Esas No: 2013/845
Karar No: 2013/1759
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2013/845 Esas 2013/1759 Karar Sayılı İlamı
Hukuk Bölümü 2013/845 E. , 2013/1759 K.- DAVACILARIN MÜŞTEREK ÇOCUKLARI VE KARDEŞLERI OLAN M.A.K.IN KAHRAMANMARAŞ DÖNGEL DERESI TAŞKIN KORUMA İNŞAATI SAHASINDA BULUNAN TERSIP BENDI VE 5 ADET KADEMELI ISLAH SEKILERI ÖNÜNDE TOPLANAN ÇAMURLU SU BIRIKINTISI IÇINE, GIRMESI SONUCU BOĞULARAK VEFAT ETMESINDE DAVALI IDARENIN SORUMLULUĞU BULUNDUĞUNDAN BAHISLE, UĞRANILAN MADDI VE MANEVI ZARARIN TAZMINI ISTEMIYLE AÇILAN DAVA İDARİ YARGI YERİNDE
- UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KURULUŞ VE İŞLEYİŞİ HAKKINDA KANUN (2247) Madde 10
"İçtihat Metni" Adalet Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.
Davacılar : Kendilerine asaleten çocukları M.K. ve G.K.’ya velayeten anne Z.K. ve baba M.K. Vekilleri : Av. H.Ö. & Av. A.O.T. Davalılar : 1) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü Vekili : Av. M.P.İ. 2) Ş.İnş. Mak. Müh.Taş.Tur.San. Tic.Ltd. Şti. K A R A R O L A Y : Davacılar vekili dava dilekçesinde; Kahramanmaraş Merkez Döngel Köyü eski Döngel mahallesinde DSİ 20.Bölge Müdürlüğü tarafından, kış aylarında ve yağışlı geçen dönemlerde sel baskınlarına engel olmak için Döngel Deresi taşkın koruma inşaatı projesinin, diğer davalı Ş.Şirketine ihale edildiğini; inşaatın yapımı sırasında, 03/10/2010 tarihinde müvekkillerinin oğlu ve kardeşi olan 07.12.2006 doğumlu M.A.K. ile arkadaşları D.A. ve E.D.’ın; evlerinin 15-20 metreyakınındaki inşaat sahasında bulunan tersip bendi ve 5 adet kademeli ıslah sekileri önünde toplanan çamurlu su birikintisi içine serinlemek amacıyla girdiklerini ve boğularak öldüklerini; Kahramanmaraş 1.Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada, davalı şirket yetkililerinin cezalandırıldığını; mezkur olayın gerçekleşmesinden birkaç gün önce şiddetli yağış olması ve setin üst kısmında toprak birikintisinin de olması nedeniyle bölgede derinliği 2 metreye kadar varan su birikintilerinin oluştuğunu; davalıların kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunu; nitekim tehlike bölgesi çevresine tel çit ve tahta perde çekilmediğini; aydınlatma lambaları konulmadığını, uyarıcı ikaz levhaları asılmadığını; kazanın, davalıların önlem alma yükümlülüklerini yerine getirmemeleri neticesinde meydana geldiğini; davalı idare DSİ’nin, kontrol görevini ve işyeri ile çevresinin güvenliğinin sağlanması konusunda gerekli denetimleri yapmadığını, yüklenici firmayı bu konularda uyarmadığını; davalı idarenin, işveren statüsünde olması ve kusursuz sorumluluğu bulunmasından dolayı, davalıların zincirleme sorumluluklarının olduğunu; davalıların aralarında yapmış oldukları Yapım İşleri Genel Şartnamesindeki, kusura ve sorumluluğa ilişkin maddelerin kendi aralarındaki iç ilişki olduğunu, zarar gören üçüncü kişiyi bağlamayacağını; davalı DSİ’nin müvekkillerinin zararlarına ilişkin sorumluluktan kurtulamayacağını; diğer taraftan 6200 Sayılı Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’un Vazife ve Selahiyetler başlıklı 2.maddesinin (a) bendinde “Taşkın Sular ve Sellere Karşı Koruyucu Tesisler Meydana Getirmek” hususunun, DSİ’nin görevleri arasında sayıldığını; anılan idarenin, kanunla kendisine verilen görevi bir firmaya ihale ederek yerine getirmesinden kaynaklanan zararların, sözleşme ile ortadan kaldırılamayacağını, sorumluluğunun kaçınılmaz ve mutlak olduğunu; olay nedeniyle müvekkillerinin büyük maddi ve manevi zara uğradıklarını ifade ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik; müteveffanın babası için 1.000 TL maddi, 40.000 TL manevi; annesi için 1.000 TL maddi, 40.000 TL manevi; kardeşlerinin her biri için 20.000’er TL olmak üzere toplam 122.000 TL (yüzyirmiikibin TL) maddi ve manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak müvekkillerine ödetilmesine; davacı anne-baba yönünden, davalının sorumlu olduğu destekten yoksun kalma/maddi tazminat tutarının tespitine karar verilmesi istemiyle, 3.10.2011 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır. Davalılardan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili, süresi içerisinde görev itirazında bulunmuştur. ANKARA 16. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ: 13.2.2013 gün ve E:2011/463 sayı ile, görev itirazının reddine vermiştir. Davalılardan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekilinin, uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyasının onaylı bir örneği Danıştay Başsavcılığı"na gönderilmiştir. DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 3"üncü maddesinde, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerinin bakacağı, öngörülmüş ise de; Anayasa Mahkemesinin 16.2.2012 gün ve E:2011/35,K:2012/23 sayılı kararıyla; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 3"üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının iptaline karar verilmiş olduğu; bu durumda, görev konusunun kamu düzeninden olması ve göreve ilişkin kuralların derhal uygulanması ilkesi uyarınca, idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahsedilerek açılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin davanın görüm ve çözümünün, davanın devamı sırasında görevli yargı yolunu belirleyen yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmesi nedeniyle, idari yargı yerine ait bulunduğu; dolayısıyla; davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2"nci maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları," hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Yasanın 10"uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı"nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; tazminat davasının, idarenin hizmetin yürütülmesi sırasındaki dikkat ve özen yükümlülüğü ile denetim yükümlülüğünü gerektiği gibi yerine getirmemesinden kaynaklandığı; davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 3. Maddesindeki "Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır." hükmü ile davanın adli yargı yerinde açılması gerektiğinin anlaşıldığı; ancak göreve ilişkin bu kuralın, 19/05/2012 tarih ve 28297 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi"nin 16/02/2012 tarih ve 2011/35 E. ve 2012/23 K. Sayılı kararı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının; birinci cümlesinin Anayasa"ya aykırı olduğuna ve iptaline, birinci cümlesinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan ikinci ve üçüncü cümlelerinin de, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince iptaline karar verilmiş olduğu; dolayısı ile iptal kararının RGde yayımlanarak yürürlüğe girdiği 19/05/2012 tarihinden itibaren, bu tür davalarda, 2577 sayılı İYUHK 2. Maddesinde düzenlenen genel görev kurallarının dikkate alınmasının gerekeceği; görev kurallarının kamu düzenine ilişkin olması nedeniylede, sonradan yürürlüğe giren göreve ilişkin düzenlemelerin, açıldığı tarihinde başka yargı yerinin görev alanında bulunan davaları da özel bir hüküm bulunmadığı sürece etkileyeceği; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı; davanın açıldığı tarihteki usul kurallarına göre görevli olan mahkemenin, yeni bir yasa ile ya da görev hususunu düzenleyen Yasa maddesinin yürürlükten kalkması, iptal edilmesi ile görevsiz hale gelmesi halinde ise, görevsizlik kararı vermesinin gerekeceği; yukarıda açıklandığı üzere, 6100 sayılı HMK.nun 3. Maddesinin iptali sonrası, 2577 sayılı IYUHK"nun 2. Maddesinin 1. fıkrası b bendi hükmü uyarınca idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları ihlal edilenler tarafından açılan tam yargı davalarında görevli yargı yerinin idari yargı yeri olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/1463 esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir. İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 30.12.2013 günlü toplantısında; l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası örneği üzerinde 2247 sayılı Yasa"nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalılardan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekilinin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı"nca, 10. maddede öngörülen biçimde anılan idare yönünden olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi. II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: Dava, davacıların müşterek çocukları ve kardeşleri olan M.A.K.’nın 03.10.2010 tarihinde Kahramanmaraş Döngel Deresi Taşkın Koruma İnşaatı sahasında bulunan tersip bendi ve 5 adet kademeli ıslah sekileri önünde toplanan çamurlu su birikintisi içine serinlemek için arkadaşları ile birlikte girmesi sonucu boğularak vefat etmesinde davalı idarenin sorumluluğu bulunduğundan bahisle, uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılmıştır. 6200 Sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri Hakkındaki Kanun 2. maddesinde; taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, akar sularda ıslahat yapmak ve icabedenleri seyrüsefere elverişli hale getirmek, kurulacak tesislerin (Çalıştırma, bakım ve onarım dahil) işletmelerini sağlamak, maddede belirtilen işlerin her türlü etüd ve projelerini yapmak veya yaptırmak, DSİ Genel Müdürlüğü’nün görev ve yetkileri arasında sayılmıştır. İdarenin yürütmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmetine ilişkin olarak uygulamaya koyduğu plan ve projenin hukuka aykırı olduğu nedeniyle iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak davalar ile idarenin aynı plan ve projeye göre meydana getirdiği yol, kanal, baraj, su yolları, su şebekesi gibi tesislerin kurulması, işletilmesi ve bakımı sırasında kişilere verdiği zararların tazmini istemiyle idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılacak davaların görüm ve çözümünün, iptal ve tam yargı davaları kapsamında yargısal denetim yapan idari yargı yerine ait olduğu, idarece herhangi bir ayni hakka müdahalede bulunulduğu, özel mülkiyete konu taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığı veya plan ve projeye aykırı iş görüldüğü iddiasıyla açılacak müdahalenin men’i ve meydana gelen zararın tazmini davalarının ise, mülkiyete tecavüzün önlenmesine ve haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre adli yargı yerinde çözümleneceği, yerleşik yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden; Kahramanmaraş Merkez Döngel Köyü Döngel Deresi Taşkın ve Rusubat Kontrolü İnşaatı işinin, DSİ Genel Müdürlüğü 20. Bölge Müdürlüğü sorumluluğunda, özel bir firmaya ihale edildiği, işe başlanıldığı; inşaat sahasında açılan çukurda biriken suya serinlemek amacıyla giren davacıların çocuğu ve kardeşleri olan M.A.K.’nın boğularak öldüğü; davacılar vekili tarafından, olayda davalı idarenin gereken önlemleri almaması, kontrol görevini özenli yapmaması nedeniyle ölüm olayında kusurlu olduğu ileri sürülerek uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle dava açıldığı anlaşılmaktadır. Kamu hizmetinin, yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin; kamu yararına uygun şekilde işletilip işletilmediğinin; hizmet kusuru ya da başka bir nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının yargısal denetiminin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinde “idari dava türleri” arasında sayılan “idari işlem ve eylemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılacak tam yargı davası” kapsamında, idari yargı yerlerince yapılacağı açıktır. Belirtilen durum karşısında, davanın görüm ve çözümü idari yargı yerinin görevine girdiğinden, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile davalılardan DSİ Genel Müdürlüğü vekilinin görev itirazının, Ankara 16.Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir. SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcısı’nın BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile davalılardan DSİ Genel Müdürlüğü vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 16.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 13.2.2013 gün ve E:2011/463 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 30.12.2013 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.