
Esas No: 2015/9686
Karar No: 2017/1032
Karar Tarihi: 09.02.2017
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2015/9686 Esas 2017/1032 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davadan dolayı yerel mahkemece verilen hüküm davacı, birleşen davada davalı ..., davalılar, davacılar ve ihbar olunan ... Yönetimi tarafından temyiz edilmekle, dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili tarafından ibraz edilen 22/02/2010 hakim havale tarihli dava dilekçesinde özetle; ... ili ... ilçesi ... mahallesi Cilt no: 58 Sahife no: 87 ve No:1"de kayıtlı bulunan taşınmazın 900000/2100242 hissesinin ... 8.Noterliğinin 04/07/1977 tarih 17964 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesi ile 27.000.000 TL bedelle davalıların murisi ... ... tarafından satıldığını, satış konusu hissenin kadastro ile 1917, 1918, 4367 ve 4368 parsel numaralarını aldığının, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1986/93 Esas ve 1988/16 sayılı kararı ile 1917 parsel sayılı taşınmazın 358250 m2"si, 1918 parsel sayılı taşınmazın 317532 m2"si, 4367 parsel sayılı taşınmazın ifrazı ile oluşan 4371 parsel sayılı taşınmazın 216348 m2"si ve 4368 sayılı taşınmazın 3500 m2"si olmak üzere toplam 895630 m2"sinin ... ... adına olan tapu kaydının iptali ile davacı kooperatif adına tesciline yönelik karar verildiği, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/128 Esas ve 2008/224 Karar sayılı dosyası ile ... Yönetimi tarafından bu taşınmazların ... sınırları içerisinde kaldığından bahisle açılan iptal davası neticesinde 1917 parselin 109182 m2"sinin, 1918 parselin 57826 m2"sinin ve 4371 parselin 137129 m2"sinin iptaline yönelik karar verildiği, davalıların murisi tarafından davacı kooperatife satışı yapılan taşınmazların 304.137 m2"sinin ... sınırları içerisinde bulunduğundan bahisle iptal edilmiş olması nedeniyle davacı kooperatifin zarara uğradığı, davalıların bu nedenle sebepsiz zenginleştiklerini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000,00 TL"nin faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken alınarak davacıya verilmesine yönelik talepte bulunulduğu görülmüştür.
Birleşen 2013/46 Esas- 2013/181 Karar sayılı dosyada davacı vekili tarafından ibraz edilen 26/03/2012 tarihli dava dilekçesinden özetle; asıl davada öne sürülen hukuki olay nedeniyle davalı ...nin tapu sicilinin tutulmasından dolayı sorumluluğunun bulunduğundan bahisle davalının sorumluluğunun ve sorumlu olduğu miktarın tespitine yönelik karar verilmesi talep edilmiştir.
Davacı vekili tarafından ibraz edilen 10/10/2014 havale tarihli ıslah dilekçesi ile birlikte asıl dosya yönünden 4.126.136 TL"nin davalılardan dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsili ve birleşen dava yönünden asıl dava ile mükerrer olmamak üzere 4.481.400,74 TL"nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...den tahsiline karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
Dava ... Yönetimi ve tapu kadastro müdürlüğüne ihbar edilmiş, ... Yönetimi davaya ... yanında feri müdahil olarak katılmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl davanın kabulüne,
a)Toplam 4.126.136,00 TL"nin 50.000,00 TL"sinin dava tarihinden itibaren bakiye kısmının ise ıslah tarihi olan 20/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen ve müştereken davacıya verilmesine,
2-Birleşen davanın kabulüne,
a)Toplam 4.481.400,74 TL"nin asıl davada karar verilen 4.126.136,00 TL"nin tahsilinde mükerrer olmamak üzere ıslah tarihi olan 20/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ...den alınarak davacıya verilmesine,
3-... vekilinin ihbar yönündeki ara karardan dönülmesi talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davalı ..., feri müdahil ... Yönetimi, davacı ve davalı kişiler tarafından temyiz edilmiştir. Davalılar ... ve arkadaşları adli yardım talepli olarak temyiz isteminde bulunmuşlardır.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
6100 sayılı HMK madde 334"de ""(1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler. (2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. (3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır."" hükmü getirilmiştir. Aynı kanun madde 336"da ise ""(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali duruma ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. (3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır. (4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır."" şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Davalılar ... ve arkadaşlarının dilekçeye ekli ve dosyadaki bilgi ve belgelerden, yukarıda belirtilen kanun hükmünün öngördüğü şartları taşıdığı anlaşıldığından, adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilerek, işin esasının incelemesine geçildi;
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 1986/93 E.-1988/16 K. sayılı ilamında verilen karar sonucu tazminat istemine dayanak 1917 parsel sayılı taşınmazın 358250 m2 yüzölçümlü 1917 parsel ile 32800 m2 yüzölçümlü 1918 parsel sayılı taşınmazların tamamının ,4367 parselin ise 216348 m2 sinin ... ... adına olan tapu kayıtlarının iptaline ve sınırlı sorumlu umum tüccarlar sahil arsa ve yapıkooperatifi adına tesciline karar verildiği, 1917 ve 1918 parsellerin tapuda yazan yüzölçümleri ile davacı adına tescil edildiği, 4368 parsel için verilen kısmen kabul kararı uyarınca bu parselin 4371 parsel sayısı altında zeytin ve koru ağaçlı tarla vasfı ile aynı kooperatif adına escil edildiği,kooperatifin 26/05/2010 tarihinde ünvanını sınırlı sorumlu ... Kooperatifi olarak değiştirdiği, daha sonra ... Yönetimi tarafından açılan dava sonucu ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/11/2008 tarih, 2008/128 E-224 Karar sayılı ilamı 4371 parsel sayılı taşınmazın 137129 m2"nin, 1917 parsel sayılı taşınmazın 109182 m2"nin, 1918 parsel sayılı taşınmazın ise 57826 m2"nin tapusunun iptali ile ... vasfı ile ... adına tesciline karar
verildiği, hükmün Yargıtay denetiminden geçerek 29/12/2009 tarihinde kesinleştiği, davacının asıl dosyada taşınmazları satın aldığı Hüseyn ..."nın mirasçılarına karşı 24/12/2010 tarihinde, birleşen dosyada ise ...ye karşı 27/03/2012 tarihinde temyize konu davaları açtığı anlaşılmıştır.
İddianın içeriğine ve ileriye sürülüş biçimine göre dava;mülkiyet hakkının yitirilmesi nedeniyle ... aleyhine TMK"nın 1007. maddesine dayalı,taşınmazı satın aldığı ... ... mirasçılarına karşı ise zapta karşı tekeffül hükümlerine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı adına mahkeme kararı ile tescil edilen taşınmazların, mahkeme kararı ile elinden çıkmış olması nedeni davacının zararının doğduğu ve Avrupa insan hakları sözleşmesi, mülkiyet hakkına ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler, yönünden davacının zararının karşılanması gerektiği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Buradaki sorun davacının aynı davada farklı hukuki sebeplere dayanarak farklı davalılara karşı dava açıp açamayacağı, açabilecekse hangi davalıdan hangi hukuki sebebe dayanarak tazminat isteyebileceği noktasında toplanmaktadır.
Geçerli bir sözleşmeye dayanarak edindiği mülkiyet hakkı elinden alınan kimsenin aynı dava da; hem zapta karşı tekeffül hükümleri uyarınca kendi âkidine müracaat etme olanağı hem de kusursuz sorumluluktan ötürü ...ye karşı dava açma imkanı vardır, davacı bu iki yoldan birini tercih edebileceği gibi aynı zarardan dolayı farklı hukuki sebeplere dayanarak hem ...ye hem de akidine başvurabilecektir. Yasal mevzuatta davacının bu yolu tercih etmesine yasal bir engel bulunmamaktadır.
...ye karşı açılan dava TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat davası sonucu verilen karara yönelik yapılan incelemede öncelikle mülkiyet hakkı üzerinde durmakta yarar vardır.
Mülkiyet hakkı gerek Anayasa ve yasalarla iç hukuk yönünden, gerekse Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleri ile kabul edilmiş temel haklardandır. (Anayasa md. 35/1 AİHS ek protokol 1-1) Türk Medeni Kanununun 683. maddesinde de bir şeye malik olan kimsenin hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisi belirtilmiş, malikin malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebileceği hüküm altına alınmıştır. Bütün bunların yanında mülkiyet hakkı kamu yararının bulunduğu hallerde sınırlandırılabilir ya da tamamen kaldırılabilir. Ancak bu sınırlandırma ya da kaldırma gerçekleştirilirken T.C. Anayasasının 90/5.maddesi ile iç hukukun üstünde sayılan AİHS hükümleri gereğince AİHM tarafından oluşturulan 30.05.2006 tarih ve 1262/02 sayılı kararda ifade edildiği üzere "...bir kişiyi mülkünden yoksun bırakan bir önlemin…" "...kamu yararına meşru bir amaç gütmesi gerektiği..." bu önlem alınırken "başvurulan yollar ve gerçekleştirilmesi amaçlanan hedef arasında makul bir denge olması gerektiği..." kişinin "...kişisel ve haddinden fazla yük taşıma zorunda kalması halinde gerekli dengenin kurulamayacağI açıktır. Bir başka ifadeyle kamu yararı ile mülkiyet hakkından kısmen veya tamamen yoksun bırakılan kişinin menfaati arasında makul, kabul edilebilir, hak ve adalet dengesini sağlayacak bir oranın kurulması asıldır.
Devlet tarafından verilen doğru esasa ve geçerli kayda dayalı iptali sağlanan mülkiyet hakkına değer verileceği kuşkusuzdur. Böyle bir yer özel mülkiyet kapsamından çıkarılarak kamu malı niteliğini kazanmakla birlikte, kişinin ya da kişilerin söz konusu tapuya dayalı hakkının yukarıda ifade edildiği gibi hukuki güvenlik ilkesinin sonucu olarak korunması gerektiği muhakkaktır. Aksi düşünce tarzının, devletin, verdiği tapunun geçersizliğini ileri sürerek, hiçbir karşılık ödemeksizin iptalini istemesi, zamanında geçerli bir şekilde ve kayda dayalı olarak oluşturulan mülkiyet hakkı ile bağdaşmayacağı gibi, kamu vicdanını yaralaması yanında hukuk Devleti ilkesini de zedeleyen bir tutum oluşturacaktır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava taşınmazların mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Bu hususlar belediye başkanlığından, su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan ... payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek, üzerinde bina var ise, Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir
Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir.
Somut olaya gelince ormanlar özel mülkiyete konu olamayacak ise de, davacı adına hükmen tapu kaydı oluştuktan sonra, ... Yönetimi tarafından açılan dava sonucu taşınmazların davacı adına olan tapusunun kısmen iptaline karar verildiği, bu şekilde tapu sicili hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararlarının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacıların zararı, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/11/2008 tarih, 2008/128 E-224 K.sayılı kararının kesinleştiği 29/12/2009 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.
Nevar ki; mahkemece dava konusu taşınmazın imar planı kapsamında kalıp kalmadığı, belediye hizmetlerinden yararlanıp yararlanmadığı, etrafının meskun mahal olup olmadığı gibi hususlar araştırılıp taşınmazın niteliğinin arsa mı arazi mi olduğu saptanmamış, hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda ise; çekişmeli taşınmazın niteliğine göre bir metod izlenmeden çevreden yapılan araştırmalara göre dava tarihindeki değerleri belirlenmiştir.
Bu durumda davaya konu taşınmazların niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazların tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği tarihte yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
Davacının davalı ... ... mirasçılarından talep ettiği tazminat kapsamının belirlenmesi açısından incelenmesi gereken husus ise; davalıların sorumluluğu olup olmadığı,sorumluluğu var ise sorumluluk kapsamının sebepsiz zenginleşme hükümlerine mi yoksa zapta karşı tekeffül hükümlerine göre mi belirleneceği, davalılar muris ... ...’nın mirasını reddettiklerini belirttiklerine göre bu borçtan sorumlu olup olmadıkları noktasında toplanmaktadır.
Davacı ile davalıların murisi arasında satış vaadi sözleşmesi yapıldığı, bu sözleşmeye istinaden ... ... satış bedelinin tamamının ödendiği hususları taşınmazların davacı adına cebren tesciline ilişkin asliye hukuk mahkemesinin 1986/93-1988/16 karar sayılı dosyası ile sabit olduğu, kooperatif ile ... ... arasında varılan anlaşma gereğince tazminat istemine dayanak taşınmazların kooperatif adına tesciline ilişkin hükmün kurulduğu ve kesinleştiği, bundan sonra 3.kişi(somut olayda ... yönetiminin)nin iddia ettiği üstün hak yüzünden taşınmazın davacının elinden çıktığı belirlendiğine göre taşınmazı davacı ile satış vaadi sözleşmesini yapan ... ... (dava tarihinde ölü olması nedeni ile mirasçıları) akidine karşı tazmin sorumluluğu içerisine girmektedir. Zaten mahkeme de bu hususta Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/12/2010 tarih, 2010/13-618 Esas ve 2010/668 Karar sayılı ilamına dayanarak davalıların zapta karşı teküffül hükümleri uyarınca sorumlu olduğuna hükmetmiştir.
Ne varki davalılar cevap dilekçesi ile birlikte davalıların mirasını hükmen reddettiklerini belirtmiş olmalarına rağmen, mahkemece mirasın reddinin davalıların sorumluluklarına olan etkisi üzerinde durulmamış, buna ilişkin deliller toplanmak sureti ile bir değerlendirme yapılmamıştır.
Açıklanan husular gözetilmeksizin eksik inceleme va araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı ile davalılar ... ve arkadaşlarının ve davalı ...nin ve ... yanında davaya fer"i müdahil olarak katılan ... Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 09/02/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.