Esas No: 2016/1529
Karar No: 2019/1288
Karar Tarihi: 05.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1529 Esas 2019/1288 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 13. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 20.04.2015 tarihli ve 2015/146 E., 2015/389 K. sayılı karar davalılar vekilleri ile ihbar olunan Axa Sigorta AŞ vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 08.10.2015 tarihli ve 2015/16047 E., 2015/17965 K. sayılı kararı ile;
“...1-Davanın Axa Sigorta AŞ"ne ihbar edildiği, ihbar olunanın davada taraf olmadığı, dolayısıyla kararı temyiz etme hakkı bulunmadığından Axa Sigorta AŞ"nin temyiz taleplerinin reddine,
2-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
3-Dava, sigortalının iş kazası sonucunda vefatı nedeniyle yakınlarının manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece istemlerin kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından sigoralının ölümüne neden olan iş kazasının meydana gelişinde davalı üniversitenin %20, davalı ... şirketinin %80 oranında kusurlu oldukları, müteveffa sigortalının ise kusursuz olduğu anlaşılmaktadır.
Gerek mülga B.K"nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı T.B.K’nun 56. maddesi hükmüne göre hakim ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verebilir. Hakimin manevi zarar adı ile ölenin yakınlarına verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370)
Bu ilkeler gözetildiğinde, her ne kadar yerel mahkeme tarafından Dairemizin bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de hükmedilen manevi tazminatların halen fazla olduğu, bozma ilamının gereğinin yerine getirilmediği açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
2- Davalı ... AŞ vekili
3- İhbar olunan Axa Sigorta AŞ vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, davalı ... Üniversitesinin Doğu Kampüsü’nde güvenlik görevlisi olan Osman Altan’ın nöbet kulübesindeyken gerçekleşen iş kazasından iki gün sonra 17.02.2011 tarihinde hayatını kaybettiğini, kazayı doğuran gaz kaçağının davalı gaz dağıtım şirketine bildirilmesine ve saat 18.00’de kaçak olduğunun tespit edilmesine rağmen müteveffanın nöbet görevine devam ettirilmesi nedeniyle saat 23.15’te yoğunlaşan gazın patlaması neticesinde öldüğünü ve davalıların iş kazasından dolayı sorumlu olduğunu, müteveffanın anne ve babası ile kardeşleri olan davacıların bu olay nedeniyle derin bir acının içine düştüğünü, taleplerinde nihai hükme temel olacak kusur durumunun da nazara alındığını ileri sürerek anne ve baba için ayrı ayrı 75.000TL, kardeşler için ayrı ayrı 25.000TL olmak üzere toplam 300.000TL manevi tazminatın faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı .... (Şirket) vekili, olay günü gaz kaçağı ihbarı üzerine ekiplerin duruma müdahale ettiğini, kaçağın patlamanın olduğu nizamiyeden yaklaşık otuz metre uzaklıkta olduğunun tespit edildiğini, nizamiyede herhangi bir doğalgaz tesisatının bulunmadığını, gaz kaçağının açık arazide ve yerleşim noktasına uzak olması nedeniyle acil işlem raporu tutulduğunu, raporun müvekkili şirketin bakım onarım servisine teslim edildiğini ve söz konusu kaçağın can ve mal emniyeti için tehlikeli olmayan fakat gelecekte hasara sebebiyet verebilecek ve bu nedenle programa bağlanması gereken bir gaz sızıntısı olarak nitelendirilerek iş programına alındığını, aynı gün, aynı saatlerde başka bir mahalde ana hat borusu üzerinde sızıntı ihbarı gelmesi nedeniyle büyük çapta tehlike oluşturabilecek bu işe öncelik verildiğini ve ekiplerin o mahâle yönlendirildiğini, sonrasında dava konusu patlamanın meydana geldiğini, olay yerinde yapılan incelemede müvekkili şirkete ait herhangi bir kusurun bulunmadığının tespit edildiğini, talep edilen tazminattan müvekkili şirketin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı gibi istenilen miktarın da fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı ... (üniversite) vekili, söz konusu olayda müvekkiline atfedilebilecek kusurun mevcut olmadığını, diğer davalı gaz dağıtım şirketi yetkililerinin gaz kaçağını en tehlikeli boyutta olmasına rağmen yanlış sınıflandırarak müdahalede geciktiklerini, kaçağın kampüs sınırları dışında yer alan vanadan kaynaklandığını, yer altı kablolarını izleyerek nizamiye odasına dolan gazın patlamaya sebep olduğunu, bu durumda müvekkilinin söz konusu durumu öngörebilecek konumda olamayacağını, kaçınılmazlık durumunun mevcut olduğunu, müvekkilinin ne icrai ne de ihmali bir davranışı bulunduğunu, tüm kusurun diğer davalıda olduğunu, aksi kabul edilecek olur ise istenilen tazminat miktarından diğer davalının kusurunun ağırlığı gözetilerek indirim yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece 15.09.2014 tarihli ilk karar ile meydana gelen olayda davalıların tam kusurlu oldukları, manevi tazminatın amacının medeni bir ceza olarak kabulü yönündeki son dönem Yargıtay kararları, olayın ölümle sonuçlanmış olması, ölen ile davacılar arasındaki akrabalık bağının yakınlığı, kusur durumundaki ağırlık dikkate alınarak anne, baba ve kardeşler için istenen manevi tazminat miktarlarının tamamı (davacı anne, baba yönünden 75.000’er TL, kardeşler yönünden 25.000’er TL olmak üzere toplam 300.000TL) üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bu kararın taraflar ve ihbar olunan Axa Sigorta AŞ. vekilince temyizi üzerine, Özel Dairenin 29.01.2015 tarihli kararı ile; ihbar olunanın kararı temyiz hakkı bulunmadığından temyiz istemi reddilmiş, davacıların tüm, davalıların sair temyiz itirazları yerinde görülmeyerek hüküm manevi tazminat miktarının fazla olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan değerlendirme sonunda davacı anne ve baba için 60.000’er TL, kardeşler için ise 15.000"er TL manevi tazminatın yerinde olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne hükmedilmiştir.
Her iki davalı ile ihbar olunan Axa Sigorta AŞ’nin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda karar başlığında yazılı gerekçelerle bozma kararı verilmiştir.
Yerel Mahkemece, Özel Dairenin manevi tazminat miktarını fazla bulan bozma kararına uygun şekilde neredeyse toplam tazminatın %30’u oranında indirime gidildiği, buna rağmen uyulan bozma gereğinin yerine getirilmediğinden bahsedilemeyeceği, müteveffa ile davacılar arasındaki bağın, olayın oluş şeklinin tazminat miktarının tespitinde nazara alınacağı gibi feci bir olay ile normal şartlar altında meydana gelmiş olan olayın bir tutulamayacağı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı ihbar olunan Axa Sigorta AŞ ve davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş kazası sonucu ölüm nedeniyle doğan manevi tazminat davasında, tazminat miktarının fazla olduğu yönündeki bozma kararına uyularak yapılan değerlendirme sonunda hükmolunan tazminatın fazla sayılıp sayılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
(I) İhbar olunan Axa Sigorta AŞ vekilinin temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Bu hususta öncelikle davanın ihbarıyla ilgili yasal düzenlemelerle ihbarın anlam ve mahiyetine kısaca değinmek yerinde olacaktır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 61. maddesinin 1. fıkrasına göre “Taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebilir.” ve 63. maddeye göre de “Dava kendisine ihbar edilen kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabilir.”
Anılan Kanun’un 64. maddesi sevkiyle işlerlik kazanan 69. madde hükmü ise şu şekildedir:
“Müdahilin de yer aldığı asıl davada hüküm, taraflar hakkında verilir.
Fer’î müdahilin, tarafla rücu ilişkisinde, asıl davadaki uyuşmazlık hakkında yanlış karar verildiği iddiası dinlenilmez. Ancak, müdahil, zamanında ihbar yapılmadığı için davaya geç katıldığını veya yanında katıldığı tarafın iddia ve savunma imkânlarını kullanmasını engellediğini ya da kendisince bilinmeyen iddia ve savunma imkânlarının, tarafın ağır kusuru sebebiyle kullanılamadığını belirterek, yanında katıldığı tarafın yargılamayı hatalı yürüttüğünü ileri sürebilir.”
Mevzuatta yerini yukarıda anılan hükümlerde bulan ihbar, genel ifade ediliş biçimiyle, görülmekte olan bir davada taraflardan birisinin kendisine yardım etmek üzere davaya müdahalesini sağlamak amacıyla üçüncü kişiye davanın duyurulmasıdır. Bu durum, tarafın davayı kaybetmesi hâlinde üçüncü bir kişiye rücû hakkı olduğu veya üçüncü kişinin kendisine karşı bir dava açmasından endişe edeceği hâllerde söz konusu olur. Davayı üçüncü kişiye ihbar eden taraf, bununla öncelikle üçüncü kişinin davaya kendisi yanında fer’i müdahil olarak katılmasını ister ancak üçüncü kişi ihbara rağmen katılmazsa, katılsaydı neticede hasıl olacak olan müdahalenin etkisine muadil bir etkiyi, salt ihbarla yaratmış olur. Bu nedenle kendisine ihbarda bulunulan kişi, ilk davada verilen hükmün kendisine karşı açılan rücû davasında etkisi olmayacağını ve ihbarda bulunan kişinin davayı iyi yürütmediğini, davanın onun aleyhine sonuçlandığını ileri süremez (Pekcanıtez H./ Özekes M./ Akkan M./ Taş Korkmaz H.: Medeni Usûl Hukuku, 15.Bası, Cilt I, İstanbul 2017, s.738 vd).
Dava üçüncü kişiye ihbar edilse dahi hüküm ancak davanın tarafları hakkında kurulabilir (HMK, m.26, 297) ve kanun yollarına başvurma hakkı da davanın taraflarına aittir. Bununla birlikte, bir davada davanın tarafı olmayan üçüncü kişi hakkında hüküm verilmişse, üçüncü kişi hükmün kendisine ilişkin bölümünü temyiz edebilecektir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Bası, Cilt V, İstanbul 2001, s. 4566-4567).
Somut olayda da ihbar olunan Axa Sigorta AŞ davada taraf sıfatını haiz olmadığı gibi aleyhine hüküm de tesis edilmemiştir. Bu durum karşısında kararı temyiz hakkı bulunduğundan söz edilemez.
Bu nedenle Axa Sigorta AŞ vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir.
(II) Davalı ... ve davalı ... AŞ’nin temyiz istemlerinin incelenmesinde;
Yerel Mahkemeyle Özel Daire arasındaki anlaşmazlığın ve bu bağlamda Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme kapsamının yalnızca somut olayda iş kazası nedeniyle gerçekleşen ölüm nedeniyle müteveffa yakınları lehine takdir olunan manevi tazminat miktarının usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanması karşısında öncelikle manevi tazminat isteminin mahiyeti ve bu istemin varlığı hâlinde mahkemelerce hangi ilke ve esaslar gözetilerek karar verilmesi gerektiği hususunda durulması gerekir.
Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun (BK) 332. maddesinin karşılığı olarak çağdaş bir yaklaşımla düzenlenen 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 417. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçilerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür" hükmü ile, 4857 sayılı İş Kanunu"nun mülga 77/1. maddesiyle bütünlük sağlandığı gibi 3. fıkrasındaki "İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir" hükmü ile de hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sorumluluğun hukuki niteliği konusunda tartışmalar sona erdirilmiş, sözleşmeye aykırılıktan kaynaklanan ölüme ve vücut bütünlüğünün zedelenmesine veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmininde sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. İşverenin gözetme borcu iş akdinden kaynaklandığından işçi, iş kazasından doğan vücut bütünlüğünün zedelenmesi nedeniyle açacağı maddi ve manevi tazminat davasında sözleşmeden doğan sorumluluk hükümlerine (TBK 112 ve 417.) dayanabilecektir. Öte yandan, işverenin bu davranışı, kişi varlıklarını doğrudan korumayı amaçlayan (iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin) emredici kuralların kusurlu bir davranışla ihlali niteliğinde olup, aynı zamanda haksız fiil oluşturur. Bu nedenle işçilerin iş kazasından kaynaklanan tazminat taleplerinde sözleşmeden doğan ile haksız fiilden doğan dava hakları yarışır. İşçinin ölümü veya vücut bütünlüğünün zedelenmesi hali sözleşmeye aykırılık doğuracak olmakla birlikte bu durum aynı zamanda bir haksız fiilin unsurunu da oluşturur (Oğuzman, K.: İş Kazası veya Meslek Hastalığından Doğan Zararlardan İşverenin Sorumluluğu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, C. 34, S. 1-4, 1968, s. 339). İşçi zararının tazmini için sözleşmeye aykırılık veya haksız fiil hükümlerine dayanmakta serbesttir.
818 sayılı BK"nın 98. (TBK"nın 114) maddesinin 2. fıkrası "Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur." şeklinde düzenleme içerdiğinden, iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat davaları açısından 818 sayılı BK"nın Kanun"un 47. maddesi ile 6098 sayılı TBK"nın 56. maddesi kıyasen uygulanacağından, iş kazasından kaynaklanan manevi tazminat davalarında bu kapsamda inceleme yapmak gereklidir (Süzek, S.: İş Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2019, s. 408). BK"nın 47. (TBK"nın 56) maddesine göre; hâkimin özel hâlleri göz önünde tutarak, manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği tutar adalete uygun olmalıdır. Bu para tutarı, aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu da vardır. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
Manevi tazminat ile, duyulan elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde karşılanmasını amaçladığından hâkim, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak tazminat miktarını tespit etmelidir.
Hâkim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 tarihli ve 2003/21-368 E., 2003/355 K.; 23.06.2004 tarihli 2004/13-291 E., 2004/370 K. ve 19.06.2013 tarihli 2013/21-20 E., 2013/868 K. sayılı kararları).
Ayrıca 22.06.1966 tarihli ve 1966/7 E., 1966/7 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hâl ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar, her olaya göre değişebileceğinden, hâkim bu konuda takdir hakkını kullanırken, ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; müteveffa Osman Altan 15.02.2011 tarihinde gaz kaçağı nedeniyle meydana gelen patlamada görevli olduğu nöbet mahallinde yanarak ağır şekilde yaralanmış, tüm müdahalelere rağmen iki gün sonra hayatını kaybetmiştir. Olayın oluş şeklinin vahameti, müteveffanın kaza tarihindeki yaşı, ölümün yanarak ve kazadan sonra gerek müteveffa, gerekse yakınlarının iki gün boyunca acı çekmesi gerçeğiyle birlikte gerçekleşmesi gibi hâller göz önünde bulundurulduğunda davacılar lehine direnme kararı ile tesis edilen manevi tazminat miktarı dosya kapsamına uygun ve yerinde olup davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gereklidir.
Ne var ki; davalı ... bir vakıf üniversitesi olmasına ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/j maddesi, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 3708 sayılı Kanun ile değişik 56/b maddesinin “Üniversiteler ve ileri teknoloji enstitüleri genel bütçeye dahil kamu kurum ve kuruluşlarına tanınan mali muafiyetler, istisnalar ve diğer mali kolaylıklardan aynen yararlanırlar” hükmü, yine aynı Kanun’un Ek 7. maddesindeki “Vakıflarca kurulacak yükseköğretim kurumları, bu Kanun’un 56. maddesinde yer alan mali kolaylıklardan, muafiyetlerden ve istisnalardan aynen istifade ederler” hükmü gereğince ve 123. maddesi emriyle mahkeme harçlarından keşif harcı, icra ve iflas harçlarından haciz, teslim ve satış harcı hariç olmak üzere 492 sayılı Kanun’a bağlı (1) nolu tarifede yer alan diğer harçlardan müstesna kılınmasına rağmen bu davalı aleyhine hükümle birlikte harca hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bununla birlikte söz konusu aykırılık tek başına direnme hükmünün bozulmasını gerektirmediğinden, direnme kararının hüküm fıkrasının 5. ve 6. bentlerinin karardan çıkarılarak 5. bent yerine “Hükmolunan değer üzerinden alınması gereken 14.345,10TL harçtan; davalı ... Üniversitesinin harçtan muaf olduğu gözetilerek, daha önce davacı tarafça peşinen yatırılan 1.024,65TL ile davalı ... AŞ’nin ilk hüküm sonrası yatırdığı 9.734,20TL harç toplamı 10.758,85TL’nin mahsubu ile kalan 3.586,25TL harcın davalı ... AŞ’den tahsiline, davalı ... Üniversitesinin yatırdığı 9.734,20TL harcın istek hâlinde bu davalıya iadesine”, 6. bent yerine ise “Dava açılırken yatırılan 1.024,65TL peşin harcın davalı ... AŞ’den alınarak davacıya iadesine” şeklindeki bentlerin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün düzeltilmiş bu hâliyle onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: 1-Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ihbar olunan Axa Sigorta AŞ vekilinin temyiz isteminin REDDİNE,
2-(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle direnme uygun görülmekle davalılar ... ve Başkent Doğalgaz Dağıtım AŞ vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile birlikte; direnme kararının hüküm fıkrasının 5. ve 6. bentlerinin karardan çıkarılarak 5. bent yerine “Hükmolunan değer üzerinden alınması gereken 14.345,10TL harçtan; davalı ... Üniversitesinin harçtan muaf olduğu gözetilerek, daha önce davacı tarafça peşinen yatırılan 1.024,65TL ile davalı ... AŞ’nin ilk hüküm sonrası yatırdığı 9.734,20TL harç toplamı 10.758,85TL’nin mahsubu ile kalan 3.586,25TL harcın davalı ... AŞ’den tahsiline, davalı ... Üniversitesinin yatırdığı 9.734,20TL harcın istek hâlinde bu davalıya iadesine”, 6. bent yerine ise “Dava açılırken yatırılan 1.024,65TL peşin harcın davalı ... AŞ’den alınarak davacıya iadesine” şeklindeki bentlerin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün düzeltilmiş bu hâliyle ONANMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.