20. Hukuk Dairesi 2015/12652 E. , 2017/1021 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili 17/02/2014 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; ... mahallesi, ... caddesinde bulunan ... ada ... parsel sayılı taşınmazın 1997 yılında kadastro tespiti çalışmaları neticesinde müvekkili adına tespit ve tescil gördüğünü, taşınmaz üzerine kurulu bulunan askeri birlik dahil herhangi bir kurumun kadastro tespitine itirazda bulunmadığını, vaki elatma nedeniyle İçişleri Bakanlığı tarafından herhangi bir kamulaştırma işlemi yapılmadığından müvekkilinin ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/71 E. sayılı dosyası ile kamulaştırmasız elatma ve bedel tahsili davası açtığını, kamulaştırmasız elatma bedel tahsili davası derdest iken Hazinenin taşınmazın aslında orman arazisi olduğu ve orman arazilerinin de özel mülkiyete konu olmayacağı gerekçesiyle dava konusu 448 ada 45 sayılı parsele ait tapunun iptali ve Hazine adına tescili talebi ile ... Asliye Hukuk Mahkemesinde 2002/155 E. sayılı dosyası ile dava açtığını, bu davanın açılması üzerine yukarıda söz edilen kamulaştırmasız elatma nedeniyle tazminat davasında tapu iptali ve Hazine adına tescili davasının sonucunun beklenmeye başlandığını, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2002/155 sayılı dosyasında verilen kararın Yargıtay tarafından bozulduğu,en son 2008/110 sayılı dosyada taşınmazın tapusunun tamamen iptaline karar verildiği, bu kararın Yargıtay 20. Hukuk Daire Başkanlığı tarafından onanarak 12/02/2009 tarihinde kesinleştiğini, müvekkilinin Cumhuriyet mah. ... ada ... parsel sayılı taşınmazın tapusunun iptali ve Hazine adına tescili nedeniyle zarara uğradığını, bu zararının 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi uyarınca karşılanması gerektiğini, bu nedenlerle mülkiyeti davacıya ait olup ormanlık alan içinde kaldığı gerekçesiyle tapu sicilinin hatalı yanlış ve kusurlu tutularak tapunun iptali nedeniyle müvekkilinin uğradığı zararın fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 12.000,00.-TL"lik kısmının ...ak Asliye Hukuk Mahkemesinin tapu iptal kararının kesinleştiği 12/02/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı kurumdan tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Daha sonra 20/05/2015 tarihli ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 1.075,139,40.- TL’ye yükseltmiş,tamamlama harcını da yatırmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulü ile, 1.075139,40.- TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tapu kaydının mahkeme kararı ile iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini isteğine ilişkindir.
Tazminat isteğine dayanak ... mahallesi, ... ada ... parsel sayılı 29488,19 m² yüzölçümündeki taşınmaz, 1997 tarihinde yapılan kadastro sırasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak ... adına tespit ve tescil edilmiş, Hazine tarafından açılan tapu iptal ve tescil istemli dava nedeniyle ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 04/07/2008 tarih ve 2008/110 – 2008/190 sayılı kararı ile tapu kaydının iptali ile taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmiş, verilen bu karar temyiz incelemesinden geçerek 12/02/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir.
4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptali ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava taşınmazların mülkiyetinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.
Zararın meydana geldiği tarihe göre de tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın niteliği arazi ise, net gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Bakanlar Kurulunun Yargıtay tarafından benimsenen 28.02.1983 gün ve 1983/6122 sayılı kararı uyarınca, belediye veya mücavir alan sınırları içinde kalan taşınmazın arsa niteliğinde olduğunun kabulü için uygulamalı imar planı ile iskan sahası olarak ayrılmış olması esastır. Aynı karar uyarınca imar planında yer almayan bir taşınmazın, arsa sayılabilmesi için değerlendirme tarihi itibariyle, belediye veya mücavir alan sınırları içinde olmakla beraber, belediye hizmetlerinden (Belediyece meskun olduğu için veya meskun hale getirileceği için sunulan yol, su, elektrik, ulaşım, çöp toplama, kanalizasyon, aydınlatma vs.) yararlanması ve meskun yerler arasında yer alması gerekir.
Taşınmaz değerlendirme tarihi itibariyle belediye nazım imar planı içinde ise, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 17.04.1998 gün ve 1996/3-1998/1 sayılı kararı uyarınca, bu plan kapsamına alındığı tarih ve plandaki konumu, altyapı hizmetlerinden yararlanma ve ulaşım olanakları, belediye merkezine uzaklığı, kullanım biçimi itibariyle iskan amacına yönelik yapılaşma olasılıkları da değerlendirilmek üzere araştırılmalıdır.
Bu hususlar belediye başkanlığından ve su ve elektrik idarelerinden ve diğer ilgili merciilerden sorulup alınacak cevap yazılarına göre taşınmazın değerlendirme tarihinde (tapu iptali ve tescil davalarının kesinleştiği tarihte) arsa niteliğinde olup olmadığı saptanmalıdır.
Mahkemece tapusu iptal edilen taşınmazın arsa olarak belirlenmesi halinde, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan DOP payının düşülmesinin gerekip gerekmediği
belirtilmek, üzerinde bina var ise, Bayındırlık Bakanlığı resmi birim fiyatları esas alınarak yıpranma payı düşülmek suretiyle gerçek zararın belirlenmesi gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili Belediye Başkanlığı Emlak Vergi Dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, dava konusu taşınmazın ve emsal alınan taşınmaz/taşınmazların değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği arazi olarak belirlenir ise, arazi niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, sulu olup olmadığı, yerleşim alanlarına uzaklığı iklim şartları, arazinin toprak ve topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu gözetilerek oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla çevrede yetiştirilen ürünlerin münavebesi, dekar başına ortalama verim, toptan satış fiyatı ve üretim maliyeti resmî verileri ilçe tarım müdürlüğünden getirtilmek suretiyle, taşınmaz üzerinde meyve ağaçları varsa ağaçların cinsleri de dikkate alınmak suretiyle elde edilen verilere uygun biçimde değerlendirme yapılarak tapu kapsamındaki taşınmazların değeri, tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihe göre hesaplanmalı, taşınmazın varsa mütemmim cüzleri, muhdesat ve sökülemeyen teferruatlarının değerleri bayındırlık birim fiyatları ve yıpranma oranları gözetilerek değerleme tarihine göre tespit ettirilmeli, bu şekilde tapusu iptal edilen taşınmazların zemin değeri, üzerindeki mütemmim cüz, muhdesat ve sökülemeyen teferruatları esas alınarak, tapu sahiplerinin oluşan gerçek zararlarının saptanması gerekmektedir .
Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında, davacıya ait tapu kaydının orman olduğu gerekçesiyle tapusunun iptal edildiği, her ne kadar ormanlar özel mülkiyete konu olması mümkün değil ise de, genel arazi kadastrosu sırasında taşınmaz hakkında kadastro tesbiti düzenlenerek tapu kütüğünün gerçek kişiler adına oluşturulduğu, bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların zararının tazmininin gerektiği kuşkusuzdur Davacıların zararı, tapu iptal kararının kesinleştiği 12/02/2009 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.
Nevar ki; Belediye Başkanlığınca gönderilen yazıda; dava konusu parselin imar planı içinde olmadığı İmar Kanununun 18.maddesi gereğince çalışmanın hazırlık aşamasında olduğu 2012 yılında nazım imar planı içerisine alındığı, belediye ve mücavir alan sınırları içinde olduğu etrafının meskun olup olmadığının bilinmediği, belediyenin bir takım hizmetlerinden yararlandığı bildirmişse de; bu bilgilerin dava tarihi olan 17/02/2014 tarihi itibari ile verildiği anlaşılmaktadır.
Hükme dayanak yapılan bilirkişi kurulu tarafından düzenlenen raporda da; dava tarihi itibarıi ile çekişmeli taşınmazın arsa niteliğinde olduğu kabul edilerek ve emsal incelemesi yapılarak rapor hazırlanmışsa da, emsal alınan taşınmazın satış tarihi değerlendirme tarihi olan 12/02/2009 tarihinden daha sonra olup bu satışın emsal alınamayacağı, bu emsale göre taşınmazın değerinin belirlenemeyeceği düşünülmemiştir.
Bu durumda; davaya konu taşınmazın niteliğinin ve değerinin yönetimine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
Hal böyle olunca çekişmeli taşınmazın tapu iptali ve tescil davasının kesinleştiği 12/02/2009 tarihte yukarıda açıklanan Bakanlar Kurulu kararı ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararı çerçevesinde arsa vasfında olup olmadığı yeniden araştırılmalı, taşınmazın bu ilkelere göre arsa niteliğinde olduğunun belirlenmesi halinde emsal incelemesi ve kıyaslaması yöntemiyle, arazi niteliğinde olduğunun saptanması halinde ise tarımsal gelir metoduna göre tapu iptali ve tescil kararının kesinleştiği tarihteki gerçek değeri tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik araştırma, inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 09/02/2017 günü oybirliğiyle karar verildi.