Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/395
Karar No: 2022/399
Karar Tarihi: 02.06.2022

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/395 Esas 2022/399 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/395 E.  ,  2022/399 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi

    Sanık ...’ın; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan TCK’nın 220/1, 62, 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4-5, 43/1, 62, 61/7, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis ve 150.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba, sanık ...’ın; suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçundan TCK’nın 220/1, 62, 53 ve 58/9. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4-5, 43/1, 62, 61/7, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis ve 56.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba, sanıklar ... ve ...’ın; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4, 62, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis ve 20.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna ve mahsuba, sanıklar ..., ... ve ...’ün; uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4, 62, 52/2-4, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis ve 10.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, taksitlendirmeye, hak yoksunluklarına ve mahsuba ilişkin ... 8. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.03.2015 tarihli ve 124-64 sayılı, sanıklar ..., ..., ... ve ... yönünden resen de temyize tabi olan hükümlerin Cumhuriyet savcısı ile sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 10.03.2016 tarih ve 17287-2307 sayı ile;
    "...Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine, ancak;
    a- Sanıklar ..., ... ve ...'ün araçları ile nakledip 11.07.2008 tarihinde yapılan operasyon öncesi belirlenemeyen bir yere götürdükleri iddia ve kabul olunan iki kutunun içerisindeki maddenin uyuşturucu olup olmadığının tespit edilemediği, kendilerinde herhangi bir uyuşturucu veya uyarıcı madde ele geçirilemediği tüm dosya kapsamından anlaşılan sanıkların mahkumiyetlerini gerektirir kesin delil bulunmadığı gözetilmeden, yüklenen suçtan beraatleri yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi,
    b- Kendilerinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçmeyen sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...'un; savunmalarının aksine, haklarında verilen mahkûmiyet hükümleri onanarak kesinleşen diğer sanıklar da ele geçirilen eroin maddeleri ile ilgileri olduğuna ya da bu sanıkların uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna iştirak ettiklerine, sanıklar ... ve ...'ın suç işlemek için davaya konu örgütü kurup yönettiklerine dair somut olay ve olgularla örtüşmeyen telefon konuşmaları ile sanık ... yönünden başkaca delillerle desteklenmeyen fiziki takip tutanakları dışında kuşku sınırlarını aşan yeterli ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden yüklenen suçlardan beraatleri yerine mahkûmiyetlerine karar verilmesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 27.01.2017 tarih ve 172-10 sayı ile direnme kararı vererek sanıkların önceki hükümler gibi mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu ve sanıklar ..., ..., ... ve ... yönünden resen de temyize tabi olan bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ile sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05.04.2018 tarihli ve 22368 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 307. maddesi uyarınca Özel Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 28.06.2018 tarih ve 3890-3010 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hükümler kurulmadan önce usulüne uygun olarak Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Yerel Mahkemece verilen mahkûmiyet hükümlerinin Özel Dairece, sanıklar ... ve ... hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile örgüt faaliyeti kapsamında uyuşturucu madde ticareti yapma, sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarının sübut bulmadığı gerekçeleriyle bozulmasından sonra sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile sanıklar müdafilerinin hazır bulundukları 17.06.2016 tarihli ve sanıklar ... ve ... ile sanıkların müdafilerinin hazır bulundukları 27.01.2017 tarihli oturumlarda Özel Daire bozma ilamına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısı, sanıklar müdafileri ile sanıklardan diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmaya son verilip direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu anlaşılmaktadır.
    Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
    Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK'nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesi;
    "1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
    2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
    3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir." şeklinde düzenlenmiş iken, 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname'nin 148. maddesi ile üçüncü fıkraya "Bu aşamada zorunlu müdafiin hazır bulunmaması hükmün açıklanmasına engel teşkil etmez." cümlesi eklenmiştir.
    Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamında bulunan kişilerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanuni temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanuni temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu kurallar tez (iddia) ile antitezin (savunmanın) çatışmasıyla sonuca (karara) ulaşılan bir sürecin karşılığı olan muhakeme sonunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
    Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CMUK’nın 251. ve 5271 sayılı CMK’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usul yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
    Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıtlara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
    Bu konuda öğretide; "İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır." (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, ..., ....193, 936-937); "Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir." (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, ..., 1970, ....258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
    Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının alınmasından sonra yine CMK’nın 216. maddesinde yer alan sıralama gözetilerek taraflara söz hakkı tanınacağından, Cumhuriyet savcısının, davanın esasına ilişkin görüşü alınmaksızın ve hazır bulunan sanığa esas hakkında savunma yapma imkânı tanınmaksızın hüküm kurulması, ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri olan savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    Yerel Mahkemece verilen hükümlerin Özel Dairece bozulmasından sonra, sanıklar ..., ..., ..., ..., ... ve ... ile sanıklar müdafilerinin hazır bulundukları 17.06.2016 tarihli ve sanıklar ... ve ... ile sanıkların müdafilerinin hazır bulundukları 27.01.2017 tarihli oturumlarda Özel Daire bozma ilamına ilişkin olarak Cumhuriyet savcısı, sanıklar müdafileri ile sanıklardan diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan duruşmanın bitirildiği ve direnme kararına konu hükümlerin kurulduğu dosyada;
    Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, esas hakkındaki görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edilen yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda 17.06.2016 ve 27.01.2017 tarihli oturumlarda Cumhuriyet savcısı tarafından beyan edilen ve CMK’nın 216. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşmada ortaya konulan delille yönelik olan "Usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay bozma ilamına uyulması talep olunur." şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulunmamaktadır. Dolayısıyla Yerel Mahkemece Cumhuriyet savcısının esasa ilişkin görüşü alınmadan direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin kurulduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, söz konusu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin sanıklar hakkında kurduğu direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü alınmadan ve hazır bulunan sanıklara esasa ilişkin savunma yapma imkânı tanınmadan yargılamaya son verilip hüküm tesis ve tefhim edilmesi isabetsizliğinden, diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
    1- ... 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.01.2017 tarihli ve 172-10 sayılı direnme kararına konu hükümlerin, Cumhuriyet savcısından esas hakkındaki görüşü sorulmadan ve hazır bulunan sanıkların esasa ilişkin savunmaları tespit edilmeden yargılamanın bitirilmesi isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 02.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi