10. Hukuk Dairesi 2016/14730 E. , 2019/1661 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalı ... ve Ulaşım San.A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 29.01.2010 tarihinde gerçekleşen iş kazası nedeniyle sigortalının vefatı üzerine hak sahiplerine bağlanan gelirin rücuan tazmini istemine ilişkin olup yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesidir.
1-6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Diğer taraftan, ceza davasında kusurlu bulunarak mahkum olanlara, zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmesinde az da olsa bir miktar kusur verilmesi zorunludur.
Somut olayda, Biga Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/95 E sayılı dosyasında sanık olduğu, ceza dosyasından alınan kusur raporunda dava dışı sanık işveren vekilinin İşyeri İSG sorumlusu Dursun Adakan % 5 ve vardiya sorumlusu Ayhan Mert"in % 5 oranında kusur atfedilmiş ise de ceza dosyası ile mevcut dosyada alınan raporlar arasında çelişki olduğu, alınan bu rapor doğrultusunda da sanıklar hakkında taksirle ölüme sebebiyet vermekten ceza hükmü kurulduğu ve ceza mahkemesince işveren vekili yönünden HAGB uygulandığı anlaşılmaktadır. Anlatılanlar ışığında somut olaya dönüldüğünde, davadışı 3. kişilere kusur verilmesine rağmen hatalı gerekçeyle sorumlu tutulmaması isabetsiz bulunmaktadır. Mahkemece ilgili ceza dava dosyası celp edilip, ceza davasında belirlenen maddi olguların bağlayıcı olacağı hususu gözetilmek suretiyle cezada mahkum olan sanıklar ile hakkında HAGB kararı verilmiş sanığın kesinleşmiş mahkumiyetten söz edilemeyeceği hususu göz önünde bulundurularak, bu durumda Kurum tarafından açılan rücu davasında dosyadan aldırılan kusur raporu ile ceza mahkemesince aldırılan kusur raporu arasındaki çelişkinin olay tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Yasa"nın 21. maddesine de uygun, soyut ifadelere dayanmayan, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerekeceği, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığı ve dayanağı mevzuat hükümleri ayrıntılarıyla irdelenerek, mevcut çelişkiyi giderecek şekilde, iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan alınacak kusur raporu ile sonuca gidilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanlış değerlendirme ile hüküm kurulması isabetsizdir.
2- Biga Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/95 E sayılı dosyasında sanık olduğu, ceza dosyasından alınan kusur raporunda davadışı sanık işveren vekilinin İşyeri İSG sorumlusu ..."ın İşveren vekili olup oladığı araştırılması gerekir.
3-Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61 ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanun"un 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Teselsüle dayalı talep kabul edilmesine rağmen işveren sorumluluğu teselsüle göre belirlenerek teselsül hükümlerine uygun şekilde davalının sorumluluğuna karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalı ... ve Ulaşım San.A.Ş. vekillerinin bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ... ve Ulaşım San.A.Ş."ye iadesine, 26.02.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.