20. Hukuk Dairesi 2015/11566 E. , 2017/1286 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine vekilinin 13.05.2003 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; ...köyü 1543 parsel nolu 14.450 m2 yüzölçümlü taşınmazın 1986 yılı tapulama tutanağında Hazine adına tespit gördüğünü, ancak daha sonra 1987 yılında yasal olmayan bir şekilde ek tapulama tutanağı ile davalı adına tespit gördüğünü, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün 10.07.1987 tarihli genelgesi ile tespitin düzeltildiğine dair şerh konulduğunu ancak tapu kaydının malik hanesinde davalının adının gözüktüğünü hatalı işlem sonucu davalı adına oluşturulan tapunun iptali ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece tapulama tutanağının 04.01.1988 tarihinde kesinleştiği, on yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm Hazine tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2004/2404 Esas-2014/2877 Karar sayılı 15.03.2004 tarihli kararı ile bozulmuştur. Bozma kararında özetle; "çekişmeli taşınmazın 13.04.1986 tarihli kadastro tespiti ile 1591 nolu parsele uygulanan vergi kaydının miktar fazlası olarak Hazine adına 1543 parsel sayısı ile tespit edilmişken, 15.05.1987 tarihinde itiraz komisyonuna herhangi bir itiraz olmadan ek tutanak adı altında tutanak düzenlenerek malik hanesinin değiştirildiği daha sonra kadastro tutanağındaki 18.11.1987 tarihli açıklamadan 3402 sayılı Kanunun 4. maddesi ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün genelgesi uyarınca yeniden malik hanesinin Hazine olarak düzeltildiği, buna rağmen davalı adına sicil oluşturulduğunun anlaşıldığını, bu nedenle tescil dayanağı ikinci işlemin kadastro tutanakları düzenlendikten sonra yapılmış olması nedeniyle 3402 sayılı Kanunun 12/3 maddesinde yazılı hak düşürücü sürenin uygulanamayacağına" değinilmiştir.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, Hazine tarafından temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2011/8585 Esas- 2011/11136 karar sayılı 31.10.2011 tarihli ilamı ile bozulmuştur. Bozma ilamında özetle; ""Mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez. Zira taşınmazın kuzey tarafında kamu malı niteliğindeki orman ile güney tarafında taşlık ve çalılık arazi bulunmaktadır. O halde orman araştırması yapılması da zorunluluk arzeder. Bilindiği üzere; bir yerin orman olarak kabul edilebilmesi bakımından eğer orman kadastrosu ve tahdit geçmiş ise tahdit haritasının teknik bilirkişi, harita mühendisi, orman veya Yüksek Orman Mühendisi sıfatını taşıyan bilirkişiler aracılığıyla zemine aplike edilmek suretiyle çekişmeli yerin tahdit kapsamında kalıp- kalmadığının tespiti ile mümkündür. Yok eğer orman tahdidi bulunmuyorsa bu taktirde memleket haritası, amenajman planları, hava fotoğrafları getirtilerek taşınmazın öncesinin, niteliğinin bu belgeler uygulanmak suretiyle tespit edileceği kuşkusuzdur.. Oysa mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmış değildir. Eksik tahkikat ile yetinerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığı gibi
-2- 2015/11566-2017/1286
kabul tarzı itibarı ile 3402 sayılı Kanunun, 14. ve 17. maddeleri hükümleri gereğince diğer koşulların yanında bir kimsenin aynı çalışma alanı içinde kuru toprakta 100, sulu arazide ise ancak 40 dönüm yer iktisap edebileceği öngörülmüştür. Sulu arazi 3083 sayılı Kanunun 2. maddesinde tarif edilmişken bu defa 5403 sayılı Kanunda bu tarif değiştirilmiştir. Öte yandan eklemeli zilyetlikle Kanunda öngörülen sürenin oluştuğu gözetildiğinde gerek davalı ve gerekse onun edindiği kişiler bakımından da aynı araştırmanın yapılması gerekeceği tartışmasızdır"" denilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulduktan sonra; Davacı Hazinenin davasının kısmen kabul ve kısmen reddine; çekişmeli 1543 parsel sayılı taşınmazın davacı adına olan kaydının kısmen iptali ile 29.05.2014 havale tarihli fen bilirkişisi rapor ve krokisinde (A) harfi ile gösterilen 2.126,40 m²"lik kısmının taşınmazdan ifrazı ile bu kısmın ilgili adanın son parsel numarası verilerek orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline; (B) harfi ile gösterilen 12.323,60 m²"lik kısmının davalı adına kaydının aynı parsel numarası (1543) ile devamına karar verilmiş, hüküm davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede, 6831 sayılı Kanunun 1744 sayılı Kanun ile değişik hükümlerine göre 1981 yılında ilan edilen orman kadastro çalışmaları; 1987 yılında ilan edilen kesinleşmemiş yerlerde orman kadastrosunu tamamlama çalışmaları ve 6831 sayılı Kanunun 2896 sayılı Kanun ile değişik 2/B maddesi uygulama çalışmaları; 1989 yılında ilan edilen 6831 sayılı Kanunun 3302 ve 3373 sayılı Kanunlar ile değişik 2/B maddesi uygulama çalışmaları ayrıca 1987 yılında ilan edilen 766 sayılı Kanuna göre tapulama çalışmaları yapılmıştır.
Mahkemece kurulan hüküm usul ve yasaya uygun görülmemiştir. Şöyle ki; bir taşınmazın bitki örtüsü ve toprak yapısı itibariyle orman olup olmadığını mevcut belge ve bilgiler ışığında inceleyerek sonuçlandıracak uzman bilirkişi, orman bilirkişisi olduğu ve mahkemece mahallinde yapılan keşifte bilgisine başvurulduğu halde, orman bilirkişi tarafından mahkemeye sunulan rapora itibar edilmeksizin, keşifte fen bilirkişisi olarak dinlenilen ve görevi sadece orman bilirkişisi tarafından usulünce yapılan orman incelemesi sonucu, orman olduğu ve orman olmadığı belirlenen taşınmazların krokisini çizip mahkemeye vermekten ibaret olan fen bilirkişi raporuna değer verilerek hüküm kurulmuş olması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
O halde mahkemece dava dosyası keşifte bilgisine başvurulan fen bilirkişisine verilerek, orman bilirkişi tarafından usulüne uygun yapılmış olan orman incelemesi dikkate alınmalı, taşınmazın orman olan bölümü ve orman sayılmayan bölümlerinin krokisi çizilerek ayrı ayrı gösterilmeli ve oluşacak sonuca göre infazda tereddüt yaratmayacak şekilde hüküm kurulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün belirtilen yönde BOZULMASINA 17.02.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.