11. Hukuk Dairesi 2016/5907 E. , 2018/103 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 04/03/2014 tarih ve 2009/89-2014/126 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, 28.04.2008 tarihinde noterde yapılan anonim şirket hisse devir sözleşmesi ile ..., ... , Esra Demirden , ..., ... ve ..."nün hisselerini, ..., ..., ..., ...ve ... devrettiklerini, şirket tarafından ..."ya olan borçlar için 10.08.2008 tarihinde 24.065,51 TL Ziraat Bankasına teminat eksiğinin kapanması için 11.07.2008 tarihinde 44.760,00 Euro maliyeye olan borçlar için 04.12.2008 tarihinde 35.000,00 TL, 05.12.2008 tarihinde ise 3.000,00 TL ödendiğini, anonim şirket devir ön sözleşmesinin 6. ve 10. maddeleri gereği hisselerini devredenlerin devir öncesi şirkete ait borçları ve mükellefiyetleri şirkete ödemek zorunda olduklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 7.500,00 TL"nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka faiz tarihi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan ... vekili; davacı şirketin taraf olmadığı devir sözleşmesine dayalı olarak hak talep edemeyeceğini, aktif husumet ehliyeti bulunmadığını belirterek husumet yönünden davanın reddine karar verilmesini, dava dilekçesinden şirketin ödeme yaptığı kalemlerin ne olduğu ve bunların hangi döneme ait olduğu anlaşılamadığını şirket hissedarlarının tümünün davaya dahil edilmesi gerektiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalılardan Hacı Şükür Irkılata vekili, 22.07.2010 tarihli celsede davacının müvekkili açısından davayı takipten vazgeçmesine bir diyecekleri olmadığını ve yargılama gideri ile vekalet ücreti talep etmediklerini belirtmiştir.
Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece; iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre, davalılardan ... yönünden HMK 120. maddesi gereği davanın açılmamış sayılmasına; diğer davalılar yönünden davacı şirketin taraf olmadığı bir sözleşmeye dayanarak hak talep edemeyeceği dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı dolayısıyla dava şartının gerçekleşmediği, gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Bir sözleşmede ifanın taraflarca üçüncü kişiye yapılmasının kararlaştırılması, üçüncü kişi yararına sözleşmedir. Üçüncü kişi yararına sözleşmeden doğan borç üçüncü kişiye ifa edilir, vadettiren borcun üçüncü kişiye ifa edilmesini isteyebilir. Kural olarak üçüncü kişi yararına sözleşmeleri, eksik üçüncü kişi yararına sözleşme ve tam üçüncü kişi yararına sözleşme olarak ikiye ayırmak mümkündür. Aralarındaki temel fark ise eksik üçüncü kişi yararına sözleşmelerde üçüncü kişinin, sözleşme ile borç altına giren taraftan talepte bulunamamasına karşın tam üçüncü kişi yararına sözleşmelerde bunun mümkün olmasıdır. Üçüncü kişiler yararına yapılan sözleşmelerin eksik ya da tam olup olmadığının tespitinde, sözleşmede bu yönde açık bir hüküm ya da anlatımın olması, bu yönde bir açıklık olmaması halinde ise sözleşme hükümlerinin amaçsal yorum ile değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut uyuşmazlık, 818 sayılı BK"nın 111. (6098 sayılı TBK"nın129.) maddesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Dava dışı hisse devredenler ile hisseyi devralan davalılar arasında imzalanan Hisse Devir Sözleşmesinin 6. ve 10. maddelerinde hisselerin fiili devir tarihinden önceki dönemlere ait şirketin vergi, resim, harç, ..., Belediye Gelirleri Yasası"na tabi ödemeler vb gibi borçlarının davalılar tarafından ödeneceği açıkça kabul edilmiştir. Bu durum karşısında, içeriği itibariyle, sözleşmeyi 818 sayılı BK 111/2 maddesinde düzenlenen tam 3. kişi yararına sözleşme olarak nitelemek gerekir. Bu nedenle, davacı şirketin sözleşmeye dayanarak sözleşme kapsamında belirlenen dönemde davalılar tarafından ödenmesi üstlenilen borçların tahsili için hisse devreden davalılara karşı dava açması mümkündür. Bu durum karşısında, işin esasına girilip sözleşme hükümleri yorumlanarak bir karar vermek gerekirken, sözleşmeye yanlış anlam vererek davacı sıfatının bulunmadığının kabulu ile davanın reddi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 09/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.