11. Ceza Dairesi 2018/1506 E. , 2018/1384 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 23.01.2018 tarih ve 2013/7142 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.01.2018 tarih ve KYB-2018/8013 sayılı ihbarnamesi ile;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan sanık ..."nin, 213 sayılı Kanun"un 5728 sayılı Yasa ile değişik 359/a-2, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 43 ve 62. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/03/2008 tarihli ve 2007/357 Esas, 2008/156 sayılı kararının Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12/12/2011 tarihli ve 2008/13339 Esas, 2011/23178 Karar sayılı ilâmı ile bozulmasını müteakip, 213 sayılı Kanun"un 359/b-1 ve 5237 sayılı Kanun"un 43. maddeleri gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 28/06/2012 tarihli ve 2012/80 Esas, 2012/688 sayılı kararının "Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 12/12/2011 tarihli bozma ilâmında yer alan, "Sanıkların ortağı olduğu ... İnş. Nak. Taş. Yapı Mlz. Ve Tur. Ltd. Şt"nin ana sözleşmesi ile dosya içerisinde bulunan imza sirkülerine göre suç tarihlerinde sanık ..."nin şirketi münferiden temsile yetkili kılındığının anlaşılmasına rağmen, adı geçen sanığın “...şirketin kuruluşu aşamasında formaliteden ortak ve şirket yetkilisi olarak atanmasından sonra şirket faaliyetlerini yürütmesi için ağabeyi olan diğer sanık ..."ye vekâletname verdiğine, kendisinin şirketle ilgili faaliyette bulunmadığına..” dair savunmasının sanık Cihat tarafından doğrulanması karşısında, bahsi geçen vekâletname aslı ya da onaylı örneğinin temini ve Ticaret Sicil Memurluğundan şirket temsilcisinin kim olduğunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde sorulup tespiti ile her iki sanığın da temsil yetkisinin bulunduğunun anlaşılması halinde, sanıkların savunmaları da dikkate alınarak, temsil yetkisinin bölüşümdeki ağırlık ve sınırlar ile suçun oluşumunda rolü olan temsilci belirlenerek, sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesi" şeklindeki açıklamalara nazaran, bozma ilâmında belirtilen sanık ..."nin ağabeyi olan diğer sanık ..."ye verdiği iddia edilen vekâletnameye ilişkin herhangi bir araştırma yapılmaması ve temsil yetkisinin bölüşümündeki ağırlık ve sınırlar ile suçun oluşumunda rolü olan temsilci belirlenerek, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda mahkemece kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen hükümde, eksik incemeye dayalı olarak karar verildiğinden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda yargılamanın tekrarlanma yasağı söz konusu olduğu gibi, ortada hukuka aykırılık hali de bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkumiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında, incelenen dosya içeriğine göre; hükümlü ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik, istemde belirtilen nedenlerin kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceği anlaşıldığından, Kadıköy 4. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 28.06.2012 tarih ve 2012/80 Esas-2012/688 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki istem yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 19.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
.