Esas No: 2013/1-183
Karar No: 2013/1428
Karar Tarihi: 02.10.2013
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1-183 Esas 2013/1428 Karar Sayılı İlamı
- TAPU İPTAL VE TERKİN
- USULİ KAZANILMIŞ HAK KAVRAMI
- ANAYASA MAHKEMESİ"NİN İPTAL KARARLARININ KESİN HÜKÜM HALİNİ ALMAMIŞ DERDEST DOSYALAR YÖNÜNDEN UYGULANMASININ ZORUNLULUĞU
- HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU (HMK) (6100) Madde 33
- KADASTRO KANUNU (3402) Madde 3
- KADASTRO KANUNU (3402) Madde 12
- KADASTRO KANUNU (3402) Geçici Madde 10
- 1982 ANAYASASI (2709) Madde 153
- ÇEŞİTLİ KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (5841) Madde 2
"İçtihat Metni"
Taraflar arasındaki “tapu iptal ve terkin” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Akçaabat 1.Asliye Hukuk Mahkemesi"nce davanın reddine dair verilen 13.10.2010 gün ve 2010/216 E., 2010/306 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 19.09.2011 gün ve 2011/7502 E., 2011/8931 K. sayılı ilamı ile;
“...Dava; tapu iptal ve kayıt terkini isteğine ilişkin olup, yerel mahkemece kurulan hükmün temyizi üzerine; 14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca hak düşürücü süreden dolayı davanın reddinin doğru olduğu, ancak yargılama giderleri ve bu giderlerden sayılan Avukatlık Ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu ve Mahkemece bozmaya uyularak karar verilmiş olduğu görülmektedir.
Gerçekten de; işin esası bakımından 5841 Sayılı Yasanın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olması doğrudur. Ancak anılan yasa Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 tarih 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararı ile iptal edilmiş daha sonra ise 23.07.2011 tarihinde karar resmi gazetede yayımlanarak iptal hükmü yürürlüğe girmiştir.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153.maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.3.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Öyleyse, davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Hal böyle olunca; işin esasının 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre değerlendirilmesi, davanın kısmen veya tamamen kabulü halinde de, 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 Sayılı Yasa hükümleri de gözetilerek taraf iddiaları doğrultusunda gerekli araştırma ve inceleme yapılmak suretiyle uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması bakımından karar bozulmalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; 3621 sayılı yasadan kaynaklanan tapu kaydının iptali ve sicilden terkini isteğine ilişkindir.
Davacı Hazine vekili; tapuda davalı Belediye Başkanlığı adına kayıtlı bulunan 37 ada, 3 parsel sayılı taşınmazın, kıyı kenar çizgisi içinde kalan yerlerden olduğunu, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, kıyıda kalan taşınmazın tapusunun iptali ve kamuya terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; belediyelerin de devlet kurumu olduğunu, Maliye Bakanlığı’nın belediye sınırları içerisinde kalan kıyılardaki taşınmazları belediyelerin tasarrufuna bıraktığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemenin, dava konusu taşınmazın kadastro tespit işleminin 02.06.1977 tarihinde kesinleştiği, kadastro kesinleşme tarihinden itibaren davanın açıldığı 05.11.2007 tarihine kadar 3402 sayılı Kanun"un 12/3 maddesinde belirlenen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesi ile davanın reddine dair verdiği ilk karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, 5841 sayılı Kanun hükümleri gözetilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiş olmasının doğru olduğu ancak davacı Hazine dava tarihi itibariyle haklı olduğundan yargılama giderinden ve bu giderlerden sayılan avukatlık ücretinden davalının sorumlu tutulması gereğine işaretle bozulmuş; yerel mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine, yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline dair verdiği ikinci karar, taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, içeriği yukarıya alınan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, tapu iptali ve terkin davasının reddine dair verilen ilk kararın esası yönünden Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nce onandığı, kararın yalnızca yargılama giderleri yönünden bozulduğu, mahkeme kararının onanan kısmının kesinleştiği ve onama kararı ile davalı lehine usuli kazanılmış hakkın doğduğu gerekçesi ile direnme kararı verilmiş, direnme hükmü, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yerel mahkeme kararının bozma kapsamı dışında bırakılan kısımlarının, kesinleşip kesinleşmediği ve davalı yararına usuli kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı, burada varılacak sonuca göre 25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.6.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararının eldeki davaya uygulanıp uygulanamayacağı, noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, 25.02.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun uyarınca, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin 3. fıkrasına eklenen “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” hükmü ve geçici 10. maddesindeki; “Bu Kanunun 12"nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi"ne dava açılmış ve Yüksek Mahkemece 12.05.2011 gün ve 2009/31 E - 2011/77 K sayılı karar ile anılan hükmün iptaline karar verilmiştir.
Konu ile ilgili yasal düzenlemeye bakılacak olursa;
Anayasa"nın 153.maddesi uyarınca, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamamakta ve ancak Resmi Gazete"de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girmektedir. Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları, idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesinde “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” şeklinde ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının bu gibi kesin hüküm halini almamış derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Konuya açıklık getirmek için öncelikle usuli kazanılmış hak kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır:
Usuli kazanılmış hak; Yargıtay"ca bir kararın bozulması ve mahkemece bozma kararına uyulması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür. Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usuli bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir. Ne var ki, davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması(kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usuli kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm (m.237) ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme(ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş(dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir. Çünkü mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usuli kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usuli kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, s.4770).
Bu husus 28.06.1960 tarih, 21/9 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı (YİBK)"nda da “...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, temyiz mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya temyiz mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir...” şeklinde ifade edilmiştir. Anayasa Mahkemesi iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir. Zira Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararları usulü kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.
Somut olaya dönecek olursak, davacı Hazine tarafından çekişmeli taşınmazların 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca kıyıda kaldığı ileri sürülerek eldeki davanın 05.11.2007 tarihinde açıldığı, yargılama sırasında 25.02.2009 tarihinde kabul edilen 5841 sayılı Yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesindeki; “...Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz. Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” hükmünün getirilmesi üzerine, yerel mahkemece 10.04.2009 tarihinde hak düşürücü süreden davanın reddine karar verildiği; hükmün davacı Hazine tarafından temyizi üzerine Özel Dairece 03.02.2010 tarihinde yapılan temyiz incelemesi sonucu davanın 10 yıllık hak düşürücü süreden reddinin doğru olduğu belirtilerek, hükmün sadece yargılama giderleri yönünden bozulduğu; mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 13.10.2010 tarihinde hak düşürücü süreden davanın reddi ile yargılama giderlerinin davalıdan tahsiline karar verildiği; ikinci hükmün taraf vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, davada uygulanan yasa metninin Anayasa Mahkemesince iptal edildiği gerekçesi ile bozulduğu; mahkemece önceki kararda direnilmesi üzerine dosyanın Hukuk Genel Kurulu’na geldiği anlaşılmaktadır.
Eldeki dava sonuçlanıp kesinleşmeden bu davaya uygulanabilecek olan yasa metni Anayasa Mahkemesi"nce iptal edildiğine göre, iptal kararı sonucu oluşan durumun 28.06.1960 tarih, 21/9 sayılı YİBK’da da belirtildiği üzere maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan eldeki davaya da uygulanması zorunludur.
Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce; Yerel Mahkemece dava, 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle reddedildiğinden ve Özel Dairece bu husus bozma kapsamı dışında bırakılmış olduğundan, bu yöne ilişkin direnme kararının doğru olduğu, ancak 6099 sayılı Kanun hükümlerinin gözetilmemesi doğru olmadığından, hükmün sadece bu yönden bozulması gerektiğini ileri sürmüş iseler de bu görüş Hukuk Genel Kurulu"nun çoğunluğunca yerinde görülmemiştir.
Yerel Mahkemece eldeki davada 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiş ve Özel Dairece bu husus bozma kapsamı dışında bırakılmışsa da, davanın reddine gerekçe yapılan yasa metni Anayasa Mahkemesi"nce yukarıda değinildiği üzere iptal edilmiş olmakla bu durumun ilgili taraf lehine usuli kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olduğu söylenemeyecektir.
Hal böyle olunca; aynı hususa işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozma ilamında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun"un 440/I. maddesi uyarınca 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 02.10.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı Hazine vekili, davalı Belediye"ye ait Akçaabat Solaklı Mahallesinde bulunan 37 ada 3 parsel sayılı taşınmazın, 3621 sayılı Kıyı Kanunu"na göre, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, taşınmazın tapu kaydının iptali ile kamuya terkinine karar verilmesini talep etmiş, davalı vekili davanın reddini savunmuş, Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi üzerine, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 03.02.2010 gün, 2009/13822 Esas - 2010/970 Karar sayılı ilamı ile hükmün esası yönünden temyiz itirazları reddedilerek, yargılama masrafı ve vekalet ücreti yönünden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yeniden davanın reddine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davacı vekili lehine takdir edilen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü taraf vekilleri temyiz etmiştir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nce, 19.09.2011 gün, 2011/7502 Esas- 2011/98931 sayılı karar ile hüküm esas yönünden de bozulmuştur.Bozma ilamında, Anayasa Mahkemesi"nin 12.05.2011 tarih, 2009/31-77 sayılı kararı ile hak düşürücü süreye ilişkin hükmün iptal edildiği, iptal hükmünün yürürlüğe girdiği, 10.03.1969 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere iptalin kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına gireceği, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararından sonra, Mahkemece verilen red kararının doğru olduğunun söylenemeyeceği, 6099 sayılı Yasa"nm değerlendirilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, Mahkemece bozma ilamına uyulmayarak önceki kararda direnilmesine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen ilk karar esas yönünden, yani davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin kısmı, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nce onanmıştır. Her ne kadar Mahkeme hükmün onanan kısmı yönünden de bozmadan sonra verdiği ikinci kararda yeniden hüküm kurmuş ise de, bu usuli bir hata olup, sonuca etkili değildir ve yok hükmündedir. Hükmün onanan kısmı kesinleşmiş artık kesin hüküm haline gelmiştir. Kesin hüküm, hükmü veren mahkeme de dahil olmak üzere bütün mahkemeleri bağlar. Kesin hüküm kamu düzenine ilişkin olduğundan, tarafların iradesine tabi değildir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa"sının 2. Maddesi"nde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti"nin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir.
Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır.
T.C. Anayasası 36. Maddesi; "Herkes.....adil yargılanma hakkına sahiptir."hükmünü içerir. Türkiye"nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. Maddesinde; "Herkes .... davasının ..... Hakkaniyete uygun ...... olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir." denilmektedir.
Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, silahların eşitliği ilkesidir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir.
Anayasa"nın 2. Maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir.
Hukuk devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir.
Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. . Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Somut olayda, Mahkemece verilen karar esas yönünden, Yargıtay 1.Hukuk Dairesi"nce onanarak kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, bozmaya konu edilmesi, kamu düzenini bozacak bir sonuç yaratır. Mahkemece verilen ilk karar esas yönünden onanıp kesinleştiğine göre, bozma ilamına konu edilmesi doğru değildir. Bu durum, uluslararası hukuk düzeninde kabul görmüş ilkelere, T.C Anayasasının 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine, hukuki güvenlik ilkesine, adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil eder.Devlete ve yargıya güveni ciddi bir şekilde sarsar. Açıkladığım nedenlerden dolayı Mahkemece verilen hükmün esası ile ilgili direnme kararının onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun, hükmün esasına ilişkin bozmaya yönelik görüşlerine katılmıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.