Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2021/88
Karar No: 2022/374
Karar Tarihi: 24.05.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/88 Esas 2022/374 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2021/88 E.  ,  2022/374 K.

    "İçtihat Metni"



    Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu


    Sanık ...'nun görevi kötüye kullanma suçundan beraatine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince verilen 28.12.2020 tarihli ve 15-54 sayılı hükmün Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Bozma” istemli 11.03.2021 tarihli ve 30850 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Ceza Genel Kurulunca sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan kurulan beraat hükmünün isabetli olup olmadığına ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
    İncelenen dosya kapsamına göre;
    Hâkimler ve Savcılar Kurulu 1. Dairesince 27.09.2018 tarih ve 5174-12721 sayı ile sanık ... hakkında soruşturma izni, Hâkimler ve Savcılar Kurulu 2. Dairesince 28.05.2019 tarih ve 26-509 sayı ile ise kovuşturma izni verildiği,
    ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/191 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan ...’ün de aralarında olduğu bir kısım sanıklar ile kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçlarından bir kısım sanıkların yargılanması sonucunda; bazı sanıkların kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçundan TCK’nın 191/2-3-4 ve 5. maddesi uyarınca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunduğu, bir kısım sanıkların uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan beraatlerine, sanıklar.... uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan TCK’nın 188/3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 4.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği, hükümleri kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçlarından haklarında hüküm verilen bir kısım sanıklar ve müdafilerinin temyiz etmesi üzerine söz konusu kararın itiraz kanun yoluna tabi olduğu ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerini sanıklar .... ve müdafilerinin temyiz etmesi üzerine sanık Nurdoğan Ceylan hakkındaki hükmün onanmasına, sanık ... Gümüş’e atılı eylemin kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak suçunu oluşturduğundan, diğer sanıklara atılı suçların ise işlendiğine dair yeterli delil olmadığından beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verildiğinden bahisle bozulmasına ve hakkında beraat kararı verilmesine yönelik bozma hükmünün kararı temyiz etmeyen sanık ...’e CMUK’nın 325. maddesi uyarınca sirayetine karar verildiği,
    ... Cumhuriyet Başsavcılığının 25.09.2020 tarihli ve 26286 sayılı yazısı ve ekindeki belgelere göre; ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.10.2009 tarihli ve 191-245 sayılı kararı ile katılan ...’ün sanık sıfatıyla yargılanması neticesinde verilen 5 yıl hapis ve 4.000 TL adli para cezasının 05.12.2016 tarihinde kesinleştirme işleminin yapıldığı, kesinleşme türünün "Temyiz edilmeden kesinleşme" şeklinde yazıldığı, katılan ... hakkında düzenlenen müddetnameye göre 01.02.2017 tarihinde ceza infaz kurumuna girdiği, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.04.2017 tarihli ve 191 sayılı yazısı ile ilamat evrakının işlemsiz olarak iade edilmesinin istenmesi üzerine katılan ...’ün aynı gün tahliye edildiği,
    ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.09.2020 tarihli ve 191 sayılı yazına göre; katılan ...'ün ceza infaz kurumunda kaldığı sürenin başka bir cezadan mahsup edilmediği,
    ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/11 esas numaralı dosyasının incelenmesinde; 17.01.2017 tarihli tensip zaptına göre, sanık olarak ...’ün adının yer almadığı, sanıklara ve müdafilere duruşma gününün bildirilmesine karar verilerek yargılamanın 11.04.2017 tarihine bırakıldığı, 11.04.2017 tarihli oturumda Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 02.11.2016 tarihli ve 2018-8090 sayılı bozma ilamına uyulmasına, sanık ... yönünden verilen kararın sirayet sonucu bozulmasına rağmen temyiz edilmediği gerekçesi ile kesinleştirme işlemi yapılarak hakkında verilen mahkûmiyet kararı infaza verilmiş ise de anılan şahsın dosyaya sanık sıfatıyla taraf olarak eklenmesi, hakkındaki kesinleştirme işleminin iptali ile infazın durdurulmasına ve infaz evrakının geri istenmesine karar verildiği, ... hakkındaki cezanın infazının durdurulduğu, yapılan yargılama neticesinde sanıklar ..., .. . uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan beraatlerine, sanık ... Gümüş’ün kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurmak suçundan mahkûmiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına 30.11.2017 tarihinde karar verildiği, sanık ... hakkında verilen beraat hükmünün istinaf edilmeksizin kesinleştiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan ...; ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan hakkında yapılan yargılama sonucunda 5 yıl hapis ve 4.000 TL adli para cezası ile cezalandırıldığını, hükmü ailevi sorunları nedeniyle temyiz etmediğini, kendisiyle birlikte yargılanan ve hükümleri temyiz eden sanıklar hakkında Yargıtay tarafından hükümlerin bozulması üzerine hakkında verilen hükmün de bozulduğunu öğrendiğini, ancak atılı suçtan dolayı Uzunköprü Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bir hafta civarında, bir süre de ... Açık Ceza İnfaz Kurumunda cezasının bir kısmını infaz ettiğini, bozma sonrası yapılan yargılamada beraat ettiğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
    Tanık ...; olay tarihinde ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin geçici yetkili olarak yazı işleri müdürü olduğunu, söz konusu dosyanın Yargıtaydan dönüşünde dosyayı incelediğinde verilen hükümlerin bir kısım sanıklar yönünden onandığını, bir kısım sanıklar açısından ise bozulduğunu, onama kararı verilen sanıklar yönünden aynı gün 02.12.2016 tarihinde infaz işlemlerini yaptığını, katılan ...'ün adına Yargıtay ilamında rastlamadığını, dosya içerisindeki temyiz dilekçelerini incelediğini, sanık olarak yargılanan katılan ...’ün hükmü temyiz etmediğini tespit ettiğini, bir kısım sanıklar yönünden yapılan bozmanın katılan ...'e sirayet ettirildiğini fark etmesi üzerine ne gibi bir işlem yapması gerektiğini mahkeme başkanı olan sanığa sorduğunda, sanığın dosyayı bırakmasını ve inceleyip daha sonra haber vereceğini söylediğini, sanık olarak yargılanan katılan ...'ün kararı temyiz etmediğinden dolayı bozma hükmünün bu sanığa sirayet etmeyeceğini 05.12.2016 tarihinde sanığın söyleyip infaz işlemlerinin yapılmasını istemesi üzerine aynı gün kesinleştirme işlemini yaparak evrakı UYAP sisteminden sanığa gönderdiğini, sanığın fiziki olarak da evrakı imzaladığını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ...; katılanı tanımadığını, mahkemede geçici yetkili yazı işleri müdürlüğü yapan tanık...’in söz konusu Yargıtay bozma ilamını yanlış kesinleştirdiğini, tanık...’in kendisini suçtan kurtarmaya yönelik beyanda bulunduğunu, hükmü temyiz etmeyen sanık olarak yargılanan katılan ...’ün hükmü temyiz etmediğinin ve onun hakkında da beraat kararı verilmesi gerektiği hususunun Yargıtay bozma ilamında açık olduğunu, tanık...’e katılan ...’e sirayet hükümlerinin uygulanmayacağına dair bir talimat vermediğini, tanık...’in dosyadaki bir sanığın hükmü temyiz etmediğini belirterek "Onun hakkındaki hükmü kesinleştirip infaza verelim mi?" demesi üzerine kendisinin de "Tamam." demiş olabileceğini, dosyanın yargılama aşamasında görev almadığını, bozma sonraki tensip zaptını da kendisinin düzenlemediğini, zira tensip zaptını kendisinin yapması hâlinde böyle bir hatanın gerçekleşmeyeceğini, tanık...’in ilamdaki CMUK’nın 325. maddesi yerine CMK’nın 325. maddesine baktığından sirayet düzenlemesi yerine yargılama giderlerine ilişkin düzenlemeyi görünce hukukçu olmadığı için yanlış yorumlamış olabileceğini, tanık...’in uzun zamandır yazı işleri müdürlüğü yaptığını, kesinleştirme işlemini kasten yanlış gerçekleştirdiğini düşünmediğini, dosyadaki sanık sayısı fazla olup diğer sanıklar hakkındaki kesinleştirme işleminin doğru yapıldığını, sadece tek sanık hakkındaki kesinleştirme işleminin yanlış yapıldığını, bozma ilamını incelerken gerekli dikkati göstermemesi hâlinin taksiri oluşturacağını, üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun ise kasten işlenebilen bir suç olduğunu, söz konusu olayın çok yoğun olarak çalıştıkları 15 Temmuz darbe girişimi sonrası gerçekleştiğini, çalışma prensibi gereği Yargıtaydan dönen dosyalarda neler yapılması gerektiğini kaleme havale ettiğini, kısmen onama kısmen bozmaya ilişkin kararlarda, onama kararı verilen sanıklar yönünden aynen infaz, bozma kararı verilen sanıklar yönünden bozma doğrultusunda işlem yapılması şeklinde havale yaptığını, sözlü talimat ile işlem yaptırmadığını, işlem yoğunluğundan dolayı her sanığın adına havalede yer verme imkânının olmadığını, tanık...’in ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin yanı sıra kendi mahkemelerinde de görevlendirildiğini, sehven düzenlenen ceza fişini onayladığını, infaz işleminin düzenlenen ceza fişi ile başlamadığını, infaz işinin infaz savcısının sorumluluğunda olduğunu, ceza fişinin ekinde mahkeme ilamı ile Yargıtay kararının da olduğunu, ... yoğunluğu nedeniyle infaz savcılığının da gözünden kaçtığını, katılan ... Demir’in cezasının infaz edildiği hususunun sanık veya müdafisi tarafından değil yargı mercisince fark edildiğini savunmuştur.
    Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler"e yer veren dördüncü kısmının "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesi;
    "(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmişken, 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanun'un birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan "Kazanç" ibareleri "Menfaat", birinci fıkrasında yer alan "Bir yıldan üç yıla kadar" ibaresi "Altı aydan iki yıla kadar", ikinci fıkrasında yer alan "Altı aydan iki yıla kadar" ibaresi "Üç aydan bir yıla kadar" ve üçüncü fıkrasında yer alan "Birinci fıkra hükmüne göre" ibaresi "Bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile" biçiminde değiştirilmek suretiyle,
    "(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır." hâlini almış, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.
    Maddenin, birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
    Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanundan veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevinin gereklerine aykırı davranmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da suç tarihi itibarıyla kişilere haksız kazanç sağlanması gerekmektedir.
    Anılan maddenin gerekçesinde suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar;
    "Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir." şeklinde vurgulanmış, gerekçede yer verilen "kazanç" ifadesi 6086 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikle sonradan "menfaat" olarak değiştirilmiştir.
    Öğretide de TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (... Emin Artuk - ... Gökçen - ... Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, ..., 2011, .... 913 vd; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Yayınevi, ..., 2013, .... 769; Veli ... Özbek - ... Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker ..., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, ..., 2011, .... 974.).
    Görevin gereklerine aykırı hareket etmekten, kamu görevlisinin görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslardan başka surette ifa etmesi anlaşılmaktadır. Bu anlamda kamu görevlisinin herhangi bir şekilde kanuni yetkisini aşması, kanunun aradığı şekil şartlarına uymaması, takdir yetkisini amacı dışında kullanması, kanunun emir ve müsaade ettiği hareketinin gerektirdiği ön şartlara aykırı hareket etmesi, kendisine teslim edilen ve görevi sebebiyle kullanması gerekli eşyayı usulsüz kullanması gibi fiiller görevin gereklerine aykırılık kapsamında kalmaktadır.
    Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle "Mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat" kavramlarının açıklanması ve somut olayda bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.
    Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; "Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir." şeklinde vurgulanmış, öğretide de mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyip daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (... Emin Artuk - ... Gökçen - ... Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, ..., 2011, .... 911 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, ... Yayınevi, ..., 2013, .... 772; Veli ... Özbek - ... Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker ..., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, ..., 2011, .... 974.).
    Kişilere haksız menfaat sağlanması, bir başkasına hukuka aykırı şekilde her türlü maddi ya da manevi yarar sağlanması anlamına gelmektedir.
    Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde "Ekonomik bir zarar" olduğu vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 71. maddesinde; kamu görevlilerinin kast, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her olayda hâkim tarafından, ..., mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması hâlinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir düşünceyle de hareket edilmemelidir.
    Gelinen bu aşamada “bozmanın sirayeti” ve “kesinleştirme işlemi” hususlarının da incelenmesi gerekmektedir.
    Çok sanıklı dosyalarda, sanıkların her biri birbirlerinden bağımsız olarak kanun yoluna başvurma hakkına sahiptir. Kural olarak sanıklardan birinin verilen karara karşı yaptığı kanun yolu başvurusu, diğer sanıklar hakkında verilen hükümleri kapsamaz. Kanun yoluna başvurmayan diğer sanıklar hakkında verilen hüküm, kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşir. Bu durum, “davasız yargılama olmaz” ilkesinin bir sonucudur.
    Ancak temyiz kanun yolu bakımından, gerek 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, ilgili hükümlerdeki koşullar oluştuğu takdirde, temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz yoluna başvurmayan, süresinden sonra başvuran veya temyize başvurmakla beraber başvurusu kabul edilmeyen sanıkların da yararlanmaları kabul edilmiştir. Buna; bozma kararının "sirayeti”, “genişleme etkisi” ya da “teşmili (yayılma) etkisi” denilmektedir.
    1412 sayılı CMUK'nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken “Hükmün bozulmasının diğer maznunlara sirayeti” başlıklı 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikatında kanuna muhalefet edilmesinden dolayı maznun lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunamamış olan diğer maznunlara da tatbiki kabil olursa bu maznunlar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” şeklinde,
    Benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK'nın “Hükmün bozulmasının diğer sanıklara etkisi” başlıklı 306. maddesi ise “Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yararlanırlar.” biçiminde düzenlenmiş olup hükmü temyiz etmeyenlerin veya temyiz istemi reddedilenlerin, temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmaları adaletsizliğini gidermek amacı ile yasaya konmuştur. Bu suretle temyiz edenler lehine oluşacak durumdan, temyiz etmeyenlerin de istifadesi sağlanmış olacaktır. Bozmanın sirayetinde yerel mahkeme hükmü, temyiz etmeyen sanık yönünden bozulmamakta, anılan maddeler uyarınca sanık, bozma kararının sonucundan yararlandırılmaktadır.
    Hükmü temyiz etmeyen ya da temyiz istemi reddedilen sanık, bozma kararının sonucundan yararlanacağı için, öncelikle bozmaya uyulması ve cezanın uygulanmasında temyiz eden sanık lehine yeni bir karar verilmesi zorunludur. Lehe bozma bu takdirde, hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilecektir. Bunun sonucu olarak önceki kararda direnilmesi hâlinde, sirayetten söz edilemeyecektir. Aksi takdirde temyiz davası açan sanık için kabul edilmeyen bir bozma nedeninin, kanun yoluna başvurmayan sanık lehine kabulü gibi bir sonuca ulaşılacaktır. Bu sonuç ise temyiz edenin aleyhine, temyiz etmeyenin lehine olup çelişkili bir uygulamaya neden olacağından sirayet müessesesinin amacına aykırıdır. Diğer taraftan temyiz incelemesi sırasında, bozma nedeninin hükmü temyiz etmeyen sanığa sirayet ettirilmesine işaret edilmesi de zorunlu olmayıp lehe bir bozma sebebinin bulunması durumunda mahkemelerce bu hususunun kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.
    Diğer taraftan Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in “Yazı işleri hizmetlerinin yürütülmesi” başlıklı 105/2. maddesi;
    “(2) Yazı işleri müdürünün görev ve sorumlulukları şunlardır:
    ...
    i) Kesinleştirme işlemlerini yapmak, doğruluğunu kontrol ettikten sonra kesinleşen infaz evrakını ve tali karar fişini derhâl düzenleyerek Cumhuriyet başsavcılığına verilmek üzere mahkeme başkanı veya hâkimin onayına sunmak.” şeklinde düzenlenerek yazı işleri müdürünün görev ve sorumlulukları arasında kesinleştirme işlemi yapıp kontrol ettikten sonra kesinleşen infaz evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına verilmek üzere mahkeme başkanı veya hâkimin onayına sunmak olduğu belirtilmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
    ... 1. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı olan sanık ...’nun, mahkemenin 2008/191 esas numaralı dosyasında aralarında katılan ...’ün de olduğu bir kısım sanıklar hakkında yapılan yargılama sonucunda uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan TCK’nın 188/3 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 4.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği, hükümlerin katılan ... dışındaki bir kısım sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesince, Yerel Mahkeme hükmünün bir kısım sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verildiğinden bahisle bozulmasına ve bozma hükmünün, hükmü temyiz etmeyen sanık olarak yargılanan katılan ...’a sirayet etmesine karar verilmesine rağmen dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesi sonrasında katılan ... hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün “Temyiz edilmeden” kesinleştiğinden bahisle kesinleştirme işlemini yapıp infaza vermesi neticesinde katılan ...’ün 01.02.2017 ile 11.04.2017 tarihleri arasında 2 ay 9 gün süreyle ceza infaz kurumunda kalmasına sebebiyet verdiğinden sanığın görevi kötüye kullanma suçunu işlediği iddia edilen olayda;
    Kesinleştirme işlemini yapan ve anılan işlemde imzası bulunan yazı işleri müdürü olan tanık... kesinleştirme işlemini nasıl yapması gerektiğini mahkeme başkanı olan sanığa sorduğunda, sanığın katılan ...'ün kararı temyiz etmediğinden dolayı bozma hükmünün katılan ...’e sirayet etmeyeceğini söyleyip infaz işlemlerinin yapılmasını istemesi üzerine kesinleştirme işlemini yaptığını ifade etmiş ise de, sanığın atılı suçlamayı kabul etmeyip bu şekilde tanık...’e bir talimat vermediğini savunması, Bölge Adliye ve Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Cumhuriyet Başsavcılıkları İdarî ve Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik’in 105/2-i maddesi uyarınca yazı işleri müdürünün kesinleştirme işlemi yapmak ve kontrol etmek hususunda görevli olması karşısında; yazı işleri müdürü olan tanık ...’nun kendisini sorumluluktan kurtarmak adına sanık aleyhine vermiş olduğu taraflı ve tutarlı beyanı değerlendirme dışı tutularak yapılan değerlendirmede;
    Yerel Mahkemece anılan dosyanın bir kısım sanıkları hakkında verilen mahkûmiyet hükümlerinin Yargıtay 9. Ceza Dairece anılan sanıkların beraatlerine karar verilmesi gerektiğinden bozulmasına ve bozmanın hükmü temyiz etmeyen katılan ...’e sirayetine karar verilmekle, Özel Dairenin bozma ilamının kendiliğinden sonuç doğurmaması, Yerel Mahkemenin Özel Dairenin bozma kararı üzerine açacağı duruşma sonunda uyma kararı vermesi hâlinde bozma nedenlerini yerine getirip hükmü temyiz etmeyen sanık hakkında sirayet hükümlerini uygulayacak olması, bozma öncesi ilk hükmün sanığın yer almadığı ağır ceza mahkemesi heyeti tarafından verilmesi, yine sanığın yer almadığı farklı heyetler tarafından tensip zaptının düzenlenmesi ve sonrasında ilk oturumda durumun fark edilmesi üzerine infazın durdurulmasına karar verilmesi, söz konusu katılan ... hakkında verilen cezanın infazının ayrı bir işlem olup sirayet ile doğrudan bir ilgisinin bulunmaması, kanun yoluna başvurmayan sanık olarak yargılanan katılan ... hakkındaki hükmün kanun yoluna başvurma için öngörülen sürenin sonunda kesinleşmesi, sirayet ile hükmü temyiz etmeyen sanık açısından hükmün bozulmayıp, sanığın bozma kararının sonucundan yararlandırılması, kaldı ki hükmü temyiz etmeyen katılan ... hakkındaki ilamın derhal infaza verilmesi hâlinde de aynı sonucun doğacak olup katılanın cezasının infaz edilecek olması, tanık ... tarafından hatalı olarak gerçekleştirilen kesinleştirme işleminin sehven sanık tarafından imzalanması sonrası düzenlenen ceza fişinin ekinde mahkeme ve Yargıtay ilamlarının olması, ekinde ilgili evrak bulunan infaz dosyasının Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi neticesinde düzenlenen müddetname ile cezanın infazına başlanması, sanığın ... yoğunluğundan ve beşeri hatasından kesinleştirme şerhini sehven imzalaması ile birlikte sonraki aşamalarda ceza fişini ve müddetnameyi düzenleyen Cumhuriyet savcılarınca bu hatanın fark edilmeyip cezanın infazına başlanmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın atılı suçu işleme kastının bulunmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, usul ve yasaya uygun Özel Dairece sanık hakkında verilen beraat hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 28.12.2020 tarihli ve 15-54 sayılı sanık hakkında görevi kötüye kullanma suçundan verilen beraat hükmünün ONANMASINA,
    2- Dosyanın, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunun 22.06.2021 tarihli ve 196 sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı görevi kötüye kullanma suçundan kaynaklanan davalara ilişkin dosyaların devredildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE 24.05.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi