23. Hukuk Dairesi 2015/9673 E. , 2016/1361 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ....Asliye Hukuk Mahkemesi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla)
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen .....davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davada davacı ile birleşen davada davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin davalı kooperatif üyesi oluğunu, üye olarak tüm parasal yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ancak kendi hissesine isabet eden dairenin üçüncü bir kişiye satılıp devredildiğini öğrendiğini, ödediği aidatların da iade edilmediğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, söz konusu dairenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, bu mümkün olmazsa dairenin değerinin ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili, müvekkilinin, annesi..."tan ....tarihinde davalı kooperatif üyeliğini devralarak kooperatif üyesi olduğunu, bu üyeliğe isabet eden dairenin üçüncü bir kişiye satılıp devredildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, söz konusu dairenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline, bu mümkün olmazsa dairenin değerinin ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl ve birleşen davada davalı vekili, davacı ...."ın kooperatif üyeliğini, .... tarihinde oğlu ...."a devrettiğini, bu nedenle tapu iptali ve tescil talep edemeyeceğini, davacı ...."ın da .... tarihinde kooperatif üyeliğinden istifa ettiğini, adı geçen davacının kooperatiften .... TL alacağının olduğunu, müvekkilince, davacının bu alacağının 2... yılı ... ayından ... yılı ... ayına kadar ödeneceği hususunun bildirildiğini, bunun dışında davacı ...."ın müvekkili kooperatiften başkaca bir alacağı bulunmadığını, tapu iptali ve tescil talep edemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; asıl davada davacı ....."ın dava tarihinden önce kooperatifteki hissesini birleşen davada davacı olan oğlu ..."a devrettiği, .... tarihli yönetim kurulu kararı ile devrin kabul edildiği, bu nedenle davacı ...."ın bu davayı açamayacağı, aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, birleşen davada davacı ...."ın da devraldığı kooperatif üyeliğinden davadan önce istifa ettiği, bu istifasının davalı kooperatif yönetim kurulunca da kabul edildiği, üyeliği istifa nedeniyle son bulduğundan tapu iptali ve tescil talep
edemeyeceği, davalı kooperatiften 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu"nun 15. ve 17. maddeleri uyarınca ödediği aidatları talep edebileceği, davacının kooperatife yaptığı aidat ödemelerinin ... TL olduğunun tespit edildiği, ancak davalı kooperatif vekilinin yazılı ve sözlü beyanlarında, birleşen davada davacı ..."ın aidat ödemelerinin ...TL olduğunun ve bunu ödemeye hazır olduklarının belirtildiği, istifanın kabul edildiği 2005 tarihinden itibaren dava tarihi itibariyle alacağın muaccel olduğu gerekçesiyle, asıl davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine, birleşen davada, tapu iptal ve tescil talebinin reddi ile ...TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davada davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-Asıl ve birleşen davada davacı tarafça, kooperatif üyeliğine bağlı olarak, tahsis edilen dairenin tapu kaydının iptali ile tescili, bu mümkün olmazsa değerinin bir başka anlatınmla konut karşılığı tazminatın tahsili istenmişitir.
Mahkemece, asıl davada davacının üyeliğinin devir yoluyla, birleşen davada davacının da istifa yoluyla sona erdiği belirlendiğinden ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak dava açan asıl ve birleşen davada davacının, davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki yararının bulunmadığı, çıkma payı da talep etmedikleri gözetilerek hem tapu iptali tescili isteminin, hem de terditli tazminat isteminin HMK"nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca dava şartı noksanlığından asıl ve birleşen davanın usulden reddedilmesi gerekirdi. Mahkemece, birleşen davada davacının çıkma payı talebi olmamasına rağmen çıkma payına hükmedilmesi, HMK"nın 26. maddesindeki taleple bağlılık ilkesine aykırı olmuşsa da, hüküm bu yönden davalı tarafça temyiz edilmediğinden bu husus bozma sebebi yapılmamıştır.
Öte yandan, YHGK"nın .... tarih ve ... E.,... K. sayılı ve Dairemizin .... tarih ve ... E., ... K. sayılı ilamlarında açıklandığı üzere; kooperatif ile ortağının karşılıklı hak ve yükümlülüklerinin belirlendiği anasözleşmede ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu"nda karşılığı bulunmayan "denkleştirme, yeniden değerleme, sepet hesabı, eskalasyon vs." yöntemler kullanılarak çıkma payının hesaplanması yasal dayanaktan yoksun olduğu gibi, böyle bir yöntem, kooperatiflerin kuruluş amacı (m.1) ve kooperatiflerin mevcudiyetinin tehlikeye düşürülmemesini amaçlayan uygulamaya da aykırı bir yorum olacaktır.
Buna göre mahkemece, birleşen davada davacı yönünden, bilirkişi raporundaki ödediği aidatların güncel değerine ilişkin hesaplama yerine, ödediği aidatlara ilişkin hesaplamanın hükme esas alınması doğru olmuştur.
Bu açıklamalara ve dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2- 6100 sayılı HMK"nın dava şartlarını düzenleyen 114/1-d maddesindeki dava ehliyeti, fiil ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şeklidir. Fiil ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptir.
Aynı Kanun"un 114/1-e maddesindeki dava takip yetkisi, davada taraf olan kişinin o davayı kendi adına yürütebilme ve talep sonucu hakkında kendi adına hüküm alabilme yetkisidir (HMK md. 53). Sözü edilen kurum, şeklî taraf kuramının kabulünün sonucu olarak ortaya çıkmış ve sözü edilen kuramı tamamlamak amacıyla geliştirilmiştir. Davayı takip yetkisi, maddi hukuktaki tasarruf yetkisinin usul hukundaki karşılığını oluşturur. Ayrıca, bu kavram, davada taraf olmadığı hâlde kanun gereği taraf gibi davranmakla görevli kılınmış
olanların hukukî konumlarının açıklanmasında başvurulan bir kavram konumundadır. Kural olarak taraf ehliyeti ve dava ehliyeti bulunan kişinin dava takip yetkisi vardır. Ancak bazı istisnai durumlarda davada taraf olarak gösterilen kişinin taraf ve dava ehliyeti olmasına rağmen dava takip yetkisi olmayabilir. Örn: Hakkında iflas kararı verilen kişinin taraf olduğu hukuki davalarda da istisnai durumlar dışında davayı takip yetkisi iflas idaresine aittir.
Taraf sıfatı (husumet) ise, maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Taraf ehliyeti; davada taraf olabilme, usulî hukuki ilişkinin süjesi olabilme ehliyetidir. Taraf ehliyetine sahip olan kişi, davada davacı veya davalı olabilecektir. Bu nedenle, taraf ehliyeti usûli bir kavramdır. Taraf ehliyetine sahip olabilmek için medeni hukuktaki hak ehliyetine sahip olmak gerekir. HMK"nın 50. maddesine göre, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, taraf ehliyetine de sahiptir. Buna göre tüm insanlar, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Dava ehliyeti ise, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. (HMK md. 51) Fiil ehliyetine sahip olan kişi, dava ehliyetine de sahiptir ve davayı yürütebilir, usûl işlemlerini yapabilir. Reşit olan ve temyiz kudretine sahip olan kişiler fiil ehliyetine sahiptir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Davacı tarafta yer alan taraf için aktif taraf sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, "sıfat" yerine "husumet" terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re"sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet sıfatının) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet sıfatı yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davalı veya davacı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı veya davacı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def"i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vakıf olunduğu takdirde re"sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur.
Öte yandan, hukuki yarar dava koşulu olup, mahkeme dava şartlarını res"en incelemekle görevlidir. Hukuki yararın sadece dava tarihi itibariyle değil, dava devam ettiği sürece ve hükmün kesinleşmesine kadar devamı gereklidir. Gerçekten, ortaklık sıfatına bağlı olarak dava açan kişinin, ortaklık sıfatının bulunmadığının belirlendiğinde, davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki yararı olmadığı kabul edilmelidir.
Bu durumda mahkemece, asıl davada davacının davasının ve birleşen davada davacının tapu iptali ve tescil isteminin hukuki yararı bulunmadığından HMK"nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar verilmesi gerekirken, asıl davada davacının taraf ehliyetine sahip olduğu gözardı edilerek ve taraf sıfatının dava şartlarından olduğunun kabulü ile yanılgılı olarak asıl davanın "davanın aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle,
dava dilekçesinin usulden reddine", "birleşen davada tapu iptali ve tescil isteminin reddine" karar verilmesi doğru olmamış ise de, karar sonucu itibariyle doğru olduğundan HUMK"nın 438/son maddesi uyarınca gerekçesi kısmen değiştirilerek ve hüküm fıkrasında yapılan yanlışlık yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden HUMK"nın 438/7. maddesi uyarınca kararın aşağıda yazılı olduğu şekilde düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) asıl ve birleşen davada davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile, numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın gerekçesi değiştirilerek ve hüküm fıkrasının 1. bendinin birinci paragrafı ile 2. bendi çıkarılarak hükümden çıkarılarak yerine sırasıyla "Asıl davada, davanın HMK 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine", "Birleşen davada davacının tapu iptali ve tescil isteminin HMK"nın 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine" ibarelerinin yazılması suretiyle hükmün re"sen....., peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,..... tarihinde oybirliğiyle karar verildi.