
Esas No: 2021/287
Karar No: 2021/3719
Karar Tarihi: 06.04.2021
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2021/287 Esas 2021/3719 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 3. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde birleştirilerek görülen alacak davalarından; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında, bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine yönelik olarak verilen karar, süresi içinde taraf vekillerince duruşma istemli olarak temyiz edilmekle; duruşma günü olarak belirlenen 06/04/2021 tarihinde davacı/birleşen davada davalı vekili Av.... ile davalı/birleşen davada davacı vekili Av.... geldiler. Açık duruşmaya başlandı ve hazır bulunan vekillerin sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00"e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı; akaryakıt istasyonları ve dinlenme tesisleriyle ilgili hizmet sektöründe faaliyette bulunduğunu, ... Kurumu’nun verdiği lisans ve ... A.Ş.’nin verdiği tahsis hakkı uyarınca, davaya konu Büyük ... Otogarı Kuzey ve Güney Akaryakıt İstasyonlarının işletme hakkına sahip olduğunu, davalı şirket ile akdettiği 24/12/2008 tarihli işletme sözleşmesi uyarınca, bahse konu iki adet akaryakıt istasyonunun alt işletmecilik hakkını davalıya devrettiğini; işbu sözleşmenin 3.1.2 maddesinde kararlaştırıldığı üzere işletmede kullanılacak tüm yazar kasaları, akaryakıt takibi için gerekli kontrol sistemlerini ve POS cihazlarını temin ettiğini, yine dava dışı ... A.Ş. ile imzalamış olduğu “istasyon bayilik sözleşmesi” gereği istasyonlarda satılan akaryakıtların alış bedellerinin de kendisi tarafından karşılandığını, davalının sözleşmeden kaynaklı yükümlülüğünün istasyonların işletilmesiyle sınırlı olduğunu, aralarındaki anlaşma gereği satış üzerinden elde edilecek karın yarı yarıya bölüşüleceği ve kuzey istasyonu için aylık 40.000 TL, güney istasyonu için ise aylık 20.000 TL kira bedelinin davalı tarafından kendisine ödeneceğinin sabit olduğunu, buna rağmen davalının yaklaşık 7 aydır kira bedelini ödemediği gibi nakit satışlardan elde ettiği karın % 50"sini de uhdesinde tuttuğunu, kar payı alacağının defalarca talep edilmesine rağmen ödenmediğini, bunun üzerine davalıya noterden
gönderdiği 28/05/2013 tarihli ihtarname ile sözleşmenin feshedildiğinin, sözleşmeye konu mecurun tesliminin ve 685.177,14 TL tutarındaki alacağının ödenmesinin bildirildiğini, ihtarnameye rağmen davalının halen akaryakıt istasyonlarının işletmeye devam ettiğini, ... A.Ş.’den bedeli ödenerek alınan akaryakıta da davalı tarafından el konulduğunu, tüm bu sebeplerle zarara uğradıklarını ileri sürerek; fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere, şimdilik 685.177,14 TL‘nin 31/05/2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı; davacı ile 22/12/2008, 24/12/2008 ve 12/03/2010 tarihli sözleşmeleri akdettiğini, en son akdedilen 12/03/2010 tarihli işletme sözleşmesiyle yeni hak ve sorumlulukların belirlendiğini, davaya konu taşınmazı dava dışı Büyük ... Otobüs İşletmeleri A.Ş. ve Uluslararası ... Otobüsçüler Derneğinden kiraladığını, kira bedellerini de bahse konu şirketlere ödediğini, işbu kira sözleşmesi uyarınca halen taşınmazda faaliyette bulunduğunu, davaya konu akaryakıt istasyonlarını 22/12/2008 tarihinden sözleşmenin haksız olarak feshedildiğini öğrendiği 28/05/2013 tarihine kadar aralıksız olarak 12/03/2010 tarihli sözleşme uyarınca işlettiğini, sözleşmenin feshi tarihi itibariyle davacıya borcunun bulunmadığını, aksine davacıdan alacaklı olduğunu savunarak; asıl davanın reddini istemiş, birleşen davada ise; 12/03/2010 tarihli sözleşmenin 10. maddesine göre, tesislerde yapılacak satışlara ilişkin doğacak KDV ve diğer tüm vergi, resim ve harçların davacı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığını, bugüne kadar davacının bir ödemede bulunmadığını ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davacı şirketten olan 2.191,627,61 TL tutarında cari hesap alacağı ile şimdilik 2.034.51,96 TL sözleşmeden kaynaklı vergi alacağından ibaret toplam 4.226.140,57 TL alacağının temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte, sözleşmenin davacı tarafından haksız feshedilmiş olması nedeniyle şimdilik 1.000.000 TL kar kaybının ise sözleşmenin feshedildiği tarihten itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, 07/06/2018 tarihli ıslah dilekçesi ile kar kaybına yönelik alacağını 22.831.820,09 TL’ye yükseltmiştir.
İlk derece mahkemesince; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 24/12/2008 tarihli sözleşmeyle başladığı, diğer sözleşmelerin devam sözleşmesi niteliğinde olduğu, irdelenmesi gereken 24/12/2008 tarihli sözleşmede her ne kadar kira bedelinden bahsedilmekte ise de; asıl olanın istasyonların fiilen davalı/birleşen davada davacı tarafından işletilerek gelirin paylaşılmasına ilişkin olduğu, sözleşmede özellikle nakit satış gelirlerinin paylaşım oranlarınında düzenlendiği ve ayrıca davacı/birleşen davada davalı firması tarafından keşide edilen 24/07/2013 tarihli ihtarnamedeki ortaklığa ilişkin beyanı da nazara alındığında, taraflar arasında istasyonun işletilmesine ilişkin olarak adi ortaklık sözleşmesi kurulduğu, tasfiye kurulundan alınan rapor ile tarafların hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği gerekçesiyle; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 2.033.751,83 TL cari hesap alacağı, 2.034.512,96 TL vergi alacağı ve 2.321.880 TL kar mahrumiyeti alacağının 26/06/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte birleşen dosya davalısından tahsiline karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin kararına karşı, taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu, tarafların göreve ve diğer hususlara ilişkin istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı gerekçesiyle, istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-HMK"nın 33. maddesine göre; hakim, Türk hukukunu re"sen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada ileri sürülen maddi olayların ve sözleşmelerin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir.
Uyuşmazlığın çözümü, davada dayanılan ve taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda toplanmaktadır.
Bir sözleşmenin niteliğini, yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tesbitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır(TBK md 19/1).
Bu aşamada, adi ortaklık ve ürün (hasılat) kirası sözleşmelerinin hukuki niteliğinin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Adi ortaklık; iki yada daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir(TBK md 620/1). Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, birbirlerinin kabiliyet ve şahsiyetlerine güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzelkişilerin, müşterek amacın gerçekleştirilmesini sağlayacak vasıtaları (katılım paylarını) ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.
Buna göre adi ortaklığın unsurları; kişi, müşterek amaç, müşterek amaç uğruna birlikte çaba (affectio societatis), katılım payı (sermaye) ve sözleşme bağı şeklinde belirtilebilir. Bu nedenle, her olayda bu unsurların var olup olmadığının araştırılması gerekir.
Ancak, adi ortaklığın, bazı komşu hukuksal müesseselerden, özellikle ürün (hasılat) kirası sözleşmesinden ayırt edilmesini sağlayan temel kriterler; müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurudur. Zira, ortaklığa sermaye olarak yalnızca emeğini koyan ortağın zarardan muaf tutulabileceğini öngören TBK"nın 623/3 maddesi hükmünün karşıt anlamına (argumentum a contrario) başvuran Türk doktrininde, ortaklığa sermaye olarak salt emeğini koyan ortak dışında hiçbir ortağın zarardan muaf tutulamayacağı, müşterek amacın ve sonuçta adi ortaklığın varlığından söz edebilmek için bütün ortakların hem kazanca ve hem de zarara katılmalarının gerekli olduğu görüşü egemendir. Ayrıca, ortakların müşterek amaca ulaşmak için birlikte çaba sarf etmek konusunda yükümlülük altına girmeleri, adi ortaklığın varlığı bakımından zorunludur. Bu unsur, ortaklık sözleşmesinin içeriğinde mutlaka yer almalıdır(Prof. Dr. ...; Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, 3.Baskı, ... 2012, s. 25-40).
Ürün (hasılat) kirası ise; kiraya verenin kiracıya ürün (hasılat) veren bir mal, işletme ya da hakkın kullanılmasını, semerelerinden yararlanılmasını veya işletilmesini belli bir bedel karşılığında terk ettiği kira türüdür(TBK md.357).
Hemen belirtmek gerekir ki, hem doğal hem de hukuki ürün getiren eşya ürün kirasına konu olabilir. Bu kapsamda işletmenin işletilmesi sonucu elde edilen kâr, hukuki ürün olarak nitelendirilebilir.
Lokanta, otel, kantin, hastane, okul, dükkan, fabrika gibi iş yerlerinin işletilmek maksadıyla kiraya verilmesinde, reklam panolarının kiralanmasında, taksi kiralarında söz konusu olan ürün kirasıdır (Prof.Dr. ...; Hasılat Kirasında Tarafların Hak ve Borçları, ... 2010, s. 3). Yerleşmiş Yargıtay uygulamasına göre de; kira sözleşmesinin, ürün kirasına ilişkin hükümlere tabi olabilmesi için, kiralananın işletme ruhsatıyla birlikte işletme hakkının devredilmiş olması gerekir.
Öte yandan, ürün kirasında; kira bedelinin, üründen bağımsız bir bedel olarak kararlaştırılması hâlinde genel ürün (hasılat) kirasından; buna karşılık kira bedeli, ürünün belli bir hissesi ya da bölümü olarak belirlenmiş ise, katılmalı (iştirakli) ürün kirasından söz edilir (6098 sayılı TBK m. 357). Bununla birlikte kira bedelinin karma olarak yani bir kısmı sabit bir miktar, bir kısmının da üründen bir bölüm olarak belirlenmesi de sözleşme özgürlüğü çerçevesinde mümkündür.
Ürün kirası sözleşmesi ile adi ortaklık sözleşmesini, özellikle müşterek amaç unsuru birbirinden ayırt eder. Ürün kirasında müşterek amaç takip edilmemesi önemli bir ayırt edici unsurdur. Bir sözleşmede kira bedeli, kiracının kiralanandan elde ettiği gelirin (kazancın) bir kısmını oluşturuyorsa, ürüne katılmalı kira söz konusu olur. Buna karşılık taraflar, ortak bir amaca ulaşmak için emek ve sermayelerini birleştirmek suretiyle bir araya getirmişler veya kazanç yanında zararın paylaştırılmasını da kararlaştırmışlarsa, adi ortaklık sözleşmesi söz konusu olur(Prof. Dr. ...; Borçlar Hukuku Özel Hükümler, 2. Baskı, ... 2015, s.435).
Yapılan açıklamalar ve TBK"nın 19/1. maddesi ışığında taraflarca imzalanan sözleşmeler bir bütün olarak incelendiğinde; 24/12/2008 tarihli sözleşme ve ek sözleşmede, Büyük ... Otobüs İşletmeleri Tic. ve Ltd. Şti ve Uluslararası ... Otobüsçüler Derneği ile akdettiği sözleşme ile Güney ve Kuzey Akaryakıt İstasyonu Bölgesi olarak tanımlanan yerde istasyonun yapımını ve işletme hakkını elde eden, sonrasında bu yerlerde intifa hakkı sahibi olan ... ile bayilik sözleşmesi akdeden davacı (birleşen davada davalı) ... A.Ş."nin, söz konusu iki adet akaryakıt istasyonunun işletme hakkını 05/05/2019 tarihine kadar belli bir (ilk yıl aylık 60.000 TL, sonraki yıllarda ÜFE artış oranına göre belirlenecek) bedel karşılığında davalı(birleşen davada davacı) ... Akaryakıt Ltd. Şti"ye terk edeceğinin, işletme faaliyeti ile ilgili tüm giderlerin davalı tarafından karşılanacağının, bu bağlamda davacı tarafından işletme giderleri ile ilgili olarak bir ödeme yapılması halinde ise bildirim üzerine derhal davalı tarafından ödeneceğinin kararlaştırıldığı, 12/03/2010 tarihli sözleşmede ise tarafların yer değiştirdiği ve aynı istasyonların işletme hakkının davalı tarafından davacıya belli bir bedel karşılığında terk edileceğinin, işletme giderlerinin de aynı doğrultuda davacı tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığı, 10/09/2012 tarihli ve "Ek Protokol" başlıklı sözleşmede ise; işbu sözleşmenin 24/12/2008 tarihli sözleşmenin ayrılmaz parçası olduğunun ve 24/12/2008 tarihli sözleşmeye ek olarak davalının akaryakıt istasyonlarından elde ettiği gelirin % 35"ini davacıya vereceğinin kararlaştırıldığı, söz konusu kararlaştırmaları içeren sözleşmelerde, müşterek amaç ve müşterek amaç uğruna birlikte çaba unsurlarının bulunmadığı, aksine taraflar arasındaki uyuşmazlığı oluşturan işbu sözleşmelerin, yukarıda açıklanan ürün (hasılat) kira sözleşmelerinden olduğu, dolayısıyla asıl ve birleşen davanın, ürün kirası sözleşmelerine dayalı alacakların tahsili istemini içerdiği anlaşılmaktadır.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında re"sen gözetilir.
01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK"nın 4/1-a maddesine göre; kiralanan taşınmazların, 09/06/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dâhil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda, "Sulh hukuk mahkemeleri" görevlidir.
Dava, 6100 sayılı HMK"nın yürürlüğe girmesinden sonra 03/06/2013 tarihinde açıldığına göre, görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesidir.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince; uyuşmazlığın çözümünde sulh hukuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK"nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca asıl ve birleşen davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, taraflarca akdedilen sözleşmelerin hukuki tanım ve yorumunda yanılgıya düşülerek davaların esası hakkında hüküm kurulmas usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca, işbu karara karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Bozma nedenine göre, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK"nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının KALDIRILMASINA, aynı Kanun"un 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3.050 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin yekdiğerinden alınıp yekdiğerine verilmesine, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 06/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.