Esas No: 2020/328
Karar No: 2022/395
Karar Tarihi: 02.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/328 Esas 2022/395 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2020/328 E. , 2022/395 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi: Ceza Genel Kurulu
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık hakkında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 30.01.2020 tarih ve 46-7 sayı ile; sanığın TCK'nın 314/2, 3713 sayılı Kanun'un 5/1, TCK'nın 53, 58/9 ve 63, 1632 sayılı Kanun'un 30/1-A, 31/1-A-B maddeleri uyarınca 12 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafisi ile katılma talebi reddedilen Mili Savunma Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "ret-onama" istemli 04.08.2020 tarihli ve 61914 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
Sanık müdafisinin duruşmalı inceleme isteminin, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılama esnasında silahların eşitliği ile çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda savunmaya yeterli imkân sağlanıp bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde herhangi bir sınırlamaya tabi olmayacak şekilde yazılı savunma imkânının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun'un 94. maddesi ile değişik CMK'nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren reddine oy birliğiyle karar verilmiştir.Ceza Genel Kurulunca, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılma istemiyle açılan davada, İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesinde yapılan yargılama sonunda, bu suçtan kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki yönüne ilişkin temyiz incelemesi yapılacaktır.
I) TEMYİZ EDENLERİN SIFATI, BAŞVURULARIN SÜRESİ VE TEMYİZ NEDENLERİNE GÖRE YAPILAN İNCELEMEDE:
A) Uygulanacak Temyiz Hükümleri:
07.10.2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmekle birlikte 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK'nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK'nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 7 nolu protokolün "Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı" başlıklı 2. maddesinin "Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen her kişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkını haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanılabilme gerekçeleri de dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir. 2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir." hükmü doğrultusunda, bazı kamu görevlilerin özel yetki kuralları uyarınca Yargıtayda veya Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanmaları hâlinde istisna getirebilme olanağına rağmen iç hukukumuzda, ilk derece olarak Yargıtayda yargılanacak kişiler bakımından verilen hükümlerin temyiz edilebileceği öngörülerek, iki dereceli sistem benimsenmiştir.
B) Temyiz Süresi ve Neden Bildirme Yükümlülüğü:
Hüküm fıkrasında, verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağı bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresinin, mercisi ve şekillerinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilerek hazır bulunan sanığa ve müdafisine bildirilmesi gerekmektedir.
Temyiz istemi, tutuklu bulunan sanıklar hakkında CMK'nın 263. madde hükmü saklı kalmak üzere, hükmün açıklanmasından itibaren eğer temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılmasının gerekliliği, temyiz sebebinin ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabileceği gözetilerek, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorunda olduğu, başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilmesi gerekliliğine uyularak usulüne uygun başvuru yapıldığı anlaşılmakla işin esasına geçilmiştir.
C) Temyiz Nedenleri ve İncelemenin Kapsamı:
İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK'dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi (ek dilekçe, temyiz layihası), temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. Bir muhakemede, çözümü amaçlanan iki temel sorun vardır. Bunlar, maddi sorun ve hukuki sorundur. Maddi sorun, "olgusal dünya"ya; hukuki sorun, "normatif dünya"ya aittir. Mahkemede önce maddi sorun, sonra hukuki sorun çözülür. Maddi sorunun çözümü geçmişte yaşanmış bir olayın temsili, nasıl gerçekleştiğinin tespitidir. Bu çözüm de sadece hukukun izin verdiği yöntemlerle gerçekleşecektir. Maddi olayın gerçeğe uygun temsil edilebilmesi öncelikle, eksiksiz soruşturma yapılması ve toplanan tüm delil araçlarının doğru değerlendirilmesine bağlıdır. Hâkim; delil araçlarını, akıl yürütmek ve bu arada tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle, vicdanına göre değerlendirecektir. Yine akıl yürüterek boşlukları dolduracaktır. Dolayısıyla vicdani kanaate sezgilerle değil akıl yoluyla ulaşılacaktır. Temyiz denetiminde, maddi olayın tespitinde ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüzyüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir ederken, delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görüşülüp incelenebileceği gibi maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıkları da gerekçe üzerinden denetlenebilecektir.Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeni var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesi kapsamındaki hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezai yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
CMK'nın 289. maddesinde yazılı olan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır" kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda, mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, bu nedenler kabul edilmese dahi 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmün bozulması mümkündür.
D) Temyiz istemlerinin süresinde ve geçerli olup olmadığının değerlendirilmesi:
a) Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla gerçekleştirilen yargılama sonucunda 30.01.2020 tarihinde yapılan oturumda hüküm özünün, hazır bulunan sanık müdafisine, karara karşı başvurulacak kanun yolu, süresi, mercisi ve şekilleri de belirtilmek suretiyle açıkça okunup usulen anlatıldığı,
Mahkumiyet hükmüne yönelik olarak sanık müdafisinin 30.01.2020 tarihli ve süresi içerisinde sunduğu dilekçeyle temyiz kanun yoluna başvurduğu,
b) Temyiz dilekçesi içeriğinden; sanık müdafisinin bir kısım nedenlerini göstermek suretiyle gerekçeli kararın tebliğ edilmesini talep ettiği,
c) Gerekçeli kararın sanık müdafisine 13.05.2020, katılma talebi reddedilen ... vekiline 20.05.2020 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği,Sanık müdafisinin 15.05.2020, katılma talebi reddedilen ... vekilinin ise 02.03.2020 ve 27.05.2020 tarihinde süresi içinde ek temyiz dilekçesi sundukları,
Görülmekle sanık müdafisi ve katılma talebi reddedilen ... vekilinin temyiz taleplerinin süresinde ve geçerli olduğu anlaşılmıştır.
E) Katılma talepleri reddedilenlerin katılma ve bu bağlamda hükmü temyiz etme haklarının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi:
Kovuşturma aşamasında sunduğu dilekçelerle sanık hakkındaki kamu davasına katılma talebinde bulunup Özel Dairece bu talebi reddedilen Milli Savunma Bakanlığının CMK'nın 260/1. maddesindeki düzenleme uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunmakta ise de kamu barışına karşı işlenen suçlardan olup dolaylı mağdurunun toplumu oluşturan bütün bireylerin olduğu silahlı terör örgütüne üye olma suçu yönünden davaya katılma ve hükmü temyiz etme hakkının bulunmaması karşısında;
Katılma talebi reddedilen ... vekilinin temyiz isteminin 5271 sayılı CMK'nın 298/1. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmıştır.
F) Heyetin Oluşumu ile İlgili İtirazlar:
Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığının değerlendirilmesi;
İncelenen dosya kapsamından;
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılan yargılamadaki 19.12.2018, 09.04.2019 ve 01.10.2019 tarihli duruşmaların 38125 sicil numaralı ... başkanlığındaki heyet tarafından gerçekleştirildiği ve bu heyette üye olarak görev yapan ... ve ... .'ın Yargıtay Üyeliğine seçilme tarihi itibarıyla heyet başkanından daha kıdemli olduğu,
Görülmüştür.Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında bu hususa ilişkin olarak yer verilen açıklamalar ışığında ön sorun konusu değerlendirildiğinde;Suç tarihindeki görev ve statüleri gereğince ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtayın 9. Ceza Dairesinde yargılanmaları gereken sanıkların, Dairenin ... yoğunluğu gözetilerek davaların makul sürede sonuçlandırılabilmesi için birden çok heyet oluşabilecek sayıda Yargıtay üyesinin görevlendirildiği, daire başkanının oluşan heyetlerin hepsine başkan olarak katılmasına fiili olarak imkân bulunmadığından Yargıtay Kanunu'nun 40. maddesindeki düzenleyici hüküm doğrultusunda kıdemli üyenin heyete başkanlık yapması-uygulaması yerine daire başkanı tarafından görevlendirilen üye oluşturulan heyete başkanlık görevini ifa etmiştir. Bu durumda yapılan ve yukarıda açıklanan düzenleyici işlemlere ilişkin mevzuata aykırılığın, yapılan işlemleri yoklukla batıl hâle getirecek durumlardan olmaması, heyet başkanının duruşmaları idaresinde usule aykırılıklar nedeniyle hakkaniyete uygun olmayan yargılama yapıldığının taraflarca ileri sürülmemesi, esası etkileyen kararların duruşma heyeti tarafından oy birliğiyle alınmış olması, ara kararlar veya hüküm kurulurken yapılan oylama sırasının belli bir Yargıtay üyeliği deneyimine sahip üyeleri etki altında bıraktığına dair görüşün dayanaktan yoksun olup buna ilişkin somut olguların ortaya konulmaması karşısında CMK'nın 289. maddesi kapsamında mahkeme heyetinin oluşumunda hukuka aykırılıktan söz edilemeyecektir.Bazı oturumlarda heyet başkanlığını kıdemsiz üyenin yapmış olması kararın esasını etkileyecek biçimde hukuka aykırılık olarak görülmediğinden ve sanığın adil ve hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabulüne olanak bulunmadığından, hükmün bu nedenle bozulmasının makul sürede yargılanma hakkı bakımından engel oluşturacağı gözetildiğinde yasanın düzenleyici nitelikteki kuralına aykırı uygulamanın hükmün esasını etkileyecek nitelikte olmadığından bozma kararı verilmemiştir.Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu; Özel Dairece yapılan yargılama sırasında heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyet başkanlığı yapmasının usul ve yasaya aykırı olduğu düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
II) İDDİA:
''....4.2. Şüphelinin Görev Yaptığı Yerleri, Savunması, Şikayetçi Beyanları ve Diğer Deliller:
4.2.1. Şüphelinin Görev Yaptığı Yerler:
Kara Kuvvetleri Komutanlığında, Piyade Kurmay Albay olarak görevinde bulunduğu sırada, 27.07.2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Üyesi olarak göreve başladığı ve ikinci daire üyesi olarak görev yaptığı, (Kls: 12, ek: 9/119)
Şüphelinin, 677 saylı K.H.K.'nin 1. Maddesi gereğince 22.11.2016 tarihinde kamu görevinde çıkarılmasına karar verildi anlaşılmıştır. (Kls: 12, ek: 9/119)
4.2.2. Şüphelinin Savunması:
... Cumhuriyet Başsavcılığında 24.07.2016 tarihli, müdafii huzurundaki savunmasında özetle: örgüte himmet vermediğini, AYİM'de kullandığım kararlarda Anayasa, kanunlara ve vicdanına göre karar verdiğini, darbe girişimini televizyondan öğrendiğini, sıkıyönetim görevlendirme listesinde isminin olmadığını, olsa bile bilgisinin dışında olduğunu, (Kls: 12, ek: 9/223-226)
... Cumhuriyet Başsavcılığında 25.08.2016 tarihli, müdafii huzurundaki savunmasında özetle: Albay ... ile arasında gerçekleşen olaylar nedeniyle kendisine mesleki açıdan ve şahsi yönden husumet beslemesine sebep olacak nitelikteki olaylar olduğunu, (Kls: 12, ek: 9/227-228)... 8. Sulh Ceza Hakimliğindeki 29.07.2016 tarihli sorgusunda özetle: Cumhuriyet savcılığında verdiği ifadeyi tekrar ettiğini, suçlamayı kabul etmediğini, örgütle herhangi bir irtibatının bulunmadığını, Darbe girişimini televizyondan öğrendiğini, örgütle herhangi bir bağının olmadığını, Savcılıkta verdiği ifadeyi tekrar ettiğini, örgüt üyeliğini gerektirecek bir eyleminin bulunmadığını, (Kls: 12, ek: 9/253-258) İfade etmiştir.4.2.3. Şikayetçi Beyanları:İçişleri Bakanlığı şikayet ve katılma talebinde; "...63 personelinin şehit, 152 personelinin ise yaralandığını, ... Maddi zararlarının oluştuğunu, ... Şikayetçi oldukları ve davaya müdahale talebinde bulunma mecburiyeti hasıl olduğunu. ..." (Kls: 8, ek: 7/446)Müşteki Genelkurmay Başkanı ... 19.07.2016 tarihli beyanında; "...Bu yapılanmanın içinde olan, şahsıma, milletime, silaha arkadaşlarıma, emniyet mensubu kardeşlerime, devletin kurumlarına, Türk tarihine, medeniyetimize bu derece zarar veren her bir kişiden ayrı ayrı şikayetçiyim..."(Kls: 9, ek: 7/472-477)Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.4.2.4.Diğer Deliller:
4.2.4.1.Şüphelinin Sıkıyönetim Mahkemesi Görevlendirme Listesindeki Durumu;Şüphelinin; Sıkıyönetim direktifinde özel görevlendirme ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 2. Dairesine üye iken; atama listesi Not: 1'e göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin 2. Dairesine üye olarak atandığı, (Kls: 12, ek: 9/96) Sıkıyönetim Direktifi ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi daire sayısının 3'ten, kanun öngördüğü minimum sayıya (2) indirilmesi, Yargıtay'daki daire sayısının 4'ten 2'ye indirilmiş olması ile tanık beyanları ve bilirkişi raporları incelendiğinde, Askeri Yargıtay'daki FETÖ üye sayısının veya üye olmamakla birlikte örgütle hareket edecek veya hareket edebileceği düşünülen üye sayısının var olan dairelerin faaliyetine devam etmesi için yeterli olmadığının anlaşılmış, dolaysıyla sıkıyönetim görevlendirme listesinde görevlendirmesi yapılmış olan bir kısmı kişilerin FETÖ üyesi olarak değerlendirilmeyip haklarında koğuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş olmasının (... Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22/05/2017 tarih ve 2017/85102 soruşturma, 2017/43575 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı) doğal ve hukuka uygun olduğu, bu kararın görevlendirilen ve haklarında dava açılan üyelerin FETÖ üyesi olmadığı anlamına gelmeyeceği, bir başka ifade ile bu hususun hakkında dava açılan şüpheli için lehe delil olarak ele alınamayacağı, çünkü hakkında dava açılan şüphelinin FETÖ üyesi olup olmadığının diğer delillerle ortaya çıktığı, (Kls: 10, ek: 9/202-224) Nitekim bilirkişi heyetince, sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinin incelenmesi sonucu yazılan 27/03/2017 havale tarihli raporda, "...darbe mesajında imzası olanlar ve mesajın eklerinde yer alan atama listelerinde kendilerine görev tevdi edilenlerin büyük bir çoğunluğunun daha önceden FETÖ mensubu olduğuna dair hakkında resmi makamlardan genelkurmay başkanlığına bilgi verilen şahıslardan olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla söz konusu darbe mesajının FETÖ'ye mensup kişiler tarafından hazırlanmış olduğu izahtan varestedir...(Kls: 11, ek: 8/475-480)...Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsünde bazı personelin bulundukları görevden alınarak, örgüt tarafından daha kritik olduğu değerlendirilen sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığı tespit edilmiştir. Örnek olarak askeri yargıtayda üye statüsünde bulunan bir hakim subay, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan ... 1 nolu sıkıyönetim mahkemesine askeri savcı olarak atanmıştır...Bu durum FETÖ örgütünün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını göstermektedir...Özellikle kritik addedilebilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ ile iltisak ve irtibatının bulunduğu değerlendirilmektedir. Atamaların, ilgililerin örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazalar dikkate alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır...Bu kadar üst düzeyde örgüt elemanını hakkındaki bir bilgiye bir veya iki kişinin hakim olması mümkün görülmemektedir. Bu da listenin hazırlanmasına zaman olarak önceden başlandığı örgütün sivil ve askeri üst düzey elemanları arasında koordine edilerek oluşturulduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır...Sonuç olarak FETÖ'nün darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamını kendi mensuplarından oluşmasını ağlamaya çalıştığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı personelin TSK içindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesiyle son derece uyumsuz çok üst düzey sıkıyönetim askeri savcılık ve sıkıyönetim mahkeme başkanlığı görevlerine atandığı tespit edilmiştir...Bu durum TSK'nin resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğunu ve söz konusu personelin yurtta sulh komitesini oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiği değerlendirilmektedir. (Kls: 11, ek: 8/775-780) Yine bilirkişi raporunda (2. bölüm) belirtilen "...Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine ve adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerin amacının FETÖ tarafından, Askeri Yargı’yı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir/Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli Yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla birlikte hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmektedir. ....Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır." (Ksl: 10, ek: 8/202, 203). şeklindeki tespit ve görüşler ile;Tanık beyanları,MASAK raporu,Bir arada değerlendirildiğine; Şüpheli ...'in, görevlendirme listesinin hazırlanması sırasında listeyi hazırlayanlar tarafından, şüphelinin FETÖ üyesi olduğunun bilinerek kendisine görev verildiği, bu atamada adı geçen şüphelinin, listeyi hazırlayanlarca önemsendiği ve güvendikleri bir kişi olduğunun sonucuna varılmıştır. 4.2.4.2.Tanık Beyanları:Tanık, eski AYİM Başkanı ... 27.07.2016 tarihli bayanında;
“...Uyuşmazlık Mahkemesine ...kıdem sırasına göre ...'ın seçilmesini bekliyordum. Hatta ben o gün 10 dakikada seçim biter başka bir toplantı gündemi belirlemiştim. Ancak açıkça kimse adaylığı dekleri etmedi uzun turlar boyunca adaylar gerekli olan 13 oyu alamadılar ben seçime ara verip herkesi teamüllere uyma yönünde düşünmeleri için bir konuşma yapıp odama gittim. ... ...Kenan'ı çağırdım niye böyle oldu diye tahminin sordum. "Başkanım siz bilmiyorsunuz kurmay üyeler bana blok halinde oy vermediler" dedi. ... Kurmaylarda kıdemli 3 kişiyi çağırdım... Bana Kenan albayın sürekli agresif davrandığını,.... bizde bu yüzden oy vermedik dedi. ...AYİM'deki Üyeler hakkında internet sitelerinden isimsiz ihbar mektuplarından gelen yazılı şikayetlerin, AYİM 1. Dairede . ..., 2. Dairede ... üzerinde yoğunlaştığını fark ettim. ... Fetö/pdy ile ilişkili ve irtibatlı olan Birinci Dairede ... ..., 2. Dairede de ...'dir. Bu ikisine ilişkin olarak da gelen ihbar ve şikayetleri Genel Kurula Yüksek Disiplin Kurulu için sevk ettim. Bazı şikâyetlerde de Genelkurmay İstihbarat Başkanlığından gelen bilgiye göre işlem yapmadım. Genel Kurul ve Yüksek Disiplin Kurulunda bu yapıya mensup kişiler hakkında oy birliğiyle işlem yapılmasına gerek olmadığına dair karar çıktığı... ...Belirttiğim gibi ... ... ve ... dışında AYİM'de görevli başkan ve üyelerin bu yapıyla herhangi bir ilişki ve irtibatının olmadığını...” (kls: 9, ek: 7/816-820)Tanık, eski AYİM 2. Dairesi Üyesi ... 29.07.2016, 08.12.2016 ve 20.03.2018 tarihli beyanlarında;"....; daha çok idarenin işlem ve eylemlerine karşı açılan davalarda genel olarak mevzuatın el verdiği durumlarda idare lehine karar verirdi. Ancak bu yapıya iltisaklı kişilerin açtıkları davalarda yukarıda belirttiğim duruşunun dışına çıkılarak karar verdiği de olmuştur. Zira 17-25 Aralık 2013 tarihindeki soruşturmalardan sonra bu yapıyla iltisaklı olduğu gerekçesiyle, özellikle güvenlik soruşturmaları bu sebeple olumsuz olanların, askeri öğrencilikten çıkarma davalarında istisnasız onların lehine iptal ve yürütmeyi durdurma kararları vermiştir. Birlikte çalıştığımız 5 yıllık süre zarfında ...'nin askeri öğrencilerin disiplinsizlik sebebiyle veya öğrenci niteliğini kaybetme sebebiyle askeri öğrencilikten çıkarma davalarında hatırladığım kadarıyla idare aleyhine oy kullanmamıştır. Üye seçimlerinde ve Uyuşmazlık Mahkemesi gibi seçimlerdeki ... ... ile hareket ediyordu. Sosyal yaşantısında da ... ... ile birlikte hareket ediyordu. Ayrıca kurum dışında hatırladığım kadarıyla ... ile de görüşüyordu. Genelde görüştüğü kişiler şu an Fetö soruşturmaları kapsamında yargılanmaktadır. ... ...'in ... Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği seçiminde mahkememizin alışılagelen teamüllerine göre, (ki bu teamüllere hep uyulmuştur) dairemizin en kıdemlisi olan ...'ın seçilmesine kesin gözüyle baktığımız halde belirtmiş olduğum gibi teamüllere aykırı mahkemenin en kıdemsiz üyelerinden biri olan ... ... bir anda aday olarak ortaya çıktı ve yaklaşık olarak 8-10 oy aldı. Mahkemenin geçmişini bilen, uygulamalarını bilen biri olarak bunun bir organizasyon, birlikte hareketlilik olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Ayrıca kurmay subaylardan destek almaması durumunda ... ...'in seçimde 8-10 oy alması mümkün değildir. 2013 yılı sonunda veya 2014 yılı başında AYİM'e üye adayı seçimi yapılmıştı. ... ... da aday adayı olmuştu. Kendisine oy vermem hususunda seçimden bir kaç gün önce Askeri Yargıtay 1. Daire üyesi ... benden talepte bulundu. ... seçim günü ... Yanımda oturan ... ... ... birkaç kez ...'a oy vermem konusunda ısrarcı oldu. ... ... seçilemedi. Bu olaydan sonra ... ..., ... bana mesafeli davranmaya başladılar hatta ... benimle selamı sabahı da kesti. Hiçbir şekilde konuşmadı.Dairemde ki kurmay üyeler ... ve ... idi.AYİM geleneklerine ve askeri uygulamalara aykırı olarak ... mahkemede 2 yıl çalışması gerekirken yaklaşık olarak 4 yıl görev yapmıştır. Bu süre zarfında yaptığım gözlemler şunlardır; AYİM'de kurmay üyelerin genel tavırları idare lehine karar verme yönündeydi ki ...'de istikrarlı şekilde bu yönde kararlarda oy kullanırken Fetö ile iltisaklı öğrenci davalarında 17-25 Aralık soruşturmalarından sonra hatırladığım kadarıyla hemen hemen bütün davalarda idarenin işlemlerinin kaldırılması yönünde oy kullandı. ...Ayrıca seçimlerde de şu an haklarında soruşturma ve yargılamalar devam eden Fetöyle iltisaklı kişilerle hareket etmiş olabileceğini düşünüyorum. ... ile yaklaşık olarak 1 yıl çalıştım. ... için söylediklerim aynen ... için de geçerlidir. Askeri yargıda bu yapının organize bir şekilde hareket ettiği ve askeri yargıyı ele geçirmek istediklerini bana düşündürten önemli bir hususta 29/07/2016 tarihinde ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nda verdiğim ifademde ayrıntılarını belirttiğim ... ve ... ... ALMIŞ'ın atandıkları makamlar ve sonraki uygulamalarıdır...." (Kls: 9, ek: 7/806-815)Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi Aslan DURU 27. 09 2016 tarihli beyanında;"... Ben yargıtaya geldiğimde bu yapılanma ile ilgili gizli bir mücadelenin olduğunu gördüm, .... Ülkemizde yaşanan MİT krizi 17-25 aralık soruşturması, MİT tırları soruşturması, barış süreci gibi olaylar sonrasında giderek ayrışmalar başladı. ... hatta 1,5 -2 yıldır fetöcüler bize selam dahi vermez hale geldiler sadece resmi görüşmelerde ve zoraki selamlaşmalardan ilişkiler ibareti ... Seçimlerde bu kişiler ısrarla ., . ve .'un üye olması için azami çaba sarf ettiler. ... sorun cemaat ile birlikte anılıyordu..." (Kls: 9, ek: 7/699-702)Tanık, eski Askeri Yüksek İdare Mahkemesi 1. Dairesi Başkanı ... 27.07.2016, 07.12.2016 ve 20.03.2018 tarihli beyanlarında;
"...Ben 2001 yılından beri AYİM'de en eski ikinci üyeyim. 2007 yılından itibaren de 1. Daire Başkanı olarak görev yaptım. 2013-2014 yıllarından sonra özellikle Ergenekon ve Balyoz gibi soruşturmalar arkasından ... Casusluk ve ... Casusluk Davaları çerçevesinde kamuoyunda yaygınlaşmaya FETÖ söylentileri başladı. Ben de Daire Başkanı olarak Silahlı Kuvvetlerden ayırma ve atama gibi dosyalardan giderek anormallikler olduğunu anlamaya başladık. Bu dosyalarla ilgili olarak idare casusluk soruşturması kapsamında elde edilen bazı delillere göre ahlaksızlık sebebi ile ayırma işlemi tesis etmişti. Ancak zamanla bu delillerin çok zayıf veya hukuka uygun olmayabileceği görüşü dairemizde genel olarak hakim oldu. ... .... ... ... kararlı ve ısrarlı bir şekilde bu davalarda davacıların aleyhine oy kullandı. ... Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde teamüle göre sırası gelen ve kıdemli olan Kenen KENAN Albay'ın seçileceği gözüküyordu. Ancak seçimde sürpriz bir şekilde onun yerine ... ... Albaya yüksek oy çıktı. kurmay üyelerin işbirliği ile yapıldığı anlaşılıyordu. ... seçimin organize edilmeden bu şekilde oyların ... ... üzerinde yoğunlaşması mümkün değildir. ... Böyle bir olay benim görev yaptığım sürede yaşanmamıştır. Dediğim gibi hem edindiğim izlenim hem ilgili kişilerin tavır ve hareketleri bunun organize bir hareket olduğunu gösteriyordu. Hattı bu hususta o zamanki AYİM Başkanı ...'a bunun iyi olmadığını kurmay üyelerin yaptığının doğru olmadığını bunun ileride problem doğuracağını söyledim. Bu noktada şunu da belirteyim, esasen kıdemim itibari ile böyle seçimlerden önce kurmay üyeler gelir bana usulü ve fikrimi sorarlar. Çünkü bunlar kısa süreli kışladan geldikleri için (ki kurmay üyeler o zaman yeni gelmişlerdi) usül ve adabı bilmediklerinden Daire Başkanına görüş ve önerilerini sorarlar. O görüşler çerçevesinde oylarını kullanırlardı. Bu AYİM'in kadim bir geleneği idi. Bunlar gelip fikrimi sormadılar. ....Olağanın dışında olan bir seçim daha belirtmek isterim. Bu da ...'ın katıldığı AYİM'e Üye seçiminde yaşananlardır. tanığın önceki beyanları okundu. Soruldu. Hepsi doğrudur. Ancak bir ilave yapmak istiyorum; seçimde aşamalarında kullanılan 2 üyeye ait oyların ...'ı da kapsayacak şekilde bugün FETÖ'den tutuklu bulunan ve şu an ismini hatırlayamadığım kişilere verildiğini gözlemledik. Bunların ... ... ve ...'ye ait olduğunu aramızda konuştuk. ... .... ... ve ... 2011 yılında ... üye seçildiler. ... ... ... günlük olaylarda ve atama ve ayırma davalarına ilişkin kararlarında daha katı olduğunu, idarenin işlemlerinin onayı yönünde görüş ve karar belirtirdi. Zamanla kendisi ve ... ile Yargıtay'daki birçok FYO (Fakülte Yüksek Okulu) kökenli üyeler hakkında Fetöcü olduğuna dair söylentiler yayılmaya başladı. .... Kararlardan başka dikkatimi çeken bir olay 17-25 Aralık soruşturmalarından önce Ağustos ayında ... ...'in ...'ya bana ve arkadaşlara göre ani bir ziyaret yapmış olması bundan önce bizim dairedeki arkadaşlarla yaptığımız toplu sohbetlerde hiç ...'da bir akrabası olduğundan bahsetmemişti ki biz sohbetlerimizde genel olarak ailevi durumumuzdan akrabalarımızdan bahsederdik. Bundan dolayı hepimiz için şaşırtıcı oldu. Aslında ... ... ...'ya gidinceye kadar genel olarak hükümetin günlük politikalarını hepimize göre daha aktif olarak savunuyordu. ...'dan dönünce söylemi değişti. Siyasi iktidar aleyhine aleyhine ve hasmane ifadeler kullanmaya başladı. Hatta yakında yolsuzlukların ortaya çıkacağı gibi ifadeler kullanmaya başladı. Günlük toplu konuşmalarımızda bir şekilde sözü bu tarihten itibaren başlayarak iktidar aleyhine getiriyordu. ... ... genellikle FYO kökenli ve 1993 ile 1994 nasıplı subaylar olan ..., Askeri Yargıtay ve Genel Kurmayda görevli bugün Fetöcü olarak tutuklanmış kişilerle görüşüyordu. ... ...'in ... genel yaşantısında ve verdiği kararlarda her zaman idare yanlısı olmuştur. Yani idarenin verdiği kararların onayı yönünde oy kullanmış veya heyette olmadığı halde heyette olmayan arkadaşlara görüş beyan etmiştir. Hatta geçmişte iptal kararı verilip de dairemdeki 2 üye noksanlığından dolayı tek heyetle karar düzeltmelere bakılması sonucu davacıların aleyhine red şeklinde kararlar çıktı. Bu somut dosyalardan bazıları;... meslekten çıkarılmasında baştan sona diğer bütün askeri hakimler lehine oy kullanmışken kendisinin karşı oyuyla karar düzeltmede davanın bu kişinin aleyhine dönmesidir. Kamuoyunca da bilinen bütün dünyada genel olarak izlenen Game Of Thorones adlı dizinin ingilizce dersinde eğitim maksadıyla kullanmasıdır. Ben bu davada özellikle konuşma yaparak iptal şeklindeki kararın değiştirilmemesinin doğru olacağını bu konuda genel bir kabul olduğunun aksine mahkememiz için iyi olmayacağını gibi açıklamalar yaptım. Diğer dava grubu J. Genel Komutanlığındaki personelin karargah dışına atanmalarıyla ilgili ... dedi. ... AYİM 2. Daire Üyesidir. Yukarıda belirttiğim şekilde ... ... ve Genel Kurmayda görevli FETÖ soruşturmalarından açığa alınan ya da şu an tutuklu bulunan genel olarak FYO kökenli kişilerle yakındılar. Öğle yemeğine Genel Kurmaya gittiklerinde ... ... dairemin üyesi olması sebebi ile benden izin aldığı için haberim oluyordu....Şunu da eklemek isterim aslında kurmay subayların karargaha atanmaları için yönergeye göre belli bir sıra ve patern izlemesi gerekir. Bunlar doğrudan bu sıra gözetilmeden doğrudan kritik görevlere atanmışlardı. Bunların kendilerini atayan atama subayı ile beraber çoğu ... içinde yine iyi görevlere atanmalarına rağmen karargahta kalmak istemeleri ve adeta işbirliği halinde dava açmaları AYİM'in geçmişinde görülmemiş bir dava çeşididir. Zira kurmaylar geleceklerini daha çok düşündüklerinde kolay kolay dava açmazlar. Hele toplu halde dava açtıkları görülmemiştir. Dava açan bu kişiler darbe girişiminde aktif olarak görev aldıklarını duydum. Ayrıca tamamı ihraç edilen kişilerdendir. ... ... bulunduğu heyetlerde davacıların lehine karşı oy kullandı. Hatta bir yürütmeyi durdurma gerekçesinde bu atamaların siyasi olduğu yönünde gerekçe yazdı. Ben her iki tarafın da iddia etmediği bir konuda (idare hukukunda amaca aykırılık iddiaları taraflar tarafından iddia ve ispat edilmesi gerektiğinden) gerekçe belirtmenin doğru olmadığını bizzat söyledim. O da daha sonraki karşı oylarında bu gerekçeyi değiştirdi. ... ... ... ... benim daireme verildi, başlangıçta herhangi bir anormal hal ve hareketlerini görmedim kararlarda biraz idare yanlısı idi. Bu durum bizim kurulumumuzda karşılaşılabilecek bir durumdu ancak bize ilk başta az sayıdada olsa ... Casusluk davaları, sonra ... Casusluk davaları gelmeye başladı. ... Casusluk bağlamında yargılananlar hariç haklarında cinsel dijital kayıt bulunan bazı subaylar hakkında ayırma davaları gelmeye başladı bunlarda heyetine göre genelde iptal kararı çıktı.. Burada önemli bir noktayı belirtmek istiyorum ... Casusluk olay patlaklık verince Pandora Veri Tabanında birçok sivil hakim bürokrat gibi askeri hakimlerin de fişlendiğini birçoğuna bazı isnatlar (menfaat düşkünü, cinsel hayata düşkünlüğü ..) bulunduğu içinde beli bir bakış açısıyla manevi ve dini değerlere dair fişledikleri kişilere ilişkin, zayıf veya eksiklik olarak gördükleri şekilde kategorilere ayırdıkları bu tarihten itibaren özellikle aynı binada ki askeri yargıtay üyeleri ile gruplaşmalar olmaya başladı. Arkasından önce ... casusluk davasında mağdur olanlara ilişkin olarak ilk başta TSK'dan çıkarma yapıldı, oysa öncellikle şüphelilere ilişkin işlem yapılması ardından mağdurlar konusunda işlem ve karar alınması gerekirdi, bu süreçte özellikle şu an için bir çoğu tutuklu olan Genelkurmay Adli Müşavirliği ve diğer Kuvvet Komutanlıkların Adli Müşavirlikleri birlikte delil durumuna bakılmaksızın mağdurlar ayıklanıp AYİM'e gelmeye başladı. Özellikle Hava Kuvvetleri Komutanlığında bir istihbarat sorgulanması yaparak daha çok kişilerin ayrıntılı ifadelerini esas alınmak suretiyle ahlak yönde ayrıma işlemleri yaptı. Bunun için de ... Casusuluk davasında yargılanamayan da vardı. O dönem Genelkurmay Adli Müşaviri ...'ydi. Bu sırada yavaş yavaş bunların ve bizim binada çalışan hakimlerin bir kısmını fetöcu olmaya başladığı bina içerisinde söylendiği gibi medyada yer almaya başlayınca biz daha dikkatli davranmaya başladık, delillerin ve özellikle ahlaki kayıtları özel hayat çerçevesinde kalıp kalmadığını değerlendirir, ben ve yukarıda ismini verdiğim ... ile birlikte daha çok iptali yönünde karar vermeye başladık. Bunların bir kısmı ... ...'in heyetine geldiğinde neredeyse tamamı ret şeklinde oy kullandı. Ben bu heyetlerde de çok sayıda diğer üyelerden gayri ahlaki mevcut ise de ayırmaya gerektirecek ölçüde olmadığı yönünde ayrışık oy kullandım. ... Casusluk, ... Casusluk davalarında aslında fetö ile ilişkisi ve bağlantısı olmayan mağdur ve şüphelilerin daha sonraki yargılama süresi içinde fetö mensubu olan hakim ve savcıları emniyet görevlileri tarafından örgütne mensubu olmayan kişilerin yıpratılması amacıyla yapıldığı, kamuoyunda yer alması gözetildiğinde AYİM'de verilen kararlarda zaman içinde ortaya çıkan ve bu örgütün yapısı ve işleyişi ile ilgili yargı kararları ile tespit edilen hususlarla birlikte değerlendirildiğinde üyelerin tavırlarını dikkatimi çeken hakkında fetücü olduğu yayılmaya başlayan ... .'in idareye paralel olarak yani Genel Kurmay ve diğer Adli Müşavirlerin eylem ve işlemleri doğrultusunda ret yönünde karar vermesi dikkatimizi çekti.... . ve iki kurmay üye ile bir üye daha birlikte olunca kararlar ret çıkıyordu kurmay üyeler ... ile .'dür. ....AYİM tarihinde kurmay üyelerin görev süresi genelde 2 yıldır. Bildiğim kadarı ile üyelerden ... olabilecek en küçük rütbede göreve geldi ve ilk defa 4 yıl görev yaptı. Sonra diğer dairedeki üyeler de dörder yıl görev yapmaya başladı. Bu idarenin yerleşik geleneklerine pek uygun değildi.... .... daha yeni gelmişti. Daha içine kapanıktı. Ailece de görüşme şansımız olmadı. Şöyleki; AYİM geleneklerinde yeni üye olan kişinin ailesi daire başkanı ve diğer üyelerle birlikte ziyarete gidilir. Bu kişinin yapısını dikkate alarak bu ziyareti yapamadık. .... 2010 veya 2011 yılında Askeri Yargıtay'a Üye seçildi. ... Adli Müşavirliğe gideceğine dair söylenti çıktı. Arkadaşı olduğu için ... ...'e sorduğumda Askeri Yargıtay Üyeliğini benimsemediğini, ikinci başkanlıktan gelen teklif üzerine kendisinin de bulunduğu bir ortamda gelen teklifi kabul ettiğini söyledi. Aslında .... doğrudan Adli Müşavir olarak değil Yarbay rütbesiyle önce şube müdürü olarak atanmıştı. Bu çok dikkat çekiciydi. Yüksek Mahkeme üyeliğinden o rütbede üyelikten vazgeçilip idari göreve geçilmesi aslında talep edilebilecek bir şey değildi. Ancak bundan önce ...'nin yüksek mahkeme üyeliğine seçilme hususu gündeme gelmişti. O zaman bunun yerine Jandarmadaki idari görevi tercih ettiği konuşuluyordu. ... göreve başladıktan sonra MSB Askeri ... İşleri Bakanlığına çok az bir hakimliği olan ve henüz temayüz etmemiş yanlış hatırlamıyorsam ... ... ALMIŞ getirilmesini sağladı. Keza Genel Kurmay Savcılık ve Mahkemesine de şimdi hakkında soruşturma olan kişiler getirildi. Bu atamalardan sonra Askeri Yargıya yılda 25-30 civarında çok miktarda askeri hakim adayı alınmaya başlandı. Bunların stajyer olarak daireye geldiklerinde genelde taşralı muhafazakar kapalı insanlar olduğunu, biraz da mezun oldukları fakültelerin yüksek standartlı olmadıklarını gördüm. ..." (Kls: 9, Ek: 7/675-696)Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi ... 15. 03. 2018 tarihli beyanında; "...bana birtakım Yargıtay Üyelerinin Fetöcü olabileceğini söyleyen üyelerimiz ... AYİM'de de ... ... ve ....de Fetöcü olduğunu söylediler. ....Yine Yargıtay Üyelerinden ... bana kurmay üyelerden ...'in fetöcü olabileceğini söylemişti. ... "(Kls: 9, ek: 7/664-666) Tanık, eski AYİM Başsavcısısı . 29.11.2016 tarihli beyanında;
"...Sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi yorumunda; ...ancak listeye baktığımda göreve devam şeklinde belirtilen arkadaşların AYİM kararıyla görevlerinden ihraç edildiklerini gördüm. İhraç edilen iki üye ....kararlarıyla istikrarlı bir şekilde tutum takındıklarınde biliyorum. Ancak her iki üye ile de daire başkanlığı veya dairede birebir şeklinde birlikte çalışmadığım için bire bir irtibatım olmadı. Ben başsavcı olduktan sonra kararlarını ancak karar düzeltmeye gelinmesi halinde görebiliyordum. Bu kararlar üzeri üzerinden özellikle ... ...'in belirli bir doğrultuda karar verdiğini değerlendiriyorum ....AYİM tarihinde bütün kurumay üyeler 2 yıl görev yaptıktan sonra alınırken ... ve Şerif Bek 4 yıl görevde bırakıldılar. ..." (Kls: 9, ek: 7/625-628)Tanık, eski AYİM 3. Dairesi Raportörü ....09.12.2016 tarihli bayanında;"...Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinde... Yaptığım incelemede; özelikle AYİM den tanıdığım üyeler ile yakinen tanıdığım meslektaşlarıma ilişkin bilgililerin ışığında; MSB emrine alınanların kesinlikle fetö yapılanmasının dışında kişiler olduğu, kritik ile verilen veya tepsi ettirilen askeri hakimlerin bir kısmının onlarla irtibatlı olabileceği kanatina ulaştım. ... Uzun yıllar 3. Dairede raportör olarak görev yaptığım için edindiğim tecrübelerden özellikle Hv. K.K.lığının FETÖ/PDY yapılanmasında uzak olan personele yönelik sistematik bir tasfiye işlemi uygulandığını, bu kapsamda genç rütbedeki personel için daha çok sınıf değişikliği ardından istihbarat sorgulanması ve PERGİN (Personel Güvenlik İncelemesi) yapıldığını daha kıdemli personel sistemde kalması istenmiyorsa mobing, disiplin cezası ve atamalarla yıldırarak istifa yazı zorlanma şeklinde uygulama yapıldığını söyleyebilirim. ...Hazırladığım raporlarda genellikle davacı personelin lehineydi ancak bu kumpas diyebileceğim işlemleri yaparken tabiri caizse her işi kılıfına uyduruyorlardı, ...sonradan öğrendiğim kadarıyla özellikle pilotlarıyla ilgili 2, 3. Muayenesindeki doktorların bile ayarlandığını ... raporlarını doğru kabul ettiğimiz de personelin haksız çıktığını gördüm. ... ... aynı dönemde staj yapıp mesleğe başladık. Kendisini meslek olarak tanırım hakkında bildiğim kariyerindeki dikkat çekici bir şekilde çok hızlı yükseldiği, akademik kariyer yaptı ve daha adı hiç geçmez iken AYİM üye olup, ilk seçimde seçilmesidir... ... ..., ., ... ve ... çok samimi görüntü sergiliyorlardı ... Bu kişilerden ... ...eşimin amirliğini yapmıştı onunla ilgili ciddi şüphelerim 15 Temmuz öncesinde de vardı özellikle Askeri Yargıtay üyeliğinden feragat edip idari göreve gitmesi oradaki cesur tavırları hep dikkat çekerdi. ...Ancak doğrudan fetö üyeliklerine yönelik tespitim ve görgüm olmamıştı. Haklarındaki şüphelerim 15 Temmuz sonrasından gördüklerim ve öğrendiklerimden sonra pekişti. Özellikle genç rütbesindeki askeri hakimler AYİM de bunun duyuyorlardı özellikle Havacıları daha yakından tanıma fırsatı buldum. Bu kişiler tek tip davranışlar sergileyen kişiler değil, daha önceki staj gruplarıyla çok uyumlu değildi. ..." (Kls: 9, ek: 7/625-628)Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi .... 12.0 3.2018 tarihli beyanında;
"...Biz AYİM ile aynı bina içerisinde faaliyet gösteriyorduk. Aramızda çok fazla bir ilişki yoktu. Özellikle subay üyelerle hiçbir irtibatımız olmadığını söyleyebilirim. Ben subay üyelerin birinci tercihinin terfi etme ihtimali daha yüksek olduğundan komutanlık ataması görme yönünde olduğunu düşünüyorum. Ancak AYİM Üyeliği de hakim teminatı ve özlük haklarındaki iyileşme nedeniyle tercih edilebilir. AYİM Üyelerinden şu an şüpheli olan hiçbiri ile birebir ziyaretim olmamıştır. Merhaba dışında herhangi bir tanışıklığımız da yoktur. ...
...Genellikle Kurmay Subaylar idarenin (Komutanlığın) işlemleri yönünde oy kullanırlar. Ancak AYİM'de çalışan hakim üyeler ..., ... ve ... darbe girişimi sonrasında subay üyelerin özellikle Fetö mensubu askeri personelin ihraç işlemlerine karşı açtıkları davalarda idare aleyhine oy kullanmaya başladıklarını söylediler. ..." (Kls: 9, ek: 7/581-584)Şüpheli, eski AYİM Üyesi ... 29.03.2018 tarihli beyanında;Harp okulunda iken 1992 - 1993 yıllarında ... cemaatle tanıştım. ... Paşada .kod adlı (gerçek ismini hala bilmiyorum) cemaat abisi ile tanıştım ve cemaat evine gidip gelmeye başladım.... Fetullah ... vaaz kasetlerini de izliyorduk, sohbet yapılıyordu. ... Daha sonra 1994 yılında mezun olup ...'e tayin oldum. ... ismini hatırlamadığım bir abi geliyordu ...tedbir amaçlı komşuların duymaması için Fetullah ...'in vaaz kasetleri dinlenmiyordu. ... Deşifre olmamamız için bu tedbiri uyguluyorduk. ... yukarıda bahsettiğim, gittiğim ve kaldığım bütün evlerde deşifre olmamak adına cemaat abilerinin kesin emri üzerine . kasetlerini izlemiyorduk, ... Ancak bu toplantılarda Fetullah ...'i övücü, yükseltici biri olduğu, müştehit olduğu, daha sonra da cemaat güçlenince Fetullah ...'in mehdi benzeri gibi lanse edildiği ve bu şekilde insanların cemaate mutlak itaat etmesi isteniyordu. Hatta ben kendi akrabamla evlenmek istediğimde ilk başta buna karşı çıkmışlardı. Bu konuda beni kararlı gördükleri zaman kabullenmişlerdi. Şunu demek istiyorum, mümkün olduğunca bütün özel hayatımız dahil olmak üzere bütün hayatımızı (sosyal, siyasal, ekonomik) belki de ruhsal durumumuzu bile kontrol altında tutuyorlardı. ...
...Mezun olup mesleğe başladıktan ve maaşa kavuştuktan sonra mümkün olduğunca düzenli olarak değişmekle birlikte evlendikten sonra maaşımın 1/20'sini elden cemaat abisine veriyordum. Görmemekle beraber yukarıda isimlerini saydığım kişilerin himmet adı altında para vermeleri cemaat sisteminin gereğiydi (cemaat mensuplarının olmazsa olmaz koşuluydu). Cemaat ayrıca üstlerimizle iyi geçinmemizi, her türlü tedbiri almamızı, ortaya çıkmamak için gerektiğinde içki içmemizi hatta söylemlerimizde bile dikkatli olup dini tabirleri kullanmamamızı istiyorlardı. Nitekim kod ismi kullanmamızın sebebi de gizlilikti. Benim kod adım "..." idi. Benim tahminim 15 Temmuz gibi bir olayın olması durumunda deşifre olmalarını önlemek amacı ile 1986 yılında aklımda kaldığı kadarı ile Işıklar Askeri Lisesinde itirafçı bir kişi bu yapılanma hakkında konuştuğu için hemen akabinde Deniz Lisesinde bazı öğrencileri teker teker sorguya alıp okuldan atmışlardı. Kod isminin yaygın olarak kullanılmasının sebebi bu olaydan da kaynaklanmış olabilir. Subaylık sırasında yukarıda bahsettiğim olay anlatılarak bundan sonra tedbirlerin arttırıldığından bahsedilirdi. Bizim sivil cemaat mensupları ile herhangi bir ilişkimiz olmazdı. Sadece cemaat abisi sivil olurdu. Bu kişi yada kişiler de sohbet sırasında bize tavsiye ve telkinde bulunurlardı.Cemaat mensuplarının kendi aralarındaki ilişkiye gelince;Genel olarak yanı görev yerindeki kişiler grup yapılmaya çalışılırdı. Bu tek de olabilirdi çok da olabilirdi. Gruptaki kişi sayısı akademi döneminde iken daha çok olabiliyordu. Ancak kıdem yükseldikçe cemaat mensubu diğer üyelerle ilişik minimum seviyeye indirilir, kural olarak tek bir kişi ile muhatap ettirilirdi. Askeriye içindeki diğer cemaat mensupları ile de muhattap ettirilmezdik. Örneğin ben mesleğimin sonuna doğru kıdemli olduğum için tek gittiğim zamanlar oldu. 1996 ... ...'te lojmanlara taşındım. ... arkadaşlarla ...'da ... kod adlı abinin .'deki cemaat evine gidiyorduk. ... Vaaz kasedi yada CD de izlenebiliyordu. Yukarıda belirttiğim şekilde Fetullah ... anlatılırdı. Daha sonra ... Koşuyolunda ... kod adlı cemaat abisine gitmeye başladık. 1998 yılında .'ye TCG . gemisinin aktivasyonu maksadıyla gittim... Burada çok yoğun çalıştığımız için herhangi bir yere gitmedim. Herhangi bir cemaat abisi ile de irtibat kurmadım. Daha sonra Türkiye'ye 1999 yılı Eylülünde depremden sonra döndük. Depremden dolayı üs tahrip olduğu için gemiler ...'e taşındı. Ben de gemimle beraber ...'e gittim. Burada ... kod adlı cemaat abisi ile görüşüyorduk. ... beraber veya tek başına ... isimli abi ile görüşüyorduk. 2000 - 2003 yılları arasıydı. 2003 yılında akademiyi kazandım. Akademiye girmem kendi isteğim ve cemaatin yönlendirmesi ile olmuştur. Akademi sınavlarına hazırlanırken cemaatin hazırladığı çalışma CD ve kitapları bize gönderildi. O kadar profesyonelce hazırlanmıştı ki bu dokümanları okuyup biraz da çaba gösterdiğiniz de sınavı kazanamama gibi bir durum söz konusu olamazdı. Akademideyken Acıbademde Abdürrezzak kod adlı cemaat abisi ile görüşüyorduk. Burada birinci sınıflardan grup halinde görüşüyorduk. Burada benimle beraber.... 1994 DHO mezunu 15 Temmuz olaylarından önce DKK Karargah Personel Başkanlığındaydı) cemaat abisine gelip gidiyordu. Akademi öğrencileri arasında bir yarış olduğu için sivil abiler bize hocaların gözüne girmemiz için ve hocaların bize iyi kanaat notu vermesi için hoşlarına gidecek davranışlarda bulunup iyi notlar almamız isteniyordu. Biz de gerek sosyal faaliyetlere katılım olsun gerekse hocaların gözüne girecek davranışlarda bulunuyorduk. Akademiden sonra ...'e tayin oldum. Burada ...'teki ... abi de cemaat tarafından gönderilmişti. Çünkü abilerde de bir nevi tayin sistemi vardı. Bunların görev yerlerini belirli periyotlarla değiştirildiğini biliyorum. İzmit'te sahil evleri tarafında evi vardı. Buraya hatırladığım kadarı ile . ile gittik. Daha sonra da ... ile beraber gittik. ....2007 yılında ...'ya DKK'ya tayin oldum. Burada ... kod adlı bir abiye.... tarafındaki evine gittim. Şubede tek olduğum için (şubede 3 kişi çalışıyorduk) tek gidip geldim. ...2008 yılında ... .'da TCG ... gemisine tayin oldum. 2008 - 2013 yılları arasında TCG ... gemisinde görev yaptım. Gemi ilk önce ...'te modernizasyonda idi. Daha sonra ...'e indi. Burada Tarık kod adlı cemaat abisinin Armutalan'daki evine gidip geldim. .... 2013 yılında DKK Karargahına tayin oldum. Burada ... kod adlı ..n arkasındaki polis teşhisinde gösterdiğim evine tek gidip geldim. Orada askeriye sınıfında yalnız ben vardım. 2015 yılında AYİM'e Cumhurbaşkanı kararnamesi ile seçildim. ... Cemaatin etkisinin olup olmadığını bilmiyorum. Ben şimdiye kadar yazdığım atama anketlerinin hiç birinde AYİM'e atama istemedim. .. hakları ve itibar açısından AYİM Üyeliği onore bir görevdi. Ben seçildiğimde komutanlarım beni çağırarak tebrik ettiler.
Ben fiili olarak 2015 Eylül ayında AYİM'de çalışmaya başladım. ... kod adlı abim beni....'e teslim etti. ... kod adlı abi ile görüştüğümüzde; özellikle öğrenci dosyaları olduğunu, burada da ağırlıklı somut bilgi ve belgelere göre hareket etmem gerektiğini söyledi. Zaten gelen bilgiler de genelde tek satırlık "... okulundan mezundur, .... yurdunda kalmıştır, babası cemaate bağlı ...'da çalışmaktadır." gibi teyit edilmesi gereken bilgilerdi. ...abi bana cemaat mensubu arkadaşlarımızın atılma, uzaklaştırılma dosyalarıyla ilgili somut bilgi ve delil isteyin. Siz somut bilgi ve delil isteyin zaten böyle bir bilgi gelmez. Bundan sonra da lehe hareket edersiniz gibi şeyler söyledi. Biz de ona göre hareket ettik. Ancak somut olarak bilginin geldiği dosyalar olduğunda gereken ne ise onu yaptım. Örneğin AYİM 2. Daire esas no 2016/216, davacı ., gelen bilgi: ... ev sorumlusu ve .ta cemaat ve .le ilgili paylaşımları vardı. Somut bilgi olduğu için ret kararı verdim. ... kod isimli Av. .bana aynı dairede görev yapan kurmay üye ...'in bir süredir orada görev yaptığını ve davalarla ilgili hareket tarzımı belirlerken onu da dikkate almamı, ...'in de cemaat üyesi olabileceğine benzer şeyler söyledi. Tutuklandıktan sonra hastaneye gidip gelirken ceza evi aracında ... ile karşılaştım. Aracın içinde bana cemaat söylemi olan "dua edelim Allah bizi bu işten kurtaracak. Bu sorunlar bitecek." mivalde bişeyler söyledi. ... ile dairede zaman zaman sohbet ederdik. Kendisi ... isimli üyenin cemaat ile mücadelenin silahşörlüğünü yaptığını söyledi. Yine kendisi bir cemaat abisinden bahsederek onunla görüştüğünü söylüyordu. Onun görüştüğü abi ile benim görüştüğüm abi farklı kişilerdi. İsmini hatırlamıyorum. ... Kara Kuvvetleri personeli olduğu için onun farklı bir kişi ile görüşmesi muhtemeldir. Benim bu kişiyi bilmem mümkün değildir. AYİM'e geldiğimde kurmay üyeler idarenin işlem ve eylemlerini genellikle onaylar imajı vardı. AYİM'de verdiğim kararlarda bir önceki paragrafta belirttiğim düşünce ve sistemi uygulayarak oy kullandım....
...Benim telefonuma ByLocku ... kod adlı .... görevli idi kendisi hakkında himmet toplamadan dolayı açılan davada tanıklık da yaptım, himmetten dolayı dava açıldığını da ...'da ifade verdiğim sırada mahkeme hakiminden duydum, tutuklu olup olmadığını bilmiyorum.) yükledi. Ben ByLock mesajlaşmasını sadece . ile buluşmak maksatlı olarak kullandım. ByLocku iletişimimizin tespit edilmemesi için kullanıyorduk. ByLock kullanmadan önce getirdikleri telefona yüklü başka birinin adına kayıtlı telefon ile ya da ankesörlü telefonlar ile iletişime geçerdik. Bu başkasının adına telefon kullanma ya da ankesörlü telefon kullanma durumu ...'te görevli olduğum dönem ile önceki dönemlerde oluyordu. ...'ya geldiğimde daha çok yüz yüze görüştüğümüzde bir sonraki buluşmanın gününü de kararlaştırıyorduk. ByLockta problem yaşanınca "Sureshot" adında bir program üzerinden iletişim sağlanıyordu. Bu program benim telefonuma da yüklenmişti. En son bu program üzerinden görüşüyorduk. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki yukarıda isimlerini verdiğim ve benimle ilgilenen cemaat abileri beni bir sonraki cemaat abisine teslim ediyordu, adeta zimmetliyordu. Bu silsile şeklinde devam etti. ..." (Kls: 9, ek: 7/546-551)Tanık, eski AYİM 2. Dairesi Üyesi ... 29.07.2016, 08.12.2016 ve 15.03.2018 tarihli bayanlarında;
"... Darbecilerin hazırladığı atama listesinde emre alınan personelden hiçbirinin kesinlikle Fetöcü olmadığını biliyorum ve buna inanıyorum. Çünkü özellikle Askeri Yargıtay ve AYİM'de olup da emre alınanların hepsinin daha önce FETÖ ile mücadele eden FETÖ karşıtı kişiler olduğunu kesinlikle biliyorum. Diğer listelerde de emre alınan şahıslardan tanıdıklarımın hepsi FETÖ karşıtı sosyal demokrat veya FETÖ ile mücadele eden milliyetçi muhafazakar şahıslardan oluşuyordu. Ayrıca diğer kurumlarda olduğu gibi AYİM ve Yargıtay'da da Fetöcü olmadığı halde darbecilerin hazırladığı atama listesinde görevlendirilen başka arkadaşlar da vardır. Fetöcülerin personel yetersizliği sebebi ile kendilerinden olmayan şahıslara bile görev verdikleri bir ortamda kendilerinden olan bir kişiyi emre almaları mümkün değildir. ....Sıkıyönetim direktifinin ekinde bulunan NOT:(1)'de atama listesinde özellikle görevlendirme yapılmayanların ve MSB emrine alınmayanların bulundukları görevde görevlerine devam edecekleri belirtilmiştir. Bir kısım personelin ise daireler arasında ataması yapılmıştır. Bunun açıklaması ise şudur. Darbeye kalkışanlar AYİM ve Askeri Yargıtay'ı kapatmayı düşünmemişler, buranın faal olarak devam etmesini istemişlerdir. Ancak güvenecekleri yeterli personel olmadığı için AYİM'den 1 daireyi Yargıtay'dan 2 daireyi kapatmışlar. Ancak bu dairelere de kendilerinden olan yeterli personel olmadığı için kendileriyle açıktan mücadele etmeyen ve kendilerinin etkileyebileceklerini düşündükleri Fetöcü olmayan bir kısım personeli de bu dairelerde görevlendirmişlerdir. Listeyi hazırlayan şahısların mutlaka içerden birileri olduğunu ve çok önemli kişilik analizleri yaptıklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerinden olmadığı halde atanan personel içerisinde her görüşten insan vardır. Ancak bu şahısların ortak özellikleri bazılarının hırs ve ihtiras gibi kişisel zaafiyetlerinin olması, bazılarının da suya sabuna dokunmayan, her yola gelebilecek şahıslar olmalarıdır. ... ... 2012 MİT krizine kadar aleni olarak hükümeti destekliyordu. Hatta ben zaman zaman eleştirdiğimde ise bana kızıyorlardı. Ancak 2012'deki MİT krizinden sonra hepsi birden tavır değiştirdi. Tamamen hükümet karşıtı oldular. Ben bu değişimi sorduğumda açıklama getiremediler. .... 2014 AYİM seçimlerinden önce bana gelerek seçimlerde...için oy istedi. Ben de oy vermeyeceğimi söyledim. ... Seçimlerde ilk 5 aday belirlendi 6. Aday için seçimler 99 tur sürdü. ancak benim gayretim ile ... listeye giremedi. Seçimler bittikten sonra ....L benim ile tamamen ilişkisini kesti. Oysaki ... ile herhangi bir samimiyeti yoktu. Buna rağmen sırf ... a oy vermedik diye daha önce çok samimi olduğu benimle, ... ile ve ... ile selamı sabahı kesti. Sadece ... değil yukarıda ismini saydığım AYİM ve Yargıtay Üyelerinden ....hariç hepsi bizimle selam sabahı kesti. ...
...Uyuşmazlık Mahkemesi için yapılan seçimde aday olmadığı ve mahkemenin en kıdemsiz üyesi olduğu için teamüllere aykırı olduğu halde Kurmay Albay'lar (ayrıca kendisi de kendisine oy vermiştir) ... ...'e oy verdiler. O dönemde bizim dairede görev yapan Deniz Kurmay Albay ..., ...'e, bu durumu Kurmay Albay ...'in organize ettiğini söylemiş. Buradan da ... ...'in önemli bir şahıs olduğu ortaya çıkıyor. Ben ... ... ile aynı dairede görev yapmadığım için ne yönde kararlar verdiğini bilmiyorum. Ancak genel olarak TSK'den Fetöcüler tarafından çıkartılan personelin açtığı davalarda red oyu kullandığını biliyorum. Yine ... bana Fetöcü Jandarma Subaylarının karargahtan uzaklaştırılması ile ilgili yapılan atamalarla ilgili açılan davalarda bu şahsın iptal yönünde oy kullandığını ve yazdığı karşı oyda bu atamaların siyasi atama olduğunu beyan ettiğini, kendisinin ... ... ile görüşerek bu ifadeyi sildirttiğini söylemişti. ...
...., ... ..., 6 Kurmay Albay ... ... ...'e oy verdiğini gördüm. .... ... genelde idare lehine oy kullanan bir kişiydi. Ancak benim Fetöcülerle ilgili olduğunu düşündüğüm dosyalarda iptal yönünde (idare aleyhine) oy kullanırdı. Fetöcü olduğu gerekçesi ile Askeri öğrencilikten çıkarılan personelin açtığı davalarda genellikle heyette olmamakla birlikte olduğu heyetlerde de iptal yönünde oy kullanıyordu. Genelde bu arkadaş kendisinin heyette olmadığı dosyalarda pek konuşma adeti olmadığı halde Fetöcülükten atılan öğrencilerin dosyasında heyette olmadığı halde şu an iktidardaki Bakanların, Milletvekillerinin çocukları da bu okullarda okuyor, ne var bunda diye görüş beyan ediyordu. Yine MİT'de görevlendirilen Genel Kurmayda görevli bir devlet memurunun MİT'ten Genel Kurmay'a geri gönderilmesi ile ilgili açtığı davada davacı lehine normal davranış kalıbının dışında iptal çıkması yönünde çok çaba sarf edip görüş beyan etti. Daha sonra araştırdığımda bu şahsın Fetöcü olduğu gerekçesi ile MİT'ten Genel Kurmay'a iade edildiğini öğrendim. ...
...AYİM'de görevli kurmay üyelerin görev süresi azami 4 yıldır. Uygulamada genelde 2 yıl görev yapıp kıta görevlerine gidiyorlardı. Ancak 2012'de AYİM'e atanan ... ve ....azami süre olan 4 yıl görev yaptılar. Darbe teşebbüsü olduğu zaman bu şahısların tayinleri çıkmış ancak ilişikleri kesilmemişti. .... 2016 itibari ile 3 yıllık görevdeydiler. Bu durum genel teamüllere aykırıydı. Yine bu kurmay üyelerin genel bir özelliği de genellikle soruların çalındığının iddia edildiği 2003 yılında ve sonrasında Harp Akademilerine girmeleriydi. Kurmay Subaylar genellikle AYİM'den sonra yeniden kendi kuvvetlerinde göreve dönecekleri için görüşmelerde genellikle idare lehine oy kullanırlardı. Ancak suya sabuna dokunmayan dosyalarda idare aleyhine oy kullandıkları da olurdu. Özellikle tazminat davaları bu tür davalardandı. Özellikle TSK'dan ihraç, atama davaları, askeri öğrencilikten çıkarma davalarında ise hemen hemen idarenin görüşü yönünde oy kullanırlardı. ....AYİM 2. Dairesinde... Fetöcülerin etkin olduğu dönemlerde. Yapılan işlemlerle ilgili olarak istisnasız red oyu kullanırlardı. Ancak 2014-2015 yılından itibaren ... Fetöcü olduğu gerekçesi ile bir kısım öğrencilerin TSK ile ilişiği kesildi. Yine Fetöcü olduğu gerekçesi ile bir kısım personelin görev yerlerinin değiştirilerek bunların daha pasif görevlere alınması söz konusu oldu. ... J. Genel Komutanlığı Fetöcü olduğu gerekçesi ile J. Genel Komutanlığında görev yapan bir kısım kurmay subayları yine ... garnizonunda bulunan J. Okullar Komutanlığına atamış. Bunların açtığı davada Daire Başkanı.. ile 2 tane kurmay üye yürütmeyi durdurma yönünde oy kullanmışlar. Daire Başkanı .... bana Jandarmadaki tayinlerden haberin var mı diye sordu. Ben de bazı Fetöcü subayları karargahtan uzaklaştırmaya çalışıyorlar dedim. O da bana ben de bir gariplik olduğunu anlamıştım dedi. Neden diye sordum. Kurmay üyelerin (... ve Turgay AKGÜL) genel oylarının aksine yürütmeyi durdurma yönünde oy kullandıklarını söyledi. Ben de atanan şahısların Fetöcü olması sebebi ile atandığını beyan ettim. Bunun üzerine ...kurmay subaylarla görüşerek, bu durumun aleyhlerine olacağını söyleyerek oylarını değiştirmelerini istemiş, bu davalarla ilgili nihai kararda da ... ve kurmay üyeler bildiğim kadarı ile oylarını değiştirerek red oyu kullanmışlar. Bu hususu bana ... anlatmıştı. Hatta yukarıda belirttiğim gibi ... ...'in bu kararlara muhalif kaldığı ve muhalefet şerhine bu atamalar siyasi atamalardır diye yazdığını bunun üzerine ...'ın bu ibareyi sildirdiğini ....bana söylemişti. Burada dikkat çeken husus ....ın oyu değil, kurmay subayların oyudur. Çünkü ...'ın benzer davalarda vermiş olduğu birçok yürütmeyi durdurma kararı vardır. Ancak kurmay subayların bu tür atamalarda bırakın il içi atamayı il dışına atamalarda bile yürütmeyi durdurma kararı verdikleri vaki değildir. Dolayısı ile bu şahısların ben örgüt talimatı ile bu yönde oy kullandıklarını düşünüyorum. ... ... Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde kurmay üyeler genellikle Daire Başkanlarıyla istişare ederek onların görüşü doğrultusunda teamüllere uygun olarak oy kullanırken 2014 yılında yapılan Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinde toplu olarak ve teamüllere tamamen aykırı olarak mahkemenin en kıdemsiz üyesi olan ... ... lehine oy kullanmışlardır. Mahkeme Başkanı ... seçimlerden sonra ... Bana benim kurmay üyelere kötü davrandığımı, onun için bana oy vermediklerini söylediklerini beyan etti. Ben de kendisine benim hiçbir kurmay üye ile sorunum olmadığını kaldı ki bu üyelerin bir kısmının mahkemeye yeni üye seçildiklerini, dolayısı ile aramızda hoş geldin ziyareti dışında bir diyalog yaşanmadığını, kaldı ki benimle aralarında bir husumet olduğunu kabul etsek dahi neden benim dışında herhangi bir üyeye değilde mahkemenin en kıdemli üyesi olan ... ...'e toplu olarak oy verdiklerini sorması gerektiğini söyledim. Dolayısı ile bu üyelerin bana olan husumetten değil, örgüt talimatı ile hareket ettiklerini söyledim. Daha sonra ... bana o zamanki Denizci Üye ...'nun kendisine kurmay üyelerin hepsini ...'in organize ettiğini söylediğini beyan etti. 2. Dairede görevli ... askeri öğrencilerle ilgili dosyalarda Fetöcüler atılmaya başlayıncaya kadar hep red oyu kullanıyordu. ... 2014 yılından sonra Fetöcülükten atılmalar başlayınca bizim oylarımızda bir değişiklik olmadı. Başlangıçta kurmay üyelerin oylarında da değişiklik olmadı. Ancak ...'ın göreve başlamasından itibaren ... ... ile birlikte iptal yönünde oy kullanmaya başladı. Başlangıçta bu 2 arkadaş sadece Fetöcülükten atılan öğrenciler dosyasında değil diğer sebeplerle atılan öğrencilerin dosyasında da iptal oyu kullanıyordu. Fakat ... daha sonra tekrar oyunu değiştirerek, Fetöcülerle ilgili dosyalarda ipal, diğer dosyalarda red oyu kullanmaya başladı. ... bu şahıs Uyuşmazlık Mahkemesi seçimlerinden önce bana ... ...'in Fetöcü olup olmadığını sorduğunda yukarıda belirttiğim gibi Fetöcü olduğunu beyan etmiştim. O da kendisinin de şüphelendiğini ve kendisinin de onunla konuşmadığını beyan etmişti. Ancak Uyuşmazlık Mahkemesi seçiminde konuşmadığı bu şahıs için diğer kurmay üyelerini de organize ederek toplu olarak oy verdiler. Hatırlayabildiğim kadarı ile ... askeri öğrenci dosyalarında istisnasız olarak iptal oyu kullandı. ..."(Kls: 8, ek: 7/376-400)
Tanık, eski HSYK Üyesi ... 12.10.2016 tarihli beyanında;"... isimli şahsın davası da cemaatin girişimleri ile onandığını biliyorum. Bu dosya kamuoyunda ... Hipnoz davası olarak nitelendirilen askeri yetkilileri ile ilgili bir davadır.... " ... Alay Komutanı. hakkında ... Ceza Mahkemesi tarafından hürriyeti tahdit suçundan verilen cezaya ilişkin dosya Yargıtay'a gelmeden önce bu suçlara bakan daire önce değiştirilerek cemaatin etkin olduğu 14. Ceza Dairesine bu yetki verildi. 14. Ceza Dairesi önce bu kararı onadı, daha sonra Yargıtay Savcılığının itirazı ve kamuoyunun tepkisi üzerine daire bu kararı bozdu. ..."(Kls: 8, ek: 7/353-375)Tanık, eski Askeri Yargıtay Başsavcısı Vekili Kürşad Veli EREN 07.03.2018 tarihli beyanında;"...2008 yılında bazı teğmenlerin ve harp okulu öğrencilerinin ergenekon soruşturması kapsamında savunmalarını üstlendim. Davalarını da takip ettim. Daha sonra balyoz davasında çok sayıda muvazzaf askerin avukatlığını yaptım. Bu süreçte FETÖ denilen yapının son derece tehlikeli bir yapı olduğunu fark edince askeri yargı camiasında bu örgüte mensup kişiler olup olmadığını takibe aldım. Askeri Yargıtay ve AYİM'deki gelişmeleri takip etmeye, kimlerin üye seçildiğini izlemeye, çıkan kararları irdelemeye başladım. Bunun sonucunda ilk aşamada siyasi iktidara yakın duran hakim ve savcılarla FETÖ üyesi hakim ve savcılar belli bir döneme kadar ortak hareket ettiklerinden çok net bir ayrım yapamadım. Sadece sosyal demokrat yada liberal tandanslı sayılabilecek bazı hakim ve savcıların dışlandığını gördüm. Nitekim bu hakim ve savcıların istinasız tamamı ... fuhuş ve casusluk soruşturmasında fişlendi. ... 2014 veya 2015 yılında yine ... ile sohbet ederken bana haklı olduğumu söyledi. Sonra Askeri Yargıtay ve AYİM'deki Fetöcülerin kimler olduğunu konuşmaya başladık. ....Benim söylediğim isimlerle onun söylediği isimlerin çakıştığını gördüm. Bu isimler Askeri Yargıtayda idi. ...Yukarıda isimlerini söylediğim Yargıtay ve AYİM üyeleri 07 Şubat MİT krizi ve 17-25 Aralık 2013 tarihine kadar siyasi iktidara toz kondurmazlardı. En ufak bir eleştiriyi bile reddeder ve siyasi iktidarı şiddetle savunurlardı. Bahsettiğimiz olaylardan sonra muhafazakar olarak addettiğimiz grup ikiye bölündü. ... Kararlarını incelediğimde çok önemli bazı kumpas ve tasfiye davalarında sanıklar aleyhinde ortak hareket ettiklerini ve aynı yönde oy kullandıklarını gördüm. Davalar sanıklar lehine sonuçlanmış olsa dahi açıkça karşı oy kullanmışlardır ve bu tür davaların sayısı bir hayli fazlaydı. 15 Temmuz 2016'dan sonra askeri yargının görevlendirme listelerini görünce bu kanaatim iyice pekişti. ....Kurmay üyelerin AYİM'e atanmasını Genel Kurmay Başkanlığının teklifi üzerine ... 2010 yılına kadar (Bu 2012'ye kadar da devam etmiş olabilir. Çünkü görev süreleri 4 yıl olduğu için bu süre uzamış olabilir. ) atanan kurmay üyeler düzgün, hukuka olabildiğince bağlı üyelerdi. Bu tarihten sonra gelen üyelerin sıkıntıları vardı. Özellikle AYİM'in 1. Dairesinin 2 kurmay üyesinin bazı atama davalarında ve bu ... casusluk soruşturmasına bağlı ilişik kesme davalarında o zamana kadarki kurmay üyelerin genel oy kullanım tercihlerine aykırı olarak oy kullandıkları görülmüştür. Kurmay üyeler genelde ihraç edilen askerlerin açtıkları davalarda idarenin lehine red oyu kullanırlar. Fakat duyduğum kadarı ile Fetullah Cemaati ile bağlantılı olarak ilişiği kesilenlerin açtıkları davalarda genel uygulamaların aksine kabul oyu kullandıklarını biliyorum.
AYİM 2. Dairede de kurmay üyeler bazı askeri öğrencilerin okuldan çıkarılma davalarında benzer şekilde oylarını değiştirerek o zamana kadar davanın reddi yönünde oy kullanırken ve genel uygulamaları böyleyken 2015 yılından sonra birden bire aynı üyeler kendilerinin genel uygulamalarının aksine özellikle Fetö ile bağlantılı olması sebebi ile askerlik ile ilişiği kesilenlerin açtıkları iptal davalarında, işlemin iptali yönünde oy kullanmaya başladılar. ..." (Kls: 8, ek: 7/349-352)Tanık, eski Askeri Yargıtay Üyesi ..19.03.2018 tarihli beyanı;
"....AYİM üyelerinden hiç kimse ile birlikte çalışmadım. Fakat hakim üyelerden ... ... ve.... hakkında Fetöcü olduğuna dair yoğun söylentiler vardı. Kurmay üyelerin heyetlere 2 kişi olarak katılmaları sebebi ile yanlarına bir de hakim üye aldıklarında istedikleri kararları çıkarttıkları söyleniyordu. Özellikle askeri öğrenci olup da FETÖ ile bağlantılı olabileceği gerekçesiyle TSK'den ihraç edilen kişilerin açtıkları davalarda idare aleyhine oy kullandıkları ancak özellikle ... Casusluk dosyasında haklarında bilgi belge ve görüntüler bulunduğu gerekçesi ile ihraç edilenlerin açtıkları davalarda ise idare lehine oy kullandıkları yönünde söylentiler vardı. ....AYİM üyelerinden hiç kimse ile birlikte çalışmadım. Fakat hakim üyelerden ... ... ve.... hakkında Fetöcü olduğuna dair yoğun söylentiler vardı. Kurmay üyelerin heyetlere 2 kişi olarak katılmaları sebebi ile yanlarına bir de hakim üye aldıklarında istedikleri kararları çıkarttıkları söyleniyordu. Özellikle askeri öğrenci olup da FETÖ ile bağlantılı olabileceği gerekçesiyle TSK'den ihraç edilen kişilerin açtıkları davalarda idare aleyhine oy kullandıkları ancak özellikle ... Casusluk dosyasında haklarında bilgi belge ve görüntüler bulunduğu gerekçesi ile ihraç edilenlerin açtıkları davalarda ise idare lehine oy kullandıkları yönünde söylentiler vardı.... " (Kls: 8, ek: 7/333-337)Tanık, eki AYİM 3. Dairesi Bakanı ... AYDAN AL 25.10.2016, 15.12.2016 tarihli beyanlarında;"...Askeri yüksek idaresine 2014 yılından itibaren yaklaşık 13 yıldır görev yapıyorum. ... Uyuşmazlık mahkemesine üye seçimlerinde tahammül olarak kıdemli gelen seçilmektedir. ... ... ... kıdemsiz olmasına rağmen sekiz yada dokuz gibi oldukça yüksek bir oy oranı aldı turlarda bu seçim oranında uzun bir süre devam ettirdi. Bizim açımızdan şaşırtıcı bir durumdu kendisi de aday olmadığını üyelerin bu yönde takdirlerini kullandığını ifade etti. ... Seçim öncesinde bir organizasyonun yapıldığı belliydi. Kimlerin oy verdiğini tam olarak bilmemekle beraber kurmay üyeler tarafından desteklendiğini düşünüyorum. Seçim arasında bu durumu kendilerine ifade ettim kıdem durumuna göre ... seçilmesi gerekiyordu teamülü bozmamaları gerektiğini söyledim. Ancak bu tavsiyem dikkate alınmadı....AYİM üyeleriyle ilgili olarak ... ... ve Yaşar Yücen'in cemaat üyesi olduğu dile getiriliyordu.... Özellikle 1. Dairede ... ... ile iki kurmay subayın özellikle kumpas davası mağdurları haklarında atanma ayırma gibi idari işlemleri de davacıların aleyhine olacak şekilde ve hakkaniyetten uzak bir şekilde karar verdikleri yoğun olarak konuşulurdu...
...Şuan hangi seçimde kimlerin listeye girdiğini hatırlamıyorum. Ancak ... ... ve Yaşar Yücenin listeye girip seçilmesini o dönemde sürpriz biz olarak değerlendirmiştik. Çünkü hiç kuvvette aday olarak görülmüyorlardı. ....Subay üyelerin.... Üyelik süresince genelde 2 yıl görev yapmıştır. Ancak son 4 yıldır subay üyelerin 3 ve 4 yıl olmak üzere görev yaptıklarını biliyorum...'ın seçiminde ilginç bir şekilde ... ...'e hatırladığım kadarıyla sekiz oy çıktı. ...ancak toplam altı kurmay üyenin ... ...'e oy verdiğini düşünüyorum. ... " (Kls: 8, Ek: 7/326-332)
Tanık, eski AYİM üyesi ... 27.07.2016 ve 08.12.2016 tarihli beyanlarında;"...Ben 2006-2017 yılları arasında AYİM 2. Dairesi'nde üye olarak görev yaptım. 28 Şubat sürecini yaşamış inançlı biri olduğumdan bu baskıları hissetmiştim, bu baskılardan dolayı geçmişte insanlar birbirini daha yakın tanıdı. Ben de FETÖ'ye mensup kişileri bu süreçte bu yapıya mensup olduklarını bilmeden tanımış oldum. Onlarla samimiyetimiz vardı. 2010 yılında Çukurambar Bülent Arınç suikast girişimi iddiası olana kadar olaylara sorgulayıcı bir pencereden bakmıyordum. Bu olayda takip edilen ve takip eden kişiler benim arkadaşlarımdı. Takip eden arkadaşım ....ile konuştuğumda olayın Bülent Arınç ile alakası olmadığını verilen emir gereği Albay Baki Kaya'yı takip ettiklerini söylediler. Olay günü de cebine adresi kapışma anında polislerin koyduğunu söyledi. Komutanım olan Baki Kaya ile görüştüğümde kendisinin takip edilmiş olabileceğini söyledi. Şöyle ki bu olaydan önce ... çok samimi arkadaşlarını aradığında kendisinin telefonlarına çıkmadıklarını ziyaretlerine gittiklerinde yok dedirttiklerini söyledi. Bunun sebebinin de olaydan sonra anlaşıldığını kendisini Fetöcülerin Genel Kurmay Başkanlığı'na ihbar ettirerek peşine adam taktırdıklarını, bu görüşmedikleri kişilerinde Fetöcü olduklarından bundan haberleri olduklarını ve kendisiyle görüştükleri takdirde bu takibin içerisine dahil olabilecekleri için kendisinden uzaklaştıklarını söyledi. ... insanlara iftira atıp delil uydurduklarını bu olayla çok yakınen gördüm.... dolayısıyla Ergenekon, Balyoz davalarına bakış açım değişti. Askeri okullardan atılanların dosyaları geldiğinde çoğunun son 3-4 ayda cezalar verilerek atıldıklarını gördüm, bu olağan bir durum değildi. Daha önce bu insanlar kazanılmaya çalışılıyordu ancak son 4-5 yılda bu öğrenciler kasıtlı olarak üst üste ceza verme yoluna gidilerek okuldan uzaklaştırılıyordu. Özellikle Subay-Astsubay çocukları çeşitli bahanelerle cezalar verilerek okuldan uzaklaştırılıyordu. Bunları ben gördüm. ...
... Daha önce aynı düşünceleri paylaştığımızı düşündüğümüz Askeri Yargıtay'da T... ile zamanla irtibatlarımız koptu. Bu arkadaşlar daha önce siyasi iktidara sonuna kadar destek verdiklerini söylüyorlardı. Fakat siyasi iktidarın uygulama, tavır ve söylemlerinde bir değişiklik olmamasına rağmen 180 derece değişerek hakarete varan söylemlerde bulunuyorlardı. Bu durup dururken bana manidar geliyordu. Ben bunu örgütsel bir tavır olarak görüyordum. Çünkü; bu arkadaşlar nerede bir araya geliyorlar, nerede görüşüyorlar bilmiyordum ama aynı söylemlerde bulunuyorlardı. Mesela hepsi bir ağızdan MİT Müsteşarına, ülke ismide vererek, başka bir ülkenin adamı diyorlardı. Ben de kendilerine Türkiye'yi sevmediğini açıkça belli eden yabancı ülkelerde bunu söylüyor diyordum. Bunların hepsi benim yaşadığım, tanıdığım kadarıyla dindar, inançlı insanlar olarak geçiniyorlardı. Ancak hemen hemen hepsi ... namazına gitmezlerdi, namaz kılmazlardı. Sadece Haluk Zeybel içki içmezdi, ... namazına da giderdi. İçlerinde de doğru olarak değerlendirdiğim kişi buydu. ... Bu arkadaşlar çok ketumdu. Onlarda kendi aralarında toplanıp beraber geziyorlardı. Fetöcüler hiç bir örgütün yapamayacağı takiyeyi (kendini gizlemek) yapabiliyorlardı. Bana göre 28 Şubat'ta bunlardan fazla atılan olmadı. Anında ortama uyum sağlıyorlardı. ...
...2013 yılı Aralık ayında Uyuşmazlık Mahkemesi seçimleri oldu, AYİM'de Uyuşmazlık Mahkemesi için yapmayan kıdemliden başlanmak üzere seçim yapılırdı. Bu ciddi anlamda bir teamüldü ve o güne kadar da uyulduğunu biliyorum. Kendisinin resmi bir başvurusu olmadıysa da sıra ...'da idi. Bunu herkes biliyordu. Çok rahat seçileceğini düşünüyordum. Seçim başladı, ... 12 oy alıyor 13 alamıyordu. Karşı tarafta da seçileli 2 yıl olmuş olan ve kıdemsiz ... ... 7-8 oy alıyordu. ...e kendisi Yaşar ve Kurmay üyeler oy veriyordu. ....FYO mezunuydu. Kurmaylar harp okulu mezunuydu ve çoğu geleli 3-4 ay olmuştu. Bu kadar sürede ve birlikte ...e teamüllere aykırı şekilde oy verecek kadar birbirlerini nasıl tanıdıkları enterasandı ve başkan Uyuşmazlık Mahkemesi'nin önemsiz olmasını söylemesine rağmen bu ısrar devam etti. ... Burada Fetöcülerin ne kadar tehlikeli olduğunu gördüm. İki kişiyle ve kurmayları da yanlarına alarak ortalığı ne kadar karıştırabileceklerini gördüm. ... harp okulu mezunu olduğu halde ...'a değil FYO mezunu 3-4 aydır birlikte çalıştıkları ve aynı dairede olmadıkları ...e oy verdiler. ....2014 de iki kişilik üye seçimi yapıldı. ... da adaydı. Yunus için de tavırları sebebiyle Fetöcü olduğunu düşünüyordum. Yunus 8 yıl AYİM'de tetkik hakimliği yapmıştı. Stajı beraber yaptık, o zamandan beri tanırım. Gözlemlerimden, söylemlerinden onun da Fetöcü olduğunu değerlendiriyordum. Zira bunlar, Fetöcüler asla hiç bir zaman hiç bir yerde açıkça Fetöcü olduklarını söylememişlerdir. TSK'nin ortamı kendilerince buna müsait görülmüyordu. Biz seçimde Yunus'a oy vermemeye karar verdik. Kendimize yakın gördüğümüz kimselere de bunu söyledik. Seçimde Yunus 9 oyu geçemedi. Seçim 103 tur sürdü diye hatırlıyorum. Yunus'a kendi dairesinde görev yapan üyeler ve ... ile Yaşar ısrarla oy verdi. Kendi dairesindeki üyeler onun çalışmasından memnundu. Bizim söylediklerimize de inanmıyorlardı. Fetöcü olamaz diyorlardı. Sonunda Yunus seçilemedi. Biz 16 kişi oy verdiğimiz için kimin kime oy verdiği rahatlıkla bu kadar tur sonucunda anlaşılıyordu. ...Yukarıda belirtiğim seçimlerde ....ın listesinde Fetö davasında yargılanan tutuklu . da vardı. Israrla .'a .'e, .'a ve .ye oy veriyorlardı. 103 tur sürdüğü için kimin kime oy verdiği rahatlıkla anlaşılıyordu. Oy verdikleri bu 4 kişi de Fetöden tutuklu ve yargılanmaktalar. ... ile 10 yıllık arkadaştım. Bu seçimden sonra yanına gittiğimde "benim seninle hukukum bitti" dedi. Sebebini sorduğumda seçim zamanı telefonuna çıkmadığımı söyledi. Ben de "Yunus'a oy vermediğimi söylüyorsan ben onunla senden daha fazla samimiyim, sana ne oluyor" dedim. Ama yine kendisiyle arkadaşlık hukukumuzu koruyabileceğimizi söyledim, buna rağmen benimle ilişiği kesti. ...Ben AYİM 2. Dairesi'nde çalışıyordum. Benim dairemde hakim üyelerden ... vardı. ... ile devamlı birlikte hareket ediyordu. Askeri Yargıtay'daki ve Genelkurmay'daki, MSB'de ki şu an yargılanan şüpheli ya da sanık olarak yargılanan Fetöcülerle de oldukça samimiydi. Hem oylamalarda hem çeşitli toplantılarda. Ayrıca disiplinsizlikle ilgili öğrenci dosyaları geldiğinde acımasız davranıyordu. Ancak Fetöden güvenlik soruşturması nedeniyle atılan öğrencilerde farklı tavır sergiliyordu. Fetönün evlerinde kalmış olduğu söylenen, askeri okula girmek için orada ders verildiği söylenen öğrenciler için bile iptal yönünde oy kullanıyordu. Yukarıda da söylediğim gibi üye seçimlerinde de ısrarla onların adaylarına oy verdi... ...'i ...'ya geldikten sonra yani 2003 yılından sonra tanıdım. AYİM'e gelinceye kadar fazla bir irtibatımız yoktu. Kendisi hakkında Fetöcü olduğu yönünde söylentiler dolaşıyordu (o döndemde Fetöcü olduğu söylenenler şu anda Fetö soruşturmalarında yargılanmaktadırlar.) Üye olmadan önce Yaşar ile aynı yerde görev yaptıkları için Yaşar'a "... için Fetöcü diyorlar ne diyorsun dedim". "Ben bilmiyorum" dedi. ...'in, AYİM'e üye seçildikten sonraki toplantılardaki oylamalarda ve seçimlerde ki davranışları Fetöcüler lehine olacak şekildeydi. Dosyalarda ne şekilde karar verdiğini duyumlar dışında tam olarak bilmiyorum, ....Kurmaylara gelince benim dairemde ... ve ... vardı. ..., AYİM'de 4 yıl gibi olağanın dışında ve uygulamalara aykırı şekilde çalıştı. Normalde o gelinceye kadar kurmaylar, atılma sebebi olarak, güvenlik soruşturmasının G'sini (güvenlik gerekçesi ne olursa olsun) gördüklerinde ret kararı verirlerdi. Fakat ... diğer güvenlik soruşturmalarını ret kararı verirken Fetöcü olduğu iddia edilen öğrencilerle ilgili iptal ve yürütmeyi durdurma (yd) yönünde oy kullanıyordu. Astsubay adayı, uzman ... için bile bu yönde oy kullanıyordu. Biz de kendi aramızda adam kurmay albay, bir astsubay, bir uzman ... için kendisini riske atıyor diye konuşuyorduk. Bu derece fütursuz hareket ediyordu. Yukarıda da söylediğim gibi uyuşmazlık mahkemesi seçimlerinde de ...e oy veren grup içerisindeydi ve diğer kurmayları arayarak bu yönde oy verme telkininde bulunan kişinin kendisi olduğu söyleniyordu. Bizim dairedeki diğer kurmay üyeye bile bakışlarıyla kararını değiştirttiriyordu. Ben bunu bizzat gözlemledim. Hatta hatırladığım kadarıyla "sen ne karışıyorsun" dediğimiz bile oldu. Zaten kararlar incelendiğinde çok açıklıkla hangi yönde oy kullandığı görülecektir. Diğer dosyalarda en ufak bir disiplinsizlik de öğrencilerde ve memurlarda atılma yönünde oy kullanıyordu. ....Kurmaylardan ... da aynı yönde hareket ediyordu. ... ile 1 yıl çalıştım. Normalde Kurmaylar güvenlik soruşturmasının G'sini (güvenlik gerekçesi ne olursa olsun) gördüklerinde ret kararı verirlerdi. Hamdi de güvenlik soruşturmalarında Fetöcü olduğu yönünde istihbarat gelen öğrenciler için iptal yönünde oy kullanıyordu. Diğer dosyalarda en ufak bir disiplinsizlik de öğrencilerde ve memurlarda atılma yönünde oy kullanıyordu. Normal de bir kurmayın güvenlik soruşturmasında iptal yönünde oy vermesini görmedim. Başkası bunu duyduğunda hayretler içinde kalıyordu.
...İfademde bir hususa değinmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bizim dairemizde görev yapan hakim üye .... ile diğer dairedeki ....le çok samimiydiler. Bunlar üye olmadan önce Muharrem ..., AYİM'de yapılan seçimde 3. Olarak listeye girdi. Fakat o sıralar Muharrem'...'nin Jandarma Genel Komutanlığı Savcılığı'na tayin olma durumu vardı. Bu sebeple Cumhurbaşkanlığı'nda devreye girerek kendisini seçtirmediler. Bu arada yapılacak tayinler...n ...'a gönderilmek istenmesi sebebiyle Başbakanlık'tan 2-3 defa ... ve bu tayinler iptal oldu. Muharrem'de Jandarma'ya gidemedi. Tayinler iptal edilmeden önce AYİM seçimi sonuçlanmıştı. AYİM'e seçilemedi. Daha sonra Jandarma Adli Müşavirliği'nde görev yaparken Yargıtay'da yapılan seçimle üye seçildi. 9 ay kadar görev yaptı. Fetöcüler herkesi korkuyla sindirmeyle yerlerinden ettikleri için Genel Kurmay Adli Müşavirliği boşalmıştı. Buraya hemen istekli ve aday oldu. Yarbay rütbesinde oraya atandı. Halbuki Askeri Yargıtay'dan veya AYİM'den Generallik dışında ayrılan duymadım. Ama bunlar için neresi önemliyse ve abileri nasıl talimat veriyorsa onu yapmak görevdi. Zaten 15 Temmuz'dan önce son 3-4 yıl Genel Kurmay Askeri Savcılığı, Askeri Mahkemesi, Adli Müşavirliği ve ... İşleri Başkanlığı tamamen bu yapının kontrolündeydi...." (Kls: 8, ek: 7/307-322)
Tanık, eski Hakim ... 26.09.2016 tarihli fotoğraf teşhisli beyanında; "...214. Numaralı ... AYİM üyesiydi, İlhaminin devre arkadaşıdır. Kayserilidir. Ailecek görüşürdük. Eşim ilhamiden yapılanmadan olduklarını biliyorum. ..." (Kls: 8, ek: 7/159-183)Tanık, eski AYİM Genel Sekreteri ... 28.07.2016 tarihli beyanında;“…Yaşar Yüce ile ilgili ...objektif olmamasından dolayı şikayet gelirdi....AYİM 1. Daire Başkanı...ile yaptığım sohbetlerde kararların hukukiliği anlamında sıkıntılar olduğunu söylüyordu. Özelikle Jandarma ile ilgili atamalarda teamüllerin dışında kararlar verildiği, bunun da ...'in yönlendirmesi ve etkisi ile olabileceğini söyledi…....Uyuşmazlık Mahkemesine üye seçme olayıydı. Kenan albayım adaydı, ....onun seçilmesi öngörülüyordu. ... oy çıktı...oyların gizli olması sebebi ile seçimi kimlerin kilitlediğini bilmiyorum. Ama Kenan albayın söylediğine göre kurmay albayların blok şekilde hareket ettiği idi. Bu kurmay albayların FETÖ/PDY'li oldukları o dönem konuşulmuyordu. Bu süreçte şimdi onların bunu yaptıklarını düşünüyorum. ...” (Kls: 8, ek: 7/81-83)
Şeklindeki beyanları ile;AYM'nin 04.08.2016 tarih ve 2016/6-12 (Değişik İşler) sayılı kararı, ''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından yayımlanan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine'' ilişkin bilirkişi raporları, görevlendirme listesiyle ilgili tanık ve müşteki beyanları, şüpheli ...'in ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki atanma durumu,MASAK raporu, Birlikte değerlendirildiğine; Şüpheli ...'in, FETÖ/PDY üyesi olması sebebiyle tutuklanan diğer şüphelilerle birlikte, örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiği ve FETÖ/PDY üyesi olduğu sonucuna varılmıştır.4.2.4.3. MASAK tarafından düzenlenen 27.03.2018 tarihli raporda; (Kls: 11, ek: 8/781-813)Şüpheli ...’in, ... Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal karşı işlenen suçlar soruşturma bürosu 14.08.2017 tarih 20179776 sayılı talebinde adı geçen, ... 4. Ağır Ceza Mahkemesi 2018/119 esas sayılı dosyada silahlı terör örgütüne üye olma suçundan, .; ... 36. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/164 esas sayılı dosyasında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılanan..; ... Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nun 26/12/2016 tarih 2016/113911 soruştuma sayılı talebinde adı geçen... silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ... 18. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/83 ve ... 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/186 esas sayılı dosyalarında silahlı terör ürgütüne üye olma suçundan yargılanan ...; silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ... 1. Sulh Ceza Hakimliği'nin 2017/2745 sayılı kararıyla, arama kararı bulunan .. ... Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda 2016/103592 sayılı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2017/277 sayılı taleplerinde adı geçen ... Uçar; ... Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda 2016/106072-2016/103592 sayılı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2017/277 sayılı taleplerinde adı geçen ...; ... Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nda 2016/103592 sayılı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2017/277 sayılı taleplerinde adı geçen
İle para transfer ilşkisinin bulunduğu görülmüştür.Şüpheli ...'in kardeşi ... 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/483 esas sayılı dosyasında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık olduğu,Eşi.'in ... ve Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu'nun 26/09/2016 tarih ve 2010/100074 talebinde adının geçtiği aynı şekilde ... Cumhuriyet Başsavcılığı Hazırlık Bürosu'nun 10/06/2016 tarih ve 2015/11257 sayılı talebinde de adının geçtiği, Görülmüştür. MASAK raporundaki tespitler ile, Tanık beyanları,''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından yayımlanan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine'' ilişkin bilirkişi raporları, görevlendirme listesiyle ilgili tanık ve müşteki beyanları, şüpheli ...'in ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesindeki atanma durumu, Bir arada değerlendirildiğine; Şüpheli ...'in, sosyal çevre ve ekonomik ilişkileri bakımından FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu sonucuna varılmıştır4.3. Şüphelinin Eylemleri ve Eylemlerinin Hukuki Nitelendirilmesi:Bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve işleyişine egemen olan, "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olması ve bunu Millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiç bir kişi ve kuruluşun, Anayasa'da gösterilen özgürlükçü demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukukun dışına çıkamayacağı, hiç bir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esası karşısında korunma göremeyeceği" şeklindeki ilkeleri içeren kurallar bütünü, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzenini teşkil etmektedir. 15 Temmuz darbe kalkışmasında kullanılan silahlar ve gerçekleştirilen bir kısım silahlı faaliyetler dikkate alındığında, eylemlerde cebir ve tehdidin açıkça var olduğu, bu cebir ve tehdidin Anayasal düzeni değiştirmeye elverişli olduğu konusunda herhangi bir sorun yoktur.Sorun dosya şüphelisinin eyleminin TCY'nin 309. maddesinde tarif edilen ve darbeye kalkışanlarca fiilen gerçekleştirilen Anayasayı ihlal eylemine katılma mı yoksa yoksa TCY'nin 314. maddesinde tarif edilen suç/suçlar mı olduğundadır.
Uygulamada ve teoride kabul edildiği üzere, TCY'nin 309/1 maddesinde düzenlenen Anayasayı ihlal suçu, bir örgüt faaliyeti kapsamında işlenmesi mümkün bir suç olmasına rağmen, bu durum suçun unsuru değildir. Madde de düzenlenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik araç fiilin, icrai veya ihmali suç niteliğinde olması da mümkündür. İhmali fiillerle bu suçun işlenebilmesi için failin gerçekleştirilmekte olan icrai fiilleri, görevi gereği önleme yükümlülüğünün bulunması gerekmektedir. Teşebbüs suçu olmasına rağmen, suç oluşturan fiilin hazırlık hareketleri aşamasından geçip, icra aşamasına ulaşması gerekir. Araç fiilin işlenmesine yönelik icra hareketinin, hem araç suçun, hem de amaç suçun fiil unsurunu oluşturması gerekir. Terör örgütlerinin ''cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırma veya bu düzen yerine başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme'' şeklindeki nihai amacının, örgütün her kademesindeki mensuplarca biliniyor olması, hiçbir ayrım yapmadan tüm üyelerinin bu suçtan cezalandırılmaları için yeterli olmayacak ve bu durum üyelerin suça iştirak ettikleri anlamına gelmeyecektir. Üyelik ve yöneticilik fiilleri bağımsız suçlar olarak TCY'nin 314. maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlanmıştır. Fiilin işleneceği konusundaki bilgi, iştirak bakımından önem taşımamaktadır. İştirak için icrai yada ihmali bir davranışla suçun işlenmesine katkıda bulunmak gerekmektedir.
Her ne kadar şüpheli hakkında ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma sonrasında, TCY'nin 309/1, 314/2 maddelerinde düzenlenen Anayasayı ihlal ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçlarını işlediği değerlendirilerek fezleke düzenlenmiş ise de yukarıdaki açıklamalar, tanık beyanları, şüphelinin darbeye kalkıştığına veya darbeye kalkışanların eylemlerine katıldığına dair delil elde edilememiş olması ve dosya kapsamı dikkate alındığında, şüphelinin eyleminin TCY'nin 309 değil 314. maddesinde tanımlanan suçu oluşturduğu sonucuna varılmıştır. TCY'nin 314. maddesinin birinci fıkrasında örgüt kurma ve yönetme, 2. fıkrasında ise örgüt üyeliği suçu düzenlenmiştir. Şüphelinin eylemlerinin bu madde kapsamındaki hangi suçu oluşturduğu sorununa gelince;
Sıkıyönetim mahkemelerinin ve bu mahkemelerin kararlarına karşı yasa yolu incelemesi yapacak olan Askeri Yargıtay'ın, ülkemizde daha önce gerçekleştirilen askeri darbelerdeki rolü ve somut olayda 15/07/2016 tarihindeki darbe girişiminde amaca ulaşılmış olsaydı bu mahkemelerin üstlenecekleri görevin kapsamı ve muhtemel icraatları değerlendirildiğinde, anılan mahkemelerin darbeye kalkışanlar açısından hafife alınamayacak derecede önem taşıdığında şüphe yoktur. Örgütün kuruluş amacının gerçekleştirilmesi ile doğrudan nedensellik bağı bulunan ve örgütün varlığı ve devamlılığı bakımından önemli olan bir görev üstlenen kimselerin, özel bir görev yüklendiği de şüphesizdir. Ancak eylemin nitelendirilmesi yapılırken, delil durumuna göre, şüphelinin silahlı örgüt içinde bir görevinin olup olmadığı, örgüt içindeki konumu, örgütsel faaliyetler ve şüphelinin bu faaliyetler üzerindeki etkinliğinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
Şüpheliye özel bir görev verilmiş olması örgütün kişiye verdiği önemin açık bir göstergesidir. Ancak bu durum, şüphelinin örgüt yöneticisi olduğunun kabulü açısından, tek başına yeterli görülmediğinden, dosya kapsamındaki eylemler itibarıyla şüphelinin örgüt içerisindeki konumunun üyelik ile sınırlı kaldığı sonucuna varılmıştır.Örgüt üyeliği suçunda, TCY'nin 2. Kitap, 4. Kısım, 5. Bölüm'de Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar başlığı altında düzenlenen diğer suçlardan farklı olarak, üyenin, örgüte üye olduğunu belirtir hal ve davranışları dışında işlediği başka somut, elle tutulur bir suç bulunmamaktadır. Bir başka ifade ile bir kişinin örgüt üyesi olduğunun ileri sürülmesi için örgüt adına başka bir suç işlemiş olmasının tespiti gerekmemektedir. Zaten başka bir suç işlemişse şüpheli bu suçtan dolayı ayrıca cezalandırılacaktır. Dolayısıyla örgüt üyeliği suçunun, somut olayda olduğu gibi, görevlendirme listesi, görevlendirme listesinin oluşturulmasına hakim olan ve bilirkişi raporları yanında tanık beyanlarıyla doğrulanan örgütsel tavır, özellikle şüphelilerin kamuoyuna mal olan ve o dosya sanıkları aleyhine karara bağlanmasının FETÖ'nün girişimleri sonucu olduğu konusunda şüphe bulunmayan davalardaki ortak tavırları (Kls: 8, ek: 7/353-375, Kls: 9, ek: 8/794-798, 853-854) ve AYM'nin 04/08/2016 tarih ve 2016/6-12 (Değişik İşler) sayılı kararında belirtildiği üzere sosyal çevre bilgileri ile tespit edilmesi olanaklıdır.
''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından yayımlanan ''Sıkıyönetim Direktifi''nin EK-B'sinde yer alan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi''nde ve listenin sonunda yer alan "NOT: (1)'' kapsamında görevlerine devam edecek olan askeri yargı mensuplarına dair liste de şüpheliye ilişkin yukarıda belirtilen görevlendirmenin yapıldığı açıkça ortadadır. FETÖ'nün, devlet içinde yapılanmak ve örgütlenmek için önem verdiği devlet kurumlarının başında mahrem yapı olarak adlandırılan TSK'nin bulunduğu, örgütün TSK'deki yapılanmasını askeri yargıdaki etkinliğiyle sağlamaya çalıştığı artık bilinen bir gerçektir. Yüksek yargıda daha az sayıda da olsa askeri yargının da adli ve idari yargıda olduğu gibi önemli ölçüde FETÖ üyesi olan hakim ve savcılardan oluştuğunu ileri sürmek mümkündür. Nitekim, ... Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 22/08/2017 tarih Soruşturma No: 2017/133189, Esas No: 2017/27572 ve İddianame No: 2017/4858 sayılı iddianamesinde (Kls: 11, ek: 8/781-782) CD belirtildiği üzere, 2009-2014 yılları arasında yapılan sınav sonuçlarına göre atanan ve sınavda kopya çektiğine ilişkin “kuvvetli şüpheli” olduğu teknik değerlendirmesi yapılan toplam 217 askeri hakimden 214’ü, sıkıyönetim mahkemelerine özel görevlendirme ile atanmışlardır. Dosya şüphelisinin darbe kalkışmasının yapılmasına ve planlanmasına katkısı tespit edilememişse de FETÖ üyesi oldukları gerekçesiyle haklarında soruşturma yapılan/dava açılan askeri hakimlerin yukarıda ayrıntılı bir şekilde belirtilen ..., işlem, tavır ve davranışları ile Tanık, MSB Askeri ... ve Kanunlar Genel Müdürlüğünde Genel Müdür Yardımcısı, ...'ün 02/08/2016 tarihli ifadesinde belirttiği; (Kls: 9, ek: 7/590-591) ve Şüpheli .... sivil Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin yasa ile sonlandırılmasını kastederek "bozulup düzülecekmişiz, kimin kimi düzeceği belli olmaz, bunların hepsi kaydediliyor, biz bitti demeden bitmez, bunun nereye koyarsan koy" şeklindeki,Tanık, Askeri Yargıtay 1. Dairesi Yazı İşleri Müdürü, ... ,,in, Tanık, KKK Hukuk Hizmetleri Başkanı ...'nun 19/03/2018 tarihli ifadesi (Kls: 8, ek: 7/333-337) ile doğrulanan, 16/03/2018 tarihli ifadesindeki; (Kls: 8, ek: 7/66-66) "Darbe girişiminin olduğu hafta Pazartesi ile ... günleri arasında ismini saydığım bizim daire üyeleri her zamankinden farklı ve çok fazla birbirlerinin odasında toplanmaya başladılar. Neredeyse birbirlerinin odasından çıkmadılar. Ben birşey imzalatmak amacı ile odalarına girdiğimde öneki zamanlardan farklı olarak hemen susuyorlardı. Olağan dışı bir durum olduğunu sezmiştim. Hatta bu hususta .... Albayımla da konuştum. O da bana "evet ben de farklı bir durum seziyorum, inşallah altından bir çapanoğlu çıkmaz" demişti. Bu durumu ... .. Albay'ıma sorabilirsiniz." şeklindeki veYapılanmadaki durumu yukarıda ayrıntılı olarak tartışılan Genelkurmay Başkanlığı Hukuk İşleri Müdürlüğü'nde görevli ...'nin, 19/07/2016 tarihinde Cumhuriyet savcısına verdiği ifadesinde; (Kls: 8, ek: 7/301-302) "...ben savcılık binasında beklemeye devam ettim. Savcılık binasıyla genelkurmay karargahı ayrı yerdedir. Gece yarısı General/Amiral Şube Müdürü Albay ... TURHAN telefonla beni...komuta katına çağırdı. Orada bana 'Genelkurmay Adli Müşavirliğine görevlendirildiğimi, TSK'nin yönetime el koyduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğini' söyledi...Görevi kabul ettim..." şeklindeki, beyanları dikkate alındığında, askeri hakimlerin de silahlı terör örgütünün varlığından ve darbe hazırlığından haberdar oldukları sonucuna varılmıştır.
FETÖ üyesi oldukları yönünde kuvvetli şüphe bulunan bu şüpheliler arasında, birbirlerini ve FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle haklarında ihbar ve şikayet ile TSK'den ve askeri öğrencilikten çıkarma kararı bulunan diğer kişileri adli ve idari soruşturmalardan koruma konusunda, dayanışma olduğu (Kls: 8, ek 7/60-61; Kls: 11, ek: 8/761-764; Kls: 10, ek: 8/365, 8/68-69, 71-72) ve 15 Temmuz darbe kalkışması öncesinde, özellikle kumpas davalarının mağdurlarınca, FETÖ üyesi oldukları yönünde birçok ihbar, şikayet ve suç duyurusu yapılan ve bir kısmı da darbe kalkışmasında yer alan askeri şahıslar hakkında, örgütün askeri yargıdaki mensuplarınca etkin soruşturma ve/veya kovuşturma yapılmadığı, soruşturma yapılmasının engellendiği, diğer yandan ögütün amaçları doğrultusunda örgüt üyelerince açılan ve kamuoyunda kumpas davaları olarak nitelendirilen davalar gerekçe gösterilerek örgüt üyesi olmayan birçok subayın TSK'den ilişiklerinin kesildiği, bazılarının kamuoyu önünde itibarsızlaştırılmak maksadıyla hedef seçildiği, haksız ve hukuka aykırı disiplin cezası ile mevzuatta yeri olmayan ikaz yazısına maruz bırakıldığı (Kls: 10, ek 8/362; Kls: 11, ek 8/757-759, 775-780) artık gün yüzüne çıkmıştır.
Buna göre, askeri yargı içerisinde özellikle atama, soruşturma gibi işlemlerde karar verici mekanizmalar içerisinde bulunmaları nedeniyle etkin durumda olan askeri hakimlerin, darbe kalkışmasının başarılı olması halinde önceden planladıkları kişileri ve darbe kalkışmasına karşı direnenleri yargılayacak olmaları nedeniyle yüksek yargının ve sıkıyönetim mahkemelerinin hayati derecede önemli olduğu, örgüt yöneticisi olup aynı zamanda darbe planını hazırlayanlarca, belirtilen görevlere örgüt üyesi olmadığı bilinen ve onlarla fikir ve eylem birliği içinde veya FETÖ mensubu olmayan askeri hakim ve savcıları görevlendirmelerinin örgütün kuruluşu ve yapısına uygun olmadığı, zira tanık beyanları ve bilirkişi tespitlerinden de anlaşılacağı üzere, görevlendirme listesini hazırlayanlarca örgüt mensubu olmayan, örgüt hiyerarşisi içinde diğer örgüt mensuplarıyla fikir ve eylem birlikteliği içinde hareket etmeyecek askeri hakimlerin sıkıyönetim görevlendirilme listesinde MSB emrine atanmalarının da bu tespiti doğruladığı anlaşılmıştır.Yargıtay 16. CD'nin 14/07/2017 tarih ve 2017/1443-4758 sayılı kararında belirtildiği üzere, görevlendirme listesi örgüt üyeliği suçu için tek başına bir delil değilse de başka delillerin listenin oluşumundaki düşünceyi doğrulaması halinde söz konusu liste önemli bir delil olacaktır. Nitekim ''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından yayımlanan ''Sıkıyönetim Direktifi''nin EK-B'sinde yer alan ''Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi''nde ve listenin sonunda yer alan "NOT (1)'' kapsamında görevlerine devam edecek olan askeri yargı mensuplarına dair liste, 'NOT (2)' kapsamında ''askeri hakimler, askeri mahkeme ve savcılar hakkında mevzuatta Milli Savunma Bakanlığına verilen yetki ve görevler ikinci bir emre kadar Genelkurmay Adli Müşavirliği (sıkıyönetim görevlendirme listesinde şüpheli....Genelkurmay Adli Müşavirliği'ne atanmış) tarafından kullanılacaktır'' şeklindeki görevlendirmeler ve yukarıda ayrı başlıklar altında ayrıntılı olarak açıklanan tespitler, değerlendirmeler ve özellikle tanık beyanlarıyla somutlaşan tavır ve eylemler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, Askeri Yargıtay başkanı, başsavcısı, genel sekreteri, daire üyesi ve sıkıyönetim savcısı olarak görevlendirilen şüphelilerle ilgili görevlendirmelerin, haklarında ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından koğuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen şüpheliler için olduğu gibi tesadüf, ihtiyaç, zorunluluk vs. gerekçeleriyle değil, aksine darbe kalkışmasını gerçekleştiren FETÖ mensuplarınca TSK içindeki bu örgüte üye olan kişiler özel olarak seçilip, kişilik değerlendirmeleri de yapılarak (Nitekim aynı olay sebebiyle şüpheli olan Yusuf Tamer ...'in 23/03/2018 tarihli ifadesindeki; (Kls:8, ek: 7/84-89), "...Askeri yüksek yargı'da kendilerinden olan üye sayısı, gerek Askeri Yargıtay gerekse AYİM'de kurmayı düşündükleri dairelerdeki üye sayısını karşılayacak sayıda olmadığı için kendilerine karşı çıkmayacaklarını düşündükleri kişilerle listeyi tamamlamışlardır... Ayrıca kişiliğim gereğince de ....'e karşı gelmeyeceğimi düşünmüş olabilirler..." ve Tanık ...'ın 15/03/2018 tarihli ifadesindeki; (Kls:8, ek: 7/390-400) "...Listeyi hazırlayan şahısların mutlaka içerden birileri olduğunu ve çok önemli kişilik analizleri yaptıklarını düşünüyorum. Çünkü kendilerinden olmadığı halde atanan personel içerisinde her görüşten insan vardır. Ancak bu şahısların ortak özellikleri bazılarının hırs ve ihtiras gibi kişisel zaafiyetlerinin olması, bazılarının da suya sabuna dokunmayan, her yola gelebilecek şahıslar olmalarıdır." şeklindeki beyanları da kişilik değerlendirmesi yapıldığını doğrulamaktadır...) onların bilgileri doğrultusunda yapıldığı ve dolayısıyla şüphelilerin görevlendirmelerden sorumlu tutulmalarının gerektiği sonucuna varılmıştır.'' ifadelerine yer verilerek sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması talebiyle dava açıldığı anlaşılmıştır.
III) SAVUNMA:Sanık savunmalarında özetle; böyle bir suçlamayla karşılaşmasından ötürü üzüntü duyduğunu, hakkında soruşturma başlatıldığında Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde 2. Dairede kurmay üye olarak görev yaptığını, 20 Temmuz 2016 tarihinde gözaltına alındığını, gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını, sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesinde isminin bulunmadığını, yalnızca Not-1 olarak ifade edilen listede ismi bulunmayanların görevlerine devam edecekleri ibaresi nedeniyle böyle bir ithamla karşı karşıya kaldığını, 2011 yılında ... komando tabur komutanı görevindeyken yaralanmasından ötürü ... sorunları gerekçe gösterilerek ve mesleğindeki başarıları gözetilerek AYİM 2. Daireye seçilip atandığını, o tarihte yarbay rütbesinde olduğunu, kurmay subay üyelerin AYİM'de görev sürelerinin azami 4 yıl olduğunu, 2015 yılında atama talebinde bulunduğunu ancak atamasının yapılmadığını, 2016 yılı itibarıyla AYİM'deki görev süresinin dolduğunu ve atamasının yapıldığını, ...'ya AYİM'e atanmasından sonra tedavileri devam ettiğinden özellikle 2013 yılından sonra mahkemede verimli şekilde çalışmaya başladıklarını, ayrıca ... meslek yüksek okulunu bitirip üniversite sınavına tekrar girerek kazandığı hukuk fakültesinde lisans öğrenimine başladığını ve idare hukukunda yüksek lisansa devam ettiğini, AYİM'de görev yaptığı tüm süre boyunca son derece uyumlu, hakkaniyetli ve vicdanlı bir şekilde çalıştığını, ancak Dairede özellikle 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun yürürlüğe girmesiyle bazı fikir ayrılıklarının ve buna bağlı tartışmaların yaşanmaya başladığını, Uyuşmazlık Mahkemesi üyeliği için AYİM'de yapılan seçimde ...'ın veya başka bir üyenin lehinde ya da aleyhinde hiçbir beyan ve faaliyette bulunmadığını, ...'ın seçilmek için gerekli olan 13 oyu alamadığı seçimde oy kullanan üye sayısı toplamda 24'ken kurmay üye sayısının sadece 6 olduğunu, oylama gizli yapıldığı için kimin kime oy verdiğini bilmenin mümkün olmadığını, askeri öğrencilerin okuldan atılması işlemlerine karşı açılan iptal davalarının çalıştığı Dairede görüldüğünü, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanı ile görüştüğünde AYİM'e gelen bu iptal davalarıyla ilgili de konuştuğunu, onların hukuk ne gerektiriyorsa o yönde davranması gerektiği şeklindeki tavsiyelerini de dikkate alarak hareket ettiğini ve bu şekilde oy kullandığını, vicdani kanaatine göre kullanmış olduğu oylarından dolayı suçlanmasının hukukla bağdaşmadığını, yapılan gözaltının, arama ve el koyma işlem ve kararlarının hukuka aykırı olduğunu, ardışık olduğu iddia edilen aramaların örgütsel aramalar olmadığını, buna ilişkin HTS kayıtlarından da bu hususun anlaşılacağını, tanık olarak ifade verenlerin duyuma, kendi kanaatlerine ve yorumlarına dayanan beyanlarda bulunduklarını, dosyalarda FETÖ talimatıyla ya da yanlı tavır aldığı yönündeki iddiaların tamamen gerçek dışı olduğunu, tanık ...'la aynı gün gözaltına alındıklarını, gözaltı boyunca yan yana olduklarını, denetimli serbestlik müdürlüğüne birlikte gittiklerini, bu sürenin tamamında kendisiyle ilgili tanık ...'ın Fetö üyeliğine ilişkin hiçbir görgüsü ve bilgisi bulunmadığını, tanığın üç ifadesinde bu yönde bir şeyden bahsetmezken her ne olduysa 25 Mart 2018 tarihinde verdiği ifadesinde kendisinin iddianamesi düzenlenmeden bir ay önce birtakım müphem ifadeleri dile getirdiğini, cezaevi aracındayken tanık ...'ı kanser olmasına ve ailesinden kaynaklanan durumuna üzüldüğünden teselli etmeye çalıştığını, başka bir şey söylemediğini, ifadesindeki iftiraların tanığa başkaları tarafından söylettirildiğini düşündüğünü, hiçbir örgütle irtibatı ya da iltisakının olmadığını, suçlamaları kabul etmediğini,
İfade etmektedir.
IV) MAHKEME KABULÜ:
''....Tanık Beyanlarının Değerlendirilmesi
Hakkında FETÖ üyesi olmak suçundan mahkememize kamu davası açılan ve aşamalarda etkin pişmanlıkta bulunarak örgütsel yapı hakkında bilgiler veren tanık ... aşamalarda alınan beyanlarında birbiri ile tutarlı bir şekilde, kendisinin cemaat (FETÖ) üyesi olduğunu, bağlı bulunduğu bir üst sorumlunun ise ... kod ... olduğunu, AYİM üyesi olarak atandığında kendisinin bağlı bulunduğu örgüt sorumlusu....'den sanığın da aynı yapıya mensup olduğunu öğrendiğini, ...'ün kendisine mahkemede yapılacak uygulamalarda sanık ...'le aynı doğrultuda hareket etmesi yönünde talimat verdiğini, kendisinin de bu doğrultuda hareket ettiğini, FETÖ üyesi olduğu gerekçesi ile atılan askeri öğrencilerin açtıkları davalara ilişkin olarak sanığın "somut bilgi ve belge olmadığını gerekçe göstererek iptal kararı verdiklerini" söylediğini, ilk başta bu doğrultuda hareket ettiklerini, ancak bu yönde karar vermenin sıkıntı doğuracağı yönünde cemaat abisinden gelen talimat üzerine görüş değiştirdiklerini, sanığın FETÖ mensubiyeti nedeniyle ilişiği kesilen öğrenci dosyalarında "ilişik kesmeye gerekçe tutulan iddialara ilişkin daha detaylı araştırma yapılması" yönünde uzun bir ayrışık oy yazdığını, kendisinin de bu oya katıldığını, sanığın bağlı bulunduğu cemaat abisiyle (bir üst sorumlu) görüştüğünü kendisine söylediğini, ancak ismini söylemediğini, AYİM üyesi tanık ...'ın örgütün TSK bünyesinde yapılaşmasına karşı mücadele ettiğini, sanığın da ...'ın odasına girip çıkanları cemaat üyelerini ve faaliyetlerini korumak amacıyla takip ettiğini, bunu da kendisine anlattığını, örgüt üyesi bir kişinin yaptığı böyle bir takip sonucunda elde ettiği bilgileri bağlı bulunduğu örgüt sorumlusuna aktaracağını, sanık ...'in Uyuşmazlık Mahkemesi'ne seçilecek AYİM üyesinin belirlenmesinde ...'a oy vermediğini kendisinden öğrendiğini beyan ettiği görülmektedir.
Tanık ...'ın anlatımlarının, kendisi hakkında örgüt üyeliğinden açılan dava dosyası üzerinden değerlendirilmiş, adı geçenin askeri yargıdaki örgütsel yapı ve işleyişine ilişkin verdiği bilgilerin oluşa uygun ve samimi olduğuna kanaat getirilerek hakkında mahkememizce etkin pişmanlık hükümleri uygulanmıştır.Tanık ..., sanıkla aynı daire de görev yapmakta olup her ikisi de mahkemenin kurmay subay üyeleridir. Tanığın tüm aşamalarda beyanlarının birbiri ile tutarlı olup, Uyuşmazlık Mahkemesi'ne üye seçimine ve FETÖ irtibatı nedeniyle askeri okullarla ilişiği kesilen öğrencilerin açmış oldukları iptal davalarında örgüt üyelerinin hareket tarzına ilişkin anlatımlarının, yargılama sırasında dinlenen AYİM üyesi diğer tanık beyanları ile de doğrulandığı görülmekle tanığın anlatımlarına mahkememizce itibar edilmiştir.
Tanık ...'ın anlatımları göz önüne alındığında; *Sanığın FETÖ mensubiyeti nedeniyle okuldan ilişiği kesilen askeri öğrencilerin açmış olduğu iptal davalarında kendilerini de açığa düşürmeden -örgüt liderinin ifadesi ile sivrilmeden- örgüt yararını gözeterek örgüt mensubu davacıları koruma saikiyle hareket ettiği, tanık ...'ı da bu doğrultuda yönlendirdiği,*Örgütün askeri okullarda ve TSK'da kadrolaşmasına karşı açıktan mücadele eden AYİM üyesi tanık ...'ın faaliyetlerinin, görüştüğü kişilerin, örgüt mensuplarını korumak ve örgüt yararına kullanılmak amacıyla sanık tarafından takip edildiği,*Aşağıda ayrıntılı olarak açıklanacağı üzere Uyuşmazlık Mahkemesi'nde görev yapacak üye seçiminde sanığın diğer FETÖ mensubu üyelerle birlikte grup aidiyeti içinde hareket ederek, mahkemenin yıllardır uyguladığı 'en kıdemli üyenin seçilmesi' yönündeki teamüllerine aykırı şekilde FETÖ karşıtı söylemleri ile bilinen kıdemli üye ...'ın seçilmesini engelleyen üyeler arasında bulunduğu anlaşılmaktadır.Sanığın FETÖ bağlantısı nedeniyle askeri okuldan ilişiği kesilen öğrencilerin açmış olduğu iptal davalarındaki tutumu ile Uyuşmazlık Mahkemesi'ne üye seçimindeki tutumuna aşağıda ayrıca değinilecek olmakla birlikte, sanığın askeri okullarda ve TSK'da FETÖ kadrolaşmasına karşı açıktan mücadele eden AYİM üyesi tanık ...'ın faaliyetlerine, görüştüğü kişilerin tespitine dönük eylemlerinin, örgütün TSK'da kadrolaşmasını sağlamaya, TSK'ya sızan örgüt mensuplarını korumaya, diğer bir ifade ile örgüt yararına dönük eylemler olduğu açıktır. Yukarıda örgütün genel anlatımı bölümünde değinildiği üzere; bir örgüt üyesi tarafından örgüte muhalif kişilerin faaliyetlerinin takip edilerek derlenen bilgilerin bir üst sorumlu aracılığıyla örgüte aktarılması faaliyetleri örgüt literatüründe 'menfi takip' olarak adlandırılmaktadır.
Tanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'nun beyanları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın örgütsel bağına ilişkin anlatımlarının Uyuşmazlık Mahkemesi'ne seçilecek AYİM üyesi seçimindeki tutumuna ve FETÖ irtibatı nedeniyle askeri okullarla ilişiği kesilen askeri öğrencilerin açmış oldukları iptal davalarında sergilediği tutuma ilişkin olduğu görülmektedir. Belirtilen iki hususta adı geçen tanıkların anlatımlarını tanık ...'ın anlatımları da doğrulamaktadır.Uyuşmazlık Mahkemesi'ne üye seçimiYargılama sırasında toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; 2013 yılı Aralık ayına kadar yapılan Uyuşmazlık Mahkemesine üye seçimlerinde, AYİM'de oluşan ve yıllardır uygulanan teamüle göre, daha önceden adı geçen mahkemede görev yapmamış en kıdemli AYİM üyesinin Uyuşmazlık mahkemesi üyesi olarak seçildiği, 2013 yılı Aralık ayı itibariyle en kıdemli AYİM üyesinin ise ... olduğu,2013 yılı Aralık ayında AYİM Genel Kurulu'nca Uyuşmazlık Mahkemesi'ne üye seçiminin yapılacağı, örgüt üyesi olmayan AYİM üyelerince, mahkeme teamülleri gereği en kıdemli üye olan ...'ın seçilmesi beklendiğinden seçimin kısa sürmesinin öngörüldüğü, Yapılan ilk turda AYİM 1.Daire üyesi olup mahkemeye üye olarak seçileli henüz 2 yıl olmuş, bu nedenle de kıdemsiz olan 1.Daire üyesi ...'e 7-8 oy çıktığı, AYİM'in en kıdemli üyesi olan ...'ın seçilmek için gerekli olan 13 oyu alamadığı, seçimin bu şekilde 33 tur devam ettiği, çıkmasının, bu tavrın da oylamalar boyunca devam etmesinin örgüt üyesi olmayan AYİM üyelerinde şaşkınlığa neden olduğu, yapılan oylamaların içeride birbiri ile bir grup disiplini içerisinde hareket eden üyelerinin varlığının ortaya çıktığı, bu grubun FETÖ karşıtlığı ile bilinen ...'ın seçilmemesi yönünde yaptığı dayatma nedeniyle seçimin uzadığı, sonuçta bir başka isim üzerinde uzlaşı sağlanarak ...'dan sonraki kıdemli üye olan ... AKBULUT’un Uyuşmazlık Mahkemesi üyesi olarak seçildiği anlaşılmaktadır.Tanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... beyanlarında; Yapılan oylamalarda... ile kıtadan gelen mahkeme üyesi kurmay subayların mahkeme teamüllerine aykırı hareket ederek blok halinde ... ...'i destekleyip oy verdiklerini beyan etmişlerdir. Tanık ... da alınan beyanında bu hususu kısmen doğrulamış, oluş da mahkememizce bu şekilde kabul edilmiştir.
Tanık anlatımlarına göre mahkemenin yerleşik teamülleri, oylama sonuçları, seçimim süresi, biçimi ve sonucu göz önüne alındığında sıra dışı bir seçim süreci yaşandığı apaçık ortadadır.*Seçimde AYİM 1.daire üyesi ...'in AYİM'in kıdemsiz üyesi olmasına ve oylama öncesinde genel kurul üyelerine aday olduğunu açıkça deklare etmemesine karşın bir grubun lehine olarak blok halinde hareket etmesi ve oy kullanılması,*Adı geçenin FYO (Fakülte Yüksek Okul) mezunu olması, kurmay subayların ise kıtadan seçilerek gelmeleri, bir çoğunun henüz 3-4 aydır AYİM'de çalışıyor olması, büyük bir kısmının ise ... ...'le başka dairelerde görev yapıyor olması dikkate alındığında.. ...'le ileri düzeyde bir samimiyetlerinin bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olması,
*İdare tarafından AYİM üyesi olarak seçilmiş, görev süresi dolduğunda da yine idare tarafından kıtalarına dönecek olan, mahkemedeki hizmet süreleri itibariyle de henüz yeni sayılabilecek kurmay subayların grup halinde kurumun yerleşik teamüllerine aykırı hareket etmeleri,*Farklı kıtalarda görev yapan, bir kısmının farklı sınıflardan olan, bir kısmının birbiri ile hiç tanışıklığının bulunmadığı anlaşılan kurmay subayların aynı yönde oy kullanmalarının hayatın olağan akışına aykırı olması,*... ... lehine oy kullanan üyelerle kurmay subayların, AYİM kıdemli üyesi ...'ın seçtirilmemesi stratejisi ile hareket ettikleri, seçimin uzaması nedeniyle kıdem sırasında ...'dan sonra gelen ... . ismi üzerinde uzlaşma sağlanması nedeniyle aynı grubun dayatmadan vazgeçmesi üzerine adı geçenin seçilmesi,birlikte değerlendirildiğinde ortada örgütsel bir organizasyonun bulunduğu, sanık ...'in de aralarında bulunduğu bir grup AYİM üyesinin, mensup oldukları örgütten gelen talimatlar doğrultusunda örgütsel strateji ile sıkı bir disiplin ve işbirliği halinde hareket ederek FETÖ karşıtlığı ile bilinen en kıdemli AYİM üyesi ...'ın Uyuşmazlık Mahkemesi'ne üye olarak seçilmesini teamüllere aykırı olarak engelledikleri, adı geçenin seçilmesinin engellenmesindeki temel güdüleme mekanizmasının tanık ...'ın örgüte açıktan karşı çıkması olduğu anlaşılmaktadır.
Bir kısım AYİM üyeleri hakkında aynı iddialarla yapılan yargılamalar sırasında; bir kısım sanıklar tarafından ...'ın kişiliğinden kaynaklanan bir takım nedenlerden dolayı adı geçene oy verilmediği/verilmemiş olabileceği yönünde savunmalar ileri sürülmüş ise de; böyle bir savunmanın, ...'a verilmeyen oyların neden diğer üyelere dağılmadığı, blok halinde kıdemsiz üye ... ...'e yöneldiği gerçeğini izahtan uzaktır.İptal davalarındaki tutumu,AYİM'de görevli kurmay subayların, idare tarafından 2 yıllığına AYİM üyesi olarak seçildikleri, azami görev süresinin 4 yıl olduğu, görev süreleri sona erdiğinde yeniden kıta görevine döndükleri, AYİM'deki görevleri sona erdikten sonra yeniden kıta görevine dönecekleri için mahkemede görev yaptıkları süre içinde özellikle 'TSK'dan ihraç, atama davaları ve askeri öğrencilikten çıkarma davaları'nda genellikle idare lehine oy kullandıkları, özellikle TSK'da FETÖ mensuplarının etkin olduğu dönemlerde yapılan idare işlemlerde bu doğrultuda hareket ettikleri, Örgütün 17/25 Aralık 2013 tarihlerinde emniyet ve yargı teşkilatına yerleştirdiği üyeleri üzerinden yolsuzluk operasyonu kılıfı ile hükumeti devirmeye teşebbüs etmesi üzerine, yapılanmanın gayrimeşru amacının kamuoyu ve siyasal iktidar tarafından bilinebilir hale geldiği, bu tarihten sonra örgütün kamu yapılanmasındaki etkinliğinin kırılması kapsamında bir kısım tedbirlere müracaat edildiği, 2014 yılından itibaren örgüt üyesi olduğu yönünde bilgiler elde edilen bir kısım askeri personelin görev yerlerinin değiştirilerek daha pasif görevlere atandığı, adı geçen örgütle bağı tespit edilen askeri öğrencinin ise askeri okulla ilişiklerinin kesildiği, Sanık ...'in AYİM 2. Dairesinde görevli kurmay üye olduğu, askeri öğrencilikten çıkarma davalarında takdir hakkını başta idare lehine kullandığı ve ret oyu verdiği, tanık ...'ın dairede göreve başlamasından sonra sanık ...'in adı geçenle birlikte hareket ederek 'FETÖ ile irtibatları olduğu gerekçesiyle askeri öğrencilikten çıkartılan şahısların idare aleyhine açtıkları iptal davalarında' idari işlemin iptali yönünde oy kullanmaya başladıkları, Nitekim dosya içinde bulunan 'Güvenlik soruşturması nedeniyle askeri okuldan çıkarma' davalarına yönelik AYİM kararlarının da değerlendirildiği, 16.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda:
'İncelenen toplam 70 kararın 31 tanesinde, İdare tarafından askeri öğrencilikten çıkarma işleminin gerekçesi olarak kendisi veya ailesinden (birinci derece yakınlarından) birisi hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda FETÖ ile bağlantısı olduğu kanaati uyandıracak faaliyetlerin tespit edilmiş olması gösterilmiştir.2016 yılı içinde verilen 10 kararın 9'unda Hak. Alb. ... ve askeri hakim sınıfından olmayan kurmay üyeler P. Kur. Alb. ... ve Dz. Kur. Alb. ...’m oyları ile işlemin iptaline karar verilmiştir.P. Kur. Alb. ... ve Dz. Kur. Alb.... işlemin iptali yönünde oy kullanmakla birlikte, işleme dayanak olarak alınan istihbarat raporlarının hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığı, bu nedenle askeri öğrencilikten çıkarma işlemine esas alınamayacağı şeklinde farklı bir gerekçe ile işlemin iptali yönünde oy kullanmışlardır.' şeklinde tespite yer verildiği görülmüştür.Bu kapsamda dosya içerisinde mevcut, AYİM İkinci Daire Başkanlığınca verilen 01.06.2016 gün ve 2015/2039 E- 2016/1195 K sayılı ve 22.06.2016 gün 2015/1606 E- 2016/1201 K sayılı 'okuldan çıkarılma işleminin iptali' konulu kararlar incelendiğinde,Üyeler ... ve ..., 'Davacının Milli Güvenlik Kurulunca tehdit olarak belirlenen bir yapılanmaya dahil olduğuna dair istihbari nitelikte ciddi bilgiler elde edildiğinden, tesis edilen okuldan çıkarma işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı' gerekçesiyle red yönünde oy kullanırken; Kurmay üyeler ... ve sanık ...’in, 'Adli veya idari makamlar tarafından yapılmış bir tespit olmadan sadece istihbari nitelikteki bilgi ve belgelere dayanılarak tesis edilen okuldan çıkarılma işleminin hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil ettiği...' hususu da belirtilerek, işlemin iptali yönünde oy kullandıkları görülmektedir.
Sanık ...'in öğrencilikten çıkarma davalarındaki bu tutumunun, hukuk yorumundan kaynaklı ilkesel bir tutum olmadığı, çünkü FETÖ gerekçesi ile askeri öğrencilikten atılma dosyaları gelmeden önce idare lehine oy kullanırken bu dosyalar geldiğinde iptal yönünde oy kullandığı, sanığın bu tutumunun askeri okullardaki örgüt varlığını korumaya dönük bir tutum olduğu, bu tutumun örgütsel bağın bir göstergesi olduğu kabul edilmiştir.Ankesörlü Telefon KayıtlarıGerekçeli kararımızın 'Ankesörlü Telefon Kayıtları (Ardışık ve periyodik aramalar)' başlığı altında ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; FETÖ silahlı terör örgütünün mahrem imamlarının, örgütün 'mahrem hizmet' (özel hizmet) birimlerine yerleştirilen personelle, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta vb. gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden 'gizlilik' ve 'deşifre olmama' kurallarına uygun olarak iletişim kurdukları, Bu görüşmelerin örgütsel amaçla yapılan görüşmeler olduğu, bu yöntemin mahrem yapılanmanın irtibat kurma yöntemlerinden biri olması nedeniyle bu tür görüşmelerin örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi gerekeceği, özel hizmetlerde (mahrem hizmetler) görevli olan bir şahsın bu şekilde arandığının her türlü şüpheden uzak, kesin kanaata ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi halinde, kişinin örgütle bağlantısını gösteren delil olacağı açıklanmıştır.
... Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün Kara Kuvvetleri Komutanlığı mahrem yapılanması içerisindeki üyelerinin tespiti amacıyla ... ili genelinde 477 ankesörlü-ücretli sabit telefonun 01.01.2011 tarihinden itibaren HTS verilerinin temin edildiği, sanık ...’in, diğer askeri yüksek yargı mensupları ile birlikte ankesörlü/ücretli telefonlarla irtibatının bulunup bulunmadığı, bu telefonlardan aranıp aranmadığı, sanık ve diğer yargı mensuplarının aynı gün ardışık, farklı günlerdeki peryodik aramalarının tespiti noktasında alınan 18.06.2019 tarihli bilirkişi raporunda ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24.05.2018 tarihli yazısı ile dosyaya sunulan HTS analiz raporu incelendiğinde; Sanık ...’in 2012 yılından itibaren 11 ayrı GSM hattı kullandığı, bu GSM hatlarının 10 ayrı ankesörlü/ücretli/kontörlü telefondan toplam 54 kez arandığı, 05/05/2013 ve 11/05/2013 tarihlerinde ise S... adlı şahısla ardışık olarak arandığının tespit edildiği, ...adlı şahsın Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda Hakim Üsteğmen olarak görev yapmakta iken sözde sıkıyönetim görevlendirme listesinde ... 2 Nolu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesine Askeri Hakim olarak görevlendirildiğinin ve ...'nın 13/10/2016 tarih ve 2016/2 Karar numaralı Komisyon Kararı ile TSK’dan ihraç edildiği anlaşılmış, ilgili hakkındaki iddianame ve dosyadaki ifade örnekleri dosyamıza getirtilmiştir.Yine sanık ...'in arandığı ankesörlü telefonlar üzerinden, sanığın arandığı aynı gün içinde yapılan diğer aramalara dair kayıtlar incelendiğinde, aynı ankesörlü telefon üzerinden başta darbe girişimini gerçekleştiren 'Yurtta Sulh Konseyi' üyesi . olmak üzere çok sayıda kişinin arandığı da anlaşılmaktadır.Sanık ...'in, ankesörlü telefonlar üzerinden -zaman zaman periyodik, bazen de ardışık olarak- arandığı, bu yöntemin FETÖ silahlı terör örgütünün mahrem yapılanmasında görevli örgüt sorumlularının kendilerine bağlı olan ve örgütün 'mahrem hizmet' (özel hizmet) olarak tanımladığı devletin hayati müesseselerine yerleştirilen örgüt üyeleri ile irtibat kurma yöntemi olduğu, bu aramaların sanığın örgüt hiyerarşisine tabi olduğunu gösterdiği mahkememizce kabul edilmiştir.
Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesi;15/07/2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde değişik rütbelerde görev yapan FETÖ/PDY terör örgütü mensubu bir kısım askeri personel tarafından 'Yurtta Sulh Konseyi' adı altında Anayasal Düzeni Değiştirmek, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Türkiye Büyük Millet Meclisini Ortadan Kaldırmak amacıyla silahlı darbe teşebbüsünde bulunulmuş,
Darbe teşebbüsünü yöneten 'Yurtta Sulh Konseyi' tarafından sıkıyönetim mahkemelerinde çalışacak hâkim/savcıların belirlendiği 'Sıkıyönetim Direktifi' konulu ve sıkıyönetim ilan edildiğini belirtilen mesaj ekindeki (EK- B) 'Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesinde' listenin altındaki 'NOT: (l)'e göre, AYİM'de ...’in göreve devamının kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar NOT: (l)'de 'askeri hakimler' ibaresinin kullanılması nedeniyle hakim sınıfından olmayan, diğer bir ifade ile subay üye olan sanığın bu kapsama dahil olup olmadığı akla gelebilir ise de; sıkıyönetim direktifi ile AYİM'deki daire sayısının 2’ye indirildiği, dairelerde 1 başkan, 2 üye, genel sekreter, başsavcı ve başkan olmak üzere 9 üyenin öngörüldüğü, askeri hakim sınıfından olmayan subay üyelerin göreve devam etmemesi halinde AYİM'in iki dairesinin de 1602 sy'nın 14. maddesi gereğince yasal olarak teşekkül etmeyecek olması gözetildiğinde; NOT: (l)’deki 'askeri hakimler' ibaresinin AYİM'de subay üye olarak görev yapan ve sıkıyönetim mahkemeleri görevlendirme listesi ile bulunduğu göreve atama da yapılmayan sanığı da kapsadığı sonucuna ulaşılmıştır.
FETÖ silahlı terör örgütü mensuplarınca gerçekleştirilen darbe girişiminin başarılı olması halinde, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak çözüme kavuşturmakla yükümlü olan AYİM'in, darbeciler açısından hayati derecede öneme sahip olacağı tartışmasızdır. Soruşturma evresinde aldırılan 27/03/2017 tarihli bilirkişi raporunda 'Askeri yüksek yargı organlarında üye statüsünde bazı personelin bulundukları görevden alınarak, örgüt tarafından daha kritik olduğu değerlendirilen sıkıyönetim mahkemelerine savcı olarak atandığı tespit edilmiştir. Örnek olarak askeri yargıtayda üye statüsünde bulunan bir hakim subay, devletin en üst düzey kademesini yargılayacak olan ... 1 nolu sıkıyönetim mahkemesine askeri savcı olarak atanmıştır. Bu durum FETÖ örgütünün, kendi elemanlarını atamak suretiyle sıkıyönetim savcı ve mahkeme üyelerinin tamamen kendi güdümünde hareket etmesini amaçladığını göstermektedir. Özellikle kritik addedilebilecek askeri ve sivil görevlere farklı kuvvetlerden ve farklı rütbelerden personelin atandığı ve bu atanan personelin tamamının FETÖ ile iltisak ve irtibatının bulunduğu değerlendirilmektedir. Atamaların, ilgililerin örgüt içerisindeki güvenilirlikleri ve örgüt içerisindeki konumları gibi mülahazalar dikkate alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu kadar üst düzeyde örgüt elemanını hakkındaki bir bilgiye bir veya iki kişinin hakim olması mümkün görülmemektedir. Bu da listenin hazırlanmasına zaman olarak önceden başlandığı örgütün sivil ve askeri üst düzey elemanları arasında koordine edilerek oluşturulduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Sonuç olarak FETÖ'nün darbe maksadıyla kritik ve önemli gördüğü sıkıyönetim mahkemelerinin ve adli müşavirlik kadrolarının tamamını kendi mensuplarından oluşmasını sağlamaya çalıştığı düşünülmektedir. Ayrıca bazı personelin TSK içindeki hiyerarşi ile bağdaşmayacak şekilde yaşı, tecrübesi ve mevcut rütbesiyle son derece uyumsuz çok üst düzey sıkıyönetim askeri savcılık ve sıkıyönetim mahkeme başkanlığı görevlerine atandığı tespit edilmiştir. Bu durum TSK'nin resmi hiyerarşisi ile örgütün hiyerarşisinin farklı olduğunu ve söz konusu personelin yurtta sulh komitesini oluşturan üst düzey sivil ve askeri örgüt elemanları tarafından özellikle seçildiği değerlendirilmektedir. (Kls: 11, ek: 8/775-780)Yine bilirkişi raporunda (2. bölüm) belirtilen '...Sözde Sıkıyönetim Direktifi ile Sıkıyönetim Mahkemelerine ve adli teşkillerle yapılan görevlendirmelerin amacının FETÖ tarafından, Askeri Yargı’yı kontrol altında tutmak, soruşturma, kovuşturma ve kanun yolu aşamasında yargıya müdahale etmek, Sıkıyönetim Komutanları’na Adli Müşavir/Hukuk Müşaviri desteği sağlamak, aynı zamanda da onları yönlendirmek olduğu, bunu sağlamak üzere Adli Yargı içerisinde kendilerine karşı çıkabilecek olanların ya da birlikte hareket etmeyecek olanların görevlerinden alındığı, yerlerine bu örgüte mensup olan veya onlarla birlikte hareket edecek olan ya da en azından onlara karşı çıkmayacak kişilerin Askeri Yargı sistemi içerisinde bırakıldığı değerlendirilmektedir. ....Bu nedenle yapılan görevlendirmelerde ismi olan kişilerin, bu örgüte mensup olduğu veya örgüt üyesi olmamakla birlikte bu örgütle birlikte çalıştığı veya en azından onlar için tehlike arz etmeyeceği düşünülen kişiler olduğu kanaatine varılmıştır.' (Ksl: 10, ek: 8/202, 203). Şeklinde değerlendirme yapıldığı anlaşılmaktadır.Bilirkişi raporunda yer alan ve mahkememizce de oluşa uygun kabul edilen bu tespitler göz önüne alındığında, bir kişinin isminin darbeciler tarafından yayımlanan atama listesinde yer almasının tek başına örgüt üyeliğinin bir delili olarak kabul edilemeyeceği, ancak ilgilinin örgüt ile organik bağının olduğuna dair başka deliller bulunması halinde, isminin atama listesinde yer almasının örgüt üyeliğinin delillerinden biri olabileceği değerlendirilmiştir.Yargılama sırasında başta tanık ... olmak üzere dinlenen tanıkların beyanları, sanığın uyuşmazlık mahkemesi seçimindeki tutumu, FETÖ silahlı terör örgütü ile bağının tespit edilmesi nedeniyle askeri okuldan atılan kişilerin açmış oldukları iptal davalarındaki tutumu, ankesörlü telefon kayıtları, dikkate alındığında sanığın örgütsel bağına ilişkin başka delillerin bulunduğu, bu hususlar göz önüne alındığında sanığın FETÖ silahlı terör örgütü üyesi olduğu, darbe girişimi kapsamında atama listelerini hazırlayan örgüt üyeleri tarafından da özel olarak AYİM'de görevlendirildiği mahkememizce kabul edilmiştir.Ayrıca, sanığın 13 Nisan 2016 tarihinde ... tayininin çıktığı, yasada öngörülen süre içerisinde ilişiğini kesmeyerek AYİM'de halen görev yapmaya devam ettiği hatta ...'ye gittiği, yerine atandığı garnizon komutanına katılış yapmayacağını, devir teslim işlemleri için beklememesini beyan ederek AYİM'deki görevinde kalmaya devam ettiği, 15 Temmuz darbe girişiminin gerçekleştiği tarihte de halen AYİM'de görevli göründüğü, bu hususlar dikkate alındığında ,örgüt tarafından sanığa darbe girişimi sonrasında AYİM'de görevlendirmesinin yapılacağı yönünde bilgi ve talimat verilmesi üzerine sanığın görevden ayrılış yapmayarak ...'da kalmaya devam ettiği değerlendirilmiştir.
MAHKEMEMİZİN ULAŞTIĞI SONUÇ Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere; AYİM 2.daire üyesi olarak görev yapan sanık ...'in FETÖ silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu, örgütsel anlamda bağlı bulunduğu örgüt üyesi ile örgüte özgü iletişim yöntemleri ile irtibat kurarak aldığı talimatlar doğrultusunda hareket ettiği, bu kapsamda dairede FETÖ karşıtı olan ... hakkında menfi takip faaliyetinde bulunduğu, Uyuşmazlık Mahkemesi üye seçiminde diğer örgüt üyeleri ile birlikte örgütün talimatı doğrultusunda fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettiği, dairede görülen ve FETÖ irtibatı nedeniyle askeri okulla ilişiği kesilen kişilerin açmış oldukları iptal davalarında örgüt üyesi ... ile birlikte örgüt yararını gözeterek kararlar verdikleri, sanığın FETÖ üyelerince gerçekleştirilen darbe girişiminde de örgütsel bağı nedeniyle örgüt tarafından aynı dairede görevlendirildiği, bu şekilde sanığın, diğer örgüt üyeleriyle birlikte fikir ve eylem birliği içinde hareket etmek suretiyle hiyerarşik yapıya dahil olduğu, sıkı bir disiplinle, örgütün stratejisi, yapılanması, faaliyetleri ve amacına uygun hareket ettiği, bu şekilde üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği, eyleminin TCK 314/2 maddesi kapsamında kaldığı,FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün, kamu yapılanmasında öncelikli olarak devletin zor aygıtlarına (kolluk kuvvetleri, yargı, TSK vb.) sızarak devleti içeriden ele geçirmeyi temel hedef olarak belirlediği, örgüt tarafından örgüt literatüründe 'mahrem alan' olarak nitelendirilen bu ünitelerde görevlendirilen örgüt üyelerinin ve faaliyetlerinin deşifre olmasını engellemek amacıyla son derece katı bir şekilde çeşitli istihbarata karşı koyma tedbirleri uygulandığı, örgütün aynı zamanda operasyonel birimleri olan 'mahrem alan' ünitesinde görev alan kişilerin eğitim düzeyleri itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu bilebilecek durumda oldukları, sanığın da eğitim düzeyi dikkate alındığında örgütün yasa dışı amacını ve yöntemini bildiği anlaşılmakla hakkında TCK'nun 30. Maddesinde düzenlenen 'hata' müessesesinin hakkında uygulanma olanağının bulunmadığı kabul edilmiş,Bu doğrultuda sanık ...'in; FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün yasa dışı amaç ve yöntemlerini bildiği halde adı geçen örgütün mahrem hizmetler yapılanmasına dahil olduğu, bu şekilde üzerine atılı silahlı terör örgütüne üye olmak suçunu işlediği, eyleminin TCK'nun 314/2 ve 3713 sayılı TMK'nun 5/1 maddeleri kapsamında kaldığı anlaşılmakla sanığın atılı suçu işleyiş biçimi, örgüt hiyerarşisindeki konumu, örgütte kaldığı süre dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle cezalandırılmasına karar verilmiştir.Sanığın kaçmış olması, fiilden sonra ve yargılama sürecindeki tutum ve davranışları göz önüne alındığında hakkında 5237 sayılı TCK'nın 62. Maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur." şeklindeki ifadelerle mahkumiyet kararının gerekçesi açıklanmış ve sanığın silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılmasına karar verilmiştir.
V) TEMYİZ:Sanık müdafisi temyizinde özetle; kararın usul ve esas yönünden kanuna ve hukuka açıkça aykırı olduğu, 357 ve 2797 sayılı Kanun'lar gereğince kovuşturmanın durdurulması ve 16 Nisan referandumu sonucunda Askeri Yargıtay kaldırıldığından dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesini talep ettiği, kararın yüz gün sonra yazılarak tebliğ edilmesi suretiyle gerekçeli kararın 15 günde yazılması kuralının ihlal edildiği, sanığın savunmasında görev itirazlarında bulunduğu ve iddianın niteliğine göre davaya ancak Anayasa Mahkemesinde veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunda bakılabileceğini bildirdiği, 15 günlük sürede karar yazılmayarak sanığın itirazlarını belirttiği merciler önüne taşımasına da engel olunduğu, ayrıca bu iddiaların hukuki belirlilik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle de ilgili olduğu ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiği, kararın 30 Ocak 2019 tarihli duruşma tutanağı çözülmeden ve SEBGİS çözümü dosyaya girmeden yazıldığı, mahkeme heyetinin bu tutanağı incelemeksizin kararını verdiği, sanığın cezalandırılmasına gerekçe olarak üçüncü kişilerin sanıkla mantıksal, teknik ve hukuki irtibatı olanaksız ve suç oluşturan herhangi bir eyleme sebebiyet vermeyen soyut beyanlarının gösterildiği, tanık beyanları hariç dosyada ciddiye alınacak hiçbir delilin bulunmadığı, mahkemece sayılan delillerin aslında daha az sayıda olup çeşitli biçimlerde aynı delilin tekrar tekrar dosyaya girdiği ve delillerin bir anlamda şişirildiği, sanığın duruşmalar sırasında üzerine atılı suçlamalara ilişkin samimiyetle ve hukuki dayanaklarıyla yaptığı savunmalarına gerekçesiz olarak itibar edilmediği, neden itibar edilmediğinin ise kararda ortaya koyulamadığı, duruşma sırasında dinlenen tanıkların özgür beyanlarında sanığın silahlı terör örgütüne üyeliğine dair herhangi bir somut bilgi, görgü veya duyumları bulunmadığını belirttikleri, ilk derece mahkemesinin tanıkların özellikle hazırlıkta verdikleri ve sanık aleyhine olabilecek cümlelerini cımbızlayarak kararına dayanak yaptığı, heyet önündeki tanık beyanlarına neden itibar edilmediğinin kararda açıklanmadığı, savunmalarında gösterdikleri tanıkların dinlenmediği, dosya tanıklarının beyanlarında adları geçen kişilerin dahi mahkemeye çağrılmadığı, mevcut yargılamanın ve hükmün bir bütün olarak adil nitelikte olmadığı, silahların eşitliği ilkesinin ihlâl edildiği, AİHM'nin Alparslan Altan-Türkiye kararının sanığın kovuşturması açısından da aynı sonuçları doğuracağı, zira sanığın 15 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesi olduğu, yargısal faaliyetlerinin ve mesleki güvencesinin 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun güvencesi altında bulunduğu, bu bağlamda kovuşturmanın durdurulması ve dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinin gerektiği, sanığın tabi olduğu özel yasa olan 1602 sayılı Kanun gereği AİHM kararı ışığında dosyanın görevsizlik kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinin lazım geldiği, sanık Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesi olarak görevli iken ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkında Anayasa'nın 154. maddesi ile 1602 sayılı Kanun'un 33 ve devam maddelerine aykırı olarak soruşturma başlatıldığı, Anayasa'nın 154. maddesine göre 1602 sayılı Kanun uyarınca yetkili makamların bu yönde bir kararı olmadan bir Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyesi hakkında inceleme ve soruşturma yapılmasının mümkün olmadığı, 16 Nisan 2017 tarihli referandum ile Askeri Yargıtay kaldırıldığından 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi uyarınca dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesinin gerektiği, yargılamayı yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesinin de aynı kanaatte olmasına karşın ... bölümünü gerekçe göstererek bu itirazlarını reddettiği, darbe girişimi bahane edilerek 1602 ve 2797 sayılı Kanun'larda ve CMK'nın 2/j maddesinde belirtilen suçüstü hâli bulunmadan genel hükümlere göre soruşturma başlatılmasının ve ayrıca yakalama, gözaltı, arama, el koyma ve tutuklama kararları verilmesinin açıkça hukuka aykırı olduğu, bu kararların dayanağı olarak ileri sürülen CMK'nın 161/8. maddesinin, üst normu olan Anayasa'nın 146. maddesine ve özel kanun olan 1602 (17 Nisan Referandumu öncesi) ve 2797 sayılı Kanun'lara aykırı olarak uygulanmasının mümkün olmadığı, soruşturmada sanığa somut bir suçlama dahi yöneltilmediği, tek bir somut olay, maddi bir suç eylemi ya da hukuka aykırı fiilleri ortaya koyan başka türde delil gösterilmeden ve bireyselleştirme yapılmadan sanığın tutuklandığı, 16 Nisan 2017 tarihli referandum neticesinde askeri yargıya ilişkin hükümler ile Askeri Yargıtay kaldırıldığından ve sanığın kovuşturması da bu tarihten sonra başladığından 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 46. maddesine göre yüksek yargı üyeleri hakkında kovuşturma izni verilmesi sonrasında görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna dava açılmasının gerektiği, işlendiği iddia edilen suç görevle ilgili ise Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinin, kişisel suç ise Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Anayasa’nın 37. maddesinde ifadesini bulan kanuni tabii mahkeme olduğu, bu bakımdan "Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun kuruluş amacı, üye sayısı, çalışma tarzı itibariyle, kısa sürede sayıları yüzleri aşan sanıkların ilk derece yargılamasını yapmaya elverişli olmaması ve fiili zorunluluk nedeniyle yargılama yapamayacağı" yönündeki ilk derece mahkemesi değerlendirmesinde isabet bulunmadığı, bu sebeplerin Anayasa'nın ve 2797 sayılı Kanun'un ilgili hükümlerinde ortaya koyulan tabi hâkimlik ilkesinin inkarı anlamına geldiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun tüm Yargıtay Ceza Dairelerinin üst kurumu ve içtihat mercisi olduğu ve dolayısıyla sanığın Yargıtayda yargılanma güvencesinin zarar gördüğü, ayrıca bu adil olmayan düzenlemenin salt idari nitelikte ve kurum içi düzenleme sayılamayacağı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin Anayasa’nın 37. maddesinin açıkça yasakladığı kanunen tabi olunan mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılması sonucunu doğuran, yargı yetkisine sahip olağanüstü yargısal merci olduğu, ayrıca yargılama mercisinin hem suç tarihinden sonra değiştirildiği hem de bu merciye yetkinin kanunla değil OHAL KHK’sı ile verildiği, bu durumun hem Anayasa’nın 37. maddesinde düzenlenen tabii hâkim ilkesine hem de AİHS’nin 6. maddesinde ifadesini bulan kanunla kurulmuş mahkeme kuralına aykırı olduğu, bu KHK'nın kanunda öngörülen sürede kanunlaşmadığı, bu sebeple düşmesi gereken bahse konu KHK'da kanunilik ilkesinin de bulunmadığı, yargılama mercisinin suçun işlendiği iddia edilen tarihten sonra OHAL KHK’sı ile değiştirilmesinin Anayasa’nın 121. maddesine de açıkça aykırı olduğu, yargılamanın iddianamede anlatılan fiile ve faile bağlı olarak ve suç ve cezada yasallık ilkesi gözetilerek yürütülmediği, iddianamede anlatılmayan ve CMK'nın 225. maddesine göre de hükmün konusu olamayacak olan tanık beyanları ve ankesörlü arama iddiasının hükme esas alındığı, TCK’nın 2. maddesi uyarınca kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği, idarenin düzenleyici işlemiyle de suç ve ceza konulamayacağından sanığın bu davranışlarının suç kabul edilerek hakkında mahkumiyet hükmü kurulmasının kesin hukuka aykırılık oluşturduğu, TCK'nın 314/1. maddesinde yer alan silahlı terör örgütü yöneticisi olma iddiasıyla soruşturmaya başlandığı ve neticeten silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan 12 yıl hapis cezası verildiği, bu suçun kişisel suç olduğu belirtilerek davanın OHAL KHK’sı ile yetkilendirilen Yargıtay 9. Ceza Dairesine açıldığı, oysa hem iddianamede hem esas hakkında mütalaada hem de gerekçeli kararda sanığın kişisel suçtan çok görev suçu ithamı altında bulunduğu, yargılamanın Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yapılması gerektiği, görevsizlik kararı verilerek dosyanın ilgili merciye gönderilmesini talep ettikleri, 1602 ve 2797 sayılı Kanun'lar hiçe sayılarak soruşturma ve kovuşturma izni olmadan sürecin başlatılması, soruşturma mercisinin yetkisiz olması, arama, el koyma ve gözaltı kararlarını veren makamların ve tutukluluğa hükmeden hâkimliğin yetkisiz olması, suçüstü hâli olmadan gözaltı kararı verilmesi, gözaltı ve adliye sürecinde kötü muamele yasağına ve masumiyet karinesine aykırı uygulamalar yapılması, tutukluluk kararı ve uzatma kararlarının somut bir delile dayanmaması, istisna olması gereken tutukluluğun genel kural olarak uygulanması, hukuka aykırı ve yasak sorgu yöntemleriyle delil toplanması, bu delillerin sulh ceza hâkimleri tarafından dikkate alınmasına karşın savunma hakkı kapsamında kendilerine tebliğ edilmemesi, cezaevinde savunmaya ait belgelerin okunması ve bunlara el koyulması, dosya inceleme için bilgisayarda haftada 1 gün ve 1 saat çalışma sınırı getirilmesi, bu uygulamalara OHAL KHK’ları ile getirilen ve en temel hakları alabildiğine kısıtlayan kuralların gerekçe yapılması, savunma hakkı, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edilmesi, kısıtlılık ve gizlilik kararları nedeniyle dosya içeriğine ulaşılamaması nedeniyle aleni yargılama ve savunma hakkının ihlal edilmesi, cezaevlerinde avukatla görüşmelerin bir memur huzurunda yapılması, bu görüşmelerin izlenmesi ve kayda alınması, savunma hakkı kapsamında avukata teslim edilen ve avukat tarafından verilen her türlü yazı ve belgenin cezaevi yönetimi tarafından incelenmesi, mesleki ve savunmada kullanılacak hukuk ve mevzuat kitapları dahil 3 kitaptan fazla kitaba izin verilmemesi, bilgisayar, internet ve mevzuata erişim izni olmaması gibi savunma hakkının özüne dokunacak ihlaller yapılması, masumiyet karinesine aykırı olarak ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ve hücre cezası alanlara dair infaz hükümlerinin tutuklululuk hâlinde uygulanması, hapishane içinde inşa edilen hücrede kalıcı tutulması, tek tip kıyafet zorunluluğunun getirilmesi, 668 sayılı KHK hükmü gerekçe gösterilerek hem sulh ceza hâkimlikleri hem de Yargıtay tarafından duruşma açılmadan dosya üzerinden tutukluluğun uzatılmasına karar verilmesi, bu hâliyle yüz yüzelik ilkesinin ihlal edilmesi, uzatma kararları öncesinde savcılığın talebi alınırken bu talebin tebliğ edilmemesi suretiyle kendilerine söz hakkı tanınmaması, tez ve argümanlarının uzatma kararını veren hâkim tarafından yazılı ya da sözlü olarak hiçbir şekilde dikkate alınmaması, kovuşturma aşamasında Yargıtay 10. Ceza Dairesinin tutukluluğun devamı yönündeki kararlarının tebliğ edilmemesi veya aksayan bir biçimde gönderilmesi, kanunda yazan soyut, klişe, matbu ve basmakalıp ifadelerin gerekçe yükümlülüğünü karşılamayacağından kişiselleştirme yapılması gerekmesine rağmen Yargıtay tarafından verilenler dahil tüm tutukluluğun uzatılmasına ve bu karara yapılan itirazın reddine ilişkin kararların aynı şablon ifadelerle verilmesi, itiraz dilekçelerinde yer verilen hiçbir hususun anılan kararlarda karşılanmaması, yargılamaların OHAL rejimi altında başlatılması, suçun işlendiği iddia edilen tarihten sonra Anayasa’nın 37. maddesindeki doğal, olağan ve kanuni hâkim ilkesine ve AİHS’nin 6. maddesindeki kanunla kurulmuş mahkeme ilkesine aykırı olarak soruşturma, tutuklama ve yargılama makamlarının OHAL KHK’sı ile değiştirilmesi, OHAL atmosferinde olağanüstü hâl yargılaması mantalitesiyle soruşturma usullerinin, delil elde etme yöntemlerinin, delil standartlarının ve yargısal içtihatların değiştirilmesi, daha önce rastlanmamış nevi şahsına münhasır bir terör örgütü bulunduğu ön kabulü ile kanunda tanımlanan hukuki güvenlik, belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olarak alabildiğine genişletilmesi, başkalarının işlediği darbe girişimi gibi fiiller nedeniyle kolektif sorumluluk anlayışı içinde bu suçla hiç ilgisi olmayan, terörü ve şiddetin hiçbir biçimini kim tarafından yapılırsa yapılsın desteklemesi, benimsemesi ve örgüte sempati duyması dahi mümkün olmayan sanığın 3 yıl 6 ay süresince tutuklu bulunması ve bu durumun tedbirden ziyade infaz hâlini alması, bunun suç ve cezaların şahsiliği ve kanunilik ilkelerine aykırı bulunması, bir grubun ya da hareketin silahlı terör örgütü olduğunun ancak kesinleşmiş bir mahkeme kararı ile belirlenmesi gerekirken, kronolojik olarak bir tarih belirlemeden, yıllarca devletin tüm kurumları tarafından desteklenmiş bir dinsel cemaatin yasallık ve makulluk ilkeleri gözetilmeksizin ilk kurulduğu günden itibaren terör örgütü ilan edilmesi, bu suretle elli yıllık bir dönemde herhangi bir şekilde yolu cemaatin herhangi bir kurumu ya da cemaatle iltisaklı kişi ile kesiştiği düşünülen bazı insanlar terör soruşturmasına tabi tutulurken, aynı ya da benzer delil durumu üzerinden başkalarının bu soruşturmalardan muaf tutulması gibi pek çok nedenle sürecin pek çok ilke yönünden adil yargılanma hakkına aykırılık taşıdığı, yargılama boyunca masumiyet karinesinin sık sık ayaklar altına alındığı, 24.08.2016 tarihli ve 2016/426 sayılı HSK Genel Kurulunun 2847 hâkim ve savcının görevini sona erdiren kararında henüz şüpheli konumunda olan hâkim ve savcıların bir idari kurul olan HSYK tarafından terör örgütü mensubu olarak ilan edildikleri, bu belirlemeyi yapanın Emniyet Genel Müdürlüğü olduğunun yazılmasının da yargı bağımsızlığına ve hâkimlik teminatına aykırı olduğu, sanığın diğer hâkim ve savcılarla birlikte HSYK tarafından kesin bir dille terör örgütü mensubu olarak ilan edildiği tarihten on yedi ay sonra yargılamanın yeni başladığı, HSYK’nın internet sitesinde tüm Türkiye’ye duyurulan bu karardan sonra bu kişilerin masum olduğunun kanıtlanmasının istendiği, her ne kadar sanık hakkında karar veren mercisi HSYK olmasa da bu kapsamda sanığın da fişlendiği, soruşturmaları yürütecek mahkemeler üzerinde denetim yetkisine sahip HSYK’nın başkan vekilinin ve yüksek mahkeme Yargıtayın daha soruşturma sırasında örgütün kesin olarak var olduğunu tüm Türkiye’ye ilan ettiği, bu durumun masumiyet karinesine ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına ilişkin şüpheleri artırdığı, bu yargısal ortamda duruşmalar boyunca aynı havanın yargılamaya hâkim olduğu, sanık dahil hâkim ve savcıların üçte birinin savunmaları dahi alınmadan mesleklerinden ihraç edilmesi, pek çoğunun terör örgütü üyeliğinden mahkum edilmesi, hem meslekten çıkarma kararlarının dayanağı olan KHK’ların hem de soruşturma ve yargılama makamlarını ve usullerini belirleyen KHK’ların işlendiği iddia edilen suç tarihinden sonra yürütme erkinin bir organı olan Bakanlar Kurulu tarafından yürürlüğe sokulması ve bu mevzuatın geçmişe şamil olması dikkate alındığında kurumsal olarak yargı erkinin bağımsızlığından söz etmenin mümkün olmadığı, soruşturma boyunca gizlilik ve kısıtlılık kararları nedeniyle dosyaya erişimlerinin mümkün olmadığı, kovuşturma aşamasında ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Devletin güvenlik ve istihbarat birimleri başta olmak üzere her kurumdan bilgi ve belge temin ettiği ve tutukluluğun devamı kararlarına imza atan heyet üyesi hâkimlerin hukuki görüş ve vicdani kanaatini etkilemek amacıyla dosyaya sunarken savunma tarafına hiçbir delilin verilmediği, dosya içeriğinin de gösterilmediği, çelişmeli muhakeme ilkesinin ortadan kalktığı, konut dokunulmazlığı ve haberleşmenin gizliliği ilkelerinin ihlal edildiği, dosyada ifadesine başvurulan neredeyse tüm şahısların FETÖ/PDY yöneticiliği veya üyeliği isnadı ile haklarında kamu davası açıldığı, bu nedenle tanık olarak verdikleri ifadelerin hukuka aykırı delil niteliğinde olduğu, tanıklar ... ve ...'ın sanığın bu yapıya mensup olduğuna ilişkin bilgiye ne zaman, nerede, hangi sıfatla ve ne şekilde vakıf olduklarını açıklamadıkları, ifade veren bu kişilerin gerçeğe aykırı ve soyut kanaatlerinin sanık aleyhine delil olarak dikkate alındığı, özgürlük ve mesleğe döndürme gibi vaatlerle maddi gerçekle ilgisi olmayan beyanlarda bulunmaları sağlanan bu kimselerin beyanlarının CMK'nın 148. maddesi uyarınca yasak delil niteliğinde olduğu, tanıkların aşamalarda alınan beyanlarının soyut, duyuma dayandırılan ve atf-ı cürüm niteliğinde ifadelerden oluştuğu, mahkemenin bu beyanlara itibar etmesinin hukuka aykırı olduğu, tanık ...'ın Uyuşmazlık Mahkemesine seçilememesinden ötürü sanıkla arasında husumet bulunduğu, tanığın ayrıca sanık hakkında örgütsel hiçbir eylemden bahsetmediği, sanığın hukuki fikrini değiştirmesinin bir ceza davasında delil olarak ele alınmasının mümkün olamayacağı, tanık ...'ın sanığın adını etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amacıyla verdiği, anlatımlarının kendi içerisinde de çelişkili olduğu, mahkemenin tanık ifadelerini değerlendirirken açık biçimde sanığa ön yargılı davrandığı ve tanık ifadelerini maddi gerçeği ortaya çıkarma değil, sanığı cezalandırma kastı ile ele aldığı, tanıklardan hiçbirinin sanık aleyhine bir beyanının ya da örgütsel anlamda somut bir anlatımının olmadığı, tanıklar ..., ..., ... açık biçimde sanığın bu yapıyla irtibatının bulunmadığı yönünde tanıklık yaptıkları, sanık hakkında suçlayıcı beyanda bulunan tek tanık olan ...'ın mahkeme huzurunda verdiği ifadesinde bu beyanlarını etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amacıyla verdiğini ve sanığın örgütsel hiçbir eylemine şahit olmadığını belirttiği, geri kalan tanık ifadelerinde sanığı suçlayıcı hiçbir içerik bulunmadığı, dosyadaki tanıkların büyük oranda askeri mahkemelerdeki seçim ve terfi konularında başkalarını suçlayan kişiler olduğu, bu bağlamda sanığa ilişkin olarak da birkaç tanığın tümüyle husumet nedeniyle soyut değerlendirmelerde bulundukları, terör örgütü organizasyonu kapsamında ardışık aranma iddiasının doğru olmadığı, delil olarak kullanılmayacağı, Dairenin bu hususta delilsiz ve dayanaksız kurgusal belirlemeler yapması ve bu tablolar çerçevesinde mahkumiyet hükmü kurmasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğu, HTS kayıtlarının hukuka uygun olmadığı, ankesörlü telefon, ardışık ya da periyodik arama ile ilgili alınan 18.06.2019 tarihli bilirkişi raporunun bir delil olamayacağı, zira kimin hangi amaçla aradığı bilinmeyen ve görüşme sonrasında da suç oluşturan bir eylem tespit edilmeyen aramaların silahlı terör örgütü üyeliği yolunda delil olamayacağı, sanığın Sıkıyönetim Mahkemeleri Görevlendirme Listesine göre Dairesinde kalmış kişilerden olduğu, bu listede özel bir yere atanmayıp kendisine özel bir görev de verilmediği, listenin sanık aleyhine delil olarak değerlendirilemeyeceği, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulunun sanığın yetkilerinin kaldırılması kararının ve 677 sayılı KHK ile sanığın ihracının örgüt üyeliği yönünden delil olarak gösterilemeyeceği, zira bu işlemin idari bir tedbirden ibaret olup hâlihazırda idari mahkeme önünde iptal davasına konu olduğu, güvenlik soruşturması nedeniyle askeri okuldan çıkarılan öğrencilerin Askeri Yüksek İdare Mahkemesine açtığı davalarda sanığın verdiği oyun bir ceza soruşturmasına ve mahkumiyet hükmüne konu edilemeyeceği, zira Anayasa'nın 139. maddesinin hâkimlik teminatını düzenlediği, kaldı ki bu davalarda sanığın 16.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere salt istihbarat raporuyla bir öğrencinin eğitim hakkının elinden alınmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu görüşünde olduğu, buradan sanığın FETÖ'ye yakın ya da FETÖ'cü olduğu sonucunun çıkarılamayacağı, mahkemenin keyfi olarak alt sınırdan uzaklaştığı, salt kaçmış olması sebebiyle hakkında hiçbir delil olmamasına rağmen Yargıtay 9. Ceza Dairesinin sanığı cezalandırdığı, TCK'nın 62. maddesinde öngörülen indirimi keyfi olarak uygulamadığı, Hususlarını beyan etmiştir.
VI) USULE İLİŞKİN İTİRAZLAR, RESEN İNCELENMESİ GEREKEN HUSUSLAR VE GENEL AÇIKLAMALAR:
1) SORUŞTURMA USULLERİ VE KOVUŞTURMA MERCİSİ:
a) Genel Olarak:Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Anayasa'nın 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği öngörülmekle birlikte; yargı kollarında yer alan Yüksek Mahkemeler yönünden kanunilik esasının ötesinde bu mahkemelerin niteliklerine, üyelerin ne şekilde atanacağına ya da seçileceğine, görev ve yetkilerinin neler olduğuna dair konular doğrudan doğruya Anayasa'da hüküm altına alınmıştır.
Ülkemizdeki yargı kolları arasında yer alan adli yargı; diğer yargı kollarının (anayasa yargısı ve idari yargının) görevine girmeyen davaların çözümlendiği olağan ve genel yargı kolu olup teşkilât yapısı ilk derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleri ve Yargıtay olmak üzere üç derecelidir. Kamu görevinin etkin ve kesintisiz biçimde sürdürülmesi ve soruşturulmasında kamu yararı bulunmayan kimi iddialarla ilgili gereksiz işlem yapılmasının önüne geçilmesi amacıyla kamu görevlilerinin bağlı bulundukları yasalara göre özel soruşturma usulleri öngörülmüştür.Hâkimlerin suç işlemeleri hâlinde cezai sorumluluklarının bulunduğu, çağdaş hukuk sistemlerinin ortak kabulüdür. Bir hâkimin göreviyle ilgili ya da kişisel bir suç işlemesi mümkün olup bu durumda kişinin hâkim olması nedeniyle işlediği suçun yaptırımsız kalması düşünülemez. Bu nedenledir ki, hukuk sistemimiz içinde hâkimlerin görevleriyle ilgili ya da kişisel nitelikte işledikleri ve suç oluşturan eylemlere ilişkin Anayasa, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu ve 2797 sayılı Yargıtay Kanunu gibi kanunlarla kural olarak özel soruşturma ve kovuşturma usulleri ve mercileri öngörülmüştür.Suçun görev sebebiyle işlendiğinin kabulü için, eylemin memuriyet işleriyle ilgili olması, diğer bir anlatımla suçu doğuran fiil ile görev arasında illiyet bağı bulunması, görevle bağlantılı olması ve görevin sağladığı imkânlardan faydalanılarak işlenmesi gerekir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2004 tarihli ve 2004/2-10 Esas 2004/40 Karar sayılı kararında "Görev sebebiyle işlenen suç kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları ifade eder." şeklinde kabul edilmiştir. Yargıtayın yerleşik uygulamasına göre kamu görevlilerinin herhangi bir suç örgütüne üye veya yönetici olmaları kişisel suç niteliğindedir. Özel soruşturma ve kovuşturma usulleri öngören düzenlemelerden; yasama dokunulmazlığına ilişkin Anayasa'nın 83. maddesi, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına ilişkin 2802 sayılı Kanun'un 94. maddesi, Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine ilişkin 6087 sayılı Kanun'un 38. maddesi, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesi ile diğer kamu görevlilerine ilişkin 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 2. maddesinde "ağır cezalık suçüstü hâli" ortak bir kavram olarak kullanılmaktadır. Aynı kavram, suç tarihinden sonra 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesine 680 sayılı KHK ile eklenen ve 7072 sayılı Kanun'la aynen kabul edilerek kanunlaşan altıncı fıkrada da yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin (j) bendinde de "Suçüstü hâli"nin;
"1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu" ifade ettiği öngörülmüştür.
Belli bir suçun bulunması, failin yakalanmış olması ve failin suçu işlediği an ile yakalandığı an arasında uzun sürenin geçmemiş olması, suçüstü hâlidir.
Öte yandan, suçüstü hâlinin varlığı açısından hukukî düzenlemelerde açıkça bir zaman sınırı öngörülmediği göz önüne alındığında, bir zaman sınırlaması getirmek mümkün değildir. Bir olayın hangi ana kadar "suçüstü" olarak nitelendirilebileceği, o olayın özelliklerine, işlenen suça, türüne, işlenme biçimine, icra ile yer ve zaman bakımından gerçekleşen illiyet bağına göre takdir edilmelidir.
Suçüstü hâli doktrinde, dar anlamda ve geniş anlamda suçüstü olmak üzere ikili ayrıma tabi tutulmuştur (Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, 5. Bası, Sevinç Matbaaası, ..., 1978, .... 692, 693). Konumuza ilişkin olarak, asıl suçüstü ya da dar anlamda suçüstü, CMK'nın 2. maddesinin (j) bendinde yer alan (1) numaralı alt bentteki "işlenmekte olan suç"u ifade etmektedir.
b) Mütemadi Suçlarda Suçüstü Hâli:Doktrinde genel kabul gören görüş; mütemadi suçlar suçüstü hâlinde işlenebilen suçlardır. Mütemadi suçlarda, temadi devam ettikçe suçüstü hâlinin devam ettiği, icra hareketlerinin tamamlanmasının gerekmediği, mütemadi suçu oluşturan icra hareketlerinin bir kısmında sanığın geniş anlamda yakalanmasının yeterli olduğu, kanuni düzenlemelerde bu konuda bir ayrıma gidilmediği ve suçüstü hâlinde temadinin sona ereceğine ilişkindir.Türk Hukukundaki silahlı örgüt suçuna ve usul hukukuna ilişkin düzenlemelere ayrıca değinilecek olmakla birlikte, faile atılı mütemadi suçun niteliği, suçun işlenme şekli ve geniş anlamda yakalama şartlarının her olayda ayrı ayrı değerlendirilmesi koşuluyla, mütemadi suçlarda genel olarak failin o suça ilişkin devam eden icra hareketlerinin, bu hareketlerin meydana getirdiği hukuka aykırılığın devam ettiğinin, böylelikle o suçun işlenmekte olan bir suç olduğunun ve geniş anlamda yakalama sonucunda somut olayda dar anlamda suçüstü hâlinin var olabileceğinin kabulü gerekmektedir.
c) Terör Suçlarında Özel Soruşturma Usulleri:
Kamu görevlilerinin görev nedeniyle işledikleri suçlar bakımından haklarında doğrudan soruşturma yapılabilmesi, fiilin ağır ceza mahkemesinin görevine girmesi ve failin suçüstü hâlinde yakalanması terör suçları bakımından gerekli görülmemiştir.
Demokratik yaşama ciddi tehdit oluşturan terör suçlarının soruşturulması usulüne ilişkin uzun yıllardan beri yürürlükte olan özel düzenlemeler söz konusudur. Nitekim, 16.06.1983 tarih ve 2845 sayılı yasa ile kurulan Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Görev" başlıklı ikinci bölümünün "Devlet güvenlik mahkemelerinin görevleri" başlıklı 9. maddesi;
"Devlet Güvenlik Mahkemeleri aşağıdaki suçlarla ilgili davalara bakmakla görevlidir.
a) Türk Ceza Kanununun 125 ila 139 uncu maddelerinde; 146 ila 157 nci maddelerinde; 161, 168, 169, 171, 172, 174 üncü maddelerinde; 312 nci maddenin 2 nci fıkrasında; (...); 499 uncu maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar,
Yukarıda belli edilen suçları işleyenler ile bunların suçlarına iştirak edenler, sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılanırlar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile savaş ve sıkıyönetim hali dahil Askeri Mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır."
Şeklindedir.
"Soruşturma usulü" başlıklı 10. maddesinde;
"...Bu Kanun kapsamına giren suçlar hakkında, suç görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılıklarınca doğrudan doğruya takibat yapılır." hükmü yer almaktadır.
5271 sayılı CMK'nın 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen 250. maddesi;
"(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür.
(3) Birinci fıkrada belirtilen suçları işleyenler sıfat ve memuriyetleri ne olursa olsun bu Kanunla görevlendirilmiş ağır ceza mahkemelerinde yargılanır. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile (…) askerî mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.",
Aynı Kanun'un 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile ilga edilen "Soruşturma" başlıklı 251. maddesi ise;
"(1) 250 nci madde kapsamına giren suçlarda soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu suçlar görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet Başsavcılığınca 250 nci madde kapsamındaki suçlarla ilgili davalara bakan ağır ceza mahkemelerinden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez...."
Şeklindedir. "Görev ve yargı çevresinin belirlenmesi, soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 3713 sayılı Terörler Mücadele Kanunu'nun 10. maddesinin 21.02.2014 tarihli 6526 sayılı Kanun'un 19. maddeleriyle yürürlükten kaldırılmadan önceki hâli;
"Bu Kanun kapsamına giren suçlar dolayasıyla açılan davalar; ... Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayabilecek şekilde belirlenecek illerde görevlendirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür. Bu mahkemelerin başkan ve üyeleri adlî yargı ... komisyonunca, bu mahkemelerden başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler ile askeri mahkemelerin görevlerine ilişkin hükümler saklıdır.
Bu Kanun kapsamına giren suçlarla ilgili olarak;
a) Soruşturma, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca bu suçların soruşturma ve kovuşturmasında görevlendirilen Cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır. Bu Cumhuriyet savcıları, Cumhuriyet başsavcılığınca başka mahkemelerde veya işlerde görevlendirilemez.
b) Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 01.11.1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26'ncı maddesi hükmü saklıdır" biçimindedir.
Mülga hükümlerin incelenmesinde de görülmektedir ki; silahlı terör örgütüne üye olma suçuyla ilgili olarak Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'la kural olarak, soruşturmanın genel hükümlere göre, bu kanun uyarınca kurulmuş mahkemelerde görev yapan Cumhuriyet savcıları tarafından yapılacağı kabul edilmektedir. Devlet güvenlik mahkemelerinin kaldırılmasından sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nın 250. maddesi ile de bu genel kural aynen korunmuştur.
05.07.2012 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 105. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesinin 3. fıkrasının (b) bendi ile TCK'nın 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316 maddelerinde yazılı olup 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca doğrudan terör suçu kabul edilen suçlar hakkında görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet Savcıları tarafından doğrudan soruşturma yapılacağı hüküm altına alınmış olup aynı Kanun maddesinin bendinde 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesi hükmünü saklı tutmuştur.
Daha sonra 06.03.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Kanun'un 19. maddesi ile 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi yürürlükten kaldırılmış ve aynı Kanun'un 15. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ıncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmü 8. fıkra olarak eklenmiştir. Suç tarihinde bu hüküm yürürlüktedir.Dolayısıyla suç tarihinde 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı terör suçları yönünden yapılacak soruşturmalarda görev ya da kişisel suç olup olmadığına bakılmaksızın Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK üyelerine yönelik kendi özel kanunlarına ilişkin özel bir koruma öngörülmemiştir. Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5235 sayılı Kanun'un "Ağır ceza mahkemesinin görevi" başlıklı 12. maddesinde ağır ceza mahkemesinin görevine giren davaların istisnası olarak yer verilen "Anayasa mahkemesi Yargıtayın yargılayacağı kişilere ilişkin hükümler askeri mahkemelerin görevine giren hükümler ile çocuklara özgü kovuşturma hükümleri saklıdır." şeklindeki hüküm de kovuşturma aşamasında görevli mahkemenin belirlenmesine ilişkin olup soruşturmanın usulüne ilişkin düzenleme içermemektedir. Bu bağlamda ele alınması gereken ve 2575 ile 2797 sayılı Kanun'ların yürürlük tarihinden sonra, somut olayımızda suç tarihinden önce 06.03.2014 tarihli ve 28933 sayılı mükerrer Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 15. maddesiyle, 5271 sayılı CMK'nın 161. maddesine eklenen sekizinci fıkrada "Türk Ceza Kanununun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316 ncı maddelerinde düzenlenen suçlar hakkında, görev sırasında veya görevinden dolayı işlenmiş olsa bile Cumhuriyet savcılarınca doğrudan soruşturma yapılır. 1/11/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanununun 26 ncı maddesi hükmü saklıdır." hükmüne ilişkin düzenlemede, aralarında silahlı örgüt suçunun da sayıldığı bazı suçların vahameti ve bu suçlarla korunan hukuki değer dikkate alınarak 2937 sayılı Kanun'da sayılan kişilere yönelik istisna haricinde, bu suçların soruşturmasının genel hükümlere göre yürütüleceği açıkça hüküm altına alınmıştır. Buna göre Yargıtay Kanunu'nun 46. maddesinin 6. fıkrasında belirtilen kişisel suç ağır cezalık olmasa ve fail suçüstü hâlinde yakalanmasa dahi, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrası gereğince doğrudan soruşturulabilecektir. Dolayısıyla TCK'nın 314. maddesinde yazılı silahlı terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle genel hükümlere göre soruşturma yapabilmek için suçüstü hâlinin bulunmasına gerek yoktur.
Ayrıca, 15.07.2016 tarihinde ülke genelinde başlayan ve 19.07.2016'e kadar devam eden hükûmeti devirmeye ve Anayasal düzeni cebren ilgaya teşebbüs edilmesi sebebiyle ve demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla ilan edilen olağanüstü hâlin varlığı, ülkede terör saldırılarının yoğunlaştığı bir dönemde gerçekleşen 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit ve tehlikenin boyutu, darbe teşebbüsünde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilmesi amacıyla yapılan işlemlerin uygulanabilmesi ve demokrasinin korunarak hukuk devleti ilkesine bağlılığın sağlanması için ihtiyaç duyulan süre darbenin yapıldığı günle sınırlı olmamıştır. Mevcut iktidar tarafından Anayasal düzeni korumakla görevli kolluk güçleri ile soruşturma ve yargılama organları üzerindeki terör örgütünün kontrolünün boyutu bilinmediğinden zira üst düzey yöneticilerin en yakınındaki görevlilerin örgüt mensubu olduğunun anlaşıldığı ortamda, çağrı üzerine halkın günlerce meydanlarda demokrasi nöbeti tutarak güvenliğin sağlanmaya çalışıldığı bir süreçte; 15.07.2016 tarihinde başlayan ve sonrasında da devam eden darbe teşebbüsünün savuşturulması sürecinde sanığın yakalanıp gözaltına alındığı ve tutuklandığı hususları dikkate alındığında; sanığa isnat edilen suça ilişkin suçüstü hâlinin bulunduğu yönünde soruşturma ve kovuşturma mercilerince yapılan değerlendirmelerin olgusal ve hukuki temelden yoksun ve keyfî olduğu kabul edilemeyecektir.
d) Hâkim ve Savcılar Sınıfı: Hâkim ve savcılarla ilgili olarak 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 82 ve müteakip maddelerine göre "görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlardan dolayı" soruşturma yapılması izne bağlanmış, aynı Yasa'nın 90. maddesi gereğince birinci sınıfa ayrılmış hâkim ve savcılar için Yargıtayın ilgili ceza dairesi, birinci sınıfa ayrılmayan hâkim ve savcılar için de bağlı bulundukları yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesi kovuşturma mercisi olarak belirlenmiştir. Hâkim ve savcıların kişisel suçları ile ilgili soruşturma, görev yerlerine en yakın Ağır Ceza Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılır. Bu suçlar yönünden kovuşturma mercisi aynı yargı çevresindeki Ağır Ceza Mahkemesidir. (2802 sayılı Kanun'un 93. maddesi). Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren suçüstü hâlinde ise soruşturma genel hükümlere göre bizzat Cumhuriyet savcısı tarafından yapılacaktır. (Aynı Yasa'nın 94. maddesi) Hâkim ve savcıların görev suçları yanında görev sırasında işledikleri suçlar yönünden de özel soruşturma usulü benimsenmiştir. Ancak bu kuralın iki istisnası bulunmaktadır: ağır cezalık suçüstü hâli ve Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316. maddelerinde yer alan suçların işlendiği iddiasıyla yapılan soruşturmalardır. (CMK'nın 161/8. maddesi)
Görev suçlarında soruşturma sırasında alınması gerekli koruma tedbirleri bakımından 2802 sayılı Yasa'nın 85. maddesinde "Soruşturma sırasındaki tutuklama istemleri, son soruşturma açılmasına karar vermeye yetkili merci tarafından incelenir ve karara bağlanır." şeklinde açık biçimde düzenlenmiş iken, şahsi suçlar yönünden özel bir hüküm bulunmadığından kanun koyucu burada genel kuraldan ayrılmamış olup bu hâlde soruşturma yapan Cumhuriyet Başsavcılığının yargı çevresindeki sulh ceza hâkimleri yetkili olacaktır.
e) Yargıtay Başkanı ve Üyeleri:
Hukuk devletinin en önemli unsurlarından birini kanuni hâkim güvencesi oluşturmaktadır. Bu ilke Anayasal bir hak olarak korunmuş olup Anayasa'nın 37. maddesinde "Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz" şeklinde ifade edilmiştir.Yargıtay, adli yargı içerisinde Anayasal boyutta bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olarak düzenlenmiş olup adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmakla görevli kılınmıştır. Yargıtay Başkan ve Üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ve özel kanunlarında belirtilen kimseler aleyhindeki görevden doğan tazminat davalarına ve kişisel suçlarına ait ceza davalarına ve kanunlarda gösterilen diğer davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakmak bu görevler kapsamındadır.Bilindiği üzere, 15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra Milli Güvenlik Kurulu 20.07.2016 tarihinde yaptığı toplantıda "demokrasinin, hukuk devleti ilkesinin, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına yönelik tedbirlerin etkin bir şekilde uygulanabilmesi amacıyla" hükûmete olağanüstü hâl ilan edilmesi tavsiyesinde bulunmayı kararlaştırmıştır. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 20.07.2016 tarihinde, ülke genelinde 21.07.2016 Perşembe günü saat 01.00'den itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl ilan edilmesine karar vermiştir. Anılan karar 21.07.2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Olağanüstü hâl ilan edilmesine ilişkin karar, aynı gün TBMM tarafından onaylanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti 21.07.2016 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'ne; Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine ise Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'ye (MSHUS) ilişkin derogasyon (askıya alma/yükümlülük azaltma) beyanında bulunmuştur. Olağanüstü hâlin uzatılmasına ilişkin kararlar da Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bildirilmiştir. Olağanüstü hâl, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından 05.10.2016, 03.01.2017 ve 17.04.2017 tarihlerinde alınan kararlarla üçer ay daha uzatılmıştır.Olağanüstü hâl döneminde çıkarılan KHK'lar ile bazı yasalarda değişiklikler yapılmıştır.2797 sayılı Kanun'un; Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı yapılacak inceleme, soruşturma ve kovuşturma usullerini düzenleyen 46. maddesi suç tarihi itibarıyla;
"Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri, daire başkanları, üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin görevleriyle ilgili veya kişisel suçlarından dolayı haklarında soruşturma yapılabilmesi Birinci Başkanlık Kurulunun kararına bağlıdır. Ancak, ağır cezayı gerektiren suçüstü hallerinin hazırlık ve ilk soruşturması genel hükümlere tabidir.
Birinci Başkanlık Kurulu kendisine intikal eden veya ettirilen ihbar ve şikayetleri inceleyerek soruşturma açılmasını gerektirir nitelikte gördüğü takdirde, ilk soruşturma yapılması için ceza dairesi başkanlarından birini görevlendirir. Aksi takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verir. Bu karar kesindir. Soruşturma ile görevlendirilen başkan, soruşturmayı ikmal ettikten sonra evrakı Birinci Başkanlık Kuruluna gönderir. Soruşturmayı yapan ceza dairesi başkanı sorgu hakiminin yetkisini haiz olup Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturmaya ait hükümlerini uygular. Vereceği tutuklama ve tutuklamanın kaldırılması veya kefaletle salıvermeye ait kararları Birinci Başkanlık Kurulunun onaması ile tekemmül eder. Birinci Başkanlık Kurulu, incelediği evrakı eksik bulursa soruşturmayı yapan başkana tamamlattırır. Son soruşturmanın açılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına, aksi halde son soruşturmanın açılmasına karar verir ve görevle ilgili suçlarda Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna tevdi olunmak üzere dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Evrakın işlemden kaldırılmasına dair verilen kararlar kesindir.
Sanık, Ceza Genel Kurulunca verilen kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde yeniden incelenmesini isteyebilir." şeklinde düzenlenmişken, bu maddenin beşinci fıkrasında 680 sayılı KHK'nın 5. maddesiyle değişiklik yapılarak bu kişilerin kişisel suçlarında kovuşturma makamı "Yargıtay Ceza Genel Kurulu" yerine "Yargıtay ilgili ceza dairesi" olarak yeniden belirlenmiş ve maddenin altıncı fıkrası da yürürlükten kaldırılmıştır. Bu değişiklik 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.
Son olarak, 2797 sayılı Kanun'un 46. maddesinin yürürlükten kaldırılan altıncı fıkrası bu kez 690 sayılı KHK'nın 2. maddesiyle yeniden düzenlenmiş ve bu fıkra; "Ağır ceza mahkemesinin görevine giren kişisel suçlarla ilgili suçüstü halinde genel hükümlere göre yürütülen soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezlekeyle birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Hâkim kararı gerektiren işlemlere dair Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının talepleri ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara yapılan itirazlar hakkında, soruşturma konusu suçların en ağırına bakmakla görevli Yargıtay ceza dairesini numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı tarafından karar verilir. Suçun son numaralı ceza dairesinin görevine girmesi halinde talebi inceleme yetkisi Birinci Ceza Dairesi Başkanına aittir. Hâkim kararı gerektiren işlemlerde başkanın verdiği kararlara karşı yapılan itirazı numara itibarıyla izleyen ceza dairesi başkanı inceler. Son numaralı daire başkanının kararı, Birinci Ceza Dairesi Başkanı tarafından incelenir. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır." biçiminde son hâlini almış ve bu düzenleme de 7072 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşmıştır.Söz konusu değişikliklerle birlikte, 2797 sayılı Kanun'un "Dairelerin Görevleri" başlıklı 14. maddesinde yine 680 sayılı KHK'nın 3. maddesiyle yapılan ve 7072 sayılı Kanun'un 2. maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlaşan değişiklik sonucunda bu maddeye "Yargıtayın ilk derece mahkemesi olarak bakmakla görevli olduğu davalarda, ... yoğunluğunun zorunlu kılması halinde Birinci Başkanlık Kurulu bir veya birden fazla daireyi sadece bu işlere bakmak amacıyla görevlendirebilir. Bu durumda, görevlendirilen dairenin bakmakta olduğu işler, bir sonraki takvim yılı beklenmeksizin Birinci Başkanlık Kurulu tarafından başka dairelere verilebilir." biçiminde (f) bendi eklenmiştir.2797 sayılı Kanun'un 14 ve 46. maddelerinde yapılan değişiklikler üzerine toplanan Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulunca öncelikle 11.07.2017 tarih ve 245 sayı ile; söz konusu düzenlemelere yer verildikten sonra "kovuşturma işlemlerini yürütmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesinin görevlendirilmesine" karar verilmiş ve bu karar 18.07.2017 tarihli ve 30127 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Gelinen aşamada, suç tarihi itibarıyla Yargıtayın ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılayacağı kişilerin, şahsi suçları bakımından kovuşturma makamı Yargıtay Ceza Genel Kurulu iken, sonradan olağanüstü hâl döneminde yürürlüğe konulan 680 sayılı KHK ile bu makamın Yargıtay ilgili ceza dairesi olarak değiştirilmesinin ve yargılamanın bu doğrultuda Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasının tabii hâkim ilkesi bağlamında incelenmesi gerekmektedir.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.10.2018 tarihli ve 389-420 sayılı kararında; Yargıtay Daireleri arasındaki görev ilişkisinin, adli yargı ilk derece mahkemeleri arasında var olan ve kamu düzenine ilişkin bulunan görev ilişkisi niteliğinde olmayıp 2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 6545 sayılı Kanun'la değişik 14. maddesinde yer alan "hukuk daireleri ile ceza daireleri kendi aralarında ... bölümü esasına göre çalışır" şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere idari nitelikte ... bölümü ilişkisi olduğu, ancak kamu düzenine ilişkin görev ve bu husustaki uyuşmazlığın değerlendirilmesi açısından ilk derece yargılamasına konu dosyayı ele alan ve davaların birleştirilmesi hususunda farklı görüş bildiren Özel Dairelerin birbirinden farklı mahkemeler değil, istisnai hâllerde ilk derece yargılaması yapan "Yargıtay", dolayısıyla tek mahkeme olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Terör suçlarına ilişkin davalara yönelik kanun yolu incelemeleri Yargıtay 16. Ceza Dairesince yapılmakta iken, bu suçlardan kaynaklanan davalardaki artış, bu artışın Yargıtayın tali ve istisnai görevi olan ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapma görevine de yansıması ve bu nedenle oluşan ciddi ... yoğunluğu, beraberinde daireler arasında bu hususta da ... bölümü yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu bağlamda 2797 sayılı Kanun'da ve diğer özel kanunlarda sayılan kişilerin kişisel suçlarında ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapılması hususunda Yargıtay 9. Ceza Dairesi görevlendirilmiş, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanınca hazırlanan Çalışma Yönergesi'ne göre ise ... yoğunluğu nedeniyle Dairede birden fazla heyet oluşturularak çalışma usulüne gidilmiştir.Suç tarihinden önce ve sonrasında da 2018 yılının Eylül ayına kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu ise 2797 sayılı Kanun'da ve Yargıtay İç Yönetmeliği'nde düzenlenen çalışma usulleri gereğince, değişken üyelerle haftada ancak bir kez toplanabilen ve zamanaşımı yakın, tutuklu ... niteliğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının mahiyeti ve infaza dair olası hukuki sonuçları vb. nedenlerle önceliği bulunan dosyaların yoğun olarak görüşüldüğü bir karar organı olarak faaliyet göstermekteydi. Söz gelimi, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen sayısal verilere göre; 2017 yılında özetle 271'i itiraz, 877'si direnme olmak üzere esasa kaydedilen toplam 1148 dosyanın toplam 524'ü karara bağlanmış, karara bağlanan dosya sayısı 2018 yılında da 698 olarak ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunda suç ayrımı yapılmaksızın tüm dairelerden gelen dosyaların karara bağlanmasına, derdest dosyaların çokluğu ve niteliğine, çalışma usulleri gereği önceden değişken tek heyet, sonradan ise sabit tek heyet hâlinde ve haftada en fazla 1-2 gün toplanabilmesine karşın, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin bir uzmanlık mahkemesi biçiminde faaliyet göstermesi, bu Dairenin dahi yargılamaların makul sürede tamamlanabilmesi için haftanın bir çok günü ve birden fazla heyetle toplanarak yargılama yapıyor olması, mevcut çalışma prensipleri ve suç tarihinden sonra ortaya çıkıp belirginleşen ... yoğunluğu da dikkate alındığında, kişisel suçları nedeniyle Yargıtayda yargılanacak kişilerin kovuşturma makamının Yargıtay Ceza Kurulu olarak belirlenmesi, bu Kurulun önceden istisnai görevi olarak öngörülen yargılama yapma yetkisini asli görevi hâline getireceği, bu nedenle hem derdest dosyaların hem de kovuşturma yapılmak üzere gelen dosyaların adil yargılanma hakkına uygun olarak makul sürede tamamlanmasının imkânsızlaşacağı, dolayısıyla kovuşturma yapma yetkisinin Yargıtay ilgili ceza dairesine devredilmesine dair düzenlemenin, salt Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bu görevin yerine getirilmesindeki zorluk yerine adil yargılanma hakkının sağlanması ve davaların makul süre içinde sonuçlandırma gibi evrensel hukuk ilke ve kuralları açısından uluslararası üst normlardan kaynaklanan zorunluluğun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, söz konusu değişiklik üzerine kovuşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılmasının usul ve kanuna uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.Bu nedenle; dava konusu olayda sanığa atılı suç nedeniyle yargılamanın Yargıtay 9. Ceza Dairesince yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.f) Danıştay Başkanı ve Üyeleri:
Danıştay üyelerinin hukukî durumları 2575 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 3. maddesinde Danıştay Başkanı, Danıştay Başsavcısı, Danıştay başkanvekili, daire başkanları ile üyelerin "Danıştay Meslek Mensupları"nı ifade ettiği, 4. maddesinde de bu görevlilerin yüksek mahkeme hâkimleri olarak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunların kendilerine sağladığı teminat altında görev yapacakları belirtilmiştir.2575 sayılı Kanun'un "Soruşturma" başlıklı 76. maddesi;
"1-Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında işlemiş bulundukları suçlardan dolayı, Danıştay Başkanının seçeceği bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından ilk soruşturma yapılır.
2-Danıştay Başkanı hakkında soruşturma, kendisinin katılmayacağı Başkanlık Kurulunca seçilecek bir daire başkanı ile iki üyeden oluşan bir kurul tarafından yürütülür.
3-Kurul, soruşturma sonunda düzenleyeceği fezlekeyi ve buna ilişkin evrakı Danıştay Başkanına, soruşturma Danıştay Başkanı hakkında ise fezlekeyi ve evrakı başkanvekiline verir. Bu husustaki dosya Danıştay Başkanı veya vekili tarafından gerekli karar verilmek üzere İdari İşler Kurulu Başkanlığına tevdi edilir. Bu Kurulun vereceği kararlar sanığa ve varsa şikayetçiye tebliğ olunur.
4-Yargılamanın men'i kararı kendiliğinden ve son soruşturmanın açılmasına dair kararlar itiraz üzerine İdari İşler Kurulu Başkan ve üyelerinin katılmayacağı Danıştay Genel Kurulunda incelenir.
5-Danıştay Genel Kurulunun bu toplantılarında yeter sayı en az otuzbirdir. Toplantıda hazır bulunanlar çift sayıda ise en kıdemsiz üye toplantıya katılmaz." ,Aynı Kanun'un "Soruşturma dosyasının yargı yerlerine gönderilmesi" başlıklı 79. maddesi;
"76 ncı madde gereğince verilen son soruşturmanın açılmasına dair kararlar üst kurulca onanmak veya itiraz olunmamak suretiyle kesinleştikten sonra, soruşturma dosyası, gereği yapılmak üzere Danıştay Başkanı veya vekili tarafından Cumhuriyet Başsavcısına gönderilir.",Aynı Kanun'un "Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağı haller" başlıklı 81. maddesi;
"...belirtilen bu maddelere göre yapılacak soruşturmalarla verilecek kararlarda, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hallerde, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun soruşturmaya ilişkin hükümleri uygulanır.
2. Soruşturma kurulları sorgu hakiminin yetkilerini haizdir."
Şeklinde düzenlenmiştir."Şahsi suçların kovuşturma usulü" başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrasında ise Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyelerin şahsi suçlarının takibinde Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcısı ve üyelerinin şahsi suçlarının takibiyle ilgili hükümlerin uygulanacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde; Danıştay üyelerine atılı kişisel suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 2797 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
g) Hâkimler ve Savcılar Kurulunun Seçimle Gelen Üyeleri:
Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerinin hukukî durumları 6087 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un "Haklarındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı beşinci kısmında yer alan "Üyelerin Hukuki Durumları" başlıklı birinci bölümünde düzenlenen 34. maddesi uyarınca, Kurulun seçimle gelen üyelerinir görevleri süresince Yargıtay daire başkanı için ilgili mevzuatta öngörülen tüm malî ve sosyal haklardan yararlanacakları hüküm altına alınmıştır.
Yine, 6087 sayılı Kanun'un Beşinci Kısmında yer alan "Üyeler Hakkındaki Soruşturma ve Kovuşturmalar" başlıklı İkinci Bölümde, üyeler hakkında disiplin ve adli yönden yürütülecek soruşturma ve kovuşturma işlemlerine dair düzenlemelere yer verilmiştir.
6087 sayılı Kanun'un "Üyelerin adli suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma usulü" başlıklı 38. maddesi;
"(1)(Değişik: 18/6/2014-6545/100 md.) Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde, Genel Kurul tarafından soruşturma yapmak üzere gizli oyla bir üye seçilir.
(4) Soruşturma için seçilen üye, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine başvurur.
(5) Soruşturmayı yürüten üye, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula sunulmak üzere Başkana verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesine,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek evrakı, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla yargılama yapmak üzere Anayasa Mahkemesine, kişisel suçlarda ise Yargıtay ilgili ceza dairesine gönderir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir. Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilir. Başsavcılık tarafından yerine getirilecek müteakip ... ve işlemlerde 4/2/1983 tarihli ve 2797 sayılı Yargıtay Kanununun 46 ncı maddesinin altıncı fıkrası hükümleri uygulanır. İddianame hazırlanması hâlinde kovuşturma, görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesince, kişisel suçlarda Yargıtay ilgili ceza dairesince yapılır...."
Biçiminde son hâlini almıştır.Söz konusu hukuki düzenlemeler ile yukarıda Yargıtay üyelerine ilişkin kısımda yer verilen açıklamalar incelendiğinde;Hâkimler ve Savcılar Kurulunun seçimle gelen üyelerine atılı suçun, suçüstü hâli bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, CMK'nın 161. maddesinin 8. fıkrasında yazılı suçlardan olması ya da "ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli" kapsamında işlenmesi durumunda, görev suçu ya da kişisel suç olup olmadığının önemi bulunmamaktadır. Bu hâlde soruşturma ya da kovuşturma izinleri alınmasına gerek bulunmaksızın, dolayısıyla 6087 sayılı Kanun'da düzenlenen güvenceler uygulanmaksızın genel hükümlere göre soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
ğ) AİHM Kararı Işığında Suçüstü Hâlinin Uygulanmaması Durumunda Uygulanacak Usul Hükümleri:
Suçun işlendiği tarihte yüksek yargı mensubu olarak görev yapan sanığın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin suçüstü hâline ve mütemadi suça ilişkin kararı doğrultusunda, örgüt üyeliği eylemini suçüstü koşulları altında gerçekleştirmediğinin kabulü hâlinde hakkında uygulanacak hükümlerin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. Kişisel suçlar bakımından 2802 sayılı Hâkimler Savcılar Kanunu'nda olduğu gibi Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu ile Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'da özel düzenlemelere yer verilmiştir. Sanık, anılan kanunlar gereğince yukarıda açıklandığı üzere özel soruşturma usulüne tabidir. Suç işlediği şüphesinin Yargıtay veya Danıştay Birinci Başkanlık Kurulu tarafından öğrenilmesi hâlinde bu işin ön incelemesini yapmak üzere ilgiliden daha kıdemli bir üye veya başkan görevlendirilerek gerekli soruşturmanın yapılacağı, soruşturma sonrasında adli veya idari yönden bir suç işlendiği kanaatine varılması hâlinde düzenlenecek raporların Birinci Başkanlık Kuruluna sunulacağı, Başkanlık Kurulunca düzenlenecek talepnameyle ilgili hakkında dava açılacağı anlaşılmakta ise de sanığın mensup olduğu iddia edilen terör örgütünün Anayasal düzene yönelik darbe girişimi sonrasında açığa alınan ve hakkında disiplin soruşturması başlatılan sanık istifaya davet edilmiş, bu daveti kabul etmemesi üzerine görevine son verilmek suretiyle disiplin suçu bakımından en ağır yaptırım uygulanmıştır. Bu arada ... Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma yürütülüp sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince de tutuklandığı anlaşılmaktadır. Yargılamada gelinen bu aşamada yukarıda izah edilen özel soruşturma hükümlerinin uygulanmamasının, yargılamanın durması için bir neden teşkil edip etmeyeceği değerlendirildiğinde; usule ilişkin hakkın özüne dokunan ihlal gerçekleşmediği takdirde kovuşturma aşamasından soruşturma aşamasına dönülemeyeceği ilkesi gözetilip diğer taraftan ilgili mevzuata göre en ağır yaptırım gerektiren fiili işlemiş olması nedeniyle görevden sürekli şekilde uzaklaştırılmış bulunan sanık hakkında tekrar soruşturma izninin verilmesini talep etmenin yargılamayı uzatacağı ve yasanın kamu görevlileri hakkında özel soruşturma usulü konulmasındaki amacına hizmet etmeyeceği açık olup bu nedenle yargılamanın durdurulmasına gerek görülmemiştir.
2) SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ SUÇUNUN HUKUKİ NİTELENDİRİLMESİ:
Yargıtayın yerleşik uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşlere göre örgüt kurma, yönetme ve üyelik suçları;
a) Genel Olarak:Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.Örgüt kurma ve yönetme suçunda genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç somut tehlike suçudur.
Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Devletin şahsiyetine karşı cürümlere müteveccih çok kişinin iradesinin birleşmesinin doğuracağı ağır tehlikeyi ve ciddi bir suçun işlenmesi ihtimalinin muhakkaklığını göz önünde bulundurarak bu kolektif suç tehlikesini müstakil suç olarak cezalandırmış ve icra hareketlerine geçilmeden bir fiilin cezalandırılmayacağı prensibinden ayrılmıştır.Devletin şahsiyetine karşı suçların çoğu teşebbüs suçudur, teşebbüs dahi tamamlanmış suç gibi kabul edildiğinden, zaten tehlike suçudur; bu bakımdan hazırlık hareketlerinin cezalandırılması "tehlike tehlikesinin cezalandırılması" şeklinde kabul edilmektedir. (Manzini, 1950, 606, atfen, Özek, .... .... 348)
b) Örgüt kurma:
Örgüt, soyut bir birleşme olmayıp bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hâkim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından, organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme hâlinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arzedip arzetmediği hâkim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluk için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye"nin, "hiyerarşik örgüt yapısı"nın, "şiddete dayanan eylem programı"nın varlığını aramak gerekir.
Örgütün silahlı olup olmaması ve sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının olması gerekli ve yeterlidir.
c) Örgüt yönetme:
Fail, hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda ... bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda ve icrasında harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor ise yönetici olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetme, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
d) Örgüt üyeliği:Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği; örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hâkim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ; canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemedeki ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir. Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır. Bu ilkeler ışığında iç hukukumuzdaki düzenlemelere göz atıldığında; Terör konusunu özel bir kanunla düzenleme yoluna giden kanun koyucu, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 1. maddesinde terörü; "Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir." aynı Kanun'un 2. maddesinin birinci fıkrasında terör suçlusunu; "Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi..." şeklinde tanımlamış, aynı maddenin ikinci fıkrasında ise terör örgütüne mensup olmasa da örgüt adına suç işleyenlerin de terör suçlusu sayılacağını hüküm altına almıştır.
Bu genel terör ve terör suçlusu tanımları dışında 3713 sayılı Kanun'un 3. maddesinde doğrudan terör suçları, 4. maddesinde de dolaylı terör suçları düzenlenmiştir. TCK'nın 314. maddesi bakımından bir oluşumun veya yapılanmanın, silahlı terör örgütü sayılabilmesi için;
Yöntem: Terör örgütü, cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle hareket eden bir örgüt tipidir. Amaç-Saik: Silahlı terör örgütü, siyasi maksatla faaliyet gösteren örgütleri ifade eder. Bu bakımdan 3713 sayılı Kanun'un birinci maddesinde sayılan amaca yönelik ve Devletin Anayasal düzenine veya güvenliğine karşı bir suç işlemek amacıyla faaliyet gösterir.Elverişlilik: Silahlı terör örgütünün, TCK'nın İkinci Kitabının Dördüncü Kısmının Dördüncü ve Beşinci Bölümlerinde yer alan suçları amaç suç olarak işlemek üzere kurulmuş ve amaca matuf bir eylem gerçekleştirmeye yeterli derecede silahlı olması ya da bu silahları kullanabilme imkânına sahip bulunması gerekir. Amaca matuf kavramı ise silahlı terör örgütünün yapısının, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olmasını ifade eder. Araç-gereç: Örgüt mensuplarının tamamı olmasa bile bir kısmının silahlı olması silahlı terör örgütünün oluşması için yeterlidir. Örgüt, bu silahları gerektiğinde kullanma imkânına sahip ise silahlı olduğu kabul edilmelidir. Silahlı terör örgütünün elinde bulunan silahın devlete ait olması ya da bu silahların hukuka aykırı yollardan elde edilmesi bu suçun oluşması açısından önem taşımaz.Türk halkı 40 yılı aşkın süredir etnik, ideolojik veya dini temellere dayalı çeşitli terör örgütleri tarafından yapılan saldırılara muhatap olmuş, binlerce insan hayatını kaybetmiş veya ağır şekilde yaralanmıştır. İnsanların refahı için harcanması gereken parasal kayıp hesap edilemeyecek boyuttadır. Örgütün baskısı yüzünden bazı insanlar en temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hâle gelmiş, yaşadıkları yerleri terk etmek ya da örgütün talimatları doğrultusunda hareket etmek zorunda kalmışlardır. Devlet, bu tehdidin devam ettiği zamanlarda dahi insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri imzalayarak kişisel hak ve özgürlükleri korumak iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bu sözleşmelerdeki hakların, hiyerarşik olarak kanunlar üstü biçimde uygulanacağına dair Anayasal hüküm kabul edilmiş olması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisinin tanınması bu iradenin somut örneklerinden birisidir. 1991 yılında yürürlüğe giren Terörle Mücadele Kanunu'nda 29 kez genel olarak özgürlükleri genişletme yönünde değişiklik yapılmıştır. Amaç suçlar bakımından tehlikelilik hâlinin somutlaşıp yakınlaşması durumunda halkta oluşan güvenlik kaygısının artmasına paralel kısıtlayıcı tedbirlere başvurulduğu görülmekle birlikte kişilerin barış ve güven içinde yaşama hakkına yönelik tehdidin azaldığı dönemlerde özgürlükleri genişleten düzenlemeler hız kazanmıştır.
Terörle Mücadele Kanunu'nun terör örgütlerini tanımlayan 7/1. maddesinde 29.06.2006 tarihinde 5532 sayılı Kanun'un 5. maddesiyle yapılan değişiklik sonrası oluşan hukuki durumun değerlendirilmesinde fayda görülmektedir. İlgili maddenin önceki hâli "Madde 7- “3 ve 4 üncü maddelerle Türk Ceza Kanununun 168. .... inci maddeleri hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu Kanunun 1 inci maddesinin kapsamına giren örgütleri her ne nam altında olursa olsun kuranlar veya bunların faaliyetlerini düzenleyenler veya yönetenler beş yıldan on yıla kadar ağır hapis ve ikiyüzmilyon liradan beşyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası, bu örgütlere girenler üç yıldan beş yıla kadar ağır hapis ve yüzmilyon liradan üçyüzmilyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılırlar" şeklindeki iken 2006 yılında yapılan değişiklik sonrası "7/1. cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır." hâlini almıştır.
Bu değişiklik karşısında; Terörle Mücadele Kanunu'nunda yapılan örgüt tanımı ile TCK'nın 314/1-2. maddesindeki örgüt tanımı çelişmekte midir; mevzuatta silahlı veya silahsız iki ayrı örgüt varlığını sürdürmekte midir soruları gündeme gelmektedir. Başka deyimle Terörle Mücadele Kanunu'nun 7/1. maddesinin, TCK'nın 314. maddesine atfının unsur atfı mı yoksa ceza yaptırımına mı olduğu ortaya konulmalıdır. Silahlı terör örgütü suçunun unsurlarına TCK'nın 314. maddesinde yer verilmiştir. Yukarıda izah edildiği şekilde örgüt kurma, yönetme ya da üye olma, amaç suç bakımından hazırlık hareketi niteliğinde somut tehlike suçudur. Somut tehlike suçları zarar suçu niteliğinde olmayıp hazırlık hareketlerini cezalandıran istisnai düzenlemeler olması nedeniyle cebir ve şiddet içeren faaliyetlerde bulunma zorunluluğu yoktur, yeter ki cebre yönelik bir irade ortaya konulsun. Zira 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinin 1. bendinde örgüt kuran kişilerin, herhangi bir suç işlemeden örgütü dağıtmaları hâlinde cezai yaptırıma muhatap olmayacakları şeklindeki düzenleme bu görüşü doğrulamaktadır. Bu nedenle 3713 sayılı Kanun'un 7/1. maddesinde yapılan değişiklikle, failin örgüt üyesi olduğunun kabulü için cebir ve şiddet gerektiren fiili işlemesi zorunluluğu getirildiği ileri sürülemeyecektir. Bu değişiklik TMK'nın 1. maddesinde yazılı amaç suçların gerçekleştirilmesinde şiddetin gerekliliğini vurgulamanın yanında kurulan, yönetilen veya üyesi olunan örgütün cebir ve şiddeti araç olarak kullanma gerekliliğini ifade etmektedir. Aksi takdirde bu suçun tehlike suçu olma vasfını ortadan kaldırmış ve TCK'nın 220 ve 314. maddelerindeki unsurlarla çelişilmiş olacaktır. e) Hata Hükümleri Çerçevesinde Silahlı Terör Örgüt Üyeliği Suçunun Değerlendirilmesi:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aşağıda açıklanan yapı ve görüntüsü itibariyle suçların manevi unsurunun tespiti bağlamında kusur ilkesi ve suçun kast unsurunun değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK'ya esas alınan suç teorisi üç ilkeye dayanmaktadır. Bunlar: kusur ilkesi, hukuk devleti ilkesi ve insanilik ilkeleridir.Kusur ilkesi; kusursuz ceza olmaz prensibine dayanmaktadır. Failin işlemiş olduğu suçtan dolayı şahsen kınanabildiği hâllerde cezalandırılmasını ifade eder. İlke ile amaçlanan, cezanın kusuru gerektirdiği ve kusurlu hareket etmeyen kişinin cezalandırılmayacağıdır. Bu ilkeden çıkarılacak birinci sonuç, netice sorumluluğunun kaldırılmış olması; ikinci sonuç ise cezanın kusur derecesini aşmayacağı yani ceza hukukunda kusurla orantılı ceza tayininin esas alınacağıdır. Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır. Failin ceza sorumluluğuna gidilebilmesi için kusurlu olması şarttır. Kusur, kınanabilirliktir. Kusurun ifade ettiği değersizlik yargısı ile fail hukuka uygun davranmaması, haklı olan lehine karar verebilme ve hukuka uygun davranma imkânına sahip olmasına rağmen haksız olan davranışı tercih etmesi nedeni ile kınanmaktadır. Kusur yargısının temeli insanın özgür iradesidir. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlık olması nedeniyle haklı olan davranış ile haksızlık arasında bir tercih yapma ve haklı olan davranış lehine karar verebilme, davranışlarını hukuk düzeninin gereklerine göre yönlendirebilme ve hukuk düzeninin yasakladığı davranışlardan sakınma yeteneğine sahiptir. Kusur yargısının temelini oluşturan irade özgürlüğü, haksızlık bilincinin varlığını gerekli kılar. Çünkü insanın haklı olan davranış ile haksızlık arasında tercih yapabilmesi için bunu bilmesi şarttır. Fail, haksızlık bilincine sahipse ve özgür iradesiyle haksız olan davranışı tercih ediyor ise kusurludur. Fakat yasak yanılgısı her zaman failin kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz. İnsan, hukuk toplumunun bir üyesi olarak hukuka uygun davranmak ve haksız olan davranışlardan sakınmak yükümlülüğü altındadır. Failin açıkça yasak olduğunu bildiği davranışlardan sakınması bu yükümlülüğü yerine getirdiği anlamına gelmez. Fail, aynı zamanda davranışlarının hukuk düzeninin gerekleri ile uyumlu olup olmadığını sorgulamakla yükümlüdür. Fail bu husustaki şüphesini tefekkür etmek veya bir uzmana danışmak yoluyla bertaraf etmek zorundadır. Ayrıca fail vicdan muhasebesi de yapmalıdır. Failden beklenen vicdan muhasebesinin ölçüsü, somut olayın koşulları ile onun sosyal ve mesleki çevresidir. Fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesine rağmen davranışının haksızlığını idrak etmeye muktedir değilse yanılgısı kaçınılmazdır. Bu durumda fail kusurlu addedilemez. Buna karşılık fail kendisinden beklenen vicdan muhasebesiyle davranışının haksızlığını idrak edebilecek idiyse yasak yanılgısı kusurunu tamamen ortadan kaldırmaz; fail kusurludur, ancak kusuru azalmıştır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir. (TCK'nın 27/1. maddesi)İlgisi nedeniyle suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı) üzerinde durmak gerekecektir.TCK'nın 30/1. maddesinde "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlara ilişkin bilgisizliğin kastı ortadan kaldıracağı" belirtilmiştir. Unsur yanılgısının konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Unsur yanılgısı kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir yanılgı ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirdiğinden, maddi unsurların bilinmemesi hâlinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez.
Unsur yanılgısı; haksızlığa temel teşkil eden, haksızlığı tipikleştiren objektif unsurlarda, yani suçun maddi unsurlarında yanılgıdır. Bu durumda haksızlığın kasten işlendiğinden söz edilemez. Fiilin taksirle işlenmiş şekli suç olarak tanımlanmış ise fail ancak taksirli suçtan sorumlu olur. Bir suç örgütü, baştan itibaren suç işlemek üzere kurulmuş illegal bir yapı olduğunu eylem ve söylemleriyle açıkça ortaya koyabileceği gibi legal olarak faaliyet göstermekte olan bir sivil toplum örgütünün sonradan bir suç örgütüne, hatta terör örgütüne dönüşmesi de mümkündür. Bu kapsamda önceden var olan ancak hakkında karar verilmediği için kamuoyu tarafından varlığı bilinmeyen örgütün hukuki varlık kazanması mahkemeler tarafından verilecek karara bağlı ise de örgütün kurucusu, yöneticileri ya da üyeleri, kuruluş tarihinden veya meşru amaçlarla kurulup daha sonra suç örgütüne dönüştüğü andan itibaren ceza hukuku bakımından sorumlu olacaklardır. Failin, isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararında da belirtildiği üzere;FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Devletin Anayasal düzenini cebir ve şiddet kullanarak değiştirmek olan nihaî amacını gerçekleştirmek için "mahrem alan" şeklinde örgütlenmesi ve Devletin silahlı kuvvetlerindeki unsurları dikkate alındığında gerekli ve yeterli örgütsel güce sahip olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Örgütün bu amaç ve yöntemlerini bilen örgüt mensuplarının örgütteki konumları gözetilerek cezalandırılacağı da açıktır. Örgütlenme piramidine göre beş, altı ve yedinci kat ve kural olarak üç ve dördüncü katlarda bulunan örgüt mensuplarının bu durumda olduklarının kabulü gerekmektedir. Ancak önce dinî bir kült, ardından da terör örgütü hâline dönüşen FETÖ/PDY'nin, başlangıçta bir ahlâk ve eğitim hareketi olarak ortaya çıkması ve genellikle böyle algılanması, örgütün gayrı meşru amaçlarını gizleyip alenen kriminalize olmamaya çalışması ve örgütün kurucusu ve yöneticisi Fetullah ... hakkında ... 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen beraat kararının onanarak kesinleşmesi karşısında, özellikle örgütün sözde meşruiyet vitrini olarak kullanılan diğer katlardaki örgüt mensupları tarafından bilinip bilinmediğinin olaysal olarak TCK'nın 30. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda söz konusu değerlendirme yapılırken, ülke çapında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile ilgili dava dosyalarında yer alan belgeler, mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları, tanık beyanları ve benzer pek çok kaynakta yer aldığı üzere; örgüt mensubu olan kamu görevlileri tarafından örgütün nihaî amacının açıkça ortaya konularak devleti ve hükûmeti açıkça hedef alan terör faaliyetlerinin icra edilmesi, bu faaliyetlerin örgüt liderinin açıklamaları ve basın yayın araçlarıyla üstlenilmesi gibi sansasyonel olayların kamuoyunun gündemini uzunca bir süre meşgul edip yoğun bir şekilde tartışılması, Milli Güvenlik Kurulu'nun 30 Ekim 2014, 29 Nisan 2015 ve 26 Mayıs 2016 tarihli toplantılarında alınan ve kamuoyu ile paylaşılan kararlarda sözde "hizmet hareketi" adlı legal görünümlü illegal yapının, paralel bir devlet kurma amacında olan, devletin varlığına ve Anayasal düzenine karşı ciddi tehdit oluşturan bir örgüt olarak kabul edilmesi, aynı tespit ve açıklamaların Devlet ve Hükûmet yetkililerince de en üst düzeyde benimsenip kamuoyu ile paylaşılması gibi olguların da gözardı edilmemesi gerekir.
3) FETÖ/PDY SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ YAPILANMASI:
a) Genel olarak:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı, 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı ile 26.09.2017 tarihli ve 956-370 sayılı kararları ve bu suçların temyiz incelemesi ile görevli 16. Ceza Dairesinin kararlarında ayrıntılarıyla belirtildiği üzere;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü, paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı hâline getiren; siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden; bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyip güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen; bir istihbarat örgütü gibi kod isimler, özel haberleşme kanalları, kaynağı bilinmeyen paralar kullanıp böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da kendi mensubu olmayanları düşman olarak görüp mensuplarını motive eden; "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan; bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden; böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan; casusluk faaliyetlerini de bünyesinde barındıran atipik/suigeneris bir terör örgütüdür.
İstişare kurulu, ülke, bölge, il, ilçe, semt, ev imamları gibi hiyerarşik bir yapı içeren insan gücünü ve finans kaynaklarını örgütsel menfaat ve ideolojisi çerçevesinde kullanıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirme amacı taşıyan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "gizli yaşamak, her zaman korkmak, doğruyu söylememek, gerçeği inkâr etmek" üzerine kuruludur.
FETÖ/PDY'nin Türk Silahlı Kuvvetlerine, Emniyet Teşkilatına ve MİT'e sızan militanları, şeklen kamu görevlisi gibi gözükse de bu kişilerin örgüt aidiyetleri diğer tüm aidiyetlerinden önce gelmektedir. FETÖ/PDY'nin devletin tasarrufunda bulunması gereken kamu gücünü, kendi örgütsel çıkarları lehine kullanmakta olduğu anlaşılmaktadır. Çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ/PDY'nin bir neferi olarak TSK, Emniyet Teşkilatı ve Milli İstihbarat Teşkilatında meslek hayatlarına başlayan örgüt mensupları, sahip oldukları silah ve zor kullanma yetkilerini FETÖ/PDY'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde bir ideolojik eğitimden geçirilmektedir. Nitekim hiyerarşik ilişki bakımından sıkı bir disiplinin hâkim olduğu Türk Silahlı Kuvvetlerinde dahi FETÖ/PDY mensuplarının darbeye teşebbüs sırasında genel olarak öğretmenlerden oluşan mahrem imam olarak adlandırılan sivil kişilerden aldıkları talimatlara göre hareket ettikleri veya alt rütbedeki subayların emirlerine uydukları birçok dava dosyasında görülmüştür. Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde ve TSK'da yapılanan FETÖ/PDY, Emniyet ve TSK birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Örgüt mensuplarının silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkânının bulunması, silahlı terör örgütü suçunun oluşması için gerekli ve yeterli olmakla birlikte; 15.07.2016 tarihinde meydana gelen kalkışma esnasında TSK içerisinde yapılanıp görünürde TSK mensubu olan ve ancak örgüt liderinin emir ve talimatları ile hareket eden örgüt mensuplarınca silah kullanılmış, birçok sivil vatandaş ve kamu görevlisi öldürülüp yaralanmıştır.
Söz konusu terör örgütü, nihaî amaçlarına ulaşmak gayesiyle öncelikle askeriye, mülkiye, emniyet, yargı ve diğer stratejik öneme sahip kamu kurumlarını ele geçirmek için kendilerine engel olacaklarını düşündüğü bürokrat ve personelin sistem dışına çıkarılmasını sağlayarak örgüt elemanlarını bu makamlara getirmiştir.Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihaî hedefi bulunan FETÖ/PDY, söz konusu ele geçirme süreci tamamlandıktan sonra devlet, toplum ve fertlere dair ne varsa ideolojisi doğrultusunda yeniden dizayn ederek oligarşik özellikler taşıyan bir zümre eliyle ekonomik, toplumsal ve siyasal gücü yönetmek ve aynı zamanda uluslararası düzeyde büyük ve etkili siyasi/ekonomik güç hâline gelmek amacıyla hareket etmektedir.
Örgütte sıkı bir disiplin ve eylemli bir işbirliğinin bulunduğu, örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet edildiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak grup imamları tarafından emir talimat verilmesi ve üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için ByLock gibi haberleşme araçlarının kullanıldığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkın gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasa'da öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükûmet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla Emniyet, Jandarma, MİT ve Genelkurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan mensupları vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme ve yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirdiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüt faaliyetleri kapsamında işlenen diğer bir kısım eylemlere ilişkin bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, bu davalarda verilen mahkeme ve Yargıtay kararları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları gibi olgu ve tespitler dikkate alındığında;
FETÖ/PDY, küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzere kurulan bir maşa olarak; Anayasa'da belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik ve ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkıp ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt, kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fetullah ... tarafından belirlenen ideoloji doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek için hareket etmiştir. Gerçekleştirilen eylemlerde kullanılan yöntem, bir kısım örgüt mensuplarının silah kullanma yetkisini haiz resmi kurumlarda görevli olması, örgüt mensuplarının bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkânlarının var olması ve örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi hâlinde silah kullanmaktan çekinmeyeceklerinin anlaşılması karşısında tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314. maddesi kapsamında bir silahlı terör örgütüdür. b) Örgütün Yargı ve Yargıtay Yapılanması, HSK ve Yüksek Mahkeme Üyelikleri Seçimleri: Örgütsel kadrolaşma açısından; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü tarafından kendi mensuplarına hâkimlik ve Cumhuriyet savcılığı sınavlarına girmeleri konusunda telkinlerde bulunulduğu, örgüt mensubu öğrencilere hâkimlik ve savcılık sınavını kazanmaları hâlinde örgütün kendilerine referans olacağının söylendiği, mülakatı geçip staja başlayan örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcısı adaylarının ... Akademisi ve staj döneminde de yine örgüt tarafından koordine edildiği, söz konusu adayların örgüt mensubu olduklarının anlaşılmaması için kendi başlarına fakat örgütle irtibatı koparmayacak şekilde ev tutmalarının tavsiye edildiği, adayların beşer kişilik kapalı gruplar hâlinde örgüt tarafından finanse edilen evlerde kalmalarının sağlandığı, bu kapsamda örgüt kurallarına göre iki evin irtibat hâlinde olmasının istendiği, bu evlere murakıp adı verilen örgüt mensubu kişilerin gelerek evde kalan adaylardan bilgi alıp tavsiyelerde bulundukları, bununla birlikte örgüte ait ışık evlerinin il bazında eyalet adı altında birden çok bölgeye ayrıldığı, her bölgenin sekiz ilâ on evi kapsadığı, bölgelerden sorumlu kişilere bölge abisi/ablası adı verildiği, örgütün Türkiye ... Akademisi stajındaki adayları staj dönemlerine göre ayırdığı, bazı örgüt mensubu adaylara Türkiye ... Akademisi yurdunda kalmaları tavsiye edilerek bu kişilerden, örgüt lehine ya da aleyhine konuşan aday arkadaşlarının bildirilmesinin istendiği, her dönemin sorumlu abisinin/ablasının bulunduğu, evlere gelen örgüt mensubu murakıpların adaylara dinsel ve sosyal davranışları açısından telkinde bulundukları, örgüt mensubu hâkim ve Cumhuriyet savcılarının ... şeklinde kategorize edilerek taşra ve devre yapılanmasının oluşturulduğu, bu yapılanmalarda belirli aralıklarla organizasyon ve görüşmelerin gerçekleştirildiği,
Eski Yargıtay üyelerinin görev yapmakta oldukları hukuk ve ceza dairelerine göre gruplar oluşturulduğu, eski yüksek yargı üyelerinin kod isimleri dikkate alındığında (H1, H2, H3, C1, C2, C3, C4) şeklinde gruplandırıldıkları, eski Yargıtay üyelerinin görevde bulundukları zaman içerisinde görev yaptıkları Yargıtay Daireleri göz önünde bulundurulduğunda "H" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Hukuk Dairelerinde, "C" kod adı ile isimlendirilenlerin Yargıtay Ceza Dairelerinde görev yaptıkları, isimlendirmelerde yer alan.... rakamlarının grup içerisindeki hiyerarşiye ilişkin sıralamayı, "0" ile kodlamanın ise grup sorumlusunu gösterdiği, harf ve rakam ile gruplandırmalardan sonra (C3, H2 vb.) bazı isimlendirmelerde kullanıcının adı ve soyadının baş harflerinin eklenmesi suretiyle kod adı oluşturulduğu anlaşılmıştır.c) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Teşebbüsü:
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararında açıklandığı üzere;
15 Temmuz 2016 günü Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasal düzeninin değiştirilmesi amacıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olan ve/veya bu örgütsel faaliyeti destekleyen 8.000'in üzerinde askeri personel tarafından savaş uçakları dahil 35 uçağın, 3 geminin, 37 helikopterin, 74'ü tank olmak üzere 246 zırhlı aracın ve 4.000'e yakın hafif silahın kullanılarak; Cumhurbaşkanına suikasta teşebbüs edilmiş, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere birçok stratejik merkez bombalanmış, Başbakanın konvoyuna silahlı saldırı gerçekleştirilmiş, kalkışmaya karşı koyan güvenlik görevlileri ile sokaklara çıkan sivillere Devletin silahlı kuvvetlerine ait bu uçak, helikopter, tank ve silahlarla saldırılarak 4'ü asker, 63'ü polis ve 183'ü sivil olmak üzere toplam 250'den fazla kişi şehit edilmiş; 23'ü asker, 154'ü polis ve 2.558'i sivil olmak üzere toplam 2.735 kişi de yaralanmıştır.
Somut darbe teşebbüsü, TCK'nın 309. maddesinde sayılan amaçlara matuf zarar tehlikesi doğuran vahim eylem vasfını aşarak Anayasal düzeni doğrudan ortadan kaldırma neticesine yönelmiş, örgütün ülke genelindeki organik bütünlüğünden ve etkinliğinden istifade edilerek planlanıp uygulanmış, neticesi ve başarısı eş zamanlı, senkronize hareketlere bağlı hukuki anlamda tek bir fiil olarak ortaya çıkmıştır.
d) 15 Temmuz 2016 Tarihindeki Darbe Teşebbüsünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü İle İlişkisi:
Anayasa Mahkemesinin 30.06.2017 tarihli ve 30110 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 20.06.2017 tarihli ve 2016/22169 başvuru numaralı kararında ayrıntılı olarak yapılan tespitler, ... Cumhuriyet Başsavcılığının 03.03.2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı, E.2017/26 sayılı ve 2006/103583 soruşturma sayılı iddianamelerindeki belirlemelere göre; "Yurtta Sulh Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan kişilerin büyük bölümünün FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olduğunun, bu görevlendirmelerin yapılmasında örgüt içindeki hiyerarşinin dikkate alındığının ve haklarında örgüte üye olma suçundan işlem yapılan bazı emniyet mensupları ile mülki idare yetkililerinin darbe girişimi sonrasında ilan edilecek sıkıyönetim döneminde atanacakları resmî devlet kuruluşlarına gittiklerinin saptandığına dair bulgular, tanık olarak dinlenen Genelkurmay Başkanı ile ... Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen gizli tanıklar (Şapka ve Kuzgun)'ın anlatımları, şüpheli olarak dinlenen Deniz Piyade Tugay Komutanı Tuğamiral H. İ. Y., Genelkurmay Başkanı'nın emir subayı olan Yarbay L. T., Jandarma Genel Komutanlığında görev yapmakta olan Binbaşı H. H., Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığında görev yapmakta olan Yarbay F. E., Yüzbaşı F. T. Ç., Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi Başkanlığında görev yapan Jandarma Yarbay A. K., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Analiz Yönetim Başkanı Tuğgeneral G. Ş. ...., Hava Kuvvetleri Komutanlığı Müşterek Hedef Üretim Analiz Merkezinde görev yapmakta olan Yüzbaşı A. P., Kara Kuvvetleri Tayin Daire Başkanlığında astsubay olarak görev yapmakta olan T. F. D., TSK'da pilot olarak görev yapan Yarbay... 4. Ana Jet Üssü Komutanlığında pilot olarak görev yapan Teğmen M. M. gibi çok sayıda şüphelinin itiraf içeren beyanları, açık kaynak bilgileri, 15 Temmuz darbe kalkışması ile ilgili verilen mahkeme kararları, derdest bulunan dava dosyaları ve yürütülen soruşturmalar ile resmî kurumların tespitleri değerlendirildiğinde; 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe teşebbüsünün, daha önce de bir çok kez yaşandığı üzere uluslararası güç odaklarının da desteğiyle, esas itibariyle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca gerçekleştirildiği, kalkışmaya başka unsurların da katılmış olma ihtimalinin darbe teşebbüsünün bu karakterini değiştirmeyeceği değerlendirilmiştir. (Yargıtay 16. CD'nin 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443-4758 sayılı kararı)
4) HÜKME ESAS ALINAN BAZI DELİLLERİN HUKUKİ NİTELİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
A) BYLOCK İLETİŞİM SİSTEMİ:
Ceza Genel Kurulunun 24.01.2019 tarihli ve 417-44 sayılı ile 20.12.2018 tarihli ve 419-661 sayılı kararlarında da ayrıntılarıyla belirtildiği üzere; Gelişen teknolojiyle beraber hayatın her alanında kullanılan bilişim teknolojisi, muhakeme konusu olayların aydınlatılmasında etkin rol oynayan deliller arasında ön sıralarda yer almaktadır.
Kural olarak kişiler arasındaki haberleşme gizlidir. Ancak terör örgütlerinin yasa dışı amaçlarını gerçekleştirirken, mensuplarının ve faaliyetlerinin kolluk güçleri tarafından tespit edilememesi için çağın şartlarına uygun teknik olarak daha gelişmiş haberleşme sistemleri kullandıkları sıklıkla görülmektedir. Nitekim ByLock iletişim sistemi, global bir uygulama görüntüsü altında belli bir tarihten sonra yenilenen ve geliştirilen hâliyle münhasıran FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanımına sunulmuş bir programdır. Benzer iletişim araçlarında olduğu gibi sisteme dahil olup kullanmak kişilerin istekleriyle değil örgüt yöneticilerinin inisiyatifi ile gerçekleşmiştir. Üyeler arasındaki haberleşmede zaman zaman gündelik işlerle ilgili mesajlar paylaşılsa da ağırlıklı olarak örgütsel talimatların iletildiği, faaliyetlerin değerlendirildiği, örgüt mensupları arasındaki bağlılığı artırıcı ve motive edici haberlerin paylaşıldığı bir sisteme dönüştüğü anlaşılmış olup ByLock iletişim sisteminin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu terör örgütünün bir kısım mensupları tarafından kullanılan bir ağ olması nedeniyle; örgüt talimatı ile bu ağa dahil olunduğunun ve gizliliği sağlamak için haberleşme amacıyla kullanıldığının, her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespiti hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren bir delil olacağı kabul edilmiştir.
ByLock sisteminin kullanılması için indirilmesi yeterli olmayıp özel bir kurulum gerektiren, güçlü bir kriptolama yoluyla internet bağlantısı üzerinden iletişim sağlamak üzere, gönderilen her bir mesajın farklı bir kripto anahtarı ile şifrelenerek iletilmesine dayanan bir tasarıma sahiptir. Bu şifrelemenin, kullanıcıların kendi aralarında bilgi aktarırken üçüncü kişilerin bu bilgiye izinsiz şekilde (hack) ulaşmasını engellemeye yönelik bir güvenlik sistemi olduğu tespit edilmiştir.
2014 yılı başlarında işletim sistemlerine ait uygulama mağazalarında yer alıp bir süre herkesin ulaşımına açık olan ByLock'un, bu mağazalardan kaldırılmasından sonra geliştirilen ve yenilenen sürümünün ancak örgüt mensuplarınca harici bellek, hafıza kartları ve Bluetooth yoluyla yüklenildiği yürütülen soruşturma ve kovuşturma dosyalarındaki ifadeler, mesajlar ve e-postalardan anlaşılmıştır.
ByLock iletişim sisteminin hukuki alt yapısı; 2937 sayılı MİT Kanunu'nun 6. maddesinin "g" bendinde; telekomünikasyon kanallarından geçen dış istihbarat, millî savunma, terörizm ve uluslararası suçlar ile siber güvenlikle ilgili verileri toplayabileceği, 4. maddesinin "i" bendinde ise dış istihbarat, millî savunma, terörle mücadele ve uluslararası suçlar ile siber güvenlik konularında her türlü teknik istihbarat ve insan istihbaratı usul, araç ve sistemlerini kullanmak suretiyle bilgi, belge, haber ve veri toplamak, kaydetmek, analiz etmek ve üretilen istihbaratı gerekli kuruluşlara ulaştırmakla görevli olmanın yanında Devletin güvenliğini ilgilendiren ve suç işlendiği şüphesi doğuran somut verileri terörle mücadele konusunda görevli idari ve adli birimlere ulaştırmakla yükümlüdür. Nitekim, ByLock uygulamasına ait sunucular üzerindeki veriler hakkında düzenlenen teknik analiz raporu ve dijital materyallerin ... Cumhuriyet Başsavcılığına ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ulaştırıldığı görülmektedir. Bu aşamadan sonra adli sürecin başlatılması ve bu noktadan sonra CMK hükümlerine göre soruşturma işlemlerinin yapılması zorunludur. Nitekim ... Cumhuriyet Başsavcılığı ByLock ile ilgili dijital materyallerin teslim edilmesi üzerine 2016/104109 sor. ve .... numara üzerinden başlattığı soruşturma kapsamında, CMK'nın 134. maddesine göre gönderilen dijital materyallerle ilgili 09.12.2016 tarihli ve 2016/104109 soruşturma sayılı yazısı ile ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğine Milli İstihbarat Teşkilatınca teslim edilen 1-1 adet . markabbbb model, üzerinde... seri numaralı ve ön yüzünde ....yazılı harddisk, 2-1 adet Kingston marka...., uç kısmında.... yazılı flash bellek üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince inceleme yapılmasına, 2 adet kopya çıkartılmasına, kopya üzerinde kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine karar verilmesini istendiği, ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğince bu talep kabul ederek 09.12.2016 tarihli ve 2016/6774 D. ... nolu karar ile dijital materyaller üzerinde inceleme yapılması, kopya çıkarılması ve kopya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak metin hâline getirilmesine ve bir kopyasının ... Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
Soruşturma aşamasında olayın aydınlatılması amacıyla el konulan veya talep edilen elektronik verilerden doğrudan suçla ilgili olanlar elektronik delil olarak kabul edilmektedir. Bir suçun işlendiği iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında, dijital veri ve delil elde etmek amacıyla bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüğünde, bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütüklerinde ve çıkarılabilir donanımlarda arama yapılması gerekebilir. Bu konuda uygulanacak iki kural vardır. Birisi CMK'nın 134. maddesi, diğeri de 27.07.2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkartılan 667 ve 668 sayılı KHK'larla Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü, beşinci, altınca ve yedinci bölümde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve bu suçlar kapsamına girip girmediğine bakılmaksızın, toplu yani en az üç kişinin iştiraki ile işlenen suçlarda uygulanabilecek 668 sayılı KHK'nın 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendidir. Bu düzenleme, 6755 sayılı Olağanüstü Hâl Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler İle Bazı Kurum Ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde aynen yer almıştır. Bu sebeple bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda CMK'nın 134 ve 6755 sayılı Kanun'un 3. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendi birlikte uygulanacaktır. Bu uygulama sırasında 6755 sayılı Kanun'un "soruşturma ve kovuşturma işlemleri" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında sayılan suçlar yönünden öncelik aynı Kanun'un 3/1-j maddesi olacak, burada hüküm bulunmayan hâlde CMK'nın 134. maddesine göre hareket edilecektir. Olağanüstü hâl kaldırıldığı anda bilgisayarda arama, kopyalama ve el koyma konusunda öngörülen istisnai tedbirin uygulaması son bulacaktır. Bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve elkoyma koruma tedbiri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 134'üncü maddesinde düzenlenmiştir. Bu koruma tedbiri, CMK'nın 116 ve 123. maddelerinde düzenlenen "arama" ve "el koyma" koruma tedbirlerinin özel bir görünümünü oluşturmaktadır. Buna göre, bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmada, başka surette delil elde etme imkânının bulunmaması hâlinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına, bilgisayar kayıtlarından kopya çıkarılmasına ve bu kayıtların çözülerek metin hâline getirilmesine hâkim tarafından karar verilir. Bilgisayar, bilgisayar programları ve bilgisayar kütüklerine şifrenin çözülememesinden dolayı girilememesi veya gizlenmiş bilgilere ulaşılamaması hâlinde çözümün yapılabilmesi ve gerekli kopyaların alınabilmesi için bu araç ve gereçlere el konulabilir. CMK'nın 134. maddesindeki "bilgisayar kütükleri" ifadesi teknik anlamda sadece masaüstü ve dizüstü bilgisayarlarda bulunanları değil; CD, DVD, flash disk, disket, harddisk vs. tüm çıkarılabilir bellekler, telefon vb. dijital tabanlı mobil cihazlarda dahil olmak üzere herhangi bir bilgi işlem veya veri toplama araç ya da gerecinde bulunabilecek tüm dijital dosyaları kapsamaktadır. Adli Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma" kenar başlıklı 17. maddesinde el koyma sırasında zorunlu kılınan yedekleme işleminin, "bilgisayar ağları ve diğer uzak bilgisayar kütükleri ile çıkarılabilir donanımlar hakkında da" uygulanmasının dayanağı budur.
10 Kasım 2010 tarihinde Türkiye tarafından imzalanan, 22.04.2014 tarihinde ve 6533 sayılı "Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi" adı ile onaylanıp 02.05.2014 tarihinde yürürlüğe giren ve Anayasa'nın 90. maddesi gereğince iç hukukumuzun bir parçası olarak kabul edilen Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nde bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında, bilgisayar kütüklerinde, bilgisayar ağları ve verilerin saklandığı depolarda ve uzak bilgisayar kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbirlerinin uygulanabileceği kabul edilmiştir. Bilgisayar kütükleri (computer files) yalnızca kullanıcının kendi bilgisayarında yer alan bir bilgisayar programı aracılığıyla kullanılabilen, verilerin saklandığı depolama araçlarıyla sınırlı değildir. Bunun yanında bir bilgisayar aracılığıyla ağ üzerinden ulaşılabilen gerek kullanıcıya ait gerekse kullanıcıya ait olmayıp ancak ortak paylaşıma ve kullanıma açık diğer bilgisayarlardaki veri depolama araçlarına ulaşabilmek mümkündür. CMK'nın 134/1. maddesinde "şüphelinin kullandığı bilgisayar ve bilgisayar programları ile bilgisayar kütüklerinde" arama ve kopyalama işleminin yapılabileceği belirtilmiştir. Kanun koyucu, söz konusu maddede arama ve kopyalama işlemlerinin yapılacağı araçların şüpheliye ait olmasını aramamış, şüphelinin fiilen bu araçları kullanıyor olmasını yeterli görmüştür. Maddede özellikle "şüphelinin kullandığı" ifadesine yer verilmiştir; zira üzerinde arama ve kopyalama işlemi yapılacak bilişim sisteminin şüpheliye ait olması gerekmez. Şüphelinin maliki olduğu, kiraladığı, ödünç aldığı ya da ortak kullanıma açık bir bilgisayarı eylemini gerçekleştirirken kullanması bu tedbirin uygulanması için yeterlidir. Ancak delile ulaşmak için sadece failin kullandığı bilişim sisteminde arama yapılması yeterli değildir. Bilgisayarlarda, bilgisayar programları, bilgisayar kütükleri veya diğer araçlarda yapılacak aramanın konusu "elektronik veri"dir. Bu araçlarda arama işleminde amaç suçla bağlantılı her türlü elektronik veriye ulaşmaktır. Bu kapsamda bilgisayardaki mevcut klasördeki dokümanların tümü taranabilir. Bilgisayarda, şüpheli veya sanığın internet ortamında çeşitli programlar ya da sosyal iletişim siteleri (Msn Messenger, Facebook, Twitter vb.) vasıtasıyla gerçekleştirdiği iletişime ilişkin kayıtların aranması, CMK'nın 135. maddesine göre değil CMK'nın 134. maddesine göre yapılabilir. Zira CMK'nın 135. maddesinde düzenlenen telekomünikasyon yoluyla iletişimin denetlenmesi koruma tedbiri, teknik araçlarla iletişimin tespitini, dinlenmesini ve kayda alınmasını kapsamaktadır. CMK'nın 135. maddesine göre yapılan iletişimin dinlenmesi ve kaydı, geçmişe dönük olarak değil geleceğe dönük olarak yapılabilir. Diğer bir ifadeyle geçmişte gerçekleşen iletişimin dinlenebilmesi, kayda alınabilmesi mümkün değildir. Ancak internet ortamında gerçekleştirilen iletişime ilişkin kayıtlar, bilgisayar kütüğünde kayıt altına alındığından bu iletişim kayıtları hakkında CMK'nın 134. maddesindeki koruma tedbiri kapsamında arama, kopyalama ve elkoyma tedbirleri uygulanabilir. Bireyin e-posta, yazışma ve haberleşmeleri CMK'nın 135. maddesi kapsamında değerlendirilirken, bireyin kendisine e-posta ile gelen bir yazı, resim, görüntü veya ek dosyayı kullandığı bilgisayara veya taşınır belleğe kaydettiğinde, artık bu belge haberleşme hürriyetinin dolayısıyla iletişimin denetlenmesinden çıkıp CMK'nın 134. maddesi kapsamında bilişim cihazına kayıtlı bilgi ve belgeye dönüşecektir. Kriptolu haberleşme sonucunda silinmiş mesajların gerek bilgisayarda gerekse sistem üzerinde ele geçirilmesi de telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişim denetimi kapsamında olmayıp bu gibi hâllerde CMK'nın 134. maddesinde düzenlenen bilgisayarlarda, bilgisayar programlarında ve kütüklerinde arama, kopyalama ve el koyma tedbiri söz konusu olabilir.
Sonuç olarak, ... Cumhuriyet Başsavcılığının dijital materyaller üzerinde CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden aldığı inceleme kopyalama ve çözümleme kararına istinaden Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanlarınca düzenlenen 18.02.2017 tarihli ByLock raporu, açık kaynaklar, dosyadaki diğer bilgi ve belgeler, yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeler göz önüne alınarak yapılan tespit ve değerlendirmeler sonucunda; MİT tarafından yasal olarak elde edildiği kabul edilen dijital materyaller üzerinde ... Cumhuriyet Başsavcılığının talebi ile CMK'nın 134. maddesi gereğince ... 4. Sulh Ceza Hâkimliğinden alınan "inceleme kopyalama ve çözümleme" kararına istinaden bilgisayardaki ve bilgisayar kütüklerindeki iletilerin tespiti işleminde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.Haklarında soruşturma işlemi başlamamış ya da soruşturması devam eden yüz binden fazla şüphelinin delil niteliğinde kişisel bilgisi bulunan Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı uzmanları tarafından üzerinde çalışma yapılan ByLock ana serverının, henüz haklarında soruşturma işlemlerine başlanmamış kişiler açısından terör örgütü soruşturmasının selameti, diğer kişilerin ise masumiyet karinesinin korunması bakımından, ana serverdeki bilgilerin sanıklara teslim edilmemesinde yasaya aykırılık görülmemiştir. Ancak yargılama sürecinde tarafların bu delile karşı somut itirazlarının inceleme ve değerlendirmeye tabi tutulması, gerektiği takdirde bilirkişi incelemesi yapılması zorunluluğu gözden kaçırılmamalıdır.
B) SABİT HATLARDAN ARAMA VE ARDIŞIK ARAMA YÖNTEMİ:
B-1) FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Askeri Mahrem Yapılanması:
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.09.2017 tarihli ve 2017/956 Esas 2017/370 Karar sayılı kararı ile onanarak kesinleşen 16. Ceza Dairesinin ilk derece sıfatıyla verdiği 24.04.2017 tarihli ve 2015/3 Esas 2017/3 Karar sayılı ve aynı Dairenin temyiz mercii olarak verdiği 14.07.2017 tarihli ve 2017/1443 Esas 2017/4758 Karar sayılı kararlarında nitelikleri ve özellikleri açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmalar kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Daire Başkanlığı tarafından 2019 yılı Ocak ayında düzenlenen rapora göre;
a) Genel Olarak Mahrem Hizmetler ve Mahrem Yapılanma:Mahrem hizmetler, Devletin en kritik ve operasyonel birimlerine sızarak örgüt hesabına yürütülen gizli faaliyetleri ifade eder. Bu kurumlarda örgüt adına kadrolaşma, abinin veya imamın emrine göre organize hareket edip örgüt amacına yönelik verilen görevleri ifa etmektedir.Mahrem hizmetlerde, . veya örgütün üst yönetim katından gelen talimatları, doğruluğunu veya akla uygunluğunu, dini, hukuki, ahlakiliğini sorgulamadan yerine getirecek "mutlak itaat ve teslimiyet gösteren özel seçilmiş" örgüt mensupları kullanılmaktadır.Mahrem hizmetlerde istihdam edilecek örgüt mensuplarının, zihin kontrollerinin sağlanması, örgütün değerlerini ölümüne savunması, kör bir itaatkârlığa ulaşması zaman almaktadır. Bu nedenle örgüt, ağacın yaşken eğildiğinin bilincinde olarak, mahrem hizmetlerde ihtiyaç duyduğu tipte insanları, genellikle ortaokul/lise döneminden itibaren kazanmaya çalışmaktadır. Örgüt içinde en önemli ...; bu şahısların bulunması, örgüte kazandırılması, yetiştirilmesi, mahrem hizmetlere yönlendirilmesi ve yerleştirilmesidir.Bu şekildeki bir sürecin ardından TSK içerisine sızdırılan örgüt mensubu sayısının zamanla artması ile birlikte FETÖ/PDY, TSK birimlerini yönlendirebilecek ve kontrol altında tutabilecek bir güce kavuşmuştur. Sözde TSK yapılanması, Emniyet ve MİT yapılanması ile birlikte örgütün "silahlı kanadı"nı oluşturmuştur.
15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi; örgütün, mensupları sayesinde TSK'nın her türlü imkân ve silah gücünü gerektiğinde çıkarları doğrultusunda kendi halkına ve halkının iradesine karşı kullanmaktan çekinmeyeceğini açıkça göstermiştir.
Örgüt dilinde mahrem yerler:
-TSK (Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıkları),
-Emniyet (EGM ve il emniyet müdürlükleri),
-Yargı (... Akademisi, hâkimler/savcılar, HSK),
-MİT,
-Mülkiye (valiler/kaymakamlar),
-Bazı özel kurumları (TİB, ÖSYM, TÜBİTAK),
İfade eder.
Özel Hizmet Birimleri; TSK, Yargı, Emniyet, Mülkiye, MİT gibi kurumlardaki yapılanmadır. Örgüt asıl operasyonel gücünü bu birimlerden almıştır.
Örgütün gerek 17-25 Aralık 2013 öncesi ve sürecinde yapılan operasyonel faaliyetler gerekse 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminin planlama ve uygulaması Özel Hizmet Birimleri tarafından yürütülmüştür.
Özel Hizmet Birimlerinde hücresel yapılanma söz konusudur. Bu birimlerin deşifre olmasını önlemek için uygulanan hücresel yapılanmada bir örgüt mensubunun, en fazla bir üst sorumlusunu ve/veya bir altında bulunan örgüt mensubunu tanıması amaçlanmaktadır.
b) Mahrem Yapılanmanın İşleyişi:
Örgüt için en önemli kurumlar olan TSK, Emniyet, MİT ve Yargı organlarına yerleştirilecek öğrenciler, "Talebe İmamları" tarafından belirlenmekte ve durumlarına göre sınıflandırılarak o yönde ders çalışmaları sağlanmaktadır.
Bu öğrenciler talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan "Özel Evlere" yerleştirilmektedir.
Evlere yerleştirilen öğrencilere kod isim verilmekte ve özel derslere tâbi tutulmaktadır.
Örgütün mahrem yapısı tarafından ele geçirilen Askeri Liselere Giriş ve Polis Koleji Giriş Sınav soruları Talebe İmamları aracılığıyla bu okullar için hazırlanan öğrencilere ezberletilerek sınavlarda başarılı olmaları sağlanmaktadır.
Bu okullara giriş için yapılan çalışmaların boşa gitmemesi için öğrencilerin ... durumları önceden örgüt tarafından incelenmekte ve engel hâli bulunmayanlar seçilmektedir.
Her şeye rağmen ... raporunda bir sorun çıkması hâlinde ilgili hastanelerdeki örgüt mensupları aracılığı ile uygun raporun verilmesi sağlanmaktadır.1985 yılında örgüte mensup bazı öğrencilerin askeri liselerden atılması üzerine örgüt tarafından strateji ve sistem değişikliğine gidilerek, askeri liselere ve Polis Kolejine yerleştirilen öğrencilerin bu okullardaki öğrenimleri süresince de kendilerini bu okullara hazırlayan "Talebe İmamı" tarafından takibi sağlanmıştır.Talebe İmamı, sorumlu olduğu öğrenciyi genelde on beş günde bir kez ziyaret etmekte, ziyaret gerçekleşmezse ikinci buluşmanın ne zaman ve nerede gerçekleşeceği mutlak surette belirlenmektedir. Bu görüşmeler, katı kurallarla belirlenmiş yüksek gizlilik içerisinde gerçekleştirilmektedir.15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimi sonrası TSK içerisindeki yapılanmaya yönelik yapılan soruşturmalar akabinde alınan ifadeler ve yapılan tespitler sonucu gün yüzüne çıkarılan bilgilere bakıldığında; "Örgütün TSK içerisinde farklı bir yapılanmaya gittiği, tamamen hücre tipi, birbirinden habersiz ve bağımsız üniteler oluşturulduğu, bu ünitelerin sivil abilerin/imamların sorumluluğunda üst düzey komutanlar (general, albay, yarbay, binbaşı), alt rütbede subaylar (yüzbaşı, üsteğmen, teğmen) ve astsubay gruplarından oluştuğu" tespit edilmiştir.
c) Kadrolaşma Süreci:
Örgüt tarafından seçilerek yetiştirilen elemanlar, örgütün hedefleri doğrultusunda kamu ve özel sektörde istihdam edilmektedir. Kamudaki örgütlenme anlayışı, herhangi bir cemaatin üyelerinin devletin kademelerinde yer almasının ötesindedir.
Devletin kamu kurumlarına yerleşme, her vatandaşın hakkı olarak görülse ve Fetullah ... tarafından bu hak kılıf olarak kullanılmaya çalışılsa da gizlenmeye çalışılan bir gerçek vardır. Bu gerçek; FETÖ/PDY'nin sınav sorularını çalması, kumpas davalarıyla örgüt mensubu olmayanları tasfiye etmesi ve örgütün devlette monopol olmaya çalışması, hizmet asabiyetinin sonucu olarak örgüt mensuplarının hizmet aidiyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından üstün görmesi, sadakatin devlete değil örgüte sunulması, devlet hiyerarşisi yerine örgüt hiyerarşisinin konulması, emirlerin sivil örgüt imamlarından alınması gibi birçok somut olayda görülmektedir.
Bu gibi somut olaylar da göstermektedir ki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubunun devletin kamu kurumlarına yerleşmesi/yerleştirilmesi değil, sızması ve ... tabiriyle ayrık otu gibi bulunduğu yerleri işgal etmesi söz konusudur.
15.07.2016 tarihindeki darbe girişimini gerçekleştiren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının "Mahrem Hizmetler" olarak isimlendirildiği ve yapılanmada gizliliğe azami derecede riayet edildiği bilinmektedir.
Genellikle ortaokul/lise döneminde kazanılan ve örgütsel ideolojiye uygun olarak yetiştirilerek örgüt mensuplarınca özel bir sınavdan geçirilen bu şahısların, örgütün mahrem yapılanmasını oluşturan birimlerde istihdam edilmesine örgütün oldukça önem verdiği ve mahrem hizmetlerde kullandığı görülmektedir.
Askeri mahrem yapılanmada yer alan bir örgüt mensubunun hayatını dört evrede özetlemek mümkündür:
-Birinci evre; Işık evi,
-İkinci evre; Hususi/özel ev,
-Üçüncü evre; Askeri okullardaki eğitim süreci,
-Dördüncü evre; Birim yapılanması,
Çocuk yaşta örgüte kazandırılan öğrenciler, talebe evlerinden alınarak mahrem yapı dışındaki kişilerin bilmediği ve sadece mahrem hizmetlerde kullanılan özel evlere yerleştirilmektedir.
Örgüt mensupları, ortaokul ve lise dönemlerinden itibaren düzenli olarak örgüt liderinin ses veya görüntü kaydı hâline getirilmiş vaazlarını, kitaplarını sohbet toplantılarında dinlemekte, izlemekte ve okumaktadır. Sohbet toplantıları, örgüt tarafından masum dini faaliyetler gibi gösterilmeye çalışılarak ardındaki örgütsel fikir ve idealler gizlenmektedir. Oysaki bu toplantılarda, dini kılıf altında ya da buz dağının görünmeyen yüzünü oluşturan kısımlarında örgütsel bir bakış açısı kazandırılmaktadır.
Bir örgüt mensubunun bütün bu hayat evreleri, sohbet toplantılarına katılmakla geçer. Örgütün temel direği, olmazsa olmazı bu toplantılardır. Nitekim terör örgütü lideri bu konuda şunları söylemiştir:
"Evvela kendimiz bu hizmetin büyüklüğünü kabul edelim, başkalarına anlatmadan. Evet, yani bu öyle bir hizmettir ki bunu mütevelli toplantısındaki bir akşam bile hiçbir şeye feda edilemez. Ne kadar feda edilemez yani? Mesela annemiz babamız ölse feda edilemez. Gider geçer, belli bir fasıldan sonra başında durur kaldırırız. Ama buraya gelinir. Çünkü bir arkadaş iki arkadaş buraya gelmeyince gelenlere gelinmiyor olabileceği fikri verilir. Gelenlerin şevki söndürülür. Kuvveyi maneviye si kırılır. Biz her bir yerlerimiz şu cemaatin Kuvveyi maneviye sini takviye etmek üzere el ele tutup omuz omuza verme mecburiyetindeyiz. İhlası salesinde buna temas ediyor. Birisinin geriye durması diğer arkadaşları (...) sarsabilir. Allah’ta diyor, o fabrikayı katar karıştırır, o saatin çarklarını katar karıştırır diyor. Demek biz öyle fabrikanın çarkları öyle saatin çarkları hâline gelmişiz ki bu çarklardan bir tanesi dursa muvakkaten bu durgunluk, duraklama bütün çarklara sirayet ediyor. Birbirimizle çok bütünleşmişiz. Bu bütünleşmenin manevi keyfiyetini yani tablonun öbür yanını ben göremiyorum, tahminde edemiyorum. Fakat Allah bir araya gelmeyi böyle bu bütünleşme adına çok önemli sayıyor. Önemli kabul buyuruyorsa şayet bizim için bu çok önemli olmalıdır. Biz burada bir cemaat teşkil ediyoruz ve Allah’ın eli cemaatle beraberdir. (...) Arkadaşlarımız cennete giden yollardaki tıkanıklıkları açacak, herkesi gelmeye mecbur edecekler. (...) O zaman bu fedakâr arkadaşlarımıza bir gece gelmemeye bir şey takdir edelim. Bir gece mütevelliye gelmezse acaba ne takdir edelim? Bugünkünü muaf tutacağız. Mesela Nejat Bey yok, (X) yok, mesela Celal bey de yok. Başınız sağ olsun. O aksatmazdı da benim şeyimdi o, izin alması lazım giderken, manevi şeyin yanında bir şey takdir edelim. Veremezlerse ben vereyim onu. Öyle bir şey söyleyelim ki ben veremeyeyim onu. ... Bey diyor ki bir senelik burs versin. (Konuşmalar) Bir kere atlatana bir senelik burs takdir edelim. Ne güzel şey yine cennete giden yolda tıkanıklık açılıyor."
Sohbet toplantılarını, çeşitli alt başlıklar altında incelemek ve sınıflandırmak mümkündür. Ortaokul döneminde irtibata geçilen çocuk yaştaki kişilerin katıldığı sohbet toplantıları "keyfiyet" odaklıdır. Bu toplantı türünde, evlere gelenlere yoğun ideolojik eğitim programı uygulanmaktadır. Bunun haricinde sivil/bölge yapılanmalarında ve mahrem yapılanmalarda gerçekleştirilen toplantılar ise iki genel kısımdan oluşmaktadır. Birincisi keyfiyet denilen örgütsel bağ oluşumunu sağlayan, destekleyen ve geliştiren kısım, ikincisi ise örgüt idaresi ve stratejileri ile alakalı ".../meslek" konularının görüşülmesi kısmıdır.
Keyfiyet odaklı toplantıların işleyişine bakıldığında;
-"Pırlantalar" olarak adlandırılan Fetullah ...'in kitaplarını okuma,
-Önceden kayda alınmış sesli ve görüntülü kayıtlarını dinleme ve izleme,
-Haftalık Bamteli sohbeti, Sızıntı, Çağlayan dergisi vb. yazılarını okuma/izleme,
-Örgüt mensubu yazarların kitaplarından ve yazılarından kesitler okunması, anlatılması,
Gibi faaliyetlerle örgütsel değerler aşılanmaktadır.
Daha önce de açıklandığı gibi bu faaliyetler rastgele değildir; belli bir plan ve sistem dahilinde zamana yayılarak ışık evlerine gelmesi sağlanan herkese uygulanmaktadır. Bu toplantıların belli bir takvime göre, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşılacak şekilde ayarlandığı ele geçirilen belgelerde açıkça görülmektedir. Bir yıl içinde sohbet toplantılarına katılan kişilere örgütün temel değerlerinin hemen hemen hepsinin eğitiminin verildiği anlaşılmaktadır. Ondan sonraki süreçte de her yıl, yine belli bir plan ve program doğrultusunda bu değerler çerçevesinde "ideolojik örgüt eğitimi"nin verilmeye devam ettiği görülmektedir.
Sohbet toplantılarının fonksiyonlarına ve verilen ideolojik eğitimin içeriğine bakıldığında;
-Olağanüstü kişilik bilincinin aşılanması, (Fetullah ...'in insanüstü özelliklere sahip, ilahi irade tarafından seçilmiş ve özel bir misyonla dünyaya gönderilmiş, her dediği ilahi iradenin isteklerini yansıtan ve yanlış olması mümkün olmayan bir kişi olduğuna iman edilmesi)
-Kutsal dava fikrinin yerleştirilmesi, (Fetullah ...'in olağanüstülüğüne iman etmiş kişilerin, ona verilen kutsal görevleri, ona bağlanan kutsal ordusuyla başaracağına olan inanç)
-Ham olarak gelen hedef şahısların örgüt elemanına dönüştürülmesi, bu hedef şahıslara örgütün ideolojisi ile öğretilerinin empoze edilmesi,
-Toplantıya katılanların bireysel dönüşümlerinin sağlanması ve radikalleştirilmesi,
-Grup aidiyetinin keskinleştirilmesi,
-Dayanıklılık, katı disiplin ve mutlak itaatin sağlanması,
-Bağlılık, güven ve sadakatin oluşturulması,
-Birlik ruhunun sağlanması,
-Örgüt idealleri doğrultusunda mücadele ederken başa gelebilecek her türlü zorluk ve acıya (örgüt içinde imtihan olarak adlandırılır) karşı insanı kayıtsız kılan bir dayanıklılık kazanılması, psikolojik olarak önceden hazırlanılması,
-Hizmet uğruna ölmenin erdemi ve mükâfatının cennet olduğu bilincinin yerleştirilmesi,
-Moral değerlerin ve mücadele kapasitesinin yükseltilmesi,
Şeklinde olduğu görülmektedir.
Sohbet toplantılarının örgütün temellerinin dayandığı en önemli taşıyıcı sütun olması dolayısıyla gizlenmesi ve dış müdahalelere karşı çeşitli şekillerde korunması gerekmektedir. Örgüte hâkim olan gizlilik ilkesi, diğer uygulama ve faaliyetlerde olduğu gibi sohbet toplantılarının da koruyucu kalkanıdır. Bu toplantıların ne zaman, nerede yapıldığı açık ve şeffaf değildir. Özellikle mahrem hizmetler toplantılarının gizliliği için birçok tedbir uygulanmaktadır. Yine gizlilik ilkesi gereği bu toplantılar "dini faaliyet, dini sohbet" kılıfı altında hedef saptırma yöntemi kullanılarak ardındaki örgüt gerçekleri saklanmaya çalışılmaktadır.
Örgütün toplantılara bakışı gayet nettir. Elemanların örgüt içi değerinin toplantılara katılma durumuna göre belirlendiği örgütten ele geçirilen bütün belge ve dokümanlarda açıkça görülmektedir.
Toplantılara aksatmadan, düzenli katılanlar ele geçirilen bütün fişleme belgelerinde en ..., en yüksek mertebede yer alan kişiler olarak nitelendirilmektedir. Ara sıra aksatanlar, bir alt basamakta yer almakta ve kendi içinde aksatma sıklığına göre sıralanmakta/sıralanabilmektedir. Aksatma sıklığı artanlar ve gelmemeye başlayanlar "Ümit" pozisyonuna düşürülmekte, bunlar da kendi içinde kategorilere ayrılarak tekrardan kazanılmak amacıyla özel stratejilerle yaklaşılmaktadır. Bu çabaların da sonuçsuz kalması ve kişinin irtibatı keserek toplantılara katılmaması örgütten çıkma anlamına gelmektedir.
Diğer terör örgütleriyle mukayese edilemeyecek ölçüde gizliliğe büyük önem veren FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün; yasa dışı faaliyetlerinin bilinmesinin önüne geçmek ve meçhulde kalmasını sağlamak, örgüt mensubunun güvenliğini gerçekleştirmek ve kriptolanması ile deşifre olmasını engellemek, yapılması planlanan eylemin veya yasa dışı faaliyetin başarıya ulaşmasını temin etmek, yasa dışı faaliyetlerin akabinde mümkün olduğunca az iz ve emare bırakmak amacına yönelik olarak kod ad kullanılmakta ve yine mahrem hizmetlerde kullanılan evlere yerleştirilen öğrencilere özellikle kod adı verilerek özel derslere tabi tutulmaktadır.
Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi gizlilik de istismar edilen dini kavramlarla kamufle edilmekte, örgüt jargonunda tedbir olarak adlandırılmaktadır.
d) Örgütsel Toplantılar İçin İletişim Kurma Yöntemleri:
Dünya genelinde 160 ülkede faaliyet gösteren ve binlerce mensubu olan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü açısından iç haberleşme; talimatların alınıp verilmesi, gelişmelerin güvenli ve zaman kaybetmeksizin aktarılması ve faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi bakımından hayati öneme sahiptir.
Faaliyet alanlarının çeşitliliğine paralel olarak örgütün haberleşme yöntemleri de farklılık arz etmektedir. Örgütün neredeyse tüm uygulamalarında olduğu gibi haberleşme yöntemlerinde de gizlilik içerisinde iletişim sağlamaya özen gösterilmektedir.
Örgütün iletişimde kullandığı yöntemlerin;
-Yüz yüze/buluşma,
-Canlı kurye,
-Kriptolu IP hattı,
-Not ile haberleşme,
-Basın yayın üzerinden talimat verme,
-Sosyal medya (Facebook, Twitter vb.),
-Telefon (GSM, operasyonel hat, ankesör/büfe arama),
-İletişim/haberleşme programları (ByLock vb.),
Olduğu anlaşılmaktadır.
Canlı kurye kullanılması, en sağlıklı haberleşme yöntemlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Talimat almak ve faaliyetler hakkında bilgi vermek amacıyla doğrudan ABD/Pensilvanya'ya gidilerek örgüt lideri ile yüz yüze görüşülmekte ve talimatlar bizzat alınmaktadır. FETÖ/PDY elebaşısının "çok önemli hususların yüz yüze (Ru Be Ru) görüşülmesi" yönünde talimatlarının olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Örgüt toplantılarında verilen talimatlar ufak kâğıtlara yazılmakta hatta bunların lüzumu hâlinde yok edilebilmesi için yenilebilir özellikte olması sağlanmaktadır.
Kiralık hatlar vasıtasıyla kriptolu IP telefon kullanılması, özellikle yurt dışındaki okullarla irtibatta kullanılan yöntemlerdendir.
En kolay ve önemli haberleşme araçlarından biri GSM hatlarıdır. Bu hatlar, genel olarak başkası adına kayıtlı ya da örgüt kontrolündeki kurum/kuruluş adına kayıtlı olan, abone bilgilerinin gerçek kullanıcısına kolaylıkla ulaşılamayan hatlardır. Genellikle yaklaşık 3 ayda bir yeni GSM hattı temin edilmekte ve eski hatla birlikte telefon cihazı da değiştirilmektedir. (Uygulanan tedbir şekline göre süre değişkenlik gösterebilir.)
Telefonların değiştirilmesi sürecinde eski telefonlar imha edilmekte ve parçalanarak farklı bölgelerdeki çöp kutularına atılmaktadır. Bu işlerin kamera olmayan yerlerde yapılmasına dikkat edilmektedir. Böylece tek numara ile görüşme yapan hat görüntüsünden uzaklaşılması ve örgütün kullandığı hatların tespitinin zorlaştırılması amaçlanmaktadır.
İletişimin telefonla kurulduğu dönemlerde (iletişim/haberleşme programlarının kullanılmadığı dönemlerde) telefonun akıllı olmaması ve internet bağlantısının bulunmamasına dikkat edilmiştir. Aynı zamanda mesaj atılması da istenmediği için yasaklanmıştır.
Örgüt mensuplarının kendi adlarına olmayan GSM hatları temin edip bunları belirli aralıklarla cihazlarıyla birlikte değiştirmeleri dahi legal olduğunu iddia ettikleri faaliyetlerinin illegal olduğunu ve bunları gizlemeye çalıştıklarını ortaya koymak açısından önemli bir veridir.
Türkiye'de Almanya, ABD ya da başka bir ülkeye kayıtlı GSM hatlarının kullanılması, örgütün üst düzey abilerinin kullandığı yöntemlerdendir. Abone bilgilerinden sadece hangi ülkeye ait olduğunun görülebilmesi nedeniyle zaman zaman tercih edilebilmektedir.
Örgüt mensupları, tedbir olarak haberleşme araçlarını değiştirdikleri gibi isim zikretmekten imtina ederek genel ifadeler kullanmaya özen göstermekte ve yaygın olarak "KOD İSİM" kullanmaktadırlar. Örgütsel görüşmeler sırasında "hizmet, şakirt, ..., cemaat" gibi kelimelerin telefonda zikredilmemesine özen gösterilmekte, buluşma yeri söyleneceği zaman şifreli ifadeler kullanılmasına önem verilmektedir.
Her ne kadar iletişimde esas olan usul "randevulaşma sistemi" olsa da örgütün mahrem sorumlularının, sevk ve idaresi altındaki askeri personel ile deşifre olmayı engellemek maksadı ile irtibat kurma yollarından birisinin de "Kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, iddia bayii ve lokanta gibi işletmelerde bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit (kontörlü/voip) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefon hatlar" olduğu tespit edilmiştir.
Örgüt tarafından bu yöntemin kullanılma sebepleri ise;
-Pratik ve kolay ulaşılabilir bir iletişim modeli olması, (Örneğin, operasyonel hat ile iletişim için gerekli olan 2. bir telefon, çevresi tarafından şahsın durumunu şüpheli hâle getirebilir)
-Anonim bir iletişim modeli olması, (Açıklamaya ihtiyaç duyulduğunda gönül ilişkisi vb. bahaneler ileri sürülebilir)
-Teknolojik imkânların güvenilir olmadığı, (ByLock serverlarının elde edilmesi vb. toplu deşifrasyon olmayacağı inancı)
-Arayan mahrem sorumlusunun kimliğinin deşifre olmayacağı,
Düşüncelerine dayanmaktadır.
e) Büfe/Ankesörlü Sabit Telefon Hatlarıyla İrtibat Kurma Yönteminin Özellikleri:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü "sohbet" olarak adlandırdığı örgütsel toplantıları devam ettirmek için elzem olan askeri personel ile irtibatlarında gizliliğe çok önem verdiği hususuna yukarıda ayrıntılarıyla değinilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü kapsamında yürütülen soruşturmalardaki şüphelilerin hatları ile kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye ve lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesinde;
-Ardışık arama (Yakın zaman diliminde birbirini takip eden peşi sıra),
-Periyodik arama (Farklı tarih ve zaman diliminde belirli gün aralığı dahilinde),
-Tek arama,
Şeklinde iletişim gerçekleştirildiği ve irtibat sağlandığı saptanmıştır.
Birim içerisinde sorumlu düzeyde bulunan örgüt mensuplarının, kendilerine bağlı askerlere ait telefon numaralarını, telefonlarına farklı isimler kullanarak veya not kâğıtlarına GSM numaraları üzerinde belirli değişiklikler yaparak kaydettikleri, iletişim kurmak istedikleri zamanlarda ise kamuya açık ve birbirinden bağımsız market/büfe/lokanta vb. işletmelerde kurulu bulunan kontörlü/voip (sabit) hatlar ile Türk Telekom'a ait ankesörlü telefonları kullanmak suretiyle kendilerine bağlı askerleri aradıkları belirlenmiştir.
Yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sırasında elde edilen bilgilerden, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün "Mahrem Yapısı" içerisinde faaliyet gösteren örgüt mensuplarının, kendi sorumlulukları altında bulunan özellikle asker ve diğer mahrem hizmetteki sivil şahısların telefon numaralarını, deşifre edilmelerinin önlenmesi ve örgütsel faaliyetlerinin sürdürülebilir olması amacıyla şifreleme metotları kullanarak kaydettikleri de tespit edilmiştir.
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarınca kullanılan ve şu ana kadar tespit edilebilen bazı şifreli kaydetme yöntemlerinin;
-On (10) Rakamına Tamamlama; Öğrencilerin telefon numaralarını telefona kaydetmek yasak olduğu için normal bir esnafın kartvizitinin arkasına veya herhangi bir kâğıda telefon numaralarının son dört rakamının her biri 10'a tamamlanarak kaydedilir. Yani kayıtlı telefon numarasının son dört rakamının her birini 10 sayısından çıkararak ortaya çıkan rakam yazılır. 10'a tamamlama sistemine örnek vermek gerekirse telefon numarasının son dört rakamı 46 05 ise not kâğıdına yazılan numaranın son dört rakama .. olur. Bir başka örnekte ise telefon numarasının son dört rakamı... ise kartvizite yazılan numaranın son dört rakamı 67 93 olur.
-Sondan İkili Rakam Bloklarını Çapraz Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan rakam bloklarının yerlerinin çapraz olarak değiştirilmesi yöntemidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 345 44 62 olarak kaydedilir.
-Rakam Bloklarını Ters Yazma; Telefon numarasının operatöre ait ilk 3 rakamları sabit kalmak şartıyla geri kalan rakamları ise rakam bloklarının kendi arasında ters yazılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 345 62 41 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 543 26 14 olarak kaydedilir.
-Sondan 4 üncü Rakamı Dört (4) Arttırma; Telefon numarasının sondan dördüncü rakamına dört eklenerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 02 44 olarak kaydedilir.
-Sondan 2 nci ve 4 üncü Rakamı Yer Değiştirme; Telefon numarasının sondan ikinci ve dördüncü rakamlarının yerlerinin değiştirilerek kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx xxx 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx xxx 42 64 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamlara Bir Ekleme Bir Çıkarma; Telefon numarasını oluşturan rakamlara soldan başlayarak sırasıyla bir ekleme bir çıkarma yapılarak kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 numaralı telefon kaydedilirken 0 xxx 535 53 35 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Kredi Kartı Numarasına Benzetme; Telefon numarasını oluşturan rakamlarının başına, sonuna rakamlar ekleyerek veya 16 haneli kredi kartı numarası şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 xxx 444 62 44 telefon numarası 5410 xxx4 4462 4454 olarak kaydedilir.
-Telefon Numarasını Oluşturan Rakamları Servis Sağlayıcı Operatör Kodunun İl Alan Koduna Değiştirme; Operatör kodunun herhangi veya faaliyet gösterdiği il kodu şeklinde kaydedilmesidir. Örneğin, 0 505 xxx xx xx numaralı telefon kaydedilirken 0 312 xxx xx xx olarak kaydedilir.
-99'a Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 99'a tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 32 şeklinde yazılması,
100'e Tamamlama; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son iki hanesini 100'e tamamlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 45 33 şeklinde yazılması,
-Çaprazlama metodu; Aranacak telefon numaraları doğrudan olarak değil son dört hanesinin ikili gruplar hâlinde kendi içinde çaprazlama yöntemiyle aranmasıdır. Örneğin 5XX 123 45 67 numarasının 5XX 123 76 54 şeklinde yazılması,
Şeklinde olduğu saptanmıştır.
Mahrem imamların, kendilerine bağlı muvazzaf askerlerin (öğrenci) telefon numaralarını ajandalarına kaydederken yukarıda açıklamaları verilen örnek şifreleme yöntemlerini kullanmakla birlikte "bazı mahrem imamların arama yapmadan önce numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aradıkları da" sıklıkla gözlemlenmiştir.
Kolluk birimlerinin yapmış olduğu çalışmalar ve soruşturmalarda alınan ifadelerden;
"Mahrem imamların belirledikleri periyodik zaman diliminde grubunda bulunan askeri personelle sohbet adı altında örgütsel toplantıları düzenledikleri, bir sonraki toplantının yerinin-zamanının ve saatinin yapılan bu toplantılarda yüzyüze görüşülerek belirlendiği, toplantı günü ve saatinde değişiklik veya farklı bir gelişme olduğu zaman mahrem imam tarafından sabit hatlardan (ankesör-büfe-market vb.) askeri personelin cep telefonu aranmak suretiyle irtibatın gerçekleştirildiği, mahrem imam tarafından gerçekleştirilen bu görüşmelerin genellikle çok kısa tutulduğu ve şifreli olarak anlatılmak istenilenin söylendiği, bu telefon görüşmelerinin kısa tutulmasının sebebinin mahrem imamın ve sabit hatlardan aranan askeri personelin deşifre olmasını engellemek olduğu, askeri personelle mümkün olduğu kadar sabit hatlardan az irtibat kurulmaya özen gösterildiği, askeri personelin çok aranmasının o personelle ilgili bir sıkıntının yani toplantılara gelmeme, terör örgütü ile irtibatını koparmaya çalışma gibi etkenlere işaret ettiği, mahrem imam tarafından sürekli arama yapılarak askeri personelin ikna edilmeye çalışıldığı, askeri personelin az aranmasının ise o personelin toplantılara düzenli geldiğinin, gerçekleştirilen toplantılarda yüz yüze alınan kararlar sonucunda bir sonraki toplantıya düzenli katıldığının göstergesi olduğu, katalog evlilik yapan askeri personelin eşleri ile toplantılara katıldıkları örgüt imamlarının eşlerinin askeri personelin eşleri ile ilgilendikleri, bu şekilde mahrem imamlarca yapılan görüşmelerin 2017 yılına kadar devam ettiği, bu tarihten sonra sabit hatlardan askeri personelin aranmamasına dikkat edildiği, bunun sebebinin ise yapılan örgütsel faaliyetin deşifre olması ve mahrem imamların takip edilmesinden korku duyulmasından kaynaklı olduğu, bu süreçten sonra askeri personel ile görüşme yapılmak istenildiği zaman; lojmanlarda oturmayan ve FETÖ Silahlı Terör Örgütü içerisinde faaliyet gösteren askeri personelin evlerine gidilerek irtibat kurulduğu ya da asker şahsın mahrem imamın evine gitmesi şeklinde irtibat kurulmaya çalışıldığı, subay, astsubay veya askeri öğrenciler ile ilgilenen mahrem imamların birbirinden farklı olduğu, örneğin subay ve astsubayların aynı grup içerisine dâhil edilmediği"
Anlaşılmıştır.
Sonuç olarak;
Yukarıda izah edilen açıklamalar, olgular ve FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütüne yönelik yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda alınan ifadeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde;
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine sızmış mensuplarının çok az kısmına kriptolu haberleşme programı Bylock ve Eagle gibi programlar yüklediği, geri kalan mensupları ile özellikle geçmiş yıllarda kullandıkları bir sistem olan büfe, market vb benzeri yerlerdeki ücretli telefonlar veya kontörlü telefonlar ile haberleştikleri, örgütsel irtibatta asıl olan iletişim metodunun yüz yüze görüşme olduğu ve bir sonraki görüşmenin tarih ve yerinin bu esnada belirlendiği, bu mümkün olmaz ise tedbir anlamında her asker şahsın farklı ankesör ya da sabit hatlardan (market-büfe-bakkal vb.) aranmak (GEZEREK) suretiyle örgütsel iletişimin kurulduğu, arama işleminin genellikle tek taraflı ve kısa süreli olduğu, sadece sorumlu şahısların ARAMA işlemini yaptığı (askeri şahıs tarafından karşı arama yapılmadığı, askeri personelin de çok sık olmamakla birlikte mahrem sorumlusuna ulaşmak istedikleri durumlarda aradığı), sorumlu şahıs tarafından aranan askeri personelin büyük kısmının rütbe/makam olarak genelde denk olduklarının tespit edildiği (Örneğin; aranan Astsubay ise ardışık aranan kişi de Astsubay, Subay ise ardışık aranan da Subay gibi), aynı şekilde kuvvetlerin de denk olduğu (Örneğin; aranan jandarma ise ardışık Jandarma, aranan KKK personeli ise ardışık KKK personelinin arandığı gibi), genel olarak her sivil yöneticinin sorumluluğunda birden fazla hücre bulunduğu ve hücrelerin 2-3 asker şahıstan (askeri öğrenci ve/veya muvazzaf personel) oluştuğu, bu asker şahısların da aynı kuvvete mensup olup aynı rütbede bulundukları (istisnai olarak farklı rütbe ve/veya kuvvetlere mensup asker şahıslardan bir hücre oluşabildiği, örneğin; sivil sorumlunun astsubaylardan oluşan grubunun yanında astsubaylıktan subaylığa geçen askeri personelle de ilgilenebileceği), tek ankesör ya da sabit hattan (market-büfe-bakkal vb.) farklı asker şahısların aranmasının arka arkaya arama (ARDIŞIK ARAMA) şeklinde olması durumunda aramanın örgütsel olduğu kanısını güçlendirdiği, ayrıca aynı ankesör/sabit (büfe-market vb.) hattan arka arkaya (ARDIŞIK) arama yapılmasının mahrem sorumlu şahsın tedbirsizliği ve işin kolayına kaçmasından kaynaklandığı, daha çok gizliliğe uymayan mahrem imamlar tarafından yapıldığı, aramaların kısa olmasının nedeninin ise askeri personelin daha önceden yeri ve zamanı kararlaştırılan görüşmeye gelinmemesi gerektiği veya gelip gelemeyeceğinin teyit edilmesi ya da görüşmeye gelmeyen kişiye gelecek görüşme yer ve zamanının bildirilmesi veya daha önceden kararlaştırılan yer/tarihin değişmesinden dolayı yapılan aramalar olmasından kaynaklı olduğu, aramaların genellikle mesai saatleri dışında yapıldığı, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak hedefin kaybolmasını amaçladığı, genellikle on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez iletişime geçilerek buluşmaların/toplantıların gerçekleştirildiği, bu görüşmede bir sonraki buluşma tarihinin kararlaştırıldığı, bir aksaklık olmadığı müddetçe yeniden aramaya ihtiyaç duyulmadığı, bazen mahrem sorumlu tarafından sorumluluğundaki gruplarla ilgili grup içerisindeki tek şahsın arandığı ve bu şahıstan gruptaki diğer şahsa veya şahıslara bilgi vermesini istediği, aramanın sadece büfe, lokanta, market vs. kontörlü arama yapılabilen yerler olmadığı, ayrıca ankesörlü telefonlar ile kontörü olmadığından bahisle rica yolu ile ... yerlerinde mevcut sabit hattan da arama işlemi yapılabildiği, genel olarak yüzbaşı ve üstü rütbedeki subaylarda "birebir sorumluluk" esasının geçerli olmasından dolayı birden fazla asker şahsın oluşturduğu hücre sisteminin tercih edilmediği, mahrem yapı sorumlusunun kural olarak sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğu, istisnai olarak sözde TSK yapılanmasının bölge esaslı teşkilatlanması nedeniyle yakın ilde bulunan hatlarla da iletişim kurulabildiği, mahrem yapı sorumlusunun sorumlu olduğu örgüt mensubu asker şahısları aramasından sonra belirlenen buluşma yerinde aranılan hatların takılı bulunduğu cihazların götürülmemesi veya götürülse bile kapatılmasına yönelik tedbir uygulanmaya çalışıldığı, bu tedbirin ortak yer baz istasyonundan sinyal verilmesini ve/veya dinleme yapılmasını önleme amaçlı olduğu, daha önceden kararlaştırılan noktaya gelinmediği takdirde ya da mahrem imam il dışında ise ve periyodik zamanlarla bir araya geliniyorsa (2 haftada bir Cumartesi gibi) bir gün önce mahrem imamın arayarak çağrı bıraktığı, arama işlemi sonrasında gizlilik (son aradığı numaranın telefon hafızasında kalmasını önlemek) ve tedbir amaçlı olarak ilgisiz rastgele numaraların çevrildiği ve redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışıldığı, sivil yönetici unsurun sorumlusu olduğu asker şahsın numarasının son iki rakamını kendi telefon rehberinde "10", "100" veya "99" rakamına tamamlayacak şekilde kayıt etmesinin en fazla başvurulan tedbir yöntemlerinden biri olduğu, bu nedenle yanlışlıkla numaraların şifrelenmiş hâliyle yapılan aramaların da gerçekleşebildiği, yapılanmada her yönetici sivil unsurun deşifre olmamak amacıyla kendi tedbir ve iletişim metodunu kendisinin belirlediği, (Bu metotlardan birisine örnek vermek gerekirse kısa süreli arama, cevapsız çağrı bırakma, aynı hattan parça parça kısa süreli arama vb.), mahrem yapı içerisindeki irtibatın ve şifreleme tekniğinin deşifre olmaması amacıyla çok sayıda şifreleme tekniğinin kullanıldığı,
Belirlenmekle;
Günümüzde iletişim aracı olarak cep telefonlarının kullanılmasının hayatın olağan akışına uygun ve kabul edilen bir gerçek olmasına karşın, kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat ve ankesörlü hatlar üzerinden asker şahıslarla GEZEREK ya da ARDIŞIK şekilde yapılan aramaların; örgütün "gizlilik" ve "deşifre olmama" kuralına uygun olarak Askeri Mahrem Yapılanmasının irtibat kurma yöntemlerinden biri olup FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün MAHREM İMAMLARI tarafından örgütsel amaçlı, örgütsel haberleşmeyi sağlamak amacıyla gerçekleştirildiği sonucuna varılmıştır.
B-2) Bir İletişim Aracı Olarak Ankesörlü/Sabit Hatlardan Periyodik Veya Ardışık Aramaların Hukuki Niteliği:
a) Ulusal ve Uluslararası Mevzuat:
Konuyla İlgili Ulusal ve Uluslararası Düzenlemeler;
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi:
Madde 8 - Özel ve aile hayatına saygı hakkı
(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
Özel hayatın gizliliği ve korunması
Özel hayatın gizliliği
Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel ... ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili mercin kararı yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırk sekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
...
Haberleşme hürriyeti
Madde 22- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel ... ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir.
Suç ve Cezalara İlişkin Esaslar
Madde 38- (6)- Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.
Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma
Madde 90/5- Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre;
İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması
Madde 135 – (1) (Değişik: 21/2/2014–6526/12 md.) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi (…) dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır. (Mülga son iki cümle: 24/11/2016-6763/26 md.)
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(6) (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu ve tedbirin süresi belirtilir. (Ek cümleler: 24/11/2016-6763/26 md.) Cumhuriyet savcısı kararını yirmi dört saat içinde hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi hâlinde kayıtlar derhâl imha edilir.
(8) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;
15. (Değişik: 2/12/2014-6572/42 md.) Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak (madde 302),
16. (Ek: 2/12/2014-6572/42 md.) Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),
17. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları,
Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi
Madde 160 – (1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri
Madde 161 – (1) Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir.
(2) Adlî kolluk görevlileri, el koydukları olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirler emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür.
(4) Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür.
Delillerin Ortaya Konulması ve Reddi
Madde 206-(2) Ortaya konulması istenilen bir delil aşağıda yazılı hâllerde reddolunur:
(a) Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse.
Delillerin Takdir Yetkisi
Madde 217 – (2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.
Hükmün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar
Madde 230 – (1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
Hukuka Kesin Aykırılık Hâlleri
Madde 289 – (1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
(i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.
Şeklinde düzenlenmiştir.
b) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Hukukiliği:
Çağımızda hukukun değişmez niteliği "Evrensel, herkes için, bağımsız, tarafsız, insan haklarına saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, adil, haksızlığa karşı vazgeçilmez" oluşudur.
Bir ülkede bu ilkelerin benimsenip güçlendirilmesi ve içselleştirilmesi için demokratik düzenin bütün kurum ve kuruluşlarıyla oluşturulması, demokratik hakların etkin biçimde kullanılması, devletin bütün işlemlerinin hukuk sınırları içinde ve hukuk devleti ilkelerine uygun olması kadar çağdaş bir ceza yargılamasının sağlanması da gerekmektedir.
İstikrar kazanmış yargı kararlarında vurgulandığı ve öğretide ifade edildiği üzere, ceza yargılamasının amacı maddi gerçeğin insan onuruna yaraşır biçimde araştırılıp bulunmasıdır. Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 23.02.2016 tarihli ve 2014/5.MD-98 Esas 2016/83 sayılı ve 10.12.2013 tarihli ve 2013/359 sayılı kararlarına göre ceza muhakemesinin amacı usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda maddi gerçeğin her türlü şüpheden uzak bir biçimde kesin olarak belirlenmesidir. Maddi gerçeğin belirlenmesinde kullanılan yegane araç deliller olup nitekim 5271 sayılı CMK'nın "delillerin takdir yetkisi" başlıklı 217. maddesinin 2. fıkrasında "yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir" denilerek aynı amaca işaret edilmiştir. Bu açıklama ile ayrıca delillerin serbestliği ilkesine de vurgu yapılmaktadır. Buna göre, ceza muhakemesinde hangi hususu hangi delillerle ispat olunacağı konusunda bir sınırlama bulunmayıp yargılama yapan hâkim, hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delili kullanmak suretiyle sanığın aleyhine olduğu kadar lehine olan delilleri de araştırıp değerlendirerek şüpheden arınmış bir sonuca ulaşmalıdır.
Ceza muhakemesinde maddi gerçek ortaya çıkarılırken, kişisel hak ve özgürlüklere saygı ile toplumsal düzenin sağlanması arasında bir denge kurulması temel amaçtır. Kanun koyucu bu amaçla, delil serbestliği ilkesine, öğretide ve uygulamada "delil yasakları" olarak adlandırılan bir takım sınırlamalar getirmiştir. Anayasa'nın 38. maddesinin 6. fıkrasında, CMK'nın 206. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, 217. maddesinin ikinci fıkrasında, 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde ve 289. maddesinin birinci fıkrasının (i) bendinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin esas alınamayacağı belirtilmiştir. Delilin hukuka aykırı bir yöntemle elde edilmiş olup olmadığına ise yargı makamı karar verecektir.Delillerin yerindeliği incelemesi yapmayan ve bu konunun ulusal yargı organlarının takdirinde olduğunu belirten AİHM, elde edilen deliller dahil olmak üzere yargılamayı bir bütün olarak inceleyip bu çerçevede ilgilinin adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediğine karar vermektedir (AİHM, Khan/Birleşik Krallık, 12.05.2000, B.No:35394/97, &34). AİHM, delillerle ilgili olarak, başvurucuya delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediğini esas almaktadır. ./., 10.03.2009, B.No:4378/02, & 90; Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, 25.07.2013, B.No:11082/06, 13772/05, & 700). Yargılama konusu olayın açıklığa kavuşturulması ve maddi gerçeğin bulunabilmesi için ispat amacıyla kullanılan her araç delil olarak kabul edilir. Bu manada esas olan, delilin keyfi ve açıkça dayanaktan yoksun olacak şekilde sanık aleyhine kullanılmaksızın, yargılamanın bir bütün olarak adil yapılmasıdır.Görüldüğü gibi delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ulusal mahkemelerin takdirindedir. c) Mukayeseli Hukuk ve AİHM Kararı Bağlamında Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi Delillerin Niteliği ve Hukukiliği:Karşılaştırmalı hukukta iletişimin tespitine ilişkin düzenlemeler farklılık göstermektedir. Örneğin Fransa, İngiltere ve Avusturya'da iletişimin tespitine ilişkin bilgiler denetim kapsamında kabul edilmemekte ve herhangi bir sınırlamaya tabi bulunmadan bu bilgiler soruşturma ve kovuşturmada kullanılmaktadır.Avrupa Birliğince (AB) 24.10.1995 tarihinde "Kişisel Verilerin İşlenmesinde Gerçek Kişilerin Korunması ve Serbest Dolaşımı"na ilişkin 95/46 nolu Yönerge kabul edilmiştir. Ancak söz konusu yönerge hükümlerinin savunma, kamu güvenliği veya ceza hukuku açısından uygulanmayacağı da belirtilmiştir. 95/46 nolu Yönerge temel alınarak düzenlenen telefon konuşmaları ve e-postaları da kapsayacak şekilde elektronik iletişimde özel yasanın gizliliği ve kişisel verinin korunmasına dair 2002/58 nolu Yönerge'nin amacı, Avrupa Birliğine üye ülkeler tarafından, haberleşmenin gizliliğine yetkisi bulunmayan kişilerce erişilmesini engellemek, kamu telekomünikasyon şirketleriyle ve kamuya açık telekomünikasyon servisleriyle sağlanan telekomünikasyon gizliliğini korumak amacıyla önlemlerin alınmasını sağlamaktır. (Hayrünisa Özdemir, Haberleşmenin Gizliliği ve Kişisel Veriler, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.13, ...:1-2, 2009, .... 286) Bununla birlikte bu yönerge; devletlerin elektronik iletişimi, hukuka uygun denetleme veya AİHS'ye uygun olarak önlem alma imkânlarını etkilememektedir. (Saadet ..., Özel Yaşamın Bir Parçası Olarak Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Gizliliğine Önleyici Denetimle Müdahale, Beta, 1. Baskı, 2012, .... 89-99)
AİHM, kişisel verilerin elde edilmesini her durumda özel yaşamın gizliliği hakkına bir müdahale olarak görmemekte ve kişisel verilere ilişkin AİHS'nin 8. maddesi çerçevesinde iki aşamalı bir değerlendirme yapmaktadır. Öncelikle müdahalenin yasal dayanağı olup olmadığı ve ulaşılabilirliği, daha sonra ise ulusal güvenlik gibi meşru bir amaç bağlamında müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını değerlendirmektedir. (Saadet ..., a.g.e, .... 103)Bu bakımdan AİHM devletlerin, ulusal güvenliklerini korumak amacıyla, yetkililere kamunun ulaşamadığı kişisel verileri barındıran kayıtlarda bilgi toplama ve kaydetme yetkisini veren kanuni düzenlemeler yapmasını uygun görmektedir. (Leander/İsveç, 26.03.1987, B.No: 9248/81, & 59) Nitekim AB'nin 95/46 ve 2002/58 nolu Yönerge'leri doğrultusunda tanzim edilen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "İstisnalar" başlıklı 28. maddesinde de kişisel verilerin milli savunmayı, milli güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini sağlamak için kanunla görev ve yetki verilmiş kamu kurum ve kuruluşlar tarafından yürütülen önleyici, koruyucu ve istihbari faaliyetler kapsamında veya soruşturma, kovuşturma, yargılama veya infaz işlemlerine ilişkin olarak yargı makamları veya infaz mercileri tarafından işlenmesi hâllerinde söz konusu kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. AİHM, bir devletin terörle mücadele etmek için önlem almadan önce felaketin gelip çatmasını beklemesinin mümkün olmadığını vurgulamıştır. (A. ve Diğerleri/Birleşik Krallık, 19.02.2009, B.No: 3455/05, & 177)
Görüldüğü üzere AİHM, Sözleşme'nin 8. maddesinde herkesin kendi özel yaşamına saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğunun açık bir şekilde belirtilmesine karşın terörle mücadele, terör saldırılarını engellemeye yardımcı olabilecek bilgilerin toplanması, terör şüphelilerinin yakalanıp yargılanması amacıyla özel gözetleme yöntemlerinin kullanmasına cevaz vermektedir.
d) Sabit/Ankesörlü Hatlardan Arama Sonuçlarının Delil Olarak Kabul Edilip Edilmeyeceğine İlişkin Hukuki Değerlendirme:
ByLock için yapılan değerlendirmeler ışığında; demokratik kurumlara, hukuk devletine, demokrasiye ve insan haklarına karşı 15.07.2016 tarihindeki darbe teşebbüsünü gerçekleştiren, pek çok insanın ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verip bir çok ağır suçu organize şekilde işleyen FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün çok büyük bir önem verdiği silahlı kanadını oluşturan askeri mahrem yapılanmasına yönelik yapılan soruşturmada, şüphelilere ve suç delillerine ulaşılması amacıyla ... merkezli ve diğer illerde Cumhuriyet Başsavcılıklarının yasal yetkisine dayanarak hâkim kararıyla geçmişe dönük elde ettiği "iletişimin tespiti (HTS)" kayıtlarının, hukuka uygun bir delil olarak hükme esas alınmasında herhangi bir hukuki isabetsizlik bulunmadığı, yapılan işlemin "demokratik bir ülkede gereklilik" ve "orantılılık" ilkelerine uygun olduğu, kanunda yazılı esas ve usullere göre bu tedbire başvurulmasının "iletişim özgürlüğü" hakkının özünü ortadan kaldırmayacağı kanaatine varılmıştır.İçeriğine müdahale edilmeden, iletişim araçlarının diğerleri ile kurduğu iletişime ilişkin arama, aranma, yer bilgisi ve kimlik bilgilerinin tespitine yönelik işlem olması ve daha çok dış bağlantı verilerini ifade etmesi nedeniyle "iletişimin tespiti", Cumhuriyet savcısının soruşturma yetkisini düzenleyen CMK'nın 160 ve 161. maddeleri kapsamında istenebilecek delillerdendir. Cumhuriyet savcısı, soruşturmanın ayıklayıcılık ve kişilerin lekelenmeme hakkı ilkelerini dikkate alarak, delil toplarken Anayasa'da ve yasada düzenlenen "orantılılık" ilkesini göz önüne almak durumundadır. İletişimin tespitinin istenmesi her zaman aleyhe sonuç doğurmaz. Bazen suça katılmayan kişilerin erkenden tespiti ile haklarında başkaca ceza muhakemesi tedbirine başvurmama imkânını da sağlayabilir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 135/6. maddesindeki (Ek: 2/12/2014-6572/42 maddesi) şüpheli ve sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespiti, soruşturma aşamasında hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı kovuşturma aşamasında mahkeme kararına istinaden yapılır. Daha önce uygulamada Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160 ve 161. maddelerinde düzenlenen Cumhuriyet savcısının delil toplama yetkisi kapsamında iletişimin tespitinin yapıldığı, yapılan değişiklikle bu yetkinin hâkime verildiği, gecikmesinde sakınca olduğu hâllerde Cumhuriyet savcısının bu yetkiyi kullanabileceği düzenlenmişti.
Ancak yeni ceza yargılaması sisteminde soruşturma evresi, suç işlendiği izlenimini veren hâlin öğrenilmesi ile başlar ve iddianamenin kabulü kararı verilinceye kadar devam eder. Soruşturma evresi üç aşamada gerçekleşir. Bunlar: başlangıç soruşturması, kısa soruşturma ve ara soruşturma aşamalarıdır. İlk aşama, Cumhuriyet savcısının "araştırmalara" başlama kararı ile gerçekleşen "başlangıç soruşturması"dır. Bu aşamada, kural olarak henüz suçun kim tarafından işlendiği konusunda bir bilgi mevcut bulunmadığı için "şüpheli" de yoktur. Bu aşamada bir suç işlendiğine dair "basit şüphe" oluşmazsa kovuşturmama kararı verilecektir. Aksi takdirde soruşturmanın diğer aşamalarına geçilip ortaya çıkan şüpheli/şüphelilere ilişkin deliller toplanarak suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet savcısı bir iddianame düzenleyecektir.Ayrıntıları ilgili bölümde açıklanan FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün iletişim yöntemi olarak ankesörlü/sabit hatlardan periyodik veya ardışık aramalar yaptıkları yönündeki tespitlerden sonra, soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda; FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine CMK'nın 135/6. maddesi gereğince sabit hat ve ankesörlü hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak uygulamaya konulması, bu cümleden olarak şüpheli kişilerin hatlarıyla kamuya açık, birbirinden bağımsız büfe, market vb. yerlerde kurulu bulunan sabit veya ankesörlü hatların HTS kayıtlarının incelenmesi, üçüncü kişilere ait verilerin ayıklanması ile yapılan analizler sonucunda şüphelilere ulaşılmasında hukuka aykırı yöntemlerin kullanıldığı ileri sürülemeyeceği gibi ihlal edildiği iddia edilen hakka nazaran kamu güvenliğinin korunması ve suçla mücadele için sağlanan yararın üstünlüğünden de kuşku duyulmaması gerekecektir.
Şüphelinin/sanığın mahrem yapıda yer alıp sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suçun ispatı açısından belirleyici nitelikte olması nedeniyle bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.Ayrıca bu delillerin teyidi açısından;Mahrem imamların büfe/ankesörlü sabit telefon hattı ile hedef şahıslarla görüşmelerinde gizliliği sağlamak için genellikle kullandığı yöntem olarak belirlenen;
Hedef şahsın telefon numarasının deşifre edilmesinin önlenmesi amacıyla çeşitli şifreleme metotları kullanarak kaydedilmesi,
Bazı mahrem imamların arama yapmadan önce ajandada kayıtlı numaralara baktığında şifreleme yaptığını unutarak/kasten yazılı olan şifreli numarayı aradığı, daha sonra yanlış numara çevirdiğini fark ederek/kasten asker şahsı tekrar gerçek numarasından aramış olmaları,Aramaların tek taraflı ve kısa süreli olması veya sadece çağrıdan ibaret bulunması,
Aranan askeri personel ise genellikle rütbe/makam olarak ve bağlı bulunduğu kuvvetlerin de denk olmaları,
Mahrem imamlar tarafından gerçekleştirilen arka arkaya aramanın (ardışık arama) örgütsel amaçlı olduğuna dair karine oluşturması,
Aramanın mesai saatleri dışında yapılması, sorumlu şahsın askeri personeli aradıktan sonra tedbir amaçlı alakasız kişileri de ankesörle arayarak bu bütün içerisinde hedeflerin kaybolmasını sağlama çabası,
Aramanın on beş gün, ayda veya iki ayda bir kez olmak üzere periyodik olması,
Mahrem imamın sorumlusu olduğu asker şahıs/şahıslarla aynı ilde ikamet ettiği ve aynı ildeki sabit hatlarla iletişim kurduğunun gözetilmesi,Asker şahısların hatların takılı bulunduğu cihazların toplantı yerine götürülmediği veya götürülse bile kapalı tuttukları,
Mahrem imamlarca hedef şahıs arandıktan sonra ilgisiz rastgele numaraların çevrilerek redial (geri arama) tuşu ile son aranan kişinin tespitinin önlenmeye çalışılması,Hususlarını da ortaya koyan, bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda yukarıda yapılan tüm açıklamalar ışığında kişiselleştirilmiş, emniyet birimlerince büfe/ankesörlü sabit telefon hatlarıyla irtibat kurma yöntemine ilişkin olarak düzenlenen ayrıntılı analiz raporunun temin edilerek dosyaya konulması,
-Emniyet kayıtlarının yanı sıra BTK'dan alınan baz istasyonunu gösterir HTS kayıtlarının "0" saniyeli çağrılar da dahil olmak üzere getirtilmesi,-Şüpheli/sanığın görev yaptığı diğer şehirlerde ardışık aramalarının olup olmadığı araştırılarak sabit hat ve ankesörlü telefon kullandığına ilişkin analiz raporunun da istenmesi,
-Şüpheli/sanıkla ilgili sabit hat veya ardışık aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde tanık sıfatıyla dinlenilmeleri,
-Ardışık aramalar kapsamında diğer şahıslar hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya ibrazı sağlanarak değerlendirilmesi suretiyle maddi gerçeğin ortaya konulması,
Gerekmektedir.
Bu kapsamda;
Yukarıda açıklanan özellikler doğrultusunda; mahrem hizmetlerde görevlendirilen asker veya sivil şahsın, örgütün gizlilik ve deşifre olmama kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla kamuya açık ve birbirinden bağımsız market, büfe, kırtasiye, lokanta gibi sair işletmelerde kurulu bulunan, ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağında kuşku yoktur.
C) HABERLEŞME İÇİN OPERASYONEL HAT KULLANILMASI:
FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün örgütsel toplantılar için iletişim kurma yöntemlerinden biri olan operasyonel (patates) GSM hatlarıyla görüşme yapıldığı yönünde şüphe oluşması durumunda soruşturma makamlarınca başlangıç soruşturması kapsamında ve CMK'nın 160/1. maddesinin verdiği yetkiye dayanarak yapılan araştırmalar sonucunda örgüt mensuplarının "sohbet" olarak adlandırdıkları örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market ve büfe gibi yerlerde kurulu olup ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatlar dışında operasyonel GSM hatlarını da özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi hâlinde şüphelinin/sanığın askeri mahrem hizmetler yapılanmasında veya sivil şahıslardan olup örgütteki konumu itibariyle operasyonel hat üzerinden hücresel haberleşme ağına dahil olup olmadığının belirlenmesi ile soruşturma ve yargılama aşamasında şüpheli/sanığın hukuki durumunun ve konumunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi bakımından; özellikle suçun ispatında belirleyici delil niteliğinde olması hâlinde bu delilin elde edilişi, niteliği, kullanımı ve hukukiliği konusunda sabit hat veya ardışık arama için yapılan açıklamalar ışığında, taraflar huzurunda tartışılması ve savunma argümanlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada şüpheli/sanık tarafından kullanılan GSM hattı ile mahrem imam tarafından kullanılan hatlara ait HTS raporları karşılıklı mukayese edildiğinde her iki hattın ortak baz bilgileri bulunduğu, her iki GSM hattının da aynı tarih ve yakın saatler aralığında aynı yerde baz verdiği, görüşmelerin ağırlıklı olarak tek bir GSM numarasıyla olduğu hususlarının mevcudiyeti hâlinde başkası üzerine kayıtlı bu hattın operasyonel hat olarak kullanıldığının tespiti mümkün olabilecektir.
Bu kapsamda; Sanığın FETÖ/PDY'nin operasyonel hat kullanmak suretiyle oluşturulan hücresel haberleşme ağında yer aldığının teknik verilerle belirlenmesi, Sanığın kullandığı operasyonel hat ile örgüt mahrem imamının kullandığı hattın aynı baz istasyonunda sinyal alıp almadığının tespitinin yapılması, Sanığın silahlı terör örgütünün mahrem imamları ve yöneticileriyle iletişim kurma yöntemleri, zaman aralıkları, çeşitlilikleri, sanığın asker mi sivil şahıs mı olduğu, irtibat kurduğu kişilerin örgütün mahrem imamı olup olmadıkları hususlarının tespiti, Operasyonel hat olarak kullanılan telefon numarasının kimin adına, ne zaman, nerede alındığına ilişkin GSM operatörlerinden belgelerin getirtilerek belgelerin incelenmesi, bu hattın kim tarafından alındığına yönelik araştırma yapılıp gerekli tespitlerin yapılması,
Operasyonel hat olarak kullanılan GSM hattının faturalarının nerede, kim tarafından ve hangi yöntemlerle ödendiğine ilişkin tespitlerin yapılması,Yine operasonel hattın kontürlu hat olarak kullanılması durumunda kontürlerin nerede, ne zaman, kim tarafından yüklendiği ve ücretlerinin nasıl ödendiğinin tespiti, Operasyonel hat ile bu hattı kullanan askeri şahısların görüştüğü mahrem imamların GSM hatlarının HTS kayıtlarının ve diğer iletişim bilgilerinin getirilmesi, Sanığın kullandığı operasyonel hat ile asker ve sivil imam şahısların kullandığı operasyonel hatların ortak bazlarının bulunup bulunmadığı ve mahrem imamlar tarafından kendisi gibi asker olan başka dosya şüphelileri ile farklı tarihlerde ardışık olarak aranıp aranmadığı, arama sayısı ve aramaların periyodik olup olmadığı, aramaların gerçekleştirildiği zaman, konuşma süreleri, sanığın farklı sabit hatlardan aranması, aranmaların makul görünüp görünmediği konusunda uzman teknik bilirkişiden inceleme raporu ve operasyonel hat/HTS veri analiz raporu alınması, Gerektiğinde operasyonel hat ile mahrem imamın kullandığı hattın diğer iletişim bilgilerinden olan; abone ismi, adresi, abone kimlik bilgileri, telefon numarası, IMEI numarası sorgusu veya eşleştirmesi (IMEI numarasından kullanıcı, kullanım tarihi, kimlik ve adres bilgisi araştırması), IP sorgusu bilgileri, sim kart bilgisi ve eşleştirmesi, IMSİ bilgisi, PUK numarası bilgisi, kontör kartları bilgisi ve eşleştirmesi, Roaming bilgisi, telefonun açık olup olmadığı bilgilerinin temin edilmesi,Sanıkla ilgili operasyonel hatla aramaya ilişkin varsa itirafçı beyanlarının dosyaya getirilmesi, gerektiği takdirde bu kişilerin tanık sıfatıyla dinlenmesi, Operasyonel hat aramaları kapsamında diğer asker şahıslar (hücresel iletişim ağında yer alan) hakkında bir soruşturma veya dava olup olmadığı araştırılıp varsa ifade örneklerinin dosyaya getirilmesi,
Böylece elde edilen tüm bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilerek maddi gerçeğin ortaya çıkarılması,
Gerekmektedir. Yukarıda yapılan açıklamalar ve tespitler doğrultusunda; sanığın, örgütün gizlilik ve deşifre olmamak kuralına riayetle, örgütün talimatı ile ve örgütsel irtibatı sağlamak maksadıyla operasyonel (patates) hatlar ile mahrem imam tarafından arandığı veya kendisinin aradığı her türlü şüpheden uzak, kesin kanaate ulaştıracak somut olgu ve teknik verilerle tespit edilmesi ve yargılama yapan mahkemenin de tam bir vicdani kanaate ulaşması hâlinde kişinin örgütle bağlantısını gösteren hukuka uygun bir delil olacağı kabul edilebilecektir.
D) TANIKLIK:
a) Genel Olarak:
Ceza Muhakemesinde önemli yer tutan tanıklık, yargılamaya konu fiilin fail tarafından işlenip işlenmediği ya da nasıl işlendiği konusunda yargılama makamının kanaate ulaşmasını sağlayan kanıtlardan birisidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251 Esas 2013/454 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere tanık, kendisine karşı yürütülmeyen bir ceza soruşturmasında, olay hakkında beş duyu ile edindiği algılamaları ifadesiyle açığa vuran kişidir.
Kural olarak ceza muhakemesinde taraf sıfatı bulunanların tanık olarak dinlenmemesi gerekir. Bu nedenle davanın tarafı olan sanık ve şüphelinin tanık olarak dinlenmesini Ceza Muhakemesi Kanunu düzenlememiş ancak şeriklerin tanıklığına imkân sağlamıştır.
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre, görülmekte olan davada yargılanan sanığın, suç ortağı hakkında tanık olarak dinlenilmesi mümkündür. CMK'nın 50. maddesinde soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar tanık olarak dinlenebilirler, ancak bu tanıkların yeminsiz olarak dinlenmeleri gerekmektedir. Suç ortağının vereceği ifade, kendisinin de suçlanması sonucunu doğuracaksa tanıklıktan çekinme olanağına sahiptir. CMK'nın 48. maddesinde temelini Anayasa'nın 38/5. maddesinden alan ve adil yargılanma hakkını güvenceye bağlayan bir düzenlemeye yer verilmiştir.
Çekinme hakkı hatırlatılmadan tanığa bu tür soruların yöneltilmesi sonucu alınan cevaplar hukuka aykırı biçimde elde edilen kanıt niteliğindedir, (CMK'nın 206/a ve 217/2. maddeleri) hukuka aykırı delil de hükme esas alınamaz. (Yargıtay CGK'nın 12.11.2013 tarihli ve 2013/1-251, 2013/454 sayılı kararı)
Sanığın kendisinin de katıldığı suçlarla ilgili tanık sıfatıyla dinlenmemesi, sanığın açıklamalarının delil niteliği taşımayacağı anlamına gelmemektedir. Örneğin, diğer örgüt üyeleri kabul etmediği hâlde örgüt üyelerinden birisinin suçu birlikte nasıl işlediklerini samimi olarak anlatması ve destekleyici kanıtların da bulunması hâlinde elbetteki bu beyan delil olarak değerlendirilecektir. Bu bakımdan bir anlatımın "tanık beyanı" veya "sanık beyanı" olarak adlandırılmasının çok önemi de bulunmamaktadır.
b) Çağrı ve dinleme:
Sanık duruşmaya tanık getirebileceği gibi mahkemeye davet de ettirebilir. (CMK'nın 179. maddesi)
Mahkeme tanığın dinlenmesi için belirlenen gün ve saati sanığa ve müdafisine bildirmelidir. (CMK'nın 181/1. maddesi)
Olayın delili, bir tanığın açıklamalarından ibaret ise bu tanık duruşmada mutlaka dinlenir. Daha önce yapılan dinlenme sırasında düzenlenmiş tutanağın veya yazılı bir açıklamanın okunması dinleme yerine geçmez. (CMK'nın 210/1. maddesi)
Sanık ancak suç ortaklarının veya tanığın gerçeği söylemeyeceğinden endişe edilmesi hâlinde, dinleme sırasında mahkeme salonundan çıkarılabilir, ancak tekrar getirildiğinde tutanaklar okunup ve gerektiğinde içeriği anlatılır. (CMK'nın 200. maddesi)
Tanıktan, tanıklık edeceği konulara ilişkin bildiklerini söylemesi istenir ve tanıklık ederken sözü kesilmez. Tanıklık edilen konuları aydınlatmak, tamamlamak ve bilgilerinin dayandığı durumları gereğince değerlendirebilmek için tanığa ayrıca soru yöneltilebilir. (CMK'nın 59. maddesi)
Tanık, bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edilir. Tanığın duruşmadaki ifadesiyle önceki ifadesi arasında çelişki bulunduğunda, evvelce alınmış ifadesi okunarak çelişkinin giderilmesine çalışır.
CMK'nın 201. maddesine göre, Cumhuriyet savcısı, müdafi veya vekil sıfatıyla duruşmaya katılan avukat; sanığa, katılana, tanıklara, bilirkişilere ve duruşmaya çağrılmış diğer kişilere duruşma disiplinine uygun olarak doğrudan soru yöneltebilir. Sanık ve katılan da mahkeme başkanı veya hâkim aracılığı ile soru yöneltebilir. Yöneltilen soruya itiraz edildiğinde sorunun yöneltilmesinin gerekip gerekmediğine mahkeme başkanı karar verir. Gerektiğinde ilgililer soru sorabilir. Heyet hâlinde görev yapan mahkemelerde, heyeti oluşturan hâkimler birinci fıkrada belirtilen kişilere soru sorabilir.
c) Gizli tanıklık:
Kovuşturmanın aleniliği, yargılamanın doğrudan doğruyalığı ve kovuşturma aşamasında tüm yargılama süjeleri huzurunda delillerin tartışılıp maddi hakikate ulaşılması ilkelerine aykırı olmakla beraber kanun koyucu, suç örgütlerinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili yapılacak soruşturma ve kovuşturmalarda maddi gerçeğe ulaşmak adına bu prensiplerden vazgeçmeyi göze almıştır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçların ortaya çıkarılması için başvurulabilecek tanıkların, muhatap oldukları tehlike nedeniyle temininde zorluk yaşanmaktadır. Bu nedenledir ki 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda ve CMK'nın 58/2-5. fıkralarında tanıkların korunmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş ve gizli tanıklığın esasları düzenlenmiştir. Gizli tanıklığa başvurabilmek için CMK'nın 58/5. maddesinde tanıklığa konu eylemin bir suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenmiş bir eylem olması aranırken örgütün faaliyeti dışında işlenen tüm suçlar kapsam dışı bırakılmıştır. Tanık Koruma Kanunu'nda örgütlü suçlar için cezanın alt sınırının iki yıl ve daha fazla olması şartı getirilmiştir. Sadece terör örgütünün faaliyetleri kapsamında değerlendirilen suçlar için alt sınır konulmamıştır. (TKK'nın 3/1-b maddesi) Bunun yanında örgüt kapsamında işlenmese bile ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren tüm suçlar Tanık Koruma Kanunu kapsamında değerlendirilmiştir.
Tanığın taraflar huzurunda dinlenilmesi, tanık ya da yakınları adına ağır tehlike oluşturmalı ve bu tehlike başka türlü önlenemiyor olmalıdır. Tanık Koruma Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca tehlikenin ağır ve ciddi olması gerekmektedir. Tehlikenin niteliği, tanığın subjektif algılaması ile değil yetkili makamlarca her somut olayın özelliğine göre yapılacak değerlendirmeyle saptanmalıdır.
CMK'nın 58/2. maddesine göre gizli tanığın kimliğinin ortaya çıkmaması için mahkeme 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nun 9. maddesinde belirtilen tedbirlere başvurabilir.
Gizli tanık kovuşturma aşamasında, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenilebileceği gibi tarafların huzurunda ancak, duruşma salonunun dışında başka bir odada görüntü ve sesi salona aktarılarak gerektiğinde ses ve görüntüsü değiştirilerek ya da duruşma salonunda bulunmakla birlikte kabin, perde gibi tanınmasını engelleyecek şekilde tedbirler alınarak dinlenebilir.
Gizli tanık, tanıklık ettiği olayları hangi nedenle öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlü olduğu gibi bu bilgiyle de beyanının gerçeğe uygunluğu denetlenmeli, bunun yanında sanık ve tarafların tanığın kimliğini ortaya çıkaracak soru sorması engellenmelidir.
Tanık Koruma Kanunu'nun 9/8. maddesine göre gizli tanık beyanı tek başına hükme esas alınamaz. Özellikle mahkumiyet kararı, ek başka delil olmadıkça, yalnızca gizli tanık beyanı esas alınarak verilemez. Dinlenen gizli tanığın birden fazla olmasının da önemi yoktur. Delil türü olarak yalnızca gizli tanık beyanına dayanılarak mahkumiyet kararı kurulamaz.
Kovuşturma aşamasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için, kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla beraber eğer bir mahkumiyet sadece veya belirleyici ölçüde, sanığın soruşturma veya kovuşturma aşamasında sorgulama ve sorgulatma olanağı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları AİHS'nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olabilir. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bir tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık mutlaka duruşmada dinlenmeli ve taraflara soru sorma imkânı sağlanmalıdır.
AİHS'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ve aynı maddenin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi sanığa, aleyhte ifade veren tanığın beyanlarına, tanık ifadesinin alındığı sırada ya da yargılamanın daha sonraki bir aşamasında itiraz imkânı tanınması gerektiğine işaret etmektedir. (Sadak ve diğerleri/Türkiye; B. no;29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96, ....67)
Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur. Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken önemli husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dahil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir. (AİHM Vidal/Belgium, B.No. 12351/86, 22/04/1992)
d) Etkin Pişmanlık Hakkından Yararlanan Sanıkların Tanıklığı:Örgütsel faaliyetlerin büyük bir gizlilik içinde yürütülmesi nedeniyle örgüt mensuplarının ve eylemlerinin tespitinde önemli zorluklar yaşanmaktadır. Bu suçların ispat araçlarından birisi de bizzat örgüt mensuplarının beyanlarıdır. Uygulamada itirafçı olarak adlandırılan bu tanıklar suçların aydınlatılması açısından önemli bir kaynaktır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2008 tarihli ve 9-18-78 sayılı kararında; etkin pişmanlık hükümlerinin amacı, bir yandan terör ve örgütlü suçlarla mücadele bakımından stratejik önemi nedeniyle en etkili bilgi edinme ve mücadele araçlarından olan örgütün kendi mensuplarını kullanmak, diğer taraftan da suç işlemeyi önlemek, mensup olduğu yasa dışı örgütün amaçladığı suçun işlenmesine engel olanları ve işlediği suçtan pişmanlık duyanları cezalandırmayarak ya da cezalarında belli oranlarda indirim yaparak yeniden topluma kazandırmaktır şeklinde açıklanmıştır.Örgüt mensubu olup etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmak amacı ile tanıklık yapanların hukuki durumlarının değerlendirilmesi gerekecektir.
CMK'nın "Kendisi veya yakınları aleyhine tanıklıktan çekinme" başlıklı 48. maddesi "Tanık, kendisini veya 45 inci maddenin birinci fıkrasında gösterilen kişileri ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olan sorulara cevap vermekten çekinebilir. Tanığa cevap vermekten çekinebileceği önceden bildirilir" şeklinde hükümler içermektedir.
Tanıklıktan çekinmede, bütün hâlinde tanığın çekinme hakkı gündeme gelmekte; burada ise tanık, kendisine sorulan sorulardan kendisi ya da sayılan yakınlarını ceza kovuşturmasına uğratabilecek nitelikte olanlar bakımından cevap vermeme takdirine sahiptir. Bu kapsam dışında kalan hususlarda tanığın, salt bu madde uyarınca çekinme hakkı bulunmamaktadır.
Diğer yandan, CMK'nın "Yemin verilmeyen tanıklar" başlıklı 50. maddesi;
"(1) Aşağıdaki kimseler yeminsiz dinlenir:
a) Dinlenme sırasında onbeş yaşını doldurmamış olanlar.
b) Ayırt etme gücüne sahip olmamaları nedeniyle yeminin niteliği ve önemini kavrayamayanlar.
c) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçlara iştirakten veya bu suçlar nedeniyle suçluyu kayırmaktan ya da suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirmekten şüpheli, sanık veya hükümlü olanlar" şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Doktrinde genel kabul gören görüşe göre örgütlü suçlar, anlaşma suçlarının bir türü olup çok failli suçlardandır. Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olmak da genel iştirak hükümlerinin ötesinde örgüt kurmak ve yönetmekten ayrı bir suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır. Dolayısıyla, bu suç tipi açısından müşterek faillik suretiyle iştirak söz konusu olamayacaktır.
Bu bağlamda, suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olduğu iddiasıyla farklı yürütülen bir muhakemenin şüpheli ya da sanık sıfatıyla süjesi olan failin, aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan diğer kişilerin varsa örgüt içerisindeki konumlarının ve örgütsel faaliyetlerinin tanığı konumunda olup bu kişiler hakkında görülmekte olan davalarda tanık sıfatıyla dinlenmesinde bir sakınca bulunmadığı gibi diğer sanığa atılı örgüt üyeliği suçuna müşterek fail sıfatıyla iştiraki de mümkün olmadığından, bu kişilerin eylemlerine ilişkin tanıklık yaptığı noktada tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı da söz konusu olmayacaktır.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK'nın "Etkin pişmanlık" başlıklı 221. maddesinde; suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme veya bu amaçla kurulmuş örgüte üye olma suçlarını işledikten sonra soruşturma veya yargılama aşamasında etkin pişmanlık gösteren failler hakkında şahsi cezasızlık veya cezada indirim yapılmasını gerektiren hâller olarak kabul edilmiştir.
05.06.1985 tarihli ve 3216 sayılı Bazı Suç Failleri Hakkında Uygulanacak Hükümlere Dair Kanun, 25.03.1988 tarihli ve 3419 sayılı Kanun ve 29.07.2003 tarihli 4959 sayılı Topluma Kazandırma Kanunu'na benzer şekilde 5237 sayılı TCK'nın 221. maddesinde yapılan düzenlemeyle; kanun koyucu, örgütlerle etkin mücadele edebilmek için, örgütleri ortaya çıkarıp dağıtmayı, örgüt elemanlarını devletin yanına çekerek bir yandan zayıflatıp diğer yandan da örgütlerin deşifre olmasını sağlayarak örgüt bünyesinde faaliyet gösteren failleri yakalamayı, "etkin pişmanlık" hükümlerinden yararlanan sanıkları topluma kazandırmayı, örgüt bünyesinde gerçekleştirilen eylemleri açığa çıkarmayı ve benzer suçların tekrar işlenmesini önlemeyi amaçlamaktadır.
Etkin pişmanlık hükümleri kanunda failin cezasının kaldırılmasını veya cezada indirim yapılmasını öngören bir şahsi hâl olarak düzenlendiğinden, örgütlü suçluluk kapsamında savunmasının alınması sırasında kişiye bu hükümlerin hatırlatılması CMK'nın 148. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "kanuna aykırı bir vaat" niteliğinde olmadığı gibi kişinin de kendi iradesiyle bu hükümlerden yararlanmayı kabul ederek ifade vermesinde ve bu ifadenin başka kişiler hakkında görülmekte olan davalarda adil yargılanma hakkına uygun olarak o davaların sanığına etkin itiraz yolları tanınması suretiyle delil olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; beyanları hükme esas alınan tanıkların kendi haklarında yürütülen soruşturmalarda müdafileri huzurundaki ifadelerinde kendi iradeleriyle beyanda bulunmuş olmaları, aşamalarda herhangi bir kimse tarafından kendilerine kanuna aykırı vaatte bulunulduğuna ya da bu yönde zorlandıklarına dair delile dayanan somut iddialarının bulunmaması, kovuşturma aşamasındaki oturumlarda ayrıntıları SEGBİS kayıtlarından da anlaşılacağı üzere söz konusu tanıkların sanığa atılı suça ilişkin beyanda bulunmaları ve bu suça müşterek fail sıfatıyla iştirak etmemeleri nedeniyle tanıklıktan ve yeminden çekinme haklarının bulunmaması, bununla birlikte sanık ve müdafisinin de hazır olduğu ortamda beyanda bulunan tanıklara karşı sanık ve müdafisine tanıklara soru sorma ve bu beyanlara karşı savunma yapma haklarının etkin şekilde tanınmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde tanıkların dinlenilme usulleri ve bu beyanların değerlendirilerek hükme esas alınması açısından mahkeme hükmünün hukuka aykırı delile dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bazı hâllerde müdafisi huzurunda veya yargılandığı mahkemede etkin pişmanlık kapsamında beyanda bulunan şüpheli veya sanıklar, tanık sıfatıyla başka mahkemelerde dinlendiğinde, örgütten korkması veya değişik sebeplerle önceki anlatımından vazgeçtiği görülmektedir. Bu durumda hâkim önünde verilmiş bulunan ifadenin delil değeri yargılamayı yapan mahkemece tartışılıp değerlendirilmelidir. Diğer delillerin ibrazında olduğu gibi beyan delili niteliğindeki tanıklar; kanuna aykırı olarak elde edilmiş ise, delille ispat edilmek istenen olayın karara etkisi yoksa veya istem sadece davayı uzatmak maksadıyla yapılmışsa mahkemece reddedilebilecektir. (CMK'nın 206/2. maddesi) Delilin ortaya konulması istemi, bunun veya ispat edilmek istenen olayın geç bildirilmiş olması nedeniyle reddedilemez. (CMK'nın 207/1. maddesi)Somut olayda, bir kısım tanıkların dinlenilmesinin reddedilmesi, ispatı gereken olayın karara etkisi bulunmadığından hukuka aykırı görülmemiştir.E) BANK...:Bank..., ülkemizde faaliyet gösteren dört katılım bankasından biri olarak 24 Ekim 1996 tarihinde... Finans Kurumu A.Ş. unvanıyla kurulmuş ve 20.12.2005 tarihinde ise "Asya Finans Kurumu A.Ş." olan ünvanı "Asya Katılım Bankası A.Ş." olarak değiştirilmiştir. Kuruluş itibariyle, Asya Katılım Bankası A.Ş.'nin ödenmiş sermayesi 900.000 TL olup bunun 360.000 TL'si A grubu, 540.000 TL'si ise B grubu paylardan oluşmaktadır. Bank...'nın halka açıklık oranı %54,04 olup 2014 yılı sonu itibariyle yaşadığı mali sıkıntılar sebebiyle aktif büyüklüğü ile sektörde 21. ve emsal grup (katılım bankaları) arasında ise 4. sıraya gerilemiştir.Terör örgütleri faaliyetlerini devam ettirebilmek için paraya ihtiyaç duyarlar. Örgüte finansal olarak kaynak sağlamak için legal görünümlü ekonomik getirisi olan ticari işletmeler kurulabildiği gibi uyuşturucu veya silah ticareti, kara para aklamak şeklinde yasa dışı faaliyetler ile ya da mensupları ile sempatizanlarından bağış, himmet adı altında para toplayarak ekonomik kaynak sağlayabilmektedirler. FETÖ/PDY'nin de finansal gücünün en önemli ayaklarından biri olan... Katılım Bankası A.Ş.'nin esasen ekonomik prensipler ve ticari hükümler çerçevesinde faaliyet göstermesi beklenmekte iken, kuruluş tarihinden itibaren örgütün yurt dışı ve yurt içi kurumlarının finansmanı amacıyla kullanıldığı, 2008 yılından itibaren başlayan birtakım mali ve kurumsal sıkıntıların yoğunlaştığı Aralık 2013- Ocak 2014 döneminde bankanın 29.05.2015 tarihinde fona devrine kadarki süreçte kamuoyu ve ekonomik çevrelerde kaybettiği itibar nedeniyle yaşadığı finansal krizi aşabilmek adına; rasyonel ekonomik gerekçelere ve kurumsal yönetim ilkelerine aykırı bir şekilde sözde örgüt liderinin ve örgütün yönlendirmesiyle mevduat toplama kampanyaları düzenlediği BDDK'nın 28.05.2015 tarihli mali analiz raporundan anlaşılmaktadır. Bankanın bahse konu finansal krizin aşılabilmesi için örgüt lideri Fettullah ... tarafından 25.12.2013 tarihinde Bank...'ya para yatırılması yönünde talimat verildiği, söz konusu talimatın banka yönetimi tarafından Kamuyu Aydınlatma Platformunda tekzip edilmediği gibi bankanın Genel Müdürü ... Beyaz'dan Yönetim Kurulu Başkanı ... ve Yönetim Kurulu Üyeleri ..., ve ... ...'e 06.01.2014'te iletilen 05.01.2014 tarihinde banka çalışanı ...'in ... Beyaz'a gönderdiği "Affınıza mahçuben" konulu elektronik posta mesajının içeriğinde "....Bizim iklimimizden bir ağabeyim .... Bankamız için seferberlik ilan ettik, aynen 2001'de olduğu gibi, neyimiz varsa namusumuz bildiğimiz bankamız için yarından tezi yok getireceğiz .... Arkadaşlar evini arabasını satacak, gerekirse başka bankalardan kredi çekecek bankamıza mevduat koyacağız..." ifadeleri yer almaktadır. Bu doğrultuda talimat kapsamındaki ekonomik ve rasyonel saike dayanmayan bir şekilde hesabı olmayan kişilerin bankada hesap açtıkları, hesabı olan kişilerin ise cari ve katılım hesaplarında bulunan mevduatlarında artışa gittikleri veya muhtelif bankacılık işlemleriyle bankaya likidite sağladıkları anlaşılmaktadır. İkinci talimat ise 28.08.2014 tarihi olup bu talimat sonrasında da Eylül - Ekim aylarında para yatırılmasına ilişkin yoğun bir kampanya gerçekleştirildiği görülmektedir.Bank...'ya para yatırılması talimatlarından üçüncüsü BDDK'nın bir kısım banka imtiyazlı pay sahibine tedbir uyguladığı ve akabinde fon yönetimi tarafından banka yönetiminin değiştirildiği tarih olan 04.02.2015'tir. Bu tarihte sosyal medya paylaşımları ve banka şubeleri önünde yapılan eylemlerle kişilerin bankaya para yatırılmaya yönlendirildiği ve sembolik (50-100 TL) olsa dahi yeni hesap açma ve para yatırma işlemlerinin gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır.
Rutin bankacılık işlemleri dışında talimat sonrası açılan hesap sayısı ve işlem hacmine ilişkin veriler aşağıda yer almış olup ortaya çıkan rakamlardan talimatın yerine getirildiği bankacılık işlemlerinde mutad olmayan artışların sağlandığı görülmektedir.
Yıl Ay Toplam Kendisi Eşi Eski Eşi Oğlu/Kızı Kardeşi Annesi Babası
2013 12 3809 1256 700 11 109 1073 145 287
2014 1 66483 25482 16847 204 2251 17350 2817 3176
2014 2 39654 15431 10069 129 1362 10568 2329 2454
2014 3 22361 8244 5018 85 665 5957 1400 1758
2014 4 15737 5552 3388 63 426 4205 839 1398
2014 5 13679 4614 2767 45 329 3668 616 1025
2014 6 12546 4441 2713 58 395 3510 587 911
2014 7 11560 4174 2431 36 441 3403 424 719
2014 8 20681 7159 4826 74 1090 5860 854 985
2014 9 65130 25807 18366 180 3496 17039 2613 2427
2014 10 38771 13486 8774 113 1990 11496 1689 2043
2014 11 42992 14032 9567 161 1985 11776 2055 2638
2014 12 13782 5379 3439 38 603 3758 546 778
2015 1 14257 5705 3617 39 548 3940 634 827
2015 2 41978 13729 10979 124 6125 10539 2179 1776
2015 3 17545 6699 4513 57 1059 4813 844 864
2015 4 12630 3794 3077 34 711 3452 628 778
2015 5 11623 4247 2954 21 618 3148 567 721
Tablodan anlaşılacağı üzere rutin bankacılık faaliyeti dışında örgüt liderinin talimatı doğrultusunda kişisel yarar amacı güdülmeksizin örgütün finans kaynaklarından olan bankanın krizden kurtarılması için örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket edilip zaman zaman başka bankalardan kredi kullanmak suretiyle Bankasya'ya para yatırılması örgüte ve liderine bağlılığı gösteren bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. Bu faaliyetin tek başına örgüt üyeliği için yeterli kriter olarak kabul edilmesi mümkün değil ise de terör örgütüne yardım etme olarak değerlendirilebilecektir.
VII) HÜKMÜN İSABETLİ OLUP OLMADIĞI HUSUSUNDA MADDİ HUKUKA İLİŞKİN YAPILAN TEMYİZ İNCELEMESİ:
Temyiz edenlerin sıfatı, başvuruların süresi ve temyiz nedenleri bu şekilde değerlendirildikten sonra sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün; sanığın fiilinin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılık iddiaları ile usul hükümlerine uygunluk bakımından ve 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz denetimine geçilmiş; silahlı terör örgütü suçunun özellikleri, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün mahiyeti ve yargı yapılanması, hükme esas alınan bazı delillerin hukuki niteliği hususlarında Ceza Genel Kurulunun 17.03.2021 tarihli ve 495-116 sayılı kararında belirtilen açıklamalara atıfla yetinilmiştir.
Sanık savunmalarında her ne kadar suçlamaları kabul etmemiş ise de dosya kapsamındaki tanık beyanları ile diğer bilgi ve belgelere göre; sanığın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün askeri yargı yapılanması içinde bulunduğu, tanık beyanlarına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi içerisinde yapılan seçimlerde örgüt stratejisi çerçevesinde oy kullandığı, örgüt içerisindeki mahrem abiler ile görüştüğü ve onlardan aldığı talimatlar doğrultusunda tavır aldığı, FETÖ mensubiyeti nedeniyle okuldan ilişiği kesilen öğrencilerin açtıkları iptal davalarında örgüt yararını gözeterek hareket ettiği, sözde sıkıyönetim görevlendirme listesine göre görevine devam etmesinin öngörüldüğü, örgütsel bağlantısının dosyada mevcut HTS kayıtlarıyla da doğrulandığı belirlenmiş olmakla, silahlı terör örgütünde örgüt üyeliğinden kaynaklanan hiyerarşi içerisinde hareket ederek, örgütün Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tüm Anayasal kurumlarını ele geçirmeye yönelik nihâi amacına ulaşmak için bir süreç ve basamak olarak gördüğü yargısal mekanizmalara egemen olma faaliyetleri kapsamında Askeri Yüksek İdare Mahkemesi üyeliğine yerleştirildiği, örgütsel amaçların gerçekleştirilmesine yönelik örgütsel motivasyonla hareket ederek örgüt adına faaliyetlerde bulunduğu, bu suretle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediğine ilişkin dosya kapsamındaki delillere uygun kabulde isabetsizlik görülmemiştir.Suç tarihi itibarıyla FETÖ/PDY'nin silahlı terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunmaması, neticeyi bilerek ve isteyerek tipik hareketi gerçekleştiren sanığın kanuni yönden sorumlu tutulmasına engel teşkil etmeyecektir. Ayrıca örgüt piramidi içindeki konumu itibarıyla "mahrem alan" yapılanmasında yer alması, sanığın eğitim düzeyi, yaptığı görev nedeniyle edindiği bilgi ve tecrübeleri ile örgütteki konumu itibarıyla bu oluşumun bir silahlı terör örgütü olduğunu ve amaçlarını bilebilecek durumda olduğu anlaşıldığından ve ayrıca bu yönde bir savunmasının bulunmadığı da gözetilerek; sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen hata hükmünün uygulanmamasına ilişkin kabul yasaya aykırı görülmemiştir.
Bu itibarla, sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün 5271 sayılı CMK'nın 289. maddesinde sayılan hukuka kesin aykırılık hâlleri ile sanık müdafisinin temyiz itirazları doğrultusunda incelenmesi sonucunda, yargılama sürecindeki işlemlerin yasaya uygun olarak yapıldığı, delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği; sanığın örgütte kaldığı süre ve bu süre içerisindeki örgütsel eylemlerinin çeşitliliği itibarıyla suç kastının yoğun olması, örgütün mahrem yapılanmasında ve bu yapılanmanın da Askeri Yüksek İdare Mahkemesi gibi örgüt tarafından büyük önem taşıyan Anayasal bir kurum içerisindeki örgütlenmesinde yer alması, bu örgütlenme içerisinde tanık beyanları ve diğer delillerle ispatlandığı şekilde örgütsel saikle hareket ettiği, gerçekleştirdiği eylemlerin vahameti karşısında işlediği suçla meydana gelen tehlikenin ağırlığı birlikte değerlendirildiğinde temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesi dosya kapsamına uygun olup TCK'nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "orantılılık" ilkesine aykırılık oluşturmadığı ve TCK'nın 62. maddesi uyarınca cezada indirim yapılmamasının yerinde olduğu anlaşılan Özel Daire kararı isabetli bulunmuştur.Açıklanan nedenlerle;1)Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30.01.2020 tarihli ve 46-7 sayılı; sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün ONANMASINA, oy birliğiyle,2) Özel Dairece yapılan yargılama sırasında bazı oturumlarda heyetteki en kıdemli üye yerine kıdemsiz üyenin heyete başkanlık yapmasının usul ve yasaya uygun olup olmadığına ilişkin ön sorun bakımından, oy çokluğuyla,
3)Dosyanın, Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede karar verildi.