Esas No: 2017/473
Karar No: 2019/1282
Karar Tarihi: 03.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/473 Esas 2019/1282 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki "kadastro tespitine itiraz" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aydın Kadastro Mahkemesince davanın reddine, dava konusu taşınmazların tespit gibi tesciline dair verilen 20.12.2013 tarihli ve 2013/19 E., 2013/26 K. sayılı kararın davacı Hazine vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 26.05.2014 tarihli ve 2014/5773 E., 2014/7001 K. sayılı kararı ile:
"...Yargıtay bozma ilamında özetle; "mera araştırması yapılması, taşınmazların mera olmaması halinde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılması" gereğine değinilmiştir. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli 201 ada 111 ve 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazların tespit gibi davalı ... adına tapuya tescillerine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazların tarım arazisi niteliğinde bulunduğu, adına tescil kararı verilen davacı yönünden kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile iktisap şartlarının gerçekleştiği kabul edilmek sureliyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama karar için yeterli bulunmamaktadır. Hükmüne uyulan Yargıtay bozma ilamında "mera araştırması yapılması, taşınmazların mera olmaması halinde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılması" gereğine değinilmiştir. Bozmaya uyulmakla taraflar yararına usuli müktesep hak oluşur. Bu hakkın zedelenmemesi için bozmada işaret edilen hususların eksiksiz olarak yerine getirilmesi gerekir. Mahkemece bozma ilamına uyulduğu halde gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir. Davacı Hazine vekili dava konusu 201 ada 111 parsel sayılı taşınmazın tahmini 2000 metrekare, 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazın ise tahmini 1000 metrekare yüzölçümündeki bölümlerinin orta malı niteliğinde mera olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davacı tarafa taşınmazların hangi bölümleri üzerinde mera iddiasında bulundukları hususu sorulmamış, keşifle dava konusu yapılan bölümlerin davacı tarafça gösterilmesi suretiyle haritalarında işaret ettirilmemiş, diğer yandan taşınmazların davaya konu bölümleri üzerinde sürdürülen zilyetliğin sürüdürülüş biçimi ve süresi araştırılmamış, taşınmazın niteliği ve zilyetlik hususlarında yapılan araştırmada hava fotoğraflarından yararlanılmamıştır. Sağlıklı sonuca varılabilmesi için, dava konusu taşınmazların tespit tarihi olan 2006 yılından geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğrafları getirtilip dosya ikmal edildikten sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan komşu köylerde ikamet eden şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişiler, aynı yönteme göre tespit edilecek taraf ve zilyetlik tanıkları, tespit bilirkişileri, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi ve 3 kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulu katılımı ile keşif yapılmalıdır. Taşınmazların başında yapılacak keşif sırasında davacı taraftan taşınmazların davaya konu bölümlerinin gösterilmesi istenilerek davanın kapsamı belirlendikten sonra yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından, taşınmazların davaya konu bölümlerinin geçmişte ne durumda bulunduğu, kime ait olduğu, kimden nasıl intikal ettiği, kim tarafından ne zamandan beri ve ne suretle kullanıldığı, taşınmazların öncesinin mera, yaylak veya kışlak olup olmadığı, olaylara dayalı olarak ayıklattırılmak, 3 kişilik zirai bilirkişi kurulundan; çekişmeli taşınmazların davaya konu bölümlerinin toprak yapısı ile taşınmazların geriye kalan bölümlerinin toprak yapısını mukayese eder şekilde taşınmazların davaya konu bölümlerinin toprak yapısı ve niteliğini belirtir ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel tutanak ve dayanaklarıyla denetlenmeli, jeodezi ve fotogrametri uzmanı harita mühendisi bilirkişiden yukarıda belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik üç adet hava fotoğrafının stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde taşınmazların davaya konu bölümlerinin incelenen 3 adet fotoğrafa göre sınırlarının ve niteliğinin belirlenmesi, islenilmeli, taşınmazların davaya konu bölümlerinin tüm yönlerinden gösterir fotoğrafları çektirilmeli, fen bilirkişiye keşfi takibe imkan verir ve denetime elverişli kroki ve ayrıntılı rapor düzenlettirilmeli, mahkeme gözlemi de tutanağa yansıtılmalı, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Davacı Hazine vekili; Aydın ili Karpuzlu ilçesi Meriçler köyü Yayla mevkiinde kain çekişme konusu 201 ada 111 parsel ile 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazların kadastro çalışmaları sırasında davalı adına tespit edildiğini ancak 201 ada 111 parsel sayılı taşınmazın tahmini 2000 m2"lik, 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazın da 1000 m2"lik kısımlarının mera niteliğinde olduğundan özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek 201 ada 111 parsel sayılı taşınmazın 2000 m2"lik bölümü ile 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazın 1000 m2"lik kısmının davalı adına yapılan tespitlerinin iptali ile mera özel siciline mera olarak kaydedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı; dava konusu taşınmazların murislerinden intikal ettiğini, mera niteliğinde olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştıur.
Yerel mahkemece; dava konusu taşınmazların davalıya babasından miras olarak kaldığı, taşınmazların içerisinde 80 yıllık imar ve ihyası tamamlanmış mahsüldar zeytin ağaçlarının bulunduğu, her iki taşınmazın da kıraç, susuz dördüncü sınıf tarım arazisi olduğu ve mera özelliğinin bulunmadığı gerekçeleriyle davanın reddine çekişmeli taşınmazların tespit gibi tescillerine karar verilmiştir.
Kararın davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; uyuşmazlığın dava konusu taşınmaz bölümlerinin kamu malı niteliğinde mera olup olmadığı yönünde toplandığı, uyuşmazlığın saptanan niteliği dikkate alınarak taşınmazların bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından 4753, 5618 sayılı Yasa’lar uyarınca mera tahsisi yapılmış olup olmadığının ilgili merciden, 4342 sayılı Yasa uyarınca mera tahsisi yapılıp yapılmadığının mülki amirlikten sorulup saptanması, tahsis yapılmış ve bu yönetimsel işlemler kesinleşmiş ise, mera tahsis haritası ve eki belgeler getirtilerek yerinde uygulanması, bu yolla dava konusu taşınmazın mera tahsis haritasının kapsamında kalıp kalmadığının duraksamaya meydan vermeyecek şekilde belirlenmesi, taşınmazın bulunduğu bölgede yetkili idari merciler tarafından mera tahsisi yapılmamış ise yerel bilirkişi ve tanıklardan dava konusu taşınmazın öncesinin bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel biçimde mera olarak kullanılıp kullanılmadığı yolunda olaylara dayalı bilgi alınması, taşınmazın fiziksel yapısının ve meyil durumunun ayrıntılı şekilde keşif tutanağına geçirilmesi, komşu taşınmazların toprak yapısı ile dava konusu taşınmazın toprak yapısının mukayese edilmesi, dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde, yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılması, taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi ve uzman bilirkişilerden denetime elverişli rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece bozma kararına uyulmak suretiyle yapılan yargılama neticesinde; bozmadan sonra yapılan keşif, bilirkişi raporları ile alınan beyanlar birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu taşınmazların kamu malı niteliğindeki mera olmadıklarının açık bir biçimde tespit edildikleri, taşınmazların bulunduğu bölgede mera tahsisi yapılmadığı, dinlenen komşu köy mahalli bilirkişileri beyanından davaya konu taşınmazların köy merası olmadıkları, davalıya mirasen ve taksimen kaldıkları, tespit gününe kadar 50-60 senedir davacı ve öncesinde murislerinin zilyetliğinde olduklarının anlaşıldığı gerekçeleriyle davacının davasının reddine, çekişmeli taşınmazların tespit gibi davalı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; daha önce uyulmasına karar verilen bozma kararında işaret edilen tüm eksikliklerin giderildiği, bozmaya uygun kapsamlı keşif yapıldığı, parsellerin hangi bölümlerinin mera olduğunun ileri sürüldüğünün davacı vekilince bilinmediği gibi parsellerin tümünün ve her m2"sinin incelenmesi olgusu karşısında haritada bu alanların gösterilmemiş olmasının esasa etkili olmadığı, çoğun içinde az da bulunduğu, öte yandan davacının iddiası yerinde bulunmuş olsaydı iddia edilen alanla sınırlı olarak mera olarak sınırlandırma kararı verilebileceği, kalan alanların tespit gibi davalı adına tesciline yönelik karar verilmesinin mahkemece gözetileceği, hâkimin taleple bağlılık kuralı gereği, tespitin davalı adına mirasen intikale dayalı olarak yapılmış olması da gözetildiğinde, taşınmazların niteliği ve zilyetlik hususlarında hava fotoğraflarına dayalı araştırma yapılmasının gereksiz olduğu, davanın konusu ve ileri sürülüş biçimine göre mera araştırmasının usulüne uygun şekilde yapıldığı, parsellerin hiçbir alanının mera vasfına sahip olmadığının uzman bilirkişilerce tespit edildiğini, parsellerin davalıya anne, baba ve dedelerinden mirasen intikal ettiğini, tespit gününe kadar 50-60 sene zilyetliğin kesintisiz sürdüğünün taşınmazlar üzerindeki ağaçların yaşları itibariyle de teredütsüz ispatlandığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü çekişmeli taşınmaz bölümlerinin mera vasfında olup olmadıkları ve mera vasfında olmadıklarının belirlenmesi hâlinde bu kısımlar üzerinde davalı tarafından sürdürülen zilyetlik hakkında mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin hüküm vermeye elverişli bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için “mera” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır:
Mera, bir veya birden fazla köy veya kasaba halkının bağımsız olarak veya birlikte kullanmak üzere, yetkili makam tarafından tahsis edilmiş olan veya böyle bir tahsis bulunmamasına karşın kadimden beri (öncesi belli olmayan bir zamandan beri), ilgili köy veya kasabalar tarafından mera olarak kullanılagelen ve hak sahiplerinin mevcut intifa hakları dışında üzerinde fiili ve hukuki tasarruflarda bulunamadıkları arazi parçasıdır. Bir yerin mera sayılabilmesi için bu amaçla bir köy veya kasabaya tahsis edilmesi, tahsis bulunmadığı takdirde, kadimden beri o yerin mera olarak kullanıla gelmiş olması gerekir. Bir yere hukuken mera vasfını verebilmek için bu iki unsurdan birinin bulunması gerekir (Cin, H.:Türk Hukukunda Mera Yaylak ve Kışlaklar, 2. Bası, Ankara 1980, s. 37 vd.).
Mera olarak tahsis edilmiş olan veya kadimden beri mera olarak kullanılagelen yerler alınıp satılamaz, üzerine bina yapılamaz, ağaç dikilerek koru, bağ ve bahçe tesis edilemez. Meraların sınırlarının daraltılıp genişletilmesi ve zamanaşımı ile özel mülkiyete geçirilmesi mümkün değildir. Meraların vasfı değiştirilemez ve ziraat arazisi hâline getirilemez.
Tahsisli veya kadim mera olgusunun belirlenmesi usul ve şekil yönünden birbirinden farklıdır. Zira tahsisli ve kadim meraların oluşumu itibariyle farklılıkları vardır. Tahsisli meralar, yetkili merciler tarafından kamunun yararlanmasına ayrılmak suretiyle ve tahsis yoluyla oluştuğu hâlde, kadim meralar, başlangıcı bilinmeyen bir zamandan beri geleneksel olarak o yer halkının yararlanması suretiyle kamu malı niteliğini kazanırlar.
Bir yerin yetkili bir merci tarafından mera olarak tahsis edilmesi, evveliyatı itibariyle o yerin mutlak surette mera olarak kabulüne yeterli olmadığı gibi zilyetlikle iktisap iddiasının dinlenmesine de engel değildir. Ne var ki, yetkili merci tarafından bir yerin mera olarak tahsisinin yapılmış olması durumunda gerçek kişinin o yerdeki zilyetliği sona ereceğinden mera olarak tahsisin yapıldığı tarih itibariyle kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinme koşullarının saptanması gerekir. Taşınmazın tahsis yoluyla değil de kadim mera olduğunun anlaşılması hâlinde ise, hiçbir şekilde kazandırıcı zamanaşımı yoluyla iktisabı mümkün değildir ( Hukuk Genel Kurulunun 30.10.1991 tarihli ve 1991/8-427 E., 1991/544 K.; 10.05.2006 tarihli ve 2006/8-240 E., 2006/292 K.; 14.11.2012 tarihli ve 2012/7-485 E., 2012/788 K.; 19.11.2014 tarihli ve 2013/8-1321 E., 2014/939 K. sayılı kararları).
Dosya kapsamından; davacı Hazine vekili tarafından dava konusu 201 ada 111 parselin tahmini 2000 m2"lik, 206 ada 80 parselin de 1000 m2"lik kısımlarının mera niteliğinde olduğundan özel mülkiyete konu olamayacağı ileri sürülerek 201 ada 111 parselin 2000 m2"lik bölümü ile 206 ada 80 parselin 1000 m2"lik bölümünün davalı adına yapılan tespitlerinin iptali ile mera özel siciline kaydedilmesine karar verilmesinin talep edildiği, mahkemece dava konusu taşınmazların davalıya murislerinden intikal ettiği, mera vasfında olmadıkları gerekçesiyle davanın reddine karar verilerek taşınmazların tespit gibi tescillerine karar verildiği, davacı Hazine vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, mera araştırması yapılması, taşınmazların mera olmaması hâlinde yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılması gereğine değinilerek hükmün bozulduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece bozma kararına uyma kararı verildikten sonra, İlçe Özel İdaresi, İlçe Tarım Müdürlüğü, Mera Tespit Komisyonu, İl Özel İdaresi ve Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğünden Aydın İli Karpuzlu İlçesi Meriçler köyünde mera tahsis çalışmalarının yapılıp yapılmadığı hususu sorulmuş, İl Tarım Müdürlüğünün 17.08.2011 havale tarihli cevabi yazısında, İl Mera Komisyonunca Meriçler Köyünde herhangi bir mera tahsis işlemi yapılmadığı bildirilmiş, yine bozma kararı doğrultusunda mahallinde yapılan keşifte komşu köylerden seçilen mahalli bilirkişiler tarafından davaya konu taşınmazların mera olarak kullanılmadığı beyan edilmiştir.
Hemen belirtelim ki, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usulü kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarih ve 21/9 sayılı YİBK).
Mahkemenin, Yargıtayın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:
Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
Benzer şekilde uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 E., 2004/19 K.; 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 E,. 2013/1681 K. sayılı kararları).
Bu sayılanların dışında ayrıca görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı ve harç gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. b., İstanbul 2001, s. 4738 vd).
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, her ne kadar yerel mahkemece hükmüne uyulan bozma kararında belirtildiği şekilde dava konusu taşınmazların tahsisli mera olup olmadıkları hususunun ilgili idari mercilerden sorulduğu, kadim mera olup olmadıkları yönünde mahallinde keşif yapılarak komşu köylerden seçilen mahalli bilirkişi beyanlarının alındığı, taşınmazların tahsisli ya da kadim mera olup olmadıkları yönünde araştırma yapıldığı görülmüş ise de, taraflar tanık deliline dayandığı ve tanık isimlerini bildirdiği hâlde, dava konusu taşınmazın davacı yanın zilyetliğine ne şekilde geçtiği, ne kadar süre ile zilyet edildiği, ve zilyetliğin ne şekilde sürdürüldüğü hususlarında bilgi almak amacıyla tanıkların keşif günü taşınmaz başında olmalarının sağlanması bakımından kendilerine keşif gün ve saatini bildirir davetiyenin tebliğ edilmediği, davacı yanın taşınmazı imar ihya edip etmediği, imar ihya edildi ise ne şekilde edildiği, imar ihya tarihinin başlangıcı, süresi bakımından bir taşınmazın kullanım süresi ile niteliğini ve üzerindeki imar-ihya işlemlerinin tamamlandığı tarihi en iyi belirleme yöntemi olan hava fotoğraflarından yararlanılmadığı, yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmadığı anlaşılmıştır.
Nitekim mahkemece verilen ilk karar Özel Dairece, “…dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde mera olmadığı sonucuna varıldığı takdirde, yeterli biçimde zilyetlik araştırması yapılmalı, taşınmazın öncesinin kime ait olduğu, kimden kime kaldığı, zilyetliğin başlangıç günü, süresi, sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, özellikle uzman bilirkişi fen memurundan keşfi izlemeye, bilirkişi sözlerini denetlemeye uzman ziraatçi bilirkişiden ise mahkemenin keşif tutanağına geçen gözlemini yansıtmaya elverişli ayrıntılı, gerekçeli rapor alınmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulmalıdır..” gerektiğine işaret edilerek bozulmuştur.
Öte yandan; her ne kadar ilk bozma kararında değinilmemiş ise de, tasarruf ilkesi gereğince davacının, davasını açarken talep ettiği hukuki korumanın ne olduğunu açıkça ifade etmesi gerekmektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun “Dava dilekçesinin içeriği” başlıklı 119/1-ğ bendinden hareketle, davacı, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde karar verilmesini istediği hususu açık bir şekilde yazıp belirtmelidir.
Talep sonucunun açık bir şekilde belirtilmesi uyuşmazlığın çözümünde hâkimin de karar vermesini kolaylaştıracaktır. Bu husus, mahkemece dava türünün saptanması, davanın kabulü hâlinde talep sonucunun aynen hüküm fıkrası olarak yazılabilmesi ve talep edilenden fazlasına karar verilmemesi (HMK m. 26/1) bakımından önemlidir. Bu nedenle, davacı hüküm altına alınmasını istediği hususları açık ve eksiksiz şekilde talep sonucu (netice-i talep) bölümünde göstermelidir.
Mahkemece ancak davacı tarafından belirlenen konuda karar verilebilir. Davacının talep etmediği bir şey hakkında karar verilemez. Mahkemece talepten daha azına karar verilebilir ise de dava sonucunda kurulacak hükmün sınırını, tarafların karara bağlanmasını istediği talep sonucu belirler. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların talep sonucuna göre belirlenecektir.
Bu nedenle talep sonucu yeterince açık değilse hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK. m. 31) kapsamında açık olmayan talep sonucunu açıklatması gerekir. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde tarafların iddia ve savunmalarını somutlaştırması, delillerle vakıalar arasındaki bağın kurulması, bunun ardından uyuşmazlık konularını net ve açık şekilde, tam olarak tespit etmesi gerekmektedir.
Somut olayda, davacı Hazine vekili dava konusu 201 ada 111 parsel sayılı taşınmazın tahmini 2000 m2, 206 ada 80 parsel sayılı taşınmazın ise tahmini 1000 m2 yüzölçümündeki bölümlerinin orta malı niteliğinde mera olduğu iddiasına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davacı tarafa taşınmazların hangi bölümleri üzerinde mera iddiasında bulunduğu hususu sorulmamış, keşifle dava konusu yapılan bölümlerin davacı tarafça gösterilmesi suretiyle haritalarında işaret ettirilmemiştir.
Hâl böyle olunca, dava konusu taşınmazların tespit tarihi olan 2006 yılından geriye doğru 15-20-25 yıl öncesine ait stereoskopik hava fotoğrafları getirtilip dosya ikmal edildikten sonra mahallinde yaşlı, tarafsız, yöreyi iyi bilen, davada yararı bulunmayan kişiler arasından seçilecek yerel bilirkişiler, aynı yönteme göre tespit edilecek taraf ve zilyetlik tanıkları, tespit bilirkişileri, jeodezi ve fotogrametri mühendisi bilirkişi ve 3 kişilik ziraat mühendislerinden oluşan bilirkişi kurulu katılımı ile keşif yapılarak keşif sırasında davacı taraftan taşınmazların davaya konu bölümlerinin gösterilmesi istenilerek davanın kapsamı belirlendikten sonra yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından, taşınmazların davaya konu bölümlerinin geçmişte ne durumda bulunduğu, kime ait olduğu, kimden nasıl intikal ettiği, kim tarafından ne zamandan beri ve ne suretle kullanıldığı, olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, üç kişilik zirai bilirkişi kurulundan; çekişmeli taşınmazların davaya konu bölümlerinin toprak yapısı ile taşınmazların geriye kalan bölümlerinin toprak yapısını mukayese eder şekilde taşınmazların davaya konu bölümlerinin toprak yapısı ve niteliğini, üzerindeki bitki örtüsünü (özellikle bitkilerin aşı yaşları) belirtir, ayrıntılı ve gerekçeli rapor alınmalı, bilirkişi ve tanık sözleri komşu parsel tutanak ve dayanaklarıyla denetlenmeli, jeodezi ve fotogrametri uzmanı harita mühendisi bilirkişisinden yukarıda belirtilen tarihlerde çekilmiş stereoskopik üç adet hava fotoğrafının stereoskop aletiyle incelenmesi neticesinde taşınmazların davaya konu bölümlerinin incelenen 3 adet fotoğrafa göre sınırlarının ve niteliğinin belirlenmesi istenilmeli, taşınmazların davaya konu bölümlerinin tüm yönlerinden gösterir fotoğrafları çektirilmeli, fen bilirkişisine keşfi takibe imkân verir ve denetime elverişli kroki ve ayrıntılı rapor düzenlettirilmeli, mahkeme gözlemi de tutanağa yansıtılmalı, bundan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemece hükmüne uyulan bozma kararı doğrultusunda yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olduğu, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü dile getirilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O hâlde direnme kararı bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 03.12.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.