Esas No: 2022/29
Karar No: 2022/443
Karar Tarihi: 14.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2022/29 Esas 2022/443 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2022/29 E. , 2022/443 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sanık ...’un nitelikli yağma suçundan TCK’nın 149/1-a-d, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 11 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin ... 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 29.04.2021 tarihli ve 92-235 sayılı hükme yönelik sanık müdafileri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesince 09.06.2021 tarih ve 1269-1248 sayı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.10.2021 tarih, 21736-14730 sayı ve oy çokluğu ile;
“TCK'nın ‘Daha az cezayı gerektiren hâl’ başlıklı 150/2. maddesinde; ‘Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.’ denilmektedir. Maddenin gerekçesinde ise; ‘Maddenin ikinci fıkrasında, yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılması gerektiği kabul edilmiştir.’ açıklamasına yer verilmiştir.
TCK’nın 145. maddesiyle daha az ceza verilmesini gerektiren bir nitelikli hâl olarak ‘Değer azlığı’, hırsızlık suçu bakımından da suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir." ibaresi ilâvesiyle- hüküm altına alınmış bir husustur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 15.12.2009 günlü, 6/242-291 esas ve karar sayılı içtihadında belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK'nın 145. (veya 150/2.) maddelerinde veya gerekçelerinde ‘Daha çoğunu alabilme olanağı varken yalnızca gereksinimi kadar ve değer olarak az olan şeyi alma’ koşulu yoktur.
Elbette değerin az olmasına ilaveten, daha çoğunu alma olanağı varken daha azı alınmış ise; bu maddeler sanık lehine uygulanmalıdır. Ancak; her iki maddenin, yalnızca bu tanımlamayla sınırlandırılması da olanaklı değildir.w
TCK'nın 145 veya 150/2. maddeleri uyarınca faile verilen cezada indirim yapılabilmesi için malın değerinin az olması kural olarak yeterli olup, suç ve cezada kanunilik ilkesi ile aleyhe kıyas ve yorum yasağı gereği, kanunda bulunmayan başka bir koşul ihdas edilemez. Hâkim indirim oranını TCK'nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere ‘İşlenilen fiilin ağırlığıyla orantılı’ olacak şekilde saptamalıdır.
TCK'nın 145 ve 150/2. maddelerinin uygulanmasında hâkime geniş bir takdir yetkisi tanınmış olup, T.C Anayasası’nın 141/3, 5271 sayılı CMK'nın 34, 223, 230 ve 289. maddeleri uyarınca sözü edilen yetki kullanılırken, keyfiliğe kaçmadan, her somut olaya uygun, yasal ve yeterli gerekçe göstermek suretiyle açıklanmalı ve uygulama yapılmalıdır. Öte yandan hâkim, TCK'nın 145 veya 150/2. maddeleriyle kendisine tanınan takdir yetkisini kullanırken, evrensel ceza hukuku prensiplerinden olan ve ceza kanunlarımızın hazırlanmasında esas alınan, kanunilik, belirlilik, orantılılık ve ölçülülük ilkeleri, kıyas ve aleyhe yorum yasağı ile mükerrer değerlendirme yasağına uygun bir değerlendirme yapmak zorundadır. Bu açıklamalardan değer az ise, verilecek cezadan mutlaka indirim yapılmalıdır gibi bir anlam da çıkartılmamalıdır. Diğer bir anlatımla indirim yapıp yapmama hususu her somut olayda özenle değerlendirilmelidir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce benimsenen içtihatları uyarınca; rögar kapağı, plaka, sürücü belgesi, kimlik belgesi ve bankamatik kartı gibi eşyaların hırsızlık suçuna konu olması halinde, ortaya çıkan tehlike veya bunların yeniden çıkartılması için sarf edilecek emek ve mesai vb.’de gözetilerek değer azlığı indirimi yapılmamalıdır.
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, suça konu paranın 200.00 TL miktarında olması ve suç tarihi olan 21.11.2020 itibariyle paranın satın alma gücü ve ekonomik koşullar birlikte değerlendirildiğinde sanığa verilen cezadan değer azlığı nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 150/2. maddesiyle cezadan indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Daire Üyeleri V. Eldemir ile A. Turan Oral; "Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre; 5237 sayılı TCK'nın 150/2. fıkrasındaki ‘Malın değerinin azlığı’ kavramında yasa koyucunun amacı ve suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar, değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği, somut olayımızda madde bağımlısı sanık ...'un elinde bıçak ile annesi ...'a saldırarak ona ‘Senin karnını deşeyim mi, evini başına yıkarım, seni de delik deşik ederim’ diyerek saldırdığı, kaçmak isteyen annesi ...'yi saçlarından tutarak bıçağı boğazına dayayıp ondan para istediği, önce cebinde bulunan tuşlu cep telefonunu aldığı, bunu satmakla uğraşmam diyerek cep telefonunu yere atıp kırdığı, ...'ye yumruk ve tokatla vurduğu, parayı isteyip onu ölüm ile tehdit etmeye devam ettiği, iki eli ile göğüs kısmının içerisinde bulunan cüzdanı muhafaza etmeye çalışan ...'nin ağzına bıçağı sokmaya çalıştığı, ‘Cüzdanı bırak yoksa seni boğazlarım’ demesi üzerine ...'nin cüzdanı bırakmak zorunda kaldığı, onun cüzdanının içerisinde bulunan 2 adet 50 TL, 1 adet 100 TL toplam 200 TL parayı aldığı, dışarı kaçmak isteyen ...'nin saçlarından yakalayarak onu odaya kilitlediği, olay sonucu ...'nin BTM ile giderilebilir şekilde yaralandığının anlaşılması karşısında sanığın kastının mağdurun üzerinde ne varsa almaya yönelik olduğu, sanığın özgülediği kastı, olayın özelliği ve suçun işleniş biçimi nazara alındığında TCK'nın 150/2.maddesinin uygulanma şartları oluşmadığından aksi yöndeki sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.10.2021 tarih ve 86137 sayı ile;
“Mağdur ile sanığın anne oğul oldukları, suç tarihinde sanığın, mağdurun yaşadığı ikamete gelerek müştekiye ‘orospu kaltak, kapıyı açmazsan evini başına yıkarım seni de delik deşik ederim, amına koyduğum aç kapıyı’ diyerek tehditlerde bulunarak mağduru korkutmak suretiyle kapıyı açtırarak ikamete girdiği, içeri girince de mağdura silahtan sayılan bıçağı çekerek ‘senin karnını deşeyim mi seni öldüreyim mi bana para ver yoksa seni burada öldürürüm, bana parayı ver yoksa şimdi elimde kalacaksın’ diyerek mağduru tehdit ettiği ve mağdurun saçından tutup yüzüne yumruk ve ... atmak suretiyle müştekiyi darp ettiği, akabinde de müştekinin cüzdanından zorla 200 TL parasını aldığı ve mağdurun üzerinden ikametin odasının kapısını kilitleyerek olay yerinden ayrıldığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kastının mağdurun üzerinde ne varsa almaya yönelik olduğu sanık hakkında yağma suçunun daha az cezayı gerektiren nitelikli hâlinin düzenlendiği TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının oluşmadığı, hükmün onanması gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 29.11.2021 tarih, 24020-18397 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin 2. fıkrasının uygulamama gerekçesinin karar yerinde gösterilmesinin gerekip gerekmediği değerlendirilecektir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur ile sanığın anne oğul oldukları, suç tarihinde sanığın, mağdurun yaşadığı eve giderek "Orospu, kaltak, kapıyı açmazsan evini başına yıkarım, seni de delik deşik ederim, a. koyduğum, aç kapıyı!" deyip tehditlerde bulunduğu, bu şekilde mağduru korkutmak suretiyle kapıyı açtırarak eve girdiği, içeri girince de silahtan sayılan bıçakla "Senin karnını deşeyim mi, seni öldüreyim mi? Bana para ver yoksa seni burada öldürürüm, bana parayı ver yoksa şimdi elimde kalacaksın." diyerek mağduru tehdit ettiği ve mağdurun saçından tutarak yüzüne yumruk ve ... atmak suretiyle darbettiği, akabinde de mağdurun cüzdanından zorla 200 TL aldığı ve mağdurun üzerinden kapıyı kilitleyerek olay yerinden ayrıldığı iddiası ile kamu davası açıldığı,
Mağdur hakkında düzenlenen 22.11.2020 tarihli geçici rapordan; sağ gözün alt lateralinde yaklaşık 1.5 cm.lik doku şişliği mevcut olduğunun ve bu yaralanmanın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğunun belirtildiği,
Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK'nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının hiç değerlendirilmeksizin uygulanmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... kollukta; öz oğlu olan sanığın uyuşturucu madde bağımlısı olduğunu ve bir çok suç kaydının bulunduğunu, sürekli olarak kendisini ve eşini darbettiğini ve tehdit ettiğini, can güvenliği olmadığı için sanığı eve almadığını, 21.11.2020 tarihinde ikametinde oturduğu sırada sanığın gelerek kapıyı çaldığını, kendisinin kapıyı açmaması üzerine sanığın “Orospu, kaltak, eğer kapıyı açmazsan evini başına yıkarım, seni de delik deşik ederim, a. koyduğum aç kapıyı,” dediğini, kendisinin de korkarak kapıyı açmak zorunda kaldığını, sanığın içeri girer girmez üzerine saldırdığını ve cebinden bir bıçak çıkartarak “Senin karnını deşeyim mi, seni öldüreyim mi?” dediğini, can havli ile kaçmak isterken saçından yakaladığını ve bıçağı boğazına dayadığını, kendisinin korkudan fenalık geçirdiğini, sanığın kendisini ittirerek yere düşürdüğünü ve bıçağı tekrar boğazına dayayıp “Bana para ver yoksa seni burada öldürürüm.” dediğini, sanığın ilk önce cebindeki tuşlu cep telefonunu aldığını, telefona bakıp “Ben bunu satmakla uğraşamam. Para ver!” dediğini ve cep telefonunu yere attığını, cep telefonunun parçalandığını ve kullanılamaz hâle geldiğini, yerde iken sanığın elmacık kemiğine yumruk attığını ve kendisini tokatlamaya başladığını, daha sonra da “Parayı ver yoksa şimdi elimde kalacaksın, şimdi o kocan olacak herif de gelsin ikinizi de öldüreceğim.” dediğini, bu esnada iki eliyle göğüs kısmında, giysisinin altında bulunan cüzdanını sanığın almaması için muhafaza ettiğini, sanığın bunu görünce ağzının içerisine bıçağı sokmaya çalıştığını ve “Bırak cüzdanı yoksa seni boğazlarım.” dediğini, cüzdanı bırakmak zorunda kaldığını, sanığın cüzdanın içerisinde bulunan iki adet 50 TL, 1 adet 100 TL olmak üzere toplam 200 TL’yi alarak üzerinden kalktığını, bu olayların hepsinin evin hol kısmında yaşandığını, sanığın bunların ardından oturma odasına gitmesi üzerine kaçmak istediğini ancak sanığın bunu görünce daha kapıya varmadan saçından yakaladığını ve saçından çekerek kendisini oturma odasına götürdüğünü, kapıyı üzerine kilitleyip “Şimdi o pezevenk kocan gelsin seni kurtarsın.” dediğini, bir süre sonra eşinin gelerek kendisine seslendiğini, kendisinin de bağırarak odada olduğunu söylemesi üzerine eşinin kapıyı açtığını ve olanları ona anlattığını, almış olduğu darbelerden ve olayın şokundan uyuya kaldığını, doktora gitmediğini, gözünü açtığında gece olduğunu, polisi aramak istediğini ancak telefonu kırıldığı için arayamadığını, ertesi gün saat 15.00 sıralarında sanığın tekrar gelerek kapıyı açmasını söylediğini, eşi de evde olduğundan dolayı kapıyı açtıklarını, sanığın içeri girer girmez saldırgan tavırlar sergilediğini, sanığa “Senin anan yok artık, annen öldü, bana bunları yapan benim oğlum olamaz.” dediğini, sanığın da “Orospu, a. koyduğum, seni sinkaf ederim.” diye karşılık verdiğini ve kendisine saldırmaya çalıştığını, eşinin hemen polisi aradığını ve bir süre sonra polislerin geldiğini, sanığın bunu kendisine sürekli olarak yaptığını, uyuşturucu madde almak için evde bulunan eşyaları da sattığını, artık ne kendisinin ne de eşinin can güvenliklerinin kalmadığını, evde engelli bir erkek çocuğunun olduğunu, bu çocuğunun ifade veremeyecek kadar engelinin olduğunu, şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; sanığın öğlen sıralarında kendisini darbettiğini, bıçak çekerek zorla cüzdanını alıp içerisindeki 200 TL’yi aldığını, sanık özür dilediği için şikâyetinden vazgeçtiğini, sanığın uyuşturucu kullandığını ve krize girdiği zaman saldırganlaştığını, zararının giderilmediğini, oğlu olan sanığın parasını iade etmesini istemediğini,
Tanık ... aşamalarda; sanığın öz oğlu olduğunu, sanığın uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve birçok suçtan kaydının bulunduğunu, sanığın sürekli kendisini ve mağduru darbettiğini ve tehdit ettiğini, sanığın daha önce kendisini bıçakla yaraladığını ve bununla ilgili şikâyetçi olduğunu, 21.11.2020 tarihinde işten eve girip mağdura seslendiğinde oturma odasında kilitli olduğunu söylediğini, odanın anahtarını girişte yere atılmış vaziyette bulduğunu ve kapıyı açtığını, yaralı ve halsiz bir şekilde olan mağdura ne olduğunu sorduğunda sanığın kendisini darbettiğini, boğazına bıçak dayadığını, cep telefonunu kırdığını ve parasını aldığını söylediğini, mağdura hastaneye götürmeyi teklif ettiğini ancak onun sadece uyumak istediğini söylediğini ve uyuduğunu, kendisinin ise evden çıkarak sanığı aradığını ancak bulamadığını, mağdurun başına gelen bu olayı kendisinin de defalarca yaşadığını, sanığa para vermeyince kendisinden de zorla alıp günlerce eve gelmediğini, ertesi gün eşini evde yalnız bırakmamak için işe gitmediğini, sanığın saat 15.00 sıralarında ikametlerine gelerek kapıyı çalıp “Açın lan kapıyı, erkek olan bu kapıyı açmasın, hadi sizi göreyim.” diye bağırdığını, kendisinin kapıyı açmadığını ancak mağdurun korkarak açtığını, sanığın içeri girer girmez kendisine “A. koyduğum, seni de avradını da öldüreceğim, sizden kurtulacağım, sizin ölümünüz benim elimden olacak.” dediğini, sanık kendisini daha önceden de yaraladığı için hemen gizlice polisi aradığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... aşamalarda; mağdurun annesi olduğunu, ailesinin kendisiyle yaşamak istememesi nedeniyle genelde sokakta ve arkadaşları ile birlikte yaşadığını, bu sebeple ailesi ve kardeşleriyle arasının açık olduğunu, 21.11.2020 tarihinde ailesinin ikametine gittiğini, ikamete girince babası olan tanık Fevzi’nin kendisine “Burada ne arıyorsun, neden geldin bu eve?” diye bağırmaya başladığını, sonra üzerine gelerek kendisini darbetmeye başladığını, seslerini duyan mağdurun yanlarına gelerek babasını sakinleştirmeye çalıştığını, babasının mağdura rağmen boğazını sıkmaya ve kendisini darbetmeye devam ettiğini, sonra eline tahta sopa tarzı bir cisim alarak vurmaya devam etmesi üzerine evden ayrıldığını, ertesi gün üzerini değiştirmek amacıyla tekrar ikamete geldiğini, bu sırada babasının evde olmadığını, evde olan mağdurun kendisine “Yaptığını beğendin mi?” demesi üzerine “Git anne, üzerime gelme!” şeklinde karşılık verdiğini, odasına geçip üstünü değiştirdiği sırada mağdurun polisi aramış olduğunu, hakkında yapılan suçlamayı kabul etmediğini, babasının yalan beyanda bulunduğunu, eve gelmesini istemedikleri ve madde bağımlısı olduğu için mağdurun bu şekilde beyanda bulunduğunu, aynı zamanda mağdurun babasından korktuğu için de bu şekilde beyanda bulunduğunu, mağdurun yaralanmasının babasından dolayı olduğunu, suçlamayı kabul etmediğini savunmuştur.
Yağma suçu TCK'nın 148. maddesinde;
"1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2- Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği TCK'nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan "zor yoluyla hırsızlık", bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
TCK’nın 149. maddesinde yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında; silahla ve konutta, ... yerinde veya bunların eklentilerinde işlenmesi hâlleri de sayılmıştır.
5237 sayılı TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasında; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir.” hükmü yer almakta iken, anılan fıkra 29.06.2005 tarihli ve 5377 sayılı Kanun'un 17. maddesi ile; “Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.” şeklinde değiştirilmiştir.
Fıkranın ilk hâli ile yağma suçlarında, konu değerin azlığı nedeniyle hâkime cezada indirim yapma zorunluluğu getirilmiş, daha sonra yapılan değişiklikte ise indirim yapıp yapmama konusunda hâkime takdir yetkisi tanınmıştır.
TCK'nın 150. maddesinin ikinci fıkrası, yağma suçunun konusunu oluşturan değerin az olmasını temel almaktadır. Değer azlığı ile kanun koyucu tarafından neyin kastedildiği, tereddütleri önleyecek biçimde açıklığa kavuşturulmamış, rakamsal bir sınırlandırma getirilmemiş fakat hâkime, yargılama konusu maddi olayla ilgili olarak takdir ve değerlendirme yetkisi tanınmıştır. Hâkim, gasp edilen veya gasp edilmeye kalkışılan şeyin değerinin azlığını ceza indirimi yapmakla değerlendirebilecektir.
5237 sayılı Kanun'un 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasında, 765 sayılı TCK’nın 522. maddesinde öngörülen “hafif” ya da “pek hafif” kavramlarıyla irtibatlı bir yoruma girilmemeli, Yargıtaydan anılan maddenin uygulanması sürecindeki içtihatlarına paralel şekilde yıllık değer ölçülerini belirlemesi beklenmemelidir.
Hâkim, bu değerlendirmenin yanı sıra her somut olayda, olayın özelliklerini dikkate alacak, 5237 sayılı TCK’nın 3. maddesinde öngörüldüğü üzere “işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı” olacak şekilde ceza adaletini sağlayacaktır. Görüldüğü gibi, madde ile getirilen sistem, sadece malın değerinin objektif ölçütlere göre belirlenerek cezadan indirim yapılmasından ibaret değildir. Olayın özelliği her somut olayda değerlendirmeye konu edilecek, meydana gelen haksızlığa faili iten etkenler ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkileri de gözetilerek, indirim yapıp yapmama konusunda takdir kullanılacak ve maddenin uygulanıp uygulanmamasına ilişkin gerekçe kararda gösterilecektir.
Buna karşılık maddenin uygulanmasındaki en önemli ölçüt, şüphesiz değer ölçüsüdür. Ölçüye konu edilmesi gereken değer ise, fiilen gasp edilen olmayıp, eylem kastına dahil edilen olmalıdır. Bu değerin ise “indirim yapılmasını” haklı kabul ettirecek düzeyde az olması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kararların gerekçeli olması" başlığını taşıyan 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dâhil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde;
"1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir."
Hükümlerine yer verilmiştir.
Bu bağlamda, Anayasa'nın 141 ile CMK'nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunludur.
Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (AYM, B.N: 2013/7800, 18.6.2014, & 31; AİHM, Hadjianastassıou/Yunanistan Kararı, 16.12.1993, & 33).
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca failin cezasında indirim yapılıp yapılamayacağı konusunda hâkime takdir yetkisi tanındığı, hâkimin bu takdir yetkisini kullanırken suça konu malın değerinin azlığının yanı sıra meydana gelen haksızlığa faili iten etkenleri ve bu haksızlığın mağdur üzerindeki etkilerini de göz önünde bulundurması, bu maddeyi neden uyguladığına veya uygulamadığına yönelik gerekçelerini de denetime olanak sağlayacak şekilde karar yerinde göstermesi gerektiği, somut olayda ise Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrası uygulanmadığı hâlde neden uygulanmadığına yönelik herhangi bir gerekçe gösterilmediği, sanık hakkında bu maddenin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının incelenebilmesi için de öncelikle Yerel Mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılması ve bunun gerekçelerinin de denetime olanak sağlayacak şekilde karar yerinde gösterilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Ulaşılan bu sonuç karşısında, sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirilmemiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulamama gerekçesinin karar yerinde gösterilmesine gerek olmadığı düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 04.10.2021 tarihli ve 21736-14730 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- ... 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.04.2021 tarihli ve 92-235 sayılı hükmünün, sanık hakkında TCK’nın 150. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.