Esas No: 2019/686
Karar No: 2019/1290
Karar Tarihi: 05.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2019/686 Esas 2019/1290 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “marka hükümsüzlüğü ve haksız rekabetin önlenmesi” davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince hükümsüzlüğe ilişkin davada karar verilmesine yer olmadığına, haksız rekabetin önlenmesi bakımından davanın reddine dair verilen 10.05.2011 tarihli ve 2010/56 E., 2011/103 K. sayılı kararın davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 26.11.2012 tarihli ve 2011/12828 E., 2012/19061 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı vekili, bir kamu kurumu olan müvekkilinin "HYB" markasını 556 Sayılı KHK"nun 7/1-g bendi kapsamında koruma altına aldırdığını, davalının "HYB Yayıncılık + Şekil" markasının "HYB" ibaresini esaslı unsur olarak barındırması nedeniyle müvekkili markasından itibar sağlayacak nitelikte olduğunu, davalı markasının iltibas oluşturduğunu ileri sürerek, davalı markasının sicilden terkinine, haksız rekabetin men"ine, bu markayı taşıyan davalı emtiasının toplatılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, marka tescil ücretinin yatırılmaması ve müddet olması nedeniyle davaya konu markanın tescilli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, davalı markasının tescilli olmadığı, TTK anlamında haksız bir rekabeti ve iltibası değerlendirirken tüketici kesiminin dikkate alınmasının gerekeceği, davacı kurum ve davalı şirketin sağladığı hizmetlerin farklı olması nedeniyle, taraflar arasında ilişki olmadığının anlaşılabileceği, bu ibarenin davalı tarafından 41. sınıfta yer alan hizmetlerde kullanılıyor olmasının tüketicilerin yanılgıya düşmesine neden olmayacağı gerekçesiyle, hükümsüzlük ile ilgili talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, haksız rekabet ile ilgili talebin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacının davaya konu markası koruma markası olup tüm sınıflar yönünden korunacağından, somut olayda davacı adına tüm sınıflar yönünden tescilli "HYB" ibareli markasının davalı tarafından yayınlanan kitaplar üzerinde kullanıldığı sabit olmakla tescilli markaya dayalı haksız rekabetin önlenmesi talebinin kabulüne karar vermek gerekirken yazılı şekilde talebin reddi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, marka hükümsüzlüğü ve haksız rekabetin önlenmesi istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili, bir kamu kurumu olan müvekkilinin "HYB" markasını 556 sayılı KHK"nın 7/1-g bendi kapsamında koruma altına aldırdığını, davalının "hyb yayıncılık + Şekil" markasının "HYB" ibaresini esaslı unsur olarak barındırması nedeniyle müvekkili markasından haksız itibar sağlayacak nitelikte olduğunu ve bu sebeple 556 sayılı KHK"nın 7/f maddesi gereğince davalı markasının reddedilmesi gerektiğini, müvekkiline ait markanın garanti markası olduğunu; davalı markasının yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesi’nin 2. mükerrer 6. maddesine göre reddedilecek markalar arasında yer aldığını, 556 sayılı KHK’nın 8. maddesinde düzenlenmiş olan nispi red nedenlerine göre de HYB yayıncılık markasının yanıltıcı niteliğinden dolayı halk tarafından karıştırılma ihtimalinin yüksek olduğunu ileri sürerek, davalı markasının haksız tescilinin sicilden terkinine, haksız rekabetin menine, bu markayı taşıyan davalı emtiasının toplatılmasına, fiili durumun ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, marka tescil ücretinin yatırılmaması ve müddet olması nedeniyle davaya konu markanın tescilli olmadığını; tarafların faaliyet alanları farklı olduğundan haksız rekabet şartlarının gerçekleşmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Yerel Mahkemece, davalı markasının tescilli olmadığı, Türk Ticaret Kanunu anlamında haksız bir rekabet ve iltibas hususları değerlendirilirken tüketici kesiminin dikkate alınması gerektiği, davacı Kurum ve davalı şirketin sağladığı hizmetlerin farklı olması nedeniyle, taraflar arasında ilişki olmadığının anlaşılabileceği, bu ibarenin davalı tarafından 41. sınıfta yer alan hizmetlerde kullanılıyor olmasının tüketicilerin yanılgıya düşmesine neden olmayacağı gerekçesiyle, hükümsüzlük ile ilgili talep yönünden karar verilmesine yer olmadığına, haksız rekabet ile ilgili talebin ise reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacıya ait davaya konu logo ve ibarenin usulüne uygun tescil edilmiş bir marka ve Mülga 556 sayılı KHK’nin 7/1-g maddesi gereğince koruma markası niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalı tarafından yayınlanan kitaplarda “HYB” ibareli markanın kullanılmasının haksız rekabete yol açıp açmayacağı ve davacının belirtilen KHK’nin 9., 61. vd. madde hükümlerinden yararlanıp yararlanamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar vardır.
Hemen belirtmek gerekir ki tescilli bir markanın ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan Mülga 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (556 sayılı KHK) uygulanması gerekmektedir.
Öncelikle 556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde bir marka tescil başvurusunun TPE tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşullarına değinmekte yarar vardır.
556 sayılı KHK’nın 7. maddesinde düzenlenen mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın TPE ve mahkeme tarafından "resen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer defi değil, itiraz sebebidirler. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34. maddesi gereği herkes TPE’nin bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53. maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır.
556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince, mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Karan, H./Kılıç, M.; Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara 2004, s.79-80).
“Marka tescilinde red için mutlak nedenler” başlığı altında düzenlenen 556 sayılı KHK’nin 7/1 ve 7/1-g maddesi ise;
Aşağıda yazılı işaretler marka olarak tescil edilemez:
“Yetkili mercilerden kullanmak için izin alınmamış ve dolayısıyla Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre reddedilecek markalar,”
düzenlemesini içermektedir.
Bu hükme göre, Türkiye Paris Sözleşmesinin 2. mükerrer 6. maddesinden doğan taahhüdünü ifa edebilmek amacıyla yukarıdaki hüküm düzenlenmiştir. Bütün bu işaretlerin ortak özelliği, bir topluluğu simgelemeleri dolayısıyla kamusal önemi haiz olmaları ve resmiyet arz etmeleridir.
Paris Sözleşmesindeki 2. mükerrer 6 (1) maddesinin (a) bendinde izin alınmaksızın tescili yasaklanan işaretlerden ilki, Birlik ülkelerine ait arma, bayrak ve diğer hükümranlık belirtileri ve bu Devletlerce kabul edilmiş resmî kontrol, garanti işaret ve mühürleridir. Resmî kontrol ve garanti işaret ve mühürleri içine ise, padişah turası, TSE damgası, altın veya gümüşün ayarını gösteren damga girer. Paris Sözleşmesi uyarınca resmî kontrol ve garanti işaretlerinin ve mühürlerinin tescilinin yasaklanabilmesi için, tescilin “aynı veya benzeri cins mal” hakkında talebi şarttır (Karan/Kılıç, s.92).
Türkiye’de bu korumanın sınırlarını genişletmek amacıyla ilgili kamusal mercilere TPE tarafından “koruma markası belgesi” verilmektedir. Bu belgeye sahip olanların dışında başka bir kişi, söz konusu işaretlerin aynısını veya benzerini kullanamaz (Tekinalp, Ü: Fikrî Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2012, s. 410). Keza, Bayrak Kanunu vs. gibi kanunî düzenlemeler ile bu nevi işaretler koruma altına alınmıştır.
Yukarıda açıklanan maddede belirtilen yetkili makamlardan kasıt ise, o işareti kullanmaya veya kullandırmaya hakkı olan devlet veya teşkilatın kendisi veya bu husustaki temsilcisidir (Karan/Kılıç, s.93).
Mülga 556 sayılı KHK’nın 54. maddesinde ise garanti markaları düzenlenmiş olup, bu maddeye göre;
“Garanti markası, marka sahibinin kontrolü altında birçok işletme tarafından o işletmelerin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafi menşelerini ve kalitesini garanti etmeye yarayan işarettir.
Garanti markasının marka sahibinin veya marka sahibine iktisaden bağlı olan bir işletmenin mal veya hizmetlerinde kullanılması yasaktır”.
Buna göre, garanti markası, marka sahibinin kontrolü altında birçok işletme tarafından o işletmelerin ortak özelliklerini, üretim usullerini, coğrafî menşelerini ve kalitesini garanti etmektedir. Bu tanım garanti markasının, sanki bir mal veya hizmet değil de, bir işletmenin ortak özelliklerini garanti etmek amacıyla kullanıldığı intibaını uyandırmaktadır (Arkan,S.: Marka Hukuku, C.I, Ankara 1997, s.30). Oysa garanti edilen “malların ve hizmetler”in “ortak karakteristik özellikleri” ve bu anlamda “üretim usulü”, “coğrafi menşei” ve “kalitesi”dir.
Garanti markasının sahibi, bir mal veya hizmetin özelliklerini garanti altına alan gerçek ve tüzel kişidir. Uygulamada garanti markasının sahibinin çoğunlukla resmî veya özel meslek kuruluşu olduğu görülmektedir. TSE, ISO, Woolmark gibi kuruluşların kullandığı işaretler, garanti markasıdırlar (Karan/Kılıç, s.444).
Hemen belirtilmelidir ki tecavüz bir haksız fiildir. Tecavüzün varlığı için 556 sayılı KHK’da belirtilen eylemin gerçekleşmiş olması ve somut olayda hukuka uygunluk sebeplerinden birinin mevcut bulunmaması gereklidir.
Tescilli bir markanın, sahibinin izni olmaksızın kullanılması veya o markayı taşıyan mal ve hizmetlerin, tecavüzün bilinmesine rağmen pazarlanması, stoklanması, satış için teklif edilmesi, ihracı, ithali ya da tecavüzün bilinmesine rağmen o malların nereden sağlandığının bildirilmesinden kaçınılması, tecavüz olarak tanımlanmıştır (Tekinalp, s. 491).
556 sayılı KHK’nın 61. maddesi ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Buna göre;
a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.
b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.
c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak.
d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek.” Eylemleri marka hakkına tecavüz sayılır.
Anılan madde metninde atıf yapılan KHK’nın 9.maddesi ise;
“Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:
a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.
b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.
c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye"de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.
Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:
a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.
b)İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.
c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.
d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.
e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.
Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder.
Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi halinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.”
şeklinde düzenleme içermektedir.
Görüleceği üzere marka sahibi marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulmasını talep edebilir. Durdurma davası devam etmekte olan bir tecavüze son vermek için açılan bir eda davasıdır. Bu talebin ileri sürülebilmesi için tecavüzde bulunanın kusuru ve zararın varlığı aranmaz. Tecavüz devam ettiği sürece, anılan talep için zamanaşımı da söz konusu olmayacaktır.
Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ve görüşler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, davacının “HYB”(Hizmet Yeterlilik Belgesi) garanti markalarının sahibi olduğu ve bu markaların TPE nezdinde özel sicile kayıtlı bulunduğu; davalının ise “HYB Yayıncılık” ibaresini yayınlarında kullandığı uyuşmazlık dışıdır. Mülga 556 sayılı KHK’nın 54. maddesinde düzenlenen garanti markalarının adı geçen KHK hükümlerine göre korunacağı açık olduğu gibi, yine mülga 556 sayılı KHK’nın 7/1-g maddesi gereğince de kamusal mercilere TPE tarafından “koruma markası belgesi” verilmekte olup, bu belgeye sahip olanların dışında başka bir kişi, söz konusu işaretlerin aynısını veya benzerini kullanamayacaktır. Başka bir ifade ile, davacının markası koruma markası olduğundan ve tüm sınıflar yönünden korunması gerektiğinden, davalının davacıya ait koruma markasının birebir aynısı olan “HYB” ibaresini kullanmak şeklinde gerçekleşen eyleminin, davacıya ait koruma markalarına 556 sayılı KHK’nin 61. maddesine göre tecavüz oluşturduğunun ve haksız rekabete yol açtığının kabulü gerekir.
Sonuç itibariyle, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.