11. Ceza Dairesi 2018/806 E. , 2018/1120 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü"nün 08.01.2018 tarih ve 2017/9157 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 15.01.2018 tarih ve KYB-2018/2719 sayılı ihbarnamesi ile;
Mühür bozma suçundan sanık ..."in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 203/1, 62 ve 52. maddeleri gereğince 3.000,00 Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul Anadolu 36. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/06/2017 tarihli ve 2017/39 esas, 2017/423 sayılı kararının
"1-1982 Anayasasının 141. maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34/1. maddesinde “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir.” şeklindeki düzenlemeler karşısında, Mahkemesince, sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda herhangi bir gerekçe gösterilmeden, sanığın suç oluşturduğu kabul edilen fiilleri, bunların nitelendirilmesi ve maddi olayın oluş şekli ile elde edilen kanıtlara göre mahkemenin ulaştığı sonuçlar ortaya konulmadan gerekçesiz hüküm kurulamayacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde,
Kabule göre de;
2-Sanığın tüm aşamalarda vermiş olduğu beyanlarında, olayla ilgili herhangi bir kastının olmadığını, mal sahibi olması sebebiyle suçun tarafı olduğunu belirtmesi, savunmasının aksine dosyaya yansıyan hiçbir delil olmaması, keza diğer sanığın da sanık ... ile ilgili suça iştirak ettiğine ya da azmettirdiğine dair suçlayıcı hiç bir beyanının olmaması karşısında, sanığın cezalandırılmasına yeterli delilin bulunmadığı anlaşılmakla, beraatine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesinde isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 141, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 34, 230, 232 ve 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 308/7. maddeleri uyarınca; mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak sağlayacak biçimde açık olması ve Yargıtay’ın bu işlevini yerine getirebilmesi için, kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlara göre mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile yüklenen suçun unsurlarının nelerden ibaret olduğunun açık olarak gerekçeye yansıtılmasının gerektiği, kanun yararına bozma talebine konu İstanbul Anadolu 36. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 22.06.2017 tarih ve 2017/39 Esas-2017/423 Karar sayılı ilamının iş bu özellikleri taşıdığı anlaşılmakla, ihbarnamedeki (1) nolu bozma düşüncesi bu nedenle yerinde görülmediğinden REDDİNE,
2-5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini de açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliği sağlanacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmiş olacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün hangi hallerde kanun yararına bozulabileceği, kanun yararına bozma kararının ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hâkim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Kanun yararına bozma, kesinleşen hüküm yönünden hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan gerek usul, gerekse maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlıdır. Dava konusu olayda mahkemece kanıtların toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen hükümde, mevcut delillerin sanığın cezalandırılmasına yeterli olmadığından bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Zira böyle bir durumda ortada hukuka aykırılık hali bulunmamakta olup, varolan kanıtların mahkumiyete yeterli olup olmamasına ilişkin değerlendirme yanlışlığından kaynaklanan bir uyuşmazlık hali söz konusudur.
Bu açıklamalar ışığında, incelenen dosya içeriğine göre; hükümlü ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik, istemde belirtilen nedenlerin kanun yararına bozma yolunda ileri sürülemeyeceği anlaşıldığından, İstanbul Anadolu 36. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 22.06.2017 tarih ve 2017/39 Esas-2017/423 Karar sayılı ilamına yönelik kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki (2) nolu bozma düşüncesi bu nedenle yerinde görülmediğinden REDDİNE, mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 12.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.