3. Hukuk Dairesi 2019/2422 E. , 2019/9996 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, elektrik fatura borçlarını düzenli olarak ödediğini, ancak davalı şirketin 27/08/2009 ile 23/02/2010 tarihleri arasındaki tüketimden bahisle gecikme zammı dahil 7/2010 tarihinde 7.347,80 TL tahakkuk yaptığını, ancak şirketin 2009 yılı 8-9-10-11-12. aylarda aboneliğe konu iş yerini kiralamadığını ve ticari faaliyette bulunmadığını belirterek borçtan sorumlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı, davacı ile 17/06/2010 tarihinden itibaren abonelik sözleşmesi yapıldığını, eski abone ... ile mal sahibi ..."nun davacının bu adreste faaliyete başlama tarihinin 15/06/2009 olduğunu belirttiklerini, yapılan araştırma neticesinde olayın doğruluğu tespit edildiğinden davacı hakkında tahakkuk yapıldığını belirterek davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davaya konu 7.347,80 TL tutarındaki faturanın 24/02/2010-22/07/2010 tarihleri arasında kullanılan tüketime ilişkin olduğu, davacının 2010 yılı Ocak ayı içerisinde taşınmış olduğunun belirlendiği bu nedenlerle davacının borçlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karar Dairemizin 30.05.2016 tarihli, 2015/14304 Esas ve 2016/8412 Karar sayılı ilamıyla "Elektrik mühendisi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; dava konusu edilen 7.347,80 TL nin 3 ayrı faturayı kapsadığını, 28.07.2009-26.08.2009 tarihleri arasındaki tüketim bedelinin 904,60 TL, 26.08.2009-23.02.2010 tarihleri arasındaki tüketim bedelinin 6.423,30 TL olduğu, 10,90 TL nin ise kesme bağlama bedeli olduğu belirtilmiştir. Ancak mahkemece dava konusu borcun 24/02/2010-22/07/2010 tarihleri arasına ilişkin olduğu kabul edilerek davacı iddiası doğru görülmemiştir. Hal böyle olunca, mahkemece tahakkuk döneminde davacının ticari faaliyette bulunup bulunmadığı, faaliyette bulunmuş ise faaliyetin hangi tarihten itibaren başladığı ilgili Ticaret Odası Başkanlığı, Ticaret Sicil Müdürlüğü, Vergi Dairesi Müdürlüğü, Belediye Başkanlığı, Esnaf Odası, SGK, Muhtarlık ve diğer kurumlardan sorularak saptanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisinin doğru görülmediği" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra davaya konu yerde davacının hangi tarihte faaliyete başladığının tespiti için araştırma yapılmış, muhtarlık kaydı, vergi dairesi kaydı, kira sözleşmesi ve bu sözleşme çerçevesinde ödenen kira bedellerine ilişkin kiraya verenin banka hesap hareketleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının elektrik tüketim bedelinin tahakkuk ettirildiği 24/02/2010- 22/07/2010 tarihleri arasında belirtilen adreste faaliyette bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Kural olarak bozma kararına uyan mahkeme, artık bozma kararı gereğince işlem yapmak ve hüküm vermek zorunludur. Çünkü, mahkemenin bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep (kazanılmış) hak doğmuştur. Bu kazanılmış hak yeni bir hükümle ortadan kaldırılamaz. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen ilkelere aykırı bulunması, usule uygun olmadığından bir bozma nedenidir. Bozma kararı ile dava, usul ve yasaya uygun bir hale sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki, böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre, Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme, bu uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak, ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.
Somut olayda, davaya konu edilen fatura 28/07/2009- 26/08/2009 dönemine ilişkin 904,60 TL, 27/08/2009- 23/02/2010 dönemine ait 6.432,30 TL ve 2009/8 dönemine ait 10,90 TL"den oluşmaktadır. Dairemizin 30.05.2016 tarihli bozma ilamında, faturanın ilişkin olduğu borç dönemleri açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki mahkemece bozmaya uyma kararı verilmesine rağmen gerekçeli kararında borç döneminin 24/02/2010- 22/07/2010 tarihleri arası olduğunu kabul edilmiş ve davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından ve yapılan araştırma neticesinde davacının Ocak 2010 itibariyle dava konu yerde ticari faaliyete başladığı anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, dava konusu faturanın kapsadığı tüketim dönemleri (28/07/2009- 26/08/2009 dönemine ilişkin 904,60 TL, 27/8/2009- 23/02/2010 dönemine ait 6.432,30 TL ve 2009/8 dönemine ait 10,90 TL) dikkate alınarak Ocak 2010 tarihinde faaliyete başlayan davacının sorumlu olduğu tüketim bedelinin belirlenmesi amacıyla konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile verilen karar usul ve yasaya aykırılık oluşturmaktadır. Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK" ya 6217 sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK"un 428.maddesi uyarınca hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK"nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11/12/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.