6. Ceza Dairesi 2017/57 E. , 2017/700 K.
"İçtihat Metni"
Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’nin yağma suçundan 5237 sayılı TCK"nun 149/1-a-b-c-d-h-son, 168/2-3, 62, 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, sanıklar ... ve ..."ın cezalarının TCK"nun 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, cezalarının infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına, tüm sanıklar hakkında şikâyetçi ..."ya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ayrıca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2012 gün ve 279-190 sayılı hükmün sanıklar müdafileri ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine,
Dairemizce 11.04.2013 gün ve 2012/28622- 2013/7888 sayı ile yağma suçu yönünden onanmasına, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu yönünden ise;
“Yağma kastı ile işyerine gelen sanıkların işyerinde gece bekçisi olarak çalışan yakınan ...’nın ellerini beraberinde getirdikleri plastik kelepçe ile bağlayıp yere yatırdıkları, başında biri sırtına dizini koyup beklerken diğerlerinin kasayı açmaya çalıştığı, açamayınca kasayı kamyonete yükleyip götürdükleri, bu süre zarfında yakınanın zorla alıkonulduğu, ayrıca olay yerinden ayrılırken ellerini çözmediklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların özgürlüğü kısıtlama suçundan cezalandırılmaları yerine yazılı biçimde beraatlarına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 26.09.2013 gün ve 143-262 sayı ile;
“...Olayımızda ... eylemin başladığı iş yerinin güvenlik görevlisi olup, etkisiz kılınması eylemin gerçekleşmesi için zorunlu olduğundan, para aranması, paranın bulunduğu düşünülen kasanın açılmaya çalışıldığı süreçte de karşı koymasının engellenmiş olmasının bu eylem için zorunlu unsur olduğu, görev yeri içerisinde bu şekilde muhafaza edilmesi de yine eylemin kendi özelliklerinden kaynaklı ve bu eyleme özgü bir zorunluluk olduğundan artık suçun unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Aksi halde zaten suç vasfının değişmesi de gündeme gelecek
olduğundan bu hususa özellikle dikkat edilmesi gerekmektedir. Sanıkların para olduğunu düşündükleri kasayı orada açmayı başaramayınca beraberlerinde götürmeye karar verip oradan ayrılmaları ve ayrılırken ..."nın ellerini bağlı olarak bırakmaları da olağan biçimde ve yine olay yerinde görevli olan ... yönünden yer olarak farklılık yaratmadığı ancak sanıkların başlangıçta var olan ve nitelik değiştiren suçun dahi bu niteliğinin değişmesi sonucuna bağlı olarak eylemin tamamlanabilmesi için olay yerinden ayrılan sanıklara gerek ..."nın gerek bu yakınıcının haber vereceği unsurlar veya yardım isteyeceği birimlerin müdahale etmemesine bağlı olacaktır. O halde sanıkların ... veya bir başka dış etkenin kendilerine müdahale olmaksızın olay yerinden beraberlerinde götürdükleri eşyaları tam olarak kendi hakimiyet sahalarına ve serbest tasarruflarına sokabilmelerinin de böyle bir engel ile karşılaşmamalarına bağlı olacaktır. Varolan eylemin nitelikli yağma şeklinde ortaya çıkaran görevli bekçinin etkisiz hale getirilmesi olduğundan suçun tamamlanması aşamasına kadar da "etkisizlik olgusunun" sürdürülmesi sonucunu beraberinde getirmektedir. Burada amaçlanan suçun veya delillerinin bildirilmemesinin temin edilmesi olarak kabul edilebilir. Temadi eden bu olaylarda temadinin son bulduğu ana kadar etkisiz kılınması suçun veya delillerinin bildirilmesini önlemeyi zorunlu kılmaktadır. ... yağma suçuna dönüşen eylemde amaç değil suçun unsurlarında bir araç olarak olaya dahil olmuş, temadiliğinin sona erdiği ana kadarda bu özelliğini korumuştur. Sanıkların buradaki amaçları temadi eden nitelikli yağma suçunun işlenme süreci sırasında ayrıca ve müstakilen ..."nın özgürlüğünün kısıtlanması olmayıp eyleme suçun tamamlanacağı an ile suçun veya delillerinin bildirilmemesinin sağlanacağı ana kadar serbestçe hareket edip bilgi verip yardım istemesinin önlenmesidir.
Kabul edilen tüm bu değerlendirmeler ışığında ..."nın suçun üzerinde gerçekleştirildiği bir süje olmayıp, suç vasfının nitelendirilmesinde ara unsur olduğu, doğrudan doğruya bu kişinin hedeflenmeyip açıklanan hususlarda eylemin tamamlanmasını ve eylemler ile birlikte kişilerin de ortaya çıkmasını önlemek amaçlı yine görev yaptığı yer ve zaman dilimine paralel olarak etkisiz kılınmasının TCK"nın 109. maddesinde tanımlanan özgürlüğün kısıtlanması olarak değerlendirilmemesinin gerekeceği" gerekçesiyle önceki hükmünde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.11.2014 gün ve 10799 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş;
"Yargıtay’ın istikrarlı uygulamalarına göre; bir hüküm bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CMK’nun 230, 231 ve 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hâl 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 308. maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı kanunun 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, kesinleştiği takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 12.05.1998 gün 104-171, 01.04.2008 gün 42-69 ile 29.09.2009 gün 125-207 sayılı ve 04.11.2014 gün 648-477 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; yerel mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan önceki hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CMK’nun 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu ve hükümde bulunması zorunlu olan “sonuç (hüküm)” kısmı eksik bırakılmıştır. Bu itibarla, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.09.2013 gün ve 143-262 sayılı direnme hükmünün, usul ve kanuna uygun olarak direnme hükmü kurulmaması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA," karar verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma kararı sonrası yerel mahkeme 17/06/2016 tarih, 2015/372- 2016/280 karar sayılı kararı ile;
"Sanıkların olay sırasında müştekinin iş yerinde bekçi olarak çalışan yakınıcı ... ile suçun işlenmesi öncesi herhangi bir müştekiyi hedef alan eylemlerinin olmadığı, girdikleri iş yerinin amaçlarına uygun şekilde hareket ettikleri sırada ... ile karşılaşmalarından sonra eylemin gerçekleştirilebilmesi için bekçi olan bu kişinin etkisiz hale getirilmesinin zorunluluk taşıdığı ve bu nedenle eylemin vasfının değişerek yağma niteliğine dönüştüğü, doğrudan doğruya ..."ya yönelik özgürlüğü kısıtlama kastıyla hareket eden bir davranış birlikteliğinden bahsedilemeyeceği, olay yerinde bulunan sanıkların iş yerindeki güvenlik görevlisi ile karşılaşmaları sonucunda eylemlerini gerçekleştirme, tamamlama ve sonrasında da olay yerinden herhangi bir engellemeye maruz kalmadan ayrılabilmeleri için bu yönde hareket etmeleri sonucu eylemlerinin niteliklerinin de değiştiği, böylece sanıklardan ... ... bu eylem yönünden hukuki durumunun olay yerinde bulunmadığı sabit olmakla bu eylem yönünden verilecek kararın mahiyeti gereği ayrıca mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için bu eyleme
azmettirme veya kolaylaştırma gibi bir kasıta yönelik hareketinden bahsedilemeyeceği; iddia, sanıkların aksi ispatlanamayan savunmaları, emniyet tutanakları, emanet eşya makbuzları, mağdura ait ATK Eyüp Şube Müdürlüğünce düzenlenen rapor, CD izleme tutanağı, HTS Raporu, TİB Cevabi yazıları, ekspertiz raporu, olay yeri inceleme tutanağı, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamı ile anlaşılmakla, her ne kadar sanıklardan ... hakkında mağdura karşı özgürlüğünü kısıtlama suçundan cezalandırılması için kamu davası açılmış ise de, yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle CMK 223/2-e maddesi gereğince sanığın beraatine, sanıklar ..., ..., ..., ... yönünden önceki kararda direnilerek açıklanan nedenlerle sabit görüşen onama kararı ile kesinleşen nitelikli yağma eyleminin zorunlu unsuru olduğundan, sanıklar hakkında özgürlüğü kısıtlama suçundan ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun kararı sonrası yeniden yapılan değerlendirme sonrasında özgürlüğü kısıtlama eyleminden dolayı verilen kararın sanıklardan ... yönünden farklılık içermesi nedeniyle bu sanık yönünden temyiz yolunun açık olup, atılı bu eylem yönünden diğer sanıklar hakkında yine bu eyleme yönelik kısmi direnme niteliğinde olduğu da gözetilerek bu hususun dairesince dikkate alınmasına karar verilmesi oy birliği ile uygun görülmekle" gerekçesiyle önceki hükmünde direndiğini belirtmiştir.
Bu hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "bozma" istekli 03/11/2016 gün ve 2016/378425 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilen dosya;
5271 sayılı CMK"nın 307/3. madde ve fıkrasının 2. cümlesini değiştiren ve geçici 10.maddesini düzenleyen, 02/12/2016 gün, 29906 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 36. maddesi uyarınca; "Direnme üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu"na gelen ve henüz karara bağlanmamış olan dosyaların, öncelikle kararına direnilen Daire tarafından incelenmesinin zorunlu kılınması karşısında;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Başkanlığının 14/12/2016 gün, 2016/1353 Esas ve 2016/2052 sayılı kararı ile Dairemize gönderilen dosya, yeniden incelenerek değerlendirilmiş ve karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Oluş ve dosya kapsamına göre, yağma kastı ile işyerine gelen sanıkların işyerinde gece bekçisi olarak çalışan yakınan ...’nın ellerini beraberinde getirdikleri plastik kelepçe ile bağlayıp yere yatırdıkları, başında biri sırtına dizini koyup beklerken diğerlerinin kasayı açmaya çalıştığı, açamayınca kasayı kamyonete yükleyip götürdükleri, bu süre zarfında yakınanın zorla alıkonulduğu, ayrıca olay yerinden ayrılırken ellerini çözmediklerinin anlaşılması karşısında; sanıkların özgürlüğü kısıtlama suçundan cezalandırılmaları yerine yazılı biçimde beraat ve/veya haklarında ceza tertibine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekçe ve sonuçları itibariyle yerinde görülmediğinden bozulmasına dair;
Dairemizin 11.04.2013 gün ve 2012/28622- 2013/7888 karar sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 17/06/2016 tarih, 2015/372-2016/280 karar sayılı ilamındaki direnme kararı yerinde görülmediğinden,
CMK"nın 307/3.maddesi gereğince, mahkemenin direnme kararı konusunda karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 21.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.