Esas No: 2019/83
Karar No: 2022/434
Karar Tarihi: 14.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/83 Esas 2022/434 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2019/83 E. , 2022/434 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Sanık ...’nun kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2. maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile; silahla kasten yaralama suçuna teşebbüsten ise aynı Kanun’un 86/2, 86/3-e, 35 ve 54/1. maddeleri uyarınca 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye; ayrıca her iki hüküm yönünden TCK’nın 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca, hak yoksunluğuna ve cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin ... (Kapatılan) 7. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2012 tarihli ve 1672-2603 sayılı hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 28.01.2015 tarih ve 23153-3085 sayı ile;
“1) Sanığın aynı zaman dilimi içerisinde mağduru önce bıçakla yaralamaya teşebbüs ettiği, sonra da mağdura tekme ve yumrukla vurmak suretiyle yaraladığı olayda, sanığın mağdura yönelik birden çok eyleminin tek bir yaralama suçunu oluşturduğu dikkate alınarak, sanığın sadece tamamlanmış suçtan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmesi,
2) Sanığın kasten yaralama eylemini özel güvenlik görevlisi olan mağdurun yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle gerçekleştirdiği anlaşılmakla, sanık hakkında TCK'nin 86/3-c maddesi gereğince artırım yapılmaması,
3) Sanık hakkında tekerrür hükümleri uygulanırken 5275 sayılı Kanun'un 108/2. maddesi dikkate alınarak, en ağır cezayı içeren mahkûmiyetin tekerrüre esas alınması gerektiği gözetilmeden birden fazla mahkûmiyetin tekerrüre esas alınması,
4) İddianamede belirtilmeyen TCK'nın 58. maddesinin uygulanması yönünde sanığın ek savunması alınmadan veya sanığa adli sicil kaydı okunmadan, sanık hakkında TCK'nın 58. maddesi gereğince tekerrür hükümlerinin uygulanması,” isabetsizliklerinden, aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle CMUK'nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının korunması suretiyle bozulmasına karar verilmiştir.
6545 sayılı Kanun'un 84. maddesiyle 5320 sayılı Kanun'a eklenen geçici 6. maddenin 1. fıkrası uyarınca sulh ceza mahkemelerinin kaldırılması nedeniyle dosyanın devredildiği ... 33. Asliye Ceza Mahkemesince bozmaya uyularak 20.06.2017 tarih ve 820-508 sayı ile; sanığın TCK’nın 86/2, 86/3-c, 53 ve 58/6. maddeleri uyarınca 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hak yoksunluğuna karar verilmiştir.
Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.11.2018 tarih ve 2670-17693 sayı ile;
“...5275 sayılı CGTİHK'nın 99. maddesi ve 5237 sayılı TCK'de, 765 sayılı TCK'den farklı olarak cezaların içtimaı hükmüne yer verilmeyip hükümlerin müstakilen varlığını devam ettirdikleri hususu gözetildiğinde, sanığın kazanılmış hakkının bozma öncesi TCK'nın 86/2 maddesi gereğince hükmedilen 6 ay hapis cezası olduğunun kabul edilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurularak 1412 sayılı CMUK'nın 326/son maddesine muhalefet edilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise; 31.12.2018 tarih ve 4396 sayı ile;
“...Yargıtay 3. Ceza Dairesinin istikrar kazanan içtihatlarına göre; aynı kasıt dâhilinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde kasten yaralama eyleminin tamamlanması, silahla yaralama eyleminin ise teşebbüs aşamasında kalması hâlinde, mahkemece tamamlanmış yaralama suçundan hüküm kurulması gerekmektedir. Somut olayda sanık ...'in kanıtlanan eylemi, silahtan sayılan maket bıçağıyla başladığı eyleminin devamında tekme ve yumruklarla özel güvenlik görevlisi olarak çalışan katılanı, yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle darbederek kasten yaralama suçunu tamamlaması şeklinde gerçekleşmiştir. Yerel Mahkemece sanığın TCK'nın 86/2. maddesi uyarınca temel cezada alt sınırdan uzaklaşıldıktan sonra cezalandırılması, eylemin silahla ve katılanın yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle gerçekleşmesi nedeniyle TCK'nın 86/3-e-c maddesi uyarınca yarı oranında artırılması, verilecek olan ceza miktarının ise 1412 sayılı CMUK'nın 326/son maddesine göre önceki hükümde verilen 10 ay 15 gün hapis cezasını geçmemesi gerekmektedir. Mahkemece bozma ilamına uyularak tek yaralama suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulmuş ve dört ay ile bir yıl arasında ceza öngören TCK'nın 86/2. maddesi uyarınca altı ay hapis cezası ile sanığın cezalandırılmasına karar verilmiş, verilen ceza TCK'nın 86/3-c maddesi uyarınca yarı oranında artırılarak neticeten sanık dokuz ay hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Eylem sırasında maket bıçağı da kullanıldığından TCK'nın 86/3-e maddesinin de uygulanmaması sonuç cezayı değiştirmeyecek, hüküm aleyhe temyiz edilmediğinden bozmaya da konu olmayacaktır. Yerel Mahkemece 24.12.2012 tarihinde kurulan ilk hüküm aleyhe temyiz edilmemiş ise de aynı eylem nedeniyle kasten yaralama suçundan 6 ay hapis cezası, kasten silahla yaralamaya teşebbüsten ise 4 ay 15 gün hapis cezası verilmiştir. Bu nedenle ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkı, 10 ay 15 gün hapis cezası olup yerel mahkemece 20.06.2017 tarihinde kurulan ikinci hükümde neticeten verilen 9 ay hapis cezası usul ve kanuna uygun bir cezalandırmadır. Bu nedenlerle Yerel Mahkemece 20.06.2017 tarihinde kurulan ve temyiz incelemesine konu olan mahkûmiyet kararının TCK'nın 86/3-e maddesinin uygulanmaması nedeniyle eleştirilerek onanması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 21.01.2019 tarih, 302-497 sayı ve oy çokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; CMUK'nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının kapsamının belirlenmesine ilişkin ise de; uyuşmazlık konularının görüşülmesine geçilmeden önce Ceza Genel Kurulu Başkanınca sanığa atılı suç nitelliğinin de belirlenmesi gerektiği ileri sürülmüş ve uyuşmazlık konuları bu şekilde ele alınmıştır.
İncelenen dosya içeriğinden;
22.08.2011 tarihli fezlekede; “22.08.2011 tarihinde saat 01.00 sıralarında Haber Merkezinin anonsu ile idaremiz...Mahallesi, 3039. Sokak ... Sitesi içerisinde güvenlikçiler tarafından hırsızlık şüphelisi yakalandığı bildirilmesi üzerine belirlilen adrese sevk edilen görevlilerimiz, ... (Yücel) Otlu isimli şahsın site içerisinde görev yapan güvenlikçiler tarafından yakalanmış olduğunu tespit etmişler, güvenlikçiler ... (Yücel) Otlu isimli şahsın ... plakalı, gri renkli Clio model araçtan indiğini, aracın yoluna devam ettiğini, kendilerinin şahsı kontrol etmek istediklerinde cebinden çıkardığı maket bıçağını kendilerine salladığını, güvenlikçilerden ...’in üzerinde bulunan yeleğinin kesildiğini, bu esnada şahsı zor kullanarak yakaladıklarını beyan elmişler, şahıs görevlilerimizce teslim alınmış yapılan üst aramasında 1 çift eldiven ve 1 adet kırmızı renkli maket bıçağı elde edilmiştir, olay sonrası şahsı olay yerine bırakan... plakalı oto ... Taner Kışlalı Mahallesi, ... Taner Kışlalı Caddesi üzerinde kontak anahtarı üzerinde bırakılmış şekilde, terk edilmiş olarak bulunmuş, araç içerisi kontrol edildiğinde araç içerisinde 1 adet Bosch marka, 1 adet Dolcevita marka ve 1 adet Viessmann marka 4 adet kombinin bulunduğu,” tespitlerine yer verildiği,
Prof. Dr. Celal Ertuğ Etimesgut Devlet Hastanesince katılan ... hakkında düzenlenen 22.08.2011 tarihli raporda; sol dirsekte ve sol dizde yüzeysel sıyrık bulunduğu, yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu,
Aynı Hastanece sanık ... hakkında düzenlenen raporda; sağ frontalde ve burun solunda yüzeysel sıyrık, sol frontalde ağrılı şişlik, sol omuzda, sol dizde yüzeysel sıyrık bulunduğu, yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu, şahsın 1,41 promil alkollü olduğunun belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... Kollukta; “... Sitesinde güvenlik görevlisi olarak görev yaparım. 21.08.2011 tarihinde saat 19.30 ile 22.08.2011 tarihinde saat 08.00 saatleri arasında görevli idim. 21.08.2011 tarihinde saat 01.00 sıralarında devriye yaptığım 06 YA 3880 plakalı gri renkli Clio model aracın site içerisinde bulunduğunu gördüm, araç içerisinde bulunan şahsa site sakini olup olmadığını sordum, bana sert bir tavırla ‘Arkadaşımı bırakmaya geldim.’ dedi. Ben de kendisine burada duramayacağını söyledim, sinirli bir şekilde gitti, aradan yarım saat kadar geçtikten sonra eczaneden 100 metre kadar ileride ismini olay dolayısı ile öğrenmiş olduğum ... (Yücel) Otlu isimli şahsın araçtan indiğini gördüm, araç durmadan devam etti. ... (Yücel) Otlu ise site içerisinde eczanenin arkasına saklanarak geçti, bunun üzerine görev arkadaşım ...'ı çağırdım ve eczanenin arkasına bakmasını söyledim, eczanenin arkasına geçince Davut ‘Kaçma!’ diye bağırdı, şahsın Hekimler Sitesi’ne doğru kaçtığını gördüm, kendisinin önünü kestim bana elinde bulunan kırmızı renkli maket bıçağını çekti ve ‘Gelme üstüme!’ diye bağırdı, ben de yolunun üzerinden çekilmeyince benim kasık kısmıma doğru elinde bulunan bıçağı salladı hatta bu esnada benim üzerimde bulunan yelek kısmen kesildi. Şahsın beni yaralayacağı endişesi ile elimde bulunan copu şahsa vurdum, şahıs sendeledi, yere düştü, kalkıp benim karın kısmıma tekme attı, ben de yere düştüm, üzerime çullandı bir süre boğuştuk daha sonra şahıs tekrar kaçmaya başladı, arkasından koştum, ileride kendisini arkadaşlarımız yakaladı ve polise teslim ettik, olay yerinde şahsın cep telefonunu bulduk ve karakola getirdik. Bana maket bıçağı sallayan ve beni darbeden ... (Yücel) Otlu isimli şahıstan davacı ve şikâyetçiyim.”,
Mahkemede; “Olaya ilişkin kolluk ifadem doğrudur. Ben Mesa ... Sitesi’nde Onur Alp isimli özel güvenlik şirketine bağlı olarak güvenlik görevlisi olarak görev yapmaktaydım. Görevim esnasında daha önceden de hırsızlık olayı ihbar olduğu için ve sonrasında olay yerinde gezinen sanığın hâl ve hareketlerinden şüphelendiğim için sanığa kimliğini sormak ve buralarda ne aradığını öğrenmek istedim. Sanık bana bıçak çekti. Bıçağı yaralama kastıyla salladı. Fakat isabet ettiremedi. Müteakiben aramızda boğuşma oldu. Karşılıklı olarak birbirimize vurduk. Sanıktan şikâyetçiyim. Davaya da katılmak istiyorum.”,
Tanık ... Kollukta; “Hekimler Sitesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışırım. 21.08.2011 tarihinde saat 19.30 ile 22.08.2011 tarihinde saat 08.00 arasında görevli idim. 21.08.2011 tarihinde saat 21.30 sıralarında devriye görevimi yaparken 06 YA 3880 plakalı aracın şüpheli vaziyette dolaştığını gördüm, aracı takip etmeye başladım, güvenlik kulübesine yakın bir yerde aracın park hâlinde olduğunu gördüm, aracın yanına gittim, araçta daha önceden hiç görmediğim 30 yaşlarında, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, siyah kısa saçlı, sakalsız bıyıksız şahsa burada ne aradığını sordum, ‘Burada oturuyorum.’ dedi, ‘Nerede oturuyorsun?’ dedim, Gazi Hastanesi Semt Biriminin Acil Bölümünü göstererek ‘Burada oturuyorum.’ dedi, ben de kendisine ‘Sen hastanede mi oturuyorsun, arabanı da al buradan git.’ dedim. Şahıs uzaklaştıktan sonra plakayı diğer görev arkadaşlarıma telsizle bildirdim. Saat 01.00 sıralarında Yunus Emre beni telsizle anons ederek 06 YA 3880 plakalı araçtan bir şahsın indiğini ve eczaneye doğru gittiğini söyledi. Eczaneye doğru gittiğimde ismini olay dolayısı ile öğrenmiş olduğum ... Otlu isimli şahsın gizlenmiş, bir şeyler yaptığını gördüm. ‘Dur kımıldama!’ dedim, ancak şahıs kaçmaya başladı, durumu telsizle yine bildirdim ... ile karşılaşmışlar ve Yunus Emre'ye bıçak sallamış bir süre aralarında boğuşma olmuş tekrar kaçmaya başladığında anonsla bize bildirdi, şahsı yakalayıp polislere teslim ettik. Şahsın kaçarken düşürdüğü tornavida, boru anahtarı gibi eşyaları polise teslim ettik.”,
Mahkemede; “Ben olay tarihinde ... Hekimler Sitesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışmakta idim. Olay günü sitenin içerisinde müşteki Yunus Emre ile beraber şüpheli üç dört tane şahıs gördük. Bu şahıslar ilk etapta çevreyi kontrol ediyorlardı. Daha sonra bu şahıslardan bir tanesi tek kaldı. Bunun üzerine bu şahısla şüphelendiğim için bölgeden uzaklaşmasını söyledim. Arkadaşlarıma da telsizle haber verdim. Dikkatli olmalarını, çevreyi denetlemelerini söyledim. Daha sonra bu şahıslardan bir tanesini sitedeki binalardan birisinde tornavida ile hırsızlık yapmaya çalışırken gördüm. Çünkü tornavidayla binanın penceresini açmaya çalışıyordu. Ben kendisini görüp ‘Ne yapıyorsun?’ dediğimde olay yerinden kaçmaya başladı. Bunun üzerine de güvenlik görevlisi arkadaşlarıma telsizle anonsta bulundum. Kaçan şahıs daha sonra huzurda bulunan müştekiyle karşılaşmış ve müştekiye tornavida veya bıçakla saldırmış, ben geldiğimde o şahıs müşteki tarafından yakalanmıştı. Müştekinin veya bizim sanığa yönelik herhangi bir cebir veya şiddetimiz olmadı.”,
Şeklinde ifade vermişlerdir.
Sanık ... Kollukta; “Ben elektrik işi yaparım ve serbest olarak çalışırım. 21.08.2011 tarihinde... Evleri’nde elektrik işi yaptım, saat 20.30 sıralarında ... çıkışı ... yoluna doğru yürümeye başladım. Marketten bir tane de bira aldım, içerek yoluma devam ettim. Hastanenin önünden geçtiğim esnada arkadan ‘Dur!’ diye bağırmaya başladılar. Ben de gece vakti güvenlik görevlisi olduklarını bilmediğimden kaçmaya başladım. Bir tanesi arkamdan vurdu, ben de ona karşılık verdim, diğer arkadaşı da gelince kaçmaya başladım, yere düştüm, düşünce daha çok vurmaya başladılar. Ben kendilerine kesinlikle falçata sallamadım, karşılık bile veremedim suçlamaları kabul etmiyorum..... plakalı gri renkli araçtan inmedim, bu araca hiç binmedim. Üzerimden 1 adet maket bıçağı çıktı, elektrik işlerinde kullanırım, tornavida, eldivenler ve boru anahtarı benim değildir. Aracın kime ait olduğunu da bilmiyorum konu ile ilgili olarak özel güvenlik görevlilerinden şikâyetçiyim.”,
Mahkemede; “Ben tesisatçılık işi yaparım. Olayın meydana geldiği sitede... isimli müşteriden alacağım bulunmaktaydı. Olay günü alacağımı istemek amacıyla dayım Barış Öztürk ile beraber olayın meydana geldiği yere gitmiştim. Esin Sayar'ı bulamadım. Ancak ona ait inşaat hâlindeki binadan kombiyi sökerken güvenlikçiler oraya geldi. Burada ne aradığımı sordular. Aramızda tartışma çıktı. 6-7 kişi bana saldırınca ben kaçmak zorunda kaldım. Fakat benim önümü kestiler ve bana dayak attılar. Beni dövenler arasında müştekinin olup olmadığını bilmiyorum. Çünkü müştekiyi şahsen tanımıyorum. Ben atılan dayağın etkisi ile bayıldım. Sonrasını hatırlamıyorum. Olay yerine polisler geldi. Gözümü bu şekilde açtım. İddia edildiği gibi ben hiç kimseye bıçak filan çekmedim. Hiçbir güvenlikçiye de saldırıp darbetmedim. Olaydan sonra karakolda kendimi ... Otlu olarak tanıttım. Çünkü benim daha önceden para cezası mahkûmiyetim vardı. Bu durumu dikkate alarak kendimi ... Otlu olarak tanıttım. ... Otlu benim kardeşim olur. Kendisinin de dava konusu olaydan kaynaklı olarak ... 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/1092 esas sayılı dosyasında davası bulunmaktadır. Suçsuzum, öncelikle beraatimi, mahkeme aksi kanaatte ise lehe olan hükümlerin ve CMK'nın 231. maddesinin uygulanmasını talep ederim.”,
Şeklinde savunmada bulunmuştur.
5188 sayı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'un "Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri" başlıklı 7. maddesi;
"Özel güvenlik görevlilerinin yetkileri şunlardır:
a) Koruma ve güvenliğini sağladıkları alanlara girmek isteyenleri duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.
b) Toplantı, konser, spor müsabakası, sahne gösterileri ve benzeri etkinlikler ile cenaze ve düğün törenlerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.
c) Ceza Muhakemesi Kanununun 90 ıncı maddesine göre yakalama.
d) Görev alanında, haklarında yakalama emri veya mahkûmiyet kararı bulunan kişileri yakalama ve arama.
e) Yangın, deprem gibi tabiî afet durumlarında ve imdat istenmesi halinde görev alanındaki işyeri ve konutlara girme.
f) Hava meydanı, liman, gar, istasyon ve terminal gibi toplu ulaşım tesislerinde kimlik sorma, duyarlı kapıdan geçirme, bu kişilerin üstlerini dedektörle arama, eşyaları X-ray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirme.
g) Genel kolluk kuvvetlerine derhal bildirmek şartıyla, aramalar sırasında suç teşkil eden veya delil olabilecek ya da suç teşkil etmemekle birlikte tehlike doğurabilecek eşyayı emanete alma.
h) Terk edilmiş ve bulunmuş eşyayı emanete alma.
ı) Kişinin vücudu veya sağlığı bakımından mevcut bir tehlikeden korunması amacıyla yakalama.
j) Olay yerini ve delilleri koruma, bu amaçla
Ceza Muhakemesi Kanununun 168 inci maddesine göre yakalama.
k) Türk Medeni Kanununun 981 inci maddesine, Borçlar Kanununun 52 nci maddesine, Türk Ceza Kanununun 24 ve 25 inci maddelerine göre zor kullanma.",
"Ceza uygulaması" başlıklı 23. maddesi;
"Özel güvenlik görevlileri, görevleriyle bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır.
Özel güvenlik görevlilerine karşı görevleri dolayısıyla suç işleyenler kamu görevlisine karşı suç işlemiş gibi cezalandırılır." hükümlerini içermektedir.
Suç ve karar tarihi itibarı ile, kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinde;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun tanımı yapılarak, kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiş, madde gerekçesinde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Kasten yaralama fiilinin, kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde olması hâli ise ikinci fıkrada düzenlenmiş olup bu durumda birinci fıkradaki hapis cezasından daha az süreli bir hapis cezası ya da seçimlik olarak adli para cezası suçun yaptırımı olarak öngörülmüştür.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
Maddenin 3. fıkrasının (c) bendinde kasten yaralama suçunun kamu görevlisine karşı, görevini yerine getirmesi nedeniyle işlenmesi durumu nitelikli hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli hâlin öngörülmesinin sebebi kamu görevlilerinin görevlerini kendileri için değil toplum için yerine getirdiklerinden bu görevlerin emniyet içinde ifa edilmesinin sağlanmasıdır.
Burada önemli olan, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesidir. Suçun kamu görevi yaptığı sırada işlenmesi şart değildir. Mesai bitimi, kamu görevlisinin izinde olması, hatta kamu görevinden istifa, emeklilik vs nedenlerle ayrılmış olduğu durumlarda dahi işlense, kamu görevlisinin görevi sebebiyle yaralandığı durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Bir kimsenin görevi sebebi dışında, kişisel nedenlerle, görevi sırasında yaralanması hâlinde bu nitelikli hâl uygulanamayacaktır. (... Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 3. cilt, ..., 2014, .... 2963.)
Diğer bir nitelikli hâl maddenin 3. fıkrasının (e) bendinde kasten yaralama suçunun silahla işlenmesi olarak düzenlenmiştir. Suçun silahla işlenmiş olmasının nitelikli hâl sayılmasının altında yatan düşünce, söz konusu aracın mağdurun yaşamı, vücut bütünlüğü ve özgürlüğü bakımından ortaya çıkardığı potansiyel tehlikedir. Suçun silahla işlenmesinin nitelikli hâl sayılması, silahın suçun işlenmesini kolaylaştırdığı ve mağdur üzerindeki korkunun etkisini artırdığı düşüncesine dayanmaktadır. (Durmuş Tezcan, ... Ruhan Erdem, R. ... Önok, Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınevi, 15. Baskı, ... 2017, .... 232.)
5237 sayılı TCK’nın “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, “Görevini Yaptırmamak İçin Direnme” başlığı ile düzenlenen 265. maddesi;
“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.
(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır” şeklindedir. Seçimlik hareketli bir suç olarak düzenlenen bu suçun oluşabilmesi için; kamu görevlisine, yerine getirdiği görevini yaptırmamak amacıyla cebir veya tehdit veyahut her ikisinin birden kullanılması gerekir.
Bu suçla korunan hukuki yarar, kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi olup bu suçta, kamu faaliyetlerine kişilerin saygı göstermelerinin sağlanması ve kamu görevlerinin yerine getirilmesi dolayısıyla da kamu görevini yerine getirenleri engellemeye yönelik fiillerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. 765 sayılı TCK’nın yürürlüğü sırasında Ceza Genel Kurulunun 26.11.2002 tarihli ve 279-406 sayılı kararında; “Bu suç ile korunan hukuki yarar, kamu idaresi organlarının görevlerini herhangi bir engelleme ile karşılaşmadan yapmasını sağlamak suretiyle kamu idaresinde sürekliliği güvence altına almaktır” denilmek suretiyle bu husus vurgulanmıştır. Öte yandan, kendisine verilen görevi yerine getirmekte olan kamu görevlisine karşı cebir ve/veya tehdit fiili gerçekleştirilmiş bulunduğundan bu suçla aynı zamanda kişi özgürlüğü ve beden bütünlüğü de korunmaktadır. (... Emin Artuk - ... Gökçen - A. Caner Yenidünya, TCK Şerhi, 2. Bası, 5. Cilt, ..., 2014, .... 7645; ... Yaşar - ... Tahsin Gökcan – ... Artuç, Türk Ceza Kanunu, 2. Bası, 6. Cilt, ..., 2014, .... 7956-7957).
TCK'nın 265. maddesinin beşinci fıkrasında, görevi yaptırmamak için direnme suçunun cebir kullanarak işlenmesi durumunda içtima kuralının ne şekilde uygulanacağı düzenlenmiştir. Bu hükme göre, suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır. Bu nedenle burada kullanılacak cebrin derecesi önem kazanmakta olup kullanılan cebir TCK'nın 86. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunun derecesini aşmaz ise, fail sadece kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılacak, buna karşın kullanılan cebir sonucu TCK'nın 87. maddesinde düzenlenen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama hâllerinin gerçekleşmesi hâlinde, fail hem görevi yaptırmamak için direnme, hem de neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan sorumlu olacaktır (Veli ... Özbek - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker ..., Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 11. Baskı, Seçkin Yayınevi, ... 2017, .... 1129; ... Yaşar - ... Tahsin Gökcan - ... Artuç, .... 8000-8001).
Cezayı aleyhe değiştirme yasağı ise öğreti ve uygulamada; "Temyiz davası yalnızca sanık veya müdafi ya da sanık lehine Cumhuriyet savcısı veya sanığın eşi ya da yasal temsilcisi tarafından açıldığında hükümde yaptırımın türü ve ağırlığı bakımından sonucu sanığın aleyhine ağırlaştırıcı, diğer bir anlatımla aleyhe sonuç verici düzeltmelerin yapılamaması veya kurulacak yeni hükümdeki cezanın sanığın aleyhine olarak ilk hükümden daha ağır olamaması" şeklinde tanımlanmaktadır.
Cezayı aleyhe değiştirme yasağı, hükmün temyiz incelemesine başlarken, bakış açısını belirleyen bir usul kuralı olduğu gibi, bozmadan sonraki aşamada da ceza miktarının sınırını belirleyen bir yargılama ilkesidir. Bu sebeple temyiz incelemesinde öncelikle temyizin lehe veya aleyhe mi olduğu tespit edilip, inceleme buna göre yapılmalı ve sanık lehine tecelli eden bir hatanın doğuracağı hukuki neticeler aleyhte başvuru bulunmadıkça değiştirilmemelidir.
Latince "Reformatio in pejus" olarak adlandırılan, öğreti ve uygulamada ise, "Lehe kanun yolu davası üzerine hükmü aleyhe değiştirmeme, aleyhe bozmama zorunluluğu, aleyhe düzeltme yasağı, yaptırım ve sonuçlarını aleyhe kötüleştirememe ya da ağırlaştıramama kuralı, aleyhe bozma yasağı" olarak ifade edilen bu ilkenin amacı; hükmün aleyhine bozulabileceğini düşünen sanığın bazı davalarda istinaf ya da temyiz kanun yoluna başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek ve kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Anılan kural, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326. maddesinin 4. fıkrasında; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse, yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz." şeklinde kanuni düzenlemeye dönüştürülmüştür. Buna göre ceza hukukumuzda genel anlamda bir kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği, yalnızca 1412 sayılı CMUK'nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca sınırlı biçimde uygulanabilecek olan "cezayı aleyhe değiştirememe" veya "aleyhte düzeltme yasağı"nın söz konusu olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu kuralla ilgili olarak 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 307/4. maddesinde ise; "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz." düzenlemesine yer verilmiştir.
Kanundaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlı olacak, sanık veya onun lehine ilgililer tarafından temyiz davası açıldığında, lehe bozma üzerine yeniden kurulan hükümle belirlenen ceza ve sonuç önceki hükümle belirlenen cezadan ve sonuçtan daha ağır olamayacaktır.
Gerek bozma ilamında, gerekse yerel mahkemece bozmadan sonra kurulan hükümde yaptırım ve sonuçları aleyhe değiştirme yasağına aykırılığın söz konusu olup olmadığı önceki ve sonraki hükümlerde yer alan ceza ve yaptırımların tüm yönleri ile karşılaştırılması suretiyle belirlenecektir.
Ceza Genel Kurulunun 20.06.2006 tarihli ve 124-165 sayılı kararında; istinaf ve temyiz kanun yolları bakımından pozitif hukukumuzda yer alan "cezanın aleyhe değiştirilmemesi" ilkesinin, ceza muhakemesinin mutlak ve vazgeçilemez değerleri arasında yer alan ve evrensel hukukun benimsediği bir ilke olmadığı, kanunun düzenleniş biçimi ve amacı itibarıyla, asıl ceza yargılamasında verilen kararlara karşı kesin hükme kadar masumiyet karinesinden yararlanma hakkı bulunan sanığın temyiz kanun yoluna başvurudan çekinmemesini temine yönelik bir prensip olduğu açıklanmıştır.
Belirtildiği üzere aleyhe değiştirme yasağı münhasıran "cezalar" ile ilgili ve sınırlı olup, fiilin nitelendirilmesinde ve suç adının belirlenmesinde geçerli değildir. Cezalar 5237 sayılı TCK'nın 45. maddesinde; hapis ve adli para cezaları olarak sayıldığından, cezalar arasında sayılmayan güvenlik tedbirleri ile diğer müesseselerin bu yasak kapsamda değerlendirilemeyeceği Ceza Genel Kurulunca duraksamasız olarak kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları Ceza Genel Kurulu Başkanınca yeniden belirlendiği şekliyle birlikte değerlendirildiğinde;
Katılan ...'in ... ili, ... ilçesi, ... Mahallesi'nde bulunan ... Sitesi'nde özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığı, site içerisinde şüpheli şahısların bulunduğu ve hırsızlık amacıyla gelmiş olabileceklerinin kendisine bildirilmesi üzerine şüpheli davranışlar sergileyen ve dur ihtarına uymayıp kaçmaya çalışan sanık ...'yu kovalamaya başlayarak yakalamaya çalışması üzerine, sanığın elindeki maket bıçağını katılana salladıktan sonra tekme ve yumrukla vurarak katılanı basit bir tıbbi müdahale ile darbettiği anlaşılan olayda; sanığın şüpheli davranışlar sergilediği ve kaçmaya başladığı için kendisini yakalamaya çalışan özel güvenlik görevlisi katılana yönelik eylemlerinin bir bütün hâlinde TCK’nın 265. maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğu, katılandaki yaralanmanın kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinden olmadığı gözetildiğinde, sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunun yanında ayrıca kasten yaralama suçundan hüküm de kurulamayacağının kabulü gerekmektedir.
Öte yandan sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2. maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile; silahla kasten yaralama suçuna teşebbüsten ise aynı Kanun’un 86/2, 86/3-e, 35 ve 54/1. maddeleri uyarınca 4 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin ... (Kapatılan) 7. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 24.12.2012 tarihli ve 1672-2603 sayılı hükümlerin sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 28.01.2015 tarih ve 23153-3085 sayı ile; sanığın aynı zaman dilimi içerisinde mağduru önce bıçakla yaralamaya teşebbüs ettiği, sonra da mağdura tekme ve yumrukla vurmak suretiyle yaraladığı olayda, sanığın mağdura yönelik birden çok eyleminin tek bir yaralama suçunu oluşturduğu dikkate alınmadan iki ayrı hüküm kurulması, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlendiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden, aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına karar verilerek bozulmasından sonra, bozmaya uyan Yerel Mahkemece sanığın, kasten yaralama suçundan alt sınırdan uzaklaşılarak dört ay ile bir yıl arasında ceza öngören TCK'nın 86/2. maddesi uyarınca altı ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle işlenmesi nedeniyle de TCK'nın 86/3-c maddesi uyarınca yarı oranında artırılarak sanığın 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği anlaşılan dosyada; sanıktan kaynaklanan birden çok bedensel hareket ile işlenmiş de olsa hukuki anlamda tek bir fiilden ibaret olan görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturan eylemlerin bölünerek kasten yaralama suçundan 6 ay hapis cezası ile, kasten silahla yaralamaya teşebbüsten ise 4 ay 15 gün hapis cezası ile sanığın cezalandırılmış olması, ceza miktarı yönünden sanığın kazanılmış hakkının, hukuki anlamdaki bu tek fiil için, hatalı olarak ayrı ayrı hükmedilen cezaların toplamı olan 10 ay 15 gün hapis cezasının oluşu karşısında; Yerel Mahkemece 20.06.2017 tarihinde kurulan ikinci hükümde sonuç olarak 9 ay hapis cezasına hükmedilmesinin, "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 262. maddede gösterilen kimselerce temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.” olarak Kanun’da düzenlenen cezanın aleyhe değiştirilmemesi ilkesini ihlal etmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün; sanığın eyleminin bir bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.11.2018 tarihli ve 2670-17963 sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA,
3- ... 33. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.06.2017 tarihli ve 820-508 sayılı hükmünün; sanığın eyleminin bir bütün hâlinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.