve cezada kanunilik, özetle bir fiilin suç teşkil edebilmesi için işlendiği sırada yürürlükte bulunan bir kanun hükmünde suç olduğunun belirtilmiş olması şeklinde tanımlanması aynı zamanda ,TCK Kanun"un 1. Maddesinde düzenlenen kanunun amacı, hukuk devleti ve kamu düzeni ilkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde, işlendiği sırada yürürlükte bulunan bir kanun hükmünde açıkça tanımlanmış eylemlerin yasa metninde geçen kelimeleri dar ve amacı dışında yorumlama ile suç olmaktan çıkarılması şeklinde yorumlanamaz. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 2. Maddesinin 3. Fıkrasında yer verilen, kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamacağına ve suç ve ceza içeren hükümlerin kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamacağına ilişkin düzenleme, Kanunun amacı hukuk devleti ilkesi gereği 5510 sy ... 100/3 maddesinde kanunun açık hükmüne rağmen elektronik işe giriş bildirgesinin belge olmadığını kabul etmek suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere TCK 204, 207 ve devamı maddelerinde düzenlenen belgede sahtecilik hükümlerinin, elektronik belgeleri de kapsamaktadır. Yazılı olma, hukuken sonuç doğurmaya elverişli anlamlı bir içeriğe sahip olma ve düzenleyeninin belli olması unsurlarını taşıyan bir elektronik belge, belgede sahtecilik suçlarının konusu olabilecektir. Bu hususun kabulü, bir yorumdan ziyade kanunun sistematiği ve elektronik belgeye ilişkin özel düzenlemeler gereği yasal bir zorunluluktur.
Bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler kapsamında; işe giriş belgesi; 5510 sy ... göre İşverenin iş yerinde çalışan kişileri Sosyal Güvenlik Kurumuna yasada belirtilen usule göre bildirmek için yetkili ve sorumlu tutulmuştur.İşveren belgeyi kamunun belirlediği şekil ve şartlara uygun olarak düzenleyip, Kurumca kendisine yasal sorumluluklar yüklenerek verilen özel şifre ile e-bildirgeyi tamamlamasından sonra, söz konusu belge ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu Müdürlüğünce barkodlanıp tüm kamuya açık hale getirilmekte ve bu haliyle hukuki anlamda sonuç doğurucu bir belge ve işlem haline gelmektedir. Kanunun açıkça düzenlediği üzere de diğer tüm taraflar için bu belgenin resmi belge hükmünde kabul edilmesi bir zorunluluktur. 5510 sayılı yasanın 100/3 3.maddesinde vasıfları açıklanmış belge vermeye yetkili olan İşvereni, yanlarında çalışanlara ilişkin işe başlama tarihleri, izin tarihleri, günlük iş saatleri ve işin mahiyeti vb bilgileri doğru ve gerçeğe uygun şekilde verilmesi konusunda sorumlu kılan işe giriş bildiriminin güvenliği, Kurum tarafından, İşverene verilen kullanım şifresi ile sağlanmıştır. Aynı maddede elektronik ortamda verilen belgelerin adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge sayılacağı da düzenlenerek, bu belgeler yasal güvence altına alınmış ve gerçeğe aykırı bildirimlerin cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda açıkladığım sebeplerle, somut olayda gerçeğe aykırı işe giriş bildirimini elektronik ortamda yapan sanığın eyleminin, yukarıda açıkladığım üzere ..."nun kanundan aldığı yetkiye istinaden , ... ile yapılan sözleşme gereği yüklendiği sorumluluğa aykırı şekilde, ... tarafından onaylandığı zaman adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge niteliği kazanan belgeyi gerçeğe aykırı doldurmak suretiyle; 5510 sayılı yasa 100/3 maddesi yollamasıyla TCK 204/1 maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturacağı kanaatinde olduğumdan, elektronik ortamda yapılan e-bildirgenin belge niteliğine haiz olmadığı ve sanığın eyleminin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraatine karar verilmesi gerektiğine ilişkin sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
DEĞİŞİK GEREKÇE:
Dairemizin 2018/6275 Esas, 2021/2806 Karar sayılı, 18.03.2021 tarihli kararına ilişkin değişik gerekçe:
Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı; işyeri yetkilisi tarafından elektronik ortamda e-sigorta portalı aracılığı ile kullanıcı adı ve kullanıcı şifresi kullanılarak içeriği itibari ile gerçeğe aykırı işe giriş bildirgesi verme eyleminin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturması halinde ise 5237 sayılı TCK"nin 204/1 maddesinde düzenlenen "resmi belgede sahtecilik", 207 maddesinde düzenlenen "özel belgede sahtecilik", 206. Maddesinde düzenlenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" yada 244/2. Maddesinde düzenlenen "bilişim sistemine veri yerleştirme" suçunu mu oluşturduğuna ilişkindir.
Sorunun sağlıklı olarak ortaya konması ve çözümlenebilmesi için sırasıyla Belge, Elektronik Belge ve İşe Giriş Bildirgesi kavramları açıklanacaktır.
I-TÜRK CEZA HUKUKUNDA BELGE VE ELEKTRONİK BELGE KAVRAMI:
Türk ceza kanununda "belge" yada "elektronik belge" kavramı tanımlanmamış ve bir sınırlama getirilmemiş, belgenin tanımı ve açıklanması doktrin ve uygulamaya bırakılmıştır.
Uygulamada ise hukuki değer taşıyan içeriği sahip,taşınabilen bir şey üzerine yazılan ve düzenleyeni belli olan yazılar belge olarak tanımlanmıştır.
Yargıtay"da “Hukuki hüküm ifade eden, bir hakkın doğmasına ve bir olayın ispatına yarayan yazıların" belge olduğunu kabul etmiştir.
Belgenin düzenlenme şekli, imzalı olması gerekip gerekmediği, belli bir işaret, amblem, hologram, etiket, mühür vb taşımasının zorunlu olup olmadığı belgenin niteliğine ve düzünlendiği mevzuata göre tespit edilmelidir.
Kural olarak yazının geçerli olması için imza zorunluluğu gerekli ise de yasanın izin verdiği durumlarda işaret, amblem ve hologram da yeterli görülebilir. Örneğin; tekel bandrolü, otobüs, tiyatro ve piyango biletleri belge kabul edilmiştir. Bu anlamda belgenin düzenleyenin belirlenebilmesi için her zaman imza şartı aramaya gerek yoktur.
5237 sayılı TCK"nın 204. Maddesinin gerekçesinde resmi belge tanımlanırken "bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade ettiği, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerektiği" belirtilmiş olup, bir belgenin resmi belge niteliği taşıyabilmesi için kamu görevlisi tarafından, görevi gereği ve yasalarda belirtilen yönteme uygun ve zorunlu biçimsel koşulları içerecek şekilde düzenlenmelidir. Bir başka anlatımla düzenlenen belge ile kamu görevlisinin görevi arasında nedensellik bağı kurulmalıdır.
Resmi belge niteliğini taşımayan ve kanunlarda ayrıca düzenleme ve hüküm bulunmayan (TCK"nın 210/1, 213 sk 359 m. sayılan belgeler gibi) belgeler ise özel belgedir.
Elektronik belgelerin sahtecilik suçlarının konusunu oluşturabileceği doktrinde de ileri sürülmüştür:
" Bir kamu görevlisinin göreviyle ilgili olarak düzenlediği bir elektronik belgenin sahte olarak düzenlenmesi, değiştirilmesi ya da kullanılması durumunda TCK m. 204’te düzenlenen “resmi belgede sahtecilik” suçu, bu nitelikte bir elektronik belgenin bozulması, yok edilmesi ya da gizlenmesi (örneğin kriptolanarak kilitlenmesi) durumunda TCK m. 205’te yer alan “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suçu oluşacaktır.
Resmi belgede sahtecilik suçları bakımından dikkat edilmesi gereken husus, bir resmi belgeden bahsedilebilmesi için belgenin üç unsurunun yanı sıra, varsa öngörülen şekil şartını da taşıması, yani belirlenmiş usul ve esaslara uygun olması gerektiğidir .(Sedat Şan, Resmi Belgede Sahtecilik Suçu, Benzer Suçlardan Farkı, Yargıtay İçtihatları, Bilge Yayıncılık, 2015, s. 90; Gökcen, s. 177.)
Bu bakımdan bir resmi belge ancak elektronik olarak düzenlenmesi öngörülmüşse elektronik belge suretinde suça konu olabilir. Bir elektronik resmi belgenin de özel bir usulle, örneğin güvenli elektronik imzalı olarak ya da belirli bir uygulama üzerinden ya da barkod vb. bir doğrulama mekanizması kullanılarak düzenlenmesi öngörülmüşse bu usule göre yapılması mecburidir. Bu usulle üretilmemiş bir elektronik belge, tıpkı mühürsüz bir ehliyet gibi, resmi belgede sahtecilik suçlarının konusu olamaz." (Doc.Dr.Murat Volkan Dülger Belgede Sahtecilik ve Vergi Suçları Sempozyumu Sahtecilik Suçlarında Belge Kavramı sayfa 176-177)
Kanaatimizce de ceza kanununda sahtecilik suçlarının maddi konusu olan belgenin tanımına yer verilmeyerek bilinçli olarak bir sınırlamaya gidilmediği düşünüldüğünde; yazılı bulunan, hukuki değer ifade eden, düzenleyeni belli olan, ispat gücü taşıyan, tamamlanmış ve sabitlenmiş elektronik belgeler de sahtecilik suçlarının konusunu oluşturabilecektir.
Nitekim 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "belge" başlıklı 199. maddesinde "Uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu Kanuna göre belgedir." biçiminde düzenleme yapan kanun koyucunun, elektronik ortamdaki "bilgi taşıyıcısı" niteliğindeki ispat gücü olan verileri elektronik belge olarak tanımladığı, güvenli elektronik imza şartı aramadığı ve bunları diğer fiziki/ yazılı belgeler ile eş değer tuttuğu,
205. maddesinde ise "Usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik veriler, senet hükmündedir." düzenlemesi ile usulüne göre güvenli elektronik imza ile oluşturulan elektronik verilerin ise ispat gücü yönünden senet hükmünde olduğunu kabul ettiği görülmektedir.
Öte yandan 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunun 3/b maddesinde "Başka bir elektronik veriye eklenen veya elektronik veriyle mantıksal bağlantısı bulunan ve kimlik doğrulama amacıyla kullanılan elektronik veriyi ifade eder" şeklinde elektronik imza tanımı, 4. Maddesinde " Münhasıran imza sahibine bağlı olan, Sadece imza sahibinin tasarrufunda bulunan güvenli elektronik imza oluşturma aracı ile oluşturulan, nitelikli elektronik sertifikaya dayanarak imza sahibinin kimliğinin tespitini sağlayan, imzalanmış elektronik veride sonradan herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığının tespitini sağlayan, elektronik imzadır." şeklinde güvenli elektronik imza tanımı yapıldığı, 5. Maddesinde ise "Güvenli elektronik imzanın elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğuracağı belirtilmiştir.
Elektronik verinin aynı kanunun 3/a maddesinde "Elektronik, optik veya benzeri yollarla üretilen, taşınan veya saklanan kayıtlar" şeklinde tanımladığı düşünüldüğünde, elektronik imza ve güvenli elektronik imzanın da esasen mahiyeti itibarı ile bir veri niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
5070 sayılı kanunda elektronik veri, elektronik imza, güvenli elektronik imza tanımına yer veren kanun koyucunun bilinçli olarak elektronik belge ile ilgili bir tanım ve sınırlama yapmadığı gibi elektronik belgelerde her zaman güvenli elektronik imza bulunması zorunluluğu getirmediği düşüncesindeyiz.
Şöyle ki;
Elektronik belgenin geçerliliği için mevzuatında güvenli elektronik imza ile imzalanma zorunluluğu aranmış ise sahtecilik suçuna konu belge niteliğini haiz olduğunu kabul edebilmek için güvenli elektronik imza ile oluşturulma şartı aranmalıdır.
(Örneğin; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 242/2 maddesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Elektronik işlemler" başlıklı 445. Maddesinde öngörülen belgelerin oluşturulması aşamasında güvenli elektronik imza şartı arandığı)
Mevzuatında elektronik belgenin güvenli elektronik imza ile imzalanma zorunluluğu aranmamış ise yazılı bulunan, hukuki değer taşıyan, tamamlanmış, sabitlenmiş ve düzenleyeni belli olan elektronik belgelerin özel yada resmi belge olma niteliğine göre sahtecilik suçlarının konusunu oluşturabileceği kabul edilmelidir. (Örneğin;5258 Sayılı Aile Hekimliği Kanununun 5/son maddesinde öngörülen belgelerin oluşturulmasında güvenli elektronik imza şartı aranmadığı)
Ancak elektronik belgenin "güvenli elektronik imza" ile imzalanması o belgenin resmi belge niteliğini taşıdığını göstermez. Elektronik ortamda düzenlenen belgelerin de resmi belge niteliği taşıyabilmesi için kamu görevlisi tarafından, görevi gereği ve yasalarda belirtilen yönteme uygun ve zorunlu biçimsel koşulları içerecek şekilde düzenlenmeli, yada kanun koyucunun elektronik belgenin resmi belge olduğu hususunda özel bir düzenleme yapmış olması gerekir.
Örnek vermek gerekir ise 5510 sayılı kanun hükümleri uyarınca işverenler tarafından düzenlenen aylık prim ve hizmet belgesi elektronik imza ile imzalanmış olsa dahi özel belge niteliğindedir. Buna karşın Sosyal Güvenlik Kurumuna ait bilgi işlem ortamının veri tabanında güvenli elektronik imza kullanılmadan oluşan kayıtlar ise 5510 sayılı kanunun 100/3 maddesindeki düzenlemeye göre resmi belge niteliğindedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu"da 29.09.2020 tarih ve 2017/1122 Esas, 2020/381 Karar sayılı içtihadında elektronik ortamda düzenlenen belgelerin belge niteliğinde olduğu ve sahtecilik suçlarının konusunu oluşturabileceğini kabul etmiştir.
II- İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİ:
Bildirge; bir kimsenin, resmi bir kuruluşa herhangi bir durumu bildirmek için, doldurup verdiği çizelge, beyanname anlamındadır.
İşe giriş bildirgesi; sigortalı çalıştırmaya başlayan işverenlerin çalıştırdıkları sigortalıları ve işe başladıkları tarihi bildiren 5510 sayılı kanunun 4-8. maddeleri uyarınca düzenlenen yazılı beyanname olarak tanımlanabilir.
5510 sayılı sosyal sigortalar ve genel sağlık sigortası kanununun 8. maddesine göre işverenlerin çalıştırdıkları her bir işçi için işe giriş bildirgesi düzenlemek ve sigorta başlangıç tarihini kuruma bildirmekle yükümlü oldukları,
Maddenin son fıkrasında; sigortalı işe giriş bildirgesinin şekli ve içeriği, bildirgenin verilme yöntemleri ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esasların Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği,
5510 sayılı kanunun “Bilgi ve belge isteme hakkı, bilgi ve belgelerin Kuruma verilme usûlü” başlıklı 100/3 maddesinde 17.04.2008 tarihinde yapılan değişiklikle
Sosyal Güvenlik Kurumu Görevlilerine yazılı olarak verilen işe giriş bildirgelerinin elektronik ortamda da verilebilmesi imkanının sağlandığı ve 100/3 maddesinin “Kurum, bu Kanun gereği verilecek her türlü belge veya bilginin internet, elektronik ve benzeri ortamda gönderilmesi hususunda, gerçek veya tüzel kişiler ile yazılı sözleşme ile yetki verilmiş gerçek veya tüzel kişilere izin vermeye, bu kişileri aracı kılmaya veya zorunlu tutmaya, kuruma verilmesi gereken her türlü belge, bildirge ve taahhütnamenin, gerçek ve tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara verilmesini mecbur kılmaya, söz konusu belgeleri diğer kamu idarelerine ait formlarla birleştirmeye ve bu belgeleri kamu idarelerinin elektronik bilgi işlem ortamından almaya, bu kişilere yapılacak bildirimleri kuruma verilmiş saymaya, bu kanunun uygulaması ile ilgili işveren, sigortalı ve diğer kurum, kuruluş ve kişilerin talepleri üzerine veya re’sen düzenleyeceği her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece internet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkilidir. Elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgeler adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerlidir.” biçiminde düzenlendiği,
Maddenin değişiklik gerekçesine baktığımızda da ; İşveren ve sigortalılar ile ilgili her türlü bilgi ve belgenin bilgi işlem ortamında oluşturulması hususunda kurum ve görevlilerinin yetkilendirildiği,
12.05.2010 tarihinde Resmi Gazete"de yayınlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği uyarınca : İşveren, alt işveren, sigortalı, genel sağlık sigortalısı, hak sahibi ve diğer ilgili kişi ve kuruluşlarca bu yönetmelikte belirtilen belgelerde yer alan bilgileri internet, elektronik ve benzeri ortamda kurumun veri tabanına aktarılmasını ve bu şekilde aktarılan bilgiler ve talepler ile kurumca yürütülen sosyal sigorta işlemleri sonuçlarından uygun görülenlerin işveren, sigortalı, hak sahibi ve diğer ilgili kişi ve kuruluşlara verilmesini sağlayan elektronik portalın kurum görevlilerince oluşturulduğu ve bu elektronik portalın yönetmeliğin 4. Maddesinde "e-sigorta" olarak tanımlandığı ,
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 107 nci maddesi hükmüne dayanılarak hazırlanan ve 12.05.2010 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin "Sigortalılığın başlangıcı ve bildirim yükümlülüğü başlıklı 11 maddesinde "... (2) İşverenler, Kanunun 4 üncü maddesi birinci fıkrasının; (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanları, çalışmaya başladıkları tarihten önce... Kuruma e-sigorta yoluyla bildirmekle yükümlüdür." şeklinde düzenleme yapılarak işe giriş bildirgelerinin Kuruma e-sigorta yoluyla bildirilme zorunluluğu getirildiği,
Aynı yönetmeliğin "Merkezi veri tabanının oluşturulması" başlıklı 6. Maddesinde "Sosyal sigorta işlemlerine ilişkin kayıtların elektronik ortamda tutulması esastır. Bu amaçla Kurumca...kayıtlarının elektronik ortamda tutulduğu merkezi bir veri tabanı oluşturulur." düzenlemesine yer verildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda izah ettiğimiz yasal düzenlemeleri baktığımızda, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Görevlilerinin, bu kanun gereği verilecek her türlü belge veya bilginin internet, elektronik ve benzeri ortamda gönderilmesi hususunda, gerçek veya tüzel kişiler ile yazılı sözleşme yapmaya, her türlü bilgi ve belgeyi bilgi işlem ortamında oluşturmaya, bu şekilde hazırlanacak olan bilgi ve belgelerin sadece internet ve benzeri iletişim ortamından ilgili kişilere verilmesini kararlaştırmaya yetkili olduğu,
Kurum görevlileri tarafından elektronik ortamda hazırlanacak bilgi ve belgelerin adli ve idari makamlar nezdinde resmi belge olarak geçerli olacağı, başlangıçta sosyal güvenlik kurumu görevlilerine yazılı olarak verilen işe giriş bildirgelerinin elektronik ortamda verilmesinin zorunluluk haline getirildiği,
İşveren tarafından kullanıcı adı, sistem şifresi ve işyeri şifresi kullanılarak düzenlenen e-beyan niteliğindeki işe giriş bildirgesinin işverence onaylanması ile kuruma ait olan ve kurum görevlilerince oluşturulup yönetilen bilgi işlem ortamının veri tabanında kayıtların oluştuğu, bu kayıtların 5510 sayılı kanunun 100/3. maddesindeki düzenlemeye göre resmi belge niteliğinde olduğu,
E-sigorta yoluyla verilen işe giriş bildirgelerindeki beyanın doğruluğu ve gerçek olup olmadığının sosyal güvenlik kurumu görevlilerince araştırılmadığı, beyanın tek başına hukuki değer taşıdığı,
Elektronik bilgi işlem ortamının oluşturulması, kayıtların düzenlenmesi, yürütülmesi, işletilmesi ve kontrol edilmesinin sosyal güvenlik kurumu görevlilerince gerçekleştirildiği göz önüne alındığında elektronik bilgi işlem ortamında işe giriş bildirgesi şeklinde düzenlenen beyanların sosyal güvenlik kurumu görevlilerine ve huzurlarına yapıldığı düşünülmelidir.
III- RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK, ÖZEL BELGEDE SAHTECİLİK, YALAN BEYAN(BEYANDA SAHTECİLİK) ve BİLİŞİM SİSTEMİNE VERİ YERLEŞTİRME SUÇLARI:
a)Resmi belgede sahtecilik suçu TCK"nın 204 maddesinde "(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Resmî belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir.
Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçu seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup, seçimlik hareketler resmî belgeyi sahte olarak düzenlemek, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek ve sahte resmî belgeyi kullanmaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. İkinci fıkrada tanımlanan suçun oluşması için failin kamu görevlisi olmasının yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmî bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmî belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmî belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Öte yandan kamu görevlisinin gerçeğe aykırı belge düzenlemesi (içerik sahteciliği) eylemi maddenin ikinci fıkrasında seçimlik hareket olarak düzenlenmiştir. Belgenin içeriğinin doğru olmadığı durumlarda gerçeğe aykırı belgeden söz edilir. Bu içerik belgenin ispat edeceği hususlara ilişkin olmalıdır.
Burada belgeyi düzenleyenin kim olduğu bellidir ancak belgenin tevsik ettiği olay gerçek değildir. Kamu görevlisi şahit olduğu ve gözlemlediği bir olayı gerçeğinden farklı şekilde belgelendirmekte, gerçeğe aykırı belge düzenlemekte yada huzurunda gerçekleşmeyen bir olayı gerçekleşmiş gibi yazmaktadır.
Gerçeğe aykırı belge düzenleme (içerik sahteciliği) eylemi yalnızca TCK"nin 204/2 maddesinde kamu görevlileri yönünden özgü suç olarak düzenlenmiştir.
b) Özel belgede sahtecilik suçu TCK"nin 207. maddesinde " Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde tanımlanmış olup, resmi belgede sahtecilik suçundan farklı olarak, bu suçun oluşması için özel belgenin kullanılması zorunludur.
Seçimlik hareketler ise özel belgeyi sahte olarak düzenlemek, gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmek ve sahte özel belgeyi kullanmaktır.
"Özel belgede sahtecilikte içerik sahteciliğine yer verilmemiştir. Bunun nedeni ise bir kişinin irade beyanının tek başına hukuki sonuç doğurmayacağı düşüncesi olabilir"( TOROSLU 2005-239)
"Özel belgenin içeriği itibarı ile gerçeği ifade etmemesi durumunda belgede sahtecilik gerçekleşmez ancak başka bir suç oluşabilir." ( ERMAN 3. Baskı 2010-494. sahife)
"Bilindiği üzere doktrinde sahtecilik suçları; maddi ve fikri sahtecilik olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi sahtecilik suçu, belgenin düzenleyen olarak görülen kişiden başka biri tarafından düzenlenmesi veya gerçek belgede değişiklik yapılmasıdır. Maddi sahteciliği oluşturan bu iki işleniş biçimi aynı zamanda; belgenin sahihliğine karşı işlenen suç olarak kabul edilir. Fikri sahtecilikte ise belgeyi düzenleyen olarak görünen kişi ile düzenleyen kişi aynıdır ve fakat sahtecilik eylemi; belgenin özüyle, fikri yapısı ve içeriği ile (gerçekliğiyle) ilgilidir. Örneğin sahte bir vasiyetname üretilmesi ile gerçek vasiyetnamenin bir şartının değiştirilmesi eylemleri maddi sahteciliktir. Buna karşın, bir noterin gerçekte meydana gelmeyen bir olayı, huzurunda meydana gelmiş gibi göstermesi veya tanık beyanlarını değiştirerek yazması halinde fikri sahtecilik bulunmaktadır." (Toroslu, Ceza Hukuku Özel Kısım, 2005, s. 228 vd.)
Kanaatimizce de; TCK"nin 204/2. maddesinde ‘gerçeğe aykırı belge düzenleme’ şeklinde tarif edilen içerik sahteciliği eylemine 204/1 ve 207/1 Maddelerinde yer verilmemiş olup, bu maddelerde yalnızca ‘belgeyi sahte olarak düzenleme, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirme ve sahte olarak düzenlenen belgeyi kullanma" seçimlik hareketlerine yer verilerek maddi sahtecilik eylemleri düzenlenmiştir.
TCK"nin 207. maddesinin gerekçesinde de belgenin sahte olarak düzenlenmesi hareketi açıklanırken; “özel belge esasında mevcut olmadığı hâlde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir” ifadesiyle eylemin maddi sahteciliği kapsadığı belirtilmiş olup, salt yalan beyanı içeren özel belgenin hukuken zarar olasılığı bulunmamakta, dolayısıyla yalan içeren özel yazılar özel belgede sahtecilik suçunun konusunu oluşturmamaktadır.
Buna karşın kanun koyucu özel belgede fikri sahtecilik sayılabilecek bir kısım eylemleri ise TCK"nin 206. maddesinde (beyanda sahtecilik), 210/2. Maddesinde (kamu görevlisi olmayan sağlık mesleği mensuplarının sahte belge düzenlemesi), 213 sayılı V.U.K. 359/b maddesinde (sahte fatura düzenleme) ayrıca ve özel olarak düzenlemiştir.
5237 sayılı TCK"nin 207. maddesinde düzenlenen özel belgede sahtecilik suçunda içerik sahteciliği (gerçeğe aykırı belge düzenleme) seçimlik hareket olarak düzenlenmediği göz önüne alındığında;
Mahiyeti itibari ile özel belge niteliğinde bulunan işe giriş bildirgelerinin imza kısımlarında sahtecilik (maddi sahtecilik) yapılmak sureti ile fiziki ( kağıt üzerinde ve maddi varlığı haiz, somut bir belge ) olarak düzenlenmesi halinde 5237 sayılı TCK"nin 207. maddesinde düzenlenen “özel belgede sahtecilik” suçu,
Fiziki olarak verilen işe giriş bildirgelerinin imza kısımlarının değilde içeriğinin sahte (yalan) olması halinde ise TCK"nin 206/1. maddesinde düzenlenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçu oluşacaktır. (Y.11.C.D. 28.02.2019 tarih ve 2018/4004 Esas-2019/2115 Karar, 02.10.2018 tarih ve 2016/1436 Esas -2018/7538 Karar)
c) Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu 5237 sayılı TCK"nin 206. maddesinde “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiş olup, burada resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip kamu görevlisine yalan bildirimde bulunulması eylemi cezalandırılmıştır.
Suçun oluşumu için kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte de olması, beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Bir başka ifadeyle yetkili kamu görevlisinin failin açıklamalarına dayanarak ve bu beyanı araştırma yükümlülüğü olmaksızın resmi bir belgeyi düzenliyor olması gerekir.
Beyanın doğruluğu kamu görevlisi tarafından araştırıldığı durumlarda ise bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenecek ve kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden kişinin beyanını içeren belge ispat aracı olarak kullanılamayacak, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
Kelime anlamı ile beyan, "söyleme, bildirme" anlamındadır. Bildirge anlamana gelen beyanname ise kişinin herhangi bir konu hakkında yaptığı yazılı beyandır. Örneğin; vergi beyannameleri, işe giriş bildirgeleri yazılı şekilde yapılan beyanlardır.
Yalan beyan suçunun konusunu, kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuksal sonuç doğuracak, delil aracı oluşturacak nitelikte ve resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyan oluşturmaktadır.
Dolayısı ile kişinin beyanını ortaya koymak, açıklamak, bildirmek ve söylemek için tuttuğu tüm şekil ve yollar ister yazılı, ister sözlü, isterse elektronik ortamda olsun suçun konusunu oluşturabilir.
TCK"nın 206 maddesi ve gerekçesine baktığımızda kanun koyucunun resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yapılacak beyanın şekli ve nasıl yapılacağı konusunda bir düzenleme ve sınırlama yapmadığı görülmektedir.
Yalan beyan, kamu görevlisine göreviyle ilgili resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yapılmalıdır.Düzenlenen belge ile kamu görevlisinin yerine getirdiği görev arasında bir ilişkinin bulunması gerekir. Özel bir belgenin düzenlenmesi sırasında yalan beyanda bulunulması halinde ise yalan beyan suçu oluşmayacaktır.
Kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişi olup, beyanın yetkili kamu görevlisine yapılması gerektiği kavramından beyan sırasında mutlaka kamu görevlisinin huzurunda ve fiziki olarak bulunulması gerektiği anlamı çıkartılmamalıdır. Örneğin posta yolu ile bir yazılı beyan kamu görevlisine gönderilebilir ve kamu görevlisi posta yolu ile gelen bu yazılı beyana dayanarak resmi belge düzenliyor ise yalan beyan suçu oluşabilir.
Doktrinde de bir elektronik belgenin düzenlenmesi sırasında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması halinde resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşacağı ileri sürülmüştür:
" Bir elektronik belgenin kişinin beyanına dayanılarak düzenlenmesi durumunda, bu belgeye ilişkin gerçeğe aykırı olarak beyanda bulunulması TCK m. 206’ta düzenlenen “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçunu oluşturur. Bu noktada aslında elektronik belgeler bakımından özellik arz eden bir durum yoktur. Beyana dayanılarak hazırlanacak resmi belge ister bir elektronik belge, ister bir fiziki belge olsun buna ilişkin beyan niteliğinde olan elektronik bir formun gerçeğe aykırı olarak doldurulması durumunda resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu oluşacaktır. Burada önemli olan suça konu resmi belgenin ilgili kişinin beyanı esas alınarak düzenleneceği ve ilgilinin doğru beyanda bulunması yönünde açık bir kuralın bulunmasıdır.
Örneğin imar barışı olarak bilinen uygulama kapsamında yapı kayıt belgesi almak üzere yapılan elektronik başvuru bu şekildedir. İmar Kanunu’nun geçici 16. maddesi uyarınca yapı kayıt belgelerinin yapı sahibinin beyanına göre verileceği ve Yapı Kayıt Sistemine kaydedileceği belirtilmiştir. Yine aynı hüküm gereğince bu başvuruya ilişkin usul ve esasları belirlemekle yetkili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yapı kayıt belgesine esas olacak beyanların doğru olması zorunluluğu kuralı getirilmiş ve kamuya ilan edilmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından düzenlenmiş yapı kayıt belgesi, güvenli elektronik imzalı olmayan ancak niteliği gereği imzasız düzenlenebilecek bir resmi elektronik belgedir. Bu belgenin düzenlenmesine dayanak teşkil eden bilgilerin sisteme yanlış girilmesi halinde bu suç oluşacaktır." (Doc.Dr.Murat Volkan Dülger Belgede Sahtecilik ve Vergi Suçları Sempozyumu Sahtecilik Suçlarında Belge Kavramı sayfa 176-177)
Yargıtay"da yalan beyan suçunun oluşması için; Bir kimsenin resmi bir belge düzenlenmesi sırasında, kendisinin veya başkasının kimlik ve sıfatı yahut mezkür varaka ile sıhhatı ispat olunacak diğer durumlar hakkında, kamu görevlisine karşı yalan beyanda bulunması, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması, kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması ve beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerektiğini kabul etmektedir. (C.G.K. 02.12.2014 tarih ve 2013/9 Esas, 2014/532 Karar)
Belgede sahtecilik suçunun bir türü olan yalan beyanda bulunulması ile oluşturulan resmi belgenin doğruyu yansıttığı düşünüldüğünde bu suçla korunan yarar kamu güvenidir. Burada kişinin gerçeğe aykırı beyanına dayanılarak düzenlenen belge gerçeği yansıtmamakta ise de kişinin yalan beyanda bulunması cezalandırılmaktadır. Failin amacı da gerçek dışı beyanda bulunmaktır.
Öte yandan kişinin yalan beyanda bulunması üzerine resmi belge düzenlenmesi nedeniyle eylemin resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğunun ileri sürülebilir ise de bu düşünce 5237 sayılı TCK"nin 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu ile 268. Maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunun işlenemez hale gelmesi sonucunu doğurur.
Her iki maddede tarif edilen eylemlerin resmi belge tanzim edilmesi sırasında işlenmesi şart olduğundan, eylemin resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi halinde, kanunun amacına aykırı olarak 5237 sayılı Kanunun 206 ya da 268. madde hükümleri uygulanamaz hale gelir ki, bu görüşün kabulü mümkün değildir.(C....24.06.2014 tarih ve 2013/221 Esas,2014/214 Karar )
Kanaatimizce; 206. maddenin uygulamasında kural olarak beyanın yazılı yada sözlü yapılabileceği kabul edilmiş ise de günümüzde bilgi-iletişim ve finansal teknoloji alanındaki hızlı gelişmeler ile elektronik belge uygulamalarında kat edilen mesafeler gözönüne alındığında elektronik bilgi işlem ortamında elektronik belge, elektronik beyanname, elektronik bildirge gibi yollarla da beyan yapılabileceği, elektronik bilgi işlem ortamında yapılacak sözlü ve yazılı beyanın da TCK"nin 206. maddesinde düzenlenen yalan beyan suçunun konusunu oluşturabileceği kabul edilmelidir.
Kanun koyucu beyanda bulunan kişinin kamu görevlisinin huzurunda bulunması şartını aramamış olup, önemli olan husus kişinin beyanının kamu görevlisi tarafından resmi belgenin düzenlenmesine esas alınmasıdır. Gerçeğe aykırı beyanın telefon, internet gibi sesli, görüntülü vb. iletişim sistemi aracılığı ile yapıldığı ve kamu görevlisinin de bu şekilde yapılan beyana dayanarak resmi belge düzenlemesi hallerinde (örneğin; UYAP sistemi aracılığı ile ve yine SEGBİS ortamında yapılan beyanlar) beyanın kamu görevlisinin huzuruna yapıldığı ve yalan beyan suçunun oluşacağı düşüncesindeyiz.
Kanun koyucunun 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 107 nci maddesini dayanak alan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinin 11 maddesinde sigortalı sayılanların e-sigorta yoluyla ... bildirme/beyan yükümlülüğü getirdiği düşünüldüğünde; elektronik bilgi işlem ortamında düzenlenen işe giriş bildirgeleri elektronik ortamda düzenlenen yazılı beyan ve belge niteliğinde olup, TCK"nin 206. maddesinde düzenlenen yalan beyan suçunun konusunu oluşturabilecektir.
Mahiyeti itibari ile özel belge niteliğinde bulunan ve internet ortamında e-beyan şeklinde düzenlenen işe giriş bildirgelerinin, yetkili işveren tarafından gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ve bu beyan esas alınarak kurum görevlilerince işletilen bilgi işlem sisteminin veri tabanında resmi belge niteliğinde kayıtların oluşması halinde 5237 sayılı TCK"nin 206/1. maddesinde düzenlenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçu oluşacaktır.
Burada fail bilişim sistemi üzerinde işe giriş bildirgesini düzenlemeye ve sisteme veri yerleştirmeye yetkili olduğu gibi 5237 sayılı TCK"nin 204/1 ve 207/1 maddelerinde "gerçeğe aykırı belge düzenleme" (içerik sahteciliği) , 244/2 maddesinde "içerik itibari ile gerçek olmayan veri yerleştirme" eylemi seçimlik hareket olarak düzenlenmediği için "belgede sahtecilik" yada "bilişim sistemine veri yerleştirme" suçları oluşmayacaktır.
Nitekim Dairemizin 2018/4004 Esas, 2019/2115 Karar sayılı 28.02.2019 tarihli kararında ; "İşe giriş bildirgesinin e-bildirge şeklinde verilmesi durumunda, kurum tarafından bu bildirimlere istinaden düzenlenmiş belgelerin varlığı halinde eylemin TCK"nin 206/1. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu oluşturacağı" kabul edilmiştir.
d)Bilişim sistemindeki verileri bozma, yok etme , değiştirme, erişilmez kılma ve sisteme veri yerleştirme suçu TCK"nin 244/2 maddesinde; " Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. " şeklinde düzenlenerek bilişim sistemi ve sistemin işleyişine yönelik saldırıların önlenmesi amaçlanmış, sistemin soyut unsurlarına karşı işlenen zarar verici fiiller yaptırım altına alınmıştır.
Madde gerekçesinde ise; "Maddenin birinci fıkrasında bir bilişim sisteminin işleyişini engelleme, bozma, sisteme hukuka aykırı olarak veri yerleştirme, var olan verileri başka bir yere gönderme, erişilmez kılma, değiştirme ve yok etme fiilleri, suç olarak tanımlanmaktadır. Böylece sistemlere yöneltilen ızrar fiilleri özel bir suç hâline getirilmiştir" denilmek suretiyle, maddede düzenlenen suçun mala zarar verme suçunun özel bir görünüş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
Esasen 244. maddesindeki düzenleme ile bilişim sistemlerinin doğru ve işlevine uygun şekilde faaliyetine devam etmesi sağlanmak istenmiş olup, sistemin doğru ve işlevine uygun olarak faaliyetine engel olan fiiler bu madde kapsamında düznlenen suçu oluşturmakta, sistemin doğru ve işlevine uygun olarak faaliyetine engel oluşturmayan eylemler ise bu maddede düzenlenen suçu oluşturmamaktadır.
TCK’nın 244. maddenin 2. fıkrasındaki suçun faili, veriler üzerinde tasarruf yetkisine sahip olmayan kişi olup, sisteme veri yerleştirmeye yetkili olan kişinin gerçeğe aykırı veri yerleştirmesi eylemi 244 maddesi kapsamında suç olarak düzenlenmemiştir.
Madde kapsamındaki fiillerin haksız ve yetkisiz gerçekleştirilmesi aranırken ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedenlerinden biridir. Yetkili kişi sisteme veri yerleştirilmesine veya diğer fiillere rıza göstermişse suç oluşmayacaktır.
Elektronik belgelerinde sahtecilik suçlarının konusunu oluşturabileceğini kabul ettiğimizde, haksız olarak elde ettiği şifre ile yetkisiz kişi tarafından internet ortamında e-bildirge şeklinde gerçeğe aykırı işe giriş bildirgesi düzenlenmesi ve ayrıca kuruma ait bilişim sistemine veri yerleştirilmesi halinde 5237 sayılı TCK"nin 212. Maddesinde düzenlenen gerçek içtima kuralı uyarınca 207/1 maddesinde düzenlenen "özel belgede sahtecilik" ve 244/2 maddesinde düzenlenen "bilişim sistemine veri yerleştirme" suçları ayrı ayrı oluşacak ise de ;
Y.C.G.K. 29.09.2020 tarih ve 2017 /1122 Esas, 2020 /381 Karar sayılı içtihadında " TCK"nın 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bu düzenlemenin elektronik belgelerde yapılacak sahtecilik eylemlerine ilişkin özel norm niteliğinde olduğu ve özel normun önceliği ilkesi gereğince de sanık hakkında genel normun değil özel normun uygulanması gerektiği hususları göz önünde bulundurulduğunda, sanığın eyleminin TCK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasında yer alan resmî belgede sahtecilik suçuna göre özel norm niteliğinde olan aynı Kanun’un 244. maddesinin ikinci fıkrasındaki bilişim sistemine veri yerleştirme suçunu oluşturduğu" düşüncesi ile bu gibi durumlarda özel norm niteliğinde olan TCK"nin 244/2 maddesinde düzenlenen "bilişim sistemine veri yerleştirme" suçunun oluşacağını kabul etmiştir.
IV-SOMUT OLAY VE KANAATİMİZ:
... Hizmet Taşımacılık Gıda İnşaat Otomotiv Tarım Ticaret şirketi yetkilisi olan sanık ..."in şirkete ait işyerinde temyiz dışı sanık ... çalışmadığı halde 18/01/2010- 05/04/2010 tarihleri arasında sanki işyerinde çalışıyormuş gibi göstererek birden fazla gerçeğe aykırı olarak işe giriş bildirgesi düzenleyip Sosyal Güvenlik Kurumuna internet ortamında e- bildirge şeklinde verdiği iddia ve kabul edilen somut olayda ise;
Sosyal Sigortalar Kurumu ile işyeri yetkilisi sanık ... arasında imzalanan "e-bildirge sözleşmesi" gereğince ... Hizmet Taşımacılık Gıda İnşaat Otomotiv Tarım Ticaret Şirketi yetkili müdürü olarak İşe Giriş Bildirgesi vermeye sanık ..."in yetkilendirildiği ve internet işlemlerinde kullanmak üzere "Kullanıcı Kodu" ve "Kullanıcı Şifresi" verildiği,
Sanık ..."in ise şirkete ait işyerinde çalışmadığı halde Hüsamettin Çimeni sanki işyerinde çalışıyormuş gibi göstererek birden fazla gerçeğe aykırı olarak işe giriş bildirgesi düzenleyip Sosyal Güvenlik Kurumuna internet ortamında e- bildirge şeklinde verdiği,
E-bildirge şeklinde verilen işe giriş bildirgelerini düzenlemeye işveren sanığın yetkili bulunması ve sisteme veri yerleştirmeye yetkili kişinin "gerçeğe aykırı veri yerleştirmesi" eyleminin TCK"nin 244/2. Maddesinde seçimlik hareket olarak düzenlenmemesi nedeni ile "sisteme veri yerleştirme" suçunun unsurlarının oluşmayacağı,
Yine 5237 sayılı TCK"nin 204/1 ve 207 maddelerinde içerik sahteciliğinin seçimlik hareket olarak düzenlenmediği ve suç olarak tanımlanmadığı dikkate alındığında; yetkili kişi tarafından düzenlenen ve fakat içeriği gerçeği yansıtmayan işe giriş bildirgeleri nedeni ile resmi belgede sahtecilik (204/1) yada özel belgede sahtecilik (207/1) suçlarının da oluşmayacağı,
Ancak işyeri yetkilisi sanık ... tarafından internet ortamında e-bildirge şeklinde düzenlenen ve mahiyeti itibari ile özel belge niteliğinde olan suça konu işe giriş bildirgelerinin işyeri yetkilisi tarafından düzenlenmesi nedeni ile maddi/fiziki sahteciliğin söz konusu olmadığı, bu durumda işe giriş bildirgelerinin beyan niteliğinde bulunduğu, e-bildirge şeklinde ki bu beyanlar üzerine Sosyal Güvenlik Kurumuna ait olan ve kurum görevlileri tarafından işletilen bilgi işlem ortamının veri tabanında 5510 sayılı kanunun 100/3 maddesi uyarınca resmi belge niteliğinde kabul edilen kayıtların oluştuğu, veri tabanında kayıtların oluşması sırasında e- beyanın doğruluğunun ... görevlileri tarafından araştırılmadığı, ancak e-bildirge şeklinde düzenlenen bu beyanların gerçeği yansıtmadığı, işyerinde çalışmayan kişilerin çalışıyormuş gibi gösterildiği, beyanın içeriğinin yalan olduğu hususları gözönüne alındığında, sanığın eyleminin resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu oluşturacağı,
Sanığın yalan beyanda bulunması üzerine 5510 sayılı kanunun 100/3 maddesi uyarınca resmi belge niteliğinde kabul edilen kayıtların oluştuğu ve eylemin resmi evrakta sahtecilik suçunu oluşturduğu ileri sürülebilir ise de ; bu düşünce 5237 sayılı TCK"nin 206. maddesindeki resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunu işlenemez hale gelmesi sonucunu doğurur. Yalan beyan suçunun resmi belge tanzim edilmesi sırasında işlenmesi şart olduğundan, eylemin resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi halinde, kanunun amacına aykırı olarak 5237 sayılı Kanunun 206. madde hükümleri uygulanamaz hale gelir ki, bu görüşün kabulü mümkün değildir.
Öte yandan 5271 sayılı CMK"nun 225 maddesi gereğince hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede anlatılan fiilden ibaret olup, sanık hakkında düzenlenen iddianamede " gerçeğe aykırı olarak işe giriş bildirgesi düzenleyip Sosyal Güvenlik Kurumuna ibraz ederek sigortalı götermek" şeklinde iddiada bulunularak sanığın gerçeğe aykırı yalan beyanının cezalandırılması istenmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumuna ait olan ve kurum görevlileri tarafından işletilen bilgi işlem ortamının veri tabanında resmi belge niteliğinde kabul edilen kayıtların sahte olarak düzenlendiğine yönelik bir iddiada bulunulmamış ve dava açılmamıştır.
Somut olayda, işyeri yetkilisi sanık ..."in amacı da çalışmayan kişiyi çalışıyormuş gibi gerçek dışı beyanda bulunmaktır. Sanığın gerçeğe aykırı bu beyanına dayanılarak bilişim sisteminde oluşturulan veriler gerçeği yansıtmamakta ise de burada sanığın yalan beyanda bulunması cezalandırılmaktadır.
... Hizmet Taşımacılık Gıda İnşaat Otomotiv Tarım Ticaret şirketi yetkilisi sanık ..."in; Sosyal Güvenlik Kurumuna ait olan ve kurum görevlileri tarafından işletilen bilgi işlem ortamının veri tabanında resmi belge niteliğinde kabul edilen kayıtların düzenlenmesine esas olmak üzere e-sigorta portalından e-beyan şeklinde işe giriş bildirgesi düzenleyip çalışmayan kişiyi çalışıyormuş gibi beyanda bulunmak şeklinde sübut bulan eyleminin 5237 sayılı TCK"nin 206 maddesinde düzenlenen "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçunu oluşturacağı ve kararın bu yönden bozulması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun eylemin suç oluşturmadığına ilişkin bozma düşüncesine katılmıyorum.18.03.2021