Esas No: 2021/237
Karar No: 2022/405
Karar Tarihi: 02.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/237 Esas 2022/405 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/237 E. , 2022/405 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Sanık ...’ün teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçundan beraatine ilişkin ... Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.10.2015 tarihli ve 201-453 sayılı hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 19.06.2019 tarih ve 7455-3572 sayı ile;
“02.05.2015 günü gece saat 00.30 sıralarında, eve gelen sanık ...’ün, birlikte yaşadığı yakınan ...’den almış olduğu dul maaşını istediği, yakınanın olumsuz cevabı üzerine sanığın ‘Oğlunu, kardeşini öldüreceğim, ben onlara yapacağımı biliyorum, boynundaki kolyeyi bile ben aldım’ diyerek yakınanın boynunda bulunan altın kolyeyi almaya çalıştığı esnada çıkan gürültüye uyanan sanığın kızı olan tanık ...’ün araya girmesi üzerine müştekinin fırsatını bulup, evden dışarı kaçarak olayı kolluk kuvvetlerine bildirmesi şeklinde gelişen olayda; iddiayı doğrulayan doktor raporu ve dosya kapsamına göre, sanık hakkında TCK’nın 149/1.d-h, 35/2. maddelerine uyan nitelikli yağmaya teşebbüs eyleminden mahkûmiyet hükmü kurulması gerekirken, yerinde ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
... 1. Ağır Ceza Mahkemesi ise 08.11.2019 tarih ve 492-464 sayı ile;
“...Dosya kapsamına göre olayın tek tanığının tanıklıktan çekinme hakkını kullanması sebebiyle tanığın soruşturma beyanına da dayanılamayacağı, olayla ilgili sadece müştekinin sonradan döndüğü beyanı ile sanığın inkara yönelik savunmasının bulunduğu, taraflar arasında bir tartışma yaşanmış ise de aşamalarda çelişkili, tutarlı olmayan müşteki beyanı karşısında müştekinin önceki beyanlarıyla çelişen beyanları dışında sanığın üzerine atılı yağmaya teşebbüs suçunu işlediğine ve yağma kastıyla hareket ettiğine ilişkin kanıt elde edilemediği, tarafların karı koca oldukları, tartışmanın ötesinde eylemin şüphede kaldığı, evrensel bir ceza ilkesi olarak şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca en küçük bir şüphenin dahi sanık lehine yorumlanması gerekeceği, eylemin yağma kastı altında işlenmediği, karı koca arasındaki bir tartışmada o anki sinirle gerçekleşen bir yaralama dışında dosyaya yansıyan bir delilin bulunmadığı, aksi durumun ağır neticeye yol açacağı, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2012/1319 esas 2013/98 karar sayılı ilamında ‘Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılamasının en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; ‘suçsuzluk’ ya da ‘masumiyet karinesi’ olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latincede; ‘in dubio pro reo’ olarak ifade edilen ‘şüpheden sanık yararlanır’ ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği veya gerçekleştirilme biçimi konusunda bir şüphe belirmesi hâlinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti; herhangi bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer kısmı göz ardı edilerek ulaşılan kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkân vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermek anlamına gelecektir.' şeklinde bildirildiği üzere şüpheden sanık yararlanır ilkesi gereği, sanığın atılı suçtan beraatine karar vermek gerektiği sonuç ve vicdani kanaatine varılmıştır. Ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararının verilebilmesi için suç oluşturan fiilin sanık tarafından işlendiğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak, herkesi inandıracak biçimde kanıtlanması ve masumiyet karinesinin gereği olarak şüphenin sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği (Anayasa 38/4. md., İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 6/2.md., İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 11.md., Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi 14/2. md.), gözetildiğinde; her ne kadar sanığın üzerine atılı yağma suçu sebebiyle cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de atılı suçu sanığın işlediğine dair dosya kapsamında sanığın mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı bir delil bulunmadığı, sanığın yağma kastıyla hareket ettiğine ilişkin mahkûmiyet kararı verilebilmesi için somut ve kesin delillere dayanılarak tam bir vicdani kanaatin oluşmasının gerektiği, zan ve tahmine dayalı olarak mahkûmiyet kararı verilemeyeceği, en küçük bir şüphenin dahi sanık lehine yorumlanmasının şüpheden sanık yararlanır ilkesinin gereği olduğu, mahkememizce yapılan araştırma ve yargılama neticesinde mahkûmiyete yeterli somut bir delile ulaşılamaması ve sanığın atılı suçu işlediğine dair tam bir vicdani kanaatin hasıl olmaması,” gerekçesiyle bozmaya direnerek ilk hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.11.2020 tarihli ve 39715 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay 6. Ceza Dairesince 16.06.2021 tarih ve 295-11609 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan nedenlerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı teşebbüs aşamasında kalmış nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur ile sanığın yaklaşık on üç yıldır resmî nikahsız olarak aynı çatı altında yaşadıkları, olay günü geceleyin evde bulundukları sırada sanığın "Senin oğlunu kardeşini öldüreceğim, ben onlara yapacağımı biliyorum." diyerek mağduru tehdit ettiği, cebir uygulayarak mağdurun boynunda bulunan altın kolyeyi almaya çalıştığı ancak mağdurun karşı koyması ve araya tanık ...'ün girmesi üzerine mağdurun fırsatını bularak dışarıya kaçması üzerine alamadığı iddiası ile kamu davası açıldığı,
02.05.2015 tarihli tutanaktan; aynı gün saat 00.40 sıralarında haber merkezinin bir kadının yardım istediğini bildirmesi üzerine bahse konu sokağa intikal edildiğinin, sokak üzerinde mağdur ile yapılan görüşmede birlikte yaşadıkları sanığın kendisine evde küfür ettiğini ve boynundaki altın kolyeyi almak için boynunu sıktığını ancak alamadığını beyan etmesi üzerine mağdurun doktor raporunun alınarak karakola teslim edildiği,
Mağdur hakkında düzenlenen 01.05.2005 tarihli raporundan; boyun bölgesinde hiperami, sol tarafta abrazyon (22 cm.lik) ve sağ omuzda palpasyonla hassasiyet bulunduğunun, yaralanmasının basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... kollukta; sanık ile yaklaşık on üç yıldır resmî nikahsız olarak birlikte yaşadıklarını, bu evlilikten bir çocuklarının olduğunu, 02.05.2015 tarihinde saat 00.30 sıralarında evde yattığı sırada eve gelen sanığın eve girer girmez kendisine bağırmaya başladığını ve yumrukla omzuna vurduğunu, boğazındaki kolyeyi almaya çalıştığını, vermemesi üzerine aralarında arbede yaşandığını, bu sırada evde bulunan çocukların araya girmesi üzerine fırsatını bularak sokağa kaçtığını, sanığın, peşinden gelerek kendisini kovaladığını, bağırması üzerine ise eve geri döndüğünü, polis imdat hattını araması üzerine polislerin geldiğini, bu olaya üvey kızı ...’nin tanık olduğunu, şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; kolluktaki ifadesinin doğru olduğunu ancak orada sanığın boynundaki kolyeyi almaya çalıştığını söylemiş ise de tartışmaları esnasında sanığın “Boynundaki kolyeyi bile ben aldım.” diyerek kolyeye asıldığını, korktuğu için kaçtığını, sanığın kolyeyi almaya çalışıp çalışmadığını bilmediğini, ancak o an için sanığın boynundaki kolyeyi almaya çalıştığını düşündüğü ve kendisini darbettiği için o şekilde beyanda bulunduğunu, sanık ile tartıştıkları sırada kolyeyi kendisi aldığı için kolyeye asıldığını ve amacının yağma olmadığını söylediğini, kolyeyi kendisine sanığın aldığını, şikâyetçi olmadığını,
Bozma sonrası; olay tarihinde sanık ile tartıştıklarını ve bu sırada sanığın üzerine geldiğini, sanığı ittirdiğini, bu sırada sanığın elinin boğazına değdiğini, yaralanmasının bu şekilde oluştuğunu, sanık ile hâlâ beraber yaşadıklarını, olay tarihinde sanığın üzerine gelip “Kolyeni dahi ben aldım.” demesi üzerine korktuğunu, kavganın sebebi sorulduğunda da ilk eşinden olan çocuklarına aralarındaki kavgaları anlattığı gerekçesiyle sanığın kendisine bağırdığını,
Tanık ... kollukta; babası olan sanık, üvey annesi olan mağdur ve dört kardeşi ile birlikte yaşadıklarını, mağdurun resmiyette sanık ile evli gözükmediği için dulluk maaşı aldığını, bu maaşı sanığa vermediği için de sürekli kavgalı olduklarını, olay günü gece geç saatlerde sanığın eve geldiğini ve mağdur ile tartışmaya başladıklarını, seslerini duyması üzerine uyandığını, sanığın mağdura “Senin oğlunu kardeşini öldüreceğim, onların a. koyacağım, ben onlara yapacağımı biliyorum.” dediğini, bu sırada mağdurun boynunda bulunan altın kolyeyi almaya çalıştığını fakat alamadığını, tartıştıkları esnada sanığın mağdura vurduğunu görmediğini, sadece iteklediğini, sanığın kolyeyi almaya çalıştığı sırada mağdurun boynundan yaralandığını, bu sırada eve polislerin geldiğini,
Mahkemede ise sanığın babası olduğunu beyan ederek tanıklık yapmak istemediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... müdafisiz olarak kollukta; mağdur ile on üç yıldır resmî nikahsız olarak evli olduklarını ve ... ... isminde bir çocuklarının olduğunu, 02.05.2015 tarihinde saat 00.30 sıralarında ... ... ile ...’dan dönerken mağdurun eski eşinden olan ... isimli kızının kendisini arayarak “Annem ile ben seni ayırtacağım, boşandıracağım, senin yuvanı bozacağım, sen anneme huzursuzluk veriyormuşsun, ben annemi babamla barıştıracağım, beni annemle barıştır.” dediğini, kendisinin de “Sizin benimle ilişkiniz yok, anneni ara görüş!” şeklinde karşılık verdiğini, eve gelip yatak odasına geçtiğinde mağdura ... ilindeki kızının kendisini arayarak anlattıklarını söylediğini, yatağa yattığında mağdurun kendisini iterek aşağı düşürdüğünü, sonrasında aralarında tartışma yaşandığını, mağdurun bağırarak sokağa çıkması üzerine sakinleştirmek için onun peşinden kendisinin de dışarı çıktığını, sonrasında polislerin geldiğini, suçlamayı kabul etmediğini, mağdura vurmadığını, boğazındaki altın kolyeyi almaya çalışmadığını, aralarında sözlü tartışma yaşandığını, mağdurun sinir hastası olduğunu, mağdurun boğazındaki yaralanmayı kolyesine ve iple takılı olan altına asılarak kendisinin yaptığını, mağdurun sürekli olarak “Senin çocukların, benim çocuklarım.” diyerek tartışma çıkardığını,
Mahkemede; mağdurun gayri resmî eşi olduğunu, yaklaşık on üç yıldır beraber yaşadıklarını, olay günü evde bulundukları sırada ailevi nedenlerle tartıştıklarını, mağdura “Neyiniz eksik? Boynundaki kolyeyi bile ben aldım.” dediğini, mağduru darbetmediğini ve boynundaki kolyeyi almaya çalışmadığını, onu tehdit etmediğini ve hakaret etmediğini, zaten suça konu kolyeyi hediye olarak kendisinin aldığını,
Bozma sonrası; olay tarihinde bir yanlış anlaşılmadan dolayı mağdur ile tartıştıklarını ve aralarında arbede yaşandığını, ancak kolyeyi almak amacıyla elini mağdurun boğazına sallamadığını, mağduru sevdiği için kolyeyi ona kendisinin aldığını, hâlâ birlikte yaşadıklarını ve aralarında bir sorun olmadığını, kavganın sebebi sorulduğunda da o tarihte mağdurun kızının kendisini arayıp hakaret etmesi olduğunu,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK'nın "Yağma" başlıklı 148. maddesinde; "Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmeye yer verilmiştir.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir ya da tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir ya da tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle "mal aleyhine" işlenen bir suçtur.
TCK'nın 149. maddesinde yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında gece vakti işlenmesi, yol kesmek suretiyle ya da konutta, ... yerinde veya bunların eklentilerinde işlenmesi hâlleri de sayılmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdur ile sanığın yaklaşık on üç yıldır resmî nikahsız olarak aynı çatı altında yaşadıkları, olay günü geceleyin evde bulundukları sırada sanığın "Senin oğlunu kardeşini öldüreceğim, ben onlara yapacağımı biliyorum." diyerek mağduru tehdit ettiği, cebir uygulayarak mağdurun boynunda bulunan altın kolyeyi almaya çalıştığı, ancak mağdurun karşı koyması ve araya tanık ...'ün girmesi üzerine mağdurun fırsatını bularak dışarıya kaçması nedeniyle alamadığı iddiası ile kamu davası açılan olayda; mağdurun soruşturma aşamasında, sanığın eve girer girmez kendisine bağırmaya başladığını ve yumrukla omzuna vurduğunu, boğazındaki kolyeyi almaya çalıştığını, kendisinin ise vermemesi üzerine aralarında arbede yaşandığını, bu sırada evde bulunan çocukların araya girmesi üzerine fırsatını bularak sokağa kaçtığını beyan etmesine rağmen kovuşturma aşamasında bu beyanından dönerek sanığın kolyeyi almaya çalışıp çalışmadığını bilmediğini, ancak o an için sanığın boynundaki kolyeyi almaya çalıştığını düşündüğü ve kendisini darbettiği için o şekilde beyanda bulunduğunu ifade etmesi, sanığın atılı suçu işlemediğini savunması, tanık ...’ün de, sanığın babası olduğunu beyan ederek tanıklıktan çekinip mahkeme huzurunda beyanda bulunmaması nedeniyle kollukta alınan beyanının hükme esas alınamayacağı hususları birlikte göz önünde bulundurulduğunda; sanığın suça konu kolyeyi almaya çalıştığına dair mağdurun çelişen beyanı dışında delil bulunmaması nedeniyle sanığın beraatine ilişkin Yerel Mahkeme hükmünün isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme gerekçesinin isabetli olduğuna, usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "İncelenen dosya kapsamına ve özellikle mağdurenin olayın hemen ardından soruşturma evresindeki samimi anlatımlarına, bunu doğrulayan ve omzuna yumrukla vurulmasının ardından suçun konusunu oluşturan kolyenin sanık tarafından boynundan zor kullanılmak suretiyle çekilip koparılmaya çalışıldığı ancak karşı koyması neticesinde eylemin tamamlanamadığı yönündeki mağdurenin iddiasıyla tamamen örtüşen 'mağdurenin boyun bölgesinde hiperemi, sol tarafta abrazyon, sağ omuzda da hassasiyet' bulgularını gösteren adli rapor içeriğine göre, sanığın üzerine atılı yağmaya teşebbüs suçunun sübut bulduğu görüşünde bulunmam nedeniyle sayın çoğunluğun sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği yönündeki düşüncesine iştirak edemiyorum." görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle Yerel Mahkeme hükmünün bozulması gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yerel Mahkemenin direnme gerekçesinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2019 tarihli ve 492-464 sayılı direnme kararına konu hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.