1. Hukuk Dairesi 2019/1073 E. , 2019/2827 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, ... ada ... parsel sayılı taşınmazdaki 2/8 paylarını ileride iade edilmek üzere davalıya devrettiklerini, iradelerinin fesada uğratıldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, satış işleminin gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, inançlı işlem iddiasının yazılı delille kanıtlanamadığı gerekçesiyle davacı ... yönünden davanın reddine, işlem tarihinde reşit olmayan davacı ... yönünden ise TMK.nun velayete ilişkin hükümleri uygulanmadan yapılan temlikin dürüstlük kuralına uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerde; çekişme konusu ... ada ... parsel sayılı taşınmaz 1/8’er payla davacılar adına kayıtlı iken davacı ...’nin kendi adına asaleten davacı kızı ... adına velayeten anılan taşınmazdaki toplam 2/8 payı 29.12.2010 tarihinde davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inançlı işlem iddialarının 05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği; böyle bir belgenin yokluğu sebebiyle inançlı işlem iddiası kanıtlanamıyorsa, delil başlangıcı sayılacak nitelikteki bir olgunun varlığı halinde buna itibar edilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Şayet, T.M.K."nun 6. maddesi hükmü uyarınca ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışma, gibi birtakım belgeler var ise ancak bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği
açıktır. Eğer böylesi bir delil başlangıcı sayılacak bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu şüphesizdir.
Ne var ki, davacı inançlı işlem hukuksal nedenine yönelik iddiasını 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delille kanıtlayamadığı gibi, davacı vekilinin 01.12.2014 tarihli celsede karşı tarafa yemin teklifinde bulunmayacaklarını beyan etmek suretiyle yemin deliline de dayanmadığı görülmektedir. Bu nedenle davacılardan ... yönünden davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsilik yoktur. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalının temyiz itirazlarına gelince;
Hemen belirtilmelidir ki; ana ve baba veya velayet bunlardan yalnızca birinde ise, velayet hakkına sahip olan ebeveyn, velayet hakkı kapsamında kural olarak çocuk malları üzerinde hakimden izin almaksızın tasarrufta bulunabilirler. Eş deyişle, velayet hakkına sahip olanın, bu hak çerçevesinde çocuğun yasal temsilcisi sıfatıyla çocuk malları üzerinde tasarrufta bulunabilmesi için kural olarak hakimin iznine ihtiyacı yoktur (4721 sayılı TMK. m. 342/3). Ancak, çocuğun bakımı, yetiştirilmesi ve eğitimi için zorunluluk varsa, hakim ana ve babaya, ilerde sorumluluk davasıyla karşılaşmamaları için belirlediği miktarlarda çocuğun mallarına başvurma yetkisi tanıyabilir (4721 sayılı TMK. m. 356/2). Dolayısıyla Türk Medeni Kanununun 462. maddesindeki vesayet kurumundan farklı olarak; velayeti üstlenen kişileri (veli) velayet altındaki küçüğün mallarını satarken hakim iznine tabi tutmamıştır.
Somut olayda; davacı anne (...) akit tarihi itibariyle küçük ...’nın velisi ve yasal tek temsilcisidir.
Bu itibarla, davacı ...’nin (velinin) 4721 sayılı TMK. nun 342/3. maddesinde tanınan izin almaksızın tasarruf yetkisi bulunduğu gözetildiğinde, küçük ...’nın payının satışı geçerli olduğu gibi davacı ... bakımından da yazılı delil ibraz edilmemiş, karşı tarafa yemin teklifinde de bulunulmamıştır.
Hal böyle olunca, davacı ... yönünden de davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.04.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.