22. Hukuk Dairesi 2016/24168 E. , 2019/21961 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkilinin 1475 sayılı kanunun 14.maddesinin biricin fıkrasının (5) numaralı bendi gereği 15 yıllık sigortalılık süresini ve en az 3600 gün prim ödeme sayısını tamamlaması sebebiyle kıdem tazminatı ve sair alacaklarını talep ettiğini, müvekkiline 26.596,34 TL kıdem tazminatı ödendiğini, bu miktarın eksik hesaplandığını, müvekkilinin çalıştığı süre boyunca günde 12 saat çalışmasına rağmen fazla çalışma ücretlerinin ödenmediğini, yıllık izinlerinin sürekli 10 gün olarak kullandırıldığını belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin eksik ödenen kıdem tazminatının, yıllık izin ücreti, fazla çalışma, hafta tatili ve resmi tatillerde yaptığı çalışmaları karşılığı ücretlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir,
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporu doğrultusunda, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içerisinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davalı"nın aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2- Taraflar arasında davacının yıllık izin alacağının hesabı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 59. maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada ilişkinin sona erme şeklinin ve haklı olup olmadığının önemi bulunmamaktadır.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Aktin feshi halinde kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücret işçinin kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Böylece, iş sözleşmesinin feshinde kullanılmayan yıllık ücretli izin hakkı izin alacağına dönüşür. Bu nedenle zamanaşımı da, iş sözleşmesinin feshinden itibaren işlemeye başlar.
4857 sayılı İş Kanununun 54. maddesinde, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştıkları sürelerin birleştirilerek göz önüne alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu durumda işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir. Kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmetlerin de aynı gerekçeyle izin hesabı yönünden birleştirilmesi gerekir. Bununla birlikte, işçiye önceki feshe bağlı olarak kullanmadığı izin ücretleri tam olarak ödenmişse, bu dönemin sonraki çalışma sürelerine eklenerek izin hesabı mümkün olmaz. Ancak, önceki çalışma döneminde izin kullandırılmak veya fesihte karşılığı ödenmek suretiyle tasfiye edilmeyen çalışma süreleri de aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerindeki çalışmalara eklenir. İşçinin aralıklı olarak aynı işverene ait işyerinde çalışması halinde önceki dönemin kıdem tazminatı ödenerek feshedilmiş olması, izin yönünden sürelerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Yine, önceki çalışılan sürede bir yılı doldurmadığı için izne hak kazanılmayan arta kalan süreler de, işçinin aynı işverene ait işyeri ya da işyerlerindeki sonraki çalışmalarına eklenerek yıllık izin hakkı belirlenir. Yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalışmalarda önceki dönem zamanaşımına uğramaz.
İş sözleşmesinin işverence feshedilmesi halinde 17. maddede belirtilen yasal ya da arttırılmış bildirim önelleri ile 27. madde uyarınca işçiye verilmesi gereken iş arama izinleri, yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe girmez. Kanundaki bu düzenleme karşısında işçi tarafından ihbar önelli fesih halinde bildirim öneli ile yıllık izin süresinin iç içe girebileceği kabul edilmelidir.
Kanunda, iş sözleşmesinin feshinde ödenmesi gereken izin ücreti için kesin bir ödeme günü belirlenmiş değildir. Sözleşmenin feshi anı, yıllık ücretli izin hakkının ücrete dönüşmesi, bir başka anlatımla izin ücretine hak kazanma zamanı olarak Kanunda belirtilmiştir. İş sözleşmesinin feshedildiği tarihte izin ücreti muaccel olur, ancak faiz başlangıcı bakımından işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekir.
Somut olayda, davacının yıllık izin alacağı davacının dava dilekçesindeki beyanı ve tanık beyanı gereği her yıl 10 gün yıllık izin kullandırılmış olması nedeni ile 160 gün yıllık iznini kullandığı bakiye 180 gün izin alacağı kaldığı kabul edilerek hesaplanmış ve hüküm altına alınmıştır. Davacı dava dilekçesinde 5 yıla kadar 14 gün izin kullanmadığını, 5 yılı doldurduktan sonra da kullandığı iznin 10 günü geçmediğini, yıllık izinlerin sürekli 10 gün kullandırıldığını beyan etmiştir. Dinlenen tanıklar da 10 güne kadar izin kullandırıldığını beyan etmişlerdir. Bu durumda davacının her yıl 10 gün izin kullandığı bakiyesini kullanmadığı yönündeki tespit yerindedir. Davalı müfettiş raporu gereği eksik olan 9 günlük iznin de kullandırıldığını davacının yıllık izin alacağının kalmadığını ileri sürmüş ise de, müfettiş raporunda davacının 8,5 günlük eksik yıllık izininin kaldığı yönünde bir tespit bulunmakla birlikte bu tespitin nasıl yapıldığı anlaşılamamıştır. Davacının 29.01.2013-08.02.2013 tarihleri arasında geçmiş yıllara ilişkin 9 günlük yıllık izin kullanıma ilişkin belge ile 2011 yılında 09.08.2011-02.09.2011 tarihleri arasında yıllık izin kullanımına ilişkin belge dışında başkaca bir belgede sunulmamışır. Davacının yıllık izinlerini kullandığına ilişkin başkaca belge sunulmamış olması, müfettiş raporunda raporun işçilere tebliğe ilişkin kısımda davacının isminin yer almaması karşısında mahkemece davacının her yıl 10 gün yıllık izin kullandığı kabulü ve bakiyesi için hüküm kurulması yerindedir. Ancak davacının toplam 18 yıl çalışması için her yıl 10 gün izin kullandığının kabulü halinde davacının toplam 180 gün yıllık izin kullandığının bakiye 160 gün izninin kaldığının kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur. Ayrıca dosya içinde yer alan 2011 yılında 09.08.2011-02.09.2011 tarihleri arasında yıllık izin kullanımına ilişkin belgenin değerlendirilmemesi hatalı olmuştur. Mahkemece davacının 18 tam yıl çalışma nedeni ile 2011 yılı hariç her yıl 10 gün izin kullandığının ve 2011 yılında 09.08.2011- 02.09.2011 tarihleri arasında yııllık izin kullandığının kabulü ve bakiye izin süresi için hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi hatalı bozmayı gerektirmiştir.
3- Taraflar arasında davacının fazla çalışma, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacağının bulunup bulunmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatilinde çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Çalışma düzenin ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı, ulusal bayram genel tatili ile hafta tatilinde çalışma yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatili ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatil ve hafta tatili alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille söz konusu olabilir. Buna karşın, bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda dahi, işçinin geçerli bir yazılı belge ile bordroda yazılı olandan daha fazla çalışmayı yazılı delille ispatlaması gerekir. Bordrolarda tahakkuk bulunmasına rağmen bordroların imzasız olması halinde ise, varsa ilgili dönem banka ve tüm ödeme kayıtları celp edilmeli ve ödendiği tespit edilen miktarlar yapılan hesaplamadan mahsup edilmelidir.
Fazla çalışma, ulusal bayram ve genel tatili ile hafta tatili alacaklarının yazılı delil ya da tanıkla ispatı imkan dahilindedir. İşyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.
Aynı ilkeler hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil alacakları için de geçerlidir.
Somut olayda, davalı bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile Mayıs 2012/ Mart 2013 tarihleri arasındaki maaş bordrolarını dosyaya sunmuş ancak mahkemece sunulan belgelerin savunmanın genişletilmesi mahiyetinde olduğu gerekçesi dikkate alınamamıştır. Ancak davanın hukuksal niteliği ve somut olayın özelliği gereği davalı tarafından dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge unulmuşsa, bu belge üzerinde gerekli inceleme yapılmak suretiyle bir karar verilmesi gerekir. Diğer bir anlatımla, yargılama aşaması henüz tamamlanmamış ise böyle durumda, borcu itfa eden belge değerlendirmeye alınmalıdır. Gerçekten de, yargılamada davayı inkâr eden davalının savunması, borcun bulunmadığı savunmasını da kapsar. O nedenle, davalının borcun ne sebeple bulunmadığını açıklama ve iddianın aksine delillerini ikame etme hakkının ortadan kalktığından söz edilemez. Belirtilen nedenlerle, bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile sunulan ve borcu söndüren bir belgenin varlığı karşısında savunmanın genişletilmesi yasağından söz edilemeyeceğinin kabulü de zorunludur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 24.02.2016 tarih, 2014/22-735 esas, 2016/166 Karar) Bu nedenle bilirkişi raporuna itiraz dilekçesi ile sunulan Mayıs 2012/ Mart 2013 tarihleri arasındaki maaş bordroları dikkate alınarak tahakkuk olup olmadığı, davacıya ödeme yapılıp yapılmadığı belirlenmeli ve sonucuna göre yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda hüküm kurulmalıdır. Yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 02/12/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.