Esas No: 2021/168
Karar No: 2022/422
Karar Tarihi: 07.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2021/168 Esas 2022/422 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2021/168 E. , 2022/422 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Sanık ...’in çocuğun basit cinsel istismarı suçundan TCK'nın 103/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK'nın 109/1, 109/3-b-f, 109/5 ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden aynı Kanun’un TCK’nın 53/1 ve 58/6. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ...1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.04.2012 tarihli ve 410-490 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 04.06.2015 tarih ve 11291-6846 sayı ile;
“Resmî bir kurumda doğup doğmadığı dosya kapsamından anlaşılmayan mağdurun doğumdan 3 yıl sonra nüfusa tescil edilmesi ve sanık ...'un da mağdurun on yedi yaşında olduğunu söylediği yönündeki savunması karşısında, suç niteliğine etkisi nazara alınarak öncelikle resmî bir kurumda doğup doğmadığının araştırılıp doğmadığının tespit edilmesi hâlinde mağdurun yaş tespitine esas olacak şekilde kemik grafileri çektirilip tam teşekküllü bir hastaneden içinde radyoloji uzmanının da bulunduğu ... kurulundan rapor alınması, duraksama hâlinde Adli Tıp Kurumundan görüş alınarak gerçek yaşının bilimsel şekilde saptanmasından sonra suç niteliği ile sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu kabul edilerek şikâyet yokluğundan sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi gereğince düşürülmesine, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise beraatine ilişkin ...1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.03.2018 tarihli ve 465-387 sayılı hükümlerin, mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 17.12.2020 tarih ve 6749-5968 sayı ile;
“Kovuşturma evresinde on beş yaşını tamamlamış olan mağdurun usulüne uygun şekilde yapılan tebligata rağmen duruşmaya katılmaması karşısında, yaş küçüklüğü nedeniyle tayin edilen vekilin davaya katılma ve hükümleri temyize hakkı bulunmadığı gibi mahkemece verilen katılma kararı da bu hakkı vermeyeceğinden, vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 317. maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.01.2021 tarih ve 35388 sayı ile;
"...Dosya kapsamından suç tarihinde 12 olan katılan mağdur ...'in velayetini elinde bulunduran annesi ...'un 25.03.2008 günlü celsede sanıktan şikâyetçi olduğu ve kamu davasına katılma talebinde bulunduğu, bu beyana paralel olarak mağdurun yaşı nedeniyle yasa hükmü gereğince zorunlu olarak atanan vekilin de sanıktan şikâyetçi olduklarını ve katılma isteğinde bulunduklarını beyan ettiği, ilk derece mahkemesi tarafından usulünce hem velisinin hem de mağdurun kamu davasına katılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Mağdur hiçbir aşamada duruşmada hazır edilememiştir. Bozma sonrası duruşmaya celbi için çıkarılan tebligatın yapılamadığı, katılmayı ortadan kaldıracak şekilde şikâyetten vazgeçmeye dair bir beyanın da dosyaya intikal etmediği anlaşılmaktadır.
CMK'nın 2. maddesi vekili; katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukat olarak tanımlamıştır ki bu sıfatın gereği olarak vekilin, temsil ettiği kişi veya onun yasal temsilcilerinin iradesine aykırı olmamak üzere temsil ettiği kişinin kamu davasına katılmasını isteme veya hükmü onun adına temyiz etme hak ve yetkisinin olduğu açıktır. Aksinin kabulü CMK'nın 239. maddesinin TBMM gerekçesinde açıklanan ihdas nedeniyle çelişecektir. Zorunlu vekili işlevsiz kılacak, hukuki yardıma muhtaç olduğu ve bu nedenle bir vekille temsilinde zorunluluk bulunduğu yasa hükmü ile kabul edilen mağdurun haklarının korunmasını imkânsız hâle getirecektir. Sanığın olduğu kadar mağdurun da adalete erişme hakkının bulunduğu düşünüldüğünde bu aynı zamanda bir hak ihlali olacaktır.
Somut olayda; mağdurun yasal temsilsi olan velisinin kamu davasına katılma isteğinin bulunması karşısında 15 yaşından küçük mağdura atanan zorunlu vekilin de bu iradeye uygun olarak mağdurun kamu davasına katılmasını isteme hakkının bulunduğu ve bu hakkı kullandığı, mahkemece mağdurların da kamu davasına katılmasına karar verildiği gözetildiğinde, katılan sıfatını kazanan mağdurun vekili olarak zorunlu vekilin mahkemece verilen hükmü, CMK'nın 242. maddesinin mağdura verdiği bir hakkın kullanılması kapsamında velisinin ya da mağdurun kanun yoluna başvurması şartına bağlı olmaksızın hükümleri temyiz edebileceği kabul edilmelidir. Katılan sıfatını kazanan mağdurun yine katılan sıfatını kazanan yasal temsilcisinin hükmü temyiz etmemesine rağmen katılan mağdurlar zorunlu vekillerinin temyiz etmiş olması, zorunlu vekil ile mağdur velisi arasında irade çatışması olduğunu göstermeyecektir. Vekil ile velayeti elinde bulunduran yasal temsilcilerin iradesinin çatışmasından ancak 15 yaşından küçük mağdurun yasal temsilcilerinin sanıktan şikâyetçi olmaması hâlinde bahsedilebilecektir. Temyiz konusu olayda böyle bir çatışma bulunmamaktadır. Bu nedenle 15 yaşından küçük katılan mağdura atanan zorunlu vekilin hükmü temyize hakkının bulunduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Dairesince 08.04.2021 tarih ve 698-2855 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan kurulan düşme ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan beraat hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; mağdur vekilinin sanık hakkında kurulan hükümleri temyiz etme hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de sanığın, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 29.04.2021 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi gereğince öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık ...’in Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 29.04.2021 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın "Sanığın veya hükümlünün ölümü" başlıklı 64. maddesi;
"Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun "Adlî sicil bilgilerinin silinmesi" başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun'un "Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi" başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir." biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
"2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanırlar.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu "itirazname" denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (... Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, ... 2020, s. 956.).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, ..., 2021, s. 894-899.). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sanık ...’in; eyleminin reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu oluşturduğu kabul edilerek şikâyet yokluğundan sanık hakkında açılan kamu davasının CMK’nın 223/8. maddesi gereğince düşürülmesine, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan ise beraatine ilişkin Yerel Mahkemece verilen hükümlerin, mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle beraat ve düşme hükümleri kesinleşen sanığın, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 29.04.2021 tarihinde vefat ettiği anlaşılmakla;
Mağdur vekilinin hükümleri temyiz etmeye hakkı bulunduğu yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının hükmün hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, hakkında verilen beraat ve düşme kararları Özel Dairece temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle kesinleşen sanığın itiraz tarihinden sonra ölmesi nedeniyle temyiz isteminin reddi kararının isabetsiz olduğu belirlense dahi yapılacak temyiz incelemesi sonucunda dosyayı yeniden ele alan Yerel Mahkemece sanık hakkında açılan kamu davaları ölüm sebebiyle düşürüleceğinden hükümlerin, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusuz kaldığı, bu nedenle de sanığa yönelik itiraz bakımından Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında sanık hakkında belirlenen asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.