Esas No: 2018/226
Karar No: 2022/478
Karar Tarihi: 23.06.2022
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/226 Esas 2022/478 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2018/226 E. , 2022/478 K."İçtihat Metni"
Yargıtay Dairesi : (Kapatılan) 14. Ceza Dairesi
Nitelikli cinsel saldırı suçundan sanık ... hakkında CMK’nın 223/3-d-son, TCK'nın 30 ve 54. maddeleri uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve müsadereye ilişkin ... 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.11.2012 tarihli ve 7-347 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ve mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 22.05.2017 tarih ve 7824-2781 sayı ile; gerekçeli kararın mağdur vasisi ...’a tebliğ edilerek tebellüğ belgesi ile verildiği takdirde temyiz ve cevap dilekçelerinin eklenip hükmün temyizi hâlinde bu konuda ek tebliğname düzenlendikten sonra Daireye iade edilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdi edilmesine karar verilmiş, anılan eksikliğin giderilmesinden sonra kararın temyiz edilmemesi nedeniyle dosyayı inceleyen Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesince 18.12.2017 tarih ve 6392-6504 sayı ile; mağdur vekilinin temyiz isteminin reddine, Cumhuriyet savcısının temyiz istemi yönünden yapılan incelemede ise; hükmün onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi H. Arslan; “Dosya içeriğine ve oluşa uygun kabule göre sanığın olay günü mağdur ve eşini çalıştırmak için bahçesine götürdükten sonra para karşılığı cinsel ilişkiye girdiği, mağdurun olay tarihinde de musap olduğu anlaşılan akıl hastalığı nedeniyle olayın hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamadığı ve ruhsal yönden mukavemet edemediği, bu şekilde nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği sabittir ve olayın bu oluş şekli konusunda tartışma yoktur.
Yerel Mahkemece, özetle mağdurdaki akıl hastalığının sanık tarafından bilinemeyeceğinden bahisle TCK'nın 30. maddesine dayanılarak ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, o yer Cumhuriyet savcısının temyizi üzerine Dairemizce bu hüküm onanmıştır. Dosyada yer alan kanıtlara göre sanık hakkında TCK'nın 30. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı kanaatine vardığımızdan sayın çoğunluğun onama düşüncesine iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;
Mağdur hakkında bu ve başka olaylar nedeniyle alınan Adli Tıp Kurumu raporlarda psikiyatrik hastalığı nedeniyle beden ve ruh bakımdan kendini savunamayacağı, hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılabileceği bildirilmiştir. Ayrıca bu raporların gerekçelerinde diğer bulgular yanında ‘duygulanımının kısıtlı olduğu, kısa cevaplar vererek konuştuğu, reaksiyon süresinin uzun, nicel yargılama ve soyutlamanın bozuk, düşünce akışının yavaşlamış olduğunun, kişilik testi uygulamasında dış dünya ile ilgilerinin sınırlı olduğu, entelektüel süreçlerde fakirlik dikkat çektiği, sosyal çevre ile ilişkilerin ve ortak düşünceye katılımın zayıf, donuk ifadesinin olduğu’ belirtilmiştir. Raporlarda gösterilen bu akıl hastalığı bulguları herkesin rahatlıkla görüp anlayabileceği tür ve boyuttadır. Kaldı ki, dosyadaki anlatımlara ve sanığın ikrarına göre sanığın mağdur ile aynı küçük çevrede yaşadıkları, uzun süredir birbirlerini tanıdıkları (ikrarına nazaran altı yıldır), mağdurun kardeşinin sanığın yanında çalıştığı, mağdur ve eşinin zaman zaman sanığın bağ ve bahçe işlerinde çalıştıkları anlaşılmaktadır. Tüm bu bilgilere ve olayın gerçekleşme biçimine nazaran sanığın mağdurda mevcut akıl hastalığını bildiği açıktır. Ayrıca aynı mağdura yönelik başka sanıklar tarafından gerçekleştirilen cinsel saldırı eylemleriyle ilgili davalarda Dairemizce sanıkların cezalandırılmaları yönünde karar verilmiştir (Dairemizin 08.04.2015 tarihli ve 2015/5455 sayılı kararı bu yöndedir.). Bu nedenle TCK'nın 102/2 ve 102/3-a maddesine göre cezalandırılması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle mağduru uzun süredir tanıyan ve akıl hastalığını bildiği açık olan sanık hakkında TCK’nın 30. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 25.01.2018 tarih ve 42620 sayı ile;
"...Dosya içeriğine göre, sanığın olay tarihinde bahçesine çalıştırmaya götürdüğü ve Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 1033 karar sayılı mütalaasına göre şizofreni hastalığına duçar olan, bu nedenle ruhsal yönden bu fiile mukavemete muktedir olmayan mağdur ... Sağtekin ile para karşılığı ilişkiye girdiği, mağdurun hastalığının hekim olmayanlarca da anlaşılabileceği sabittir. Yerel Mahkemenin oluşa ilişkin kabulü de bu yöndedir. Ancak sanığın sosyal statü ve eğitim düzeyi itibarıyla mağdurun hastalığını anlayabilecek durumda olmadığı ve bu nedenle hata kurumundan yararlandırılması gerektiği gerekçesi ile sanık hakkında yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
İhtilafın konusu, sanığın mağdurun duçar olduğu akıl hastalığını anlayıp anlayamayacağı, bu konuda esaslı bir hataya düşüp düşmediği yönündedir.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemeler incelendiğinde;
TCK’nın ‘Cinsel saldırı’ başlıklı 102. maddesinde, ‘(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
…İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır…’ şeklinde düzenlemelerin yer aldığı görülmektedir.
‘Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası’ başlıklı 26. maddesinde de ‘(1) Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez.
(2) Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.’,
Şeklinde düzenlemeler yer almaktadır.
26. maddenin gerekçesinde ise; ‘...Maddenin ikinci fıkrasında ilgilinin rızası hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir. Söz konusu hukuka uygunluk nedeninin varlığı için, rızanın kişinin üzerinde mutlak surette tasarrufta bulunabileceği bir hakka ilişkin olması gerekir. Keza, kişinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklamaya ehil olması gerekir.
Madde metnindeki 'mağdurun rızası' ibaresi 'ilgilinin rızası' veya 'kişinin rızası' olarak değiştirilmiştir. Ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluşumu açısından fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada açıklandığında etkili olur. Bu durumda herhangi bir mağduriyet söz konusu olmadığı için, 'mağdur' yerine 'ilgili' veya 'kişi' kelimesi tercih edilmiştir.’ açıklamalarına yer verilmiştir.
Anılan madde metni ve gerekçesine göre, ilgilinin rızası çerçevesinde işlenen eylemden dolayı kimseye ceza verilememesinin nedeni, ilgilinin rızasının işlenen fiili hukuka uygun hâle getirmesidir. Bir hukuka uygunluk nedeninin varlığı hâlinde eylem yasal tanıma uygun olmasına rağmen hukuka aykırı kabul edilemediğinden cezalandırılmayacaktır.
Gerek öğretide gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere ilgilinin rızasına dayalı hukuka uygunluk nedeninin varlığı için gerekli koşullar şu şekilde sıralanabilir:
a) İlgili kişinin suç konusu üzerinde serbestçe tasarruf hakkı olmalıdır.
b) Rıza göstereceği hususlarda aydınlatılmış olmalıdır.
c) Rızayı serbest olarak özgürce açıklamalıdır.
d) Rıza baştan itibaren bulunmalı, eylemin gerçekleştirilmesinden önce veya en geç suçun işlendiği sırada açıklanmalıdır. Failin hareketini yapmasından sonra açıklanan rıza, artık rıza değil, bir icazet olacak ve eylemde hukuka uygunluk etkisi yaratmayacaktır.
e) İlgili kişi rızaya ehil olmalıdır.
İlgili kişinin rızaya ehil olmasından iki şeyi anlamak gerekir. Birincisi, rızayı normun koruduğu hukuksal yararın sahibi açıklamalıdır. Suç işlenseydi kim suçun pasif süjesi olacak idiyse, o kişi rıza beyanında bulunmalıdır. İkincisi de, bu kimse rıza açıklama yeteneğine sahip olmalıdır. Bu nedenle rıza beyanında bulunan kimsenin akıl ve ruh sağlığı yerinde olmalı, onun rızayı açıklama yeteneğini kaldıran bir durum bulunmamalıdır. Küçüklerin rızalarının geçerli olup olmadığının takdir edilebilmesi için de rıza gösterdikleri konunun anlam ve sonuçlarını kavrayabilecek durumda olup olmadıklarına bakılmalıdır. Yasanın bazı durumlarda yaş sınırları gözettiği de olmuştur.
Bu koşullara göre uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki zemine oturtulabilmesi için, akıl ve ruh hastalıkları nedeniyle fiil ehliyeti bulunmayan 18 yaşından büyüklerin cinsel dokunulmazlıkları ile bir yerde kalma ve bir yere gitme özgürlüklerinin bulunup bulunmadığının, dolayısıyla da bu konudaki rızalarının geçerli olup olmadığının belirlenmesi zorunluluğu doğmaktadır. Bunun için de Medeni Yasa’ya başvurulması gerekmektedir.
4721 sayılı Medeni Yasa’nın 13. maddesinde, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip olduğu, 10. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin bulunduğu, 11. maddesinde, erginliğin on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlayacağı, 14. maddesinde, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin olmadığı, 15. maddesinde de kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukukî sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemelere göre, akıl ve ruh hastalıkları ile akıl zayıflığı nedenlerinden dolayı akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan 18 yaşından büyüklerin cinsel dokunulmazlıkları ile bir yerde kalma ve bir yere gitme özgürlükleri ile ilgili açıkladıkları rızalarının geçerli olmadığı, buna bağlı olarak da rızalarının hukuka uygunluk nedeni olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
İlgilinin rızasının hangi hâllerde hukuka uygunluk nedeni olduğu konusundaki bu açıklamalardan sonra, 5237 sayılı TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen ‘hata’ konusuna da değinmek gerekmektedir. Anılan Yasa’nın ‘Hata’ başlıklı 30. maddesinde, ‘(1) Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâli saklıdır.
(2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(4) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.’ hükmü yer almaktadır.
Maddenin 3. fıkrasına göre, kusurluluğu ortadan kaldıran ya da azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi bu hatasından yararlanacaktır. Burada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata hem de kusurluluğu etkileyen hata hallerinin düzenlenmiş olduğu görülmektedir.
Gelinen bu noktada uyuşmazlık konusunun çözümüne yönelik olarak hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarındaki hata konusu da değerlendirilmelidir.
5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nda başlıca dört hukuka uygunluk nedeninden bahsedilmektedir. Bunlar; meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızasıdır. Gerçekleştirdiği eylemle ilgili olarak hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran bir sebebin somut olayda var olduğunu düşünen kişi, bu hususta kaçınılmaz bir hataya düşmesi hâlinde 5237 sayılı TCK’nın 30/3. maddesi gereğince sorumlu tutulamayacaktır. Meşru savunma koşullarının bulunduğu, kanun hükmünü yerine getirdiği ya da ilgilinin hukuken korunan geçerli bir rızasının olduğu gibi konularda hataya düşülmesi durumunda yanılgının kaçınılmaz olup olmadığı değerlendirilecek ve ancak kaçınılabilir bir yanılgı olduğu sonucuna varılırsa sorumluluğu cihetine gidilecektir.
Uyuşmazlık konusu ile bağlantılı olarak, 18 yaşını tamamlamış ancak rıza açıklama ehliyetine sahip bulunmayan bir kişinin, cinsel davranışlar ile bir yerde kalma ve bir yere gitme özgürlükleri yönünden açıkladığı rızasının eylemi hukuka uygun hâle getirdiğinden söz edilemeyeceğinden, eylemi gerçekleştiren kişinin mağdurun rıza açıklama ehliyetinin bulunmadığını bilip bilmediğinin ve bu konuda 5237 sayılı TCK’nın 30/3. maddesi uyarınca hataya düşüp düşmediğinin belirlenmesi gerekecektir. Sanık, mağdurun rıza ehliyeti olmadığını bilememesi nedeniyle hukuken geçerli bir rızanın bulunduğu hususunda kaçınılmaz hataya düştüğünde bu yanılgıdan yararlanacaktır. Buna karşılık hatanın kaçınılabilir olduğu hâllerde cezai sorumluluğun varlığı kabul edilecektir.
Hatanın kaçınılmaz olup olmadığının belirlenmesine yönelik olarak da kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre koşulları göz önünde bulundurulacaktır. Beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda olan mağdurları koruma amacına yönelik olarak istikrar kazanan Ceza Genel Kurulu ve Özel Daire uygulamalarına göre, rahatsızlığın ve rahatsızlığa bağlı rıza açıklama ehliyetinin bulunmadığının bilinmesi ya da bilinmesi kuşkusunun bulunması hâllerinde kaçınılmaz hatadan söz edilmeyecek ve sanık eylemlerinden sorumlu tutulacaktır (YCGK 20.12.2011 gün ve 2011/5-230-273 E/K).
Bu açıklamalar ışında somut olaya bakıldığında;
Sanığın suç tarihi itibarıyla 51 yaşında olduğu, beyanına göre ilkokul mezunu olduğu ancak motosiklet tamirciliği yaptığı ve meslek sahibi olduğu, mağdurun sanığın tamir atölyesinde kalfalık yapan ...'nin kardeşi olduğu, kendi beyanına göre mağduru 6 yıldır tanıdığı, eşini ve kaç çocuklu olduğunu, eşinin geçimin ne ... yaparak sağladığını bildiği, mağdurun şizofreni hastalığının fiile ruhsal yönden mukavemetine engel teşkil ettiği ve durumunun hekim olmayanlarca da anlaşılabileceğinin Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun raporu ile sabit olduğu, mağdurun hastalığının mağdura vasi atanmasını gerektirecek düzeyde olduğu gözetildiğinde, olay tarihinde 51 yaşında olup motosiklet tamircisi olarak meslek sahibi olan, esnaflık yapması nedeniyle belirli bir hayat tecrübesine sahip olduğu anlaşılan sanığın, mağduru uzun süredir tanıması ve akıl hastalığının hekim olmayanlarca da anlaşılabilecek düzeyde olmasına göre, mağdurun akıl hastalığı konusunda kaçınılmaz bir hataya düştüğünün kabulünün ve bu nedenle TCK’nın 30. maddesinden hukuka uygunluk nedenleri yönünden yararlandırılmasının mümkün olmadığı kanaatine varılmıştır. Nitekim Yüksek Daire de aynı mağdura karşı benzer şekilde gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı eylemleri hakkındaki ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2013 tarihli ve 2009/266 Esas, 2013/84 Karar sayılı mahkûmiyet hükmünü 08.04.2015 tarihli ve 2014/11543 Esas, 2015/5455 Karar sayılı, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.10.2015 tarihli ve 2015/124 Esas, 2015/244 Karar sayılı mahkûmiyet hükmünü ise 06.04.2016 tarihli ve 2016/718 Esas, 2016/3387 Karar sayılı ilamla onamıştır.
Açıklanan bu nedenlerle Yüksek Daire onama kararına itiraz etmek gerekmiştir." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay (Kapatılan) 14. Dairesince 26.03.2018 tarih, 1811-2196 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; nitelikli cinsel saldırı suçundan yapılan yargılama sonucunda TCK'nın 30 ve CMK'nın 223/3-d-son maddeleri uyarınca hakkında ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hüküm kurulan sanığın eylemini, 18 yaşından büyük mağdurun akıl hastası olduğunu bilerek gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin, bu bağlamda sanık hakkında "Hata" başlıklı TCK'nın 30. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın 10.09.1957 doğumlu, motosiklet tamircisi, ilkokul mezunu, suç tarihinde evli ve 4 çocuklu olduğu, ... Mahallesi, Merkez/... adresinde ikamet ettiği, mağdurun ise 14.02.1980 doğumlu, ev hanımı, ilkokul mezunu, suç tarihinde evli ve 2 çocuklu olduğu, Karaağaç Mahallesi, Merkez/... adresinde ikamet ettiği,
Jandarma tarafından 07.07.2008 tarihinde saat 06.55’te düzenlenen tutanağa göre; aynı gün saat 01.00 sularında mağdur ... (Sağtekin) ... ve suç tarihinde mağdurun eşi olan şikâyetçi ...’in Jandarmaya müracaat ederek sanık ...’in ...yolu üzerinde bulunan bağda mağdura tecavüz ettiği yönünde ihbarda bulunduğu, olay yerine gidildiğinde mağdurun olay yerini bildiğini beyan etmesine rağmen 2-3 saat kadar olay yerinin bulunamadığını, mağdurun aşırı derecede şizofreni hastası olduğunu beyan ettiği ve anlatımında bozukluk, çelişki ve tutarsızlıklar olduğunun tespit edildiği, şikâyetçi İbrahim’in de bu belirtileri teyit ettiği ve mağdurun hayal gördüğünü iddia ettiği,
... Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 08.07.2008 tarihli rapora göre; mağdurun 08.07.2008 tarihinde rızası ile alınan anamnezinde; 06.07.2008 tarihinde eşi, çocuğu ve sanık ile birlikte sanığın tarlasına gittiklerini, sanığın eşine “Sen burada kal, biz... ile kanala su çevirmeye gidelim.” dediğini, birlikte kanala gitmek için yola çıktıklarını, sanığın kendisini oralarda bulunan bir bağ evine götürdüğünü, eteğini kaldırıp külotunu indirdiğini, “Seni seviyorum, hadi ilişkiye girelim.” dediğini, kendisinin bunu sözlü olarak reddettiğini, “Olmaz.” diye bağırdığını fakat sanığın kendisini yerde bulunan sünger yatağın üzerine zorla yatırdığını, sanığın penisini tükürükleyerek vajinasına soktuğunu, başka şekilde birlikte olmadıklarını, daha sonra orada bulunan cekete vajinasını sildiğini, sanığın kendi erkeklik organını su ile yıkadığını ve sonra da “Sen de yıka.” dediğini, kendisinin 5 yıldır evli ve iki çocuk sahibi olduğunu, bir kez de kürtaj yaptırdığını, 4-5 yıldır kronik şizofreni tanısı ile “zyprexa” isimli ilacı kullandığını, eşiyle gebelikten korunmak amacı ile rahim içi araç kullandıklarını, aylardır eşi ile cinsel ilişkide bulunmadığını, kendisine saldıran sanığı kardeşinin ustası olması nedeniyle tanıdığını, saldırıdan sonra hiç banyo yapmadığını, saldırı sırasında üzerinde bulunan elbiselerinin evinde yıkanmamış hâlde bulunduğunu beyan ettiği, yapılan muayenesinde ise; genel durumunun iyi, bilincinin açık ve koopere olduğu, dikkat ve belleğinin, soyutlama ve gerçeği değerlendirme yetisinin, düşünce akışı ve hızının azalmış ve öz bakımının sosyo ekonomik düzeyi ile uyumlu olduğu, vücudunda haricen travmatik bir değişim tespit edilmediği, himenin karunkula miritiformis (doğum yapmış kadın kızlık zarı) görünümünde olduğu, mevcut hâliyle, bakire olmadığı, vulva ve vajen bölgesinde travmatik bulgu tespit edilmediği, vücudunda haricen travmatik değişim tespit edilmediği, zorla ırza geçmenin maddi delillerinin mevcut olmadığı, bu durumda fiilin vücuda organ ya da sair cisim sokularak işlenip işlenmediği hususunun, alınan örneklerde DNA incelemesi yapılarak aydınlatılabileceği, kişinin vücudunda direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir izi bulunmadığı, kişinin olay sonrası beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı, beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığı hususlarında, ... Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili İhtisas Kurulundan görüş alınmasının uygun olacağı,
... Doğum ve Çocuk Bakımevi Baştabipliğince 07.07.2008 tarihli rapora göre; mağdurun cinsel saldırıya uğrayıp uğramadığı hususunda rapor düzenlenmesi için adli tıp hekimine sevkinin uygun olduğu,
... Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen 04.09.2008 tarihli yazıya göre; mağdurun psikiyatri polikliniğinde takip ve tedavi edilmediği,
... Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında görevli Prof. Dr. ... Özcankaya tarafından mağdurun muayenesi sonucunda düzenlenen 19.12.2008 tarihli rapora göre; bilinç açık, oryante, koopere, duygudurum labil, duygulanım kısıtlı olduğu, kısa cevaplar vererek konuştuğu, reaksiyon süresinin uzun, dikkat ve belleğin olağan olduğu, işitsel halüsinasyon tariflediği, nicel yargılama ve soyutlamanın bozuk, düşünce akışının yavaşlamış olduğu, hezeyan tanımlanmadığı, bu bulgularla şizofreni tanısının düşünüldüğü, maruz kaldığı suç ile ilgili olarak beden ve ruh bakımından kendini savunabilecek durumda bulunmadığı, mağdurun maruz kaldığı suç sonucunda beden ve ruh sağlığının bozulduğu kanaatine varıldığı,
Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunca düzenlenen 30.04.2010 tarihli rapora göre; Adli Tıp Kurumu Klinik Psikoloji Laboratuvarının 06.05.2009 tarihli, 170 protokol numaralı ve “Yapılan görüşmede vakanın donuk bir ifadesi olduğu ve yavaş hareket ettiği gözlenmiştir. Soru üzerine kendisini ve olayları ifade ettiği, 17 yaşından beri hasta olduğunu, ilaç kullandığını (cipram ve zyprexa), hastalığı nedeniyle zaman zaman evde, çocuklarıyla ilgilenemez olsa da şu an iyi olduğunu ancak başına gelen olaydan dolayı moralinin bozuk olduğunu, uyuyamadığını, rüyalar gördüğünü, tekrar rahatsız edilecek diye korktuğunu, dışarı çıktığında yabancıların kendisi hakkında konuştuklarını düşündüğünü, isteksizlik, devamlı yemek yeme isteği gibi şikâyetlerinin olduğunu ifade ettiği, birkaç sefer görüşmede sanığın ceza alıp almayacağını sorduğu, rorschach kişilik testi uygulamasında vakadan alınan cevaplarda dış dünya ile ilgilerinin sınırlı olduğu, entelektüel süreçlerde fakirlik, içsel süreçlerde ise kuruluğun dikkat çektiği, işlemsel ve stereotipik bir düşünce yapısının ortaya konduğu, hafif anksiyetenin duyulduğu, sosyal çevreyle ilişkilerin ve ortak düşünceye katılımın zayıf, nesnel gerçekliğe bağlı kalma kapasitesinin ise yeterli olduğu görülmüş, elde edilen bulgular ile zeka fonksiyonlarında kalitatif yetersizlik formalist ve streotipik düşünce yapısı olarak değerlendirildiği, zihinsel düzey değerlendirmesinde vakanın okuma yazma bildiği, yer ve zaman yöneliminin tam, genel-günsel bilgilerinin çok kısıtlı olduğu, basit hesapları kısmen yapabildiği, sözel muhakeme ve soyutlama becerilerinin kısmen yeterli olduğu görülmüş, uygulanan testlerden Porteus ile IQ=64 ve Kent ile IQ=7l olarak saptanmıştır.” şeklindeki psikometrik değerlendirme raporu, Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 06.05.2009 tarihli; “...’da yaşadığını, evli 2 çocuklu ve orta birden terk olduğunu, anneannesinin yanında yaşadığını, adli tıbba niye gönderildiğini bilmediğini, evde çay içerken kardeşinin patronunun evlerine gelerek mağdurun kocasından yardım istediğini, hep beraber bahçeye gittiklerini, sanığın kocasını başka bir yere gönderdiğini, (Olayı anlatırken gözleri doldu.) zorla ilişkiye girdiğini, korkudan eşine söyleyemediğini, daha sonra eve gidince eşine olaydan bahsettiğini, kafası karıştığı için 4-5 kez daha ilişkiye girdiğini beyan ettiği, mağdurun öz bakımı vasat, koopere, affekt kısıtlı olduğu, psikiyatrik muayenede şuur açık, oriente olduğu, belirgin dikkat hafıza ve algı kusuru olmadığı, düşünce içeriğinin fakir, düşünce akışının yavaş olduğu, düşünce içeriğinde belirgin bir psikopatolojiye rastlanmadığı, muhakeme ve soyut düşünce kısmen bozuk olduğu, okuyup yazabildiği, basit matematik hesapları yapabildiği, ana ve ara renkleri bildiği belirlenmiştir." şeklindeki muayene kaydı, Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 12.02.2010 tarihli; “Olaydan önce psikiyatrik tedavi gördüğü, kendine bakımının azalmış olduğu, psikomotor aktivite retarde ve anksiyeteli olduğu, görüşmeye istekli olup sorulunca yanıt verdiği, mood depresif gergin, affekt kısıtlı, düşünce içeriğinde suçluluk, değersizlik, güvensizlik düşünceleri, depresif temalı ve anksiyete temalı düşünceler ile öfke olduğu, sınır mental retarde olduğu, içgörü olmadığı, yargı bozulmuş olduğu, hafif düzeyde mental retardasyon ve psikoz olduğu, ruh sağlığının birçok cinsel travmaya bağlı bozulduğu ancak sadece bu olaya bağlı olmadığı” şeklindeki muayene kaydı, olayın nevi ve oluş tarzı, mağdurun olay öncesi, esnası ve sonrası tutum ve davranışları, sanık, tanık ve mağdur ifadeleri gibi adli tıbbı ilgilendiren hususlar değerlendirildiğinde; beden ve ruh bakımından kendisini savunmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede olan şizofreni denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiği, psikiyatrik hastalığı nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacağı, hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılabileceği, kendisinde mevcut söz konusu psikiyatrik tablo dışında ayrıca “post travmatik stres bozukluğu” belirtileri olduğu, ancak olaya bağlı olmadığı, bu olaya bağlı ruh sağlığının bozulmadığı,
... 2. Sulh Hukuk Mahkemesince 03.05.2012 tarih ve 644-285 sayı ile; ... Devlet Hastanesinin 18.10.2011 tarihli ve 417 numaralı raporu ile şizofreni teşhisi konulan mağdurun kısıtlanmasına ve babası ... ...’ın velayeti altında bırakılmasına karar verildiği, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesince 20.09.2012 tarih ve 311-583 sayı ile; mağdurun kısıtlanmasına ve kardeşi ...’ın mağdura vasi tayin edilmesine, vasiye ... Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/7 ve 2009/266 esas sayılı dosyalarında kısıtlı adayı mağduru temsil etmek üzere izin verilmesine karar verildiği,
Mağdur tarafından 17.03.2009 tarihinde verilen dilekçede; sanıkla hiçbir baskı ve zorlama olmadan kendi serbest iradesiyle cinsel ilişkiye girdiğini, hiçbir etki altında kalmadan sanıktan şikâyetinden vazgeçtiğini, tanık ... ve şikâyetçi ... tarafından 17.03.2009 tarihinde verilen dilekçede ise sanık ve mağdurun rızalarıyla cinsel ilişkiye girdiklerini, sanığın ilişki esnasında mağdurun şizofren olduğunu kesinlikle bilmediğini, mağdurun şizofren hastası olduğunu gösteren davranışlar sergilemeyip normal sağlıklı bir kişi gibi davrandığını, hiçbir etki altında kalmadan şikâyetten vazgeçtiklerini beyan ettikleri,
Tanık ... tarafından verilen 09.04.2009 tarihli dilekçede; mağdurun öz kardeşi olduğunu, sanık ...’ın yanında 7 yıl boyunca zaman zaman çalıştığını, sanığın kendisine mesleği öğreten ustası olduğunu, sanığın Merkez ... civarında Hızlı Motosiklet Tamirhanesini işlettiğini, sanığı babası yerine koyduğunu, mağdur ile kendisine küçük yaştan itibaren annesinin baktığını, mağdurun kayınvalidesi olan tanık ...’in farklı erkeklerle ilişkiye girdiğini, mağdurun evlenmeden önce normal bir ev kızı olduğunu, evlendikten sonra değiştiğini, ...’nın devletten maaş almak için oğlu İbrahim ve mağdura özürlü oğlu...’ın kullanmakta olduğu “atarax, akineton, risperdal” isimli ilaçları verip şizofreni tanısı aldırmaya çalıştığını, şikâyetçi İbrahim’in maaş alma işlemlerinin devam ettiğini, ...’nın yönlendirmesiyle ablasının farklı şahıslarla ilişkiye girdiğini, 05.07.2008 tarihinde eniştesi İbrahim’i ... yerine çağırdığını, eniştesi ... yerine geldiğinde sanığın bahçedeki işlere yardım etmesini kendisinden isteyince eniştesinin de bahçeye gelmek istediğini söylediğini, eniştesiyle birlikte bahçeye gidecekken işi çıkması sebebiyle kendisinin gidemediğini, zaman zaman ustası olan sanığa bahçe işlerinde yardım ettiğini, mağdurun daha önce de aynı bahçeye annesi ve sanığın eşiyle birlikte gittiklerini, olay günü bahçede neler olduğunu bilmediğini, kendisinin olayı ...’nın anlatmasıyla öğrendiğini, ...’nın yönlendirmesiyle şikâyetçi olunduğunu, şikâyetten vazgeçmek için sanıktan 3.000 TL para alındığını, bu paranın da ...’nın eline geçtiğini, mağdurun yine ...’nın yönlendirmesiyle daha önce de ... ve Şenol isimli kişilerle birlikte olduğunu, bu nedenle bu şahısların ceza aldığını beyan ettiği,
... Gülkent Devlet Hastanesi Özürlü ... Kurulunca düzenlenen 27.01.2009 tarihli rapora göre; mağdurun eşi olan şikâyetçi ...’in kronik psikoz teşhisi konulduğu, % 80 oranında engelli olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... (Sağtekin) ... Kollukta; “... isimli şahsı tanımaktayım. Erkek kardeşimin ustasıdır. Yedişehitler Mahallesinde bisiklet ve motosiklet tamiri yapar. Tamirci dükkânı vardır. 06.07.2008 tarihinde saat:09.00-10.00 sıralarında ... isimli şahıs ikamet ettiğimiz eve geldi ve eşim İbrahim’e ‘Benim bahçeye gitmem lazım, kirazlara ilaç atacağım, bana yardımcı olur musun?’ dedi. Eşim de bunun üzerine yardımcı olacağını söyledi ve evden üçümüz beraber ...'in arabası ile ...yolu üzerinde bulunan bahçeye gittik. Daha sonra orada biraz durduk ve çay içtik. Eşim kiraz toplamaya gitti, su kanalının içerisinde bulunan otları koparıyordu. Bu arada ... isimli şahıs ile ben tek kalmıştık. ... isimli şahıs da bana ‘Gel seninle meyve toplayalım.’ dedi ve ikimiz bahçeden uzaklaştık. ... isimli şahsın bahçesinin yaklaşık olarak 200-300 metre uzağında bulunan bir bahçede beklemeye başladık. ... bana bahçede saldırdı ve zorla tecavüz etti. Ben kendisine direndim, yapma dedim ama beni dinlemedi. Tam olarak 4 defa tecavüz etti. Daha sonra ... pantolonunu toparladı ve orada bulunan bir plastik bidon içerisindeki suyu uzattı ‘Bununla cinsel organının içini yıka.’ dedi. Ben de yıkadım. ... isimli şahıs eşimin bulunduğu yere doğru gitti. Ben de üzerimi toparladım ve arkasından eşimin yanına gittim. Bir müddet beraber oturduk, üçümüz arabaya bindik ve balıkçıya giderek balık aldık. ... isimli şahıs bana balıkları uzattı ve pişirmemi söyledi. Ben de balıkları pişirdim, yemeği yedik ve oradan ayrıldık. ... isimli şahıs beni ve eşimi arabasıyla eve bıraktı. Eve geldiğimizde ben olayı eşime anlattım. Daha sonra eşim bana bu olayın gerçekten olup olmadığını sordu. Çünkü ben şizofreni hastasıyım, bazen rüyamda hayal görürüm ve bunun gerçek olduğunu düşünürüm. Ama bu olay gerçekten oldu, ben bu olayı bire bir yaşadım. Korktuğum ve olayın şokunu üzerinden atamadığım içinde o an eşime anlatamadım. Zaten eşimde de aynı hastalık mevcuttur. Ben isteyerek ilişkiye girmedim. ... isimli şahıs bana tecavüz etmiştir. Bu olayla ilgili olarak hastaneden ırzıma geçilip geçilmediğine dair tanzim edilecek olan doktor raporu istiyorum. ... isimli şahıstan şikâyetçi ve davacıyım, benim psikolojim olumsuz yönde etkilendi, mağdurum mağduriyetimin giderilmesini istiyorum.”, Mahkemede; “Sanık bizim oraya geldi, çay koymuştuk içtik bahçeye gideceğini söyledi, ‘Siz de bana yardım eder misiniz, gelir misiniz?’ dedi, biz de 'tamam' dedik, eşim, ben kızım gittik, eşime 'Sen otur ağabeyim.' dedi, 'Biz gelesiye kadar çay koy.' dedi, benim elimden tuttu 'İlerde armut var, toplayalım.' dedi. Beni götürdü, sonra çocuğumun eline para verdi gönderdi, bana 'Hadi ilişkiye girelim, seni seviyorum.' dedi, 'Ben istemiyorum.' dedim, benimle orada ilişkiye girdi, bağıracaktım ama kimse yoktu bağıramadım, gittiğimiz yer uzaktı yapma dedim ama dinlemedi, sonra döndük orada eşime söyleyecektim ama olaydan korktum, bir anda ne olduğunu bilemedim, şoka girdim birbirine girerler diye eşime korktum söyleyemedim eve geldik evde en iyisi söyleyeyim dedim, eşime olayı söyledim, zorla bir kere bu olay oldu, ilişki sırasında eteğimi indirdi, ben karşı koydum istemiyorum dedim yapma dedim bağırdım ama dinlemedi, yere yatırdı, beni zorladı, kolumdan tuttu kolumu büktü çok ağladım yapma dedim ama dinlemedi, ... kardeşimin yanında çalışıyordu fazla tanımıyordum, olaydan sonra işi bıraktı, kızım 6 yaşında bu sene 7 yaşına bastı, çocuk sanık beni götürürken yanımızda idi sanık çocuğa para verince çocuk parayı alıp babasının yanına gitti, yuvası yıkılacağını söyledi, karımdan boşanacağım dediği için sanıktan şikâyetçi değilim, benim yüzümden yuvasının yıkılmasını istemem, o yüzden şikâyetçi değilim... 3.000 TL’yi bana verdiler, ben almak istemedim, sanık karısından ayrılacağını söyledi, parayı almak zorunda kaldım.”,
Şikâyetçi ... Kollukta; “... Sağtekin benim resmi nikahlı eşimdir. Kendisinden iki çocuğum vardır. 06.06.2008 günü daha önceden tanıdığım ... ikamet ettiğimiz ... şehir merkezindeki evimize geldi. Bana ...yolu üzerindeki bahçesinde meyve toplanacağını söyledi. Ben, eşim... ve bahçe sahibi ... ...yolu üzerindeki bahçeye gittik. Yanımızda 5 yaşındaki kızımız ... da vardı. Ben kiraz toplamaya başladım. Bir ara ... eşim ...e ‘Tarlanın öbür tarafında armut ağaçları var, gel seni oraya götüreyim. Sen onları topla’ dedi, kızım ... da onlarla birlikte gitti. Kızım ... 10 dakika sonra yalnız olarak yanıma geldi. Bana ‘Amca bana para verdi, sen git dedi’ dedi. Yarım saat sonra eşim... ve ... yanıma geldiler. Her ikisi de neşeli idi. Akşamüzeri ...yolu üzerindeki balık çiftliğine balık almaya gittik. Tekrar çalıştığımız bahçeye geldik. Eşim... balıkları pişirdi. Hep beraber yedik. Akşam 21.00 gibi ... bizi aracı ile evimize bırakarak ayrıldı. ...'in bahçede kızım ...'a para vermesi ve yanlarından uzaklaştırması beni şüphelendirdi. Eşim ...e evde ‘... bahçede sana bir şey yaptı mı?’ diye sordum. Eşim bana ‘... bahçede yalnız kaldığımızda tehdit etti. Bana zorla tecavüz etti.’ dedi. Bizimle aynı evde oturan annem ... telefonla ...'i aradı. Kendisini yüzleşmek için eve davet etti. Ancak ... gelmedi. Biz de bunun üzerine Sanayi polis karakoluna müracaat ettik. Polisler bizi Jandarmaya gönderdiler. Eşimin ... raporunun aldırılmasını istiyorum. Eğer şüpheli eşime tecavüz etmişse kendisinden şikâyetçiyim.”, Mahkemede; “O gün sanık bize gelmişti bahçeye gidelim hava değişikliği olur bana yardım edersiniz dedi, o niyetle götürdü ama niyetinin bozuk olduğunu bilmiyordum, bahçeye gittik bir şeyler topladık, sonra sanık...e ilerde armut ağacı var diye götürdü, ondan sonra olay oldu, aynı gün şikâyetçi olduk, şikâyetçi değilim, yuvası yıkılacakmış, yalvardılar yakardılar o yüzden şikâyetçi değilim, benimle sanığın arasında baya bir mesafe vardı, onları göremiyordum, olay ...yolunda Barla'da oldu, bahçede oldu.”,
Tanık ... Kollukta; “... benim gelinim olur kendisi Şizofren hastasıdır olayın meydana geldiği gün ben ...'da bulunan evimde idim bahçeye önceden de tanıdığımız ..., oğlum İbrahim ve gelinim... birlikte gittiler ben olayı saat 22.00 sıralarında oğlum ve gelinim olan... evimize geldiklerinde gelinim... bana ‘... bahçede tecavüz etti.’ dedi.”, Mahkemede; “Gelinim ve oğlum böyle istediği için Mahkemeye geldim, yuvası yıkılmasın diye şikayetten vazgeçelim diye istediler ben de şikayetimden vazgeçiyorum, kendi başıma ne yapabilirim ki, ...'ın ailesi geldi bizden rica ettiler, gelinim ve oğlum kabul ettiler, yuvası yıkılmasın diye şikâyetlerinden vazgeçiyorlar...Ben ...'in annesiyim, ...in ise kayınvalidesi olurum her ikisi de akıl hastası olan kişiler benim gözetimim ve bakımımla hayatlarını sürdürebiliyorlar sanıktan şikayetçiyiz.”,
Tanık ... Mahkemede; “Ablamın daha önceden de böyle vakıaları vardı, bu olayla ilgili cumartesi günü motosiklet topluyorduk, parçalar kartondan çıkınca biriktirmeye başladım, o kartonları ustama söyleyerek enişteme vermek istedim, cumartesi günü eniştem dükkâna geldi ben çağırdım, daha önceden de ustamla bahçeye gidecektik pazar günü, eniştem de söyledi eniştem sizle ben de geleyim dedi, pazar günü saat 10'da buluşup bahçeye gittik, sonra benim işim çıktı usta ben gelemeyeceğim siz kendiniz gidin dedim, ustam bana sorarak enişten gidecek mi dedi ben de eniştem seni evde bekliyor ona uğrar gidersiniz dedim, daha sonra ustam ve ablamın bahçeye gittiklerini öğrendim, ablamın daha önceden hiçbir şeyi yoktu. Şikâyetçi olmamak için sanıktan 3.000 TL para alındı, bu para iki parça hâlinde ödendi, önce şikâyetçi olmamak yönünden 1500 lira sonra ise dava açılınca 1500 lira para alındı.”,
Tanık Fazilet ... Mahkemede; “Ben anne olarak mağdur ve kocasının davadan vazgeçmelerini istemiyorum. Zira bunların hasta olduklarından istifade ettiler, bile bile yaptılar.”,
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Sanık ... Kollukta; “... Sağtekin isimli şahsı kalfamın ablası olması itibarıyla tanırım. 06.07.2008 günü saat:14.00-15.00 sıralarında benim B. ...Kasabası ...karayolu üzerine bulunan kiraz bahçemde yardımcı olmaları için İbrahim isimli şahsın evine gittim. Daha öncelerden İbrahim benim yanıma gelerek ‘Ağabey senin bahçende ... olursa beni çağır, ben çalışırım sen karşılığında bana kiraz ya da para verirsin.’ demişti. İbrahim hurdacılık yaparak geçimini sağlar, yani maddi durumları kötüdür. Ben de bu yüzden bana yardımcı olması için evine gittim ve kendisini çağırdım. İbrahim'in evine gittiğimde eşi... de oradaydı. Daha sonra ben,... ve İbrahim arabaya binerek B. ...köyünde bulunan bahçeme gittik. Bahçeye gittiğimizde saat 15.00 sıraları idi. Bahçede İbrahim bana ‘Ağabey ben biraz kiraz toplayacağım, daha sonra kanal içerisindeki otları toplarım.’ dedi. Ben de kendisine ‘Tamam sen git topla ben de kanala su vereyim.’ dedim. Bu esnada... ‘Ağabey ben de seninle geleyim.’ dedi ve beraber su kanalının bulunduğu yere geldik. Ben kanala baktım, kanal içerisinde su olmadığını gördüm ve aşağıdan su çevirmeye gittim. Bu esnada... kanalın başında bekliyordu. Ben tekrar kanalın yanına gittim ve kontrol ettim. Su kanala doğru geldi. Tam olarak oradan ayrılacaktım,... bana ‘Ağabey benim param yok, çocuklarıma ayakkabı bile alamıyorum, benimle ilişkiye gir ve bana ayakkabı parası ver.’ dedi. Ben de bunun üzerine orada kendisi ile ilişkiye girdim ve ...e 15 YTL para verdim. Bunun karşılığında bahçe içerisinde bir defaya mahsus olarak ilişkiye girdim. Fakat ben kendisi ile zorla ya da isteksiz olarak ilişkiye girmedim. 15 YTL karşılığında, param ile ilişkiye girdim. İlişki sonrası olay yerinde bulunan bir bidon su ile ikimiz de cinsel organlarımızı yıkadık. Daha sonra İbrahim'in yanına gittim, İbrahim kiraz topluyordu...., ben ve İbrahim bahçede biraz oturduk ve çay içtik. İbrahim bana ‘Ağabey benim karnım acıktı, yemek yiyelim sonra gidelim.’ dedi. Ben de kendisine ‘Ben balık alayım hep beraber gidelim, burada pişirir yeriz.’ dedim. Üçümüz arabaya bindik ve balık aldık. Balıkları... pişirdi, yemeğimizi yedik ve saat 18.30-19.00 sıralarında İbrahim ile ... i evlerine bıraktım, ardından eve gittim. Benim bu olay hakkında anlatacaklarım bu kadardır, ben kesinlikle zorla cinsel ilişkiye girmedim, üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, ismi geçen... isimli şahıs geçimini fuhuş ile sağlar, hatta kolundaki bilezikleri dahi bu şekilde kazanmıştır. Bana iftira atan, gururumla oynayan ve çocuklarıma beni rezil eden... Sağtekin isimli şahıstan şikâyetçi ve davacıyım.”,
Savcılıkta; “Ben atılı suçu kabul etmiyorum. Daha önce bu konu ile ilgili ayrıntılı ifademi Jandarmaya vermiştim o ifademi tekrar ederim. Orada da belirttiğim gibi olay günü Büyük...kasabasında bulunan kiraz bahçeme çalışmaya gitmiştik. Benimle birlikte... ve kocası İbrahim de vardı. Ben bir ara su tutmaya giderken... peşimden geldi. Bana çocuğuma ayakkabı alacağım, 15 YTL ver seninle birlikte olayım dedi. Ben kendisi ile ilişkiye girmek istemediğimi belirttim çünkü kocası İbrahim de yakınımızda ve bizi görüyordu. Olmaz dedim, ancak... ısrar edince 15 YTL’yi kendisine verdim ve kendisi ile bahçede bir defa cinsel ilişkiye girdim. Saat 16.00 sularında bahçeden ayrılıp şehre geldik. Gece saat 01.00 sularında ...in kaynanası ... telefon ile beni aradı ‘Biz jandarmaya seni şikâyete gidiyoruz.’ dedi. Benim de karakola gelmemi söyledi, ben ...'ya da olayın bu şekilde olduğunu telefonda söyledim kesinlikle ...e karşı herhangi bir zorlamada bulunmadım kendisini kandırmadım.... benim dükkânımda çalışan ... isimli kişinin kardeşidir. ...i yaklaşık 6 yıldır tanırım. Kendisi resmi olarak ... ile evlidir. İki tane de çocukları vardır. Kendisinin akıl hastası olduğunu kesinlikle bilmiyordum. Görünüm itibarıyla da normal bir kişi gibi görünmektedir. Dışarıdan bakma ve konuşma ile ...in akıl hastası olduğu anlaşılamaz. Cinsel ilişkiye girdiğimizde kocası 15 metre kadar yakınımızdaydı ve bizi gördü.... Sağtekin'in ifadesini kabul etmiyorum olay benim anlattığım gibi olmuştur. Ben daha önceden ... ve ...in abisi ...'yi bahçeme çalıştırmaya götürmüştüm o gün sadece İbrahim'i almaya gittim ancak ...in kaynanası ... ...in eline bir kova vererek sen de git vişne topla getir diye özellikle gönderdi.”,
Mahkemede; “Ben ...i ağabeyi ... uzun yıllar yanımda çalıştığı için uzaktan tanırım. Ama kesinlikle hasta olduğunu bilmiyordum. Bu dava açıldıktan sonra öğrendim. Zaten kimse de ...le uzun süre beraber olmadıkça hasta olduğunu anlayamaz. Çünkü tüm hareketleri ve konuşması çok normaldir. Olay günü sabah ...in abisi ... ve kocası İbrahim’le bana ait olan ...yolunda bulunan bahçeye çalışmaya gidecektik. Ancak ... bana telefon açarak işi olduğunu eniştesi İbrahim'in evde beklediğini ve onu alarak gitmemi söyledi. Ben İbrahim’i almaya gittim. Biz İbrahim'le arabaya binip tam gidecektik ki ...in kayınvalidesi olan ... sen de git hava alırsın diyerek, ...i ve ...in kızını da bizimle gönderdi. Ben ...'yı da davet ettim ama nedense gelmedi. Bahçeye gittik oturup çay içerken belden aşağı muhabbete başladılar,... kocam beni hiç kıskanmaz, birbirimizi idare ediyoruz gibi imalı laflar söylemeye ve kocasıyla öpüşmeye başladı. Ben bahçeye su vermeye kanalın yanına gittim. Yanıma... geldi. Yanında kızı da vardı. Çocuğa '1 TL ver onu gönderelim.' dedi. Ben de 1 TL’yi verdim çocuk gitti. ‘Bana 15 TL verirsen seninle cinsel ilişkiye girerim, çocuğuma ayakkabı alacağım.’ dedi. Ben de istediği parayı verdim ve kocasının bizi rahatlıkla görebileceği bir yerde cinsel ilişkiye girdik. Kocasıyla aramızda 60 metre falan mesafe vardı ve görüş mesafesindeydik, çünkü aramızda hiç bir engel yoktu. İlişki bitince 5-6 saat daha tarlada kaldık. Ben işlerimi hallettim yemek yedik sonra hep beraber saat akşam 7 gibi geri döndük. Onları evlerine bıraktım ben de kendi evime gittim. Gece saat 1 civarı ... beni aradı ‘Gel konuşalım anlaşalım yoksa karakola gidip seni şikâyet edeceğiz.’ dediler, Ben gitmedim. Yaklaşık 1 ay önce benden olayı olduğu gibi anlatmaları karşılığında 3.000 TL para istediler. Ben de bu parayı verdim çünkü olayı olduğu gibi anlatmaları beni kurtaracaktı. Zaten parayı aldıktan sonra dilekçe verip ifadelerini değiştirdiler ve şikayetten vazgeçtiler ama mahkemede yine yalan beyanda bulundular. Hatta parayı bölüşürken de kavga etmişler, parayı veren arkadaşım Cavit Çiğdem ve...’in kardeşi ... bu duruma şahittir. Suçlamaları kabul etmiyorum. Ben ...le kendi rızasıyla birlikte oldum. Hasta olduğunu bilmem mümkün değildir. Normal insanlar gibi konuşup hareket etmektedir. Bu yüzden sayın Mahkemenizden beraatımı arz ve talep ediyorum.”,
Şeklinde savunmada bulunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Cinsel saldırı" başlığını taşıyan 102. maddesi;
"1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
4) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
5) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." şeklinde iken, 28.06.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun'un 58. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu;
"(1) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
(3) Suçun;
a) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen veya evlatlık tarafından,
d) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur." hâlini almıştır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan maddenin ilk fıkrasında cinsel saldırı suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında ise vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli bir hâl olarak yaptırıma bağlanmıştır.
Korunan hukukî değer, kişilerin cinsel özgürlüğü ve dokunulmazlığıdır. Cinsel saldırı suçunda failin kadın ya da erkek, evli veya bekâr olması mümkündür. Fail ile mağdurun farklı ya da aynı cinsiyetten olması da önemli değildir. Ancak, TCK’nın 102. maddesinde düzenlenen cinsel saldırı suçunun mağdurunun on sekiz yaşını tamamlamış olması gerekir. Cinsel saldırı kasten işlenebilir ve failin kastının suçun kanuni tanımındaki tüm unsurları, yani mağduru, cinsel davranışı, vücut dokunulmazlığının ihlalini ve mağdurun rıza göstermediğini kapsaması gerekir. Bu suçla korunan hukuki yarar üzerinde tasarrufta bulunabilen cinsel özgürlük olduğundan hukuki sınırlar içerisinde kalması şartıyla rızaya ehil mağdurun cinsel davranışa göstereceği rıza, fiili hukuka uygun hâle getirecektir. Maddenin ikinci fıkrasındaki nitelikli hâlin oluşması için vücuda organ veya sair cismin sokulması gerekir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki zemine oturtulabilmesi için, akıl ve ruh hastalıkları nedeniyle fiil ehliyeti bulunmayan 18 yaşından büyüklerin cinsel dokunulmazlıkları ile bir yerde kalma ve bir yere gitme özgürlüklerinin bulunup bulunmadığının, dolayısıyla da bu konudaki rızalarının geçerli olup olmadığının belirlenmesi zorunluluğu doğmaktadır. Bunun için de Medeni Kanun’a başvurulması gerekmektedir.
4721 sayılı Medeni Kanun’un 13. maddesinde, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip olduğu, 10. maddesinde, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin bulunduğu, 11. maddesinde, erginliğin on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlayacağı, 14. maddesinde, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetinin olmadığı, 15. maddesinde de kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiillerinin hukukî sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu düzenlemelere göre, akıl ve ruh hastalıkları ile akıl zayıflığı nedenlerinden dolayı akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan 18 yaşından büyüklerin cinsel dokunulmazlıkları ile bir yerde kalma ve bir yere gitme özgürlükleri ile ilgili açıkladıkları rızalarının geçerli olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
TCK’nın 30. maddesinde düzenlenen “Hata” hükümlerinin ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı TCK'nın "Hata" başlıklı 30. maddesi üç fıkra hâlinde;
"Fiilin icrası sırasında suçun kanunî tanımındaki maddî unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.
Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır." şeklinde düzenlenmiş iken, 08.07.2005 tarihli ve 25869 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile eklenen; "İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz." biçimindeki dördüncü fıkra ile son hâlini almıştır.
Madde gerekçesinde ise;
“Madde metninde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiştir.
Birinci fıkrada suçun maddî unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata hâlinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.
Fıkrada ayrıca, maddî unsurlarda hata hâlinde, taksirle sorumluluğa ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, meydana gelen neticeye ilişkin olarak gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsaydı böyle bir netice ile karşılaşılmazdı şeklinde bir yargıya ulaşılabiliyorsa; taksirle işlenmiş bir suç söz konusu olur. Ancak bu durumda neticenin taksirle gerçekleştirilmesinin kanunda suç olarak tanımlanmış olması gerekir. Bu nedenle, kendisinin sanarak başkasının çantasını alan kişinin yanılgısında taksirin varlığı kabul edilse bile; kanunda hırsızlık fiilinin ancak yararlanma kasdıyla işlenebileceği belirtildiği için; böyle bir olay dolayısıyla ceza sorumluluğu doğmayacaktır. Buna karşılık, av hayvanı zannederek gerçekte bir insana ateş edip onun ölümüne neden olan kişinin bu hatasında taksiri varsa, adam öldürme kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için, böyle bir olayda fail, taksirle adam öldürme suçundan dolayı sorumlu tutulacaktır.
Kastın varlığına engel olan hata, suçun sadece temel şekline ilişkin unsurlar hakkında değil, aynı zamanda failin daha ağır veya hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurları bakımından da ortaya çıkabilir. İkinci fıkra ile kişinin, suçun nitelikli unsurlarına ilişkin hatasından yaralanması öngörülmüştür.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin birinci fıkrasında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 52 nci maddesinde düzenlemeye paralel olarak şahısta hata ve hedefte sapma hâli düzenlenmiştir.
‘Şahısta hata’ aslında bir ve ikinci fıkra hükümleri bağlamında düşünülmesi gereken bir durum olduğu için, bu hususa ilişkin ayrı bir hükme yer verilmesi gereksiz görülmüştür.
Keza, hedefte sapma hâli ile ilgili olarak bu madde kapsamında düzenleme yapılmasına gerek görülmemiştir. Çünkü hedefte sapma hâlinde bir hata söz konusu değildir. Bu durumda suçların içtimaı hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gereken bir sorun söz konusudur. Nitekim, uygulamada da hedefte sapma, suçların içtimaı ve özellikle fikri içtima bağlamında ele alınmaktadır.
Hükûmet Tasarısının 23 üncü maddesinin 3 üncü fıkra veya bendinde düzenlenen ‘hukuka uygunluk nedenlerinde hata’ ile ilgili hüküm, bölüm başlığına paralel olarak değiştirilmiştir. Madde metnindeki ‘hukuka uygunluk nedenleri’ yerine, ‘ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler’ ibaresi konulmuştur. Somut olayda söz konusu nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanabilecektir. Ancak, bunun için hatanın kaçınılmaz olması gerekir. Hatanın kaçınılabilir olması durumunda ise, kişi işlediği fiilden dolayı sorumlu tutulacak ve fakat bu hata, temel cezanın belirlenmesinde göz önünde bulundurulacaktır.” biçiminde açıklamalarda bulunulmuştur.
Hata (yanılma); genel olarak kişinin tasavvuru ve zihinden geçirdikleri ile gerçeğin birbirine uymaması anlamına gelen bir kavramdır. Hata kural olarak iradenin oluşum sürecine etki eder ve gerçeğin yanlış biçimde tasavvuru veya bilinmesi nedeniyle irade bozulmuş olarak doğar. Failin tasavvurunun konusu, dış dünyaya ait bir şeye ilişkin olabileceği gibi normatif dünyaya (kurallar alanına) dair de olabilir. Dış dünyayla ilgili şeyin olduğundan farklı bir biçimde algılanması hâlinde unsur yanılgısından (tipiklik hatası), normatif dünyaya ait gerçekliğin farklı biçimde değerlendirilmesi hâlinde ise yasak hatasından bahsedilir. Kısaca unsur hatası, bir algılama hatası olduğu hâlde; yasak hatası, bir değerlendirme hatasıdır.
Hata, kastı ortadan kaldıran veya kusurluluğu etkileyen hata olmak üzere ikiye ayrılır. Suçun maddi unsurlarında (TCK'nın 30/1. maddesi), suçun nitelikli hâllerinde (TCK'nın 30/2. maddesi), hukuka uygunluk nedenlerinin maddi şartlarında (TCK'nın 30/1-3. maddesi) hata kastı kaldırır. Kusurluluğu ortadan kaldıran veya azaltan sebeplerin maddi şartlarında hata (TCK'nın 30/3. maddesi) ile haksızlık yanılgısı (yasak hatası) (TCK'nın 30/4. maddesi) kusurluluğu etkileyen hata şekilleridir. Kastı kaldıran hata türüne hukuka uygunluk nedenlerinin sınırındaki yanılgıyı da eklemek gerekmektedir (TCK'nın 27/1. maddesi.).
TCK’nın 30. maddesinde çeşitli hata hâlleri düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasında suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir.
Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olup bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik ya da hatalı bilgi, maddi unsurlara ilişkin bir hatadır. Bu hatanın kastın varlığına engel olacak düzeyde bulunması hâlinde sanığa ceza verilmeyecektir. Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde, hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hâlinin saklı olduğu belirtildiğinden, taksirle de işlenebilen bir suçun maddi unsurlarında tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu hataya düşülmesi kusurluluğu ortadan kaldırmayacaktır. Örneğin, gerekli dikkat ve özeni göstermeden gece gördüğü karartıya av hayvanı olduğunu düşünerek ateş eden ve bir kişinin ölümüne neden olan fail, taksirle öldürmeden sorumlu olacaktır.
Öğretide bu konuya ilişkin olarak; "Suçun maddi unsurlarına ilişkin hata, eylemin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu hususlara ilişkin bir yanılmadır. Örneğin, arkadaşını ziyarete giden bir kimsenin, arkadaşının olduğu düşüncesiyle bir başkasının konutuna girmesi veyahut onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla rızaen cinsel ilişkide bulunanın, mağdurun reşit olduğunu düşünerek bu eylemi gerçekleştirmesi." (Artuk/Gökcen/Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi, 7. Baskı, s. 522), "Suçun maddi unsurlarında hata (unsur yanılgısı), müşahhas bir olayda suçun maddi unsurlarına müteallik hususlardaki bilgisizliği, eksik veya yanlış bilgiyi ifade eder. Bir başka ifadeyle, faildeki müşahhas olaya ilişkin tasavvurun gerçekle bağdaşmaması hâlidir. Bu hata, suça ilişkin kastı ortadan kaldırır. Bu hata hâlinde kasten işlenmiş bir haksızlıktan bahsetmek mümkün değildir. Failin bilgisi veya tasavvuru gerçeğe uysaydı; işlediği fiilin bir haksızlık teşkil etmeyeceği muhakkak olmalıdır." (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi Genel Hükümler, Seçkin, 1. Baskı, 2005, s. 421), "Failin suç tipindeki bir unsurda yanılması, bu suçun kasten işlenmesini engeller. Bu takdirde suç taksirle işlendiği takdirde cezalandırılabilen bir suç ise, sorumluluk taksirli suçtan dolayıdır." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, ... Yayınevi,12. Baskı, s. 362) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Failin isnat olunan suçun maddi unsurlarına ilişkin hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail TCK'nın 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bu hatasından yararlanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve suçun taksirle işlenmesi hâli de kanunda cezalandırılmıyor ise CMK'nın 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.
İkinci fıkra ile, kişinin suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleştiği hususundaki hatasından yararlanması öngörülmüş, buna göre, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren failin, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerinden olan kardeşini öldürmekten değil, kasten öldürmenin temel şeklinden sorumlu olacağı, değersiz zannederek değerli bir kolyeyi çalan fail hakkında ise değer azlığı hükmünün uygulanacağı ilke olarak kabul edilmiştir.
Üçüncü fıkrada, ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait şartların gerçekleştiği konusunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişinin, bu hatasından yararlanacağı hüküm altına alınmış olup fıkrada hem hukuka uygunluk sebebinin maddi şartlarında hata, hem de kusurluluğu etkileyen hata hâlleri düzenlenmiştir. Failin bu fıkra hükmünden yararlanabilmesi için bulunduğu durum itibarıyla hatasının kaçınılmaz olması gerekmektedir. Hataya düşmenin kaçınılmaz olmasını, kusursuz olmak şeklinde anlamak gerekir (Nevzat Toroslu, Ceza Hukuku, Genel Kısım, Savaş Yayınevi, ... 2016, sayfa 194.). Bunun için fail, fiili işlediği sırada ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususundaki hatası nedeniyle kınanamamalı, dikkatsiz ve özensiz davranmış olmamalıdır.
Maddeye 5377 sayılı Kanun'la eklenen dördüncü fıkrada ise, kişinin işlediği fiilden dolayı kusurlu ve sorumlu tutulabilmesi için, bu fiilin bir haksızlık oluşturduğunu bilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre fail, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu konusunda kaçınılmaz bir hataya düşmüşse, diğer bir ifadeyle, eyleminin hukuka aykırı olmadığı, haksızlık oluşturmadığı, meşru olduğu düşüncesiyle hareket etmişse ve bu yanılgısı içinde bulunduğu şartlar bakımından kaçınılmaz nitelikte ise artık cezalandırılmayacaktır. Hatanın kaçınılmaz olduğunun belirlenmesinde, kişinin bilgi düzeyi, gördüğü eğitim, içinde bulunduğu sosyal ve kültürel çevre şartları göz önünde bulundurulacaktır.
Üçüncü ve dördüncü fıkraların uygulanması yönüyle kişinin kaçınılmaz bir hataya düşmesi şartı aranmakta olup hatanın kaçınılabilir olması durumunda kişi kusurlu sayılacak, diğer bir ifadeyle fiilden dolayı sorumlu tutulacak, ancak bu hata temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdurun, 06.07.2008 tarihinde eşi olan şikâyetçi ... ve sanık ile birlikte sanığın bahçesine çalışmaya gittiği, şikâyetçi İbrahim’in yanından uzaklaşan sanık ile mağdurun cinsel ilişkiye girdikleri, sanığın eylemlerini cebir, tehdit ya da hile olmaksızın 18 yaşından büyük mağdurun rızası ile gerçekleştirdiği, ancak mağdurun beden ve ruh bakımından kendisini savunmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede, şizofreni denilen ruh hastalığı bulunduğundan rıza açıklama ehliyeti olmadığı, cinsel ilişkinin gerçekleştiğini kabul eden sanığın mağdurun ruh hastası olduğunu bilmediğini savunduğu anlaşılan olayda;
... Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Psikiyatri Ana Bilim Dalında görevli Prof. Dr. ..tarafından düzenlenen raporda; mağdurun duygu durumunun kararsız ve değişken, duygulanımının kısıtlı, reaksiyon süresinin uzun olduğunun, kısa cevaplar vererek konuştuğunun, işitsel halüsinasyon tariflediğinin, nicel yargılama ve soyutlamanın bozuk olduğunun ve düşünce akışının yavaşladığının; Adli Tıp Kurumunca düzenlenen raporda ise donuk bir ifadesi olan ve yavaş hareket eden mağdurun dış dünya ile ilgisinin sınırlı olduğunun, düşünce içeriğinin fakir ve düşünce akışının ise yavaş olduğunun, konuşma ve duygulanım da dahil olmak üzere fiziksel ve duygusal tepkilerde yavaşlama (psikomotor aktivite retarde) ve kaygı bozukluğu bulunduğunun, sınır mental retarde ve psikoz olduğunun, ruh sağlığının birçok cinsel travmaya bağlı bozulduğunun, sonuç olarak beden ve ruh bakımından kendisini savunmasına engel teşkil edecek mahiyet ve derecede olan şizofreni denilen psikiyatrik bozukluğun tespit edildiğinin, psikiyatrik hastalığı nedeniyle beden ve ruh bakımından kendini savunamayacağının ve hastalığının hekim olmayanlarca anlaşılabileceğinin belirtilmesi, Jandarma tarafından düzenlenen 07.07.2008 tarihli tutanakta; mağdurun olay yerini bildiğini beyan etmesine rağmen 2-3 saat boyunca olay yerini gösteremediğinin ve mağdurun anlatımında bozukluk, çelişki ve tutarsızlıklar olduğunun belirtilmesi nedeniyle mağdurdaki farklılığın kolluk görevlilerince de tespit edilebildiğinin anlaşılması, mağdur ve sanık ile tanık ...’ın beyanlarına ve dosya kapsamına göre mağdurun kardeşi olan tanık ...’nin motosiklet tamirciliği yapan sanığın ... yerinde suç tarihi itibarıyla 6-7 senedir çalıştığı, mağdurun eşi olan ve hakkında kronik psikoz teşhisi bulunan şikâyetçi İbrahim’in olaydan bir gün önce sanığın ... yerine gittiği, sanığın mağduru ve eşini olay günü kendi arabasıyla evlerinden alarak bahçeye götürdüğü, sonrasında ise evlerine geri bıraktığı ve mağdurun olay tarihinden önce de sanığın bahçesinde çalıştığı hususlarının birlikte değerlendirilmesi ile sanığın mağduru ve ailesini uzun süredir yakından tanıdığının anlaşıldığı, ilkokul mezunu olan, esnaflık yapan, mağdur ve ailesini yakından tanıyan ve suç tarihi itibarıyla 50 yaşında olan sanığın, mağdurdaki rahatsızlığı fark etmemesinin mümkün olmadığı, kaldı ki bu hususun Adli Tıp Kurumunca da mağdurdaki hastalığın hekim olmayanlar tarafından da anlaşılabileceğinin belirtilerek doğrulandığı, bu hâliyle sanığın eylemini, 18 yaşından büyük mağdurun akıl hastası olduğunu bilerek gerçekleştirdiği, bu bağlamda sanık hakkında "Hata" başlıklı TCK'nın 30. maddesinin uygulanamayacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 18.12.2017 tarih ve 6392-6504 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.11.2012 tarihli ve 7-347 sayılı hükmünün, sanığın on sekiz yaşından büyük ancak akıl hastalığı nedeniyle rıza açıklamaya ehil olmayan mağdureye yönelik nitelikli cinsel saldırı eyleminde TCK'nın 30. maddesinde düzenlenen "Hata" hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.06.2022 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.