Esas No: 2022/2164
Karar No: 2022/3326
Karar Tarihi: 17.05.2022
Danıştay 8. Daire 2022/2164 Esas 2022/3326 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 8. Daire Başkanlığı 2022/2164 E. , 2022/3326 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
SEKİZİNCİ DAİRE
Esas No : 2022/2164
Karar No : 2022/3326
TEMYİZ EDEN (DAVALI YANINDA KATILAN) : ...
VEKİLİ : ...
DAVALI : ... Valiliği
VEKİLİ : ...
KARŞI TARAF (DAVACI) : ...
VEKİLİ : ...
İSTEMİN KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarihli ve E:... , K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Antalya ili, ... Mahallesi, ... Köyü, ... ada, ... parsel numaralı Hazineye ait taşınmazın 11.935,37 m2'lik kısmının 6292 sayılı Kanun gereğince ... adına tescilinin yapılmasına ilişkin Antalya Defterdarlığı'nın ... tarih ve ... sayılı işleminin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesince verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararda; davacının diğer muvafakat sahibi ...'dan önceki bir tarihte hak sahibinden muvafakat aldığı ve davalı idareye doğrudan satış başvurusunda bulunduğu, böylece yasada öngörüldüğü üzere bu tarih itibari ile hak sahibinin halefi olduğu, sonraki tarihte verilen muvafakatnamenin geçerli kabul edilemeyeceği anlaşıldığından dava konusu taşınmazın 6292 sayılı Kanun gereğince hak sahibi olarak ... adına tescilinin yapılmasına ilişkin ... tarih ve ... sayılı Antalya Defterdarlığı işleminde hukuka uyarlılık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun, hak sahibinin birden fazla kişiye muvafakat vermesi durumunda, hangi kişinin hak sahibi olarak kabul edileceği ise, hangi muvafakatın geçerli olduğu konusunda taraflar arasında adli yargıda açılacak davada verilecek karara bağlı olacağı, tapu kütüğünü ilgilendiren bir konunun hukuki uyuşmazlığa konu edilerek adli yargı mercilerince yapılacak yargılama sonunda verilecek kararla çözüme kovuşturulması ve konunun açıklığa kavuşturulması gerekirken, bu kararın idare tarafından yorum yoluyla verilmesi beklenemeyeceği, akdi halefiyet konusunda uyuşmazlık bulunduğuna ve bu konuyu çözüme kavuşturan bir mahkeme kararı da bulunmadığına göre, davalı idare tarafından en son verilen muvafakat uyarınca ... adlı kişi akdi halef olarak kabul edilmek suretiyle dava konusu taşınmazın bu kişiye satılmasına yönelik olarak tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, ilk derece Mahkemesi kararının gerekçesinde ise hukuki isabet bulunmasa da sonucu itibariyle hukuka uygun olduğu sonucuna varılarak Mahkeme kararına yapılan istinaf başvurusunun belirtilen gerekçe ile reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare yanında katılan tarafından, davanın süresinde açılmadığı, kendisinin yasalara uygun şekilde satın alma ve devir işlemlerini gerçekleştirdiği, dava konusu taşınmazın birden fazla kişiye satıldığının bilinemeyeceği, kendisinin ilk hak sahibi ile muvafakatnameyi devraldığı ... arasındaki ilişkinin dışında yer aldığı, taşınmazın tapuda kendi adına devrinde hukuki olarak hiçbir engel bulunmadığı, taşınmazın satış bedelini ödeyerek tescil işleminin yapıldığı, taşınmazın tapuda Milli Emlak Müdürlüğü adına kayıtlı olduğu kendisinin de buna güvenerek bedelin ödenmesi halinde taşınmazı devralacağına güvenerek hareket ettiği, ... Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen dosyada hak sahipliğine ilişkin dava devam ederken bakılan davada hak sahipliğine karar verilmesi ya da hak sahipliğine etki edecek derecede karar verilmesinin idari yargının görev alanına girmediği, taşınmaz içinde bulunan yapıya ilişkin Belediye tarafından ruhsatsız ve kaçak yapıya ilişkin ceza kesildiği, bu durum dahi davacının hak sahibi olmadığını gösterdiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, müdahilin temyiz dilekçesinin usulden reddi gerektiği, müdahilin temyize süresinde gelmediği istemin hukuka uygun olmadığı, Bölge kararında yer alan karşı oyda belirtildiği üzere müdahilin tek başına istinaf yoluna başvuramayacağından istinaf incelemesinde işin esasına girilmeden istemin reddedilmesi gerekirken bunun yapılmadığı, temyizde ileri sürülenlerin yasal dayanağı olmadığı, işin esasına girilmesi halinde ise dilekçelerinin dikkate alınarak Bölge kararında yer alan karşı oy doğrultusunda kararın düzeltilmesi gerektiği, karşı temyiz talebinin ise, esas yönünden verilen kararın yasaya uygun olduğu, davalı idarece kararın temyiz edilmediğinden müdahilin kararı temyiz etme hakkı bulunmadığı, istinaf isteminin usul yönünden reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek istemin incelenmeksizin reddi gerektiği savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...'NUN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Sekizinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İLGİLİ MEVZUAT:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesi ile göndermede bulunulan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 04.02.2011 tarih ve 27836 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 450. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, anılan Kanun'un 447. maddesinin 2. fıkrasında ise mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na yapılan göndermelerin, Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılacağı hükme bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 66. maddesinde, üçüncü kişilerin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla müdahil olarak davada yer alabilecekleri; 68. maddesinde, müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahilin, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebileceği; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabileceği; 69. maddesinde, müdahilin de yer aldığı asıl davada hükmün taraflar hakkında verileceği hükümlerine yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
İdarî yargıda müdahilin taraftan ayrı olarak hareket etme yetkisinin olmadığı, bu nedenle asil tarafından kanun yoluna başvurulmamış ise sadece müdahilin kanun yoluna başvuramayacağı; yanında müdahil olduğu taraf (asil) kanun yoluna başvurmuşsa bu halde müdahilin, yanında katıldığı tarafın kanun yolu başvurusuna yardımcı olacak şekilde kanun yoluna başvurabileceği açıktır.
Davanın taraflarından olmayan, dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak yanında katıldığı tarafa yardımcı olabilen müdahilin, yanında davaya katıldığı tarafın, kanun yollarına başvurmaması durumunda, tek başına kanun yollarına başvurmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.
Olayda; davalı konumunda bulunan Antalya Valiliği tarafından temyiz isteminde bulunulmadığı, sadece davalı yanında müdahil olan ...'un temyiz kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı yanında davaya katılanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 66. maddesi kapsamında tek başına temyiz isteminde bulunması hukuken mümkün olmadığından, temyiz isteminin incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1- TEMYİZ İSTEMİNİN İNCELENMEKSİZİN REDDİNE,
2- Temyiz giderlerinin istemde bulunan üzerinde bırakılmasına,
Kesin olarak, 17/05/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, Antalya ili, ... Mahallesi, ... Köyü, ... ada, ... parsel numaralı Hazineye ait taşınmazın 11.935,37 m2'lik kısmının 6292 sayılı Kanun gereğince ... adına tescilinin yapılmasına ilişkin Antalya Defterdarlığı'nın ... tarih ve ... sayılı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.
İdare Mahkemesinin dava konusu işlemin iptaline yönelik kararına karşı müdahil tarafından yapılan istinaf isteminin Bölge İdare Mahkemesince usulde oyçokluğu esasta oybirliği ile gerekçeli olarak reddine karar verildiği, sonrasında davalı idare yanında davaya katılan tarafından temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, temyiz isteminin sadece davalı idare yanında davaya katılan tarafından talep edildiği görüldüğünden, öncelikle sadece müdahil tarafından temyiz isteminde bulunulup bulunulamayacağı hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
İdari Yargılama Usulü Kanununun 31/1. maddesinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun uygulanacağı haller düzenlenmiştir. Anılan maddede: "Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır. Ancak, davanın ihbarı ve bilirkişi seçimi Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır." hükmü yer almaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Fer'i müdahale" başlıklı 66. maddesinde: "Üçüncü kişi, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer alabilir." hükmüne, "Fer’î müdahilin durumu" başlıklı 68. maddesinde: "(1)Müdahale talebinin kabulü hâlinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir. (2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder." hükümlerine yer verilmiştir.
Yukarıda anılan mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, müdahale talebi kabul edilen kişiye davayı takip edebilme, katıldığı tarafın yararına tüm iddia ve savunmalarda bulunabilme hakkı tanındığı, aynı zamanda yanında katıldığı tarafın işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan usuli işlemleri yapabileceğinin düzenlendiği görülmektedir.
Söz konusu maddeler adil yargılanma hakkı kapsamında da değerlendirilmelidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6/1. maddesinde: "Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir..." kuralı yer almaktadır.
Söz konusu hakkın yorumlanması, hayata geçirilmesi anlamında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları referans olarak görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da görüleceği üzere adil yargılanma hakkının sağlanmasında tarafların mahkemeye erişim hakkının sağlanması hususu önem arz etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı konusunda, yargı yolunun bulunmaması ve yasal yollarla doğrudan engellenmesi hususları hak ihlali olarak kabul edildiği gibi, usul kurallarının katı yorumlanması durumunda da, dolaylı bir şekilde mahkemeye erişim hakkının kısıtlanmasının gündeme geldiği, bunun da hak ihlali kapsamında değerlendirildiği görülmektedir. Mahkeme "De Geouffre de la pradelle- Fransa" davasında; doğal sit ilanına karşı açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolundaki kararın mahkemeye erişim hakkını kısıtladığını, dava açma süresinin başlangıcının net olmadığını vurgulamış, "Stubbing ve Diğerleri ile Birleşik Krallık" kararında süre açısından, "Winterwerp ile Hollanda" kararında dava açma ehliyeti konusunda yapılan değerlendirmelerin mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ifade etmiştir. Diğer taraftan, "Moldovan ve diğerleri ile Romanya" kararında ise mahkemeye erişim hakkının teoride tanınmasının yeterli olmadığını, bu hakkın ulaşılabilir ve etkili olmasının aranması gerektiğini belirtmiştir.
Bahse konu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında Sözleşmenin 6/1. maddesi yorumlanırken, adil yargılanma hakkının hayata geçirilmesi adına, ulaşılabilir ve etkili bir hak arama özgürlüğünün ve mahkemeye erişim hakkının sağlanmasının bir gereklilik olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Anayasanın "Hak arama hürriyeti" başıklı 36. maddesinde: "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz." kuralı yer almaktadır.
Anayasa Mahkemesinin 29/01/2009 tarihli, 27125 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 06/11/2008 tarihli, E:2004/95 K:2008/156 sayılı kararında söz konusu madde değerlendirilmiş; hak arama özgürlüğünün, kendi başına bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden yararlanılması ve bu temel hak ve özgürlüklerin korunması konusunda en etkili güvencelerden birisi olduğu ifade edilerek, hak arama hürriyetinin adil yargılanmanın ve diğer hak ve özgürlüklerin sağlanmasının öncül koşulu olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, idari yargı mercileri önünde görülen davalarda, davaya müdahalenin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda yer aldığı şekliyle uygulanacağı öngörülmesine rağmen, adli ve idari yargı düzeninde davaya müdahalede bulunan üçüncü şahısların uyuşmazlığın esasından etkilenme dereceleri farklılık arz edebilmektedir. İdari işlemlerin yargısal denetiminde işlemi tesis eden makam olarak kamu idareleri davalı konumunda yer almalarına rağmen, söz konusu idari işlem ile farklı bir statü sahibi olan üçüncü kişiler, idari işlemin hukukiliğini koruması ya da iptali sonucunu doğuracak yargı kararından, davalı konumundaki idarelerden daha fazla etkilenebilmektedirler. Bu açıdan idari yargı merciileri önündeki uyuşmazlıklarda, müdahilin sadece davalı idare ile birlikte hareket edebileceği ve tek başına kanun yoluna başvuramayacağının mutlak bir şekilde kabulü halinde, davalı idarelerin kanun yoluna başvurmamaları durumunda, davalı yanında müdahil konumunda bulunan üçüncü kişilerin, adına tesis edilen bir idari işlem konusunda hak arama özgürlüğünün temin edilememesi, bir başka ifadeyle mahkemeye erişim hakkının kısıtlanması söz konusu olabilecektir. Bu şekilde yapılacak bir yorum, yukarıda yer alan düzenlemelere ve Mahkeme kararlarına aykırılık teşkil edecek, mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecektir.
Benzer bir uyuşmazlıkta, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince "Menemen Minibüsçüler Odası ile Türkiye" kararında; Menemen Minibüsçüler Odasının hakkında tesis edilen idari işlemler konusunda açılan iki farklı davada; ilk davada temyiz aşamasında sınırlı savunma yapabilmesi ve esasa ilişkin görüşlerini dile getirememesi, ikinci davada ise dava dışında kalması ve davalı Valilik tarafından kanun yoluna başvurulmaması nedenleriyle, kendisini savunamadığı sonucuna varılarak, başvuranın mahkemeye erişim hakkından yoksun bırakıldığına ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir.
Sonuç olarak, bahsi geçen düzenlemelerde yer alan ve anılan Mahkeme kararlarıyla da yorumlanan adil yargılanma hakkının uygulanabilir ve etkili olarak hayata geçirilmesi adına, hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkının, kararın sonucundan doğrudan etkilenen müdahiller açısından da temin edilmesi, diğer taraftan kanun yollarına başvuru hakkını da kapsayacak şekilde kabul edilmesi bir gerekliliktir.
Bu durumda, davalı yanında müdahil olan idarenin dava konusu işlemin iptalinden doğrudan etkileneceği, karar düzeltme isteminin kabul edilmemesi halinde mahkemeye erişim hakkının ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanacağı görüldüğünden, karar düzeltme isteminin kabul edilerek, davanın esası hakkında karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.