(...Toplanan delillerden davacı tanık beyanlarında geçen olaylardan sonra evlilik birliği devam etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerekir. Oysa dinlenen davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı Türk Medeni Kanununun 166/1 maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise, sebep ve saiki açıklanmayan ve inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili, tarafların 21.07.2006 tarihinde evlendiklerini ve müşterek çocuklarının bulunmadığını, tarafların 3-4 ay gibi bir süreçte birbirini tanımadan evlilik kararı aldığını ve evlilik birliğinin kurulmasından hemen sonra fikri ve ruhi anlaşmazlıklar nedeniyle geçimsizliğin baş gösterdiğini, davalı eşin ailesi ile ilgili bazı özel nedenlerin olumsuz etkisiyle olur olmaz şeylerden büyük tartışmalar çıkardığını ve bu tartışmaların çoğu kez müvekkiline karşı hakaret, küfür ve saldırganlığa varan noktalara geldiğini, davalının evliliğin başından itibaren müvekkiline olması gereken asgari düzeyde saygı ve ilgiyi göstermediğini, başkalarının bulunduğu ortamlarda hatta müvekkilinin iş arkadaşlarının servisinde asla tartışma konusu olmayacak ufak konulardan bile tartışmaların çıktığını, bu tartışmaların çoğu kez bağırıp çağırma, hakaret ve küfürlü sonuçlandığını, bazen de evdeki eşyaları kırıp dökme şeklindeki şiddet uygulamasıyla sonlandığını, müvekkilinin müşterek hayatın zaman içinde tesis edilebileceği düşüncesiyle boşanma fikrini olabildiğince ertelediğini, ancak eşi ile anlaşmazlığın azalacağı yere daha da derinleştiğini, davalı eşin bir daha aynı şekilde davranmayacağı yönünde söz vermelerine uymadığını ve geçimsizliğin çekilmez bir hal aldığını ileri sürerek, tarafların boşanmalarına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava dilekçesinde anlatılanların doğru olmadığını, tarafların Üniversitenin 3. sınıfından itibaren tanıştıklarını, evlenme teklifinin 2005 yılında yapıldığını ve davacı ile aynı işyerinde çalışmaya başladığını, Şubat 2006 da söz kesildiğini ve 21 Temmuz 2006 tarihinde evlenildiğini, bu nedenle tarafların birbirini tanımadan evlendikleri iddiasının gerçek olmadığını, tartışmaları çıkartan ve müvekkiline karşı hırçın olup azarlayan tarafın davacı koca olduğunu, davacının boşanabilmek için haksız bahaneler ileri sürdüğünü, ortada geçimsizlik gerektiren ve evlilik birliğinin tesisine engel hiçbirşeyin olmadığını ve müşterek evlilikte eğer bir kusurlu aranıyorsa bunun davacı olduğunu, davacı kocanın 2007 yılı Temmuz ayından itibaren müvekkilini boşanmaya ikna etmeye çalıştığını beyan ederek, davanın reddine ve 700,00 TL tedbir nafakasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, taraflar arasındaki evlilik birliğinin, davalının kusurlu davranışları nedeniyle temelinden sarsıldığı, evliliğin devamında, eşler ve toplum için fayda kalmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ortak hayatı sürdürmelerinin eşlerden beklenmeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsıldığının tanık anlatımları ile ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Yerel mahkemece dinlenen davacı tanıkları arasında en somut anlatımda bulunan Behiç S.ifadesinde; “Onur benim arkadaşımdır. Düğünlerine gelemedim ancak düğünden 2-3 ay sonra eşim ile birlikte evlerini ziyarete geldik. Evlerinde kalmayı da düşünüyorduk. Eve geldiğimde Onur"un mutsuz olduğunu gördüm. Bir ara davalı mutfaktayken Onur"da yanına gitti. Bir homurdanma sesi ve onunla birlikte bir tabağın kırılma sesini duyunca mutfağa doğru yöneldim, lavabonun yerini sordum, bu arada davalının Onur"a hitaben "bıktım senin misafirlerinden Allah belanı versin" şeklinde hitap ettiğini duydum, bunun üzerine yarım saat kadar oturduktan sonra kalkıp gittik..." şeklinde anlatımda bulunmuş; tanık olarak dinlenen davacının annesi, yaşanan olayları oğlunun kendisine anlattığını, "kendisinin iki taraf arasında yaşanan olaylara şahit olmadığını" beyan etmiş, diğer davalı tanığı ise; "...evlerine bir kez gittiğimde evde gerginlik huzursuzluk olduğunu gördüm" şeklinde anlatımda bulunmuş olup, davalı tanıkları da beyanlarında, taraflar arasında herhangi bir tartışma ortamınına şahit olmadıklarını ifade etmişlerdir.
Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle tanık Behiç S. tarafından anlatılan olaydan sonra evlilik birliğinin taraflarca devam ettirilmiş olmasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/1 maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere , 02.10.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.