Esas No: 2019/204
Karar No: 2022/419
Karar Tarihi: 07.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/204 Esas 2022/419 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2019/204 E. , 2022/419 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Sanık ...’nun basit cinsel saldırı suçundan TCK'nın 102/1, 102/3-b, 43 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 30.11.2012 tarihli ve 1393-1036 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 23.06.2014 tarih ve 1638-8482 sayı ile;
“Beyanı hükme esas alınan ve mağdurla birlikte işten çıkarılan tanık ...'in soruşturmadaki ilk beyanını genişleterek, bunun da ötesinde mağdurun beyanlarında hiçbir şekilde yer almayan ve mağdurun beyanlarını aşar şekilde mağdurun kendisine ‘...sanığın göğüslerini tuttuğunu, birkaç kez tutmaya çalıştığını, bacaklarının arasını ellediğini, beline sarıldığını...’ anlattığı şeklindeki beyanı, tanık ...'in odaya girerek mağdurun da anlatımlarına konu olan olayı gördüğünü beyan etmesine karşın mağdurun aşamalardaki beyanlarında sanığın kendisine yönelik bu eylemi sırasında tanık ...'in odaya girdiğinden hiç bahsetmemesi, yine tanık ...in soruşturmadaki beyanında olayı tanık ...'den öğrendiğini belirtmesine rağmen, duruşmadaki beyanında olayı diğer tanık ...'den öğrendiğini belirtmesi karşısında, öncelikle mağdurun şikâyet tarihinden önce olayları ilk kez naklettiği iddia olunan ve şikâyet dilekçesinde de dinlenilmesi talep edilen santral görevlisi ...'nun duruşmaya celp edilip tanık sıfatıyla olaya ilişkin bilgi ve görgüsünün saptanmasından, tanık ...'in beyanları mağdura ve mağdurun beyanları da tanık ...'e okunarak adı geçenlerin beyanları arasındaki çelişkiler ile tanık ...in beyanları kendisine okunmak suretiyle aradaki çelişkilerin giderilmesinden sonra, tanıklar ...ve ...'in kendi aralarında internet üzerinden yaptıkları MSN görüşmelerinde işten çıkma planları yaparak mağdur ...'ın da kendileriyle birlikte hareket edeceğini ve savcılığa da şikâyette bulunacağını belirtmeleri ve aynı görüşmelerde sanık hakkında kullandıkları hakaret içeren sözlerin sanık tarafından öğrenilmesi üzerine mağdur ve tanıkların işten çıkarılmalarından sonra mağdurun öncelikle sanık hakkında Cumhuriyet savcılığına şikâyette bulunup daha sonra da hem mağdurun hem de tanıklar ...ve ...'in sanığın sahibi olduğu şirket aleyhine tazminat davaları açmış olmaları ayrıntılı olarak irdelenip 5271 sayılı CMK’nın 230/1-b maddesine uygun şekilde hangi delille hangi nedenle üstünlük tanındığı gerekçeli olarak tartışılıp karar yerinde gösterilmek suretiyle sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması,
Kabule göre de;
Hapis cezasına mahkûmiyetinin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, sanığın sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan TCK'nın 6545 sayılı Kanun ile değişik 102/1-2. cümle, 102/3-b, 43 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... 5. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.10.2015 tarihli ve 395-582 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 31.10.2018 tarih ve 4515-6358 sayı ile; "Sanığa verilen hapis cezasının kanunî sonucu olarak TCK'nın 53. maddesinde düzenlenen hak yoksunluklarına hükmedilmemiş ise de bu husus infaz aşamasında da nazara alınabileceğinden bozma nedeni yapılmamıştır." eleştirisiyle onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.12.2018 tarih ve 8972 sayı ile;
"...Her ne kadar Mahkemece olayın bu şekilde gerçekleştiği kabul edilerek sanığın, atılı basit cinsel istismar suçundan mahkûmiyetine karar verilmişse de;
1- Mağdurun aşamalarda verdiği beyanları kendi içerisinde ana hatları ile benzerlik gösterse de sanığın cinsel saldırı ve cinsel taciz teşkil eden eylemlerini kısa aralıklarla yaklaşık dokuz ay gibi uzunca bir süredir devam ettirmiş olmasına karşın, iffetine ve kadınlık onuruna yönelik bu denli ağır eylemler karşısında adli mercilere başvurmamış olması, adli mercilere başvurmamasının gerekçesini ‘ailesinin maddi durumu iyi olmadığından çalışmak zorunda kaldığı’ şeklinde açıkladığı hâlde, kendisini parasal açıdan sanığa daha fazla bağımlı kılacak ve işten ayrılmasını zorlaştıracak olmasına karşın banka kredisi için müracaatta bulunmasının bu savıyla çelişmesi, ayrıca dokuz ay boyunca sanık hakkında şikâyette bulunmamasına karşın kendisi ile aynı gün işten çıkarılan tanıklar ...ve ... ile birlikte hareket ederek, işten çıkarıldığı günden bir gün sonra şikâyette bulunması ve bundan sonra sanık aleyhine işten çıkarılması sebebiyle tazminat davası açması,
2- Beyanları hükme esas alınan ve suç tarihinde şirkette personel müdürü olarak çalışan tanık ...'in soruşturma aşamasında alınan ilk beyanlarını genişleterek, katılanın beyanlarında da yer almayan ve bu beyanları aşacak şekilde ‘katılanın kendisine sanığın göğüslerini tuttuğunu, birkaç kez de tutmaya çalıştığını, bacaklarının arasını ellediğini, beline sarıldığını anlattığı...’nı beyan etmesi, yine tanık ...'in sanığın odasına girdiğinde sanığın katılana yönelik eylemlerine tanık olduğunu beyan etmesine karşın, katılanın bozma sonrasında yapılan yargılamaya kadar olan tüm aşamalarda tanık ...'in olayı gördüğünden hiç bahsetmemiş olması, bozma ilamı doğrultusunda beyanlar arasındaki çelişkiler katılandan ve tanıktan sorulduğunda da tatmin edici yanıtlar alınamaması ve mevcut çelişkilerin giderilememiş olması,
3- Yine beyanları hükme esas alınan ve suç tarihinde şirkette finansman müdürü olarak çalışan tanık ...in soruşturma aşamasında alınan beyanlarında olayı tanık ...'den öğrendiğini ve daha sonra katılanın olayı kendisine anlattığını söylemesine karşın, duruşmada tanık ...'den öğrendiğini beyan etmesi, bozma sonrasında alınan beyanlarında ise önceki beyanları arasındaki çelişkinin giderilememiş olması,
4- Beyanları hükme esas alınan tanıklar ... ve ...ile sanık arasında, şirketin ... şubesindeki bazı personelin işten çıkarılması nedeniyle bu tanıkların da işten ayrılma planı yaptıkları sırada, MSN üzerinden sanık aleyhine küfürlü konuşmalar yaptıklarının ifşa olması ve tanıkların sanık tarafından işten çıkartılması nedeniyle husumet bulunması,
5- İfşa olan MSN görüşmelerinde katılanın da adının geçmesi üzerine sanık tarafından işten çıkarılmış olması nedeniyle, sanıkla katılan arasında da husumet bulunması,
6- Beyanları hükme esas alınan tanıklar ... ve ...'in de bu olaydan sonra işten ayrılmış olmaları ve sanıkla aralarında tazminat davalarının bulunması dikkate alındığında, objektif beyanda bulunmalarının beklenemeyeceği,
7- Tanık ... tarafından ifşa olunan ve tanıklar ...ve ... ile... isimli şahıs arasında geçen MSN görüşmelerine ilişkin dökümde sanık aleyhine yoğun küfür içeren sözlerle birlikte sanığın ticari hayatının bitirilmesine yönelik diyalogların tespit edilmesi, hatta bunlardan birinde katılanın da ikna edilerek sanık aleyhine savcılığa müracaatının sağlandığının ifade edilmiş olması,
8- Tanık Ergün'ün yeminli beyanlarında olaydan sonra tanıklar ...ve ... ile... isimli şahısla konuyu görüşmek için randevu ayarladığını, tanıkların davalarından vazgeçmek ve anlaşmak için sanıktan bir miktar para istediklerini, bu teklifi sanığa ilettiğini ancak sanığın kabul etmediğini söylemesi,
9- Tanıklar Arif, ... ve katılan tarafından sanığa yönelik, olay tarihinden sonra açıldığı anlaşılan tazminat davalarına ilişkin ... 3. ... Mahkemesinin 2011/648, 2011/649 ve 2011/651 esas sayılı dosyaların bulunması, dikkate alındığında dosya kapsamında, sanığın atılı basit cinsel istismar suçunu işlediğine dair, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve inandırıcı nitelikte delil bulunmamaktadır.
Bu durumda, sanık tarafından işlendiği sabit olmayan atılı basit cinsel istismar suçundan CMK’nın 223/2-e maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerekirken, mahkûmiyetine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Dairesince 13.03.2019 tarih ve 10321-8196 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de sanığın, Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 27.02.2020 tarihinde öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, Yargıtay İç Yönetmeliği'nin 27. maddesi gereğince öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre sanık ...'nun Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 27.02.2020 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Ön sorun bakımından isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi için karar tarihinden sonra sanık veya hükümlünün ölmüş olmasına bağlanan hukuki sonuçlarla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.
TCK’nın "Sanığın veya hükümlünün ölümü" başlıklı 64. maddesi;
"Sanığın ölümü hâlinde kamu davasının düşürülmesine karar verilir. Ancak, niteliği itibarıyla müsadereye tabi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak bunların müsaderesine hükmolunabilir.
(2) Hükümlünün ölümü, hapis ve henüz infaz edilmemiş adlî para cezalarını ortadan kaldırır. Ancak, müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin olup ölümden önce kesinleşmiş bulunan hüküm, infaz olunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam edileceği; hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte, müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
Buna göre, kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi hâlinde kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölüm, ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirdiğinden iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş bulunan para cezaları mirasçılarına iade edilmeyecek, buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları da mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderlerine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
Suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından, düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, fakat ortada suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında da açıklandığı üzere, temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.
Öte yandan, 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun "Adlî sicil bilgilerinin silinmesi" başlıklı 9. maddesinin ikinci fıkrasında ilgilinin ölümü üzerine adli sicil bilgilerinin, aynı Kanun'un "Adlî sicil ve arşiv bilgilerinin silinmesi" başlıklı 12. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde ise ilgilinin ölümü üzerine adli sicil ve arşiv bilgilerinin tamamen silineceği hüküm altına alınmıştır.
Gelinen aşamada itiraz olağanüstü kanun yoluna başvurulmasına ilişkin esaslar ve başvuru amaçları ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz tarihinden sonra hükümlünün ölmesi durumunda nasıl bir karar verilmesi gerektiği üzerinde de durulmalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı kurumu, 1412 sayılı CMUK'da temyize ilişkin hükümler içerisinde düzenlenmişken, 5271 sayılı CMK'da olağanüstü kanun yolları kısmında yer almıştır. 1412 sayılı CMUK’nın 322/4. maddesi; "Ceza dairelerinden birinin kararına karşı Cumhuriyet Başmüddeiumumisi, ilamın kendisine verildiği tarihten otuz gün içinde Ceza Umumi Heyetine itiraz edebilir." biçiminde iken, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi; "Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re'sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir. 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun'un 99. maddesiyle de, 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesine;
"2- İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
3- Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir." şeklindeki (2) ve (3) numaralı fıkralar eklenmek suretiyle madde son şeklini almıştır.
Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay ilgili Ceza Dairesince hükme ilişkin karar verilmesiyle olağan kanun yolları sona ermektedir. Bu aşamadan sonra ancak 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca olağanüstü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı gündeme gelebilecektir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi, Yargıtay Ceza Daireleri kararlarına karşı başvurulan olağanüstü bir kanun yolu olup bu yetki sadece Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına aittir. Yargıtay Cumhuriyet Savcıları, Yargıtay Kanunu'nun 28. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı adına bu yetkiyi kullanırlar.
İtiraz, daire kararında gerek maddî ve gerek usul hukukuna aykırı olduğu saptanan hususlara yönelik olabilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itiraz yasa yoluna başvurusunu "itirazname" denilen belgeyi düzenleyerek yapar. İtiraz başvurusunda itiraz nedenlerinin açık ve gerekçesiyle birlikte yazılı olarak bildirilmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, itiraz üzerine incelemeyi dosya üzerinden yapar ve düşme sebebi varsa davanın düşmesine karar verir. İtiraz nedenlerini yerinde görmezse itirazı reddeder, yerinde görürse, kararı ıslah eder. İtirazın reddedilmesi hâlinde Ceza Dairesinin kararı konusunda bir karar vermesi gerekmez (... Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Basım Yayım Dağıtım, 19. Bası, ... 2020, s. 956.).
5271 sayılı CMK’nın olağanüstü yasa yolları bölümünde yer alıp 308. maddesinde düzenlenen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının, Özel Ceza Daire kararlarındaki hukuka aykırılıkların, Ceza Genel Kurulu tarafından giderilmesini isteme ve bu yolla içtihat birliğini sağlama işlevi de bulunmaktadır. Kanun yollarının ortak amacı, temyiz edilen kararların hukuka ve maddi gerçeğe uygunluğunun denetlenmesi olup Yargıtay Ceza Dairelerinin temyiz incelemesi sonucunda verdikleri kararların da, temyiz incelemesinin kapsamı gözetilerek gerek maddi gerekse muhakeme hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulabileceğinde bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bununla birlikte, kanun yolu davası açabilmek için korunan hukuki yararın ihlâl edilmiş olması gerekir. Kanun yolu başvurusunun temel şartlarından biri karardan zarar görme şartıdır (Feridun Yenisey, ... Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Seçkin Yayıncılık, 9. Baskı, ..., 2021, s. 894-899.). Olağanüstü kanun yollarının genel amacı, kesin hükmün otoritesinin ancak çok ciddi boyutta hukuka aykırılıkların bulunması hâlinde hukuk düzenince kabul görmeyerek ortadan kaldırılmasıdır. Yargısal kararın güvenirliği ve hukuki kesinlik ilkeleri de dikkate alındığında, ancak hukuki yararın bulunması kaydıyla olağanüstü kanun yollarına başvurulabileceği kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
Sarkıntılık suretiyle basit cinsel saldırı suçundan verilen mahkûmiyet kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen sanık ...’nun Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminden alınan güncel nüfus kaydına göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazından sonra 27.02.2020 tarihinde vefat ettiği anlaşılmakla;
Sanık ... hakkında beraat kararı verilmesi yönündeki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının hükmün hukuka uygunluğunun denetlenmesi ve bu yolla içtihat birliğinin sağlanması amacını taşımakla birlikte, hakkında verilen mahkûmiyet kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşen sanığın itiraz tarihinden sonra ölmesi nedeniyle ceza mahkûmiyeti ve mahkûmiyete bağlı tüm sonuçlar ortadan kalkmış bulunacağından mahkûmiyet kararından zarar görme şartının gerçekleşmesi artık söz konusu olmadığı gibi sadece sanık açısından sonuç doğuracak olan hükmün, maddi ceza hukuku veya muhakeme hukukuna uygun olup olmadığının denetlenmesinde de hukuki bir yarar kalmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının konusuz kaldığı, bu nedenle de sanığa yönelik itiraz bakımından Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu ön sorun yönünden reddine karar verilmelidir.
Ulaşılan sonuç karşısında sanık hakkında belirlenen asıl uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 07.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.